18- Düşmanın sivil insanları ve çocuklarının öldürülmesi
Günümüzün her türlü kafirlerin orantısız güç ve teknoloji kullanarak müslümanların üzerine hayvanlar gibi (hatta daha aşağı) çullandığı ama ve sağırların dahi bildiği bir gerçektir.
Küfrün tek millet olması sebebiyle küfrün en önde flama tutanları ve yaverleri müslüman coğrafyalarda aşağılık katliam ve iğrenç tecavüzlerini gerçekleştirmektedir .
Bütün bu olumsuz şartlardan sonra yeni bir fıkıh konusu gündemimize düşmüştür.
Müslümanların güç farkından dolayı başvurdukları ameliyet'ul istişhadiye ( şehadet eylemi) ve kafirlerin boynunun vurulması - kesilme şekilleri bunlardan belli başlıca olanlarıdır.
İstişhadi konusunda daha önce değindiğimiz üzere kuran ve sünnetten delillerle meşru (caiz) olduğu sabittir.
Öldürme şekillerine gelirsek evvela düşmanın kafa kesme meselesi (şekli) üzerinde durmak istiyorum .
İslam dinine göre boğazı kesilen yani boğazlanan hayvandır. Hayvanlar boğazlarından kesilerek atardamar kesilip kanı dışarı akıtılmalıdır. Çünkü kan içmek haramdır . Bundan dolayı çırpınıp kanı iyice boşaltması için ayaklarından bir tanesi serbest bırakılır . En son ise omurilik içindeki siniri kesilir böylece acının beyinle irtibatı kesilmiş olur .
İnsan kesme , daha doğrusu kafir kesme ise enseden olur . Çünkü insanın acı çekmeden bir an önce öldürülmesi esas alınmalıdır . Bundan dolayı enseden kesilerek oradan geçmekte olan sinirler koparılır ve acı çekmesi en kısa süreye indirilmiş olur. Önce boğaz kesilerek kan akıtılması birinci amaç olmaz.
SAFFAT 103- Ne zaman ki ikisi de bu şekilde ALLAH'a teslim oldular, İbrahim oğlunu alnı üzerine yatırdı.
MUHAMMED 4- Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Nihayet onlara üstün geldiğiniz zaman bağı sıkı bağlayıp esir alın. Sonra harp ağırlıklarını atıp, savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da fidye ile salıverin. ALLAH'ın emri budur. Eğer ALLAH dileseydi onlardan başka türlü de intikam alırdı. Fakat böyle olması sizi birbirinizle denemek içindir. ALLAH yolunda öldürülenlere gelince, ALLAH onların amellerini asla boşa çıkarmaz.
ENFAL 12- İşte o anda Rabbin meleklere şöyle vahyediyordu: Ben sizinle beraberim, müminlere sebat verin. Kâfirlerin yüreğine korku salacağım, hemen boyunlarının üstüne vurun, parmaklarına, parmaklarına vurun".
Buna rağmen gördüğümüz boğazdan kesilme sahnelerini daha çok kan çıkartılıp düşmanın içine korku salmak ve yaptıklarından vazgeçirmek gibi niyetleri olabilir . Bunun ise cevazlığına gücüm yetmediğinden ALLAHa havale ediyorum.
