E
Çevrimdışı
ARİFLERİN MENKİBELERİ
Birinci Bölüm :
-23-Hikaye : Sözlerine güvenilir rivayet edenlerden şöyle nakledilmiştir. O devirde Bahaeddin Taberi adında çok ulu bir kadı vardı.Engin bilgili bir adamdı. Bir gün garaz ve kıskançlığı yüzünden Baha Veled,i sultana kötülemişti.Tesadüfen aynı gün bu kadı da sultanın meclisindeydi.
Ey Taberistanlı kadı? Bizim hakkımızda dilini kıs ve bize zahmet verme çünkü birkaç günlük ömrün vardır,sonra öleceksin ve senin hiçbir halefin de kalmayacaktır.Haleflerin hakkında Tanrı,nın hükmü şöyledir.Onların hepsi ölecek ve senin rüşvetinin zulmünden de bütün mazlumlar kurtulacaktır.Fakat bizim çoçuk ve torunlarımız,haleflerimiz ve dostlarımız kıyamete kadar daima devam edecek ve kalacaktır. Dedi Baha Veled hazretleri.
Derler ki : Birkaç gün sonra bir veba geldi,Taberistanlı Kadı Bahaeddin ve onun bütün soyu sopu öldü.Yine derler ki,Taberistanlı Kadı Bahaeddin yedi gün burnundan kan gelrek öldü.
Konya,nın burçlarını ve kale duvarlarını o tarihte yaptıklarını söyler.(Ariflerin Menkıbeleri s.84 kabalcı yayınevi)
-26- Mevlana Baha Veled,neredeyse daima halkın içindeki sırları söyler.gaybda gerçekleşen olayların oluşunu bildirir ve üzerinde herkesin hayrette kaldığı daha başka yararlı şeyler de söylerdi.Böylece o ulu kişiyi inkar edenler,bu gibi kerametlerini gördükten sonra bölük bölük gelip tam bir kabulle müridi olurlardı.İnkarlarında direnen birçok kişi de inkarlarının uğursuzluğu yüzünden imansız öldüler.(Ariflerin Menkıbeleri s.85 kabalcı yayınevi)
-29-Nakledilir ki : Bir gün Hudavendiğar hazretleri dini bütün dostların meclisinde babasının yüceliğini anlatarak buyurdu ki :
Baha Veled hazretleri,Belh,te Cuma günü bir vaaz veriyordu.Dedi ki :Ulu Tanrı kıyamet gününde temiz amel,iyi ahlakın ve iman edenlerin iyiliklerinin ödülü olarak cennetin hurilerini ve köşklerini verecektir.
Bunun üzerine birdenbire mescidin bir köşesinden kamburlaşmış bir ihtiyar ayağa kalkarak şöyle sordu: Ey Müslümanların imamı? Bugün bu dünyada onların hallerini anlatmakla meşgul olalım.Yarın da huriler ve köşkleri seyretmekle yetinelim.O halde Tanrı,nın yüzünü görmek sorunu nasıl olacak?
Baha Veled cevap olarak dedi ki : Ey azizim? Huriler ve köşkler sembolü anlayışı kıt insanlar içindir.Yoksa asıl olan dostun yüzünü görmektir.O Tanrı yüzünün türlü adları vardır.Her yaratıkta yaratanı görür ve her zerrede hakikatler güneşini gözden geçirir.(Ariflerin Menkıbeleri s.86 kabalcı yayınevi)
-32-Naklolunur ki :Baha Veled hazretlerinin müritleri çok çoşkun,takva ve riyazet sahibiydiler.Çok vakit şeyhle birlikte mezarlığa gider ve yavaş sesle Kur,an okurlardı.Mevlana dua ettiği zaman ölüler de hissedilir şekilde mezarlarından ellerini çıkarıp onun duasına amin derlerdi.(Ariflerin Menkıbeleri s.88 kabalcı yayınevi)
-38-Öyle ki öldüğünde cesedini yıkaması için bir ölü yıkayıcı çağırdılar.Ölü yıkayıcı taharet vermek için onun avret mahalline el uzatınca Haccac elini öyle bir yakaladı ki ölü yıkayıcı büyük bir feryat kopararak kendinden geçti.Müritler ne kadar çabaladılarsa da ölü yıkayıcının elini onun pençesinden kurtaramadılar.Bunun üzerine Hudavendiğar hazretlerine haber verdiler.
Hudavendiğar gelip şefaatte bulundu ve Haccac,ın kulağına Onu mazur gör O senin kim olduğunu bilemedi kusurunu bana bağışla? Diye bağırdı Haccac o anda ölü yıkayıcının elini bıraktı bu ölü yıkayıcıda üç gün sonra öldü.(Ariflerin Menkıbeleri s.91kabalcı yayınevi)
-51-Nakledilir ki : Manaların sırlarını bilen ilahi arif Gahvareger Hacegi Büyük Mevlana,nın eren müritlerindendi.Bir gün şeyhe Bir kişi şarap içerse ne olur.diye sordu O da köpek olur.domuz olur.maymun olur,dedi.
Bu hikayeyi Seyyid Burhaneddin,in önünde anlattı.O da Şeyhim her kim şarap içtiğinde böyle olursa,ona şarap haramdır,diye fetva verdi.Eğer sen böyle oluyorsan içme,eğer olmuyorsan iç,onun dediği gibi olmazsın diye buyurdu.(Ariflerin Menkıbeleri s.96 kabalcı yayınevi)
İkinci Bölüm :
-7-Yine Hudavendiğar hazretlerinden nakledilmiştir: Seyyid hazretleri bizim medresenin hücresindeydi.Bir gecede seksen defa Yüce Tanrı kendisine görünüyor ve her defasında Seyyid çığlık koparıyor,yakarışlarda bulunuyordu.
Yine bir gün Seyyid medreseden çıkmış büyük bir cezbe ile koşarak gidiyordu.Ferecisinin eteği sürüklüyordu.Ben de Nereye gidiyor diye arkasına takıldım.Birden bire aklı başında bir adam Seyyid,in karşısına çıktı ve Ey derviş ferecinin kenarını düzelt dedi. O da Benim umurumda değil sen kendi ağzını düzelt diye buyurdu.Seyyid ile alay eden bu adamın ağzı derhal çarpıldı.Feryat ederek başını Seyyid,in ayağına koydu.O anda ağzı tekrar düzeldi.(Ariflerin Menkıbeleri s.107-108 kabalcı yayınevi)
Üçüncü Bölüm :
-4-Yine nakledilmiştir: Mevlana Celaleddin hazretleri bir gün şöyle dedi:Ben yedi yaşındayken sabah namazında daima Biz sana Kevser,i verdik (Kevser ,108-1) ayetini okuyup ağlardım.Birdenbire Tanrı esirgemediği rahmeti sayesinde bana gözüktü,öyle ki kendimi kaybettim.Aklım başıma geldiğinde hatiften Ey Celaleddin? Ululuğumuz aşkına bundan böyle bir daha mucadehe etme.Biz seni müşahede makamına eriştirdik diye bir ses işittim.O inayetin şükranesi olarak son derece ibadetlerde bulunup Ben şükreden bir kul olmayacak mıyım (İsra 17-3) ayeti gereğince çalışıyor ve didiniyorum ki arkadaşlarımı da güzellik olgunluk ve hal derecesine eriştireyim.
Nitekim buyurmuştur:
Benim yüreğim ve canım Tanrı,yı görmek uğruna ipliğe döndü
Bundan sonra bana bir ip ucu göründü (Mesnevi,c,IV s.440/2943 Ariflerin Menkıbeleri.s.119 kabalcı yayınevi)
-10-Hikaye: Mevlana Şemseddin Tebrizi,nin hikayesi şöyledir:Şemseddin Tebrizi Tebriz şehrinde sepet ve zembil örücüsü Ebu Bekir tebrizi,nin müridiydi.Ebu Bekir Tebrizi velilikte ve gönül sırlarını bilmekte zamanının bir tanesiydi.Şemseddin Tebrizi hazretlerinin makam ve mertebeleri o dereceye ulaşmıştı ki artık bunlarla kanaat etmiyor daha yüksek bir makam arıyordu.Kendisini bu makama ulaştıracak ulu bir kişinin sohbetiyle daha iyi ve daha yüce olup en üst olgunluk derecelerine ulaşmak ve ilerlemek istiyordu.Bu istekle yıllarca gücünü tüketircesine dünyayı dönüp dolaştı gezilerde bulundu.Nihayet bu yüzden ona Şems-i Perende uçan Şems adını verdiler.
Şems,in bir gece kararı elden gitti heyecan içindeydi,Tanrı,nın tecellilerine gömülüp mest olmuş bir halde münacatında,Ey Tanrı Kendi örtülü olan sevgililerinden birini bana göstermeni istiyorum diye dua etti.
İstediğin gibi herkesin gözünde saklı,güzel ve mağfirete nail olmuş can Belhli Sultanü-l-Ulema Baha Veled,in oğludur diye cevap geldi Tanrı tarafından.
Ey Tanrı? Onun mübarek yüzünü bana göster dedi bunun üzerine şems.Buna teşekkür borçu olarak ne verirsin diye soruldu Tanrı tarafından başımı diye cevap verdi o da……..(Ariflerin Menkıbeleri s.125 kabalcı yayınevi)
-45-Hikaye :Yine Çelebi Hüsameddin hazretlerinden nakledilmiştir: Seyyid Şerefeddin,in Konya büyüklerinden olan bir dostunun Yusuf gibi son derece güzel yüzlü bir oğlu vardı.Çoğu halk onun güzelliğine aşık olmuştu.Bu çoçuk candan ve gönülden Mevlana hazretlerinin delice aşığıydı.Daima onu anar ve yemin ettiğindeyse onun ayağının toprağına yemin ederdi.Her ne kadar babası onu bundan vazgeçirmek istiyorsa da başaramıyordu.Aksine çoçuğun Mevlana,ya olan aşkı ve içtenliği iki kat artıyordu.
