Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Soru ALLAH Tealaya Nasıl Yaklaşıyorsunuz ?

S Çevrimdışı

Sidretul Munteha

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun Aleykum kardeşler. Konu başlığı garip durabilir ama "Secde et ve yaklaş" ayetinden dolayı sakınca olacağını sanmıyorum.

Bir süredir Selefiyim ve ALLAH Tealaya nasıl varacağım-yakınlaşacağım bilmiyorum.

Tasavvufu bilirsiniz, şeyh sevgisi der ve sizi geçici bir sevgi içine koyar. O sevgiyi beslemek için de her an şeyhi düşünmeye çalışırsınız. O sevgi besleniyorsa -şu an sahte olduğunu düşündüğüm- bir yakınlık ile ALLAH Tealaya yakınlaşırsınız.
Bugün bakınca bu durum aslında nefsi beslemekten dolayı kendini ALLAH ile yakın sanma hâli gibi görüyorum. Mesela çok sürükleyici bir roman okuyorsam yine ALLAH Tealaya yakınlaşıyorum. Nefsim fantastik-kurguyu sever. Eğer bu durumu besleyecek etkenlere denk gelirsem yine kendimi ALLAH Teala ile yakın sanırım. (hatta bu geçmişte Hz Musa-Hz Hızır kıssası ya da Hz Süleyman Aleyhisselamın kıssaları dahi olurdu)

Velhasıl, şimdi kalbim kaskatı hissediyorum. Kur'an'ı Kerim'i Arapça okuyamıyorum. Bazen kelime meal ile okusam bir lezzet oluyor ki kendimi Rabbim ile konuşuyor gibi hissediyorum ama direkt Türkçe ile gerçekten bu çok olmuyor. Secde et ve yaklaş ayetinde olduğu gibi secde edip yine yaklaştığımı sanmıyorum. Kalbiniz katılaşmış ise hiçbir ibadet lezzet vermiyor.

Kalbi nefs ile beslesem bu hâllerin hepsi çok geçici oluyor. Örneğin okuduğum roman biterse kalp eski haline dönüyor. Yani nefsi devamlı besleme ve buradan şükretme ile ALLAH Tealaya yakınlaşma yoluna gitsem hüsrandayım çünkü geçici.

Kısaca insan gibi hissetmiyorum bazen kendimi. Duygularım yok olmuş gibi. Bu yüzden duygularımla düzgünce kulluk da yapamıyorum. Hani kalbimdeki bağ-bahçe kurumuş, sararmış gibi.

Ne yapmamı önerirsiniz ? Sürekli nefsi besleyecek şeyler bulup şükür haline mi geçmeye çalışayım ne yapayım bilmiyorum.
 
Ummu Aişe Çevrimiçi

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Aleykum selam ve rahmetullah uhtim,

İçinde bulunduğunuz süreci, yani öğrenme sürecini tamamlamaya odaklanın. Hâlâ net karar veremediğiniz, kim haklı kim haksız emin olamadığınız konular olduğu sürece kalp katılığını aşmanız imkânsız. Kalp, ancak aradığı netliği yakaladığında huzur bulur ve daha önceki deneyimlerinizden biliyorsunuz ki "yanlış bir yolda" da huzur bulabiliyor.

Bu açıdan, kalbinizi sürekli sorgulama zahmetinden kurtaracak net doğruyu arayın ve en nihayetinde "elhamdülillah, işte bu!" dediğiniz yerde kalbinizin tekrar yumuşayacağından emin olun.

Kısaca, sizin durumunuz için: arayış aşamasında kalp katılaşır; çünkü kızgın, şaşkın ve huzursuzdur. Arayış bittiğinde, huzur otomatik gelir inşaAllah.

Not: Bir başkasının kalp katılığı sebebi günahlar, gizli isyan vs de olabilir. Ancak bugüne dek anlattıklarınızdan yola çıkarak, sizin durumunuzun bu olduğunu sanıyorum.
 
LifeGoesOn Çevrimdışı

LifeGoesOn

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun Aleykum kardeşler. Konu başlığı garip durabilir ama "Secde et ve yaklaş" ayetinden dolayı sakınca olacağını sanmıyorum.

Bir süredir Selefiyim ve ALLAH Tealaya nasıl varacağım-yakınlaşacağım bilmiyorum.