Kurtubi Rahimehullah, “Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde, bir şeyi sevmeniz de mümkündür. ALLAH bilir, siz bilmezsiniz”[ Bakara/216] ayetinin tefsirinde şöyle der:
“Ebu Ubeyd der ki: “Bu kelime ALLAH tarafından vadolunanı vermenin vücubunu ifade eder. Bunun anlamı şudur:
Bazı zorluklarından dolayı cihad hoşunuza gitmeyebilir. Halbuki o, sizin için daha hayırlıdır. Zira cihad ile düşmanınıza galip gelirsiniz, zafer kazanırsınız, ganimetler elde edersiniz ve size ecir verilir. Bazılarınız da ALLAH yolunda şehid olma nimetine kavuşur. Halbuki sizler rahatı ve savaşı terketmeyi seviyor olabilirsiniz. Ama o, sizin için daha kötüdür. Zira bu durumda düşmanlarınıza karşı yenik konuma düşersiniz ve idarenizi kaybedersiniz.” Derim ki; onun bu sözü gayet doğrudur. Bunun şüphe edilecek en ufak bir tarafı yoktur. Nitekim Endülüs ülkesinde böyle olmuştur. Zira onlar cihadı terkedip, savaştan korktular. Böylece düşman tarafından memleketleri işgal edildi, öldürüldüler, kadın ve çocukları da esir alınıp köle edildiler... İnna lillah ve inna ileyhi raciun. Şüphesiz ki bu, ellerimiz ile işlediklerimizin bir sonucudur.” [ Tefsiru’l-Kurtûbî, 3/43. Dâru’l-Hadîs.]
Kafirler için günah kavramı olmadığından Müslümanları daha hayatta iken yada öldürdükten sonra (şehid) üzerinde işkence ve eziyet (kesik , kopuk , darbe , yanık ) izleri bellidir . Müslüman kafirlerin bu aşağılık seviyesine düşerek onlar bize bunu yaptı bizde aynısını (kısas) yapalım , Nasılsa kısas vardır diyemez.
Cihad alanında düşmanı öldürürken işkence edilmeden güzelce katledilir. İşkencenin ölçüsü Rasulullahın sünneti belirler .
Öte yandan dinimizde her konuda, îhsan-iyilik ikram emredilmiştir. Şeddad b. Evs, "Rasulullahtan iki haslet öğrendim" dedikten sonra Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
"Şüphesiz ALLAH herşeyde iyiliği farz kılmıştır. O halde siz öldürdüğünüz vakit, öldürmeyi iyi yapın. Kestiğiniz zaman da kesmeyi iyi becerin. Her biriniz bıçağını bilesin. Ve kestiği hayvanı rahat ettirsin"
[ Muslim, sayd 57 ,Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/257.]
Uhud savaşında Müslümanlara Müşrikler tarafından Hanzale b. Ebû Âmir dışındaki şehitlerin hepsine işkence yapıldı. Hanzale'nin, müşrikleri destekleyen babası meşhur Ebû Âmir, Hanzale'nin cesedine işkence yapılmasına engel oldu.
[ İbn Seyyidinnâs, II, 38]
Vahşî, Hz. Hamza’nın ciğerini sökerek Hind bint Utbe’ye götürdü. Hind ciğerden bir parçayı ağzına alarak çiğnedi, sonra geri çıkardı. Vahşi’ye mükafat olarak zinet eşyalarını verdi.
Hz. Peygamber amcası Hz. Hamza'nın cesedinin yarılıp ciğerinin çıkarıldığını, işkence yapıldığını, burnunun ve kulaklarının kesildiğini görünce son derece üzüldü; şayet müşriklere karşı bir daha zafer kazanırsa onlardan otuz kişiye aynı şekilde misilleme yapacağını söyledi.
[ Vâkıdî, I, 290, 332; İbn Hişâm, II, 95-96; Taberî, II, 528-529.]
Ancak nâzil olan bir ayette böyle bir intikam yasaklandı.
[ - Eğer (bir suçtan dolayı) ceza verecek olursanız size yapılan azab ve cezanın misli ile ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır. Nahl 126]
Hz. Peygamber affı tercih etti ve kimseye misilleme yapmadı.
