Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Cami İmamlarının Arkasında Namaz Kılmak (Kılabilmek)

Muhammed Yusuf Çevrimdışı

Muhammed Yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
he ya doğru diyorsun hem cami yapmıyorlar hem de hazıra konup amacından saptırıyorlar.

karışmayın camilerimize

Yurtdışında bu sistem böyle değil. Herkesin camisi ayrı adları da cemaate nispet edilir. ve kolay kolay kimse diğerinin arkasında namaz kılmaz.

Süleymancıların Camisi
Milli Görüşcülerin Camisi
Nurcuların Camisi
Tekfircilerin Camisi

vs.

Süleymancıların Camisine bıyıksız girmek zor

Tekfircilerin Camisine sakalsız girmek kolay ama potansiyel Kafirsindir bakışlar rahatsız eder. Sana hücceti ikame etmeye hazırdırlar. Artık gidip gelmeye başlar fakat belli bir süre sonra sakal bırakmassan Allah Rasulünün Sünnetine aykırı hareket etmekten dolayı Tekfire muhatap olman içten bile değil.

Nurcular mı? sormayın herkese serbest, ne olursan ol fark etmez hatta Kafir olman daha ehvendir zira dinler arası dayanışmayı göstermesi açısından bulunmaz nimettir.

Milli Görüşcülerin Camisi ise sizi potansiyel bir "oy" olarak görür ve ne kadar Para koparırım hesabındadırlar. Beyler camiye yardım edelim der ve ilk olarak hatip bir 50 euro atar takkeye fakat daha sonra paranın akibetini öğrenmek neredeyse imkansızdır.

Allah hayrınızı versin :) güzel anlatmışsınız peki hiç kuran ve sünnete büyük ölçülerde uyan bir cemaat ve onların camiisini gördünüz mü?
 
matematikçi Çevrimdışı

matematikçi

Üye
İslam-TR Üyesi
A.s.
Rasululllah (s.a.v.) den böyle bir şey (sunnet) gördünüz mü?
S.A.EVET MÜSLÜMAN MEDİNEYE İLK GELINDIGINDE MUSLUMANLAR MUSTAZAF DURUMUNDA IKEN RESURULLAH a.s MEDINELEI YAHUDU VE MUSLUMAN OLMAYANLARLA ANTLASMA İMLAMISTIR...IBNI TEYMIYEDE BU KONUDA ZULMU DEFETMEK İÇİN ANTLASMA YAPILABILIR DIYOR....AEO
 
A Çevrimdışı

asrinsirri

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun Aleykum, Bir sorum olacaktı aklıma takılan. İmam küfr sözleşmesine (Bağlılık Yeminine) imza attıktan sonra, Hıyanet Fetvası değilde, kendi TEVHİD'i anlatsa hükmü nedir ? Ayrıca, o sözleşmeye LA yazarsa da hükümde değişiklilik olur mu ? Hakkınızı helal edin, Selamun Aleykum...
 
E Çevrimdışı

ehlisünnet76

Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun Aleykum, Bir sorum olacaktı aklıma takılan. İmam küfr sözleşmesine (Bağlılık Yeminine) imza attıktan sonra, Hıyanet Fetvası değilde, kendi TEVHİD'i anlatsa hükmü nedir ? Ayrıca, o sözleşmeye LA yazarsa da hükümde değişiklilik olur mu ? Hakkınızı helal edin, Selamun Aleykum...

Sözlesmeyi imzalama meselesi kesin birsey degildir. Bu konuda Ebu muaz diye biri var. kendisi memur böyle bir uygulama teorikte varmis ama pratikte uyguladiklarini ne kendisi ne cevresinde gördügünü söylüyor.

Abdulmuizz ahiye sormak isteri. Peygamber efendimiz vahy ile gelen münafiklari neden ashabina bildirmedi? Ben müslümanim diyen velevki küfür sözü bulunan kisilere
müslüman muamelesi yapti? örnegin Ibni hayyanin Peygamberlik iddiasinda bulunmasi gibi. bu acik küfrüne ragmen bu gibi kisilere müslüman muamelesi yapti.

Ahi sen yukarida verdigin yazi ve videolarda sadece olumsuz yanlarini vermissin. sadece hakli olmana ragmen kendi pencerenden bakmissin. Tabiiki Takva mescidleri varken imkan varken tercih böyle mescidler olmali.
 
Ömer İbn Abdulaziz Çevrimdışı

Ömer İbn Abdulaziz

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Sözlesmeyi imzalama meselesi kesin birsey degildir. Bu konuda Ebu muaz diye biri var. kendisi memur böyle bir uygulama teorikte varmis ama pratikte uyguladiklarini ne kendisi ne cevresinde gördügünü söylüyor.

Abdulmuizz ahiye sormak isteri. Peygamber efendimiz vahy ile gelen münafiklari neden ashabina bildirmedi? Ben müslümanim diyen velevki küfür sözü bulunan kisilere
müslüman muamelesi yapti? örnegin Ibni hayyanin Peygamberlik iddiasinda bulunmasi gibi. bu acik küfrüne ragmen bu gibi kisilere müslüman muamelesi yapti.

Ahi sen yukarida verdigin yazi ve videolarda sadece olumsuz yanlarini vermissin. sadece hakli olmana ragmen kendi pencerenden bakmissin. Tabiiki Takva mescidleri varken imkan varken tercih böyle mescidler olmali.


Kimden açık küfür sadır olmasına rağmen Rasulullah(aleyhisselatu vesselam) ona Müslüman muamelesi yaptı? Bu sözünü delillendir çünkü Allah'ın Peygamberine iftira atıyorsun.

Rasulullah(aleyhisselatu vesselam) zahire göre hüküm verirdi ve münafıkları öldürmemesinin sebebi de birincisi bu ikincisi de "Muhammed arkadaşlarını öldürüyor" demesinler diyedir. Ayrıca bu adamlar Münafıktı fakat siz münafığı ne sanıyorsunuz bilmiyorum. Münafık İslam izhar edip kalbinde nifak olana denir. İslam ahkamda kalplere bakmaz.

Zahiren kendisinden küfür sadır olanların durumu Tebük seferi dönüşünde "istihza" eden kimselerin durumu gibidir. Allah onlara "Siz iman ettikten sonra kafir oldunuz" dedi. Onlar pişman olup tövbe ettiler.

Yine annesiyle evlenen adamın kıssası da buna örnektir.

Bera (radiyallahu anh) diyor ki: "Dayım Ebu Bürde elinde sancak olduğu halde yanımdan geçti. Ona nereye gidiyorsun? diye sordum. Dedi ki: Rasulullah (aleyhissalatu vesselam) beni babasının hanımıyla evlenen birini öldürüp, malını da almak için gönderdi."

(Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbn-i Mace)

İmam Ahmed, Taberi gibi birtakım ulema dediler ki: bu adam yaptığını helal gördüğü için mürted olmuştur ve bu sebeple Rasulullah(aleyhisselatu vesselam) onu öldürtmüştür.

Yukarıda İbn Hayyan Peygamberlik iddia etti ama tekfir edilmedi demişsin. Bu sözünün delilini bekliyorum inşaAllah.
 
A Çevrimdışı

asrinsirri

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Soruyu soran bendim, işin ehli olanlar cevaplarsa sevinirim çünkü iş uzayacak ve hkarete dayanacak sanırım...
 
E Çevrimdışı

ehlisünnet76

Üye
İslam-TR Üyesi
Kimden açık küfür sadır olmasına rağmen Rasulullah(aleyhisselatu vesselam) ona Müslüman muamelesi yaptı? Bu sözünü delillendir çünkü Allah'ın Peygamberine iftira atıyorsun.

Rasulullah(aleyhisselatu vesselam) zahire göre hüküm verirdi ve münafıkları öldürmemesinin sebebi de birincisi bu ikincisi de "Muhammed arkadaşlarını öldürüyor" demesinler diyedir. Ayrıca bu adamlar Münafıktı fakat siz münafığı ne sanıyorsunuz bilmiyorum. Münafık İslam izhar edip kalbinde nifak olana denir. İslam ahkamda kalplere bakmaz.

Zahiren kendisinden küfür sadır olanların durumu Tebük seferi dönüşünde "istihza" eden kimselerin durumu gibidir. Allah onlara "Siz iman ettikten sonra kafir oldunuz" dedi. Onlar pişman olup tövbe ettiler.

Yine annesiyle evlenen adamın kıssası da buna örnektir.

Bera (radiyallahu anh) diyor ki: "Dayım Ebu Bürde elinde sancak olduğu halde yanımdan geçti. Ona nereye gidiyorsun? diye sordum. Dedi ki: Rasulullah (aleyhissalatu vesselam) beni babasının hanımıyla evlenen birini öldürüp, malını da almak için gönderdi."

(Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbn-i Mace)

İmam Ahmed, Taberi gibi birtakım ulema dediler ki: bu adam yaptığını helal gördüğü için mürted olmuştur ve bu sebeple Rasulullah(aleyhisselatu vesselam) onu öldürtmüştür.

