Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çeçenistan'da Asrın Direnişi

A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ONUNCU BÖLÜM
Bir rus askeri elinde beyaz bayrak sallıyordu. Mücahidlerden biri de beyaz bayrak alıp onun
yanına indi. Ne istediğini sordu. Rus asker ölü ve yaralılarını almak istediklerini, bu esnada ise
herhangi bir çatışma istemediklerini söyledi. Mücahid biraz beklemesini, konuyu komutanına
iletmesi gerektiğini söyledi ve yukarı çıktı. Durumu komutan Mus'ab'a bildirdi. Komutan da teklifi kabul etti. Yalnız ölü ve yaralı sayısı hakkında bilgi almaları gerektiğini söyledi ve mücahidi
gönderdi. Mücahid aşağıya indi ve komutanının isteğini iletti. Rus askeri de durumu kendi ko-
mutanına bildirmesi gerektiğini bildirerek gitti. Bir müddet sonra geri geldi ve isteklerinin kabul
edildiğini bildirdi. Mücahid yukarı çıktı ve durumu aktardı. Bunun üzerine mücahidler aşağıya
inip rus kayıplarını araştırdılar. Bilanço ağırdı. Rus kayıpları 127 ölü ve hatırı sayılır bir kısmı
ağır olmak üzere 215 yaralı. Mücahidler yukarı çıkıp şükür namazı kıldılar ve bol bol dua etti-
ler. Ruslar gelip ölü ve yaralılarını götürdüler. Aslında fena da olmamıştı. Şayet ölüler götürül-
memiş olsaydı yakında kokacak ve mücahidleri rahatsız edeceklerdi. Bu arada yola döşenen
patlayıcı için ise uygun bir zaman kollanıyordu.

Bu Esnada Moskova'da

İgor rusların uğradığı hezimeti haber almıştı. Hemen telefonun başına geçmiş ve cepheyi
aramıştı. Karargâh komutanı da ağır yaralılar arasındaydı. İgor telefona çıkan yetkiliye ağza
alınmayacak sözler söylemiş ve oradaki herkesi kazığa oturtacağını belirterek telefonu ka-
patmıştı.
Anlamıyorum, dedi İgor. Nasıl oluyor da bir avuç asi ile başa çıkamıyoruz? Bunlar, bu gücü
nerden buluyor, ölümden korkmuyorlar mı? Bir zamanlar dünyanın ikinci süper gücüydük.
Birini dize getirmek için adımız bile yetiyordu, ama gel gör ki bir avuç asi ile başa çıkamıyoruz.
unu anlamak mümkün değil.
Allah'ın (cc) varlığından habersiz olan İgor'un bunu anlaması elbette mümkün değildi. Şayet
İgor biraz aklını kullanıp "İslâm Tarihi'ni" okuma zahmetine katlansaydı, tüm bunların cevabını
bulurdu. Ama feraset sadece müslümanlara has bir özellikti. Biz İgor'u düşünceleri ile başbaşa
bırakalım ve kafilede son durum ne ona bakalım, İnşallah.

Kafilede Son Durum

Tekerleğin patlaması da yaşanan olayların üzerine tuz biber ekmiş ve moraller iyice bozulmuş-
tu. Aslında onlara kalsa hemen geri döneceklerdi ama ne fayda ki emir altındaydılar ve verilen
görevi yerine getirmeliydiler. Başka çareleri de yoktu. Kafilede görevli diğer askerlerin amacı bir
an önce karargâha varıp Meryem'i Mücahidlerin arasına göndermekti. Ondan sonra rahatlayacak
ve geri döneceklerdi. Ama daha önlerinde epeyce meşakkatli bir yol vardı. Onlar bu düşüncelerle
yola devam ederlerken birden…


ONUNCU BÖLÜMÜN SONU
 
Hafsa binti Ömer Çevrimdışı

Hafsa binti Ömer

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
kardeş okuyamadım fakat emeğine sağlık inşeAllah kitabın çıkınca burada reklam yayınla temin edip okuyalım ...böle zor oluyor pc den uzun konuları okumak ....yanlız merak ettim 2 yıl olmuş heralde halen basım aşamasında mı:)?
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ON BİRİNCİ BÖLÜM

...Rus askerleri ile karşılaştılar. Ruslar arabanın etrafını sardılar ve silahların namlularını
arabadakilere çevirdiler. Araçtakileri aşağıya indirip teker teker aradılar. Tam kötü muamele
yapmaya başlıyacaklardı ki, kafilenini komutanı yanlarında getirdikleri emri gösterdi. Bunun
üzerine rus askerleri hemen esas duruşa geçip özür dilediler. Kafile komutanı rus devriye komu-
tanına, bundan sonra ruslar tarafından herhangi bir kötü muamele maruz kalmamaları, ya da
kazaya kurban gitmemeleri için, diğer rus birliklerine örtülü bir biçimde bilgi verilmesini istedi.
Devriye emri yerine getirdi. Kafile araca binip yola koyuldu.

Çeçen Karargâhında

Bu arada Çeçen Karargâhında bir hareketlenme vardı. Çeşitli islâm ülkelerinden yeni mücahidler
gelmişti. Herkes çok heyecanlıydı. Sanki birbirlerini kırk yıldır tanıyorlarmış gibi, birbirlerine sarıldı-
lar. Duygulu anlar yaşanıyordu. Herkes sevinç gözyaşları döküyordu. Koyu bir muhabbet başla-
mıştı. Yeni gelen mücahidler çok heyacanlıydı. Hemen savaşa girmek istiyorlardı. Komutan Mus'ab
bu istek üzerine gülümsedi. Onlara dua etti ve: "Kardeşlerim siz buraya cihad etmeye geldiniz,
maceraya değil. Şayet hemen düşmana saldırırsak savaş taktiğini bilmeyen ve tecrübesiz olan
siz kardeşlerimizin çoğunu şehid verme durumu ile karşı karşıya kalabiliriz. Biz ise bunu istemiyoruz.
Acele tmenize gerek yok. Savaş istemiyoruz ama maalesef burada savaşmama imkanımız yok.
O istediğiniz an da gelir inşaallah. Ama önce sıkı bir eğitimden geçmeniz lazım. Bugün dinlenin
yarından tezi yok eğitime tabi tutulacaksınız. Hadi bakalım şimdi akşam yemeği vakti, sonra da
akşam namazını kılacağız.
Komutan Mus'ab Alarahman'ı çağırdı ve...

ONBİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Maalesef kitabı bastıramadık. Diğer yandan ne kadar uzun olursa olsun sıkıcı olmadığından okunabiliyor netekim. Fiemanillah.
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ONİKİNCİ BÖLÜM

Alarahman! dedi komutan, misafirimiz gelmek üzere, sen şimdi Caharkale'ye (Grozni)
git, gri renkli bir minibüsle gelecek. Kiminle irtibata geçeceğini öğren ve gel. Bu konuda
öğrenebildiğin tüm bilgileri öğren, gözünü dört aç. Hadi Allah (cc) yardımcın olsun.
Tamam, dedi Alarahman. Senin hiç endişen olmasın, elimden geleni yapacağım. Allah'a
emanet olasınız.
Alarahman karargahtan aşağıya doğru yola koyuldu. Kimseye görünmemek için
Caharkale'ye ters istikametteki yolu takip ederek ovaya indi. Tanınmamak için kıyafetini
değiştirdi, fakir ve dünyadan haberi olmayan bir kişi kılığına girdi. Bir kaç yerde rus
noktasından geçti, ama kayda değer bir problemle karşılaşmadı. Caharkale'ye varan
Alarahman, mücahidlerin oradaki casusu Mir Hüseyin'in evine gitti. Aralarındaki parola
nedeniyle kapıyı üç kere çaldı. Mir Hüseyin etrafı kolaçan ederek kapıyı açtı ve Alarahman'ı
içeri aldı. Birbirlerine sarıldılar. Hal hatır sorduktan sonra Mir Hüseyin, Alarahman'a gelişinin
sebebini sordu. Alarahman durumu Mir Hüseyine bildirdi. Mir Hüseyin: Aslında ben gelecek
olan misafirin kiminle irttibata geçeceğini tahmin ediyorum ama tam emin değilim, dedi.
Alarahman: Kim? diye sordu. Olcayto, dedi Mir Hüseyin. Bunu öğrendiğim iyi oldu, dedi
Alarahman. Böylece işim daha da kolaylaşacak. Şayet misafir geldiğinde Olcayto ile irtibata
geçerse bu demektir ki Olcayto bir hain. Bu durumda Olcayto'yu derdest edip ondan ruslarla
ilgili bilgi elde etmek lazım.
Çok dikkatli ol, dedi Mir Hüseyin. Olcayto çok sinsi biri. Sakın ola ki kimliğini açığa çıkaracak
harhangibir harekette bulunma. Olcayto karşısındaki kişiyi deşifre etmek için her yola baş-
vurur. En çok yaptığı şey Mücahidlere hakaret etmek. Çok soğukkanlı olmalısın. Ben alıştım
ama sen bu konuda daha acemisin, bu yüzden sakın fazla konuşmaya girme.
Anladım dedi, Alarahman. Sen merak etme. Olcayto'nun hesabını sonraya bırakırız. Hem
şimdilik onun dirisi bize daha çok faydalı. Bu arada demlenen çaylar geldi. Birer bardak çay
dolurdular çaylarından bir yudum almışlardı ki...

ONİKİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Mir Hüseyin pencereden dışarıya baktı. Gelen Olcayto'ydu. Alarahmana dönerek: Gelen
Şeytan'ın çırağı Olcayto'dur. Sakın ola ki kendini ele verecek bir harekette bulunma. Sen
benim köyden gelen yeğenimsin, sakın unutma. Ve çok konuşmaya da girme. Kısa kısa
cevap ver. Bunun foyasını meydana çıkarmamız lazım.
Mir Hüseyin kapıyı açtı. Olcayto içeri girdi. Selam verdi. İstemeyerek de olsa selamını aldı-
lar.
Olcayto: Mir Hüseyin kim bu adam? dedi, Olcayto.
Mir Hüseyin: Yeğenimdir, bu sabah köyden geldi.
Olcayto: Ya öyle mi! Demek köyden geldi ha! Ne var ne yok köyde. Köylüler nasıl. Mücahid-
ler geliyor mu köye?
Alarahman: Şehirdekiler nasılsa, köydekiler de öyle. Ruslardan başka da köye gelen yok.
Olcayto: Allah (cc) mücahidlere yardım etsin. Onlardan olmasa ruslar bizi perişan ederdi.
İyi ki mücahidler var.
Olcayto böyle demekle, Alarahman'ın tepkisini ölçüyordu. Alarahman kırk yıllık tiyatro sanatçısı
gibi rol yapıyordu. Ser verdi sır vermedi Alarahman. Olcayto daha bir çok şey söyledi ama
nafile. Herhangibir şey elde edemeyeceğini anlayınca da çıktı gitti.
Ohh! dedi Mir Hüseyin. Hele şükür, bir an için hiç gitmeyecek sandım. Böylece bu adamın
hain olduğu gün gibi ortaya çıktı. Aslında bunu şimdi ortadan kaldırmak vardı ama, ne fayda
ki yaşaması bizim için, şimdilak daha hayırlı.
Evet, dedi Alarahman, şimdilik yaşaması daha hayırlı. Gelen misafirim bununla irtibata geçip geçmeyeceğini öğrenmemiz lazım.

Mücahidlerin Karargâhında

Bu arada Mücahidlerin karargâhında hummalı bir faaliyet vardı. Yeni gelen mücahidlerin, eski
mücahidlere ve ortama ısınmaları için çalışma yapılıyordu. Fazla zorluk çekmedi yeni gelen
mücahidler. Değil mi ki "Müslümanlar kardeşti". O halde yabancılık çekmek niye. Zaten bu
kardeşlik duygusu değil miydi onları sıcak yuvalarından ta buraya kadar getiren. Yeni gelen
mücahidler, komutandan kendilerine görev verilmesini istediler. Komutan herne kadar onlara
misafir olduklarını bir kaç gün daha beklemelerini istediyse de. Mücahidler: "Kardeşlerimiz
çalışırken bizim oturmamız yakışık almaz," diyerek buna itiraz ettiler. Bununüzerine Komutan
herkese yapmaları gereken işleri söyledi. Bugünden itibaren, nöbetler bir yeni bir eski mücahid
olmak üzere ikişer kişi tarafından tutulacaktı. İçi içlerine sığmıyordu yeni mücahidlerin. Keyif-
lerine de diyecek yoktu. Diğerleri de görevlendirildikleri işleri yapmak üzere, görev yerlerinin
yolunu tuttular.

Kafilede Son Durum

Kafile kayda değer bir problemle karşılaşmadan yoluna devam ediyordu. Ufak tefek bazı
aksiliklerin dışında herşey normal gidiyordu. Akşamı geçirecek düzlük bir yer bulmuşlardı.
İlk hadisenin ardından şimdiye kadar dağlık bir yerde mola vermemişlerdi. Şimdiki mola
yerleri ise çok güzel bir manzaraya sahipti. Yollarının üzerinde bir dere akıyordu, suyu
tertemizdi. Dered ellerini yüzlerini yıkadılar. Etref da yemyeşildi. Sanki cennetten bir
köşeydi. Hemen çadırları kurdular, 3 tane çadırları vardı. Çadırlardan birinde Meryem
ve diğer kadın asker olan Svetlana kalıyordu. Diğer iki çadırda ise üçer asker kalıyordu.
Akşam yemeğini yiyip çaylarını içmiçlerdi. İçlerinden bazısı ise çay yerine votka içmeyi
tercih etmişti. Vakit bir hayli ilerleyince herkes çadırına çekildi. Bu arada gökyüzü de bulut-
lanmaya başlamıştı. Onlar buranın iklimine yabancıydılar. Buralarda genellikle temmuz hatta
ağustosta bile yağmur yağıyordu. Hava yağışlı ama soğuk değildi. Tam uykuya dalacakları
sırada birden...........

ONÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Bir gökgürlemesi sesi duyuldu ve ardından şimşekler çaktı. Dereye en yakın olan çadıra
yıldırım vurdu. Çadırdakilerin kısa ve tiz çığlıkları duyuldu. Sonra sesleri kesildi. Yanan ça-
dırın yanarken çıkardığı sesler gelmeye başladı. Herkesin korkudan nerdeyse gözleri yuva-
larından fırlamıştı. Bir müddet hepsi hareketsiz kaldı. Neden sonra kendilerine gelir gibi olun-
ca, hemendışarı fırlamışlardı ama çok geçti artık. Çadırdakiler çoktan ölmüşlerdi ve çadırdan
da sadece geriye çadır demirleri kalmıştı. Moralleri altüst olmuştu. Kendilerine bu görevi
veren İgor'a lanetler yağdırıyorlardı. Ne çare ki ellerinden birşey gelmiyordu. Yanan çadır
etrafı aydınlatmıştı. Derenin de ağzına kadar sel suları ile dolduğunu görmüşlerdi. Karşıya
geçmek imkansızdı. Bu da başka bir belaydı. Bulundukları yer. Rus birliklerine çok uzaktı ve
hem nevaleleri ve hem de yakıtları az kalmıştı. Askerlerden bir çıldırmış gibiydi. Üstüste gelen
olaylar aklını başından almıştı. Kafile komutanı askere iki yumruk atmak suretiyle bayıltmıştı.
Yağmur da durmuştu. Hemen kazma küreklerle bir çukur azıp kömüre dönen üç askerin cese-
dini gömdüler. Taşın yuvarlanması olayından sonra yanlarına en yakın birlikten portatif kazma
ve kazma almışlardı. Komutan herkese çadırına girmelerini emretti. Ve uyumaya çalışmalarını
söyledi. Uzunca bir süre kimseyi uyku tutmamıştı. Sabaha yakın Meryem kendinden geçti.
Rüyasında anne ve babasını bir kez daha gördü. Annesi şefkatle ona bakıyordu. "Kızım, dedi
annesi, başınıza gelenleri görüyorsun. Bütün bunlar sana birer ikazdır. Aklını başına almazsan
onların düçar olduğu akıbet seni de bekliyor. Diğer yandan İgor elinde kement ateş çukurunun
içerisinden Meryem'e bakıyor ve onu kendine doğru çağırıyordu. Meryem bu sefer geri geri git-
meye başlamıştı. Gittikçe İgor'dan uzaklaşıyordu. Anne ve babası ona gülümseyerek bakıyordu.
Kuşluk vaktinde Meryem uyandı. Hâlâ gördüğü rüyanın etkisindeydi. İçinde Mücahidlere karşı
bir sevgi oluşmuştu. Ama bu duygular henüz taze idi. Saf değiştirmesi için yeterli bir güce sahip
değildi. Komutanın sesi ile kendine geldi. "Derenin suyunun çekilmesi lazım. Bu durumda burada
su çekilene kadar konaklamak zorundayız. Bayanlar çalı çırpı ve yenebilecek otları toplasın biz de
av hayvanı aramaya gideceğiz. Yiyeceğimiz ve yakıtımız az. Yakıtımız ancak ilerimizde bulunan
karakola kadar yeter. Bu nedenle aracı kullanma lüksümüz yok. Yiyecekleri de idareli kullanmalıyız.
dedi ve iki askerle birlikte ormana daldı.

Caharkale'de

Olcayto gittikten sonra. Alarahman Mir Hüseyin'e: Olcayto'yu takip etmemiz lazım. Kiminle görüşü-
yor bunu öğrenmeliyiz. Onun ardına takabileceğin güvenli biri var mı yoksa ben mi gidiyim," dedi.
Mir Hüseyin: Bu işi çin deneyimli birinin olması lazım. Beni tanır ve hemen farkeder. Bu nedenle de
hem biz tehlikeye düşeriz hem de Olcayto kendini gizler. Sanırım senin gitmen daha iyi olur. Tamam,
dedi Alarahman. Yalnız kılık değiştirmem lazım. Kolay, dedi Mir Hüseyin. Hemen gidip bodrum kattan
eski elbiseler getirdi. Alarahman elbiseleri giydi, sakalının bazı yerlerini beyaza boyadı. Sırtına da bir
kambur yerleştirdi. Dilenci kılığına girmişti. Mir Hüseyin etrafı gözetledi, hiç kimsenin olmadığından
emin olunca Alarahman'a dışarı çıkmasını söyledi. Alarahman dikkatli bir şekilde dışarı çıktı. Mir
Hüseyin'in tarif ettiği istikamete doğru yola koyuldu. Bir evin köşesini dönmüştü ki....

ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ONBEŞİNCİ BÖLÜM

Bir rus devriyesi ile burun buruna geldi. Rus askerleri hain hain bakmaya başladılar.
İlk defa bu adamı görüyorlardı. Alarahman hemen sağır ve dilsiz taklidi yaparak ruslardan
para istedi. Ruslar Alarahman'ın numarasını yuttular. Yüz ifadeleri değişti. Alarahman yaka-
larına yapıştı bırakmıyor. En son rusların biri cebinden madeni bir para çıkardı, Alarahmana
uzattı ve devriye hızla oradan uzaklaştı. Hallerinden: "Nereden çattık bu adama yahu" der
gibi bir durum vardı. Alarahman için için gülüyordu. Ama bir dahaki seferi de böyle bir şeyi
yapmama kararı almıştı. Çünkü rusların hepsi bunun kadar ahmak ve cömert değildi. Ala-
rahman, Mir Hüseyin'in tarif ettiği yere vardı. Olcayto eve giriyordu. Alarahman bir köşeye
oturdu, dileniyormuş gibi yapmaya başladı. Epeyce bir müddet sonra adamın biri Olcayto'
nun evine geldi. Etrafına bakındıktan sonra kapıyı çaldı. Alarahman iyice saklanmıştı. Onu
herhangibirinin görmesi mümkün değildi. Olcayto kapıyı açtı, o da sağa sola bakındı ve
adamı içeri aldı. Olcayto'nun penceresinin yanında çalılık benzeri gür bir ağaççık vardı.
Bir adamı rahatlıkla gizleyebilecek durumdaydı. Etrafta da kimseler yoktu. Alarahman
seri bir şekilde o ağaççığın altına girdi. Olcayto ya tedbirsizdi ya da kendinden son derece
emin olacak ki pencereyi açık bırakmıştı. Konuşmaları rahatlıkla duyuluyordu. Konuşma-
lardan içeridekinin rus ve adının da Aleksander olduğu anlaşılıyordu.
Aleksander: Evet Olcayto ne gibi haberlerin var.
Olcayto: Efendim fevkalade bir durum yok. Mir Hüseyin'in evine biri geldi, kontrol etmeye
gittim ama korkulacak bir şey yok. Dünyadan haberi olmayan ahmak bir adam.
(Ben sana bunun hesabını sormaz mıyım Olcayto, dedi Alarahman. Ama ne fayda ki
Olcayto'nun daha yaşaması lazımdı. Dirisi ölüsünden daha gerekliydi şimdilik)
Aleksander: Gözünü dört aç Olcayto. Kuş uçmaması lazım. Başımıza gelenleri sen de bili-
yorsun. Son bir ay içerisinde yüzlerce ölü ve yaralı verdik. Bu nedenle çok dikkatli olmak
zorundayız. Asilerin içerisinde bir adamımız olacaktı ki köklerini çok kısa sürede kazırdık.
Neyse o isteğimiz de yakında olacak. Moskova'dan bir kadın geliyor, Çeçen asıllı ama tam
bir rus gibi yetişti. Onunla sen irtibata geçeceksin. Onu bir şekilde asilerin içine sokmamız
lazım. Sanırım bu çok zor olmayacak. Kendisine bir takım İslâmî bilgiler de verilmiş durumda.
Olcayto: Bu çok iyi olur. O zaman bu kadar sıkıntı çekmeye gerek kalmayacak.
Alarahman duyacaklarını duymuştu. Hemen oradan uzaklaştı. Mir Hüseyin'in evine geldi.
Mir Hüseyin'e durumu anlattı.
Alarahman: Mir Hüseyin, birinin karargâh'a gidip bu duyduklarımı komutana bildirmesi
lazım. Bunu yapabilecek kimse varmı?
Mir Hüseyin: Evet, Abdulkadir bunu yapabilir. Sen dinlen ben onu çağırmaya gidiyorum.
Mir Hüseyin çıktı. Bir müddet sonra geri döndü. Yanında 18-20 yaşlarında yağız bir delikan-
lı duruyordu. Alarahman'a:
İşte Abdulkadir. Ona ne yapması gerektiğini söyle.
Alarahman: Komutana git ve şu duyduklarımı ona teker teker anlat. Benim ne yapmam
gerektiğini sor ve komutan ne emrederse onun dediğini yap. Bunları yapabilecek misin?
Abdulkadir: Elbette, ben zaten bu işler için buradayım. Aslında savaşa katılmayı çok
istiyorum ama bana burada ihtiyaç olduğu için buradayım.
Alarahman, Abdulkadir'e dua edip onu gönderdi.

Kafilede Son durum

Askerler dağa gitmişlerdi. Meryem ve Svetlana ise etrafı kolaçan edip, dişe dokunur ne varsa
toplamışlardı, ebegümeci, yabani nane, yabani sarımsak, semizotu ve buna benzer daha bir
çok şey. Bir müddet sonra askerler döndüler bir tilki vurmuşlardı. Ateş yaktılar tilkiyi yüzüp
şişe geçirdiler. Tilkinin eti de mis gibi kokuyordu. Böyle durumlarda doğrusu kaplumbağa
bulsalar onu da yiyeceklerdi. Derenin suyu gittikçe düşüyordu. Böyle giderse ertesi gün
akşama doğru yola çıkabileceklerdi.

Çeçen Karargâhında

Komutan Mus'ab mücahidleri etrafına toplamıştı. Rutin derslerden birini yapıyordu. Konu
Sahabelerin Hayatıydı. Alt başlık Ashâb'ın Yiğitliğiydi. Komutan anlatmaya başladı.
Bezzâr'ın tahricine göre bir gün Ali (ra) (cemaata):
--Ey cemaat! Bana insanların en yiğidinin kim olduğunu söyleyebilir misiniz? diye sorar.
--Sensin, ey mü'minlerin Emiri! derler.
Hz. Ali:
--Filhakika ben, kiminle dövüşmüşsem ondan kâmilen hakkımı almışımdır. (Ama o ben
değilim) siz bana halknı en bahadırını söyleyiniz. Cemaat:
--Biz bilmiyoruz, kimdir?
Ali (ra):...





ONBEŞİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ONALTINCI BÖLÜM


...Ebu Bekir'dir (ra). Çünkü Bedir savaşında biz, Allah Resûlü (sav) için bir çardak yapmıştık.
Müşriklerden birinin Resûlullah'a (sav) saldırmaması için "Peygamber'in yanında kim kalacak?" dediğimizde, vallahi buna Ebû Bekir'den başka yanaşan çıkmamıştı. Sell-i seyf ederek Peygamber
Efendimiz'in (sav) başı ucunda o, durmuştu. Müşriklerden biri Resûlullah'a (sav) hücum ettiğinde
Ebû Bekir de anında ona karşılık veriyordu. İşte insanların en yiğidi!

Evet kardeşlerim. Sahabelerin yiğitliğini görüyorsunuz. Sahabeler bizim
için örnektirler. Sahabe-
lerin hayatlarından alacağımız çok dersler vardır.
Bugünlük dersimiz bu kadar. Yarın inşaallah Hz. Ömer'in (ra) yiğitliğinden bahsedeceğiz. Şimdi
hepiniz serbestsiniz. Tim komutanları burada kalsın, onlarla konuşmamız gereken konular var.


Diğerleri hemen oradan ayrılarak, görevli olanlar görev yerlerine diğerleri de uygun yerlerde
istirahata çekildiler. Tim komutanları yalnız kalınca Komutan:
Kardeşlerim! dünya çapında ses getirecek bir eylem yapıp içinde bulunduğumuz zulme dikkat
çekmemiz lazım. Müslüman ülkeler dahil, maalesef tüm dünya bize duyarsız. Hiç olmazsa müslü-
manların dikkatini çekmeliyiz. Bunun için de Moskova'da bir eylem yapmalıyız. Bu konuda fikri
olan söylesin.
Malik: Komutanım çok doğru bir tesbit böyle bir eyleme gerçekten ihtiyacımız var. Ama bu eylemi
yapabilmemiz için de araç ve silah ile mühimmat lazım.
Komutan: Elbette ki araç ve mühimmat temin etmeliyiz. Allah'ın (cc) izniyle onları temin ederiz.
Selman: Komutanım ses getirecek bir eylem gerçekleştirmeliyiz ve ben bu eyleme timim ile ta-
libim.
Diğer tim komutanları da göreve talip oldular ama göreve ilk talip olan Selman ve timinin bu iş
için görevlendirilmesi kararlaştırıldı. Şimdi sıra araç ve mühimmatın teminine gelmişti.
Komutan bu konularda usta olan Ebubekir'i çağırdı. Ebubekir geldi.
Komutan Ebubekire: Ebubekir....