Bir gün babasına Eğer beni seviyor ve istiyorsan Mevlana,yı bir gün bizim eve çağırır bir sema düzenler beni de ona kul ve mürit yaparsın.Yoksa ben kendimi öldürür veya şehirden çıkar deli gibi başıboş dolaşırım dedi.
Bu zavallı adam oğluna olan sevgisinden dolayı ister istemez buna razı oldu.Seyyid Şerefeddin,e gelip durumu anlattı:Seyyid Şerefeddin ise kendini beğenmişlerden biriydi.İnkar yoluyla bu kişiye şöyle talimat verdi:Eğer oğlun mürit olursa sen Mevlana,ya Benim bu oğlum cennetlik midir.Tanrı,nın yüzünü görecek mi? Diye sor bakalım Mevlana ne cevap verecek.
Bu kişi şehrin bütün bilginlerini ve ulularını çağırıp büyük bir sema düzenledi.Sema bittikten ve yemekler yendikten sonra da oğlunu Mevlana,nın önüne getirdi ve ona mürit yaptı.Daha bu soruyu sormadan önce Mevlana ona Bu talihli çoçuk cennetliklerdendir.O Tanrı,nın yüzünü görmeye layıktır. Ve O,nun rahmeti içinde yüzmektedir.Böyle çoçuklar bu şehirde pek çoktur.Niçin bizi istemiyor ve mürit olmuyorlar diye sordu.
Tanrı bunu böyle yaptı diye cevap verdi bu kişi.
Şimdi sen söylemeden önce O Tanrı,yı gördü ve Tanrı da onu bize gönderdi.Eğer Tanrı istemeseydi ve onu kabul etmeseydi bize gelmezdi ve Tanrı,nın ilhamı onun yardımcısı ve kılavuzu olmazdı buyurdu Mevlana zavallı zengin hemen Mevlana,nın önünde baş koyup onun müridi oldu ve Tanrı,ya ulaşmış aşıklar sırasına girdi.(Ariflerin Menkıbeleri s.153 kabancı yayınevi)
-63-Yine seçkin insanların kendisine uydukları Şeyh Mahmud Neccar şöyle rivayet etti:Bir gün Mevlana hazretleri ilahi bilgiler saçıyordu.Bütün arkadaşlar hazır ve nazırdı.Birdenbire ins ve cinnin müftüsü fıkhın Ebu Hanife,si ilmin ummanı olan Şemseddin Mardini medresenin kapısından içeri girdi.
Gel gel iyi ki geldin.Bügüne kadar Tanrı,dan görmeden söz adiyorlardı ve sen de dinliyordun.Bügünden sonra doğrudan doğruya Tanrı,dan dinle?diye buyurdu Mevlana hazretleri ve sözüne devam ederek Her ne kadar bütün kategoriler doğalar ve devirlerde gerçek şeyh Tanrı,ysa da O,nun kullarına aracısız olarak şeyhlik etmesi için epey zaman lazımdır ve daha tuhafı şudur ki : Şeyh de O dur,mürit de O.Gerçek olarak biliyorum ki bu o zamandır dedi ve şu beyiti okudu:
O ulu padişah kapıyı üzerine sıkıca kapamış kimseye görünmüyordu
O bügün insan hırkasını giyerek kapıda göründü.(Ariflerin Menkıbeleri s.169 kabalcı yayınevi)
-68-Yine o hazretin övülen huylarından biri de şuydu:Herkese çoçuklara ve dul kadınlara alçakgönüllülük gösterir,kendisini küçültür ve onlara dualar ederdi.Kendi önünde secde edenlere kafir de olsa secde ederdi.Bir gün Taniel adında Ermeni bir kasap Mevlana,ya rastladı onun önünde yedi defa baş koydu.Mevlana da kasabın önünde baş koydu.(Ariflerin Menkıbeleri s.170 kabalcı yayınevi)
-96-Bir gün Mevlana,nın hizmetindeydim.Kabe,de de olsa müride şeyhin huzurunda namaz kılmak caiz değildir diye buyurdu.Nitekim Baha Veled de bir gün ilahi bilgilerle meşguldu.Namaz vakti oldu müritlerinden bir gurup şeyhin huzurunda öyle dalmış ve şeyhin nuru içinde öyle yok olmuşlardı ki Yüce Tanrı onların basiret gözüne namaz kılanların yüzlerinin Kabe,ye taraf olmadığını ve namazlarının batıl olduğunu göstermişti.
Bundan başka Kamil bir sema beş vakit kılınan namaz ve ramazan orucu gibi farzdır.Halis ve ikbal sahibi müritlere güçleri oranında sema mubahtır.Şeyh ve mürit olmayan ayak takımınaysa haramdır diye buyurdu ve sonrasında Bütün peygamberler ve veliler Tanrı,nın hakikati hakkında hiçbir şey söylemeyip bir şeye karar verdiler.Ben Muhammed (s a v ) in canının nuru sırrına dayanarak diyorum ki :Tanrı tamamen zevktir ve her kim tatmazsa anlamaz Ben o zevkim ve o zevke tamamen gömülmüşüm.Halkın zevki bu zevkin aksidir.Çünkü iman tamamen zevk ve şevktir dedi ve bir nara atıp semaya başladı.(Ariflerin Menkıbeleri s.190 kabalcı yayınevi)
-132- Yine Tanrı,nın apaçık velisi Mesnevihan Siraceddin Çelebi Hüsameddin hazretlerinden şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Çelebi Hüsameddin müritlerinden birine şeriata uymayan işlerle uğraşmaması için yemin verdiriyordu. Bir rahle üzerinde üstü örtülmüş olduğu halde Hakim Sena,i,nin İlahiname,sini müridin önüne getirdiler.O anda Mevlana hazretleri içeri girerek Bu ne ant içmedir? Diye sordu.
Yemini bozmasından korktuğum için ona Mushaf,la yemin verdirmedim.İlahiname,nin üzerini kapattım bunun üzerine ant içireceğim buyurdu Çelebi.
Buna edilen yemin Kur,an,a edilen yeminden sağlam olur.Çünkü Kuran,ın sureti yoğurttur.Sena,i,nin bu manalarıysa Kuran,ın yağı ve kaymağıdır diye buyurdu Mevlana.(Ariflerin Menkıbeleri s.215 kabalcı yayınevi)
-143- Yine Müderrisin oğlu Şemseddin rivayet etti: Mevlana,nın hizmetinde Hamza adında bir neyzen vardı.Son derece ustaca ve iyi çalardı.Mevlana,nın onun hakkında iyilikleri çoktu.Bu neyzen birdenbire hastalanıp öldü.Mevlana hazretlerine haber verirlerken müritlerinden bir kısmı da onu hazırlamakla uğraşıyordu.
Mevlana hemen kalkıp neyzenin evine gitti kapıdan içeri girince Aziz dost Hamza kalk? Dedi.Buyur diyerek kalktı Hamza ve ney çalmaya başladı.Üç gün üç gece büyük bir sema yaptılar.O gün yüze yakın Rumlu kafir Müslüman oldu.Mevlana mübarek ayağını evden dışarı atar atmaz neyzen öldü.(Ariflerin Menkıbeleri s.221 kabalcı yayınevi)
-144-Yine müritlerinden bir derviş öldü.Ölüm haberi Mevlana hazretlerine ulaşınca Niçin erken haber vermediniz?Onun ölmesini önlerdim dedi.(Ariflerin Menkıbeleri s.221kabalcı yayınevi)
-184-Bir gün Mevlana hazretleri adı geçen Şeyh Alaeddin,e Hırıstiyanlar keşişler ve Hıristiyan bilginler İsa,nın hakikati hakkında ne diyorlar? Diye sordu.
Onlar İsa,ya Tanrı diyorlar dedi Alaeddin.
Bundan sonra onlara bizim Muhammed,imizin Tanrı,dan daha Tanrı,dır Tanrı,dan daha Tanrı,dır de? Diye buyurdu Mevlana (Ariflerin Menkıbeleri s.250.251 kabalcı yayınevi)
-192-Yine fazıl arkadaşlardan Mevlana Fahreddin Edip rivayet etti: Bir gün Mevlana hazretleri büyük bir toplantıda Peygamberin Ben Tanrı,yı daima kırmızı elbiseyle gördüm hadisini açıklıyordu.Kimsenin nefes almaya mecali yoktu.Herkes bu açıklamaya şaşırmıştı.ben Tanrı,yı daima kırmızı hulle içerisinde gördüm şeklinde başka bir rivayet daha buyurdu ve heyecanlar gösterip şu gazeli söyledi :
Kırmızı hullenin içinde gözden ve ruhtan daha yüksek bir nur vardır.
Kendini ona ulaştırmak istersen kalk nefis perdesini yırt.
O ruh kaşı,gözü ve esmer rengi ile latif bir süret oldu.
Nitelikten arı duru olan Tanrı Peygamber Mustafa,nın süretinde göründü.
Onun o süreti süretin yok olmasıdır.O gözler bir kıyamettir.
Ne zaman halka baksan,Tanrı,dan sana yüz kapı açılır.