Yukarıda İbn Hayyan Peygamberlik iddia etti ama tekfir edilmedi demişsin. Bu sözünün delilini bekliyorum inşaAllah.

ben sana ne örnek veya delil veririsem veriyim, sen zaten kendi akidene yorumluyacaksin ayni yukarida oldugu gibi..
bak sen meselelerin siyak ve sibakina bakmadigin müddetce konulari anlayamassin.
Bu delili getirmissin:"Siz iman ettikten sonra kafir oldunuz" dedi. Onlar pişman olup tövbe ettiler.
Az bucuk ilim yapiyorsan bilmelisinki bu olayda alay ve dalga gecmek var ve bu olay üzerine Tevbe Suresindeki Ayet nazil oluyor.
Ehlisünnet indinde alay etmek cehalet mazaret veya tevil kapsamina girmez. Kaldiki bu kissada Allah olaya ayet indirmekle duruma aciklik getiriyor.

Örnegin bir hatib b. ebi beltea kissasini sen kendi akidene göre yorumlarsin, ben ise kendi dogru bildigim EHLI-SÜNNETIN görüsü yoluna göre
yorumlarim. Zaten bu kissa basli basina delillerin en büyügü. onun icin fazla söze gerek yok ahi....
 
Ömer İbn Abdulaziz Çevrimdışı

Ömer İbn Abdulaziz

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ben sana ne örnek veya delil veririsem veriyim, sen zaten kendi akidene yorumluyacaksin ayni yukarida oldugu gibi..
bak sen meselelerin siyak ve sibakina bakmadigin müddetce konulari anlayamassin.
Bu delili getirmissin:"Siz iman ettikten sonra kafir oldunuz" dedi. Onlar pişman olup tövbe ettiler.
Az bucuk ilim yapiyorsan bilmelisinki bu olayda alay ve dalga gecmek var ve bu olay üzerine Tevbe Suresindeki Ayet nazil oluyor.
Ehlisünnet indinde alay etmek cehalet mazaret veya tevil kapsamina girmez. Kaldiki bu kissada Allah olaya ayet indirmekle duruma aciklik getiriyor.

Örnegin bir hatib b. ebi beltea kissasini sen kendi akidene göre yorumlarsin, ben ise kendi dogru bildigim EHLI-SÜNNETIN görüsü yoluna göre
yorumlarim. Zaten bu kissa basli basina delillerin en büyügü. onun icin fazla söze gerek yok ahi....

İnşaAllah senin dediğin gibi değildir ve ben delilleri kendi hevama göre uydurmuyorumdur.

Doğru söyledin. O kimseler dinle alay ettiler ve kafir oldular. Ehli Sünnet'in mezhebine göre böyle bir durumda cehalet özür olmaz. Kişi kendisine ikametul hücce yapılmaksızın tekfir edilir. Veya bu kimsenin teviline de bakılmaz. Bu konuda haklısın.

Diğer örneğe gelince, Hatip İbn Ebi Belta küfre girdi ve Rasulullah(aleyhisselatu vesselam) onu tekfir etmedi mi demek istiyorsun? Bunu tam olarak anlamadım.
 
E Çevrimdışı

ehlisünnet76

Üye
İslam-TR Üyesi
İnşaAllah senin dediğin gibi değildir ve ben delilleri kendi hevama göre uydurmuyorumdur.

Doğru söyledin. O kimseler dinle alay ettiler ve kafir oldular. Ehli Sünnet'in mezhebine göre böyle bir durumda cehalet özür olmaz. Kişi kendisine ikametul hücce yapılmaksızın tekfir edilir. Veya bu kimsenin teviline de bakılmaz. Bu konuda haklısın.

Diğer örneğe gelince, Hatip İbn Ebi Belta küfre girdi ve Rasulullah(aleyhisselatu vesselam) onu tekfir etmedi mi demek istiyorsun? Bunu tam olarak anlamadım.

Ahi Allah icin oku ve fikh etmeye calis. Nefsani ve hamasiyet duygulari kenara birakip adil olalim hepimiz:


Hatıb bin ebi Belta Şüphesi Ebu Basir et-Turtusi


Eğer, “Hatıb bin Ebi Belta, Kureyş kafirlerine, Nebi
(sallallahu aleyhi ve sellem)
ve onunla beraber olanordunun Mekke’yi fetih için yaptığı hazırlığı bildirmek istedi. Ancak Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
onu tekfir etmedi ve öldürülmesini de emretmedi.Buraya kadar aktarılanlar ile Hatıb’ın durumunu nasıl bağdaştıracağız?” denirse, şöyle cevap verilir:Hatib bin Ebi Belta’nın yaptığı fiil bir küfür fiiliydi. Ancak Hatıb, kendisine küfür hükmününverilmesine mani olacak bir takım engellere ve yönlere sahip olduğu için tekfir edilmedi.Ömer ibnu’l-Hattab’ın, Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
önünde söylemiş olduğu şu söz,Hatıb’ın yaptığının küfür olduğunu göstermektedir: “Ey Allah’ın Resulü, o Allah’a, Resulüne ve mü’minlereihanet etmiştir. Bırak da bu münafığın boynunu vurayım.” Başka bir rivayette de şöyle geçer: “O küfre düştü,nifak işledi, ahdini bozdu ve size karşı düşmanlarınıza yardım etti!”Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, Ömer’i dinlemiş ve Hatib’in yaptığını müşriklere dostluk, küfür ve nifak olarak nitelendirmesine karşı çıkmamıştır. Ancak Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, Hatib’anifak ve küfür hükmünün verilmesini kabul etmedi. Zira Hatıb, aşağıdaki yönler nedeniyle nifağa düşmedive tekfir edilmedi.
Birincisi:
O, bu işi, te’vili sonucu yaptı. Yaptığı bu fiilin, küfür ya da kişiyi İslam’dan çıkaran bir amelderecesine ulaşacağını bilmiyordu -veya zannetmiyordu-. Bununla Resulullah’ı aldatmayı ya da ona ihanetetmeyi de kasdetmemişti. Bu nedenle, Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
ona Kureyş kafirlerine yazmışolduğu mektubun nedenini sorduğunda şöyle cevap verdi: “Hakkımda hüküm vermede acele etme eyAllah’ın Resulü. Ben Kureyşli olan fakat onların nesebinden olmayan birisiyim. Senin çevrendekimuhacirlerin ise, Mekke’de bulunan yakınlarını ve mallarını koruyan akrabaları bulunmaktadır.Bende onların arasında nesebim olmadığı için akrabalarımı korusunlar diye kendilerine bir iyilikte bulunmak istedim. Bunu ne kafir olduğum, ne dinimden döndüğüm ve ne de İslam’dan sonra küfrerazı olduğum için yapmış değilim.”Onun bu cevabına karşılık Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurdu: “O size doğruyusöylüyor.. O, Bedir’de bulunmuştur. Nereden biliyorsunuz; belki de Allahu Tealâ Bedir ehline baktıve onlara; “Ne yaparsanız yapın sizi affettim” dedi.”İbn-i Hacer (rahimehullah)
şöyle der: “Hatıb’ın mazereti, sözünde geçtiği gibidir. O, bunun zararaneden olmayacağını te’vil ederek yaptı.”
1
Bilindiği gibi te’vil, kişi hakkında küfür hükmünün verilmesinin engellerinden biridir. Buna dikkatedilmesi gerekir.

İkincisi:
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
, -vahiy yoluyla- Hatıb’ın kastının ve batınının bozuk olmadığını öğrenmişti. Bu nedenle onun hakkında: “O size doğruyu söylüyor” dedi. Ancak kişinin kastınınve batınının vahiy yoluyla bilinebilmesi, Resulullah’tan başka kimse için geçerli değildir. Bu nedenle Ömer,Hatıb’a zahirine göre muamele etti.Eğer, “Dünya hükümleri zahire göredir. Nasıl oldu da Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
, Hatıb’ınniyetine ve batınına göre muamelede bulundu?” denirse, şöyle cevap verebiliriz: Nebi
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, had ve tazir cazaları konusunda, bilse dahi kişinin batınına göre değil ancak zahirine göre muamelede bulunurdu. Münafıkların batıni durumlarını bilmesine rağmen, onlara zahiri durumlarına göre muamelede bulunması bu kabildendir.İbn-i Teymiye
(rahimehullah)
şöyle der: “Nebi
(sallallahu aleyhi ve sellem)
onların münafık olduklarını bildiği halde, had cezasını gerektiren şeyler delil ile sabit oluncaya ya da kişinin kendisi
1
Fethu’l-Bari, 8/503.
1
1-d7c7ddba05.jpg