ONALTINCI BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ONYEDİNCİ BÖLÜM

...Ebubekir! Bize araç ve mühimmat lazım. Şu rus askeri ile irtibata geç, bir miktar para
ver ve gerekli malzemeyi temin et.
Ebubekir: Başüstüne komutanım! Ben hemen gözetleme yerine gidip, o rus askerinin
nöbete gitmesini bekliyeyim.
Komutan: Tamam Ebubekir,
iccon04.gif
yardımcın olsun.
Ebubekir hemen gözetleme yerine gidip rus nöbetçilerini kontrole başladı. Aradan bir saat
geçmişti ki Ebubekir'in devamlı irtibata geçtiği rus asker nöbet yerine gitti.
Yeri gelmişken hem bu rus ve hem de diğer rus askerler hakkında biraz bilgi verelim.
Diğer gayri müslim askerler gibi, rus askerleri arasında da sürekli uyuşturucu ve alkol kullanımı
yaygındı. Bu rus askeri de uyuşturucu müptelası olan biriydi. Çok cüz-i bir para karşılığı isteni-
lenden daha fazla silah ve benzeri malzeme elde etmek mümkündü. Buna tank, top, araç ve
benzeri malzemeler dahildi.
Ebubekir vakit kaybetmeden dağın eteğinden aşağıya doğru inmeye başladı. Dağın yamacı çok
dikti. Aşağıya inmek çok meşakkatli ve dikkat isteyen bir işti. Epeyce bir zaman sonra Ebubekir
aşağıya inmeyi başardı. Çalılıklar, taşlar ve benzeri engelleyicileri kendisine siper edinen
Ebubekir rus askerinin bulunduğu yere yaklaştı. Baykuş sesi gibi bir ses çıkararak rus askerinin
dikkatini çekmeyi başardı. Rus askeri etrafına bakındı, kimsenin kendisini görmediğinden emin
olunca da Ebubekir'in yanına vardı.
Ne istiyorsun? dedi rus askeri.
Ebubekir: Bir araç ve yeteri kadar silah ile mühimmat ve rus üniforması lazım.
Rus askeri: Ne kadar para getirdin?
Ebubekir: 200 dolar.
Rus askeri: 200 dolar yetmez.
Ebubekir: 250 olsun.
Rus askeri: Araç için 100, silah ve mühimmat için 150 ve üniformalar için de 200 dolar istiyorum.
Ebubekir: Bu istediğin miktar çok. En son 300 dolar veririm.
Rus askeri: Olmaz 450 den aşağı olmaz.
Ebubekir: Peki sen bilirsin, ben gidiyorum.

Ebubekir birkaç adım atmıştı ki...

ONYEDİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ONSEKİZİNCİ BÖLÜM

Rus askeri: Tamam! Tamam! Gel hadi.
Ebubekir: Malzemeyi ne zaman teslim alırım?
Rus askeri: Sanırım bir hafta sürer.
Ebubekir: Tamam.
Rus askeri: Evet! parayı alıyım o zaman.
Ebubekir: Sana şimdi 20 dolar vereceğim. Kalanı da malzemeyi teslim aldığımda alırsın.
Rus askeri: 20 dolar az ama neyse, tamam, anlaştık, ver hadi.
Ebubekir 20 doları rus askerine verdi. Rus askeri malzeme tesliminde muhtemel aksaklık-
lara karşı tedbirli olmasını istedi Ebubekir'den.
Ebubekir nefretle baktı rus askerine, 300 dolar için yapamıyacağı şey yoktu bu askerin.
Halbuki müslümanlarda öyle miydi ya durum. Bırakın 300 dolara böyle bir şey yapmayı.
Gerçek bir müslümanın dünya kendisine verilse dahi bir müslüman kardeşinin kılına zarar
gelmesini istemesi dahi düşünülemez.
İslam tarihi, müslümanların, kardeşlerini kendi nefislerine tercih ettiklerine dair, sayısız
hadiselerle doludur. Ebubekir'in aklına, hemen bu konu ile alakalı bir hadise gelmeişti ki
hadise şöyleydi:

Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: " Bir adam (ki Ebû Hüreyre'nin kendisidir) Peygamberimize
geldi ve:
--Ya Resûlullah, açlıktan takatım kalmadı, diye şikayet etti.
Efandimiz (yiyecek bir şey göndermesi için) kadınlardan birine haber saldı.
O da:
--Seni Hak ile gönderen
iccon04.gif
'a yemin olsun ki evimde sudan başka bir şey yoktur, dedi.
Sonra Resûlullah (sav) diğer hanımına haber gönderdi. O da birincisi gibi
cevap verdi.
Hatta (bütün hanımlarına aynı şekilde haber saldı) hanımlarının hepsi: "Hayır! Seni Hak
dîn ile gönderene yemin olsun ki yanımda sudan başka bir şey yoktur" dediler.
Bunun üzerine
iccon04.gif
Resûlü yanında bulunanlara:
--Şu açı bu gece kim konuk eder? diye sordu.
Ensâr'dan bir kişi:
--Ben, yâ Resûlullah, deyip misafiri ile birlikte evine gitti.
Hanımına:
--Allah Resûlü'nün konuğunu ağırla, dedi.
Diğer bir rivayette şu ziyadelere rastlıyoruz: "Konuk sahibi misafiriyle evine varınca
hanımına:......


ONSEKİZİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ONDOKUZUNCU BÖLÜM

--Yanında yiyecek bir şey var mı? diye sordu.
--Hayır, çocukların azığından başka yiyecek bir şey yoktur.
--Onları bir şekilde avut, akşam yemeği istediklerinde kendilerini uyut. konuğumuz içeri
girince bir düzenle kandili söndür, ona bizim de yediğimizi göster, dedi.
Nihayet sofraya oturdular. Misafir yemeğini yedi. Karı-koca aç gecelediler. Sabah olunca
ev sahibi, Resûlullah'ın yanına gitti.
Allah Resûlü:
--Allah, (karı-koca) sizin bu gece misafirinize yaptığınız muameleden hoşnut oldu, dedi.
Diğer bir rivayette be hâdise üzerine Haşr sûresinin şu meâldeki 9. âyetinin indiği kayde-
diliyor: "Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimse-
ler kendilerine hicret edip gelenleri severler, onlara verilenler karşısında içlerinde bir çeke-
memezlik duymazlar. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler.
Nefsinin tamahkârlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar saâdete erenlerin ta kendileridir."
Ebubekir bunları hatırladı ve sahabeleri hayırla yad etti.
Evet bir tarafta cüz-i bir menfaat karşılığında en yakının bile satmaktan çekinmeyen bir zihniyet, diğer taraftan her ahvalde müslüman kardeşini kendi nefsine tercih eden bambaşka
bir zihniyet. İşte bu zihniyet nedeniyledir ki. Bir avçu Çeçen Mücahidi bir zamanların ikinci
süper gücü olan rusyaya kök söktürüyordu.
Ebubekir meşakkatli bir tırmanıştan sonra, nihayet karargâha varabildi. Oldukça yorulmuştu.
Rus askerinin ihaneti de onun yorgunluğuna yorgunluk katmıştı. Her ne kadar rus askerinin
ihaneti onların lehine ise de böyle bir zihniyete lanet etti Ebubekir. Maalesef böyle zihniyete
sahip olanların içinde çeçen asıllılar da vardı. Ama zihniyet olarak onların ruslardan bir farkı
yoktu. her iki kesim de küfre hizmet ediyordu.
"Keşke yarın başlarına gelecekleri bilseler de böyle bir alçaklığı yapmasalardı," dedi Ebubekir
içinden.
Selamun Aleykum, dedi Ebubekir.
Vealeykum selam ve rahmetullah dedi mücahitler.
Komutan:Ne haber getirdin? Ebubekir.
Ebubekir: Tamam komutanım. 300 dolara meseleyi halettim.
Komutan: Malzemeyi ne zaman alacağız?
Ebubekir: Bir hafta sonra.
Komutan: Allah cihadını makbul eylesin Ebubekir. Say-u gayretini anlatsın.
Ebubekir: Amin, ecmain komutanım.
Tam o esnada güney tarafında nöbet tutmakta olan nöbetçilşerden bir heyecandan nefes
nefese kalmış bir şekilde geldi ve...