Tasavvufu bilirsiniz, şeyh sevgisi der ve sizi geçici bir sevgi içine koyar. O sevgiyi beslemek için de her an şeyhi düşünmeye çalışırsınız. O sevgi besleniyorsa -şu an sahte olduğunu düşündüğüm- bir yakınlık ile ALLAH Tealaya yakınlaşırsınız.
Bugün bakınca bu durum aslında nefsi beslemekten dolayı kendini ALLAH ile yakın sanma hâli gibi görüyorum. Mesela çok sürükleyici bir roman okuyorsam yine ALLAH Tealaya yakınlaşıyorum. Nefsim fantastik-kurguyu sever. Eğer bu durumu besleyecek etkenlere denk gelirsem yine kendimi ALLAH Teala ile yakın sanırım. (hatta bu geçmişte Hz Musa-Hz Hızır kıssası ya da Hz Süleyman Aleyhisselamın kıssaları dahi olurdu)

Velhasıl, şimdi kalbim kaskatı hissediyorum. Kur'an'ı Kerim'i Arapça okuyamıyorum. Bazen kelime meal ile okusam bir lezzet oluyor ki kendimi Rabbim ile konuşuyor gibi hissediyorum ama direkt Türkçe ile gerçekten bu çok olmuyor. Secde et ve yaklaş ayetinde olduğu gibi secde edip yine yaklaştığımı sanmıyorum. Kalbiniz katılaşmış ise hiçbir ibadet lezzet vermiyor.

Kalbi nefs ile beslesem bu hâllerin hepsi çok geçici oluyor. Örneğin okuduğum roman biterse kalp eski haline dönüyor. Yani nefsi devamlı besleme ve buradan şükretme ile ALLAH Tealaya yakınlaşma yoluna gitsem hüsrandayım çünkü geçici.

Kısaca insan gibi hissetmiyorum bazen kendimi. Duygularım yok olmuş gibi. Bu yüzden duygularımla düzgünce kulluk da yapamıyorum. Hani kalbimdeki bağ-bahçe kurumuş, sararmış gibi.

Ne yapmamı önerirsiniz ? Sürekli nefsi besleyecek şeyler bulup şükür haline mi geçmeye çalışayım ne yapayım bilmiyorum.
Cenâb-ı Hak buyuruyor ki:
"Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan mallarınız ve evlatlarınız değildir; iman edip salih amel yapanlar hariç. Onlara, yaptıklarına karşılık kat kat mükâfat vardır. Onlar cennet odalarında güven içindedirler. (Sebe' Sûresi: 37)

Mallar hiç kimseyi Allah'a yaklaştırmaz, sadece onu Allah yolunda harcayan mümini Allah'a yaklaştırır. Evlatlar da kimseyi Allah'a yaklaştırmaz; sadece onlara hayrı öğreten, dinde derin âlim yapan, kendilerini güzel hale ve taate sevkeden mümin kimseyi Allah'a yaklaştırır. Çünkü bu evlatların ameli, vefatından sonra kendisine ulaşmaya devam eder. Hz Peygamber'in [sallallahu aleyhi ve sellem] şu hadisi bunu göstermektedir:

"İnsanoğlu öldüğü zaman ameli kesilir, sadece şu üç yolla kendisine sevap gelmeye devam eder:
1. Sadaka-i cariye, yani insanların istifade ettiği hayırlar.
2. İnsanlar arasında yaydığı ilim.
3. Ölümünden sonra kendisine dua eden salih evlat."
(Buhârî, Edebü'l-Müfred, nr.38; Müslim, Vasiyet, 14; Ebû Davud,Vesâyâ,14; Tirmîzî, Ahkam,36.

İnsanı Allah'a yaklaştıran veya O'ndan uzaklaştıran mallar ve evlatlar değildir; insanın Allah'a yaklaştıran sadece kendisi için ezelde takdir edilen ilâhî inâyettir. Onu ilâhî huzurdan uzaklaştıran da yine kendisi için ezelde takdir edilen şekavettir (bedbahtlıktır). Kime ezelde ilâhî yardım takdir edilmişse, o kimse, malını Allah yolunda harcar ve böylece malları onu Allah'a yaklaştırır. O kimse çocuklarını da Allah'a itaate yöneltir ve böylece evlatları onu Allah'a yaklaştırır.

İmam Kuşeyrî bu ayetin tefsirinde demiştir ki: "Allah katındaki yakınlığı mal ve evlatla elde edemezsin, onu sadece salih amel, safi hal ve temiz nefisle elde edebilirsin. Daha doğrusu onu ezelde takdir edilen ilâhî inâyet, sana ulaşan hidayet ve ilâhî edeplere samimi bir şekilde riayetle elde edebilirsin."

İmam Ahmed Rahmetullahi aleyh şöyle demiştir: Ebu Hüreyre radıyallahu anh'ten anlattı, Resulullah Sallalahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu; "Şüphesiz Allah boyunuza posunuza ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar." (Müslim 2564, İbn Mace 4143)

Selam ve Dua ile...
 
