İbn’ul Kayyim Rahimehullâh şöyle demiştir:
«الصلاة لابن القيم» (ص88):
«وأمَّا كفر العمل: فينقسم إلى ما يضادُّ الإيمان، وإلى ما لا يضادُّه.»
«الصلاة لابن القيم» (ص89):
«فالسُّجُود للصَّنَم، والاستهانة بالمصْحف، وقتل النَّبيِّ وسبُّه يضادُّ الإيمان.
وأمَّا الحكم بغير ما أنزل الله، وترك الصَّلاة فهو من الكفر العملي قطعًا. ولا يمكن أن يُنْفَى عنه اسم الكفر، بعد أنْ أطلقه الله ورسوله عليه. فالحاكم بغير ما أنزل الله كافِرٌ، وتارك الصلاة كافِرٌ، بنصِّ رسول الله صلى الله عليه وسلم؛ ولكن هو كُفْرُ عمل، لا كفر اعتقادٍ.»
“Amel küfrüne gelince, bu da imana zıt olan ve imana zıt olmayan şeklinde iki çeşittir.
Puta secde etmek, mushafı küçümsemek, bir Nebî’yi öldürmek ve ona sövmek imana zıt olan amel küfrüdür.
Allâh’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmek ve namazı terk etmeye gelince bunlar da katî olarak amel küfrüdür. Bunlara Allâh ve Rasûlü küfür ismini vermişken bunlardan küfür ismini nefyetmek de mümkün değildir. Dolayısıyla Allâh’ın indirdiğinden başkasıyla hükmeden hâkim kâfirdir ve namazı terk eden de kâfirdir. Bu, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in nassıyla böyledir. Ancak bunlar, itikad küfrü değil amel küfrüdür.” (İbn’ul Kayyim, es-Salâh, Dâr Atâ’ât’ul İlm, sf. 89)
Şeyh Suleymân bin Sehmân Rahimehullâh, İbn’ul Kayyim Rahimehullâh’ın sözlerini şöyle izah ediyor:
سليمان بن سحمان «كشف غياهب الظلام عن أوهام جلاء الأوهام» (ص314):
«فانظر رحمك الله إلى ما ذكره العلماء من أن الكفر نوعان كفر اعتقاد، وجحود وعناد فأما كفر الجحود والعناد فهو أن يكفر بما علم أن الرسول جاء به من عند الله جحوداً وعناداً من أسماء الرب وصفاته وأفعاله وأحكامه التي أصلها توحيده وعبادته وحده لا شريك له، وهذا مضاد للإيمان من كل وجه، وأما النوع الثاني فهو كفر عمل، وهو نوعان أياً كان: مخرج من الملة وغير مخرج منها، فأما النوع الأول فهو يضاد الإيمان كالسجود للصنم والاستهانة بالمصحف، وقتل النبي وسبه، والنوع الثاني كفر عمل لا يخرج من الملة كالحكم بغير ما أنزل الله وترك الصلاة، فهذا كفر عمل لا كفر اعتقاد، وكذله قوله: "لا ترجعوا بعدي كفاراً يضرب بعضكم رقاب بعض"، وقوله: "من أتى كاهناً فصدقه وأتى امرأة في دبرها فقد كفر بما أنزل الله على محمد –صلى الله عليه وسلم" فهذا من الكفر العملي وليس كالسجود للصنم والاستهانة بالمصحف وقتل النبي وسبه، وإن كان الكل يطلق عليه الكفر إلى آخر ما ذكر رحمه الله، لكن ينبغي أن يعلم أن من تحاكم إلى الطواغيت أو حكم بغير ما أنزل الله، واعتقد أن حكمهم أكمل وأحسن من حكم الله ورسوله، فهذا ملحق الكفر الاعتقادي المخرج عن الملة كما هو مذكور في نواقض الإسلام العشرة، وأما من لم يعتقد ذلك لكن تحاكم إلى الطاغوت وهو يعتقد أن حكمه باطل فهذا من الكفر العملي.»
