Muvahhid Faruk: Ya sen beni anlamıyorsun yada işine gelmediği için anlamamazlıktan geliyorsun.
Ortaya bir iddia attın ve halen isbatı yok.
İbn Abdil Berrden naklettiğin meselenin konumuzla alakası yok.
Küfür ameli işleyen kimsenin kafir olması için istihlal şartını zikretmek batıldır. Ehli sünnete göre küfür ameli işleyen bir kimsenin kafir olması için onu helal sayması gerekmez. Mesela puta secde eden, dinle alay eden vs. Ancak küfür olmayan, haram olan fiilleri işleyen bir kimsenin tekfir edilmesi için o fiilleri helal görmesi şarttır.
Selamun aleykum..İnşaAllah ben seni anladım. Fakat senin beni anlayamadığını düşünüyorum. İbn Abdilberr’den naklettiğim sözün konu ile alakasının olmadığını söylemen beni anlamadığının alametidir. Allah’ın indirdiği kanunları uygulamayan bununla beraber Allah’a âsi olduğunu, yaptığının günah olduğunu i’tiraf eden bir yönetici İbn Abdilberr’in kavlinde geçen “hükümde adaletsiz davranan” sınıfına dahildir. Bu kişiyi bu icmanın haricinde tutacak bir şer’i delil mevcut değildir.
Doğru söylüyorsun ehli sünnet’e göre küfür ameli işleyen kafirdir,istihlal şartı yoktur. Fakat şunu kaçırıyorsun, biz zaten amelin küfür olduğunda ihtilaf ediyoruz. Mücerret olarak hükmün terkinin küfür olduğunda ittifak halinde olsak bundan sonra istihlalden bahsetmek yersiz olurdu. Mücerret olarak hükmün terk edilmesi ile puta secde etmeyi, dinle alay etmeyi aynı değerlendirmen hatadır. Ehli sünnet mücerret olarak hükmün terk edilmesini büyük küfür saymamıştır. Küfür olmayan, haram olan fiillerde istihlal şartı gerekir diye sende yazında beyan etmişsin. Hüküm meselesini bu bab’ta kabul ettiğimiz için istihlal şartını zikrediyoruz. İbn Abdilberr (rahimehullah)’ın naklettiği icmanın konuyla direk alakası vardır. Lakin fiilin hükmünde ihtilaf ettiğimiz için bana göre delil olan bu icma sana göre konu ile alakasız oluyor.
Muvahhid Faruk:Selefin döneminde Allahın şeriatını kaldırıp da yerine beşeri sistemler koyan yöneticiler olmamıştır. Selefin (كفر دون كفر) dediği meselenin de konumuzla alakası yoktur. Lütfen anla artık.
Yani selef döneminde günümüzde olduğu gibi Allahın şeriatını kanunlarını tamamen kaldırılıp da yerine beşeri kanunlarla hükmeden yöneticiler mi olmuş da o zamanın uleması da bu "küçük küfürdür" eğer helal görürse o zaman büyük küfür olur diğe? Senden isbatını istediğim şudur işte. Anla artık.
Bu ayetler neden indi? Maide 44, Tevbe 31 ayetleri neden indi? Bizzat Resulullah (sallallahualeyhivessellem) hayattayken inen bu ayetlerin inmesine sebeb olan şey teşri şirki değil miydi? Selef, Yahudilerin amelini gördü ve bu ayetin tefsirini bu durumda yaptı. “Selefin döneminde böyle bir şey yoktu, küfrün dune küfür İslam kadıları hakkında söylenmiştir” sözünün delili nedir? Sahabe ve sonraki âlimler umum sözler söylemişler ve bu ayetleri tefsir etmişler, siz şimdi çıkıp diyorsunuz ki onlar beşeri kanunları uygulayan yöneticileri değil, İslam kadılarını kast ettiler. Bunu nereden biliyorsunuz? İbn Abbas (radyallahuanh) ve diğerlerinin bu istikamette bir sözü mü var? Siz onların kavline neye dayanarak böyle bir şerh düşüyorsunuz. Bu sebeple diyoruz ki ispat makamı biz değiliz sizsiniz. Evet Selefin döneminde böyle bir şey vardı? Teşri şirki vuku buldu ve Allah’ın ayetleri nazil oldu. Ve Yüce Rabbimiz Yahudilerinde, onların yaptığı gibi yapan Müslümanlarında dinden çıkıp kafir olacağını beyan etti. Yahudiler hükmü değiştirdi ve uydurdukları hükmü Allah’a nispet etti bu küfürdür, inkardır, Allah’ın dinine iftiradır. Bu ümmetten kim onların yaptığı gibi yaparsa kafirdir. Günümüz yöneticilerinden de bu anlayışa sahip olanlar kafirdir. Vacip olanın, adil olanın Allah’ın hükmü olduğunu i’tiraf edip, hevasına uyarak, korkarak ya da başka bir dünyevi sebebe dayanarak hükmetmeyenler ise günahkârdır.