M Çevrimdışı

Muvahhid Mücahid

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
Allah'a dua edin.Ağlayın.Çaresizliğinizi Allah'a anlatın.Onu överek sizi kurtarmasını isteyin.
Bir de her görüşü araştırmaya kalkmayın.Yavaş yavaş düzenli bir şekilde okuyun.
Sabah Akşam zikirlerini mutlaka yapın.
Kuranı tefsirle yavaş yavaş devamlı okuyun.
Maddi durumunuz varsa sadaka verin.
Allah'a duayı tekrarlıyorum.Dua ibadetin özüdür.Allah'a kesin bir samimiyetle Ona tevekkül ederek dua edin.Bunu her gün yapın.
 
S Çevrimdışı

Sidretul Munteha

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Cenâb-ı Hak buyuruyor ki:
"Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan mallarınız ve evlatlarınız değildir; iman edip salih amel yapanlar hariç. Onlara, yaptıklarına karşılık kat kat mükâfat vardır. Onlar cennet odalarında güven içindedirler. (Sebe' Sûresi: 37)

Mallar hiç kimseyi Allah'a yaklaştırmaz, sadece onu Allah yolunda harcayan mümini Allah'a yaklaştırır. Evlatlar da kimseyi Allah'a yaklaştırmaz; sadece onlara hayrı öğreten, dinde derin âlim yapan, kendilerini güzel hale ve taate sevkeden mümin kimseyi Allah'a yaklaştırır. Çünkü bu evlatların ameli, vefatından sonra kendisine ulaşmaya devam eder. Hz Peygamber'in [sallallahu aleyhi ve sellem] şu hadisi bunu göstermektedir:

"İnsanoğlu öldüğü zaman ameli kesilir, sadece şu üç yolla kendisine sevap gelmeye devam eder:
1. Sadaka-i cariye, yani insanların istifade ettiği hayırlar.
2. İnsanlar arasında yaydığı ilim.
3. Ölümünden sonra kendisine dua eden salih evlat."
(Buhârî, Edebü'l-Müfred, nr.38; Müslim, Vasiyet, 14; Ebû Davud,Vesâyâ,14; Tirmîzî, Ahkam,36.

İnsanı Allah'a yaklaştıran veya O'ndan uzaklaştıran mallar ve evlatlar değildir; insanın Allah'a yaklaştıran sadece kendisi için ezelde takdir edilen ilâhî inâyettir. Onu ilâhî huzurdan uzaklaştıran da yine kendisi için ezelde takdir edilen şekavettir (bedbahtlıktır). Kime ezelde ilâhî yardım takdir edilmişse, o kimse, malını Allah yolunda harcar ve böylece malları onu Allah'a yaklaştırır. O kimse çocuklarını da Allah'a itaate yöneltir ve böylece evlatları onu Allah'a yaklaştırır.

İmam Kuşeyrî bu ayetin tefsirinde demiştir ki: "Allah katındaki yakınlığı mal ve evlatla elde edemezsin, onu sadece salih amel, safi hal ve temiz nefisle elde edebilirsin. Daha doğrusu onu ezelde takdir edilen ilâhî inâyet, sana ulaşan hidayet ve ilâhî edeplere samimi bir şekilde riayetle elde edebilirsin."

İmam Ahmed Rahmetullahi aleyh şöyle demiştir: Ebu Hüreyre radıyallahu anh'ten anlattı, Resulullah Sallalahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu; "Şüphesiz Allah boyunuza posunuza ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar." (Müslim 2564, İbn Mace 4143)

Selam ve Dua ile...
Hocam ilahi inayet kısmını anlamadım ? Biraz cebri geldi bu düşünce.
Mesela ilk ayette hayırlı amel işlemekten-kişisel çabadan bahsediyor, sonraki çıkarımda ise ezeldeki takdirinden bahsetmişsiniz.


Cenâb-ı Hak buyuruyor ki:
"Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan mallarınız ve evlatlarınız değildir; iman edip salih amel yapanlar hariç. Onlara, yaptıklarına karşılık kat kat mükâfat vardır. Onlar cennet odalarında güven içindedirler. (Sebe' Sûresi: 37)

ALLAH razı olsun bu ayet çok yerinde bir paylaşım oldu.
Yani mal-evlat her ne verildiyse önemli olan bunları vesile kılıp iyi işler yapmak mı ?
Bunu merak ediyordum.
Mesela haram olmayan her nimeti kullanmak mı gerek o halde ? Bu yasaklanmadı yani.

Özetle tasavvufta şöyle bir süreçten geçilir:
Kişi önce nefsini bilir. (aslında nefsinin sevdiklerini, aşırılıklarını keşfeder)
Nefsini bilen Rabbini bilir meselesi biraz da budur. (eklenen çok saçmalıklar var da geçiyorum)
Nefsinin sevdikleri aslında Rabbinin şekillendirdiğidir (onlar Rab-Hak diye ayırır şimdi ne kadar batıl olduğunu tekrar fark ettim), bu yüzden nefste -beyaz- kısma geçmeye çalışırsın. Yani sevip istediklerini yapmayarak bu aşamadan çıkmaya çalışırsın.
Nefs-Rab mertebesinden sonra Hakk'a yaklaşmaya başlarsın.