ONDOKUZUNCU BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YİRMİNCİ BÖLÜM

--Komutanım! dedi yeni gelen mücahidlerden, Hayri, soluk soluğa. Bir kafile göründü güney
yönünden. Bunlar ruslara benzemiyor. Kıyafetlerinden seçebildiğim kadarıyla, bunlar Çeçen de
değil.
Hemen herkes güney yönüne koştu. Komutan dürbünle kafileyi gözetledi
ve mücahidlere:
--Gözümüz aydın, gelen uluslarası yardım teşkilatı. Hızır gibi yetiştiler. Ruslardan ganimet
olarak aldığımız un ve zeytini yemekten gına gelmişti. Hiç olmazsa kardeşlerimizin gönderdiği
temiz yiyeceklerden yiyebileceğiz.
Komutan bir kaç kişiyi aşağıya gönderdi. Öyle ya kafile yabancıydı, ayrıca herhangi bir rus
hücumu da olabilirdi. Takriben bir saat sonra kafile karargâha varmıştı. Kafilenin sorumlusu
Osman Komutan Mus'ab ile, kırk yıllık dostmuş gibi kucaklaştı. Birbirlerine hal hatır sorduktan
sonra, Komutan Osman ile kararg^âh çadırına gitti.
Komutan: Allah sizden razı olsun. Tam zamanında yetiştiniz. Yiyeceklerimiz bitmek üzereydi.
Siz gelmeseydiniz yine ruslara baskın yapıp onlardan yiyecek almak zorunda kalacaktık.
Osman: Estağfurullah! Hakkınızı helal edin. Daha önce gelemedik. Ancak takdir edersiniz ki
buraya gelmek hiç te kolay değil. Tabiri caizse buraya gelmek deveyi iğne deliğinden geçirmek
gibi bir şey. İşin en tuhaf ve üzülecek tarafı. Bazı islam ülkelerinin zorluk çıkarması. Buraya
gelmek için binbir yalan söylemek zorunda kalıyoruz. Allah affetsin.
Komutan: Doğru söylüyorsun kardeşim. Maalesef islam ülkeleri yöneticileri bu konulara hiç te
duyarlı değiller. Yardım etmelerinden vazgeçtik. Hiç olmazsa yapılan yardımlara engel olmasınlar.
Müslüman kardeşlerimizin yüreklerinin ve dualarının bizimle beraber olduğunu biliyoruz. Bu da
bize güç katmaktadır.
Osman: Evet! müslüman kardeşlerimizin hem duaları hem de yardımları sizinle beraber. Ama biraz
önce de belirttiğim gibi. Toplanan yardımları buraya ulaştırmak çok zor. Ambarlarımızda epeyce
yardım malzemesi var. Ne var ki o malzemeleri buraya ulaştırmak hayli güç. Ama müslüman güç
işlerin insanı. Bu malzemeyi nasıl ki salimen buraya ulaştırdıysak inşaallah bundan böyle de
elimizden geleni yapacağız. Hiç endişeniz olmasın. Size yiyecek, giyecek ve nakdi yardım getirdik.
Ayrıca sivil insanlara da bir miktar yardım yaptık. Ama yardımın büyük
bölümünü buraya getirdik.
Komutan: Allah razı olsun Osman kardeşim. Bu hakkınızı nasıl ödeyeceğiz bilmem.
Osman: Ne hakkı Mus'ab kardeşim. Şayet ortada bir hak varsa o sizin bizim üzerimizdeki hakkınız-
dır. Esas biz sizin hakkınızı nasıl ödeyeceğiz onu bilemiyorum. Konuşma bu minval üzere epeyce
devam etti. Manzara gerçekten göz yaşartıcıydı. Komutan'ın ve Osman'ın gözlerinden yaşlar süzü-
lüyordu.
Kafiledeki diğer kişiler de mücahidlerle kaynaşıvermişlerdi. Gelen kafiledeki insanlarla aynı ülke-
den olan mücahidler de vardı. Onlar da hasretle kucaklaşmışlardı.

Kafilede son durum

Ertesi gün akşama doğru derenin suyu iyice çekilmişti. Su seviyesi yarım metreye kadar düşmüştü.
Kafile komutanı maiyetindekilere ertesi gün buradan gidecekleri yönünde talimat verdi. Ve herke-
sin erkence uyumalarını söyledi.
Meryem'e gelirken, komutan İgor bazı İslâmi kitaplar vermişti. Öyle ya Meryem casus olacaksa
muhakkak islami bilgiye de sahip olmalıydı. Kitapları arasında Siyer'i Nebi (sav) ve sahabe hayatı
da bulunmaktaydı. Gerek Efendimiz'in (sav) ve gerekse Sahabenin yaşantıları Meryem'i derinden
etkilemişti. Ve Meryem tuhaf duygular içerisine girmişti. Bir ikilem içerisindeydi. Ya Mücahidlere
katılacak, bu durumda bulunduğu mevkiden mahrum olacaktı. Ya da bulunduğu yerde kalmaya
devam edecekti. Bu mevkide kalırsa şayet makam sahibi olabilecekti. Ama ya kitaplarda yazılan-
lar doğruysa. Ya cennet, cehennem varsa. O zaman makam ve mevkinin ne önemi olacaktı. Ölüm
mukadderdi. Öyle ya. İnsanın ölümü ortadan kaldırması mümkün olsaydı. Bunun Lenin yapmaz mıydı?
Ya da Stalin, Troçki ve diğerleri. Yakın tarihteki diğer rus liderleri. Onlar rusyanın bir numarasıydılar.
Ama şimdi hiç birisi yoktu. Ya onlar kitaplarda yazılanlarda olduğu gibi cehennemde iseler. Ürperdi-
ğini hissetti Meryem. Soğuk soğuk terlemişti.
Hayatü-s Sahabe'den okumaya devam etti. Öyle bi konuya rastlamıştı ki Meryem.Yine tuhaf
duygular içerisine girmişti. Tam bu esnada...

YİRMİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YİRMİBİRİNCİ BÖLÜM

Abdullah Bin Zübeyr'in Şehadeti konusuna rastladı ve okumaya başladı. ko u şöyleydi.
Urve b. Zübeyr (ra) anlatıyor: "Muaviye ölünce Abdullah b. Zübeyr, Muaviye'nin oğluna biat
etmeyip aleyhinde kötü sözler söyledi. Onun bu tutumu Yezid'in kulağına gitti. Bunun üzerine
Yezid, Abdullah'ın boynuna zincir geçirilmiş olarak huzuruna getirilmesini yoksa üzerine ordu
göndereceğine dair yemin etti. Abdullah'a:
--Senin için gümüşten bir zincir yaptıralım, albiseni giyersin altında kalır, gözükmez. Böylece
adamın yeminini yerine getirtmiş olursun. Sulh sana daha yakışır, denildi.
İbnü'z-Zübeyr:
--Allah onun yeminini yerine getirtmesin, deyip şu mealdeki mısraı terennüm etti:
"Taş çiğneyenin dişleri arasında taşın yumuşamadığı gibi ben de hakkı isteyip dururken
hakkındışındaki bir teklife karşı yumuşayamam."
Daha sonra da şunları söyledi:
"Allah'a kasem ederim ki şerefimi kotuyacak bir kılıç darbesi yemem, şerefsizce bir kamçı
yememden daha iyidir!" Müteakiben halkı kendisine biata çağırdı, Yezid'e karşı aleni cephe aldı
Bunun üzerine Yezid Şamlılardan oluşan bir ordunun başına Müslim b. Ukbe el-Mürri'yi İbnü'z-
Zübeyr'in üzerine göndererek Medine halkını kılıçtan geçirilmesini, oradan da Mekke'ye geçmesini
emretti.
Burada durdu Meryem. Okuduklarına inanamıyordu. Bir insan nasıl olur da bile bile ölümü göze
alabiliyordu. Şimdiye kadar gördüğü ruslar içerisinde ölümü göze alacak birine rastlamadığı gibi
en ufak bir tehlike karşısında ya kaçıyorlar ya da uyuşturucuya
başvuruyorlardı. Hal böyleyken
Abdullah b. Zübeyr'in ölüme karşı bu kadar pervasız olmasını Meryem'in havsalası almıyordu.
İslâm'dan haberi olmayan, islamî yaşantısı olmayan birinin elbette bunu anlaması elbette mümkün
değildi.
Meryem'i bu karışık duygular içerisinde bırakalım da Çeçen Karargâhındaki son duruma bir göz
atalım.

Çeçen Karargâhında

Gelen yardımlar depoya istiflendi. Mücahidlerin keyfine diyecek yoktu. Nihayet bugün değişik
bir yemek yiyebileceklerdi. Gerekli hazırlıklar yapıldı. Gelen yiyeceklerin içerisinde et de vardı.
Hemen taşlardan bir mangal yaptılar, dayanıklı ağaç dallarından da şiş yapıp etleri dizdiler.
Mangalın üzerine sıra sıra koydular, bir süre sonra etrafı kebabın dumanları kaplamıştı. Doğrusu
mücahidler de ete hasret kalmışlardı. Mübareğin kokusu bile bambaşkaydı. Bugün keyifler daha
başkaydı. Tabi bunu sadece yiyeceklere bağlamak imkansızdı. Yiyecekler neşenin çok ufak bir
parçasıydı. En çok sevindikleri şey unutulmamış olmalarını görmek, müslüman kardeşlerinin
yanlarında olduğunu bilmekti. Bu onların güçlerine güç katmaktaydı. Elbette Allah'ın (cc) yardımı
onlarla beraberdi. Bunu defalarca bizatihi görmüşlerdi. Bir defasında...

YİRMİBİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YİRMİİKİNCİ BÖLÜM

...Rus uçakları üzerlerine zehirli gaz bombası atmıştı. Havada en ufak bir kıpırdanma yoktu.
Bombalar infilak edip zehirli gaz etrafa dağılınca güney yönünden şiddetli
bir rüzgar esmiş
ve zehirli gazı olduğu gibi rus karargâhının üstüne götürüp bırakmıştı. Bunun neticesinde
rus karargâhında canlı kimse kalmamıştı. Hatta bu durumu gören bir rus subayı ile bir asker
müslüman olmuşlardı. Her ikisi de daha sonra bir çatışmada şehid düşmüşlerdi.
Başka bir gün de uçaklar yine mücahidlerin karargâhını bombardımana tutumuştu. Müslüman-
lar dört grup olmuşlardı. Her grubun gözüne diğerleri bombalanmış gürünüyordu. Bombardıman
bittikten sonra birbirlerine: En çok sizin grubu bombaladılar gazi ve şehid var mı? diye sor-
duklarında, karşı taraftan: Hayır en çok sizi bombaladılar, sizde durum ne? cevabı gelmişti.
Elhamdulillah ki ne gazi ne de şehid vardı. İşte şimdi de yiyecek ve giyecek açısından
sıkıntı had safhaya varınca bu müslüman kuruluşu imdada göndermişti Cenab-ı Hak. Ona
sonsuz hamd olsun. Her defasında yardım ediyordu. Nasıl ki Resûlüne yardım ettiyse onla-
ra da yardım ediyordu. Allah'ın (cc) yardım vaadi vardı ve bu yardım tüm müslümanlara şamildi.
Bizi müslüman olarak yaratan Rab'bimize hamd olsun.

