CAMİ İMAMLARININ ARKASINDA NAMAZ KILMAK (Kılabilmek)
"Onlar (o mûminlerdir) ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emrederler ve fenalığı yasak ederler. Bütün işlerin sonucu Allah'a âittir." (Hacc 41)"Hep Allah’a dönüp itaat ediniz , Ondan korkunuz ve namazı kılınız da muşriklerden olmayınız.” (Rum 31)
“Onlar cennettedirler, sorup dururlar. Suçluların durumunu."Nedir sizi Sekar'a sokan?" diye. Suçlular der ki: "Biz namaz kılanlardan değildik." "Yoksula da yedirmezdik." "Boş şeylere dalanlarla dalar giderdik." "Ceza gününü yalanlardık." "Nihayet bize ölüm gelib çattı." Artık onlara şefaatçilerin şefaatı fayda vermez.”(Muddesir 40-48)
“Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar, zekatı verirlerse dinde kardeşleriniz olurlar. Biz âyetleri, bilen bir kavme açıklarız.” (Tevbe 11)
"Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Rasuludür ve namazlarını kılan zekatlarını veren ve rukû eden müminlerdir. (Maide 55)
Cabir (رضي الله عنه), Rasulullah (صلى الله عليه وسلم) den şöyle işittiğini söyledi: “Şubhesiz ki kişi ile şirk ve küfr arasındaki şey namazın terkidir. “ buyurdu.
(Muslim 82, Ebu Davud 4678, Tirmizi 2619,Nesei 465 , İbn Mace 1078)
Burayde (رضي الله عنه) şöyle dedi:
Rasulullah (صلى الله عليه وسلم) : ”Bizlerle onlar arasındaki ahd (onlarla savaşmamıza engel olan anlaşma) namazdır. Kim namazı terk ederse kâfir olur” buyurdu.
(Tirmizi 2623 , Nesei 231 , ibn Mace 1079 , Musned 5 /346)
"Allah'ın en çok sevdiği yerler mescidlerdir. Allah'ın en fazla nefret ettiği yerler de çarşı ve pazarlardır."
(Muslim, Mesâcid 288, hadis no: 671)
Cenâb-ı Hak, ilk mescidi “evim” (Bakara, 125; 22; Hacc, 26) ve “bu beytin Rabbi” (Kurayş, 3) ifadeleriyle yüceltmiştir. Bundan dolayı Kâ’be’ye “Beytullah” denilmiştir. Mâbed veya mâbedlerin bulunduğu yerler için “beytullah” ve benzeri ifadelere Ahd-i Atîk’te de rastlanır. Peygamber, bu ifadeyi diğer mescidler için de kullanmıştır.
(Ebû Dâvud, Vitir 14; İbn Mâce, Mukaddime 17).
Ancak, Rasûl-u Ekram Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ’ya özel bir değer atfetmiş, buralarda yapılan ibâdetin diğer mescidlerde yapılandan çok daha fazîletli olduğunu söylemiştir. (Muslim, Hac 250).
Bunların dışında Peygamber’in içinde ibâdet etmeyi en çok sevdiği mescid, İslâm’da ilk mescid olan Mescid-i Kubâ’dır. Kendisi her Cumuartesi burayı ziyaret ederdi. Rasûl-u Ekram, şeytandan Allah'a sığınarak ve rahmet kapılarının açılmasını dileyerek mescidlere sağ ayağı ile girer ve Allah’ın lütfunu temennî ederek çıkardı. (İbn Mâce, Mesâcid 13).
Mescide girdiğinde iki rekât “tahiyyetu’l-mescid” namazı kılardı .
(Buhârî, Salât 60).
"Namaz için ezan okunduğu zaman, şeytan oradan sesli sesli yellenerek uzaklaşır, ezanı duyamayacağı yere kadar kaçar. Ezan bitince geri gelir. İkamete başlanınca yine uzaklaşır, ikamet bitince geri dönüp kişi ile kalbinin arasına girer ve "şunu hatırla" , "bunu düşün" diye insanın aklında daha önce hiç olmayan şeylerle vesvese verir. Öyle ki (buna kapılan) kişi kaç rekât kıldığını bilemeyecek hale gelir."