Yazınca çok çirkin ve saçma geliyor ama sormak istediğim şu:
Tasavvufta sevdiklerinden vazgeçerek ALLAH'a yakınlaşma yolculuğuna çıkılıyor ve bir süre sonra kimliğini dahi kaybediyorsun.

Ayette anladığım kadarıyla verilen nimetler ile ALLAH'a yakınlaşma yolcuğu var doğru mu ?
Mesela roman okurken şükür halinde olduğumdan Rabbim ile daha yakın hissediyorsam, bunu yapmakta sakınca yok helal içerik olduğu müddetçe ?
Yoksa bu sahte bir yakınlık mı ?


Tasavvufta buna bir isim bulmuşlar işte: Rabbe yaklaşmak ile Hakka yaklaşmak başka şeyler.
Bunun gerçeği nedir ?
 
S Çevrimdışı

Sidretul Munteha

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Allah'a dua edin.Ağlayın.Çaresizliğinizi Allah'a anlatın.Onu överek sizi kurtarmasını isteyin.
Bir de her görüşü araştırmaya kalkmayın.Yavaş yavaş düzenli bir şekilde okuyun.
Sabah Akşam zikirlerini mutlaka yapın.
Kuranı tefsirle yavaş yavaş devamlı okuyun.
Maddi durumunuz varsa sadaka verin.
Allah'a duayı tekrarlıyorum.Dua ibadetin özüdür.Allah'a kesin bir samimiyetle Ona tevekkül ederek dua edin.Bunu her gün yapın.
Kardeş çooook haklısın.
Geçen gün Ummu Aişe ablayla da hemen hemen aynı sonuca çıkmıştık.
ALLAH razı olsun.
 
Son düzenleme:
S Çevrimdışı

Sidretul Munteha

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Aleykum selam ve rahmetullah uhtim,

İçinde bulunduğunuz süreci, yani öğrenme sürecini tamamlamaya odaklanın. Hâlâ net karar veremediğiniz, kim haklı kim haksız emin olamadığınız konular olduğu sürece kalp katılığını aşmanız imkânsız. Kalp, ancak aradığı netliği yakaladığında huzur bulur ve daha önceki deneyimlerinizden biliyorsunuz ki "yanlış bir yolda" da huzur bulabiliyor.

Bu açıdan, kalbinizi sürekli sorgulama zahmetinden kurtaracak net doğruyu arayın ve en nihayetinde "elhamdülillah, işte bu!" dediğiniz yerde kalbinizin tekrar yumuşayacağından emin olun.

Kısaca, sizin durumunuz için: arayış aşamasında kalp katılaşır; çünkü kızgın, şaşkın ve huzursuzdur. Arayış bittiğinde, huzur otomatik gelir inşaAllah.

Not: Bir başkasının kalp katılığı sebebi günahlar, gizli isyan vs de olabilir. Ancak bugüne dek anlattıklarınızdan yola çıkarak, sizin durumunuzun bu olduğunu sanıyorum.
Bilmiyorum abla ama sanki düşüncelerden dolayı değil. Bu süreçten önce de, uzun zamandır böyle aslında.
 
Ummu Aişe Çevrimiçi

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Bilmiyorum abla ama sanki düşüncelerden dolayı değil. Bu süreçten önce de, uzun zamandır böyle aslında.
Bu süreçten öncesinde bu hâlin başlaması anlamlı bence. Ki, bu hâl ile, geçmişte huzur bulduğunuz batıl yoldan uzaklaşmanız başlamış olmalı. Ve şahsen ben buna "Allah'ın uyarısı" gözüyle bakıyorum. Bir şeyler ters gittiğinde, eğer Allah sizi bu halden kurtarmak isterse, kalbe huzursuzluk verir. Bu şekilde sorgulamalar başlar ve insan yeni bilgilere açık hale gelir. Ve sonrası ise şu an yaşadığınız durum, bir yandan araştırma, bir yandan kafa karışıklığı, bir yandan sorular... Bu süreç net olarak hakkı bulmanız ile tamamlanacak inşaAllah. Yeter ki daha evvelce anlatıldığı üzere, farklı görüşlerle karşılaştığınızda doğru şekilde değerlendirin ve tüm süreç boyunca sabır ve namaz ile, dua ile Allah'tan daimi yardım dileyin. Bu şekilde ilminiz arttıkça, adım adım ferahladığınızı göreceksiniz inşaAllah.
 