Bu Esnada Kafilede

Meryem kaldığı yerden okumaya devam etti.
...Müslim b. Ukbe Medine'ye girince Allah Resûlü'nün Sâhâbelerinden hayatta bulunanlar o gün
Medine'den kaçtılar. Müslim, Medine'de çirkin işler yaptı, çok kimseleri katletti. Sonra oradan
çıkarak Mekke'ye yöneldi. Lakin yolda öldü. Öleceği sıra yerine Husayn b. Nümeyr el-Kindi'yi tayin
ederek ona şu talimatı verdi:
--Ey İbn Berezeate'l-Hımâr! Kureyş'in hilelerinden sakın, onları önce mızrakla tenkil et, sonra
kellelerini kopar.
Husayn yürüyüp Mekke'ye vardı, burada İbnü'z-Zübeyr ile günlerce savaştı. O arada Yezid'in
öldüğünü haber alınca askerlerini bırakıp kaçtı. Yezid'den sonra tahta Hakem b. Mervan çıktı.
Mervân da ölünce yerine Abdülmelik geçti. Şam halkı kendisine biat etti. Bunun üzerine
Abdülmelik minbere çıkarak hutbe irad etti ve:
--İçinizde İbnü'z_Zübeyr'i tenkil edecek var mı? diye sordu.
Haccâc:
--Ben varım, yâ Emire'l-mü'minin, dedi.
Abdülmelik, Haccâc'ı susturup aynı soruyu yine sordu. Haccâc: "Ben varım," dedi. Abdülmelik
yine Haccâc'ı susturup sorusunu yineledi. Haccâc: "Ben varım, rüyamda İbnü'z-Zübeyr'in
hırkasını çıkarıp sırtıma giydiğimi gördüm," dedi.
Abdülmelik, Haccâc'a inandı, onu ordunun başına getirip Mekke'ye gönderdi. Haccâc Mekke'ye
varınca Abdullah b. Zübeyr ile savaşmaya başladı. İbnü'z-Zübeyr Mekke halkına:
--Şu iki dağı elde tutunuz, (düşmanlar) bu iki dağa çıkmadıkça siz daima güçlü kalırsınız, dedi.
Çok geçmeden Haccâc, Ebû Kubeys dağına çıktı, Kâbe'ye sığınan Abdullah ile maiyetindekilere
kurduğu mancınıkla taş yağdırmaya başladı.
İbnü'z-Zübeyr, Şehid düşeceği gün öğleden önce annesi Ebû Bekir kızı Esmâ'nın yanına gitti.
Ki o tarihte Esmâ yüz yaşındaydı. Ne bir dişi düşmüş ne de gözleri bozulmuştu. Oğluna:
--Ey Abdullah, savaşın nasıl gidiyor? diye sordu.
--Haccâc, falan ve filan yerleri ele geçirdi, diye cevap verdi ve gülerek:
--Ölümde huzur vardır, dedi.

Burada durdu Meryem. Okuduğu yerleri tekrar gözden geçirdi ve düşünmeye başladı. Bir yanda
makam sahibi olan kral ve komutanlar bir bir ölüyor. Onlar ölünce de ellerinde hiç bir şey kalmıyor-
du. Ne makam, ne mal, ne evlat. Diğer yandan ise. Abdullah b. Zübeyr. Gülerek: Ölümde huzur
vardır, diyebiliyordu.
Bu insan nasıl bu kadar korkusuzca ölümü arzuluyordu. Ölümde neyin huzuru vardı. Yoksa Abdullah
b. Zübeyr'in bilip te Meryem'in bilmediği şeyler mi vardı. Diğer yandan gördüğü rüyalar aklına geldi.
Bir anne ve babasının durumu, diğer yandan ise İgor'un durumu gözlerinin önüne gelmişti. İkisinin ara-
sında mukayese yapılmasına imkan vermeyecek derecede farklar vardı. Meryem'in yine kafası allak
bullak olmuştu. Yine aklı makam ve huzur arasında gidip geliyordu. Acaba oda Abdullah b. Zübeyr gibi
inanırsa, onun kadar rahatlıkta ölümü arzulayabilecek miydi? Başına ağrılar girdi Meryem'in, gözleri
kararmaya başlamıştı. Biz Meryem'i bu karmaşık duygular içerisinde bırakalım. Bakalım Çeçen karargâhında son durum ne?

Çeçen Karargâhında

Komutan Mus'ab, Abdulkadir'i çağırdı ve ona:...

YİRMİİKİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YİRMİÜÇÜNCÜ BÖLÜM


Abdulkadir, sen şimdi aşağıya in. Alarahman ve diğer kardeşlerimize dikkatli olmaları konu-
sunda sana söylediklerimi aktar. Çok çok dikkatli olmaları gerekiyor. Biliyorsun bu hafta çok
önemli şeyler olacak biiznillah. Sen de inerken kendine dikkat et. Hadi Allah'a emanet olasın.
Abdulkadir: Allah razı olsun komutanım. Siz de Allah'a emanet olasınız. Bu arada hakkınızı
helal edin komutanım.
Komutan: Helal olsun Abdulkadir. Size hakkım her zaman helaldir.
Komutan ve Abdulkadir birbirlerine sarıldılar, ikisi de duygulanmıştı. Abdulkadir giderken
sürekli arkasına dönüp karargâhtakilere bakıyordu. İçinde tarifi imkansız dugulara kapılmıştı.
Bu duygular içerisinde, aşağıya doğru meşakkatli bir inişe geçti. Ruslar nerden geldiğini
bilmesinler diye dolambaçlı yollardan ve ters istikametten indi.
Dağdan indi Abdulkadir, bir dönemeç kalmıştı onu da dönerse Caharkale'nin kenar mahalle-
sine ulaşacaktı. Tam köşeyi dönmüştü ki....


YİRMİÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YİRMİDÖRDÜNCÜ BÖLÜM

...Rus devriyesi ile burun buruna geldi.
Kıpırdama, yat yere, dedi rus askeri.
Abdulkadir çaresiz yattı yere. Korkmamıştı ama öfke doluydu. Bir de bir şey yapamamanın çare-
sizliği kahrediyordu Abdulkadir'i.
Ellerini arkadan kelepçelediler, üzerini aradılar ama bir şey bulamadılar. Ayağa kaldırdılar.
Nereden geliyorsun? dedi rus askeri.
Bahçeden geliyorum, dedi Abdulkadir.
Sen onu bizim külahımıza anlat. Yürü merkeze gidiyoruz.ü
Abdulkadir'i alıp askeri araca bindirdiler. Gözlerini bez bir bantla bağladılar. Araç hızla kuzey
istikametinde yol almaya başladı. Bir müddet sonra bir yerde durdu. Bezin aralıklarından hayal
meyal dışarıyı görebiliyordu Abdulkadir. Burası rusların sorgulama yeri olarak kullandığı bir
yerdi. Buranın şöhreti meşhurdu. Buraya girip de sağ çıkan pek nadirdi. Abdulkadir bir yandan
üzülüyor bir yandan da için için seviniyordu. Nihayet arzuladığı şehadete kavuşacaktı. Durma-
dan içinden dua ediyordu. Kafirlere karşı kendisini mahçup etmemesini, onların işkencelerine
direnme gücü göstermesi için kendisine güç vermesini diliyordu Allah'tan (cc).
Abdulkadir'i alıp içi küf kokan bir hücreye kapattılar. Ellerini açmış ama gözündeki bezi
çözmemişlerdi. Kapı büyük bir gıcırtı ile kapandı. Ortalık zifiri karanlıktı. Etrafta herhangibir
lamba olmadığı gibi dışarıdan ışık da sızmıyordu. Aslında bir insana burada işkence yapmaya gerek
yoktu. Fazla değil bir ay burada bekletilse havasızlıktan ölürdü.
Bu arada karargâhta Caharkale yönünde nöbet tutan nöbetçi sürekli aşağıyı gözetlediğinden
olan bitenden haberdar olabiliyordu. Abdulkadir aşağıya inince nöbetçi onu gözetlemeye başla-
mıştı. Rus askerlerinin Abdulkadir'i durdurduğunu görünce hemen gelip Komutan'a haber vermiş-
ti. Komutan aceleyle gözetleme yerine geldi ve dürbünle olayı takibetmeye başladı. İçinden rus_
ların Abdulkadir'i yakalamamaları için dua ediyordu ama İlâhi tecelli başka türlüydü. Kimbilir belki
de Rab'bimiz Abdulkadir'in şehid olmasını diliyordu. Abdulkadir'in yakalanmasını çaresizlik ve üzüntü
içerisinde seyretti Komutan. Abdulkadir'i götürene kadar ayrılmadı. Abdulkadir araca bindirilince
üzgün bir şekilde geriye döndü ve: Kardeşlerim! Abdulkadir kardeşimiz yakalandı. Onun için dua
edin, dedi. Herkes çok üzülmüştü. Yardım kafilesi de oradaydı. Onlar da en az mücahidler kadar
üzülmüşlerdi; ama ellerinden dua etmekten başka bir şey gelmiyordu.
Komutan: Nefsim yed'i kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki Abdulkadir şehid olursa onun inti-
kamını almak boynumuzun borcu olsun.