Düşmanı Ateşle Yakmanın Keraheti
Muhammed b. Hamza el-EsIemî'nin babasından rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.) onu bir seriyye'nin başına başkan tayin etmiş (Bu zat başından geçen hadiseyi) şöyle anlattı: Seriyyenin yanma vardım. Rasûlullah (s.a.v.) ;
"Eğer falan kimseyi bulursanız onu ateşle yakınız," buyurdu. Sonra ben (seriyyenin yanından) geri döndüm. (Rasûlu Ekrem) beni çağırdı. Huzuruna varınca;
"Falan kimseyi bulursanız onu öldürünüz. (Fakat) onu yakmayınız. Çünkü ateşle ancak ateşin sahibi (olan ALLAH) azâbeder." Buyurdu
(Buhârî, cihâd 107, 149; Tirmizi, siyer 20; Dârimî, siyer 23; Ahmed b. Hanbel, II, 307, 338, 452., Sunen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/226.)
Esiri Okla Öldürmenin Hükmü
İbn-i Ti'lî'den; Demiştirki; Abdurrahman b. Halid b. Velid ile birlikte savaşa girmiştik. Dört düşman (askeri) getirildi. (Abdurrahman) onlar hakkında (öldürülmeleri için) emir verdi. Bunun üzerine bir yere bağlanıp (üzerlerine ok atılmak suretiyle) öldürüldüler.
Ebû Dâvûd der ki; Said'den başka birisi bu hadisi bize, îbn-i Vehb'den, (rivayet eden Şeyhlerimizden) birisi (îbn Ti'li'nin şöyle dediğim rivayet etti -(onlar) bir yere bağlanıp (üzerlerine) ok (atılmak suretiyle) öldürüldüler. Bu durum Ebû Eyyub el-Ensar'iye ulaşınca;
Rasûlullah (s.a.v.)dan, eli kolu bağlı kişinin öldürülmesini nehyettiğini duydum. Nefsim elinde olan zata yemin olsun (öldürmek istediğim canlı) bir tavuk bile olsa onu bağlayıpta hedef yaparak öldürmem dedi.
(Ebû Eyyûb el-Ensâri'nin söylediği) bu (söz) Abdurrahman b. Halid'e ulaşınca (bu cinayetine karşılık olmak üzere) dört tane köleyi azad etti.
(Ahmed b.Hanbel, V, 422; Darimi, edahi 35. Sunen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/256-257.)
Kadınlarla Çocukların Gece Baskınlarında Kasıdsız Olarak Öldürülmelerinin Cevazı Babı
26- (1745) Bize Yahya b. Yahya ile Saîd b. Mansur ve Amru'n-Nâkıd, toptan İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. Yahya (Dedi ki) : Bize Sufyân b. Uyeyne, Zührî'den, o da Ubeydullah'dan, o da İbni Abbas'dan, o da Sa'b b. Cessâme'den naklen haber verdi. Sa'b şöyle demiş:
Peygamber (s.a.v.)) müşriklerden gece baskınına uğrayan zürriyetlerin hükmü soruldu. Bu suretle müslümanlar onların kadınlarına ve çocuklarına isabet ediyorlardı. Peygamber (s.a.v.):
«Onlar onlardandır). buyurdular.
( Muslim ; Cihad 26 )
27- (...) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrazzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Ubeydullah b. Abdillâh b. Utbe'den, o da Ibni Abbâs'dan, o da Sa'b b. Cessâme'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) :
— Yâ Rasûlâllah! Biz gece baskınında müşriklerin zürriyetlerine isabet ediyoruz! dedim,
«Onlar onlardandır.» buyurdular.
( Muslim ; Cihad 27 )
Kafirlerin Ağaçlarını Kesme ve Yakmanın Cevazı Babı
29- (1746) Bize Yahya b. Yahya ile Muhammed b. Rumh rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Leys haber verdi. Bize Kuteybetü'bnü Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Nâ-fi'den, o da Abdullah'dan naklen rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) Benî Nadîr'in hurmalarını yakmış ve kesmiş. Bu yer Büveyre'dir.
Kuteybe ile İbni Rumh kendi hadîslerinde şunu ziyade ettiler: «Bunun üzerine ALLAH (Azze ve Celie): Yaş ağaç nâmına her neyi keser veya kökleri üstünde ayakta bırakırsanız (bu) ALLAH'ın izniyledir: Hem de yoldan çıkanları rezîl etsin diye! [Haşr : 5.] âyet-i kerîmesini indirdi.»