Ummu Aişe Çevrimiçi

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
İnsanı Allah'a yaklaştıran veya O'ndan uzaklaştıran mallar ve evlatlar değildir; insanın Allah'a yaklaştıran sadece kendisi için ezelde takdir edilen ilâhî inâyettir. Onu ilâhî huzurdan uzaklaştıran da yine kendisi için ezelde takdir edilen şekavettir (bedbahtlıktır). Kime ezelde ilâhî yardım takdir edilmişse, o kimse, malını Allah yolunda harcar ve böylece malları onu Allah'a yaklaştırır. O kimse çocuklarını da Allah'a itaate yöneltir ve böylece evlatları onu Allah'a yaklaştırır.
Aynen, Cebriyye görüşü seziliyor burada.
 
S Çevrimdışı

Sidretul Munteha

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bu süreçten öncesinde bu hâlin başlaması anlamlı bence. Ki, bu hâl ile, geçmişte huzur bulduğunuz batıl yoldan uzaklaşmanız başlamış olmalı. Ve şahsen ben buna "Allah'ın uyarısı" gözüyle bakıyorum. Bir şeyler ters gittiğinde, eğer Allah sizi bu halden kurtarmak isterse, kalbe huzursuzluk verir. Bu şekilde sorgulamalar başlar ve insan yeni bilgilere açık hale gelir. Ve sonrası ise şu an yaşadığınız durum, bir yandan araştırma, bir yandan kafa karışıklığı, bir yandan sorular... Bu süreç net olarak hakkı bulmanız ile tamamlanacak inşaAllah. Yeter ki daha evvelce anlatıldığı üzere, farklı görüşlerle karşılaştığınızda doğru şekilde değerlendirin ve tüm süreç boyunca sabır ve namaz ile, dua ile Allah'tan daimi yardım dileyin. Bu şekilde ilminiz arttıkça, adım adım ferahladığınızı göreceksiniz inşaAllah.
ALLAH razı olsun.
Şu ara buraya çok yazdım ve sordum farkındayım ama Elhamdülillah sanki insan olmaya dönmüşüm de insanlığın kullanım kılavuzunu öğrenmeye çalışıyor gibiyim.

Batıl yollarda, mesela tasavvuf dünyasında insanı parça parça parça yaparlar. Biyoloji ilmi gibi düşünün. Çiçeğe çiçek demez de parça parça anlatır.
Hatta haşa haşa ALLAH Tealayi da ayırırlar. O zamanlar bile mantığıma aykırı geliyordu: İsimler (haşa ALLAH'ın isimleri) toplanmış isim isim gezmişler beden suretine girip ortaya çıkmak istemişler. O isimler de bizde zuhur etmiş. Bu İbn Arabi vahdeti vücut felsefesinde var mesela.

Yani insanlığımız insanlıktan çıkmış bu bilgilerle :))

ALLAH razı olsun burada bulunduğum 20 günde bile o kadar çok değişim yaşadım ki bunun başlangıcı da zuhuratların cin/şeytan etkisi olduğunu anlamak oldu sizlerin vesilesiyle.
 
S Çevrimdışı

Sidretul Munteha

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Hamd olsun ALLAH'a
Ve hepimizin çok çok hamd etmesi gerekli
Fıtrata uygun dini/hayatı yaşadığımız için.

Geri kalanında haşa isimler geziyor, mertebelere göre Hak ayrı Rab ayrı vs. Hatta ahadiyet mertebesi var ALLAH Teala hiç bilinmiyor. Adı da haşa ALLAH değil. Bilmiyormuşuz.
 
Ummu Aişe Çevrimiçi

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
ALLAH razı olsun.
Şu ara buraya çok yazdım ve sordum farkındayım ama Elhamdülillah sanki insan olmaya dönmüşüm de insanlığın kullanım kılavuzunu öğrenmeye çalışıyor gibiyim.

Batıl yollarda, mesela tasavvuf dünyasında insanı parça parça parça yaparlar. Biyoloji ilmi gibi düşünün. Çiçeğe çiçek demez de parça parça anlatır.
Hatta haşa haşa ALLAH Tealayi da ayırırlar. O zamanlar bile mantığıma aykırı geliyordu: İsimler (haşa ALLAH'ın isimleri) toplanmış isim isim gezmişler beden suretine girip ortaya çıkmak istemişler. O isimler de bizde zuhur etmiş. Bu İbn Arabi vahdeti vücut felsefesinde var mesela.

Yani insanlığımız insanlıktan çıkmış bu bilgilerle :))

ALLAH razı olsun burada bulunduğum 20 günde bile o kadar çok değişim yaşadım ki bunun başlangıcı da zuhuratların cin/şeytan etkisi olduğunu anlamak oldu sizlerin vesilesiyle.
Amin ecmain kardeşim. Bu "parça parça ve derin bakma" olayı neredeyse (belki de tüm) farklı görüşlerin sapma/saptırma yöntemi. Şöyle ki:

İnsan, ufka, yani çok uzaklara baksa, binaları, tepeleri vs görmez; dümdüz bir çizgi görür ve ama o binalar, tepeler oradadır.