Portail d'informations Ce site est en vente!
ikrar edinceye kadar, ne tek kişinin haberi ile, ne mücerred olarak vahiy ile ne de deliller ve şahidler ile onlara hadleri uygulamıyordu.”
2
Ancak Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) , özellikle ilklerden olan, musibetlere maruz kalmış vecihada katılmış olan ashabının, bir takım hataları konusunda, onların batınlarının bozuk olmadığına dair vahiy ile kendisine bildirilenlere itibar ediyordu. Bunun delili, Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
,Hatıb’a olan tutumudur.Şu olay da bunun örneklerindendir: “Ensar’dan bir adam, hurma ağaçlarını suladıkları Harre’nin suarkı yüzünden Zübeyr ile ihtilafa düşüp Resulullah’ın yanına gittiler. Resulullah (ihtilaflarını dinlediktensonra) Zübeyr’e: “Ey Zübeyr (önce) sen sula, sonra da suyu komşuna sal” buyurdu. Ensari bu hükme kızdıve: “Halanın oğlunu sevdiğini görüyorum” dedi.”
3
Ensari’nin bu sözü, büyük küfürdür. Zira Nebi’nin hükmünü beğenmeme kabilindendir. Ancak Nebi
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, bu kişinin kastının ve batının bozuk olmadığını bildiği için, onun bu sözünü tekfirigerektirmeyen bir hata olarak kabul etti. Bu şekilde hükmetmek, Nebi’den
(sallallahu aleyhi ve sellem)
sonrakimse için geçerli değildir.İbnu’l-Arabi şöyle der: “Hüküm konusunda Resulullah’ı töhmet altında bırakan herkes kafirdir. FakatEnsarinin söylemiş olduğu söz hakkında, bunun kötü bir kasıt olmadan meydana geldiğini yakıni olarak bildiğinden dolayı Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, ona sırtını dönmekle yetindi. Bu şekilde hükümvermek, Resulullah’tan sonra kimse için geçerli değildir.”
4
Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
bu Ensariye olan konumu hakkında ve yine Hatib EbiBelta’ya olan konumu hakkında söylenilen budur.Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi, Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
vefatı ile vahyinkesilmesinden dolayı, insanların batınlarına itibar etmek ve buna göre muamelede bulunmak kimse içingeçerli değildir. Ömer ibnu’l-Hattab’ın şu sözünden kastedilen de budur: “İnsanlar, Resulullah
(sallallahualeyhi ve sellem)
döneminde vahiy alıyorlardı, daha sonra vahiy kesildi. Şimdi ise amellerinizdengördüğümüzü alıyoruz. Kimin hayırlı bir iş yaptığını görürsek, onu korur ve ona yaklaşırız, onun gizledikleri bizi ilgilendirmez. Gizlediklerinden dolayı onu hesaba çekecek olan Allahu Tealâ’dır. Kimin bir kötülük işlediğini görürsek, gizlediği şeylerin iyi olduğunu söylese dahi ona inanmayız ve onu korumayız.”
5
Bundan dolayı, hakkında muteber bir engel bulunmadığı sürece, açık bir küfrü izhar eden kişiyi tekfir ederiz.
Üçüncüsü:
Hatıb’ın
(radıyallahu anh)
doğru olduğunun işaretlerinden biri de, vermiş olduğu cevabı,Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
doğrulamasıdır. Sorulduğunda, kendisinde mektup olmadığınısöylemeyen kadının yaptığı gibi, işlemiş olduğu suçu Resulullah’tan gizlemedi ve bunu inkar etmedi. Hatıbmünafık olsaydı, olayı mutlaka yalanlardı. Çünkü münafığın özelliklerinden biri de, yalan söylemesidir.Ancak Hatıb, doğruyu söyledi.Yine bunun örneklerinden biri de Ka’b bin Malik’in
(radıyallahu anh)
kıssasıdır. Tebük gazvesindengeri kalmasının nedeni olarak Resulullah’a
(sallallahu aleyhi ve sellem)
doğruyu söyledi. Bu nedenle bağışlandıve Resulullah’a şöyle dedi: “Ey Allah'ın Resulü, biliyorum ki, Allah beni sıdkımdan, doğru sözlülüğümdendolayı kurtardı. Benim tevbemden biri de artık, yaşadığım müddetçe hep doğru söylemek olacaktır... Allah’ayemin ederim ki, Allah beni İslam ile şereflendirdikten sonra, bana göre, Resulullah’a
(sallallahu aleyhi ve sellem)
söylediğim doğru sözden daha büyük bir nimet vermemiştir. Aksi takdirde, diğer yalan söyleyenler gibi ben de helak olacaktım. Nitekim Allahu Tealâ, vahiy indirdiği zaman, yalan söyleyenler hakkında, bir kimse için söylenebilecek en ağır şeyi söylemiştir. Allahu Tealâ şöyle buyurmuştur:
2
Es-Sarimu’l-Meslul, 356.
3
Buhari
4
el-Ahkam, 5/267
5
Buhari
2
2-3a4280b5f7.jpg







“Kendilerine döndüğünüz vakit size özür beyan edeceklerdir. De ki: Özür dilemeyin, size kesinlikleinanmayız. Allah bize, size dair haberler vermiştir. Allah ve Resulü sizin davranışınızı görecek, sonra görüneni de görünmeyeni de bilene döndürüleceksiniz. O da size yaptıklarınızı haber verecektir. Kendilerinden hoşnut olmanız için size yemin ederler. Siz onlardan hoşnut olsanız da, şüphesiz Allah, o fasıklar topluluğundan hoşnut olmaz.” (9 Tevbe/95-96)
Allahu Tealâ, aralarında Ka’b bin Malik’in bulunduğu doğru sözlü üç kişi hakkında şöyle buyurur:
“Andolsun ki Allah, Peygamberini de, içlerinden bir grubun gönülleri az kalsın eğrilmek üzere ikendar zamanda ona tabi olan muhacirle ensarı da tevbeye muvaffak etti. Sonra onların bu tevbelerini kabul buyurdu. Çünkü O, onları çok esirgeyendir, çok bağışlayandır. Geri bırakılan üç kişinin de (tevbesini kabul buyurdu.) Öyle ki, yeryüzü bunca genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah’tan –yine O’ndan- başka sığınacak hiçbir yer olmadığını anlamışlardı. Sonra tevbeetsinler diye onları tevbeye muvaffak buyurdu. Şüphesiz Allah, tevbeyi kabul edendir, hakkıyla merhamet edendir. Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun.” (9 Tevbe/117-119)
Doğru olmaları onların kurtulmalarına neden olduğu gibi, yalancı olmaları da yalan söyleyenlerinhelakına neden olmuştur. Hatıb hakkında konuşulduğunda bunların göz önünde bulundurulması gerekir.
Dördüncüsü:

Hatıb’ın, Bedir ehlinden olması da, mazur kabul edilmesinde etkili olmuştur. Bedir,ayak kayması sonucu meydana gelen hataları ve kötülükleri gideren büyük bir iyiliktir, katılımcıları hakkındahüsn-ü zannı gerektirir. Hata ettiklerinde veya ayakları kaydığında, onlar için te’vil dairesini genişletir. Bunedenledir ki Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurmuştur: “Nereden biliyorsunuz; belki deAllahu Tealâ Bedir ehline baktı ve onlara; “Ne yaparsanız yapın sizi affettim” dedi.”Yine Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurur: “Bedir ve Hudeybiye’ye katılanlardankimsenin –İnşaallah- cehenneme girmeyeceğini umarım.”
6
Hatıb
(radıyallahu anh)
, hem Bedir’de ve hem de Hudeybiye’de bulunanlardandır.Buradan anlaşılmaktadır ki, iyilikleri artan ve çoğalan ve Allah yolunda musibetlere katlanmış olankimse için, ayağının kayması veya bir takım hatalara düşmesi halinde te’vil dairesinin genişletilmesi gerekir.Allahu Tealâ en doğrusunu bilir.
Beşincisi:
Hatıb’ın
(radıyallahu anh)
yapmış olduğu bu fiil, sürekli olarak yaptığı birşey değildi. Hatıb,hayatında sadece bir defa bu fiili işledi. Casususun durumu ise böyle değildir. Çünkü casusluk, bu fiilindaima yapılmasını gerektirir. Yapılan casusluğun sıfatını ve bu işi yapanın hakikatini belirlemek yönünden,sadece bir defa bunu yapan ile birçok defa bunu yapan arasında fark bulunmaktadır.Dolayısıyla, Hatıb’ın
(radıyallahu anh)
fiili küfür ve kişiyi dinden çıkaran dostluk olsa da, yukarıdaaktardığımız sebeplerden dolayı Hatıb’ın tekfir edilmesi caiz değildir. Allahu Tealâ en doğrusunu bilir.
Son bir söz:
Dinlerine ihanet edenler, dinin adını kullanarak Müslümanlar aleyhinde kafirlerinçıkarları için casusluk yapanlar, insanları delalete düşüren sözde ilim sahiplerinin fetvalarına dayananlar ve basit bir dünyalık karşılığında tağutlara raporlar hazırlayanlar hiçbir iyilik üzerinde değillerdir. Bir günkendilerine bu yaptıkları hakkında mutlaka hesap sorulacaktır. Allahu Tealâ bütün mazlum kulları adınaonlardan mutlaka intikam alacaktır.Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurur: “Kim, batıl ile hakkı yok etmek için bir batıl ilezalime yardım ederse, Allah’ın ve Resulü’nün zimmetinden uzak olur.”
7
Buna göre, muvahhid Müslümanların tutuklanmaları, öldürülmeleri ve bütün değerleriningasbedilmesi konusunda tağutlara yardım edenlerin durumu acaba nasıl olur?!Aşağılık casuslar ve diğer istihbarat elemanları tarafından, birçok muvahhid gencin, tağutlarınzindanlarında yıllarca kalmasına veya bu zindanlarda öldürülmelerine sebep olan nice zalim raporlar
6
Müslim
7
Taberani tahric etmiştir, es-Silsiletu’s-Sahiha, 1020
3
3-2580e53160.jpg