(Buhârî, Ezan 4, Amel fi's-Salât 18, Sehv 6; Muslim, Salât 19, Mesâcid 89; Ebû Dâvud, Salât 31; Nesâî, Ezan 30; Muvattâ, Nidâ 6; Kutub-i SitteTercümesi, 8/ 320)
_ Bazı kimseler için (miras Müslümanları) tuhaf ve gereksiz bir meseledir bu. Diyanet teşkilatı ,yaşadığımız ülkedeki insanlara İslam’ı hakiki manada anlatmayı amaçlayan bir teşkilat olsaydı, elbette böyle bir konu olmazdı bizim için.
Şurası muhakkak ki , diyanet teşkilatının kuruluş amacı ,İslam dininin apaçık bir şekilde anlatmak değil, bu ilahi dini resmi ideolojinin küfür nizamlarına göre ifade etmek , barıştırmak için vardır.
Nitekim diyanet çizgisinde faaliyet gösteren pek çok cami, resmi ideolojinin kontrolünde olup , İslam’ın değil, boynundan bağlı olduğu firavuni tağutların ağızlarının içerisine bakmaktadır. Böylece küfür sistemi içerisinde dünyevi ihtiraslarından dolayı “imamet” gibi kutsal bir vazifeyi “bel’am”lık gibi kepazeliğe çevirmişlerdir.
İslam dini, Allah’ın hükümlerini reddeden beşeri ideolojiler ile pek çok konuda açık bir çatışma içerisindedir.
Allah’ın haram dediğine helal , helal dediğine haram diyebilen resmi ideoloji ve yetkilileri, siyasi manevra gereği İslam ile barışık olduklarını ileri sürseler de, İslam böylesi mustekbirlerle ve kurumlarla barışık değildir.
Toplumun dini inançlarını kontrolleri altında tutabilmek ve izin verdiği ve istediği şekilde dinin uygulanmasına ve öğretilmesine çalışılmak için kurulmuştur. İslam adına resmi ideolojinin maslahatını gözeten, İslam’ın değil, resmi ideoloji ile çelişmekten sakınan bu misyon, bu anlayışı ve uygulamasıyla hiç kuşkusuz ki bu çizgisiyle İslam’a ihanet eden bir misyondur.
Diyanet ya da işlevi itibariyle hıyanet teşkilatı , laikliği temel ilke olarak benimsedikten sonra, iftarı üzümle mi, yoksa hurma ile mi açılmasının daha efdal olduğunu tartışabilecek kadar lüzumsuz konuları tartışabilirken (!) , ancak İslam’ın toplum ve yönetimle ilgili pek çok hükmünü kesinlikle gündeme getirmeyen bu teşkilat , bazı toplumsal hükümleri resmi ideolojinin çıkarlarına uygun bir yorumla gündeme getirmektedir.
Mesela yıllardır Türkiye’de bir baş örtüsü sorunu vardır. Bu sebebden dolayı pek çok başörtülü hanımefendi okullarından ve görevlerinden atılmış ya da ayrılmak zorunda kalmıştır.
Bu sorun dönemin Hıyanet işleri başkanı Mehmet Nuri Yılmaz‘a sorulduğunda ise , başörtüsü sorunu bizi ilgilendiren bir mesele değil, resmi ideolojinin meselesidir, bizi siyasete çekmeyiniz gibi ne dediğini bilmez , tutarsız, alakasız, saçma sapan harf yığını ağzından klozete dökülmüştür!
Yine aynı başkan, Ramadan'da sahurda içki içip oruç tutmaya cevaz vererek ; hadis-i şerif’lerde iğreti saç (peruk) takmanın haram olmasına rağmen tesettürlü hanımlara : ”Başınızı açın , peruk takın okuyun, ”Y.Ö.K.” ile sorun çıkartmayın” diyecek kadar soysuzlaşmıştır.
Şimdi geliniz de bu Bel’am'ların arkasında ya da ondan icazet alan imamların arkasında “uydum bu kıldırgaça“ diyerek namaz kılın, sonra da "bana ne ondan, ben namaz kıldım çıktım, imam kötüyse , yanlışsa beni ilgilendirmez, benim namazım sahihtir" diye savunmaya çalışmanın hatasını inceleyelim.
Bu aynen abdestsiz bir imamın arkasında namaz kılan abdestli kimsenin haline benzer. Benim abdestim vardı. Benim namazım geçerlidir. Bu iddialarında ne kadar isabetli iseler o kadar dine yakındırlar.