“Âlimlerin zikrettiği şu hususa bir bak, Allâh sana rahmet etsin! Küfür iki nevidir:
İtikat, inkâr ve inat küfrü. İnkâr ve inat küfrüne gelince, bu, aslı Allâh’ın tevhid edilmesi ve O’na ortak koşmaksızın tek başına ibadet etmek olan Rasûl’ün Allâh katından getirdiği Rabbinin isimlerine, sıfatlarına, fiillerine ve hükümlerine, inkâr ve inat ederek küfretmektir. Bu her bakımdan imana aykırıdır.
İkinci nevi küfür ise, amel küfrüdür. Hangi çeşidi olursa olsun, bu da iki çeşittir: Dinden çıkaran ve dinden çıkarmayan.
Birinci neviye gelince ki bu imanın zıddıdır, bu bir puta secde etmek, mushafı küçümsemek, bir Nebî’yi öldürmek ve ona sövmek gibidir.
İkinci nevi ise dinden çıkarmayan amel küfrüdür. Bu, Allâh’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmek ve namazı terk etmek gibidir. Bu, itikad değil amel küfrüdür. Yine Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: “Benden sonra, birbirinin boynunu vuran kâfirler olmayın!” Yine Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim bir kâhine varıp onu tasdik ederse, her kim de bir kadına arka tarafından yaklaşırsa Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’e nazil olana küfretmiştir!” İşte bunlar amel küfrüdür, ancak her ne kadar bunların hepsine küfür dense de bunlar, bir puta secde etmek, mushafı küçümsemek, bir Nebî’yi öldürmek ve ona sövmek gibi değildir. İbn’ul Kayyim Rahimehullâh’ın zikrettiklerinin sonuna kadar.
Lakin şunu bilmek gerekir ki tağutlara muhakeme olan yahut Allâh’ın indirdiğinden başkası ile hükmeden ve bunu yaparken de onların hükümlerinin Allâh’ın ve Rasûlü’nün hükmünden daha güzel olduğuna itikat edenler, işte bunların yaptığı, kişiyi dinden çıkaran itikadi küfre ilhak edilir. Nitekim bu, İslam’ı bozan on unsur arasında zikredilmiştir. Ancak tağutların hükümlerinin Allâh’ın ve Rasûlü’nün hükmünden daha güzel olduğuna itikat etmeyip tağuta muhakeme olan ve bunu yaparken onun hükmünün batıl olduğuna itikat eden kişinin ameline gelince, bu kişinin ameli, amelî küfür kapsamındadır.”
(Suleymân bin Sehmân, Keşfu Gayâhib’uz Zalâm, sf. 314)
Şeyh Abdullâh bin Muhammed bin Abd’il Vehhâb Rahimehullâh şöyle demiştir:
الشيخ عبدالله «الدرر السنية في الأجوبة النجدية» (10/ 252):
«وسئل: هل يجوز التحاكم إلى غير كتاب الله؟
فأجاب: لا يجوز ذلك، ومن اعتقد حله فقد كفر، وهو من أعظم المنكرات، ويجب على كل مسلم الإنكار على من فعل ذلك؛ ولا يستريب في هذا من له أدنى علم»
Şeyh Abdullâh bin Muhammed bin Abd’il Vehhâb Rahimehullâh’a soruldu: Allâh’ın kitabından başkasına muhakeme olmak caiz midir?
Cevaben dedi ki: Bu caiz değildir. Her kim bunun helalliğine itikat ederse küfre girer. Bu, en büyük münkerlerdendir. Her Müslüman’ın üzerine vacip olan, bunu işleyene karşı çıkmaktır. İlimden en az nasibi olanlar bile bu meselede şüphe etmez.”