Hendek savaşında rasulullah ile antlaşmalı olan Yahudi kavimleri , antlaşmayı bozarak kureyşli muşriklere Müslümanlara karşı yardım etmiştir. Rasulullah Hendek savaşının sonunda antlaşmayı bozan yahudilere tek tek cezalarını verip savaşmıştır. Bunlardan Kurayzaoğulları kavmi şöyle mudahaleye tabi edilmiştir :
“Kuşatma 25 gün sürdü. Kurayzaoğulları anlaşmayı bozduklarına pişman oldular. Diğer Yahudî kabileleri gibi Medine'den çıkıp gitmek için izin istediler.
Fakat Rasûlullah (s.a.v.) kayıtsız şartsız teslim olmalarını istedi. Reisleri Ka'b b. Esed'in başkanlığında toplandılar.
Ka'b: -"Tevratta bildirilen son peygamberin bu olduğu anlaşıldı. Müslüman olup kurtulalım, dedi Yahûdîler:
-Biz Tevrat üzerine başka kitab kabul etmeyiz, dediler,
Ka'b: -Öyleyse,kadınları ve çocukları öldürelim. Sonra kaleden çıkıp çarpışalım, belki başarırız, dedi.
Onlar: -Çoluk-cocuğumuz öldükten sonra, yaşamanın ne önemi var, diye cevâp verdiler.
Ka'b: -O halde, yarın cumartesi, Müslümanlar bizden emîndir. Ansızın hücûm edelim, onları gafil avlayalım, dedi.
-Biz cumartesinin hürmetini bozamayız, diye reddettiler. Sonunda kayıtsız şartsız teslim oldular. Ancak haklarında Evs Kabilesi Reisi Sa'd b. Muâz'ın hüküm vermesini istediler.
Benî Kurayza, Evs kabilesinin himâyesindeydi. Bu yüzden, Sa'd b. Muâz'ın hakemliğini istiyorlardı. Sa'd, hastaydı. Hendek Savaşı'nda kolundan okla yaralandığı için tedâvi görüyordu. Haberi alınca geldi.
-Kur'an-ı Kerîm'e göre mi, yoksa kendi kanunlarına göre mi hüküm vermemi istiyorlar, diye sordu. Yâhudîler, kendi kanunlarına göre hüküm verilmesini istediler. Sa'd da Tevrât'a göre karar verdi.(239)
Savaşabilecek durumdaki erkeklerin öldürülmesine, Kadınların ve çocukların esir edilmesine, Bütün mallarının da zaptedilmesine hükmetti.
Rasûl-i Ekram (s.a.v.): "Ey Sa'd, ALLAH'ın rızâsına uygun hükmettin" buyurdu. (240)
Yahudiler de karârın Tevrât'a uygun olduğunu itirâf ettiler. Sa'd'ın bu hükmü, Tevrât'ın Tesniye kitabının 20. Babının 10-14 üncü âyetlerine uygun düşmüştü. Bu gün de vatana ihânet edenlere ölüm cezâsı verilmektedir.
Benî Kurayza hakkındaki hükmü Hz. Ali ve Hz. Zubeyr icrâ ettiler. Kazılan büyük bir hendeğin kenarında 600 kadar Yahûdînin birer birer boyunlarını vurup hendeğe attılar. İçlerinden 4 tanesi Müslüman olup hayatlarını kurtardılar. Benî Nadîr Reisi Huyey b. Ahtab ile Benî Kurayza Reisi Ka'b b. Esed de öldürülenler arasındaydı.
Benî Kurayza'nın malları, mücâhidlere paylaştırıldı. Arâzisi ise, ensarın rızâsiyle muhâcirlere verildi.