bulunmaktadır. Bu kişiler ne mü’mindirler ne de Müslüman...Ey Allah’ın kulu Allah’tan kork. Zalim tağutlar ve onların nizamlarının çıkarları için casusluk yapanlardan, onlar için mücadele edenlerden ve onlar için ölenlerden olmamaya dikkat et. Aksi halde d
Eğer, “Hatıb bin Ebi Belta, Kureyş kafirlerine, Nebi
(sallallahu aleyhi ve sellem)
ve onunla beraber olanordunun Mekke’yi fetih için yaptığı hazırlığı bildirmek istedi. Ancak Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
onu tekfir etmedi ve öldürülmesini de emretmedi.Buraya kadar aktarılanlar ile Hatıb’ın durumunu nasıl bağdaştıracağız?” denirse, şöyle cevap verilir:Hatib bin Ebi Belta’nın yaptığı fiil bir küfür fiiliydi. Ancak Hatıb, kendisine küfür hükmününverilmesine mani olacak bir takım engellere ve yönlere sahip olduğu için tekfir edilmedi.Ömer ibnu’l-Hattab’ın, Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
önünde söylemiş olduğu şu söz,Hatıb’ın yaptığının küfür olduğunu göstermektedir: “Ey Allah’ın Resulü, o Allah’a, Resulüne ve mü’minlereihanet etmiştir. Bırak da bu münafığın boynunu vurayım.” Başka bir rivayette de şöyle geçer: “O küfre düştü,nifak işledi, ahdini bozdu ve size karşı düşmanlarınıza yardım etti!”Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, Ömer’i dinlemiş ve Hatib’in yaptığını müşriklere dostluk, küfür ve nifak olarak nitelendirmesine karşı çıkmamıştır. Ancak Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, Hatib’anifak ve küfür hükmünün verilmesini kabul etmedi. Zira Hatıb, aşağıdaki yönler nedeniyle nifağa düşmedive tekfir edilmedi.
Birincisi:
O, bu işi, te’vili sonucu yaptı. Yaptığı bu fiilin, küfür ya da kişiyi İslam’dan çıkaran bir amelderecesine ulaşacağını bilmiyordu -veya zannetmiyordu-. Bununla Resulullah’ı aldatmayı ya da ona ihanetetmeyi de kasdetmemişti. Bu nedenle, Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
ona Kureyş kafirlerine yazmışolduğu mektubun nedenini sorduğunda şöyle cevap verdi: “Hakkımda hüküm vermede acele etme eyAllah’ın Resulü. Ben Kureyşli olan fakat onların nesebinden olmayan birisiyim. Senin çevrendekimuhacirlerin ise, Mekke’de bulunan yakınlarını ve mallarını koruyan akrabaları bulunmaktadır.Bende onların arasında nesebim olmadığı için akrabalarımı korusunlar diye kendilerine bir iyilikte bulunmak istedim. Bunu ne kafir olduğum, ne dinimden döndüğüm ve ne de İslam’dan sonra küfrerazı olduğum için yapmış değilim.”Onun bu cevabına karşılık Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurdu: “O size doğruyusöylüyor.. O, Bedir’de bulunmuştur. Nereden biliyorsunuz; belki de Allahu Tealâ Bedir ehline baktıve onlara; “Ne yaparsanız yapın sizi affettim” dedi.”İbn-i Hacer
(rahimehullah)
şöyle der: “Hatıb’ın mazereti, sözünde geçtiği gibidir. O, bunun zararaneden olmayacağını te’vil ederek yaptı.”
1
Bilindiği gibi te’vil, kişi hakkında küfür hükmünün verilmesinin engellerinden biridir. Buna dikkatedilmesi gerekir.
İkincisi:
Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, -vahiy yoluyla- Hatıb’ın kastının ve batınının bozuk olmadığını öğrenmişti. Bu nedenle onun hakkında: “O size doğruyu söylüyor” dedi. Ancak kişinin kastınınve batınının vahiy yoluyla bilinebilmesi, Resulullah’tan başka kimse için geçerli değildir. Bu nedenle Ömer,Hatıb’a zahirine göre muamele etti.Eğer, “Dünya hükümleri zahire göredir. Nasıl oldu da Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, Hatıb’ınniyetine ve batınına göre muamelede bulundu?” denirse, şöyle cevap verebiliriz: Nebi
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, had ve tazir cazaları konusunda, bilse dahi kişinin batınına göre değil ancak zahirine göre muamelede bulunurdu. Münafıkların batıni durumlarını bilmesine rağmen, onlara zahiri durumlarına göre muamelede bulunması bu kabildendir.İbn-i Teymiye
(rahimehullah)
şöyle der: “Nebi
(sallallahu aleyhi ve sellem)
onların münafık olduklarını bildiği halde, had cezasını gerektiren şeyler delil ile sabit oluncaya ya da kişinin kendisi
1
Fethu’l-Bari, 8/503.
1
1-d7c7ddba05.jpg







ikrar edinceye kadar, ne tek kişinin haberi ile, ne mücerred olarak vahiy ile ne de deliller ve şahitler ile onlara hadleri uygulamıyordu.”
2
Ancak Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) , özellikle ilklerden olan, musibetlere maruz kalmış vecihada katılmış olan ashabının, bir takım hataları konusunda, onların batınlarının bozuk olmadığına dair vahiy ile kendisine bildirilenlere itibar ediyordu. Bunun delili, Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
,Hatıb’a olan tutumudur.Şu olay da bunun örneklerindendir: “Ensar’dan bir adam, hurma ağaçlarını suladıkları Harre’nin suarkı yüzünden Zübeyr ile ihtilafa düşüp Resulullah’ın yanına gittiler. Resulullah (ihtilaflarını dinlediktensonra) Zübeyr’e: “Ey Zübeyr (önce) sen sula, sonra da suyu komşuna sal” buyurdu. Ensari bu hükme kızdıve: “Halanın oğlunu sevdiğini görüyorum” dedi.”
3
Ensari’nin bu sözü, büyük küfürdür. Zira Nebi’nin hükmünü beğenmeme kabilindendir. Ancak Nebi
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, bu kişinin kastının ve batının bozuk olmadığını bildiği için, onun bu sözünü tekfirigerektirmeyen bir hata olarak kabul etti. Bu şekilde hükmetmek, Nebi’den
(sallallahu aleyhi ve sellem)
sonrakimse için geçerli değildir.İbnu’l-Arabi şöyle der: “Hüküm konusunda Resulullah’ı töhmet altında bırakan herkes kafirdir. FakatEnsarinin söylemiş olduğu söz hakkında, bunun kötü bir kasıt olmadan meydana geldiğini yakıni olarak bildiğinden dolayı Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, ona sırtını dönmekle yetindi. Bu şekilde hükümvermek, Resulullah’tan sonra kimse için geçerli değildir.”
4
Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
bu Ensariye olan konumu hakkında ve yine Hatib EbiBelta’ya olan konumu hakkında söylenilen budur.Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi, Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
vefatı ile vahyinkesilmesinden dolayı, insanların batınlarına itibar etmek ve buna göre muamelede bulunmak kimse içingeçerli değildir. Ömer ibnu’l-Hattab’ın şu sözünden kastedilen de budur: “İnsanlar, Resulullah
(sallallahualeyhi ve sellem)
döneminde vahiy alıyorlardı, daha sonra vahiy kesildi. Şimdi ise amellerinizdengördüğümüzü alıyoruz. Kimin hayırlı bir iş yaptığını görürsek, onu korur ve ona yaklaşırız, onun gizledikleri bizi ilgilendirmez. Gizlediklerinden dolayı onu hesaba çekecek olan Allahu Tealâ’dır. Kimin bir kötülük işlediğini görürsek, gizlediği şeylerin iyi olduğunu söylese dahi ona inanmayız ve onu korumayız.”
5
Bundan dolayı, hakkında muteber bir engel bulunmadığı sürece, açık bir küfrü izhar eden kişiyi tekfir ederiz.
Üçüncüsü:
Hatıb’ın
(radıyallahu anh)
doğru olduğunun işaretlerinden biri de, vermiş olduğu cevabı,Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
doğrulamasıdır. Sorulduğunda, kendisinde mektup olmadığınısöylemeyen kadının yaptığı gibi, işlemiş olduğu suçu Resulullah’tan gizlemedi ve bunu inkar etmedi. Hatıbmünafık olsaydı, olayı mutlaka yalanlardı. Çünkü münafığın özelliklerinden biri de, yalan söylemesidir.Ancak Hatıb, doğruyu söyledi.Yine bunun örneklerinden biri de Ka’b bin Malik’in
(radıyallahu anh)
kıssasıdır. Tebük gazvesindengeri kalmasının nedeni olarak Resulullah’a
(sallallahu aleyhi ve sellem)
doğruyu söyledi. Bu nedenle bağışlandıve Resulullah’a şöyle dedi: “Ey Allah'ın Resulü, biliyorum ki, Allah beni sıdkımdan, doğru sözlülüğümdendolayı kurtardı. Benim tevbemden biri de artık, yaşadığım müddetçe hep doğru söylemek olacaktır... Allah’ayemin ederim ki, Allah beni İslam ile şereflendirdikten sonra, bana göre, Resulullah’a
(sallallahu aleyhi ve sellem)
söylediğim doğru sözden daha büyük bir nimet vermemiştir. Aksi takdirde, diğer yalan söyleyenler gibi ben de helak olacaktım. Nitekim Allahu Tealâ, vahiy indirdiği zaman, yalan söyleyenler hakkında, bir kimse için söylenebilecek en ağır şeyi söylemiştir. Allahu Tealâ şöyle buyurmuştur:
2
Es-Sarimu’l-Meslul, 356.
3
Buhari
4
el-Ahkam, 5/267
5
Buhari
2
2-3a4280b5f7.jpg





“Kendilerine döndüğünüz vakit size özür beyan edeceklerdir. De ki: Özür dilemeyin, size kesinlikleinanmayız. Allah bize, size dair haberler vermiştir. Allah ve Resulü sizin davranışınızı görecek, sonra görüneni de görünmeyeni de bilene döndürüleceksiniz. O da size yaptıklarınızı haber verecektir. Kendilerinden hoşnut olmanız için size yemin ederler. Siz onlardan hoşnut olsanız da, şüphesiz Allah, o fasıklar topluluğundan hoşnut olmaz.” (9 Tevbe/95-96)
Allahu Tealâ, aralarında Ka’b bin Malik’in bulunduğu doğru sözlü üç kişi hakkında şöyle buyurur:
“Andolsun ki Allah, Peygamberini de, içlerinden bir grubun gönülleri az kalsın eğrilmek üzere ikendar zamanda ona tabi olan muhacirle ensarı da tevbeye muvaffak etti. Sonra onların bu tevbelerini kabul buyurdu. Çünkü O, onları çok esirgeyendir, çok bağışlayandır. Geri bırakılan üç kişinin de (tevbesini kabul buyurdu.) Öyle ki, yeryüzü bunca genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah’tan –yine O’ndan- başka sığınacak hiçbir yer olmadığını anlamışlardı. Sonra tevbeetsinler diye onları tevbeye muvaffak buyurdu. Şüphesiz Allah, tevbeyi kabul edendir, hakkıyla merhamet edendir. Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun.” (9 Tevbe/117-119)
Doğru olmaları onların kurtulmalarına neden olduğu gibi, yalancı olmaları da yalan söyleyenlerinhelakına neden olmuştur. Hatıb hakkında konuşulduğunda bunların göz önünde bulundurulması gerekir.
Dördüncüsü:

Hatıb’ın, Bedir ehlinden olması da, mazur kabul edilmesinde etkili olmuştur. Bedir,ayak kayması sonucu meydana gelen hataları ve kötülükleri gideren büyük bir iyiliktir, katılımcıları hakkındahüsn-ü zannı gerektirir. Hata ettiklerinde veya ayakları kaydığında, onlar için te’vil dairesini genişletir. Bunedenledir ki Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurmuştur: “Nereden biliyorsunuz; belki deAllahu Tealâ Bedir ehline baktı ve onlara; “Ne yaparsanız yapın sizi affettim” dedi.”Yine Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurur: “Bedir ve Hudeybiye’ye katılanlardankimsenin –İnşaallah- cehenneme girmeyeceğini umarım.”
6
Hatıb (radıyallahu anh)
, hem Bedir’de ve hem de Hudeybiye’de bulunanlardandır.Buradan anlaşılmaktadır ki, iyilikleri artan ve çoğalan ve Allah yolunda musibetlere katlanmış olankimse için, ayağının kayması veya bir takım hatalara düşmesi halinde te’vil dairesinin genişletilmesi gerekir.Allahu Tealâ en doğrusunu bilir.
Beşincisi:
Hatıb’ın
(radıyallahu anh)
yapmış olduğu bu fiil, sürekli olarak yaptığı birşey değildi. Hatıb,hayatında sadece bir defa bu fiili işledi. Casususun durumu ise böyle değildir. Çünkü casusluk, bu fiilindaima yapılmasını gerektirir. Yapılan casusluğun sıfatını ve bu işi yapanın hakikatini belirlemek yönünden,sadece bir defa bunu yapan ile birçok defa bunu yapan arasında fark bulunmaktadır.Dolayısıyla, Hatıb’ın
(radıyallahu anh)
fiili küfür ve kişiyi dinden çıkaran dostluk olsa da, yukarıdaaktardığımız sebeplerden dolayı Hatıb’ın tekfir edilmesi caiz değildir. Allahu Tealâ en doğrusunu bilir.
Son bir söz:
Dinlerine ihanet edenler, dinin adını kullanarak Müslümanlar aleyhinde kafirlerinçıkarları için casusluk yapanlar, insanları delalete düşüren sözde ilim sahiplerinin fetvalarına dayananlar ve basit bir dünyalık karşılığında tağutlara raporlar hazırlayanlar hiçbir iyilik üzerinde değillerdir. Bir günkendilerine bu yaptıkları hakkında mutlaka hesap sorulacaktır. Allahu Tealâ bütün mazlum kulları adınaonlardan mutlaka intikam alacaktır.Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurur: “Kim, batıl ile hakkı yok etmek için bir batıl ilezalime yardım ederse, Allah’ın ve Resulü’nün zimmetinden uzak olur.”
7
Buna göre, muvahhid Müslümanların tutuklanmaları, öldürülmeleri ve bütün değerleriningasbedilmesi konusunda tağutlara yardım edenlerin durumu acaba nasıl olur?!Aşağılık casuslar ve diğer istihbarat elemanları tarafından, birçok muvahhid gencin, tağutlarınzindanlarında yıllarca kalmasına veya bu zindanlarda öldürülmelerine sebep olan nice zalim raporlar
6
Müslim
7
Taberani tahric etmiştir, es-Silsiletu’s-Sahiha, 1020
3
3-2580e53160.jpg






bulunmaktadır. Bu kişiler ne mü’mindirler ne de Müslüman...Ey Allah’ın kulu Allah’tan kork. Zalim tağutlar ve onların nizamlarının çıkarları için casusluk yapanlardan, onlar için mücadele edenlerden ve onlar için ölenlerden olmamaya dikkat et. Aksi halde dünyave ahiretini kaybetmiş olursun.
4
 
E Çevrimdışı

ehlisünnet76

Üye
İslam-TR Üyesi
Üstelik Ibni Teymiye Mecmual Fetava 7 cilt bu kissanin sadece hatip bin ebi beltea degil diger mümin insanlarada gecerli oldugunu belirtir.
 
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
Selamun Aleykum, Bir sorum olacaktı aklıma takılan. İmam küfr sözleşmesine (Bağlılık Yeminine) imza attıktan sonra, Hıyanet Fetvası değilde, kendi TEVHİD'i anlatsa hükmü nedir ? Ayrıca, o sözleşmeye LA yazarsa da hükümde değişiklilik olur mu ? Hakkınızı helal edin, Selamun Aleykum...

İslam'ın menfaati ve özellikle de İslam'a gelecek zararı ortadan kaldırma söz konusu olduğunda, İslam dini, normal durumlarda haram olan bazı şeyleri helal kılmıştır.

Örneğin;

İslam'a gelebilecek bir zararı engellemek için;

- yalan söylemek,

- sözünde durmamak,

- kafirlere ait ağaçları kesmek,

- hatta kafirler Müslüman esirleri kendilerine siper olarak kullandıklarında kafirleri yok etmek için o Müslümanları da öldürmek,

İslam dininin caiz kıldığı hususlardandır.

Ama onlara bu konularda itaat etmek zorunda kalırsan itaat yoluyla onların dostu olursun.İtaat aynı zamanda ibadetin yönünü belirler.Meğer itaat yönünden ölümle tehdidi altında bulunmuş olmayasın.

"Ey Adem oğulları, ben size and vermedim mi ki: -Şeytana kulluk etmeyin, çünkü, o, sizin için apaçık bir düşmandır;" (Yasin:60)

Allah Teâlâ burada "ibadet" kelimesini, "itaat" anlamında kullanmıştır. İmam Razi'nin Tefsir-i Kebir adlı eserinden, bu konudaki güzel bir açıklamasını aşağıya alıyoruz.

"Şeytana ibadet etme" ifadesinin anlamı, "Şeytan'a itaat etme" demektir. Yani insan sadece Şeytan'a secde etmekten men olunmakla kalmıyor, aynı zamanda ona uymaktan ve itaat etmekten de men olunuyor.

İşte bu bağlamda itaat, ibadet anlamı taşır." Bu ifadelerin ardından İmam Razi şöyle bir soru yöneltiyor. "Şayet itaat kelimesi, ibadet anlamı da taşıyorsa, "Allah'a, Rasûlüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin" ayeti mucibince, bizler, Rasûl'e (s.a.) ve emir sahibi olan kimselere ibadet mi etmiş oluyoruz? İmam Razi bu soruyu yine kendisi cevaplıyor. "Bu kimselere Allah'ın emri ile itaat edilmektedir. Yani onlara itaat etmekle, aslında Allah'a ibadet etmiş oluyoruz. Tıpkı Allah meleklere "Adem'e secde edin" diye emrettiğinde de meleklerin Adem'e değilde, Allah'a secde etmiş olmaları gibi. Bizlerin emir sahiplerine itaatimiz, onların Allah'ın hududlarını çiğnemelerine rağmen devam ederse bu itaat "ibadet" anlamına gelir." İşte o zaman ibadet Allah'a değil, emir sahiplerine yapılmış olur ki bu da şirkin ta kendisidir." İmam-ı Razi daha sonra şöyle devam ediyor. "Size bir şahıs herhangi bir konuda emir verdiğinde, siz o emrin Allah'ın emirlerine uygun olup olmadığını kontrol etmelisiniz. Şayet uygun değilse, bilin ki o şahsın yanında şeytan vardır. Siz bu duruma rağmen verilen emre itaat ederseniz, o takdirde şeytana ibadet etmiş olursunuz. Yine, nefsiniz sizi herhangi bir şey için tahrik ederse, o şeyin İslam'a göre caiz olup olmadığına bakmalısınız. Şayet caiz değilse, nefsin şeytandır veya şeytan nefsinin yanındadır. İşte sen bu durumda nefsine uyarsan, şeytana ibadet etmiş olursun." İmam Razi yine sözlerine şöyle devam ediyor: "Şeytan'a ibadet etmenin dereceleri vardır. Şöyle ki, bazen bir insan bir iş yaptığında, onun tüm organları, dili ve hatta kalbi de o işin yapılmasına iştirak eder. Bazı zamanlar ise, insanın organlarını kullanarak bir iş yapmış olmasına rağmen kalbi ve dili, o işe iştirak etmeyebilir. Nitekim bazı insanlar günah işlediklerinde yaptıklarına kalpleri razı olmaz ve dilleri Allah'dan bağışlanma diler. O, bu şekilde kötü bir iş yaptığını itiraf eder. Böylece bu kimse şeytana sadece organlarıyla ibadet etmiş olur, bazı insanlar da gayet soğukkanlı olarak günah işlerler ve dilleriyle de memnuniyetlerini izhar ederler... Bunlar zahirde de, batında da şeytanın gerçek kullarıdır." (Tefsir-i Kebir c. 7 sh. 103-104)
 
A Çevrimdışı

Almunadil

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Ben konuyu başka bir yöne çekiyim. Bu cami hocaları namazları jet hızıyla kıldırmıyor mu? Ve yine bu cami hocaları namazları teğannî ile kıldırmıyor (tekbirleri, tahmidleri ve selamları orkestra sanatçısı gibi uzatmıyorlar mı?)? Ve yine bu cami hocaları cehaletlerinde israr etmiyor mu? Ve yine bu cami hocaları bir sürü bidat işlemiyor mu (niçin namaz için kutudan bir sarık ve cübbeyle alakası olmayan bir atkı ile namaz kıldırıyorlar? Namaz kılmak için müslüman temiz ve güzel giyisiler giyinmesi lazım ama ne cübbe ne sarık ne takke ne fes namaz kılınca giyilmesi takınması mendub veya müstehab değildir. Günlük hayatta giyidiğin temiz ve güzel giyisiler ile namaz kılarsın ve kıldırırsın. Namaza özel cübbe, sarık, takke, fes BİDATTIR.

En önemlisi bu cami hocaları değilmi ki laikliğe, devlete, hükümete laf söyletmeyen ve onları dolayısıyla kutsayan. Tabi bu saydıklarıma uymayan cami imamlarıda var ama sayıları çok az.
 
Doğruyol Çevrimdışı

Doğruyol

Üye
İslam-TR Üyesi
Değerli din kardeşlerim elbette camiiye gitmek önemlidir. Lakin en son gittiğim zaman camiiye hala sabah namazlarında Salaten tüncina duasının okunuyo oluşuydu.. Elimi mecbur açtım ellerim kırılsaydıda açmasaydım o duaya elimi !

ikinci mevzu ise camilerde siyasi içerikli mesajlar verilmesidir. camiler deki insanların siyasi ranta dönüştürmek için kullanılması beni hüzünlendirir.

Ayrıca üçüncü mevzu ise islamda tek bir bayrak vardır oda islamın sancağıdır.! ve islamiyette milliyetçilik yoktur.

milliyetçilik tanımı kavmiyete uzanır Şeytan dememişmiydi o mel'un Allah'a ben ateştenim topraktan yaratılan bir insana secde edemem deyip kibirlenip böbürlenmişti.

islamiyette dil ırk ayrımı yoktur. Vatan her yerdir bayrak islamın sancağıdır kimlik ise müslümanlıktır.
 
EBU HAFSA Çevrimdışı

EBU HAFSA

Üye
İslam-TR Üyesi
Ben kılmıyorum kılanlarıda uyarıyorum imzaladıkları maddeden orda bulundukları ana itibaren ya haram ya küfr işliyorlar.Senelerce cihad etmiş bir mucahid demişti imamlık vallahi en tehlikelilerindendir ki sen tağutu reddeder savaşırsın ve sonra onların tayin ettiği imam arkasında durur veya ona destek olursun bu bilmeyen halk için çok tehlikelidir demişti ve düşündükçe gerçekten hak veriyorum ve ben kendim uzak duruyorum..Allah daha iyisini bilir.

Kardes sen bizzat imza attiklarini gördünmü. Eger hayir diyorsan o zaman senin bu yazdigin zan tesgil ediyor. Allah bize zandan uzak durmamizi söylüyor.
Kaldiki bu imza isi yönetmelikte olup uygulamada ise yapilmayan bir olay.
Sana sunu öneriyorum. Bizzat diyanet memurlarina sor mesla 100 memurdan kactanesi bu maddeyi imzalamis.

Benim benimsedigim camiler takva üzerine insaa ve hocasida ehli sünnetin bidat ve küfurden uzak olan mescidler
Xalniz genel olara bütün diyanet memur imamlari kafir dememizde mümkün olmadigi icin bu konularda ihtiyatli olmamiz lazim. Ne asiri ifrat nede tefrite kkacalim
 
portalkal Çevrimdışı

portalkal

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
kardeşler,size söyleyeceğim tek şey 98-2001 arasında imam olanlara sözleşme imzalatıldığıdır,bunu özellikle amca oğluna sordum 4-5 senelik imam kendisi,yok öyle birşey gerçekten yemin etti imza atmadık v.s diye bilemiyorum Allah bilir tabii ki
 
A Çevrimdışı

Almunadil

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Neye imza atıyorlar? Laikliğe sadık kalacaklarına mı? Bunun için imzaya gerek yokki verdikleri vaaz, ve hutbeden, konuşmalarından ve tavırlarından anlaşılıyor zaten laikliğe sadık kaldıkları.
 
Ömer İbn Abdulaziz Çevrimdışı

Ömer İbn Abdulaziz

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Ahi Allah icin oku ve fikh etmeye calis. Nefsani ve hamasiyet duygulari kenara birakip adil olalim hepimiz:

www.sehadet.info
Hatıb bin ebi Belta ŞüphesiEbu Basir et-Turtusi

Eğer, “Hatıb bin Ebi Belta, Kureyş kafirlerine, Nebi
(sallallahu aleyhi ve sellem)
ve onunla beraber olanordunun Mekke’yi fetih için yaptığı hazırlığı bildirmek istedi. Ancak Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
onu tekfir etmedi ve öldürülmesini de emretmedi.Buraya kadar aktarılanlar ile Hatıb’ın durumunu nasıl bağdaştıracağız?” denirse, şöyle cevap verilir:Hatib bin Ebi Belta’nın yaptığı fiil bir küfür fiiliydi. Ancak Hatıb, kendisine küfür hükmününverilmesine mani olacak bir takım engellere ve yönlere sahip olduğu için tekfir edilmedi.Ömer ibnu’l-Hattab’ın, Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
önünde söylemiş olduğu şu söz,Hatıb’ın yaptığının küfür olduğunu göstermektedir: “Ey Allah’ın Resulü, o Allah’a, Resulüne ve mü’minlereihanet etmiştir. Bırak da bu münafığın boynunu vurayım.” Başka bir rivayette de şöyle geçer: “O küfre düştü,nifak işledi, ahdini bozdu ve size karşı düşmanlarınıza yardım etti!”Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, Ömer’i dinlemiş ve Hatib’in yaptığını müşriklere dostluk, küfür ve nifak olarak nitelendirmesine karşı çıkmamıştır. Ancak Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, Hatib’anifak ve küfür hükmünün verilmesini kabul etmedi. Zira Hatıb, aşağıdaki yönler nedeniyle nifağa düşmedive tekfir edilmedi.
Birincisi:
O, bu işi, te’vili sonucu yaptı. Yaptığı bu fiilin, küfür ya da kişiyi İslam’dan çıkaran bir amelderecesine ulaşacağını bilmiyordu -veya zannetmiyordu-. Bununla Resulullah’ı aldatmayı ya da ona ihanetetmeyi de kasdetmemişti. Bu nedenle, Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
ona Kureyş kafirlerine yazmışolduğu mektubun nedenini sorduğunda şöyle cevap verdi: “Hakkımda hüküm vermede acele etme eyAllah’ın Resulü. Ben Kureyşli olan fakat onların nesebinden olmayan birisiyim. Senin çevrendekimuhacirlerin ise, Mekke’de bulunan yakınlarını ve mallarını koruyan akrabaları bulunmaktadır.Bende onların arasında nesebim olmadığı için akrabalarımı korusunlar diye kendilerine bir iyilikte bulunmak istedim. Bunu ne kafir olduğum, ne dinimden döndüğüm ve ne de İslam’dan sonra küfrerazı olduğum için yapmış değilim.”Onun bu cevabına karşılık Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurdu: “O size doğruyusöylüyor.. O, Bedir’de bulunmuştur. Nereden biliyorsunuz; belki de Allahu Tealâ Bedir ehline baktıve onlara; “Ne yaparsanız yapın sizi affettim” dedi.”İbn-i Hacer
(rahimehullah)
şöyle der: “Hatıb’ın mazereti, sözünde geçtiği gibidir. O, bunun zararaneden olmayacağını te’vil ederek yaptı.”
1
Bilindiği gibi te’vil, kişi hakkında küfür hükmünün verilmesinin engellerinden biridir. Buna dikkatedilmesi gerekir.

İkincisi:
Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, -vahiy yoluyla- Hatıb’ın kastının ve batınının bozuk olmadığını öğrenmişti. Bu nedenle onun hakkında: “O size doğruyu söylüyor” dedi. Ancak kişinin kastınınve batınının vahiy yoluyla bilinebilmesi, Resulullah’tan başka kimse için geçerli değildir. Bu nedenle Ömer,Hatıb’a zahirine göre muamele etti.Eğer, “Dünya hükümleri zahire göredir. Nasıl oldu da Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, Hatıb’ınniyetine ve batınına göre muamelede bulundu?” denirse, şöyle cevap verebiliriz: Nebi
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, had ve tazir cazaları konusunda, bilse dahi kişinin batınına göre değil ancak zahirine göre muamelede bulunurdu. Münafıkların batıni durumlarını bilmesine rağmen, onlara zahiri durumlarına göre muamelede bulunması bu kabildendir.İbn-i Teymiye
(rahimehullah)
şöyle der: “Nebi
(sallallahu aleyhi ve sellem)
onların münafık olduklarını bildiği halde, had cezasını gerektiren şeyler delil ile sabit oluncaya ya da kişinin kendisi
1
Fethu’l-Bari, 8/503.
1
1-d7c7ddba05.jpg




Portail d'informations Ce site est en vente!
ikrar edinceye kadar, ne tek kişinin haberi ile, ne mücerred olarak vahiy ile ne de deliller ve şahitler ile onlara hadleri uygulamıyordu.”
2
Ancak Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, özellikle ilklerden olan, musibetlere maruz kalmış vecihada katılmış olan ashabının, bir takım hataları konusunda, onların batınlarının bozuk olmadığına dair vahiy ile kendisine bildirilenlere itibar ediyordu. Bunun delili, Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
,Hatıb’a olan tutumudur.Şu olay da bunun örneklerindendir: “Ensar’dan bir adam, hurma ağaçlarını suladıkları Harre’nin suarkı yüzünden Zübeyr ile ihtilafa düşüp Resulullah’ın yanına gittiler. Resulullah (ihtilaflarını dinlediktensonra) Zübeyr’e: “Ey Zübeyr (önce) sen sula, sonra da suyu komşuna sal” buyurdu. Ensari bu hükme kızdıve: “Halanın oğlunu sevdiğini görüyorum” dedi.”
3
Ensari’nin bu sözü, büyük küfürdür. Zira Nebi’nin hükmünü beğenmeme kabilindendir. Ancak Nebi
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, bu kişinin kastının ve batının bozuk olmadığını bildiği için, onun bu sözünü tekfirigerektirmeyen bir hata olarak kabul etti. Bu şekilde hükmetmek, Nebi’den
(sallallahu aleyhi ve sellem)
sonrakimse için geçerli değildir.İbnu’l-Arabi şöyle der: “Hüküm konusunda Resulullah’ı töhmet altında bırakan herkes kafirdir. FakatEnsarinin söylemiş olduğu söz hakkında, bunun kötü bir kasıt olmadan meydana geldiğini yakıni olarak bildiğinden dolayı Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
, ona sırtını dönmekle yetindi. Bu şekilde hükümvermek, Resulullah’tan sonra kimse için geçerli değildir.”
4
Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
bu Ensariye olan konumu hakkında ve yine Hatib EbiBelta’ya olan konumu hakkında söylenilen budur.Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi, Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
vefatı ile vahyinkesilmesinden dolayı, insanların batınlarına itibar etmek ve buna göre muamelede bulunmak kimse içingeçerli değildir. Ömer ibnu’l-Hattab’ın şu sözünden kastedilen de budur: “İnsanlar, Resulullah
(sallallahualeyhi ve sellem)
döneminde vahiy alıyorlardı, daha sonra vahiy kesildi. Şimdi ise amellerinizdengördüğümüzü alıyoruz. Kimin hayırlı bir iş yaptığını görürsek, onu korur ve ona yaklaşırız, onun gizledikleri bizi ilgilendirmez. Gizlediklerinden dolayı onu hesaba çekecek olan Allahu Tealâ’dır. Kimin bir kötülük işlediğini görürsek, gizlediği şeylerin iyi olduğunu söylese dahi ona inanmayız ve onu korumayız.”
5
Bundan dolayı, hakkında muteber bir engel bulunmadığı sürece, açık bir küfrü izhar eden kişiyi tekfir ederiz.
Üçüncüsü:
Hatıb’ın
(radıyallahu anh)
doğru olduğunun işaretlerinden biri de, vermiş olduğu cevabı,Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
doğrulamasıdır. Sorulduğunda, kendisinde mektup olmadığınısöylemeyen kadının yaptığı gibi, işlemiş olduğu suçu Resulullah’tan gizlemedi ve bunu inkar etmedi. Hatıbmünafık olsaydı, olayı mutlaka yalanlardı. Çünkü münafığın özelliklerinden biri de, yalan söylemesidir.Ancak Hatıb, doğruyu söyledi.Yine bunun örneklerinden biri de Ka’b bin Malik’in
(radıyallahu anh)
kıssasıdır. Tebük gazvesindengeri kalmasının nedeni olarak Resulullah’a
(sallallahu aleyhi ve sellem)
doğruyu söyledi. Bu nedenle bağışlandıve Resulullah’a şöyle dedi: “Ey Allah'ın Resulü, biliyorum ki, Allah beni sıdkımdan, doğru sözlülüğümdendolayı kurtardı. Benim tevbemden biri de artık, yaşadığım müddetçe hep doğru söylemek olacaktır... Allah’ayemin ederim ki, Allah beni İslam ile şereflendirdikten sonra, bana göre, Resulullah’a
(sallallahu aleyhi ve sellem)
söylediğim doğru sözden daha büyük bir nimet vermemiştir. Aksi takdirde, diğer yalan söyleyenler gibi ben de helak olacaktım. Nitekim Allahu Tealâ, vahiy indirdiği zaman, yalan söyleyenler hakkında, bir kimse için söylenebilecek en ağır şeyi söylemiştir. Allahu Tealâ şöyle buyurmuştur:
2
Es-Sarimu’l-Meslul, 356.
3
Buhari
4
el-Ahkam, 5/267
5
Buhari
2
2-3a4280b5f7.jpg






www.sehadet.info
“Kendilerine döndüğünüz vakit size özür beyan edeceklerdir. De ki: Özür dilemeyin, size kesinlikleinanmayız. Allah bize, size dair haberler vermiştir. Allah ve Resulü sizin davranışınızı görecek, sonra görüneni de görünmeyeni de bilene döndürüleceksiniz. O da size yaptıklarınızı haber verecektir. Kendilerinden hoşnut olmanız için size yemin ederler. Siz onlardan hoşnut olsanız da, şüphesiz Allah, o fasıklar topluluğundan hoşnut olmaz.” (9 Tevbe/95-96)
Allahu Tealâ, aralarında Ka’b bin Malik’in bulunduğu doğru sözlü üç kişi hakkında şöyle buyurur:
“Andolsun ki Allah, Peygamberini de, içlerinden bir grubun gönülleri az kalsın eğrilmek üzere ikendar zamanda ona tabi olan muhacirle ensarı da tevbeye muvaffak etti. Sonra onların bu tevbelerini kabul buyurdu. Çünkü O, onları çok esirgeyendir, çok bağışlayandır. Geri bırakılan üç kişinin de (tevbesini kabul buyurdu.) Öyle ki, yeryüzü bunca genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah’tan –yine O’ndan- başka sığınacak hiçbir yer olmadığını anlamışlardı. Sonra tevbeetsinler diye onları tevbeye muvaffak buyurdu. Şüphesiz Allah, tevbeyi kabul edendir, hakkıyla merhamet edendir. Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun.” (9 Tevbe/117-119)
Doğru olmaları onların kurtulmalarına neden olduğu gibi, yalancı olmaları da yalan söyleyenlerinhelakına neden olmuştur. Hatıb hakkında konuşulduğunda bunların göz önünde bulundurulması gerekir.
Dördüncüsü:

Hatıb’ın, Bedir ehlinden olması da, mazur kabul edilmesinde etkili olmuştur. Bedir,ayak kayması sonucu meydana gelen hataları ve kötülükleri gideren büyük bir iyiliktir, katılımcıları hakkındahüsn-ü zannı gerektirir. Hata ettiklerinde veya ayakları kaydığında, onlar için te’vil dairesini genişletir. Bunedenledir ki Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurmuştur: “Nereden biliyorsunuz; belki deAllahu Tealâ Bedir ehline baktı ve onlara; “Ne yaparsanız yapın sizi affettim” dedi.”Yine Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurur: “Bedir ve Hudeybiye’ye katılanlardankimsenin –İnşaallah- cehenneme girmeyeceğini umarım.”
6
Hatıb
(radıyallahu anh)
, hem Bedir’de ve hem de Hudeybiye’de bulunanlardandır.Buradan anlaşılmaktadır ki, iyilikleri artan ve çoğalan ve Allah yolunda musibetlere katlanmış olankimse için, ayağının kayması veya bir takım hatalara düşmesi halinde te’vil dairesinin genişletilmesi gerekir.Allahu Tealâ en doğrusunu bilir.
Beşincisi:
Hatıb’ın
(radıyallahu anh)
yapmış olduğu bu fiil, sürekli olarak yaptığı birşey değildi. Hatıb,hayatında sadece bir defa bu fiili işledi. Casususun durumu ise böyle değildir. Çünkü casusluk, bu fiilindaima yapılmasını gerektirir. Yapılan casusluğun sıfatını ve bu işi yapanın hakikatini belirlemek yönünden,sadece bir defa bunu yapan ile birçok defa bunu yapan arasında fark bulunmaktadır.Dolayısıyla, Hatıb’ın
(radıyallahu anh)
fiili küfür ve kişiyi dinden çıkaran dostluk olsa da, yukarıdaaktardığımız sebeplerden dolayı Hatıb’ın tekfir edilmesi caiz değildir. Allahu Tealâ en doğrusunu bilir.
Son bir söz:
Dinlerine ihanet edenler, dinin adını kullanarak Müslümanlar aleyhinde kafirlerinçıkarları için casusluk yapanlar, insanları delalete düşüren sözde ilim sahiplerinin fetvalarına dayananlar ve basit bir dünyalık karşılığında tağutlara raporlar hazırlayanlar hiçbir iyilik üzerinde değillerdir. Bir günkendilerine bu yaptıkları hakkında mutlaka hesap sorulacaktır. Allahu Tealâ bütün mazlum kulları adınaonlardan mutlaka intikam alacaktır.Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurur: “Kim, batıl ile hakkı yok etmek için bir batıl ilezalime yardım ederse, Allah’ın ve Resulü’nün zimmetinden uzak olur.”
7
Buna göre, muvahhid Müslümanların tutuklanmaları, öldürülmeleri ve bütün değerleriningasbedilmesi konusunda tağutlara yardım edenlerin durumu acaba nasıl olur?!Aşağılık casuslar ve diğer istihbarat elemanları tarafından, birçok muvahhid gencin, tağutlarınzindanlarında yıllarca kalmasına veya bu zindanlarda öldürülmelerine sebep olan nice zalim raporlar
6
Müslim
7
Taberani tahric etmiştir, es-Silsiletu’s-Sahiha, 1020
3
www.sehadet.info
bulunmaktadır. Bu kişiler ne mü’mindirler ne de Müslüman...Ey Allah’ın kulu Allah’tan kork. Zalim tağutlar ve onların nizamlarının çıkarları için casusluk yapanlardan, onlar için mücadele edenlerden ve onlar için ölenlerden olmamaya dikkat et. Aksi halde d

Yazıyı okudum. Daha önce de okumuştum bu yazıyı.

Yazıda özet olarak deniliyor ki:"Dolayısıyla, Hatıb’ın (radıyallahu anh) fiili küfür ve kişiyi dinden çıkaran dostluk olsa da, yukarıda aktardığımız sebeplerden dolayı Hatıb’ın tekfir edilmesi caiz değildir."

Bir kimse hakkında hüküm vermeden önce o kişinin yaptığı fiilin hükmünü isbat etmek gerekir. Ben bu hadis hakkında birçok alimin şerhinin, açıklamasının, birçok müfessirin de bu konuda inen ayetler hakkında tefsirlerinin olduğunu biliyorum.

Bu noktada sorulması gereken bir soru var; Hatib(radiyallahu anh)'ın yaptığının küfür olduğunu hangi İslam alimi söylemiş?

Önce bu amelin küfür olduğunu isbat edelim ki daha sonra Hatib(radiyallahu anh)'ın neden tekfir edilmediği konuşulsun.

Yok bütün İslam uleması Hatib (Radiyallahu anh)'ın yaptığının haram olduğunu ve küfür olmadığını söylemiştir diyorsak -ki öyledir- konuşulacak birşey yok.

Yok eğer alimlerde Hatib'in yaptığının küfür olduğunu fakat tekfir edilmediğini söylemişler diyen biri varsa bu sözünü isbat etsin ve İslam tarihinde hangi fakihin, muhaddisin, müfessirin bunu küfür olarak isimlendirdiğini bize nakletsin.

Yoksa biz her hadisten kendi hevamıza ve aklımıza göre hüküm çıkaracaksak bu işin sonu nereye varır? Bizler bu sebeple insanlara İslam'ı selefin anladığı şekilde anlamalarını tavsiye ediyoruz. Aksi halde bugün nice insanlar kendi mezheblerini kabul ettirmek için -haşa- Peygamberlerin bile Allah'a şirk koştuklarını fakat cehaletleri sebebiyle mazur olduklarını söylüyorlar.

Ayrıca daha önce de seninle bu meseleyi tartışmışız fakat mesele bir yere varamamış.

Ve son olarak yapıştırdığın yazı senin savunduğun meseleyi anlatmıyor ki. Yazıda böyle bir durum sadece Hatib(radiyallahu anh) için geçerliydi başkası için geçerli olmaz diyor ve bunun sebeplerini anlatıyor. Sen ise cami imamları konusunda bu yazıyı delil olarak getiriyorsun.
 
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
İlk önce imamları ilk önce fıtrat üzere bulunmaya davet ediyoruz.Zira sakal ve bıyık konusunda haram ve sünnete riayet edilmiyorsa,arkasında namaz kılanların da bundan rahatsızlık duymaları gerekir.Diğer durumları zaten malum.
 
celaluddevle Çevrimdışı

celaluddevle

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Kardes sen bizzat imza attiklarini gördünmü. Eger hayir diyorsan o zaman senin bu yazdigin zan tesgil ediyor. Allah bize zandan uzak durmamizi söylüyor.
Kaldiki bu imza isi yönetmelikte olup uygulamada ise yapilmayan bir olay.
Sana sunu öneriyorum. Bizzat diyanet memurlarina sor mesla 100 memurdan kactanesi bu maddeyi imzalamis.

Benim benimsedigim camiler takva üzerine insaa ve hocasida ehli sünnetin bidat ve küfurden uzak olan mescidler
Xalniz genel olara bütün diyanet memur imamlari kafir dememizde mümkün olmadigi icin bu konularda ihtiyatli olmamiz lazim. Ne asiri ifrat nede tefrite kkacalim

İmza attığını görmeyince hüküm geçerli olmuyor mu yani ? Hüküm genel vakiaya göre verilir diye biliyorum. Neyse bunu geçelim, bence sen kaç tanesi imza atmıştır diye araştırmak yerine, kaç tanesi tevhidi tam manasıyla biliyor, kaç tanesi tağutu biliyor ve tekfir ediyor, kaç tanesi tasavvuf şirkinden haberdar bunları araştır (pek bulabileceğini de sanmıyorum). O zaman duruma daha vakıf olursun diye düşünüyorum. Yanlış hatırlamıyorsam geçtiğimiz aylarda malatyada bi cami imamı cuma hutbesinde tevhidden, tağuttan, Kur'an'ın anayasa olmasından filan bahsetmişti de adam daha hutbeyi bitirmeden cemaat ayaklanmıştı. sonra da polis gelip adamı tutukaldı vs. nası müslüman toplum ama !!
 
G Çevrimdışı

gulyabanii

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Yanlış hatırlamıyorsam geçtiğimiz aylarda malatyada bi cami imamı cuma hutbesinde tevhidden, tağuttan, Kur'an'ın anayasa olmasından filan bahsetmişti de adam daha hutbeyi bitirmeden cemaat ayaklanmıştı. sonra da polis gelip adamı tutukaldı vs. nası müslüman toplum ama !!


senin belirttiğin bu tanımlara uyan hatta daha fazlasını yapan, bir cami imamı var ve ben bunun arkasında cuma namazlarını kılıyorum, bu biraz cemaatle alakalı, cemaatin çogunlugu dini sadece ibadetleri yerine getirmekle tamamladıgını sanarsa burada tabiki daha polisten once cemaat seni ayakaltı yapar poliste rahat rahat alır, ancak dini sadece bunlardan ibaret gormeyen bir cemaat varsa arkasında kılan, o zaman digerleride kuzu kuzu dinlemek zorunda kalır, poliste camiye girip imamı almaktan çekinir...

Size hikaye geliyor belki ama bu memlekette ozellikle de istanbulda bu tip camiler mevcut, tabi bu camileri fatih, eyüb sultan, mihrimah vb. camilerden oluşmuyor, genelde ara sokaklarda ki camiilerdir, namaz kılmayın arkalarında sadece hutbelerini dinleyin bakın neler diyorlar..
 
Üst Ana Sayfa Alt