Es selamu aleykum kardeşim,
Ayet ve sahih hadisler için zaten kafa karışıklığı olmaz inşaAllah. Uydurma denilenler de araştırma sonucunda ne oldukları netleşiyor elhamdülillah. "Kalan hadisler" konusunda tereddüt yaşayacak olursanız, bu hadisler size rehber olabilir sanıyorum. Konu "tahrif edilmiş kitap sahiplerinin" söyledikleri ile ilgili ama, mantıken bu yaşadığımız durum da benzer hale gelmiş durumda:
“Ehl-i Kitap’ı ne tasdik edin, ne de yalanlayın. ‘Allah’a ve bize indirilene iman ettik.’ deyin.” (Abdurrezzâk, Musannef, 6/111; Buhârî, İtisâm 25, Tevhid 51)
“Ehl-i Kitap’ın size haber verdiklerini tasdik de etmeyin, yalanlamayın da. ‘Allah’a ve Resulüne inandık.’ deyin. Böylece verilen haber batılsa tasdik etmemiş, doğruysa da onu yalanlamamış olursunuz.” (Abdurrezzak, Musannef, 6/111; Ahmed b. Hanbel, 4/136; Ebû Dâvud, İlim 2)
Sizde şüphe oluşturan hadisleri esaslı bir şekilde araştırdıktan sonra hala şüphe duygusunu atamazsanız, tavsiye edebileceğim yegane yol bu olur. Benim de misal, duyduğum ve merak ettiğim, araştırmak üzere not aldığım ama sırası gelmediğinden, kısmet olmadığından hala araştıramadığım hadisler var. Bunlar zihnimin bir köşesinde ve "acaba gerçek mi, olabilir mi; yoksa uydurma mı?" diye zaman zaman dönüp duruyor. Bunları haklarında gerçek bir bilgi sahibi oluncaya dek, işte: ne reddediyorum, ne sahih gibi savunabiliyorum. Tam bu aktardığım hadislerdeki durumdayım.
İslami kimliği olan kişiler için ise, onlar hakkında olumsuz şekilde söylenilenlerin iftira olmasından endişe ediliyorsa: söz konusu edilen yanlışlarının yanlış olduğunu kabul ettikten sonra, gerisi çok da önemli değil. Hani bugün aramızda yaşayan batılları yayan hoca(!)lar gibi "gözümüz görüyor, kulağımız duyuyorken" gördüğümüzü reddedecek olsak, olacak iş değil. Ancak tarih, bizler için bir gayb ve evet, belki de bazı şeyler günümüze dek yanlış gelmiş olabilir... Burada o "kişiyi" nasıl değerlendirdiğimiz değil de, o kişi için "bahsi geçen inançlarını" nasıl değerlendirdiğimiz, o inançlara bizim sahip olup olmayacağımız, hak verip vermeyeceğimiz önemli. Kim Allah katında ne yapmış, bunlar bize sorulmayacak; bunlar Allah ile o kişiler arasında. Biz: bize ulaşan, onlara ait olduğu söylenen, onlar hakkında gerçek veya iftira olan "batıl fikirlere" ne gözle bakıyoruz, ondan sorumluyuz sadece.
Bu arada, "falanca kişinin şu şu şirkleri var" dediğimizde, keşke onları savunanların düşüncesi de böyle olsa idi. Yani, "öyle şeyi kim söylerse şirktir, ama o kişi onu dememiştir, iftiradır, o öyle şey söylemez" diye "kişi hakkında hüsnü zan" yapsa... Yani şirki tanısa ve reddetse de, sadece sevdiğine yakıştıramasa, sevdiğinin bunu yaptığına inanmasa... Allah katında gerçekte kötü birini "kimliğine olan hüsnü zandan ötürü" hataen sevenlerde vebal olmaz Allah'ın izni ile. Ancak şirklerini bile bile, şirklerini seve seve, şirkleriyle kabul edenler; kısaca şirki seven, şirki kabul edenler: onların tevbe etmeden kurtuluşu çok zor.