"ALLAH, Ehl-i Kitab'dan muşrikleri destekleyen (Benî Kurayza Yahûdî)lerini kalelerinden indirmiş, kalblerine korku salmıştı. Onların kimini öldürüyor, kimini de esir alıyordunuz. Yerlerini yurtlarını, mallarını ve henüz ayağınızı bile basmadığınız toprakları ALLAH size mirâs olarak verdi. ALLAH her şeye kadirdir ". (Ahzâb Sûresi, 26-27)”
Aynı olay sahih-i Buharide şöyle geçer:
..Bize Hişâm, babası Urvetu'bnu'z-Zubeyr'den tahdîs etti ki, Âişe (r.anh) şöyle demiştir:
Sa'd ibnu Muâz Hendek gününde vuruldu. Ona Kurayş'ten Hıbbân ibnu'l-Arıka denilen bir adam ok atmış ve kol damarında yaralamıştı. Peygamber (s.a.v.) yakından ona hasta ziyareti yapmak için, ona mahsûs bir çadır kurdurdu . Rasûlullah Hendek harbinden Medine'ye döndüğü zaman silâhını çıkarmış ve yıkanmıştı. Bu sırada Cibril aleyhi's-selâm başından tozları silkeleyerek Peygamber'e geldi de:
— Sen silâhım çıkarmışsın! VALLAHi ben silâhımı daha çıkarmadım. Haydi onlara doğru çık, yürü! dedi.
Peygamber de ona: — "Nereye?" diye sordu.
Cibrîl, Kurayza oğulları'nı işaret etti.
Bunun üzerine Rasûlullah, Kurayza oğulları'na onlarla harbetmek için geldi. Muhasaranın sonunda bunlar Rasûlullah'ın hükmüme inip boyun eğdiler. Rasûlullah da bunlar hakkında'bir hüküm vermesini Sa'd ibn Muâz'a havale etti.
Sa'd da: — Ben onlar hakkında şöyle hüküm veriyorum: Bunların harb edenleri Öldürülür, kadınları ve çocukları esîr edilir, malları da taksîm olunur, dedi.
Hişâm şöyle demiştir:
Bana babam Urve, Âişe'den şöyle haber verdi: Sa'd ibn Muâz (Kurayza oğulları hakemliği ettiği günden evvelki gecede):
— Yâ ALLAH! Sen bilirsin ki, Rasûlü'nü tekzîb eden, vatanından çıkaran kavim kadar kendilerine harb ve cihâd etmek istediğim hiçbir kimse yoktur. Yâ ALLAH! Öyle zannediyorum ki, bizimle onların arasında artık yapılacak harb kalmamıştır. Şayet Kureyş ile başka bir harbimiz daha kaldı ise, Sen'in yolunda onlarla cihâd edeyim diye beni hayâtta bırak. Eğer aramızda harb kalmamış ise, bu yaramı deş de bu yüzden bana şehîdlik nasîb et! diye duâ etmiştir.
Müteakiben boyun damarına kadar gelen şişlik deşildi. Mescidde Gıfâr oğulları'ndan bâzı kimselere âid bir çadır daha vardı . İşte bu Gıfârîler kendi hâllerinde oturup dururlarken bir de bakmışlar ki, kendilerine doğru kan akıp geliyor. Onlar:
— Ey çadır ehli! Sizin tarafınızdan bize doğru gelen bu kan nedir? dediler.
Meğer Sa'd'ın yarası akıp dururmuş. İşte Sa'd (r.anh) bu yaradan dolayı öldü.
[Hadîs ve siyer kıtâblarında naklolunduğu üzere Peygamber, Sa'd'ın vefatı zamanında yanında bulunamamış. Kendisine Cibrîl gelip: "Yâ Muhammed, bu sâlih kul kimdir ki, ruhunun yükselmesi için göğün kapılan açıldı ve gelişinden dolayı Rahmân'ın Arş'ı titredi?" demiş. Bunun üzerine Rasûlullah acele Sa'd'ın yanına gitmiş, fakat vefat etmiş bulmuştur.].