Abdulkadir ne kadar zaman kaldığını bilmiyordu. Tahmini olarak namaz vaktini belirledi ve teyem-
müm ederek öğle namazını kıldı. Hiç bu kadar huşû içerisinde bir namaz kılmamıştı. Bu namazdan
aldığı feyz bambaşkaydı. Tam namazını kılıp duasını bitirmişti ki...

YİRMİDÖRDÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YİRMİBEŞİNCİ BÖLÜM

...Ayak sesleri duydu. Gelenler vardı. Duasını bitirdi. Kapı büyük bir gıcırtı ile açıldı. Konuşma-
lardan iki rusun geldiğini anladı. Askerlerden biri:
Kalk bakalım. Buraya yatmaya mı geldin?
Kalktı Abdulkadir. Sorgu odasına doğru gittiler. Kapıda durdular, askerlerden biri içeri girdi
ve: Getirdik komutanım, dedi.
Komutan: Tamam getirin, dedi.
Abdulkadir'i içeri götürdüler. Komutan Abdulkadir'i alaylı bie şekilde süzdü ve:
Konuş bakalım, önce adını söyle.
Adım Cemal, dedi Abdulkadir.
Ya demek cemal. Nerden geliyordun bakalım?
Bahçeye gitmiştim.
Demek bahçeye gittin ha. Sen onu benim külahıma anlat, dedi ve Abdulkadir'in suratına şiddetli
bir yumruk attı. Müthiş bir acı hissetti Abdulkadir. Acı halka halka bedenini



sardı. Ardından bir
yumruk, bir yumruk daha. Onuncu yumruktan sonra hiç bir şey hissetmemeye başladı Abdulkadir.
Bir müddet sonra sorgu odasında bulunan başka biri araya girdi ve: Komutanım siz onu bana bı-
rakın. Cemal akıllı birine benziyor, eminim konuşacak. Bu kadar sert davranmamıza gerek kalmaya-
caktır eminim dedi.
Tamam, dedi komutan, öyle olsun. Onu hücresine götürün. Konuşmaya karar verince tekrar geti-
rin.
Abdulkadir'i alıp hücreye götürdüler. Bu sefer Abdulkadir'in daha fazla dayak yemesini engelleyen
rus subayı da beraber gitti. Hem yürüyorlar hem de: Bana bak aklını kullan. Bizim komutanın acıması
yok, şayet konuşmazsan seni öldürür. Öldürene jkadar da ölmekten beter eder. Ölümeyi isteyecek-
sin ama eline geçmeyecek. Konuşursan eğer, hem buradan kurtulur ve hem de bir takım imkanlara
kavuşursun, dedi. Rus subayı işbirliği teklif ediyordu.
Abdulkadir sağlam bir imana sahipti, ne yaparlarsa yapsınlar konuşmayacaktı. Değil mi ki, o zaten
şehadete aşıktı. İçinden dua edip, kendisine dayanma gücü vermesini diliyordu Cenab- Hak'tan.
Bu duygular içerisinde tekrar hücreye götürüldü, kapı yine büyük bir gıcırtı ile üzerine kapanmıştı.
İçerisi zifiri karanlıktı ama ne gam. Rab'bi ile beraber olana karanlıklar ne yapabilir ki?

Çeçen Karargâhında

Burada biraz Çeçen Karargâhından bahsedelim. Karargâh derken, sakın aklınıza tipik bir yerleşik
karargâh gelmesin. Çeçen karargâhı seyyardı, sadece sığınakları yerleşikti. Rusların ilk hedefi bu
sığınaklardı. Sığınaklarda yiyecek, giyecek ve mühimmat vardı. Ruslar bu sığınakları imha edebilir-
lerse çeçen direnişini kırabileceklerini umuyorlardı. Zaten Meryem'in gönderilmesinin tek amacı
bu sığınakları bulup imha etmekti. Çeçen mücahidler bir yerde fazla kalmıyorlardı, sürekli hareket halindeydiler. Ruslara ağır kayıplar verdirmeleri ve rusların ise onlara bir şey yapamayışlarının se-
bebi buydu. Bir gün güneyden saldıran mücahidler, ertsei gün kuzyeden saldıra biliyorlardı. Bu da
rusları kudurtmaya yetiyordu. Bu nedenle ele geçirebildikleri mücahidleri konuşturmaya çalışıyor-
lardı. Ama bu güne kadar bunu başarabilmiş değillerdi.
Komutan Mus'ab ve mücahidler derin bir üzüntü içerisindeydiler. Bazı mücahidlerin Caharkale'ye
rus karargâhına saldırma teklifini tehlikeli olduğu için kabul etmedi ve:
Kardeşlerim, bu şahsi bir olay değildir. Biz burada Allah'ın (cc) dininin hakimiyeti için çalışıyoruz.
Elbette ki içimizden bazılar şehid olacak, bazıları gazi olacak. Hissi olarak hareket etme lüksümüz
yok. Hissi hareket edersek davayı kaybederiz. Hem şunu unutmayın şehadet Peygamberlerin
bile imrendiği bir mertebedir. Yapacağımız tek şey Abdulkadir kardeşimize dua etmek ve Rab'bimiz-
den onun mukavemetini arttırmasını dilemektir.
Allah (cc) kardeşimizin sabrını arttırsıni kafirlerin zulmünden onu korusun.
Mücahidler hep beraber: Amin, dediler. Yardım kafilesi de çok üzüntülüydü, tabii ki onlar da yapı-
lan dualara icabet ediyorlardı. Kafiledeki herkes ağlıyordu. Mücahidlerin bu metanetleri onları çok
etkilemişti. Hatta burada kalmayı bile düşünüyorlardı. Bu düşüncelerini Komutan'a açınca, Komutan:
Hayır, siz burada kalmayınız. Siz dışarıda bize daha çok yardımcı olursunuz. Hem unutmayın ki
cihad edenlere yardım edenler de onlar kadar sevap kazanırlar. Sonra size ihtiyacı olan, başka ül-
kelerde kardeşlerimiz de vardır. Duyarlılığınızdan dolayı size teşekkür ediyoruz. Siz zaten bize yapma-
nız gereken yardımı yaptınız.
Bunun üzerine yardım kafilesi gitmek için toparlandı. Kısa bir süre zarfında hazırlanmışlardı. Artık ay-
rılık vakti gelmişti. Kafile başkanı Osman: Komutanım sizinle tanışmak ve size yardım etmek büyük
şeref, bundan dolayı Rab'bimize ne kadar şükretsek azdır. Keşke Abdulkadir kardeşimizin başına o
olay gelmeseydi. Ama ne yaparsın ki İlahî Takdir böyleymiş.
Birbirlerine muhabbetle sarıldılar. Yine her iki taraf da duygulanmıştı. Gözyaşları yanaklardan
aşağıya süzülüyordu. Kafile yola koyuldu. Bir grup mücahid de onlara kılavuzluk eymek üzere onlara
katıldı. Mücahidler kafileyi riskli bölgenin dışına kadar götürecek ve geri dönecekti.

Rus Cezaevinde
Sorgu subayı bir rus askeri çağırdı ve:...

YİRMİBEŞİNCİ BÖLÜMÜN SONU

 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YİRMİALTINCI BÖLÜM

...--Git şu kahrolası Olcayto'yu çağır, bakalım doğru mu söylüyor bu asi.
--Başüstüne komutanım.
Rus askeri gitti, kısa bir süre sonra Olcayto ile beraber geldi.
--Buyur komutanım, dedi Olcayto, beni emretmişsiniz.
--Evet bir çeçen gencini yakaladık, asilerden olmadığını, adının ise Cemal olduğunu söylüyor,
bak bakalım tanıyacak mısın?
--Başüstüne komutanım, dedi Olcayto.
--Gidin ve o asiyi camlı odaya alın.
--Başüstüne komutanım.
İki rus askeri gitti, Abdulkadir'i alarak camlı odaya getirdiler ve gözlerini açtılar. Camlı oda bir
tarafı ayna ile kaplı pencerelerin olduğu bir oda. Dışarıdan baka içeriyi görür ama içeridekinin
dışarıyı görmesi mümkün değil.
Olcayto rus subayı ile birlikte pencerenin yanına gitti. Abdulkadir odada oturuyordu.
--Bak bakalım tanıyacak mısın bunu?
--Evet komutanım tanıyorum, adı da Abdulkadir. Şehrin kuzey tarafında oturuyor. Babası
savaşta öldürülen bir asiydi. Annesi ve iki küçük kardeşi var. Ama şu an asilerle ilişkisi var mı bilmiyorum.
--Ya, demek öyle! Çok güzel çok güzel! Tamam sen gidebilirsin. Demek annesi ve iki küçük kardeşi de var ha. Hah! Hah! Ha! Bu daha da güzel. Öyleyse bunu konuşturmak çok kolay olacak.