Mustafa,nın süreti yok olduğu vakit
Her şeyden büyük olan Tanrı dünyayı kapladı.(Ariflerin Menkıbeleri s.255 kabalcı yayınevi)
-200- Hikaye: Yine nazar sahipleri ve kendilerinden ibret alınacak kardeşler şöyle haber verdiler: Mevlana hazretlerinin zamanında Konya şehrinde veli ve kamil bir kadın vardı.Ona genellikle Fahrü,n nisa derlerdi dindar ve çok sadık bir hanımdı.Zamanın Rabia,sıydı.Dünyanın uluları ve gönül sahibi arifler adı geçene inananlardandı.Görünen kerametleri haddi aşmıştı.Daima Mevlana hazretlerinin sohbetinde bulunurdu ve Mevlana da çok defa onu görmeye giderdi.
Fahru,n nisa,nın dostları Muhakkak hacca gitmek gerekir diye teşvik etmişler ve böylece onun içinde de önüne geçilmez bir istek uyanmıştı.Fahrü,n-nisa da Mevlana hazretlerine bir danışayım çünkü onun izni ve emri olmadan benim hareket etmeme olanak yoktur. O ne buyurursa onu yaparım demiş ve kalkıp Mevlana,nın ziyaretine gelmişti.
Daha kendisi söz etmeden Mevlana çok iyi bir niyet ve mübarek bir yolculuktur.Belki biz de sizinle birlikte oluruz diye buyurdu.Fahrü,n-nisa baş koydu ve hiçbir şey söylemedi.Dostlar onların aralarında ne geçtiğine ve durumun ne olduğuna şaşıp kaldılar.
O gece Fahrü,n-nisa hazretleri Mevlana,nın evinde kaldı ve birlikte sohbet ettiler.Gece yarısından sonra Hüdavendiğar hazretleri medresenin damına çıkıp teheccüt namazıyla meşgul oldu.Namazdan sonra da bağırıp çağırdı ve heyecanlar gösterdi.Damın penceresinden Fahrü,n-nisa,ya yukarı gelmesi için işaret etti.Fahrü,nisa medresenin damına çıkınca Mevlana Yukarıya bak amacın gerçekleşmiştir diye buyurdu.
Fahrü,n-nisa,Kabe-i Muazzama,nın Mevlana,nın üzerinde döndüğünü bizzat gözleriyle hiçbir kuşkuya yer kalmadan gördü.Zavallı Fahrü,n-nisa bir çığlık kopardı içini garip bir hal ve şaşkınlık kapladı.Bir zaman sonra aklı başına gelince baş koyup o istekten tamamen vazgeçti.
Mevlana hemen şu gazele başladı:
O yapılan harekete Tanrı,nın rahmeti vefa gösterir.
Bunun arkasındaysa Tanrı,nın laneti vardır.
Kabe bir putun mahallesi başında dönüyor.
Ey Tanrı bu nasıl puttur bu nasıl bir bela ve afettir.
Dolunay halindeki ay onun önünde kırık dökük bir yuvarlaktır.
Onun şekeri yanında nebet sekerleri zahmet veren sinekler gibidir.
Din yolunda bütün sultanları bütün emin melekleri.
Ey put Tanrı için bize merhamet et diye secde etmedeler.
Binlerce deniz ve köpüklerin yaratıkları aşk cevherinin sedefidir.
O izzet ve şeref bakımından çok yüksek bir himmet sahibidir.
Kendi cenneti kendi hurisi neşesi dirliği ve düğünü yine kendisidir.
Kendi nurunun baskın gelmeleri içinde ah o ne büyük bir belirtidir.
Bu hitabı işit ve cevaba hazır ol.
Zerre güneş için bir putla arkadaş oldu.
Ey merhamet Tebriz,i binlerce haremin güneşi (şemsi),
Senin sonsuz denizine oranla sözlerimiz bir testi gibi oldu (Ariflerin Menkıbeleri.s.260 kabalcı yayınevi)
-202-Yine nakledilmiştir: Bir gün Sultan veled şöyle buyurdu: Dostlardan biri babama Danişmentler Mevlana Mesnevi,ye niçin Kur,an diyor diye benimle münakaşa ettiler.Ben kulunuz onlara cevaben Mesnevi Kuran,ın tefsiridir dedim diye şikayette bulundu.
Babam bunu işitince bir süre sustu sonra dedi ki: Ey köpek Niçin Kuran olmasın? Ey eşek Niçin Kuran olmasın? Ey kahpenin kardeşi niçin Kuran olmasın? Peygamberlerin ve velilerin söz kalıpları içinde ilahi sırların nurlarından kaynamış ve ırmak gibi olan dillerinden akmıştır (Ariflerin Menkıbeleri .s.261 kabalcı yayınevi)
-206-Yine nakledilmiştir: Bir gün Mevlana Şemseddin Tebrizi hazretleri mübarek medresede şöyle dedi: Kim peygamberi görmek isterse Mevlana,ya baksın.Peygamberin hal ve hareketleri ondadır.O peygamberler ki onlara rüya ve ilham değil vahiy geldi.Peygamberin huyu,iç temizliği ve Tanrı erlerinin rızasına bağlıdır.Şimdi cennet Mevlana,nın hoşnut olmasında cehennem de kızgınlığındadır.Cennetin anahtarı Mevlana,dır.(Ariflerin Menkıbeleri .s.206 kabalcı yayınevi)
-210- Yine sultan Veled buyurdu: Bir gün babam medresede bilgiler saçıyordu:
Gerçek mürit kendi şeyhini herkesten üstün olduğuna inanan kişidir.Öyle ki bir adam Beyazid,in (Bistami) müritlerinden birine Şeyhin mi büyük yoksa Ebu Hanife mi?diye sordu.
Şeyhim diye cevap verdi mürit.
Ebu Bekir mi büyük senin şeyhin mi? Diye takrar sordu.
Şeyhim diye cevap verdi mürit.
Adam birer birer bütün sahabeyi saydıktan sonra Muhammed mi büyük senin şeyhin mi?diye sordu.
Şeyhim büyüktür dedi yine mürit.
Tanrı mı büyük senin şeyhin mi?diye sordu en sonunda.
Ben Tanrı,yı şeyhimde gördüm şeyhimden başka bir şey tanımam hep onu tanırım dedi mürit.
Tanrı mı büyük yoksa senin şeyhinmi diye sordular başka bir mürite.
Bu iki büyük arasında hiç fark yoktur dedi o mürit.
Bu farkı belirtmek için bu iki büyükten daha büyük biri lazımdır demiştir ariflerin biri de (Ariflerin Menkıbeleri.s.265 kabalcı yayınevi)
-228-Derler ki: Bir gün bazı müritler.Biz zavallı günahkar insanlarız.Mevlana,nın hizmetine gelemiyoruz dediler.
Gelmeniz gerekir çünkü siz muhtaç ve günahkarsınız diye buyurdu Mevlana ve ardından da Her kim Mesnevi,nin anlamını dinler ve onunla amel etmezse.işittik ve isyan ettik (Bakara,2/93 Nisa,4/46) ayetlerindekilerden olur.işittik ve itaat ettik (Bakara,2/285 Nisa,4/46) ayetlerindekilerden olmaz diye ekledi.(Ariflerin Menkıbeleri.s.275 kabalcı yayınevi)
-247-Yine Şeyh Mahmud Neccar hikaye etti: Bir gün dervişlerden biri ölmüştü.Cesedin mezara yerleştirilmesinin ardından Mevlana iki ayağını mezara sarkıtıp bir süre murakebeye daldı.Sonra bir narayla kendine gelip gülerek kalktı.Onunla içli dışlı olan arkadaşlar bunun nedenini sordular.Münker ve Nekir ona eziyet etmek için gelmişlerdi.Ben merhamet edip bu bizimdir.diyerek onlara engel oldum çünkü sultanın komşuları zalimlerin ve zorbaların şerrinden emin olup selamette kalır diye buyurdu Mevlana.(Ariflerin Menkıbeleri.s.283 kabalcı yayınevi)
-365-Yine o yüzyılın şeyhlerinden olan bir derviş baharın başlarında öldü.Halkın haşaratı onun veli olduğu inancındaydı.Falan veli kişi öldü diye bildirdiler Mevlana hazretlerine.Her şey ve alemin her parçası canlanmaya yüz tutmuş.O nasıl öldü? O halde o nebiçim tanrı eridir? Çünkü Tanrı erine kendi rızası olmadan ölüm el uzatamaz.Peygamberlerin ve ulu velilerin çoğunun sonbahar ve kış ortasında ölmesi gerekir diye buyurdu Mevlana.(Ariflerin Menkıbeleri.s.344 kabalcı yayınevi)
-397- Yine arkadaşların olgunlarından nakledilmiştir : Bir gün Mevlana,nın huzurunda Şeyh Evhededdin Kitmani,nin hikayesini anlattılar ve Güzelleri severdi fakat iffet ve ismet sahibiydi onlara bir şey yapamazdı dediler.Keşke yapsaydı ve geçseydi diye buyurdu Mevlana.
Nitekim bir derviş mürit olmak için Beyazid,in (Bistami) hizmetine gelmişti.
Sen kadınların ve erkeklerin ağzına düşen şu meşhur günahlardan hiçbirini işledin mi? Diye buyurdu şeyh.
Hayır dedi derviş.