(Sahih-i Buhari , Kitabul Megazi :158)
Yine Sahih-i Buhariden bir Kısas şekli :
Ukl Ve Ureyne (Kabileleri) Kıssası Babı
-.......Bize Saîd, Katâde'den tahdîs etti. Onlara da Enes (r.anh) şöyle tahdîs etmiştir: Ukl ve Ureyne kabilelerinden birtakım insanlar Medine'ye Peygamber'in huzuruna geldiler de İslâm kelimesini söylediler, yânî tevhidi telâffuz edip İslâm'a girdiklerini açıkladılar. Akabinde:
— Ey ALLAH'ın Peygamberi! Bizler sürü sâhibleri idik, ekin ve mahsûl sâhibleri değildik, dediler.
Ve Medine'nin havasım sıhhatlerine uygun bulmadılar (da burada ikaamet etmek istemediler).
Rasûlullah (s.a.v.) onlara zekât develerinin ve çobanının bulunduğu yere gitmelerim, o develerin içine çıkıp onların sütlerinden ve sidiklerinden içmelerini emretti. Onlar oraya gittiler ve onlardan içtiler.
Nihayet Harre tarafında bulundukları (sağıklarına kavuşup semizledikleri ve renkleri kendilerine geldiği) zaman îslâm'a girmelerinin ardından kâfir oldular, Peygamber'in çobanını öldürdüler ve develeri önlerine katıp Bu bölüm uygun görülmemiştir ürdüler.
Bu iş Peygamber'e ulaşınca arkalarından arayıcılar gönderdi. Gönderilen seriyye onları yakalayıp getirdiler. Peygamber onlara kısas yapılmasını emretti.
Akabinde o canilerin gözlerini çıkardılar, ellerini kestiler ve kendi hâlleri üzere ölünceye kadar Harre tarafına terkedildiler
[Bu haydûdları aramaya giden seriyye yirmi kişilik idi, kumandanları Kurz ibn Câbir yâhud Saîd ibn Zeyd (r.anh) idi.].
(Buhari , Kitabul Megazi :214)
Hanefi fûkahası; Müslüman olmak sûretiyle insanın kanının mâsum (Dokunulmaz) kılındığını, insanın ancak irtikab (dinden dönmek) ettiği bir ma'siyet (suç - kısas , evlinin zinası) sebebiyle öldürüleceğini" esas almıştır. Dolayısıyla Cihad; kâfirlerin şerrini defetmek ve onların mukavemetlerini kırmak için meşru kılınmıştır.
(İbn-i Humam - Fethû'l Kadir - Beyrut: 1316, D. Sadr Mtb. C: 4, Sh: 279 - 280.)
Mu'minlere karşı silâh çekmeyen veya bizzat savaşmayan kimseler, harb anında dahi öldürülmez. Nitekim Rasûl-u Ekram (s.a.v.) bir harb'te öldürülmüş olan bir kadını görünce müteessir olmuş ve "Bu kadın savaşmıyordu" diyerek ileri birliklerin komutanı Halid b. Velid (r.anh)'e haber gönderip: "Kadınları ve çocukları öldürmesinler" emrini vermiştir.
(Sunen-i İbn-i Mace - İst: 1401, Çağrı Yay. C: 1, Sh:948, Had. No: 2842. Ayrıca İmam-ı Merginani - El Hidaye Şerhû Bidayetu'l Mubtedi - Kahire: 1965 C: 2, Sh: 138.)
Mâlum olduğu üzere; öldürülmemeleri taleb edilen kadınlar da küfür üzere yaşıyorlardı. Ancak bizzat savaşmadıkları için öldürülmemeleri esas alınmıştır. Dolayısıyla savaşın sebebi mücerred küfür değildir. Kafirlerin fitne ve fesadının ortadan kaldırılması esastır.