(ed-Durar’us Seniyye, 10/252)
Şeyh Süleyman b. Sehman, Abd'ul Latîf bin Abd'ir Rahmân Rahimehullâh'ın şu sözüne açıklama getirmiştir. Şeyh Abd'ul Latîf bin Abd'ir Rahmân diyor ki:
الشيخ عبداللطيف «عيون الرسائل والأجوبة على المسائل» (2/ 605):
«وأما ما ذكرته عن الأعراب من الفرق بين من استحل الحكم بغير ما أنزل الله، ومن لم يستحل، فهذا هو الذي عليه العمل، وإليه المرجع عند أهل العلم»
"Bedeviler hakkında zikrettiğin; Allâh'ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmeyi helal sayan ve saymayan arasındaki fark, kendisiyle amel edilen şeydir ve ilim ehli nezdinde bu görüşe itimat edilir." (Uyûn'ur Rasâ'il ve'l Ecvibe, 2/605)
Şeyh Suleymân bin Sehmân Rahimehullâh, bu söz üzerine şunları söyledi:
سليمان بن سحمان «عيون الرسائل والأجوبة على المسائل» (2/ 603):
«وأن ما ذكره في شأن الأعراب من الفرق بين من استحل الحكم بغير ما أنزل الله، ومن لم يستحل، هو الذي عليه العمل، وإليه المرجع عند أهل العلم، يعني أن من استحل الحكم بغير ما أنزل الله، ورأى أن حكم الطاغوت أحسن من حكم الله، وأن الحضر لا يعرفون إلا حكم المواريث، وأن ما هم عليه من السوالف والعادات هو الحق، فمن اعتقد هذا فهو كافر.
وأما من لا يستحل هذا، ويرى أن حكم الطاغوت باطل، وأن حكم الله ورسوله هو الحق، فهذا لا يكفر، ولا يخرج من الإسلام. {وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُوا}»
"Onun bedeviler hakkında zikrettiği; Allâh'ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmeyi helal sayan ve saymayan arasındaki fark, kendisiyle amel edilen şeydir ve ilim ehli nezdinde bu görüşe itimat edilir. Yani her kim Allâh'ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmeyi helal sayar da tağutun hükmünü Allâh'ın hükmünden daha güzel görürse, şehirlerde yaşayan insanların sadece miras hükmünü bildiğini düşünürse ve kendi üzerinde bulundukları selefler ve adetleri hak olarak görürse... işte her kim buna itikat ederse kâfirdir.
Ancak her kim bunu helal saymaz, tağutun hükmünün batıl olduğunu düşünür ve Allâh'ın ve Rasûlü'nün hükmünün hak olduğuna itikat ederse, işte bu kişi küfre düşmediği gibi İslam'dan da çıkmaz. "Herkesin amellerine göre dereceleri vardır." (el-En'âm, 6/132)" (Uyûn'ur Rasâ'il ve'l Ecvibe, 2/603)
Şeyh Abd'ul Latîf bin Abd'ir Rahmân Rahimehullâh şöyle demiştir:
الشيخ عبداللطيف «منهاج التأسيس والتقديس في كشف شبهات داود بن جرجيس» (ص70):
«وقوله: إن قول الشيخ وأتباعه: "لا يعبد إلا الله" من جنس قول الخوارج: "لا حكم إلا لله" وأنه يقال لهم ما قيل لأولئك: هذه كلمة حق، ولكن أين من يعبد غير الله، إذا كان مسلماً ناطقاً بالشهادتين يصلي ويزكي ويحج؟
والجواب أن يقال:
الخوارج مخطئون ظالمون فيما نقموا به على أصحاب رسول الله صلى الله عليه وسلم؛ فإن الصّحابة ما حكموا سوى القرآن، وإنما الرجال يحكمون بالقرآن، فالتبس الأمر على الخوارج، ولم يفهموا أن جميع الأحكام الشرعية إذا صدرت عما في الكتاب والسنة فهما الحاكمان، ولا ينسب الحكم إلى الرجال إلا بقيد، وجاءت السنة بأن الطاعة في المعروف، وهو ما أمر الله به ورضيه من الواجبات»
«منهاج التأسيس والتقديس في كشف شبهات داود بن جرجيس» (ص71):
«والمستحبات. وإنما يحرم التحكيم إذا كان المستند إلى شريعة باطلة تخالف الكتاب والسنة، كأحكام اليونان والإفرنج والتتر وقوانينهم التي مصدرها آراؤهم وأهواؤهم، وكذلك سوالف البادية وعاداتهم الجارية. فمن استحل الحكم بهذا في الدماء أو غيرها فهو كافر. قال تعالى: {وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ} [المائدة: من الآية44] ، وهذه الآية ذكر فيها بعض المفسرين: أن الكفر المراد هنا كفر دون الكفر الأكبر، لأنهم فهموا أنها تتناول من حكم بغير ما أنزل الله، وهو غير مستحل لذلك، لكنهم يتنازعون في عمومها للمستحل، وأن كفره مخرج عن الملة.