Beyazid şöyle buyurdu: O halde git hepsini görüp geçtikten sonra gelip mürit ol ki,halvetlerde eskiden içine hiç günah karışmayan zühdün senin ilerleme yolunu kesmesin,içinde bir kendini beğenme duygusu uyanmasın ve tamamen aşağılık şeytanın egemenliği altına gitmesin.Bu kendini görmek uğursuzluğu seni Tanrı,yı görmekten yoksun etmesin.çünkü taati görmek insanda kendini beğenme ve bir varlık duygusu uyandırır.Halbuki günahları görmek insanda kendini küçük görüp miskinliğini duymak hissini doğurur.O halde Tanrı eri günden güne artan ileri giden ve her an kal,den hal,e geçen kişidir.Bu yolda bir şeye ilgi duymak ve durmak yok olmana sebep olur (Arıflerin Menkıbeleri s.357.kabalcı yayınevi)
-410- (+18)- Yine Mahmude Hatun adında bir kadın bir azize vermişlerdi.Damadın hoşuna gitmedi duhul yapmadı.Her ikisi gerdek evinde tutulmuşlardı.Büyük bir iktidarsızlık onları kaplamıştı.Birdenbire Mevlana hazretleri gerdek evinin kapısından içeri girdi.Mübarek olsun deyip birkaç dinar attı ve Hayır hayır Mahmude tutucu ve bağlayıcı değildir.Mahmude,de tutukluk ne arar dedi.Hemen o anda her ikisinde de bir açılma baş gösterip tutukluk ortadan kalktı.Sonra birkaç defa muamelede bulundular ve neticede o balın lezzetine hayran oldular.Bunun üzerine gelin ve güveyi baş koydu ve büyük bir sevinç duydular (Ariflerin Menkıbeleri.s.363.kabalcı yayınevi)
-413- (+18)-Yine iffet sahibi örtülü hanımlarından nakledilmiştir: Bir gün Kira Hatun,un aydınlanmış içinden Mevlana hazretleri epey zamandır az yemek,az uyumak,sema yapmak,oruç tutmak,bilgiler saçmak ve söz söylemek hususunda çok mübalağa ediyor,çetin riyazet çekiyor ve bundan dolayı da bize hiç iltifat etmiyor,cinsel yakınlık göstermiyor.Acaba beşer sıfatından ve şehvetten onda hiçbir iz kalmadı mı? Yoksa iştihası tamamen söndü de o lezzetten vazmı geçti? Diye düşündü.
Hemen o gece Mevlana Kira Hatun,u ziyaretle şereflendirdi ve kükremiş mest bir aslan gibi yetmiş defa muamelede bulundu.Nihayet Kira Hatun Mevlana,nın elinden medresenin damına kaçıp bağışlamasını diledi.Fakat Mevlana hazretleri Daha tamam olmadı diye ısrar etti.
Ondan sonra da Tanrı erleri istedikleri her şeye muktedirdir.İnsanların içinden geçenleri bilirler.Aradığın her yerde hazırdırlar.Tanrı da onların koruyucusu ve yardımcısıdır.Haşa onlar küçük işleri unutmaz ve yeteneksizlik göstermezler.Bizim cimayı ve birlikte yaşamayı terk edişimiz istiğrak Tanrı,yla meşguliyetimizin çokluğundandır.Bu da sizin içindir.İstiyorum ki bügünden itibaren kendini öteki dünya için süsleyip hazırlayasın çünkü o hoşluk ve lezzet kaybolmaz daima kalıcıdır diye buyurdu.
Bundan sonra şöyle anlattı: Bu mesele aynı biçimde Sıddıka ve Mustafa hazretleri,nin arasında da vaki olmuştu.Sıddıka Peygamber,in sohbetinin azlığından üzülüyor ve zaman zaman kendi nefsine ait lezzetlerini arıyordu.Tesadüfen bir gün Peygamber,in huzurunda oturmuştu.Bir serçe diğer biriyle aşırı derecede cinsel ilişkide bulunuyordu.Sıddıka şaka yoluyla bu anlamı Peygamber hazretlerine arz etti.Aynı gece Peygamber adı geçenle doksan defa cinsel ilişkide bulundu ve Ey Aişe bizim bunlardan aciz olduğumuzu veya kuvvetimize gevşeklik geldiğini zannetmeyesin.Biz gönlümüzün arzusuyla bu lezzeti terk etmiş ve ebedi lezzetin arayıcısı olmuşuz dedi.Sıddıka ağladı ve tövbe etti (Arfilerin Menkıbleri.s.364.kabalcı yayınevi)
Dördüncü Bölüm:
-22- Yine Şems buyurdu : Ben yüzyıllık bir kafire sövsem mümin olur.Mümine sövsem veli olup cennete gider.
Yine buyurdu : Biri bana İblis kimdir? diye sordu.Sensin çünkü biz bu saatte İdris,te gark olmuşuz.Eğer sen iblis değilsen niçin İdris,te gark olmadın.Eğer sen de İdris,ten bir eser varsa İblis,ten ne korkun olabilir.Eğer Cebrail kimdir? diye sorsaydın sensin derdim diye cevap verdi (Arfilerin Menkıbeleri.s.479.kabalcı yayınevi)
-39- Yine Sultan Veled,den nakledilmiştir: Bir gün ileri gelen sufiler babam Hudavendiğa,a Ebu Yezid Ben Tanrı,mı daha sakalı bitmemiş bir genç biçiminde gördüm buyuruyor.Bu nasıl olur diye sordular.
Bunda iki hüküm vardır.Beyazıd (Bistami) Tanrı,yı sakalı bitmemiş genç şeklinde görmüş ya da Beyazid,in isteği yüzünden Tanrı onun gözüne bir genç çoçuk biçiminde görünmüştür dedi babam.
Yine buyurdu ki : Mevlana Şems-i Tebrizi,nin Kimya adında bir karısı vardı.Bir gün Şems hazretlerine kızıp Meram bağları tarafına gitti.Mevlana hazretleri medresenin kadınlarına işaret ederek Haydi gidin.Kimya Hatun,u buraya getirin Mevlana Şemseddin,in gönlü ona çok bağlıdır buyurdu.Bunun üzerine kadınlardan bir gurup onu aramaya hazırlanırken Mevlana da Şems,in yanına girdi.Şems şahane bir çadırda oturmuş,Kimya Hatun ile konuşup oynaşıyor ve Kimya Hatun da giydiği elbiselerle orada oturuyordu.Mevlana bunu görünce hayrette kaldı.
Onu aramaya hazırlanan dostların karıları da henüz gitmemişlerdi.Mevlana dışarı çıktı.Bu karı kocanın oynaşmalarına engel olmamak için medresede aşağı yukarı dolaştı.Sonra içeri gel diye bağırdı Şems.Mevlana içeri girdiğinde Şems,ten başkasını görmedi.Bunun sırrını sordu ve Kimya nereye gitti dedi.
Yüce Tanrı beni o kadar sever ki istediğim şekilde yanıma gelir.Şu anda da Kimya şeklinde geldi diye buyurdu Şems.
İşte Beyazid,in hali de böyleydi.Tanrı ona daha sakalı bitmemiş bir genç şeklinde göründü (Ariflerin Menkıbeleri.s.484-485.kabalcı yayınevi)
-41- Yine dostların olgunlarından nakledilmiştir: Bir gün kıskanç fakihler inkar ve inatları nedeniyle Mevlana,ya Şarap helal mıdır ya da haram mı? Diye sordular.Onların amacı Şemseddin,in şerefine dokunmaktı.
Mevlana kinaye yoluyla şöyle buyurdu: İçse ne çıkar çünkü tulum şarabı denize dökseler deniz değişmez ve denizi bulandırmaz.Bu denizin suyu ile aptes almak ve onu içmek caizdir.Fakat küçüçük bir havuzu bir damla şarap kuşkusuz ki pisletir.Böylece tuzlu denize düşen her şey tuz hükmüne girer.Açık cevap şudur ki eğer Mevlana Şemseddin şarap içiyorsa her şey ona mubahtır.Çünkü o deniz gibidir.Eğer bunu senin gibi kahbenin kardeşi yaparsa ona arpa ekmeği bile haramdır (Ariflerin Menkıbeleri.s.486.kabalcı yayınevi)
-42- (+18)- Yine Sultan Veled hazretlerinden nakledilmiştir: Bir gün Mevlana Şemseddin iyi ve namuslu kadınları övüyor onların iffet ve ismeti hakkında şöyle diyordu: Bununla birlikte bir kadın Arşın üstünde bir yer verseler sonra onun bakışları birdenbire dünyanın üzerine düşse ve yeryüzünde kalkmış gelmiş bir tenasül aleti görse deli gibi kendini oradan aşağı atar ve aletin üstüne düşer çünkü kadınların mezhebinde ondan daha yüksek mertebe yoktur.
Ardından da şu hikayeyi anlattı: Şam,da bulunan Şeyh Ali,yi Hariri ayağı uğurlu parlak kalpli,metanet sahibi bir kişiydi.Sema sırasında kime baksa o hemen kendisine mürit olurdu.Giydiği hırka parça parçaydı.sema sırasında vücudunun her tarafı görünürdü.
Halifenin oğlu da bunun menkıbelerini işittiği için semasını görmek istedi.Sema edenleri seyretmek için makam kapısından içeri girdiğinde şeyhin nazarı ona ilişti.O derhal mürit oldu ve elbise giydi.Oğlunun şeyhe mürit olduğu haberi Mısır,da halifenin kulağına ulaştı.Son derece canı sıkıldı ve şeyhi öldürmek istedi.Fakat şeyhin yüzünü görür görmez o da tam bir içtenlikle şeyhe teveccüh gösterdi.