İmam-ı Şafii (rha) İbn-i Abbas (rha)'dan rivayet edilen: "Bana Sa'd b. Cessame anlatmıştı: Gece baskını sonucunda, kadın ve çocukları da öldürülen müşrikler hakkında Rasûl-u Ekrem (sav)'in: "Bu çocuklar da, kadınlar da onlardandır" dediğini işittim"
Hadis-i Şerifi ile Ka'b b. Mâlik (ra)'den rivayet edilen: "Rasûl-u Ekrem (sav) İbn-i Ebi Hukeyke'yi Seriyye'nin başına geçirirken, kadın ve çocukların öldürülmesini yasakladı" Hadis-i Şerifini zikrettikten sonra: "Binaenaleyh bize göre (ALLAHû Alem) Rasûl-u Ekram (s.a.v.)'in buradaki nehyi, kasden öldürmeyi beyan buyuruyor. Yani bilerek, kadın ve çocuk olduğunu farkederek, kasden öldürülmezler. Müşrikler üzerine gece baskını yapmak ise sünnetle sabittir.
Rasûl-u Ekram (s.a.v) "Beni Mustalık'a" gece baskını düzenlemiştir. Mâdem ki gece baskını ve hücûm sünnetle sabittir; öyle ise hiç kimse çocuk ve kadınların öldürülmeleriyle sonuçlansa bile gece baskını ve hücûm cevazını önleyemez. Hakkında mubahlık bulunan bir hususta, hiç kimsenin kınama yetkisi de olamaz. Ancak kasden ve teammüden kadın ve çocuklar muharib olmadıkları için öldürülmezler" hükmünü zikrediyor.
(İmam-ı Şafii - Er Risale - Kahire: 1979 (2. Bsm), A.M. Şakir Neşri, Sh: 297-300.)
Esâsen kadın ve çocuklar savaşırlarsa, öldürülmeleri caizdir. (İbn-i Humam - A.g.e. C: 4, Sh: 291-292.)
Zira savaşla birlikte, mü'minlere karşı ma'siyet işleyen "muhârib" durumuna geçmişlerdir.
İbnu'l-Museyyeb rahimehullah anlatıyor:
"Sa'd İbnu Ebî Vakkas (radıyALLAHu anh)'ı işittim, demişti ki:
"Uhud gününde rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) sadakının içerisindeki okları bana bir bir verip:
"At! diyordu, at annem babam sana feda olsun!"
Müşriklerden biri müslümanları(n canlarını) yakmıştı, ona kanatsız bir ok attım. Yan tarafından isabet ettirdim. Herif yere yıkıldı ve avret yerleri de açıldı. Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) güldüler, o kadar ki yan dişlerini gördüm."
[Buhârî- Megâzî 18, 15; Muslim, Fedâilu's-Sahâbe 41, (2411, 2412) , Kutub-i sitte 4250 ]
(İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/125.)
- Hz. Enes (radıyALLAHu anh) anlatıyor:
"Ukl ve Ureyne kabilelerinden bir grup insan Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına gelip:
Ey ALLAH’ın Rasûlu! Biz hayvancılıkla uğraşıp sütle beslenen (çöl) insanlarıyız, (çift-çubukla uğraşan) köylüler değiliz" dediler.
Bu sözleriyle, Medine'nin havasının kendilerine iyi gelmediğini ifàde ettiler. Rasûlullah, onlara (hazineye ait) develerin ve çobanın (bulunduğu yeri) tavsiye etti. Kendilerine oraya gitmelerini, develerin sütlerinden ve bevillerinden içmelerini söyledi. Gittiler, Harra bölgesine varınca, İslâm'dan irtidâd ettiler.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'ın çobanını da öldürüp develeri sürdüler. Haber, Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e ulaştı.