İmam Kurtubi (rahimehullah) şöyle dedi:
Denildi ki: Burada idmâr/hazf söz konusudur. Yani ma'nâ şöyledir: Her kim Kur'ân'ı redderek ve Rasûl sallallahu aleyhi ve sellem'in sözünü inkâr ederek Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezse kâfirdir. Bunu İbn Abbâs ve Mucâhid söylemiştir. Bu görüşe göre de âyet herkes hakkında umûmîdir.
Yine İmam Kurtubi naklediyor:
İbn Mes'ûd ve Hasen şöyle demişlerdir: Bu âyetler müslümanlardan, yahûdîlerden ve sâir kâfirlerden Allah'ın indirdikleri ile hükmetmeyen herkes hakkında umûmîdir. Yani, buna i'tikâd ederek ve onu istihlâl ederek/helâl görerek yapan herkes hakkındadır. Bunu, harâm işlediğine i'tikâd ederek yapana gelince; o, müslümanların fâsıklarından biridir ve durumu Allah'a kalmıştır, dilerse (günahından dolayı) ona azâb eder, dilerse onu mağfiret eder.
Yine İmam Kurtubi şöyle naklediyor:
Tâvûs ve başkaları şöyle demiştir: Dînden çıkaran küfür, değildir. Ancak o, (asıl) küfrün altında bir küfürdür. Bu da duruma göre değişir. Eğer onun, Allah katından olduğunu öne sürerek kendi yanındaki ile hükmediyorsa, bu tebdîldir ve küfrü gerektirir. Eğer hevâya uyarak ve bir ma'siyet olarak onunla hükmediyorsa, Ehl-i Sünnet'in günahkârların mağfireti ile ilgili temel esasına göre bu mağfiret olunabilecek bir günahtır.
İbn Cevzi (rahimehullah) şöyle dedi:
«Sözün özü şudur: Yahûdîlerin yaptığı gibi o hükmü Allah'ın indirdiğini bile bile Allah'ın indirdikleri ile -inkâr ederek- hükmetmeyen kâfirdir. Allah'ın indirdikleriyle inkâr söz konusu olmaksızın hevâya meylederek hükmetmeyen zâlim ve fâsıktır. Ali b. Ebî Talha İbn Abbâs'dan şöyle dediğini nakleder: Allah'ın indirdiklerini inkâr eden kâfir olur, ikrâr edip onunla hükmetmeyen ise fâsık ve zâlim olur.»Zâdu'l-Mesîr (s: 386)
İmam Ebubekir el-Cessas (rahimehullah) şöyle dedi:
«'Allah'ın indirdikleri ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.' [Mâide, 44] Yüce Allah'ın bu buyruk ile murâdı, Küfrü'ş-şirk ve'l-cuhûd (şirk ve inkâr küfrü) ya da inkârın söz konusu olmadığı Küfrü'n-ni'me (ni'metlere küfür) ihtimâlleri dışında kalmaz. Eğer murâd olunan Allah'ın hükmünün inkârı veya Allah'ın hükmü olduğunu öne sürerek ondan başkası ile hükmetmek ise bu, dînden çıkaran küfürdür. Fâili de daha önceden müslüman olsa bile mürteddir. Buna binâen âyetin te'vîli, bu âyetler İsrâiloğulları hakkında inmiştir ve bizim hakkımızda da geçerlidir, diyenlerin görüşü olur. Bu görüştekiler şöyle demektedirler: Bizden de her kim hükmü inkâr eder veya Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmedip sonra da 'bu, Allah'ın hükmüdür' derse, İsrâiloğulları bunu yaptıklarında nasıl kâfir olmuş iseler o da onlar gibi kâfir olur. Eğer âyet ile murâd olunan Kufru'n-ni'me ise şüphesiz ki ni'metlere nankörlük inkâr söz konusu olmaksızın onlarla ilgili şükrü terk edip edâ etmemekle de olur. Bunu yapan da dînden çıkmaz. Allah'ın indirdikleri ile hükmetmeyenlere küfür isminin ıtlâkından dolayı ağır basan görüş birinci anlamdır.