Halifenin karısı da onu görmek istedi.Şeyhi eve davet ettiler.Hatun ilerleyip şeyhin ayaklarına kapandı ve elini öpmek istedi.Şeyh tenasül aletini kaldırarak kadının eline verdi ve Senin istediğin o değil budur dedi ve semaya başladı.bunun üzerine halifenin ona olan inancı bir iken bin oldu (Ariflerin Menkıbeleri.s.486-487.kabalcı yayınevi)
Birinci Bölüm :
-23-Hikaye : Sözlerine güvenilir rivayet edenlerden şöyle nakledilmiştir. O devirde Bahaeddin Taberi adında çok ulu bir kadı vardı.Engin bilgili bir adamdı. Bir gün garaz ve kıskançlığı yüzünden Baha Veled,i sultana kötülemişti.Tesadüfen aynı gün bu kadı da sultanın meclisindeydi.
Ey Taberistanlı kadı? Bizim hakkımızda dilini kıs ve bize zahmet verme çünkü birkaç günlük ömrün vardır,sonra öleceksin ve senin hiçbir halefin de kalmayacaktır.Haleflerin hakkında Tanrı,nın hükmü şöyledir.Onların hepsi ölecek ve senin rüşvetinin zulmünden de bütün mazlumlar kurtulacaktır.Fakat bizim çoçuk ve torunlarımız,haleflerimiz ve dostlarımız kıyamete kadar daima devam edecek ve kalacaktır. Dedi Baha Veled hazretleri.
Derler ki : Birkaç gün sonra bir veba geldi,Taberistanlı Kadı Bahaeddin ve onun bütün soyu sopu öldü.Yine derler ki,Taberistanlı Kadı Bahaeddin yedi gün burnundan kan gelrek öldü.
Konya,nın burçlarını ve kale duvarlarını o tarihte yaptıklarını söyler.(Ariflerin Menkıbeleri s.84 kabalcı yayınevi)
-26- Mevlana Baha Veled,neredeyse daima halkın içindeki sırları söyler.gaybda gerçekleşen olayların oluşunu bildirir ve üzerinde herkesin hayrette kaldığı daha başka yararlı şeyler de söylerdi.Böylece o ulu kişiyi inkar edenler,bu gibi kerametlerini gördükten sonra bölük bölük gelip tam bir kabulle müridi olurlardı.İnkarlarında direnen birçok kişi de inkarlarının uğursuzluğu yüzünden imansız öldüler.(Ariflerin Menkıbeleri s.85 kabalcı yayınevi)
-29-Nakledilir ki : Bir gün Hudavendiğar hazretleri dini bütün dostların meclisinde babasının yüceliğini anlatarak buyurdu ki :
Baha Veled hazretleri,Belh,te Cuma günü bir vaaz veriyordu.Dedi ki :Ulu Tanrı kıyamet gününde temiz amel,iyi ahlakın ve iman edenlerin iyiliklerinin ödülü olarak cennetin hurilerini ve köşklerini verecektir.
Bunun üzerine birdenbire mescidin bir köşesinden kamburlaşmış bir ihtiyar ayağa kalkarak şöyle sordu: Ey Müslümanların imamı? Bugün bu dünyada onların hallerini anlatmakla meşgul olalım.Yarın da huriler ve köşkleri seyretmekle yetinelim.O halde Tanrı,nın yüzünü görmek sorunu nasıl olacak?
Baha Veled cevap olarak dedi ki : Ey azizim? Huriler ve köşkler sembolü anlayışı kıt insanlar içindir.Yoksa asıl olan dostun yüzünü görmektir.O Tanrı yüzünün türlü adları vardır.Her yaratıkta yaratanı görür ve her zerrede hakikatler güneşini gözden geçirir.(Ariflerin Menkıbeleri s.86 kabalcı yayınevi)
-32-Naklolunur ki :Baha Veled hazretlerinin müritleri çok çoşkun,takva ve riyazet sahibiydiler.Çok vakit şeyhle birlikte mezarlığa gider ve yavaş sesle Kur,an okurlardı.Mevlana dua ettiği zaman ölüler de hissedilir şekilde mezarlarından ellerini çıkarıp onun duasına amin derlerdi.(Ariflerin Menkıbeleri s.88 kabalcı yayınevi)
-38-Öyle ki öldüğünde cesedini yıkaması için bir ölü yıkayıcı çağırdılar.Ölü yıkayıcı taharet vermek için onun avret mahalline el uzatınca Haccac elini öyle bir yakaladı ki ölü yıkayıcı büyük bir feryat kopararak kendinden geçti.Müritler ne kadar çabaladılarsa da ölü yıkayıcının elini onun pençesinden kurtaramadılar.Bunun üzerine Hudavendiğar hazretlerine haber verdiler.
Hudavendiğar gelip şefaatte bulundu ve Haccac,ın kulağına Onu mazur gör O senin kim olduğunu bilemedi kusurunu bana bağışla? Diye bağırdı Haccac o anda ölü yıkayıcının elini bıraktı bu ölü yıkayıcıda üç gün sonra öldü.(Ariflerin Menkıbeleri s.91kabalcı yayınevi)
-51-Nakledilir ki : Manaların sırlarını bilen ilahi arif Gahvareger Hacegi Büyük Mevlana,nın eren müritlerindendi.Bir gün şeyhe Bir kişi şarap içerse ne olur.diye sordu O da köpek olur.domuz olur.maymun olur,dedi.
Bu hikayeyi Seyyid Burhaneddin,in önünde anlattı.O da Şeyhim her kim şarap içtiğinde böyle olursa,ona şarap haramdır,diye fetva verdi.Eğer sen böyle oluyorsan içme,eğer olmuyorsan iç,onun dediği gibi olmazsın diye buyurdu.(Ariflerin Menkıbeleri s.96 kabalcı yayınevi)
İkinci Bölüm :
-7-Yine Hudavendiğar hazretlerinden nakledilmiştir: Seyyid hazretleri bizim medresenin hücresindeydi.Bir gecede seksen defa Yüce Tanrı kendisine görünüyor ve her defasında Seyyid çığlık koparıyor,yakarışlarda bulunuyordu.
Yine bir gün Seyyid medreseden çıkmış büyük bir cezbe ile koşarak gidiyordu.Ferecisinin eteği sürüklüyordu.Ben de Nereye gidiyor diye arkasına takıldım.Birden bire aklı başında bir adam Seyyid,in karşısına çıktı ve Ey derviş ferecinin kenarını düzelt dedi. O da Benim umurumda değil sen kendi ağzını düzelt diye buyurdu.Seyyid ile alay eden bu adamın ağzı derhal çarpıldı.Feryat ederek başını Seyyid,in ayağına koydu.O anda ağzı tekrar düzeldi.(Ariflerin Menkıbeleri s.107-108 kabalcı yayınevi)
Üçüncü Bölüm :
-4-Yine nakledilmiştir: Mevlana Celaleddin hazretleri bir gün şöyle dedi:Ben yedi yaşındayken sabah namazında daima Biz sana Kevser,i verdik (Kevser ,108-1) ayetini okuyup ağlardım.Birdenbire Tanrı esirgemediği rahmeti sayesinde bana gözüktü,öyle ki kendimi kaybettim.Aklım başıma geldiğinde hatiften Ey Celaleddin? Ululuğumuz aşkına bundan böyle bir daha mucadehe etme.Biz seni müşahede makamına eriştirdik diye bir ses işittim.O inayetin şükranesi olarak son derece ibadetlerde bulunup Ben şükreden bir kul olmayacak mıyım (İsra 17-3) ayeti gereğince çalışıyor ve didiniyorum ki arkadaşlarımı da güzellik olgunluk ve hal derecesine eriştireyim.
Nitekim buyurmuştur:
Benim yüreğim ve canım Tanrı,yı görmek uğruna ipliğe döndü
Bundan sonra bana bir ip ucu göründü (Mesnevi,c,IV s.440/2943 Ariflerin Menkıbeleri.s.119 kabalcı yayınevi)
-10-Hikaye: Mevlana Şemseddin Tebrizi,nin hikayesi şöyledir:Şemseddin Tebrizi Tebriz şehrinde sepet ve zembil örücüsü Ebu Bekir tebrizi,nin müridiydi.Ebu Bekir Tebrizi velilikte ve gönül sırlarını bilmekte zamanının bir tanesiydi.Şemseddin Tebrizi hazretlerinin makam ve mertebeleri o dereceye ulaşmıştı ki artık bunlarla kanaat etmiyor daha yüksek bir makam arıyordu.Kendisini bu makama ulaştıracak ulu bir kişinin sohbetiyle daha iyi ve daha yüce olup en üst olgunluk derecelerine ulaşmak ve ilerlemek istiyordu.Bu istekle yıllarca gücünü tüketircesine dünyayı dönüp dolaştı gezilerde bulundu.Nihayet bu yüzden ona Şems-i Perende uçan Şems adını verdiler.
Şems,in bir gece kararı elden gitti heyecan içindeydi,Tanrı,nın tecellilerine gömülüp mest olmuş bir halde münacatında,Ey Tanrı Kendi örtülü olan sevgililerinden birini bana göstermeni istiyorum diye dua etti.
İstediğin gibi herkesin gözünde saklı,güzel ve mağfirete nail olmuş can Belhli Sultanü-l-Ulema Baha Veled,in oğludur diye cevap geldi Tanrı tarafından.
Ey Tanrı? Onun mübarek yüzünü bana göster dedi bunun üzerine şems.Buna teşekkür borçu olarak ne verirsin diye soruldu Tanrı tarafından başımı diye cevap verdi o da……..(Ariflerin Menkıbeleri s.125 kabalcı yayınevi)
-45-Hikaye :Yine Çelebi Hüsameddin hazretlerinden nakledilmiştir: Seyyid Şerefeddin,in Konya büyüklerinden olan bir dostunun Yusuf gibi son derece güzel yüzlü bir oğlu vardı.Çoğu halk onun güzelliğine aşık olmuştu.Bu çoçuk candan ve gönülden Mevlana hazretlerinin delice aşığıydı.Daima onu anar ve yemin ettiğindeyse onun ayağının toprağına yemin ederdi.Her ne kadar babası onu bundan vazgeçirmek istiyorsa da başaramıyordu.Aksine çoçuğun Mevlana,ya olan aşkı ve içtenliği iki kat artıyordu.
