İshak İbn Rahaveyh şöyle der: Allah’ın eli bildiğimiz bir el gibidir veya elin aynısıdır işitmesi başkasının işitmesi gibidir ve işitmenin aynısıdır dediği zaman bu bir teşbih/benzetme olur.Fakat Allah’ın eli vardır Allah işitir Allah görür gibi şeyler söylediği zaman bunların nasıl olduğu konusunda yorum ve benzetme yapmazsa bu teşbih olmaz Bu Allah’ın şu sözü gibi olur:O’nun benzeri hiçbir şey yoktur O işitendir görendir (Şura) Sünenü’t-Tirmizi 3/42
Tirmizi de şöyle der: Bu ve benzeri sıfatlar ve Rab Teala’nın her gece dünya semasına inmesi gibi rivayetler hakkında ilim adamları şöyle demişlerdir:Bu tür hadislere yorum yapmaksızın verhme kapılmaksızın ve nasıl diye sormaksızın inanırız.Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatin ilim sahipleri de böyle demişlerdir Cehmiler ise bu rivayetleri inkar etmişler ve bu bir teşbihtir demişlerdir. Sünenü’t-Tirmizi 3/41 42.5/251
İmam Muhammed İbnü’l-Hasan da şöyle demiştir Doğudan batıya kadar bütün fıkıhçılar Rab Teala’nın sıfatları konusunda Kur’an’a ve güvenilir raviler yoluyla Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen sahih hadislere Te’vil nitelendirme ve teşbih yapmaksızın iman etme konusunda ittifak etmişlerdir.Lalekai Şerhu İtikadi Ehli’s-Sünne ve’l-Cemaa 2/432-433
Ebu Muzaffer es-Sem’ani de şöyle dermiştir:Şunu bil ki bizimle bid’atçıları ayıran şey akıl meselesidir.Onlar dinlerini akıl üzerine kurdular akla tabi oldular ve nakli akla uydurdular.Ehl’i-Sünnet ise şöyle dedi dinde asıl olan tabi olmaktır akıl nakle tabidir.Eğer dinin temeli akıl üzere kurulmuş olsaydı insanların vahye ve peygamberlere ihtiyacı kalmazdı Dinin emir ve yasağı geçersiz olur ve dileyen dilediği şeyi söylerdi Yine eğer din akıl üzerine bina edilmiş olsaydı mü’minlerin akılları yatmadıkça hiçbir şeyi kabul etmemeleri gerekirdi.Savnu’l-Mantık.s.182
Hafız İbn Abdilberr şöyle der: Sahabe ve Tabiin alimlerinin Allah’ın arşı üzerinde olduğu ilminin ise her yerde olduğu hususunda icma olduklarını nakletmiş ve Bu hususta onlara muhalefet eden hiç kimse hüccet getirememiştir demiştir.et-Temhid 7/137-138
Muhammed İbn Yusuf şöyle der: Her kim ki Allah’ın arşı’nın üzerinde değildir derse o kafirdir.Buhari Hakku’l-Ef ali’l-İbad ve’r-Red ale’l-Cehmiyye.128
Ebu Hanife‘nin öğrencisi Muhammed b. El-Hasen şöyle der: Doğudan batıya bütün fakihler ittifak etmişlerdir ki: Kuran‘a ve güvenilir ravilerin Rasullah sallallahu aleyhi ve sellem‘den naklettikleri Rabb Azze ve Celle‘nin sıfatlarına dair hadislere, değiştirmeden, vasıflandırmadan ve teşbihe gitmeden iman edilir. Kim bugün bu konuda bir tefsirde bulunursa, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem‘in üzerinde bulunduğu yoldan çıkar ve cemaatten ayrılmış olur. Zira onlar (sahabeler) ne vasıflandırmışlar ne de tefsir etmişlerdir. Lakin Kitap ve sünnette gelenle fetva vermişler, sonrasında sükut etmişlerdir. El-Lalkaî şerhu Usuli itikadi Ehli‘s-Sunne (740)
İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah, isim ve sıfatların ispatı konusunda Ehl-i Sünnet ve‘l-Cemaatin menhecini şöyle açıklamıştır:
Kendisini vasıfladığı gibi; zatında O‘nun misli gibisi yoktur. Allah Azze ve Celle kendi sıfatını en güzel Şekilde belirtmiştir. Kendi sıfatının haddini hiçbir şeye benzetmeden bildirmiştir. Sıfatları, kendisinin bildirdiği dışında sınırlı ve malum değildir. O hadsiz ve takdirsiz olarak işiten ve görendir. Vasfedenler O‘nun sıfatına ulaşamazlar, Kuran ve sünnetin sınırını aşamayız, sadece Kuran ve sünnetin dediklerini deriz, O‘nun kendisini vasıfladığı sıfatları söyleriz ve bunu aşmayız. ibn Kayyım İctimau‘l-Cuyuşi‘l-İslamiyye (s.80)
İmam İbn Huzeyme rahimehullah da Ehl-i Sünnet ve‘l-Cemaat alimlerinin isim ve sıfatları teşbihsiz olarak ispat etmede ittifak ettiklerini belirterek şöyle der: Bizim ve Hicaz‘lı, Tihame, Yemen, Irak, Şam ve Mısır‘lı bütün alimlerimizin mezhebi şudur: Allah Azze ve Celle‘nin kendisi hakkında ispat ettiği sıfatları ispat ederiz, bunu dillerimizle ikrar ve kalplerimizle tasdik ederiz. Yaratıcımızın yüzünü yarattıklarının hiçbirinin yüzüne benzetmeyiz. Rabbimiz yarattıklarına benzemekten azizdir ve sıfatlarını iptal edenlerin sözlerinden yücedir. İptal edicilerin dediği gibi yokluktan münezzehtir. Zira O‘nun sıfatının olmadığını söylemek O‘nun var olmadığını söylemektir. Halıkımızın kendisini Muhkem Tenzilinde ve peygamberi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem‘in dilinde vasıfladığı sıfatları inkar eden cehmilerin sözlerinden de Allah münezzehtir. İbn Huzeyme Kitabu‘t-Tevhid (s.10)
Ebu Süleyman el-Hattabî, el-Gunye Ani‘l-Kelam ve Ehlih adlı eserinde der ki: Şüphesiz Selefin mezhebi; sıfatları ispat ve zahirleri üzere icra etmek, onlardan keyfiyet ve teşbihi reddetmektir. Doğrusu bazı topluluklar o sıfatları nefyedip, Allah‘ın ispat ettiğini iptal etmiş, bazı topluluklar da onların hakikatini kabul etmekle beraber teşbih ve keyfiyet belirlemeye kalkmışlardır. Orta yol, iki taraf arasında bulunan doğru yola koyulmaktır. Allah Teala‘nın dini, o dinde aşırı gidenle, o dini eksik ve kusurlu yapan arası bir yoldur.
Bu konuda aslolan şudur: Sıfatlardan söz etmekle zattan söz etmek aynı hükme tabidir. Her ikisi hakkında da aynı konuşma esasına yönelinir. Allah Subhanehu‘nun varlığını kabul, nasıl sadece O‘nun var olduğunu söyleyip varlığının keyfiyetini söylemek değilse, O‘nun sıfatlarını kabul etmek de sadece var olduklarını söylemektir; sınırlarını belirlemek, keyfiyetlerini tespit etmek değildir.
Binaenaleyh yed (el), sem‘ (işitme), basar (görme) ve diğerlerinden söz ettiğimiz zaman, bunlar Allah‘ın kendisi için sabit kıldığı sıfatlardan ibarettir. Yani ne yed’in anlamı kuvvet veya nimet’tir, ne sem ve basarın anlamı ilimdir diyoruz, ne de bunlar uzuvdur diyor, onları bildiğimiz ellere, işitme ve görme organlarına benzetiyor ve iş görme araçları olan uzuvlarıdır diyoruz! Asla! O halde deriz ki: Böyle söylemek bu sıfatları ispat etmekten ibarettir. Çünkü bunlar tevkifidir. (Allah ve rasulünden) böyle gelmiştir, onlardan teşbihi nefyetmek de gereklidir. Çünkü Allah, değil benzeri olmak, benzer gibisi de olmayandır. işte sıfat hadislerinde selefin sözleri bu usûl üzeredir. Fetava‘l-Hamaviye (s.34) Zehebi Muhtasaru‘l-Uluvv (s.257)
(
İsim ve Sıfat Tevhidi Konusunda Selef’in Metodu)