Bununla birlikte çok ama çok yakın bakarsa, kumların, toprakların zerresine kadar iner, bir şeyler görür ama binayı ve tepeleri yine göremez.

Binaları ve tepeleri görmenin yolu: yeterince yakın ve yeterince uzak, kapsayıcı bir bakış açısı ile mümkündür.

Bu açıdan, konulara yakınlaşın ama çok derinlerine de inmeyin, çünkü "detaylarda kaybolmak" diye bir şey var. Orta yol, vasatlık, yine burada da çözüm.
 
Ummu Aişe Çevrimiçi

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Amin ecmain kardeşim. Bu "parça parça ve derin bakma" olayı neredeyse (belki de tüm) farklı görüşlerin sapma/saptırma yöntemi. Şöyle ki:

İnsan, ufka, yani çok uzaklara baksa, binaları, tepeleri vs görmez; dümdüz bir çizgi görür ve ama o binalar, tepeler oradadır.

Bununla birlikte çok ama çok yakın bakarsa, kumların, toprakların zerresine kadar iner, bir şeyler görür ama binayı ve tepeleri yine göremez.

Binaları ve tepeleri görmenin yolu: yeterince yakın ve yeterince uzak, kapsayıcı bir bakış açısı ile mümkündür.

Bu açıdan, konulara yakınlaşın ama çok derinlerine de inmeyin, çünkü "detaylarda kaybolmak" diye bir şey var. Orta yol, vasatlık, yine burada da çözüm.
Bu arada kitabın İslam ile alakası yok ama görseli benim bu dediğimi anlattığı için paylaşıyorum )
images.jpeg-1.jpg


Çok yakın bakınca, her şey yanlış görünür; "gerçeği/bütünü görmek için" azcık uzaktan bakın bu yüzden )
 
S Çevrimdışı

Sidretul Munteha

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Amin ecmain kardeşim. Bu "parça parça ve derin bakma" olayı neredeyse (belki de tüm) farklı görüşlerin sapma/saptırma yöntemi. Şöyle ki:

İnsan, ufka, yani çok uzaklara baksa, binaları, tepeleri vs görmez; dümdüz bir çizgi görür ve ama o binalar, tepeler oradadır.

Bununla birlikte çok ama çok yakın bakarsa, kumların, toprakların zerresine kadar iner, bir şeyler görür ama binayı ve tepeleri yine göremez.

Binaları ve tepeleri görmenin yolu: yeterince yakın ve yeterince uzak, kapsayıcı bir bakış açısı ile mümkündür.

Bu açıdan, konulara yakınlaşın ama çok derinlerine de inmeyin, çünkü "detaylarda kaybolmak" diye bir şey var. Orta yol, vasatlık, yine burada da çözüm.
Vasatlık :)
Kesinlikle uhtim. İşte vasatlık: dinin sınırlarında olmak...
Aslında ben de kaderle ilgili sorular sordum diğer konuda (aslında yanlış bilgilerimi de düzeltmek için) ama kader ve gayb meselelerini açınca işin içinden çıkamamışlar. Fikirler devreye girmiş ve sapmalar başlamış.

Mesela ben hâlâ parçalara ayırıyorum hareketlerimi. Bu nefsi mi ? Nefs ise sahte mi ? Gibi...
 
Yorgun Mucahid Çevrimiçi

Yorgun Mucahid

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Vasatlık :)
Kesinlikle uhtim. İşte vasatlık: dinin sınırlarında olmak...
Aslında ben de kaderle ilgili sorular sordum diğer konuda (aslında yanlış bilgilerimi de düzeltmek için) ama kader ve gayb meselelerini açınca işin içinden çıkamamışlar. Fikirler devreye girmiş ve sapmalar başlamış.

Sahih bir rivayet mi bilmiyorum ama Allah Rasulü kendi aralarında kader hakkında konuşan sahabelere kızıyordu ve bundan men ediyordu

Bazı konulara demek hiç girmemek lazım
 
Ummu Aişe Çevrimiçi

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Vasatlık :)
Kesinlikle uhtim. İşte vasatlık: dinin sınırlarında olmak...
Aslında ben de kaderle ilgili sorular sordum diğer konuda (aslında yanlış bilgilerimi de düzeltmek için) ama kader ve gayb meselelerini açınca işin içinden çıkamamışlar. Fikirler devreye girmiş ve sapmalar başlamış.

Mesela ben hâlâ parçalara ayırıyorum hareketlerimi. Bu nefsi mi ? Nefs ise sahte mi ? Gibi...
"Bilmedikleri yerde dursalardı, sapıtmazlardı" diye bir söz vardı, kimin hatırlamıyorum ama çok doğru.