Bir gün babasına Eğer beni seviyor ve istiyorsan Mevlana,yı bir gün bizim eve çağırır bir sema düzenler beni de ona kul ve mürit yaparsın.Yoksa ben kendimi öldürür veya şehirden çıkar deli gibi başıboş dolaşırım dedi.
Bu zavallı adam oğluna olan sevgisinden dolayı ister istemez buna razı oldu.Seyyid Şerefeddin,e gelip durumu anlattı:Seyyid Şerefeddin ise kendini beğenmişlerden biriydi.İnkar yoluyla bu kişiye şöyle talimat verdi:Eğer oğlun mürit olursa sen Mevlana,ya Benim bu oğlum cennetlik midir.Tanrı,nın yüzünü görecek mi? Diye sor bakalım Mevlana ne cevap verecek.
Bu kişi şehrin bütün bilginlerini ve ulularını çağırıp büyük bir sema düzenledi.Sema bittikten ve yemekler yendikten sonra da oğlunu Mevlana,nın önüne getirdi ve ona mürit yaptı.Daha bu soruyu sormadan önce Mevlana ona Bu talihli çoçuk cennetliklerdendir.O Tanrı,nın yüzünü görmeye layıktır. Ve O,nun rahmeti içinde yüzmektedir.Böyle çoçuklar bu şehirde pek çoktur.Niçin bizi istemiyor ve mürit olmuyorlar diye sordu.
Tanrı bunu böyle yaptı diye cevap verdi bu kişi.
Şimdi sen söylemeden önce O Tanrı,yı gördü ve Tanrı da onu bize gönderdi.Eğer Tanrı istemeseydi ve onu kabul etmeseydi bize gelmezdi ve Tanrı,nın ilhamı onun yardımcısı ve kılavuzu olmazdı buyurdu Mevlana zavallı zengin hemen Mevlana,nın önünde baş koyup onun müridi oldu ve Tanrı,ya ulaşmış aşıklar sırasına girdi.(Ariflerin Menkıbeleri s.153 kabancı yayınevi)
-63-Yine seçkin insanların kendisine uydukları Şeyh Mahmud Neccar şöyle rivayet etti:Bir gün Mevlana hazretleri ilahi bilgiler saçıyordu.Bütün arkadaşlar hazır ve nazırdı.Birdenbire ins ve cinnin müftüsü fıkhın Ebu Hanife,si ilmin ummanı olan Şemseddin Mardini medresenin kapısından içeri girdi.
Gel gel iyi ki geldin.Bügüne kadar Tanrı,dan görmeden söz adiyorlardı ve sen de dinliyordun.Bügünden sonra doğrudan doğruya Tanrı,dan dinle?diye buyurdu Mevlana hazretleri ve sözüne devam ederek Her ne kadar bütün kategoriler doğalar ve devirlerde gerçek şeyh Tanrı,ysa da O,nun kullarına aracısız olarak şeyhlik etmesi için epey zaman lazımdır ve daha tuhafı şudur ki : Şeyh de O dur,mürit de O.Gerçek olarak biliyorum ki bu o zamandır dedi ve şu beyiti okudu:
O ulu padişah kapıyı üzerine sıkıca kapamış kimseye görünmüyordu
O bügün insan hırkasını giyerek kapıda göründü.(Ariflerin Menkıbeleri s.169 kabalcı yayınevi)
-68-Yine o hazretin övülen huylarından biri de şuydu:Herkese çoçuklara ve dul kadınlara alçakgönüllülük gösterir,kendisini küçültür ve onlara dualar ederdi.Kendi önünde secde edenlere kafir de olsa secde ederdi.Bir gün Taniel adında Ermeni bir kasap Mevlana,ya rastladı onun önünde yedi defa baş koydu.Mevlana da kasabın önünde baş koydu.(Ariflerin Menkıbeleri s.170 kabalcı yayınevi)
-96-Bir gün Mevlana,nın hizmetindeydim.Kabe,de de olsa müride şeyhin huzurunda namaz kılmak caiz değildir diye buyurdu.Nitekim Baha Veled de bir gün ilahi bilgilerle meşguldu.Namaz vakti oldu müritlerinden bir gurup şeyhin huzurunda öyle dalmış ve şeyhin nuru içinde öyle yok olmuşlardı ki Yüce Tanrı onların basiret gözüne namaz kılanların yüzlerinin Kabe,ye taraf olmadığını ve namazlarının batıl olduğunu göstermişti.
Bundan başka Kamil bir sema beş vakit kılınan namaz ve ramazan orucu gibi farzdır.Halis ve ikbal sahibi müritlere güçleri oranında sema mubahtır.Şeyh ve mürit olmayan ayak takımınaysa haramdır diye buyurdu ve sonrasında Bütün peygamberler ve veliler Tanrı,nın hakikati hakkında hiçbir şey söylemeyip bir şeye karar verdiler.Ben Muhammed (s a v ) in canının nuru sırrına dayanarak diyorum ki :Tanrı tamamen zevktir ve her kim tatmazsa anlamaz Ben o zevkim ve o zevke tamamen gömülmüşüm.Halkın zevki bu zevkin aksidir.Çünkü iman tamamen zevk ve şevktir dedi ve bir nara atıp semaya başladı.(Ariflerin Menkıbeleri s.190 kabalcı yayınevi)
-132- Yine Tanrı,nın apaçık velisi Mesnevihan Siraceddin Çelebi Hüsameddin hazretlerinden şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Çelebi Hüsameddin müritlerinden birine şeriata uymayan işlerle uğraşmaması için yemin verdiriyordu. Bir rahle üzerinde üstü örtülmüş olduğu halde Hakim Sena,i,nin İlahiname,sini müridin önüne getirdiler.O anda Mevlana hazretleri içeri girerek Bu ne ant içmedir? Diye sordu.
Yemini bozmasından korktuğum için ona Mushaf,la yemin verdirmedim.İlahiname,nin üzerini kapattım bunun üzerine ant içireceğim buyurdu Çelebi.
Buna edilen yemin Kur,an,a edilen yeminden sağlam olur.Çünkü Kuran,ın sureti yoğurttur.Sena,i,nin bu manalarıysa Kuran,ın yağı ve kaymağıdır diye buyurdu Mevlana.(Ariflerin Menkıbeleri s.215 kabalcı yayınevi)
-143- Yine Müderrisin oğlu Şemseddin rivayet etti: Mevlana,nın hizmetinde Hamza adında bir neyzen vardı.Son derece ustaca ve iyi çalardı.Mevlana,nın onun hakkında iyilikleri çoktu.Bu neyzen birdenbire hastalanıp öldü.Mevlana hazretlerine haber verirlerken müritlerinden bir kısmı da onu hazırlamakla uğraşıyordu.
Mevlana hemen kalkıp neyzenin evine gitti kapıdan içeri girince Aziz dost Hamza kalk? Dedi.Buyur diyerek kalktı Hamza ve ney çalmaya başladı.Üç gün üç gece büyük bir sema yaptılar.O gün yüze yakın Rumlu kafir Müslüman oldu.Mevlana mübarek ayağını evden dışarı atar atmaz neyzen öldü.(Ariflerin Menkıbeleri s.221 kabalcı yayınevi)
-144-Yine müritlerinden bir derviş öldü.Ölüm haberi Mevlana hazretlerine ulaşınca Niçin erken haber vermediniz?Onun ölmesini önlerdim dedi.(Ariflerin Menkıbeleri s.221kabalcı yayınevi)
-184-Bir gün Mevlana hazretleri adı geçen Şeyh Alaeddin,e Hırıstiyanlar keşişler ve Hıristiyan bilginler İsa,nın hakikati hakkında ne diyorlar? Diye sordu.
Onlar İsa,ya Tanrı diyorlar dedi Alaeddin.
Bundan sonra onlara bizim Muhammed,imizin Tanrı,dan daha Tanrı,dır Tanrı,dan daha Tanrı,dır de? Diye buyurdu Mevlana (Ariflerin Menkıbeleri s.250.251 kabalcı yayınevi)
-192-Yine fazıl arkadaşlardan Mevlana Fahreddin Edip rivayet etti: Bir gün Mevlana hazretleri büyük bir toplantıda Peygamberin Ben Tanrı,yı daima kırmızı elbiseyle gördüm hadisini açıklıyordu.Kimsenin nefes almaya mecali yoktu.Herkes bu açıklamaya şaşırmıştı.ben Tanrı,yı daima kırmızı hulle içerisinde gördüm şeklinde başka bir rivayet daha buyurdu ve heyecanlar gösterip şu gazeli söyledi :
Kırmızı hullenin içinde gözden ve ruhtan daha yüksek bir nur vardır.
Kendini ona ulaştırmak istersen kalk nefis perdesini yırt.
O ruh kaşı,gözü ve esmer rengi ile latif bir süret oldu.
Nitelikten arı duru olan Tanrı Peygamber Mustafa,nın süretinde göründü.
Onun o süreti süretin yok olmasıdır.O gözler bir kıyamettir.
Ne zaman halka baksan,Tanrı,dan sana yüz kapı açılır.