Bu ifadelerimiz karşısında bazı kimseler “efendim, bu kimseler kelime-i şehadeti söylüyorlar ! Bunu inanarak mı yoksa inanmadan mı söylediklerini araştırmak bizim görevimiz değildir. Çünkü kalblerde olanı ancak Allah bilir. Biz kalblerde olanı araştırmakla görevli değiliz” derler.
Doğrudur, kalblerde olanı araştırmak sizin göreviniz değildir. Sizin göreviniz meselenin kalbi yönünü değil, ilmi yönünü dikkate almanızdır. Sizin göreviniz inanarak mı, yoksa inanmadan mı söylediklerini dikkate almak değil , bu kutsal ifadenin gerçek manasını bilerek mi yoksa bilmeden mi söylediklerini dikkate almaktır.
Camilerde imamlık yapma meselesi hiç kuşkusuz sadece diyanet ile bağlantılı inceleyeceğimiz bir mesele değildir. Çünkü yaşadığımız ülkenin pek çok bölgesindeki cami ve mescidlerde, diyanet teşkilatına bağlı olmadan bu görevi yapan kimseler vardır. Bu kimselere göre düşündüğümüz zaman , bu imamların arasında tevhidi düşünen ve insanları apaçık bir İslam’a davet eden müslümanlar bulunmaktadır. Bu imamlar özel günlerde (Cumua ve Bayram gibi) hutbeleri İslam’a göre hazırlayıp mûminlere hakkı anlatırlar. Elbette ki bu imamların arkasında namaz kılabiliriz.
Diyanet teşkilatına bağlı olarak imamlık yapan kimseler ise iki ayrı statüde ele almamız gerekmektedir. Çünkü bunlardan bazıları, hem diyanet teşkilatına bağlı olan ve hem de diyanetin resmi misyonunu benimseyen kimselerdir.
İslam dinini resmi laik ideolojiye göre algılayan ve yorumlayan ve bu şekilde cemaate vaaz veren, Cumua’larda laik devletin bayramlarını kutlattırıp , Allah’ın ahkamını yürürlükten kaldırıp kâfir batının kanunlarını uygulatarak helali haram, haramı helal yapan tağutlara ve onun yılmaz bekçilerine dualar ederek hutbe okuyan, inancında , din erozyonuna uğramış gönüllü bel’amların arkasında namaz kılmamız tabi ki söz konusu olamaz. Çünkü Rabb'e kullukla ilgili en önemli amelimiz olan namaz, İslami şuurdan yoksun, tevhid fukarası, rızık budalası , makam soytarısı , şarlatan kimselere emanet edebileceğimiz bir amel değildir.
Mûminleri ilgilendiren çok önemli olaylar ertesinde hiç alakası olmayan konuları hutbede okuyarak insanların beyinlerini büzme görevini ifa ederler.
Hutbelerin konusu ise şöyledir:
“Ormanı sev yeşili koru, vergi mukaddestir, milliyetçilik ve önemi, kurtuluş savaşımız ve M. Kemal Atatürk, fitre-zekât ve kurban derilerini Diyanet vakfına veriniz, devlete karşı vatandaşlık görevlerimiz, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı vs...“ dikkat edecek olursanız bu hutbelerin birçoğunun başlığı mûminleri küfre düşürecek kavramlardır
Son Hilâfet Devleti’nin yıkılışını, Halife’sinin sürgüne gönderilmesini, Allah’ın hükümlerinin yürürlükten kaldırılıp, beşerî kanunların yürürlüğe girdiği tarihi ulusal egemenlik bayramı adı altında (Cumhuriyet bayr.), sanki bir dinî vecibeymiş gibi tüm camilerde Onun adına hutbe okunur. İşte bu zihniyette sahib imamların (kişilerin) arkasında namaz kılınamaz. Tıpkı abdestsiz imamın arkasında, abdestli cemaatin namazının geçerli olamayacağı gibi!
Özellikle farz olan beş vakit namaza önem vermeyerek , sadece Cumua , Bayram ve teravih namazlarında bir araya gelmeye çalışan yığınlar için burada cemaat konusunda iki satır yer işgali bile israftır!
Herhangi bir İslâm toprağı, kâfirlerin veya murtedlerin istilâsı altına düşerse, cihad her mûmin üzerine farz-ı ayn olur. Mustevli kafirlerin tayinleri (Velev ki tayin ettikleri kimse müslüman bile olsa) meşrû sayılmaz. Hele hele mescid imamı ve kadı tayinleri hileli birer tuzaktır. Dolayısıyla istilaya muhatab olan (Allahû Teâla (cc) muhafaza buyursun) mûminler; kendi içlerinden imam ve kadı seçmek zorundadırlar.