Bu arada son soru kısmını anlayamadım, ek örnek verilirse belki fikir beyan edebilirim.
Sahih bir rivayet mi bilmiyorum ama Allah Rasulü kendi aralarında kader hakkında konuşan sahabelere kızıyordu ve bundan men ediyordu

Bazı konulara demek hiç girmemek lazım
Aynen. Nitekim kader konusu çok karışık, tümden kavramanın imkânı yok. Dolayısı ile kader konusunda "bugün bize düşen neyse yapıp, kalanını kaderin akışına bırakmak" en temiz yol.
 
S Çevrimdışı

Sidretul Munteha

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
"Bilmedikleri yerde dursalardı, sapıtmazlardı" diye bir söz vardı, kimin hatırlamıyorum ama çok doğru.

Bu arada son soru kısmını anlayamadım, ek örnek verilirse belki fikir beyan edebilirim.
Aynen. Nitekim kader konusu çok karışık, tümden kavramanın imkânı yok. Dolayısı ile kader konusunda "bugün bize düşen neyse yapıp, kalanını kaderin akışına bırakmak" en temiz yol.
yok abla o soru değildi.
Yani ben de hâlâ kendi hareketlerime şüpheyle yaklaşıyorum.
Mesela kitap okudum, şükür haline geçtim, ALLAH Teala ile yaklaştığımı hissettim
Bu nefsi mi, sahte mi, ALLAH Tealaya mı yaklaştım yoksa nefsime mi gibi...(aslında konunun başındaki mesele)

Buradaki muhtemelen herkes (maşaAllah La kuvvete illa billah) temiz fıtratlı olduğundan bu konum anlaşılmadı muhtemelen (çünkü kendi içinizde böyle sorular sormuyorsunuz sanırım). Sorumun cevabını bulamadım: İnsan neden şarkı dinlerken kalbinin üzerindeki perde kalkmış da ALLAH'a daha yakın olmuş gibi hisseder ?
Şeytanın işi mi ? Sahte yakınlık yani. Nasıl oluyor ben de bilmiyorum.
 
Ummu Aişe Çevrimiçi

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
yok abla o soru değildi.
Yani ben de hâlâ kendi hareketlerime şüpheyle yaklaşıyorum.
Mesela kitap okudum, şükür haline geçtim, ALLAH Teala ile yaklaştığımı hissettim
Bu nefsi mi, sahte mi, ALLAH Tealaya mı yaklaştım yoksa nefsime mi gibi...(aslında konunun başındaki mesele)

Buradaki muhtemelen herkes (maşaAllah La kuvvete illa billah) temiz fıtratlı olduğundan bu konum anlaşılmadı muhtemelen (çünkü kendi içinizde böyle sorular sormuyorsunuz sanırım). Sorumun cevabını bulamadım: İnsan neden şarkı dinlerken kalbinin üzerindeki perde kalkmış da ALLAH'a daha yakın olmuş gibi hisseder ?
Şeytanın işi mi ? Sahte yakınlık yani. Nasıl oluyor ben de bilmiyorum.
Allah ile yakınlık meselesi, yani şu vahdeti vücuda doğru kayan düşünceye dair?

Şöyle diyeyim, Allah'a yakınlaşmak: O'nun sevgisine, rızasına yakınlaşmak olarak algılanmalı. O'nun bizden razı olmasına vesile olacak her şey bizi O'na yakınlaştırır. Her hayırlı ameli O'nun için yapmak, O'nun rızasını, O'nun sevgisini kazanmak için yapmak kalpteki huzuru artırır; nitekim biliriz ki O, kendisi için amel edenleri sever, ve o sevgiye aday oluşumuzu bilmek içimizde huzuru doğurur.

Bu konuda iki önemli kriteri daima kontrol altında tutmak yeterli:

1. Yaptığımız amel, Allah için mi?

Gösteriş veya birinden korktuğumuz için vs ise bu Allah tarafından kabul edilmeyecektir, haliyle kimse bu şekilde huzuru bulamaz.

2. Yaptığımız amel caiz mi?

Allah için yapıyor olsak bile, yaptığımız işte haram/şirk/küfür var ise, o insanlarda tam bir huzur hali olmaz. Daha doğrusu "Allah'ın doğru yolu göstermek istediği kişide" olmaz.

Nitekim çok iyi biliyoruz ki, batıl yolda yürüyen birçok kimse, yürüdüğü yoldan memnun. Bu memnunluk halleri, onları başka yol aramaktan çeviren bir durum ve bu halin değişmesine sebep olacak bir şey olana kadar da öylece kalıyorlar.

Kısaca yaptığımız şeyi Allah için yapıyorsak ve yaptığımız şey caizse, o bizi Allah'a yakınlaştırır, kalbi de huzura götürür.
 