Mustafa,nın süreti yok olduğu vakit
Her şeyden büyük olan Tanrı dünyayı kapladı.(Ariflerin Menkıbeleri s.255 kabalcı yayınevi)
-200- Hikaye: Yine nazar sahipleri ve kendilerinden ibret alınacak kardeşler şöyle haber verdiler: Mevlana hazretlerinin zamanında Konya şehrinde veli ve kamil bir kadın vardı.Ona genellikle Fahrü,n nisa derlerdi dindar ve çok sadık bir hanımdı.Zamanın Rabia,sıydı.Dünyanın uluları ve gönül sahibi arifler adı geçene inananlardandı.Görünen kerametleri haddi aşmıştı.Daima Mevlana hazretlerinin sohbetinde bulunurdu ve Mevlana da çok defa onu görmeye giderdi.
Fahru,n nisa,nın dostları Muhakkak hacca gitmek gerekir diye teşvik etmişler ve böylece onun içinde de önüne geçilmez bir istek uyanmıştı.Fahrü,n-nisa da Mevlana hazretlerine bir danışayım çünkü onun izni ve emri olmadan benim hareket etmeme olanak yoktur. O ne buyurursa onu yaparım demiş ve kalkıp Mevlana,nın ziyaretine gelmişti.
Daha kendisi söz etmeden Mevlana çok iyi bir niyet ve mübarek bir yolculuktur.Belki biz de sizinle birlikte oluruz diye buyurdu.Fahrü,n-nisa baş koydu ve hiçbir şey söylemedi.Dostlar onların aralarında ne geçtiğine ve durumun ne olduğuna şaşıp kaldılar.
O gece Fahrü,n-nisa hazretleri Mevlana,nın evinde kaldı ve birlikte sohbet ettiler.Gece yarısından sonra Hüdavendiğar hazretleri medresenin damına çıkıp teheccüt namazıyla meşgul oldu.Namazdan sonra da bağırıp çağırdı ve heyecanlar gösterdi.Damın penceresinden Fahrü,n-nisa,ya yukarı gelmesi için işaret etti.Fahrü,nisa medresenin damına çıkınca Mevlana Yukarıya bak amacın gerçekleşmiştir diye buyurdu.
Fahrü,n-nisa,Kabe-i Muazzama,nın Mevlana,nın üzerinde döndüğünü bizzat gözleriyle hiçbir kuşkuya yer kalmadan gördü.Zavallı Fahrü,n-nisa bir çığlık kopardı içini garip bir hal ve şaşkınlık kapladı.Bir zaman sonra aklı başına gelince baş koyup o istekten tamamen vazgeçti.
Mevlana hemen şu gazele başladı:
O yapılan harekete Tanrı,nın rahmeti vefa gösterir.
Bunun arkasındaysa Tanrı,nın laneti vardır.
Kabe bir putun mahallesi başında dönüyor.
Ey Tanrı bu nasıl puttur bu nasıl bir bela ve afettir.
Dolunay halindeki ay onun önünde kırık dökük bir yuvarlaktır.
Onun şekeri yanında nebet sekerleri zahmet veren sinekler gibidir.
Din yolunda bütün sultanları bütün emin melekleri.
Ey put Tanrı için bize merhamet et diye secde etmedeler.
Binlerce deniz ve köpüklerin yaratıkları aşk cevherinin sedefidir.
O izzet ve şeref bakımından çok yüksek bir himmet sahibidir.
Kendi cenneti kendi hurisi neşesi dirliği ve düğünü yine kendisidir.
Kendi nurunun baskın gelmeleri içinde ah o ne büyük bir belirtidir.
Bu hitabı işit ve cevaba hazır ol.
Zerre güneş için bir putla arkadaş oldu.
Ey merhamet Tebriz,i binlerce haremin güneşi (şemsi),
Senin sonsuz denizine oranla sözlerimiz bir testi gibi oldu (Ariflerin Menkıbeleri.s.260 kabalcı yayınevi)
-202-Yine nakledilmiştir: Bir gün Sultan veled şöyle buyurdu: Dostlardan biri babama Danişmentler Mevlana Mesnevi,ye niçin Kur,an diyor diye benimle münakaşa ettiler.Ben kulunuz onlara cevaben Mesnevi Kuran,ın tefsiridir dedim diye şikayette bulundu.
Babam bunu işitince bir süre sustu sonra dedi ki: Ey köpek Niçin Kuran olmasın? Ey eşek Niçin Kuran olmasın? Ey kahpenin kardeşi niçin Kuran olmasın? Peygamberlerin ve velilerin söz kalıpları içinde ilahi sırların nurlarından kaynamış ve ırmak gibi olan dillerinden akmıştır (Ariflerin Menkıbeleri .s.261 kabalcı yayınevi)
-206-Yine nakledilmiştir: Bir gün Mevlana Şemseddin Tebrizi hazretleri mübarek medresede şöyle dedi: Kim peygamberi görmek isterse Mevlana,ya baksın.Peygamberin hal ve hareketleri ondadır.O peygamberler ki onlara rüya ve ilham değil vahiy geldi.Peygamberin huyu,iç temizliği ve Tanrı erlerinin rızasına bağlıdır.Şimdi cennet Mevlana,nın hoşnut olmasında cehennem de kızgınlığındadır.Cennetin anahtarı Mevlana,dır.(Ariflerin Menkıbeleri .s.206 kabalcı yayınevi)
-210- Yine sultan Veled buyurdu: Bir gün babam medresede bilgiler saçıyordu:
Gerçek mürit kendi şeyhini herkesten üstün olduğuna inanan kişidir.Öyle ki bir adam Beyazid,in (Bistami) müritlerinden birine Şeyhin mi büyük yoksa Ebu Hanife mi?diye sordu.
Şeyhim diye cevap verdi mürit.
Ebu Bekir mi büyük senin şeyhin mi? Diye takrar sordu.
Şeyhim diye cevap verdi mürit.
Adam birer birer bütün sahabeyi saydıktan sonra Muhammed mi büyük senin şeyhin mi?diye sordu.
Şeyhim büyüktür dedi yine mürit.
Tanrı mı büyük senin şeyhin mi?diye sordu en sonunda.
Ben Tanrı,yı şeyhimde gördüm şeyhimden başka bir şey tanımam hep onu tanırım dedi mürit.
Tanrı mı büyük yoksa senin şeyhinmi diye sordular başka bir mürite.
Bu iki büyük arasında hiç fark yoktur dedi o mürit.
Bu farkı belirtmek için bu iki büyükten daha büyük biri lazımdır demiştir ariflerin biri de (Ariflerin Menkıbeleri.s.265 kabalcı yayınevi)
-228-Derler ki: Bir gün bazı müritler.Biz zavallı günahkar insanlarız.Mevlana,nın hizmetine gelemiyoruz dediler.
Gelmeniz gerekir çünkü siz muhtaç ve günahkarsınız diye buyurdu Mevlana ve ardından da Her kim Mesnevi,nin anlamını dinler ve onunla amel etmezse.işittik ve isyan ettik (Bakara,2/93 Nisa,4/46) ayetlerindekilerden olur.işittik ve itaat ettik (Bakara,2/285 Nisa,4/46) ayetlerindekilerden olmaz diye ekledi.(Ariflerin Menkıbeleri.s.275 kabalcı yayınevi)
-247-Yine Şeyh Mahmud Neccar hikaye etti: Bir gün dervişlerden biri ölmüştü.Cesedin mezara yerleştirilmesinin ardından Mevlana iki ayağını mezara sarkıtıp bir süre murakebeye daldı.Sonra bir narayla kendine gelip gülerek kalktı.Onunla içli dışlı olan arkadaşlar bunun nedenini sordular.Münker ve Nekir ona eziyet etmek için gelmişlerdi.Ben merhamet edip bu bizimdir.diyerek onlara engel oldum çünkü sultanın komşuları zalimlerin ve zorbaların şerrinden emin olup selamette kalır diye buyurdu Mevlana.(Ariflerin Menkıbeleri.s.283 kabalcı yayınevi)
-365-Yine o yüzyılın şeyhlerinden olan bir derviş baharın başlarında öldü.Halkın haşaratı onun veli olduğu inancındaydı.Falan veli kişi öldü diye bildirdiler Mevlana hazretlerine.Her şey ve alemin her parçası canlanmaya yüz tutmuş.O nasıl öldü? O halde o nebiçim tanrı eridir? Çünkü Tanrı erine kendi rızası olmadan ölüm el uzatamaz.Peygamberlerin ve ulu velilerin çoğunun sonbahar ve kış ortasında ölmesi gerekir diye buyurdu Mevlana.(Ariflerin Menkıbeleri.s.344 kabalcı yayınevi)
-397- Yine arkadaşların olgunlarından nakledilmiştir : Bir gün Mevlana,nın huzurunda Şeyh Evhededdin Kitmani,nin hikayesini anlattılar ve Güzelleri severdi fakat iffet ve ismet sahibiydi onlara bir şey yapamazdı dediler.Keşke yapsaydı ve geçseydi diye buyurdu Mevlana.
Nitekim bir derviş mürit olmak için Beyazid,in (Bistami) hizmetine gelmişti.
Sen kadınların ve erkeklerin ağzına düşen şu meşhur günahlardan hiçbirini işledin mi? Diye buyurdu şeyh.
Hayır dedi derviş.