Hâricîler bu âyeti, Allah'ın indirdikleri ile hükmetmeyi terk edenin onları inkâr etmese bile tekfîrine yorumlamışlardır. Bundan dolayı onlar büyük yahut küçük her türlü günah ile Allah'a isyân edeni tekfîr ederler. Onlar bu yöntem ile küçük günahlarından dolayı peygamberleri tekfîr etme ile küfre ve sapıklığa sürüklenirler.» (Ahkâmu'l-Kur'ân, Bâbu'l-Hukmi beyne Ehli'l-Kitâb (4/93)
İmam Kurtubi (rahimehullah) şöyle diyor:
Yüce Allah'ın 'Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.' (Mâide, 44) buyruğu: Günahlarla tekfîr edenler -ki onlar Hâricîlerdir- bu âyetin zâhirini delîl olarak öne sürmüşlerdir. Hâlbuki bu âyette onların lehine herhangi bir hüccet söz konusu değildir. Çünkü bu âyetler -bu hadîste de geldiği gibi- Yüce Allah'ın kelâmını tahrîf eden yahûdîler hakkında inmiştir ve onlar da kâfirdirler. Sebeb-i nüzûlünde onlara ortak olan hükmünde de onlara ortaktır. Bunun açıklaması da şöyledir: Müslüman bir kişi herhangi bir mes'ele hakkında Allah'ın hükmünü kat'i olarak bilir de sonra onunla hükmetmez ise; eğer inkâr ederek bunu yaptıysa kâfir olur. Bunda da ihtilâf edilmemiştir. Eğer bunu inkâr ederek yapmadıysa, büyük günah işleyen âsi olur. Çünkü o, bu hükmün aslını tasdîk etmekte ve onu yerine getirmenin kendi üzerine vâcib olduğunu bilmektedir. Ancak o hüküm ile amel etmeyi terk ederek isyân etmiştir. Hükmü, şer'î zorunluluk olarak bilinen -namaz ve bilinen temel kâidelerden buna benzer- her şey hakkında bu böyledir. Bu, Ehl-i Sünnet'in mezhebidir, daha önce de Kitâbu'l-Îmân bölümünde geçmişti ve şöyle beyân etmiştik: Küfür, şerîattan olduğu zarûrî olarak bilinen bir husûsun yalanlanması ve inkâr edilmesidir. Böyle olmadığı takdîrde bu, küfür değildir.
Bu bahisten maksat şudur: Bu âyetlerle murâd olunanlar, küfür ve inâd ehlidir. Lafızları umûmî olsa da, müslümanlar bu umumun hâricindedirler. Çünkü aslına îmân etmekle birlikte hüküm ile ameli terk etmek, şirk olmayan bir günahtır. Yüce Allah da şöyle buyurmuştur: 'Şüphesiz ki Allah kendisine şirk koşulmasını asla mağfiret etmez. Şirkin dışındakileri ise dilediği kimse için bağışlar.' (Nisâ, 48) Hükmetmenin bu sûretteki terki, ittifak ile şirk değildir. Dolayısıyla mağfiret olunması mümkündür. Küfür ise mağfiret edilmez. Hüküm ile ameli terk etmek de küfür olmaz. Daha önce de geçen şerîattan bilinen temel esaslar da bu hususu desteklemektedir. el-Mufhim limâ Eşkele min Telhîsı Kitâbi Muslim (5/117-118)