Şimdi bir misal verelim: 1979 yılında Sovyet-Rusya Afganistan İslâm topraklarını istila etti. İstilayı gizleyebilmek için de, kendi adamlarından birisini işbaşına getirdi. Şimdi bu komunistin tayin ettiği Mescid imamları'nın arkasında kılınan namaz, cemaatle kılınan namaz hükmünde değildir. Bu gibi hallerde mûminler; kendi aralarından imam seçerek cemaat haline gelebilirler. Esasen bu onların üzerine vâcibdir. Bu durum Hrıstiyan olan Rus yapınca oluyorsa , dinden bihaberim diyen laik yapınca da aynı hüküm geçerlidir. Çünkü küfür tek millettir.
Diyanet teşkilatına bağlı olarak görev yapmalarına rağmen karşılaştıkları tevhidi gerçekleri kabul ederek diyaneti ve diyanet misyonunu meşru görmeyen, İslam’ı Kur’an-ı Kerim’e göre algılayan ve yorumlayan ve geçim kaygısından, sürülme endişesinden uzak olan , insanlara Allah’ın dinini tevhid esaslı tebliğ edebilme amacıyla görevi sürdüren, Allah’(c.c)'un Esma-ul Husna’sındaki isimlerini ve manalarını; kişilere, kurumlara, tağutlara vermeyen, sadece Allah’a halis kılan, er Razzak , el Hakim gibi isimleri ve manalarını ; laik ve tağuti devlete ve parlamentoya vermeyen imamların arkasında namaz kılınabilir.
Bu gerçekleri insanlara anlattığımızda hemen şu tepkiyi verebilirler:
“Biz cemaate katılmanın çok önemli olduğunu biliyoruz, bizi cemaatten uzaklaştırmak mı istiyorsun? Ben günahı hocaya yüklüyorum, vebali hocaya ait , bana ne “
gibi seviyesiz mesnedsiz hezeyanlar ile durumlarını kurtarmaya çalışırlar. Fakat bu savunmaların ilmi bir geçerliliği yoktur. Çünkü cemaat ayrı cemâ’dat (cansız varlıklar) ayrı şeylerdir.
Birbirine zıt partici görüşü olan yığınların ,şeriatçıyım diyemeyen imam ve cemaatın , İslam’ın istediği cemaat olmadığı , aksine küfür devletlerinin istediği ve teşvik ettiği cemaatler olduğu aşikardır.
Radikalliğe karşı Türk imam projesi!
İşçi Partisi`nde Funda Pepperell, hükümete, radikal İslam`ın önlenmesi için Türkiye`den imam getirilmesi için program hazırladı! Star gazetesi
https://www.dunyabulteni.net/arsiv/radikallige-karsi-turk-imam-projesi-h58204.html
Birde şu görüş vardır : "Fasığın arkasında namaz kılınır "
Kişi kendisine uyduğu imamın fıskını bilmiyorsa onun arkasında kıldığı namazda sakınca yoktur.
Ebu Hurayra ( رضي الله عنه ) anlatıyor:
''Rasulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: ”(İmamlar) sizin için kılarlar. Doğru kılarlarsa (sevabı) sizedir. Hatalı kılarlarsa (sizin namazınızın sevabı) sizedir, hata onların aleyhlerinedir.”
(Buhari (694)
Nitekim bu hadiste imamın namazında hatalı davranması söz konusu edilmiştir. Namaz dışındaki fâsıklığı için değil. Birbirine karıştıranlar veya bu ayrımı fark edemeyenler sorumludurlar.
Kişi imamın fıskını biliyorsa arkasında namaz kılmak mekruhtur. Zira Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem, kıbleye tüküren bir imamı imamlıktan azletmiş, Onun arkasında namaz kılınmasını yasaklamıştır.
(Ebu Davud(481); Ibni Hibban(4/515); Taberani Evsat(6/215); Ahmed(4/56) Mecmauz Zevaid(2/20) sahihtir.)
Cumua ve bayram namazları gibi halifenin ardında kılınan namazlarda, halife bidatci ve zalim olsa da ardında namaz kılınır. İbni Ömer (r.anhuma) , Haccac’ın arkasında namaz kılmıştır.
(el İrva(525); İbni Ebi Şeybe(2/84)
Hasen el Basri; ”Namazi kıl, onun bidati kendisinedir” demiştir.
(Buhari (ezan 56); Fethul Bari(2/158)
Kafir olduğu bilinen kimsenin arkasında ise namaz câiz olmaz.
Şeyh'ul İslam İbni Teymiyye ( رَحِمَہُ اللّہُ ) der ki;
”Başkasının ardında kılma imkanı varken, bid'atçilerin ve heva ehlinin ardında namaz sahih olmaz. Bu konuda müslümanların halifesi ile başka imamların hükmü farklıdır.
Müslümanların halifesinin ardında namazı (halife bidatçi de olsa)ancak bidat ehli terk eder. Eğer bidatinden dolayı tekfir ediliyorsa ardında namaz kılınmaz.” (Tecridul İhtiyarat (s.17)
Yine Şeyhu'l islam İbn Teymiyye ( رَحِمَہُ اللّہُ ) şunları bildirmektedir:
“Dört imam ve Müslümanların diğer imamlarının ittifakı ile, durumu kapalı olan her Müslümanın arkasında namaz kılınır. Kim, “Ben sadece batınî akidesini tanıdığım kimsenin arkasında Cumua yahud cemaat namazı kılarım” derse; sahabeye, onlara iyilikle uyanlara, Müslümanların dört imamına ve diğerlerine muhalefet eden bir bid’atçıdır. Allah en iyisini bilir.” (Mecmuu’l-Fetâvâ, 4/ 542)
Aynı konuda farklı yerde şöyle der:
“Dört imam ve Müslümanların diğer imamlarının ittifakıyla, bid’atı ve fıskı bilinmeyen kimsenin arkasında beş vakit namaz, Cuma ve başka namazları kılmak câizdir. İmama uyan kimsenin, ne kendisine imamlık eden kimsenin itikadını bilmesi ve ne de onu sınayarak; “Senin itikadın nedir?” diye sorması imamlığın şartlarından değildir. Bilakis durumu kapalı olanın arkasında namaz kılınır.”(Mecmuu’l-Fetâvâ, 23/351)
Hatta durumu kapalı bir kimse, gerçekte bazı komünistler, laikler ve Allah ve Rasulü ile savaşanlar gibi kafir birisi de olsa; onda (namaz gibi) bir İslam alameti görülür ve bir kimse bu kişinin zahirî küfür ile kafir olduğunu ve gerçek durumunu bilmeyerek, zahiren İslam alameti gördüğü için Müslüman hükmü verib arkasında namaz kılarsa namazı sahihtir.
Şeyh Abdulkadir b. Abdulaziz ( رَحِمَہُ اللّہُ ) kitabında şöyle demektedir :
İbn-i Kudame Rahimehullah şöyle demiştir:
“Bir kimse, Müslümanlığında yahut çift cinsiyetli (hunsa) olup olmadığı hususunda şu he bulunan bir kimsenin arkasında namaz kılarsa, bu kişinin küfrü veya çift cinsiyetli olduğu açığa çıkmadığı müddetçe namazı sahihtir. Çünkü namaz kılan kimsenin (özellikle de bu kimse imam olursa) bu davranışından anlaşılan onun Müslüman olduğudur. Çift cinsiyetli olduğundan şubhelenilen kimse ise (özellikle erkeklere imamlık yapıyorsa) onun bu davranışından anlaşılan, böyle bir durumunun olmadığıdır. Ancak namazdan sonra kişinin kafir yahud çift cinsiyetli olduğu ortaya çıkarsa, onun arkasında namaz kılanın, açıkladığımız gibi namazını iade etmesi gerekir. Şayet imam İslam’a bir girip bir çıkıyorsa, onun hangi dinden olduğu öğrenilinceye dek arkasında namaz kılınmaz.”(El-Muğnî Mea’ş-Şerhi’l-Kebîr, 2/34)
Şu halde, kafir olabileceğine dair hakkında şubhe bulunan bir kimsenin arkasında kılanın namazı sahih oluyorsa, kâfir olduğu bilinmeyen bir kimsenin arkasında kılanın namazının sahih olması daha uygundur.
(Şeyh Abdulkadir b. Abdulaziz; İman ve Kufur kitabı, Zahiri Halinden Müslüman Olduğu Anlaşılan Kimse babı)
Asrımızın alimlerinden Şeyh ebu Asım el Makdisi ( رَحِمَہُ اللّہُ ) , tağuti düzenlerin namaz memurları hakkında şöyle buyurmaktadır:
Tağutların görevlendirmiş olduğu imamları şöyle değerlendiririz:
Birinci Kısım: Tağutları dost edinenler.
Bunlar, tağutların askerleri gibidirler. Onların demokrasilerini meşru görerek, şirklerine yardım eder ve savunurlar. Bu türden olan imamların arkasında namaz kılmayı caiz görmüyoruz. Onların arkasında namaz kılmaktan nehyediyoruz ve onların arkasında kılınan namazın iade edilmesi gerektiğini söylüyoruz.
Çünkü bu imamlar bizden değil, tağutlardandır. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Allah kafirlere, iman edenler aleyhinde asla fırsat vermeyecektir.” (Nisa/ 141)
İkinci Kısım: Dünyalık elde etmek ve maaş için tağutların kurumlarına ve batıl velayetlerine bağlı kalarak onlara yalakalık yapanlar.
Bu kimsenin arkasında kılınan namazı batıl olarak görmeyiz. Onların arkasında namaz kılmanın hükmü, fasığın ya da küfre düşürmeyen bid’at ehlinin arkasında namaz kılmanın hükmü gibidir. Bu nedenle biz onların arkasında namaz kılmayı uygun görmemekle beraber, bâtıl saymayız. Şirk ehlinden uzak olan ve sünnete bağlılığını izhar eden sünnet ve Tevhid ehlinin arkasında namaz kılmak bize daha sevimlidir.
Kafir ya da Müslüman olsun, yöneticiler ve sultanlar için duada bulunmak bize göre cuma namazının bid’atlarından ve onların itaati altına girmenin işaretlerindendir. Biz bunu hoş görmez ve reddederiz. Bu bid’ati terk edip Ehl-i Sünnet’e uyan bir kimse bize göre daha iyidir. Bununla birlikte, bu duadan dolayı namazı batıl saymayız. Dua, açık bir şekilde tağutlara ya da onların şirk olan dinine yardımı içermedikçe namazın iade edilmesini şart görmüyoruz. Açık bir şekilde tağutlara ya da onların şirk olan dinine yardım içerikli dua eden kimseler, tağutların yardımcıları ve orduları hükmündedir. Bu durumda, dili ile tağutlara destek olmuş olur.
Kanun koyucu tağutlara bey’at eden, onlara elini ve kalbini veren veya onlara yardım edip, onları dost edinen ve bu tağutların her işine olumlu fetva veren kişinin, kafir ve murted olduğuna inanırız.
Küfür hükümetlerinden görev alan alimler ve şeyhler, tağutlardan aldıkları bu görevlerine göre değerlendirilirler.
Eğer bu görevin içeriğinde küfür bulunmakta ise veya küfre yardım varsa veya küfür kanunlarının çıkarılmasına katkıda bulunuluyorsa ya da muvahhidlere karşı muşriklere yardım gibi bir durum söz konusu ise, bu görevin sahibi kâfir olur. Bu kişinin sakalının uzun olması ya da sarığının büyüklüğü, hakkındaki bu hükmü değiştirmez. Kişinin almış olduğu bu görevin içeriğinde küfür bulunmuyor ancak batılın sayısını artırıyor ve hakkı bulandırıyorsa, bu kişi, sapan ve saptıran cehalet önderlerinden olarak kabul edilir.
(Şeyh Makdisi ; Akidemiz kitabı, Namaz babı, Sf: 50 - 51)
İmamın sakat olan akidesi ve fasıklığı deşifre olmuş (biliniyor) ise :
Evet, fâsığın arkasında namaz kılınır ama bu ilmihaldeki fasıktır. Yani ameli fasıklık hakkında söylenmiş bir sözdür. Ya itikatteki fâsıklık?