Beyazid şöyle buyurdu: O halde git hepsini görüp geçtikten sonra gelip mürit ol ki,halvetlerde eskiden içine hiç günah karışmayan zühdün senin ilerleme yolunu kesmesin,içinde bir kendini beğenme duygusu uyanmasın ve tamamen aşağılık şeytanın egemenliği altına gitmesin.Bu kendini görmek uğursuzluğu seni Tanrı,yı görmekten yoksun etmesin.çünkü taati görmek insanda kendini beğenme ve bir varlık duygusu uyandırır.Halbuki günahları görmek insanda kendini küçük görüp miskinliğini duymak hissini doğurur.O halde Tanrı eri günden güne artan ileri giden ve her an kal,den hal,e geçen kişidir.Bu yolda bir şeye ilgi duymak ve durmak yok olmana sebep olur (Arıflerin Menkıbeleri s.357.kabalcı yayınevi)
-410- (+18)- Yine Mahmude Hatun adında bir kadın bir azize vermişlerdi.Damadın hoşuna gitmedi duhul yapmadı.Her ikisi gerdek evinde tutulmuşlardı.Büyük bir iktidarsızlık onları kaplamıştı.Birdenbire Mevlana hazretleri gerdek evinin kapısından içeri girdi.Mübarek olsun deyip birkaç dinar attı ve Hayır hayır Mahmude tutucu ve bağlayıcı değildir.Mahmude,de tutukluk ne arar dedi.Hemen o anda her ikisinde de bir açılma baş gösterip tutukluk ortadan kalktı.Sonra birkaç defa muamelede bulundular ve neticede o balın lezzetine hayran oldular.Bunun üzerine gelin ve güveyi baş koydu ve büyük bir sevinç duydular (Ariflerin Menkıbeleri.s.363.kabalcı yayınevi)
-413- (+18)-Yine iffet sahibi örtülü hanımlarından nakledilmiştir: Bir gün Kira Hatun,un aydınlanmış içinden Mevlana hazretleri epey zamandır az yemek,az uyumak,sema yapmak,oruç tutmak,bilgiler saçmak ve söz söylemek hususunda çok mübalağa ediyor,çetin riyazet çekiyor ve bundan dolayı da bize hiç iltifat etmiyor,cinsel yakınlık göstermiyor.Acaba beşer sıfatından ve şehvetten onda hiçbir iz kalmadı mı? Yoksa iştihası tamamen söndü de o lezzetten vazmı geçti? Diye düşündü.
Hemen o gece Mevlana Kira Hatun,u ziyaretle şereflendirdi ve kükremiş mest bir aslan gibi yetmiş defa muamelede bulundu.Nihayet Kira Hatun Mevlana,nın elinden medresenin damına kaçıp bağışlamasını diledi.Fakat Mevlana hazretleri Daha tamam olmadı diye ısrar etti.
Ondan sonra da Tanrı erleri istedikleri her şeye muktedirdir.İnsanların içinden geçenleri bilirler.Aradığın her yerde hazırdırlar.Tanrı da onların koruyucusu ve yardımcısıdır.Haşa onlar küçük işleri unutmaz ve yeteneksizlik göstermezler.Bizim cimayı ve birlikte yaşamayı terk edişimiz istiğrak Tanrı,yla meşguliyetimizin çokluğundandır.Bu da sizin içindir.İstiyorum ki bügünden itibaren kendini öteki dünya için süsleyip hazırlayasın çünkü o hoşluk ve lezzet kaybolmaz daima kalıcıdır diye buyurdu.
Bundan sonra şöyle anlattı: Bu mesele aynı biçimde Sıddıka ve Mustafa hazretleri,nin arasında da vaki olmuştu.Sıddıka Peygamber,in sohbetinin azlığından üzülüyor ve zaman zaman kendi nefsine ait lezzetlerini arıyordu.Tesadüfen bir gün Peygamber,in huzurunda oturmuştu.Bir serçe diğer biriyle aşırı derecede cinsel ilişkide bulunuyordu.Sıddıka şaka yoluyla bu anlamı Peygamber hazretlerine arz etti.Aynı gece Peygamber adı geçenle doksan defa cinsel ilişkide bulundu ve Ey Aişe bizim bunlardan aciz olduğumuzu veya kuvvetimize gevşeklik geldiğini zannetmeyesin.Biz gönlümüzün arzusuyla bu lezzeti terk etmiş ve ebedi lezzetin arayıcısı olmuşuz dedi.Sıddıka ağladı ve tövbe etti (Arfilerin Menkıbleri.s.364.kabalcı yayınevi)
Dördüncü Bölüm:
-22- Yine Şems buyurdu : Ben yüzyıllık bir kafire sövsem mümin olur.Mümine sövsem veli olup cennete gider.
Yine buyurdu : Biri bana İblis kimdir? diye sordu.Sensin çünkü biz bu saatte İdris,te gark olmuşuz.Eğer sen iblis değilsen niçin İdris,te gark olmadın.Eğer sen de İdris,ten bir eser varsa İblis,ten ne korkun olabilir.Eğer Cebrail kimdir? diye sorsaydın sensin derdim diye cevap verdi (Arfilerin Menkıbeleri.s.479.kabalcı yayınevi)
-39- Yine Sultan Veled,den nakledilmiştir: Bir gün ileri gelen sufiler babam Hudavendiğa,a Ebu Yezid Ben Tanrı,mı daha sakalı bitmemiş bir genç biçiminde gördüm buyuruyor.Bu nasıl olur diye sordular.
Bunda iki hüküm vardır.Beyazıd (Bistami) Tanrı,yı sakalı bitmemiş genç şeklinde görmüş ya da Beyazid,in isteği yüzünden Tanrı onun gözüne bir genç çoçuk biçiminde görünmüştür dedi babam.
Yine buyurdu ki : Mevlana Şems-i Tebrizi,nin Kimya adında bir karısı vardı.Bir gün Şems hazretlerine kızıp Meram bağları tarafına gitti.Mevlana hazretleri medresenin kadınlarına işaret ederek Haydi gidin.Kimya Hatun,u buraya getirin Mevlana Şemseddin,in gönlü ona çok bağlıdır buyurdu.Bunun üzerine kadınlardan bir gurup onu aramaya hazırlanırken Mevlana da Şems,in yanına girdi.Şems şahane bir çadırda oturmuş,Kimya Hatun ile konuşup oynaşıyor ve Kimya Hatun da giydiği elbiselerle orada oturuyordu.Mevlana bunu görünce hayrette kaldı.
Onu aramaya hazırlanan dostların karıları da henüz gitmemişlerdi.Mevlana dışarı çıktı.Bu karı kocanın oynaşmalarına engel olmamak için medresede aşağı yukarı dolaştı.Sonra içeri gel diye bağırdı Şems.Mevlana içeri girdiğinde Şems,ten başkasını görmedi.Bunun sırrını sordu ve Kimya nereye gitti dedi.
Yüce Tanrı beni o kadar sever ki istediğim şekilde yanıma gelir.Şu anda da Kimya şeklinde geldi diye buyurdu Şems.
İşte Beyazid,in hali de böyleydi.Tanrı ona daha sakalı bitmemiş bir genç şeklinde göründü (Ariflerin Menkıbeleri.s.484-485.kabalcı yayınevi)
-41- Yine dostların olgunlarından nakledilmiştir: Bir gün kıskanç fakihler inkar ve inatları nedeniyle Mevlana,ya Şarap helal mıdır ya da haram mı? Diye sordular.Onların amacı Şemseddin,in şerefine dokunmaktı.
Mevlana kinaye yoluyla şöyle buyurdu: İçse ne çıkar çünkü tulum şarabı denize dökseler deniz değişmez ve denizi bulandırmaz.Bu denizin suyu ile aptes almak ve onu içmek caizdir.Fakat küçüçük bir havuzu bir damla şarap kuşkusuz ki pisletir.Böylece tuzlu denize düşen her şey tuz hükmüne girer.Açık cevap şudur ki eğer Mevlana Şemseddin şarap içiyorsa her şey ona mubahtır.Çünkü o deniz gibidir.Eğer bunu senin gibi kahbenin kardeşi yaparsa ona arpa ekmeği bile haramdır (Ariflerin Menkıbeleri.s.486.kabalcı yayınevi)
-42- (+18)- Yine Sultan Veled hazretlerinden nakledilmiştir: Bir gün Mevlana Şemseddin iyi ve namuslu kadınları övüyor onların iffet ve ismeti hakkında şöyle diyordu: Bununla birlikte bir kadın Arşın üstünde bir yer verseler sonra onun bakışları birdenbire dünyanın üzerine düşse ve yeryüzünde kalkmış gelmiş bir tenasül aleti görse deli gibi kendini oradan aşağı atar ve aletin üstüne düşer çünkü kadınların mezhebinde ondan daha yüksek mertebe yoktur.
Ardından da şu hikayeyi anlattı: Şam,da bulunan Şeyh Ali,yi Hariri ayağı uğurlu parlak kalpli,metanet sahibi bir kişiydi.Sema sırasında kime baksa o hemen kendisine mürit olurdu.Giydiği hırka parça parçaydı.sema sırasında vücudunun her tarafı görünürdü.
Halifenin oğlu da bunun menkıbelerini işittiği için semasını görmek istedi.Sema edenleri seyretmek için makam kapısından içeri girdiğinde şeyhin nazarı ona ilişti.O derhal mürit oldu ve elbise giydi.Oğlunun şeyhe mürit olduğu haberi Mısır,da halifenin kulağına ulaştı.Son derece canı sıkıldı ve şeyhi öldürmek istedi.Fakat şeyhin yüzünü görür görmez o da tam bir içtenlikle şeyhe teveccüh gösterdi.
Halifenin karısı da onu görmek istedi.Şeyhi eve davet ettiler.Hatun ilerleyip şeyhin ayaklarına kapandı ve elini öpmek istedi.Şeyh tenasül aletini kaldırarak kadının eline verdi ve Senin istediğin o değil budur dedi ve semaya başladı.bunun üzerine halifenin ona olan inancı bir iken bin oldu (Ariflerin Menkıbeleri.s.486-487.kabalcı yayınevi)