Ummu Aişe Çevrimiçi

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Bu arada şarkının hükmü (çalgılı ise) haram. Haliyle bunda huzur bulmak, amel caiz olmadığı için şeytanın işidir.
 
LifeGoesOn Çevrimdışı

LifeGoesOn

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Selam @Sidretul Munteha
İlâhî înayet; yardım, lütuf ve iyilik anlamında kullanılan bir kelimedir. Hem insani hem de ilahi yardımları ifade etmek için tercih edilen bir terimdir.

Bu arada ben hoca değilim estağfurullah.
Tasavvufla ilgili sorunuza gelecek olursak; pek hakim olduğum bir konu değil ama elimdeki bazı kaynaklarda tasavvufçuların İmam diye vasıflandırdığı kişilerin görüşleri olabilir.
Bence eğer Kur'an ve Sünnete aykırı bir görüş yoksa en azından şeriata uygun olduğu sürece görüşlerin değerlendirilmesinde bir sakınca olmadığını düşünüyorum.

Ben burada size bir hadisle ilgili cevap vermek istiyorum;

Enes r.a anlatıyor: "Bir grup peygamber s.a.v.'in huzurunda adamın birini aşırı derecede övünce, Allah Resulü s.a.v. kendilerine:
O adamın aklı nasıldır? Diye sordu.
Grup: Biz sana adamın ibadetteki çabalarını ve çeşitli iyiliklerini söylüyoruz, sen bize aklını soruyorsun! dediler.
Resulullah: Ahmak kişi, cehaleti yüzünden ahlaksız kişinin günahlarından çok daha fazla günahlara bulaşabilir. Yarın kullar, Rablerine en yakın derecelere akılları oranında yükselecekler" buyurdu. Kitabu'l-akl'da tahriç edilmiştir. Tirmizi de de kısa olarak en-Nevâdir'de aktarılır.)

Ömer r.a'den Peygamber s.a.v.'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.
"Kişi, akıl gibi başka bir üstün değeri elde etmiş değildir. Akıl, sahibini doğru yola iletir, düşük davranışlardan alıyor. Aklı kemale ermedikçe kulun ne imanı tamam olur ne de dini istikamet bulur." (Aynı kaynak)

Herşeyden önce bir Müslümanın dinini öğrenmesi farzdır, Bunun için ilimle meşgul olması gerekir. Öncelikle farz ilimleri öğrenmesi zaruridir. Öğrendikleriyle amel etmek zorundadır.
Her Müslümanın öğrenmekle yükümlü olduğu ilim dalı hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Her grup kendi çalıştığı ilim dalının öğrenilmesinin farz olduğunu ileri sürmüştür. Sözgelimi kelâm alimleri bilinmesi gereken ilmin kelam olduğunu ileri sürmüştür, çünkü Allah'ın birliğini kelam ilmi sayesinde kavranacağını, Allah Sübhâneh-in zâtının ve sıfatlarının bu ilim dalı vasıtasıyla bilinebileceğini ileri sürmüşler.
Fıkıh alimleri ise bilinmesi gereken farz ilmin fıkıh ilmi olduğunu, çünkü ibadetlerde mutlak helal ve haramlar yanında alış-verişlerdeki haram ve helaleri ancak bu ilimle bilinebileceğini söylemişler ve bu ilimler nadir vakaları değil de normal şartlarda bireylerin karşılaşabilecekleri sorunları ele alan fıkıh bilgisini kasdetmişlerdir.
Tefsir ve hadis alimleri öğrenilmesi gereken farz ilmin Kur'an ve sünnet ilmi olduğunu, çünkü öteki ilimlere bu ikisiyle erişilebileceğini öne sürmüşlerdir.
Tasavvufçular ise: "Herkesin öğrenmesi gereken farz ilim tasavvuf ilmidir" demişlerdir.
Kimi tasavvufçu: "Öğrenilmesi farz olan ilim, kulun Allah Azze ve Celle katındaki durumunu ve makamını bilmesidir" derken; bazıları: "İhlas ve nefsin afetlerini bilmek, meleklerin ilhamıyla şeytanların fitlerini birbirinden ayırdetme bilgisidir" demişlerdir. (İhyâ-u ulûm'id-din)
Ebû Talib Mekkî de şunları söyler: Her müslümanın bilmekle yükümlü olduğu ilim, İslam esaslarının açıklandığı hadis-i şerifin ihtiva ettiği hususları bilmektir."
Bu hadis, Peygamber s.a.v'in: "İslam beş temel üzerine oturtulmuştur: Allah'tan başka tanrı olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve peygamberi olduğuna şahitlik yapmak, namaz kılmak, zekat vermek, hacca gitmek ve oruç tutmaktır." ( Buhâri, Müslim)
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt