Evvela bir anekdot anlatıyım ; İbni Hibbanın "Peygamberlik ilim ve ameldir" dediğinden zemmedilip ha*lifeye yazıldığını, onunda öldürülmesine hükmettiğini anlatır.. Zehebî buna cevaben derki;
«Bu acayib bir hikayedir. İbni Hibban büyük İslam imamlarından biridir. Onun hata etmeyecek derecede masum olduğunu iddia et*miyoruz. Ancak bu sözü müslüman söylese birşeye, kafir söylese başka bir şeye atfedilir. Müslüman onu uygun olmayan bir şeye itlak etse ma'zur sayar ve o bununla söylediği şeyde bulunan anlamın bizzat kendini kasdetmedi deriz. Peygamberimizin; "Hac arafa günüdür." sözü de böyledir. Malumdur ki kişi sırf arafa günü vakfeye durmakla hacı olmaz. Diğer farzlanda yapacaktır. Efendimiz burada haccin en mühimi üzerinde durdu. Yoksa haccın ne olduğunu haber vermek istemedi. İşte İbni Hibbanda bu sözüyle peygamberliğin en önemli rüknünü belirtiyor. Çünkü peygamberlerin en kamil sıfatı ilim ve ameldir. Hiç kimse bu ikisi olmadan asla peygamber olamaz. Bu ikisi kendinde olan herkeste peygamber olamaz. Zira peygamber*lik hak vergisidir. Onu elde etmeye kulun çaresi yoktur. Aksine Nübüvvet ile İlmi Ledünni ve salih amelde meydana gelir.Bu sözü kafir filozof söylediğinde ise "Peygamberlik ilim ve amel sonucu elde edilebilir" demektedirki bu küfürdür. İbni Hibban ise asla bunu kasdetmiyor.» diyor.
Anlıyacağın kardeş yazı yazdığımız için söz isrefından kaçmaya çalışırken,kısa cümleler kurmaktayız.Lakin bir sakatlık yoktur.Çünkü biz bu sözü söylerken kastımız Kuran ,Sünnet ve İcma'dan sonra Kıyası fukahanın içtihadlarının ve bu imamların büyüklerinden Ahmed b. Hanbel tabiiki bizim için bağlayıcıdır.Konu başlığına bakıldığında zaten fetva vermenin işin ehlinin olduğunu söylüyoruz....
Diğer meseleye gelince ,keşke kimden alıntı yaptığını söyleseydin,tahminen Albani gibi,yada talebelerinden ölü işitmez ,ölüye Kuran okunmaz inancında olan şsazz görüş sahibi birilerinden sadır olmuş bir yazıya benziyor.
Tabiiki tahkik etmek lazım ,ama senin verdiğin bilgileri doğru kabul edersek bile bu zorlama yorumlardan bu sonuç çıkmaz...Hadis talebelerinin bildiği bir şeydir bu...Ebu bekir el-Hallal gibi büyük bir Hanbeli alime göre bu Sahihtir.Bu da Kafidir.Bu rivayet İbni adiyye göre uydurma olsada Hem bu konuda içtihadi bbir mesele değilmidir.Kaldıki bu olayın şahitleri vardır....İbni Kudame ,İbni Kudame el Makdisi,İbni Teymiyye ,İbni Hanbelin bu görüşünün daha meşhur olduğunu söylemişlerdir.(İbi Kudame el-Muğni.c 11 s.424,İbni Teymiyye Mecmuul Feteva c.XXIVs.366,367)
Asıl sakatlık doğru bir araştırma yapmadan okuduğunu kabullenmendir.
Son bir soruyla kapatalım ki olay netleşsin...Söylermisin ki bana Hanbeli Alimlerden hangisi ölüye Kuran okunmaz diyor? Ki bu cümlelerle amel etmesinler.....
Evet seninde verdiğin rivayetlerin arasını bulmak varken şöyleki,İmam Ahmed (ra) önceleri Kuran okumayı Bidat görsede bu görüşünden vageçmiştir.Delilimiz ise Hanbeli ulemasının bu zamana kadarki uygulama ve fetvalarıdır.İbni Kayyımda bu görştedir.(Kitaburruh)
بسم الله الرحمن الرحيم
Dün işim çıktığından mesajı tam yazamadım ama şimdi devamın yaziyorum
Ehli sünnete göre şer'î delil sadece Kitap ve sünnettir. buna bir üçüncüsünü ekleyen sapıktır. burada taklide yönlendirmek yasaktır, içtihada teşvik vardır. zira taklid haram, içtihat her müslümana farzdır. herkes kendi şakilesine göre içtihat etmek zorundadır. delile ulaşamazsa bir alimden delil sorar. anlayamadığı bir konu olursa yine işin ehli bir alime başvurur. ancak insanları içtihattan tamamen uzaklaştıran taklitçilerin şerrinden Allah bu ümmeti muhafaza buyursun. önce taklit yularını boyundan bir atmak, ilme Allah rızası için değer verip biraz yorulmak, içinden çıkılamadığında daha iyi bilene müracaat etmek gerekir. ilimle meşgul olanlar hamal gibi kullanılmamalıdır. hele gereken gayret gösterilmeden çaba sarfedilmiş ilmi çalışmaları değerlendirmeye, delile dayanmadan ileri geri konuşmaya kalkmak yakışık almaz. böyle bir tavır elbette gerektiği yerde, gereken çabalardan sonra, delil ile, kimsenin - hele ki Ahmed b. Hanbel vd. gibi müslümanların imamlarının - hakkına tecavüz etmeden, hiçbir muvahhid müslümanın şerefine leke getirmeden, Allah'ın rızası gözetilerek, Allah'ın dinine olan gayret gereği olarak ortaya konulur, konulmalıdır. Ön yargıya dayalı ithamlar ancak sahibine kaybettirir.
kim ne kadar çabalarsa çabalasın, her kim ısıtıp ısıtıp "Selefilik" (!) adıyla ortaya koyarsa koysun, mezhep taklidi çoktan çöpe gitmiştir. Allaha hamd olsun. Salih Selefin; alimlere hakkını veren, fakat taklidin de önüne aşılmaz setler çeken yolunu geçmişte ortaya koyan müceddidler var olduğu gibi her asırda da bulunmaya devam edecek, - takipçileri az dahi olsa - hak daima delillerle üstün gelecek, batıl -takipçileri kalabalık da olsa - asla hak ile zahir olan, ilmi, daveti, cihadı elden bırakmayan, masum kılıflar altında cezbedici bidatlere sarfı nazar eden, "yardım olunmuş taifeye" galip gelemeyecektir. Allahın izniyle mezhep bataklıkları kurumaya mahkumdur ve vızıldayan "Şaz(!) çalan" sivrisinekler de akibetlerini göreceklerdir.
alimlerin - üzerinde icma bulunmayan - sözüne "mahfuz" kalıbı giydirip Allah ve rasulünün sözüne "Şaz" diyenler, selefin - sahab, tabiin ve tebeuttabiinin- üzerinde ittifak ettikleri esaslara şaz deyip, sonrakilerin ayrıldıkları zellelere mahfuz diyenler nasıl bir "hakkı batıl ile sıvama" işine giriştiklerinin - ümid ederiz ki - farkında değildirler.
Allah Azze ve Celle'den İslam düşmanlarının bizim dinamiklerimizi keşfederek yerleştirdikleri dinamitlere karşbize basiret nasip etmesini, müslümanların üzerinde çizilen planlarını kendilerinin başlarına geçirmesini, tevhid ehli müslümanlar arasına sokulan davetçi-cihadcı- mezhepçi -ılımlı gibi yaftalamalarla birbirinden ayrılmaz değerlerimizi ayırarak her birinin altında birbirine sırt çeviren müslümanlar yerleştirme projesini uygulamaya çalışan fitne uzmanlarını helak etmesini dilerim.
içtihadi bir mesele deyip konular geçiştirilmemelidir. bilakis ihtilaftan kaçınmak vaciptir. bunun yegane yolu da ilim ehlinin ihtilaf ettikleri konuları kitap ve sünnete arz etmektir. mahfuz olan delil olduğuna göre delile aykırı olan da şazdır. "Elbaninin talebelerinin şaz görüşleri" şeklindeki ifade biraz tahkir edici bir ifade gibi geldi bana. böyle bir ifadeyi sufi iken elbaniye reddiye yazmaya çabaladığım sıralarda - ki bu reddiye meselelerinden biri de ölülere Kuran okuma meselesiydi - ben ve benim gibi tevhid davetçileriyle aynı safta olmayanlar kullanıyordu ve "vahhabiler" ismini taktığımız tevhid ehline karşı İbn Teymiyenin, İmam Ahmed'in fetvalarıyla karşı koymaya çalışıyorduk. - hakka hidayet eden Allah'a hamd olsun. bu yüzden yadırgadım. demek istediğim şu ki, eskiden beri üzerinde çalıştığım , Şeyh Elbaniye muhalif olarak başladığım ve hakkın, delilin Elbaniyi desteklediğini gördüğüm bir meseledir bu konu. tabiki kalpleri bilemediğimizden, sorunun samimi bir soru olduğunu hüsnüzan ederek yukarıda bişeyler yazdım. bu gibi meselelerin cedel kapısı haline getirilmesinden korkarım. Elbani rahimehullah hadis konusunda şanı cihanı tutmuş bir uzmandır. İmam Ahmed'den gelen nakil hakkında da tespitini ortaya koymuştur. onun etkisinde kalarak objektiflikten ayrılmamak için sözkonusu illetleri tabiki ben de araştırdım, ravi hakkındaki değerlendirmeler için kaynaklara müracaat ettim ve bunu dipnotlarda gösterdim. ama buna karşılık falan ve filan buna sahih demiş, filan mezhepte böyle fetva veren var mı gibi sorular ilmî yaklaşımlar değil kardeşim. rivayetlerde sıhhat şartları bellidir, şartlardan birinin veya birkaçının eksik olduğu iddia edilmiş ve delillendirilmişse, buna falanın ve filanın görüşüyle itiraz edilmez. zira adı geçen alimlerle birlikte bütün ehli sünnet sıhhat şartları konusunda ittifak etmişlerdir. bu ittifaktan ayrılmamış olan alimlerden biri, illete vakıf olamamış olabilir. burada ilim ehlinin sözleri şahıslarının faziletlerine göre değil, delillerin iktizasına göre tercih edilir. Allah yardımcımız olsun.