İtikatteki fâsıklığın ve Fâsıkların hakkında Rabb'imin buyurduklarından bir kaçı :
_ O mûnâfıklara şunu da de ki; gerek isteyerek, gerek istemeyerek infak edip durun. O infak ettikleriniz sizden hiçbir zaman kabul edilmeyecektir. Çünkü siz fâsık bir kavimsiniz. (Tevbe 53)
_Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabirinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Rasulunu tanımadılar. Ve fâsık olarak can verdiler. (Tevbe 84)
_Ama fâsıklık etmiş olanların barınakları ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde oraya geri çevrilirler ve kendilerine: "Haydi tadın o ateşin yalanlayıp durduğunuz azabını!" denir. (Secde 20)
*İtikatte (fıkıh) fâsık olan cehennemlik kafir , muşrik ve munafıklardır . (KILINMAZ)
*Amelde (ilmihal) fâsık açıktan günah işleyen günahkar müslümandır . (KILINAN NAMAZ GEÇERLİDİR - FASIK OLMAYAN KİŞİ VARSA O İMAM YAPILMALI , TEBLİĞ VE TAVIR OLARAK FASIĞA İMAMLIK VERİLMEMELİ)
Yine amelde fasık imamlar için şunlar söylenmiştir :
Fasık olan imamların arkasında namaz kılmamalı, başka camide kılmalı.
(Redd-ul muhtar, Tahtavi, Hindiyye)
Fasık kimse, âlim olsa da, imam yapılması tahrimen mekruh olur. Çünkü, İslamiyet'e uymakta gevşek davranır. Böyle kimseye fâsıklığından dolayı kıymet vermemek vâcibdir. İmam yapmak ise, ona saygı göstermek olur. İmam olmasına mâni olunamazsa, her namazı başka camide kılmalıdır. (Merak-ıl-felah)
Tevhidi şuura vakıf bireylerin , kendileri gibi tevhidi kavramış muvahhidlerle , bütün bulundukları ortamlarda, bir arada namaz kılarak cemaat sevabından istifade etmelidirler. Çünkü Allah (c.c.) yeryüzünü müslümana mescid kılmıştır.
"Benim için yeryüzü temiz ve mescid kılındı. Kime namaz vakti gelirse, bulunduğu yerde namazını kılar."
(Muslim, Mesâcid 3, hadis no: 521; Buhârî, Salât 56, hadis no: 84)
Mescidlerde, evde, işyerinde, ormanda, deniz kenarında, piknikte vs. temiz olan her yerde tek ya da cemaatle namaz kılınabilir.
Sonuç olarak :
1- Diyanete bağlı olup, devletin misyonunu benimseyen, her türlü küfür hutbelerini ve tamimlerini cemaate bildiren , sevdiren, kafirlere , zalimlere dini günlerde dua eden ve ettiren , sisteme bağlatan imamlar (KILINMAZ).
2- Diyanete bağlı fakat devletin misyonunu beğenmeyen , eleştiren , gönderilen tamim ve hutbelere rağmen gerçekleri anlatabilen , küfrü , tağutu açıkça anlatabilen. Böyle imamlar az fakat var ! (KILINIR).
3- Diyanete bağlı olmadan görev yapan imamlar (vakıf , dernek gibi), bunlar hakikati anlattıkları muddetçe , Aynı zamanda tağutların İslam'a olan tutumlarını sergiledikleri muddetçe bu imamların arkasında da namaz câizdir (KILINIR).
SELAM HİDAYETE TABİ OLANLARA
BÖYLE HIYANET BAŞKANINDAN BÖYLE İMAMLARA TABİ Kİ MAAŞ BAĞLANIR!
Laik demokratik Türkiyede Hıyanet İşlerinin Kurulma Amacı :
ERZURUM SAPIK AJANI NAİM HOCADAN SONRA MALATYANIN KILDIRGAÇ AMİGOSU HIYANET İMAMLARINA BİR ÖRNEK DAHA
TAĞUTİ DÜZEN PLANYASINDAN GEÇEN YENİ KILDIRGAÇ ADAYLARI !
Allah'ın indirdiği kitabdan bir şeyi gizleyip de bununla biraz para alanlar gerçekten karınları dolusu ateşten başka birşey yemezler. Kıyamet günü Allah onlara ne söz söyler, ne de kendilerini temize çıkarır. Onlara sadece acı veren bir azab vardır Bakara 174TAĞUTİ DÜZEN PLANYASINDAN GEÇEN YENİ KILDIRGAÇ ADAYLARI !
İntihar Eden Ateistin Cenaze Namazı ! Vasiyetine Mudahale
Hıyanet kurumu , kıldırgaçları da askerleri gibi tek tip giydirerek kontrol altına almakta , sarığı bile makinalarda kadınlara yaptırarak sünnet ruhunu donuklaştırmaktadır.!