Bu Arada Kafilede

Meryem kaldığı yerden okumaya devam etti.
Annesi!
--Oğlum, herhalde bunu benim için temenni ediyorsun! Ama ben senin karşılaşacağın iki şıktan
birini görmedikçe ölmek istemiyorum: Ya onları yeneceksin, bununla gözüm aydın olacak, ya da
öldürüleceksin! Ben de (katline) sabır göstererek ecrini Allah'tan bekleyeceğimi dedi.

Abdullah annesiyle vedalaşıp giderken validesi:
--Oğlum, öldürülme korkusuyla sakın dininden taviz vermeyeceksin, diye öğütte bulundu.

Abdullah annesinin yanından çıkıp Mescid-i Haram'a girdi. İbnü'z-Zübeyr Hacerü'l-Esved'i man-
cınıkla atılan taşlardan korumak için önüne iki kanatlı bir kapı yaptırmıştı. Kendisi de bu kapının
arkasına sığınıyordu. O sabah Abdullah, Hacerü'l-Esved'in yanında otururken adamın biri:
--Kâbe'nin kapısını açalım da oraya çık, dedi.
Abdullah adama baktı ve:
--Kardeşini her şeyden koruyabilirsin ama ecelinden koruyamazsın! Kaldı ki Kâbe'ye gösteri-
len hürmetin aynının buraya da gösterilmesi gerekir. Allah'a kasem ederim ki onlar sizleri
Kâbe'nin örtüsüne tutunmuş bir halde bulsalar yine öldürülecekler, dedi.
Kendisine:
--Onlarla barış hususunda konuşsan? dediler.
--Şimdi sulh zamanı mı? Vallahi sizi Kâbe'nin içinde de yakalasalar hepinizi boğazlayacaklar,
deyip şu mısraları inşâd etti:
"Zillete düşerek hayatı satın alamam. Ölüm korkusuyla tırmanacağım bir merdiven de istemi-
yorum. Hangi tarafa atılsa hedefinden sapmayan ve ölüm saçan oklar atacağım."
Abdullah daha sonra Zübeyr ailesine dönerek şunları söyled:
--Harhengi biriniz yüzünü nasıl saklıyorsa, kırılmaması için de kılıcını öyle korusun. Çünkü kılıçsız
kalırsa kendisini kadın gibi çıplak elle korumak zorunda kalır. Vallahi ben hangi savaşa katıldımsa
en ön safta çarpıştım, harblerde aldığım yaraların değil tedavilerinin elemini hissettim.
Bu minval üzere konuşurken Beni Cümeh kapısından...

YİRMİALTINCI BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YİRMİYEDİNCİ BÖLÜM

...aralarında Esved'in de bulunduğu bir grup yanlarına girdi.
Abdullah:
--Bunlar kimdir? diye sordu.
--Humuslular, dediler.
Elinde iki kılıç üzerlerine hücum etti. Karşısına Esved dikildi. Ona kılıcıyla bir darbe indirip ayağı-
nı kesti.
Esved:
--Ah! Fahişenin oğlu! dedi.
Abdullah:
--Yıkıl (geber) ey Hâm oğlu! Esma mı fahişe? diye mukabele etti.
Onları Mescid-i Haram'dan çıkartıp geri döndü. Derken başka bir güruh Benî Sehm kapısından
girdiler.
--Bunlar kimdir? diye sordu.
--Ürdünlüler, denildi.
Onlara da hücum edip Mescid'den kovdu. O arada Benî Mahzum kapısından bir tâife girdi.
Hasmım bir kişi olsaydı kendisini haklardım, diyerek onlara da sldırdı.
Abdullah'ın adamlarından bazıları Mescid'in damından düşmana kerpiç vs. atıyorlardı. Kendi-
si hasma hamle yaparken kerpiçlerden bir tam tepesine değip başını yardı. Bunun üzerine
İbnü'z-Zübeyr durdu ve "Kanlarımız ökçelerimize değil ayaklarımızın üzerine akıyor (yara alsak
da düşmana hücum edeceğiz)" mealinde bir şiir okuyup yere düştü. Hemen kölesi: "Köle hem efendisini hem de kendisini korur" mealinde bir mısra terennüm ederek Abdullah'ın üzerine
kapandı. Ama hasımları kouşp İbnü'z-Zübeyr'in başını kestiler.

İshak b. Abî İshak anlatıyor: "Abdullah İbnü'z-Zübeyr (ra) Mescid-i Haram'da öldürüldüğü gün
ben orada idim. Askerler Mescid'in kapısından giriyorlardı. İçeri giren grublara karşı Abdullah
savaşırken Mescid'in damındaki sütunbaşı çıkıntılarından biri tepesine düşüp başını yardı.
O esnada şu mısraları terennüm ediyordu:
"(Anam) Esmâ! Öldürülürsem bana ağlama, şerefimi ve dinimi korudum! Elim kılıçla yumuşamıştı.
(öldürülünceye kadar elimden kılıç düşmedi).

Meryem'in hayreti ve hayranlığı bir kat daha artmıştı. İçinde yaşadığı toplum içerisinde buna ben-
zer bir olay şimdiye kadar meydana gelmemişti. Bundan sonra da geleceğine ihtimal vermiyordu.
Çünkü bu toplumda yaşayan insanların her şeyi maddi çıkar üzerine kurulu idi. Ve kendi çıkarı
için kişi, bırakın arkadaşını, annesini, babasını, kardeşlerini ve ülkesini gayet rahatlıkla satabiliyordu.
Bu müslümanları farklı kılan şey neydi. Bunu muhakkak öğrenmeliydi. Merakı gittikçe artıyordu.
Çok yavaş da olsa kendisinde bir değişkiliğin meydana geldiğini hissediyordu, ama bunun nasıl
bir değişiklik olduğunu henüz anlayamıyordu. Bu düşünceler içerisinde, Meryem kafile ile yoluna
devam ediyordu. Yağmur olayından sonra kayda değer bir hadise meydana gelmemişti.

Caharkale'de Son Durum

Rus subayı:
--Getirin bakalım tutukluyu.
--Başüstüne komutanım.
Abdulkadir, koğuşunda zamanını ibadetle geçiriyordu. Kendisini en kötü ihtimale göre hazırladığından
herhangibir endişe taşımıyordu. Ne olursa olsun, en ufak bir bilgi vermeyecekti. Etleri lime lime edilse
bile. İlk sorgulama esnasında bir kaç yumruğun dışında, hiç acı

hissetmemişti. Allah'ın (cc) yardımını
bizzat görmüştü. Bu da onun moral ve mukavemetinin artmasına neden olmuştu. O bu düşünceler
içerisinde iken, kapı büyük bir gıcırtı ile açıldı, iki kişi içeri girdi ve:
--Hadi bakalım kalk gidiyoruz.
--Gidelim, bakalım.
Beraber sorgu odasının kapısına geldiler. Ruslardan biri içeri girdi ve Abdulkadir'i getirdiklerini söyle-
di.
--Getirin, dedi rus subayı.
Abdulkadir'i içeri götürüp rus subayının karşısındaki sandalyeye oturttular.
--Eeeeeee! Abdulkadir anlat bakalım, demek adın cemal ve bahçeden geliyordun ha!
Abdulkadir bir an için şaşırmıştı, bunlar nereden öğrenmişleri adını. Hemen aklına Olcayto gelmişti.
Olcayto'nun evi onlara yakındı. Olsa olsa o söylemişti. Zaten Mir Hüseyin'den onunla ilgili bazı bilgi-
ler edinmişti. Mir Hüseyin Abdulkadir'e, Olcayto'ya karşı tedirli olması gerektiğini, herne kadar tam
bir bilgi sahibi olamsalar da onun rus casusu olabileceğini söylemişti.
"Ah Olcayto! Ah Olcayto! Seni gebertmeden şehid olacağıma yanıyorum. İnşaallah seni diğer müslü-
manlar gebertir," diye geçirdi içinden Abdulkadir.
--Konuş! diye bağıran rus subayının sesi ile kendine geldi Abdulkadir.
--Ne konuşayım? Daha önce anlattım ya! Ben bahçeye gözatmaya gitmiştim.
--Bak Abdulkadir, istersen ne bize ne de kendine eziyet et ha! Yavaş yavaş asbrım taşmaya başlı-
yor.
--Anlatacak bi,r şey yok!
--Götürün bunu, anasından emdiği sütü burnunda getirin, diye bağırdı rus subayı.
Abdulkadir'i götürdüler, işkence yapılan bir odanın içine soktular ve elbiselerini çıkardılar. İlk önce filistin askısına astılar. Fiklistin askısı, insanın kotuk altlarından geçirilen uzunca bir değnektir. Ve
iki türlü kullanılır. Ters ve düz. Düz askı kollar yatay olarak askıya bağlanır ve insan çarmıha gerilmiş
gibi yukarı kaldırılır. Ters askı ise düz askıdan daha kötüdür. Koltuk altlarından ve sırttan geçirilir
değnek ardından da yine yukarı kaldırılır. Bu daha da fazla acı verir.
İşte Abdulkadir'i ters askıya aldılar ve....


YİRMİYEDİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt