Cihadın Birinci Hedefi
Müslümanlardan eziyetleri defetmek için.
Müslümanları, çektikleri fitne ve işkencelerden kurtarıp can, mal ve inançlarının emniyetini sağlamak için. Bundan dolayı da şu büyük ilkeyi getirmiştir.
"Fitne, öldürmekten beterdir." (el-Bakara: 191)
Böylece İslâmi akideye saldırmayı, bu yüzden işkence yapmayı ve mü'minleri fitneye uğratmayı bizzat cana kıymaktan bile beter saymıştır.
Yani bu büyük ilkeye göre akide, hayatın kendisinden bile değerlidir. Mal ve canını korumak için savaşmasına izin verilen mü'minin, inanç ve dinini korumak için savaşmasına izin verilmesi daha da doğal bir şeydir.
İnançları yüzünden fitne ve eziyete uğrayan müslümanların, bu en aziz bildikleri varlıklarını korumaktan başka çareleri yoktur. Dünyanın pek çok yerinde inançları yüzünden fitne ve işkencelere uğrayan kimselerin kendilerini korumaları zorunludur.
Örneğin müslümanların Endülüs'te uğradıkları fitne, öylesine yüz kızartıcı ve vahşi yöntemler, öylesine toplu kıyımlar uyguladılar ki artık bugün İspanya'da ne bir müslüman ve ne de İslâm diye birşey kalmıştır,
Örneğin Kudüs ve civarındaki haçlı hücumları.. Bu saldırıların hazırlık ve hedefi, sadece akideye yönelikti. Ama o zaman sadece akide bayrağı altında savaşan müslümanlar bu bölgeyi, Endülüs'ün acıklı sonundan kurtarmışlardı.
Sonra günümüzde müslümanların tüm dünyada uğradığı fitneler..
Komünist, budist, Siyonist ve haçlı tüm ülkelerde karşılaştıkları eziyetler..
Şu halde bu kimseler eğer gerçekten müslümanlar iseler, uğradıkları fitneyi defetmek için cihad farizasıyla - bugün de - yükümlüdürler.
Müslümanlardan eziyetleri defetmek için.
Müslümanları, çektikleri fitne ve işkencelerden kurtarıp can, mal ve inançlarının emniyetini sağlamak için. Bundan dolayı da şu büyük ilkeyi getirmiştir.
"Fitne, öldürmekten beterdir." (el-Bakara: 191)
Böylece İslâmi akideye saldırmayı, bu yüzden işkence yapmayı ve mü'minleri fitneye uğratmayı bizzat cana kıymaktan bile beter saymıştır.
Yani bu büyük ilkeye göre akide, hayatın kendisinden bile değerlidir. Mal ve canını korumak için savaşmasına izin verilen mü'minin, inanç ve dinini korumak için savaşmasına izin verilmesi daha da doğal bir şeydir.
İnançları yüzünden fitne ve eziyete uğrayan müslümanların, bu en aziz bildikleri varlıklarını korumaktan başka çareleri yoktur. Dünyanın pek çok yerinde inançları yüzünden fitne ve işkencelere uğrayan kimselerin kendilerini korumaları zorunludur.
Örneğin müslümanların Endülüs'te uğradıkları fitne, öylesine yüz kızartıcı ve vahşi yöntemler, öylesine toplu kıyımlar uyguladılar ki artık bugün İspanya'da ne bir müslüman ve ne de İslâm diye birşey kalmıştır,
Örneğin Kudüs ve civarındaki haçlı hücumları.. Bu saldırıların hazırlık ve hedefi, sadece akideye yönelikti. Ama o zaman sadece akide bayrağı altında savaşan müslümanlar bu bölgeyi, Endülüs'ün acıklı sonundan kurtarmışlardı.
Sonra günümüzde müslümanların tüm dünyada uğradığı fitneler..
Komünist, budist, Siyonist ve haçlı tüm ülkelerde karşılaştıkları eziyetler..
Şu halde bu kimseler eğer gerçekten müslümanlar iseler, uğradıkları fitneyi defetmek için cihad farizasıyla - bugün de - yükümlüdürler.