إذا عرفت هذا عرفت وجه قول أمير المؤمنين في مقالة الخوارج: لا حكم إلا الله "إنها كلمة حق أريد بها الباطل" وأما قول المسلم الحنيفي: لا يعبد إلا الله، فهي كلمة حق أريد بها حق؛ لأنّ دعاء الأولياء والصالحين والاستغاثة بهم وتعلق القلوب بهم محبة ورجاء وخوفاً وطمعاً، هو العبادة بالإجماع. وقد مرّ لك أنهم صرفوا من العبادات لمعبوداتهم جميع ما يستحقه ذو العرش المجيد تقدس اسمه جل ذكره.»
"Irakî'nin (Dâvûd bin Circîs'in) şu sözü:
"Hiç kuşkusuz ki şeyh ve ona tabi olanların biz Allâh'tan başkasına ibadet etmeyiz sözü, Haricilerin hüküm yalnızca Allâh'ındır sözünün cinsindendir. Bu hususta şeyhe ve ona tabi olanlara, Haricilere söylenen şu söz söylenir: Bu söz hak bir söz olmakla beraber -bahsedilen kişiler şehadeteyni dile getirirken, namaz kılarken, zekât verirken ve haccederken- Allâh'tan başkasına ibadet edenler nerede?"
Buna cevaben şöyle deriz:
Hariciler, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in ashabına gösterdikleri düşmanlıkta hatalılardı ve zulmetmişlerdi. Zira Sahabe, Kuran'dan başkasını hakem tayin etmemişti. İnsanlar da yalnızca Kuran ile hükmediyorlardı. Bu mesele, Haricilere karışık geldi ve şer'î hükümlerin tümünün Kitab ve Sünnet'ten sadır olduğunda aslında Kitab ve Sünnet'in hakimler olduğunu fehmetmediler. Hüküm, insanlara sadece bir kayıt ile nispet edilir. Sünnette ise itaatin marufda söz konusu olacağı varit olmuştur, maruf da Allâh'ın emrettiği ve razı olduğu vecibelerdir ve müstehab olan şeylerdir.
Eğer kendisi hakim kılınan şey, Yunanların, Fransızların ve Tatarların kendi görüş ve hevalarından sadır olmuş hükümleri ve kanunları gibi batıl ve Kitab ve Sünnet'e muhalefet ediyorsa, işte sadece o zaman hakim kılmak haram olur. Bedevîlerin selefleri ve cari olan adetleri de böyledir. Her kim kan akıtılması yahut da başka bir şeyde bu hüküm ve kanunlarla hükmetmeyi helal addederse kâfirdir. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Allâh'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kafirlerdir."(el-Mâ'ide, 5/44)
Bu ayet hakkında bazı müfessirler, burada kastedilen küfrün büyük küfrün altındaki bir küfür olduğunu zikretmişlerdir. Zira onlar, bu ayetin, bunu helal addetmeksizin Allâh'ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmeyi kapsadığını fehmetmişlerdi. Ancak bu müfessirler, bu ayetin umumunun bunu helal addeden kişileri kapsaması ve bunu helal addedenlerin küfrünün dinden çıkaran küfür olduğu hususunda tartışmışlardır.
Bunu bildiğinde, Müminlerin Emiri'nin Haricilerin hüküm yalnızca Allâh'a aittir sözü hakkında "Bu, kendisiyle batılın kastedildiği hak bir sözdür" şeklindeki sözünün veçhini de bilmiş olursun.
Ancak hanîf dine tabi bir Müslüman, "Allâh'tan başkasına ibadet edilmez"dediğinde bu söz, kendisiyle hakkın kastedildiği hak bir sözdür. Zira velilere ve Salihlere dua etmek, onlarla istigase yapmak, kalplerin onlara sevgi beselemesi, ümit duyması, korku hâlinde ve umut hâlinde kalplerin onlara bağlanması, icma ile ibadettir. Daha evvel onların, ismi mukaddes zikri ulu olan Mecid Arşın sahibinin hak ettiği her şeyi kendi ibadet ettikleri varlıklara yönelttikleri senin için zikredilmişti." (Abd'ul Latîf bin Abd'ir Rahmân, Minhâc'ut Te'sîs, sf. 70-71)