Rasûlullah, derhal arkadaşlarından takipçi çıkardı (yakalanıp getirildiler). "Gözlerinin oyulmasını, ellerinin kesilmesini ve Harra'nın bir kenarına atılmalarını ve o şekilde ölüme terkedilmelerini emretti. "
(Buhârî, Muhâribin 16,17,18, Diyât 22, Vudu 66, Zekât 68, Cihâd 152, Megâzî 36, Tefsir, Mâide 5, Tıbb 5, 6, 29; Muslim, Kasâme 9, (1671); Tirmizî, Tahâret 55, (72), Et'ime 38, (1846); Ebü Dâvud, Hudud 3, (4364-4371); Nesâî, Tahrimu'd-Dem 7, (7, 93-98); İbnu Mâce, Hudud 20, (2578).kutub-i sitte 1559)
Yahudi İşgalindeki Filistin'de Çocukların Öldürülmesi
Her şeyden önce şunu ifade edelim ki, savaşta olsun savaş dışında olsun çok istisnai haller dışında çocukların kasten öldürülmesine cevaz yoktur. Çünkü çocuklar mükellef olmadıklarından ceza ehli değildirler. Ama savaş ortamında kendilerine herhangi bir görev verilmesi durumunda düşmanın gücünün zayıflatılması amacıyla çocukların öldürülmesine cevaz vardır.
Örneğin düşmanların padişahları bir çocuksa ve onun öldürülmesi halinde dağılacaklarsa bu çocuğun öldürülmesine cevaz vardır. Yahut düşman çocuklardan bir barikat veya siper oluşturmuşsa bu barikat ya da siperin aşılması için yapılacak hamlede çocuklar öldürülürse bundan dolayı İslam ordularına bir sorumluluk yoktur. Bu konuyla ilgili fıkhi delilleri aşağıda sıralayacağız. Ancak ondan önce bir noktaya dikkat çekmekte yarar görüyorum.
Filistin cihadına yönelik "çocuklar öldürülüyor" itirazı genellikle vakıaya değil varsayıma dayandırılan bir itirazdır. Yani:
"Bu eylemlerde hedef gözetilmediğinden çocuklar da ölebilir" varsayımından yola çıkılarak itirazda bulunulmaktadır. Oysa hedef gözetilmediği iddiası doğru değildir. Şimdiye kadarki eylemlerle ilgili olarak hazırlanan raporlardan ve verilen bilgilerden öğrendiklerimize göre bu eylemlerde ölenlerin en küçüğü 16 yaşındadır. Bu noktaya işaret ettikten sonra Müslümanların gözleriyle gördüğü bazı manzaraları dile getirerek çocukları asıl kimlerin mağdur ettiğini gözler önüne serelim .
1990 yılında Ürdün'ü ziyaret ettiğinde intifadada yaralanıp tedavi için Amman'a getirilen Filistinli çocukları da ziyaret etmişti. Amman'daki İslami Hastane'de tedaviye alınan bu çocukların bazılarının kol bazılarının bacak kemikleri kırılmıştır. Kimisinin iki bacağı birden kırılmış, tekerlekli sandalyelerle dolaşıyorlar. Bu arada altı yedi yaşlarında bir çocuk vardı . Tedavi için kafası traş edilen bu çocuğun kafasında en az yirmi taş yarası vardı.
İşgalci askerler çocuğu yere yatırarak taşlarla bu şekilde kafasında en az yirmi yerde yara açmışlardı. Kimse öyle şey olamaz demesin çünkü arkadaşım ve onunla birlikte birçok kişi bu manzarayı gözleriyle gördü. Bu manzara ve Filistin'deki on binlerce çocuğun yaşadığı hayat şartlarından sadece bir örnek. Bu manzaralar siyonistler tarafından güdülen medyanın ve yazarların işine gelmediğinden gündeme getirmek bile istemiyorlar. Ama siyonist işgale karşı yürütülen haklı mücadelede çocukların zarar görmemesine özen gösterildiği halde hemen "çocuklar da ölebilir" varsayımından yola çıkarak oradaki varlık mücadelesine karşı toplumda bir antipati oluşturmaya çalışıyorlar. Feraset sahibi Müslüman bu tuzaklara düşmez.