20- TÜRKİYE GİBİ DAR'UL-HARB OLAN ÜLKELERDE CUMUA NAMAZI KILINMASI HAKKINDA SORULAR
Türkiye’de Cumua namazı hususunu konuşmak için Darul islam ve darul harb kavramlarını iyice bilmek gerekir. bunun için Dar'ul-harb ve Dar'ul-İslam başlıklı yazıya muracat edebilirsiniz .
Cumua namazı "kılınır mı, kılınmaz mı" tartışmasında iki boyut vardır. Kılınır diyenler, kılınmaz diyenler...
"Her ne hal-û kârda olursa olsun Kılınır" diyenlerin iddiaları ilmîlikten öte duygusallığa dayanmakta, kılınmaz diyenler ise işi İslam’i kaynaklara dayandırmaktır.
Her zaman şunu duyarsınız:
"Cumua Allah’ın apaçık bir emridir her yerde, her şartta kılınmalıdır."
“Şimdi ben burada Cumua’yı kılacağım , Allah’ta bana neden Türkiye’de Cumua namazı kıldın mı diyecek ?"
Evet işte böylesine basit ve trajik ifadelerle olaya yaklaşan müslüman kardeşlerimiz (!) maalesef hayatlarını bu şekilde ciddiyetsiz devam ettirdikleri müddetçe yaralarımız derman bulmayacaktır.
Gelelim bu meseleye ilmi cevab verenlere.
Onlardan birisi Nun yayınlarından çıkan Prof. Dr. Faruk Beşer'in "Fıkıh penceresinden Fetvalarla Çağdaş Hayat" adlı kitabıdır.
Şimdi dilerseniz o kitabda Cumua namazının incelendiği bölümün sonuç kısmını okuyalım ve onların yorumlarına kendimiz cevab vererekten meseleye bir çözüm bulalım...
(Fetvalarla Çağdaş Hayat-Doç. Dr. Faruk Beşer / Nun yayınları syf: 122-123 İstanbul)
SORU 1 - Cuma kılma imkanı bulunan her yerde mutlaka kılınması gereken şiar bir ibadettir.
CEVAP 1- Öncelikle şunu bilmek gerekir ki, Cumua namazı kılınmaz diyenler onu kılmayın demiyor kendi aralarında harb emirlerini tayin eden müslümanlar bu emirin denetim ve musadesinde cuma namazlarını ruhsâten eda edebilirler bu sebeble "Cumua namazı her zaman her yerde kılınmalıdır" sözü doğrudur, ve itiraz eden de yok ama Cumua belirli şartlarla sabit bir namazın şartlar tahakkuk etmemesi durumunda kılınmaması gerektir. Aksi halde bu amel islami hükümlerle alay etmek gibi bir mana kazanır.
SORU 2- Cuma kılmama fikrini yaymaya çalışanların delilleri çelişkili ve zayıftır. Bu fikri benimseyenler iyi niyetli de olsalar, başlatıkları hareket yanlış, tehlikeli, gençleri camilerden koparıp kahvelere yaklaştıracak bir anlayıştır.
CEVAP 2 - Faruk Beşer'in burada bahsettiği Cumua namazı ile ilgili rivayet edilen şu hadistir.
Cabir bin Abdullah (r.anh)'den rivayete göre, Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiştir:
"Ey insanlar biliniz ki şu yerimde, şu ayımda, şu günümde, ve bu yıldan itibaren, kıyamete dek, Allah cumayı üzerinize farz kılmıştır. Artık kim onu benim zamanımda yada benden sonra adil ya da zalim bir imamı varken, hafife alarak ya da inkar ederek terk ederse, Allah onun iki yakasını bir araya getirmesin, işinde bereket kılmasın. Dikkat edin, Onun ne namazı vardır, ne haccı, ne orucu, ne bir iyiliği vardır. Tevbe etmedikçe bunlardan hiç biri kabul edilmez."
(Sunen-i İbn Mace, C. 1, Cumua namazı, bab 78, Hadis No : 1081, Sf. 337, Konya Yayıncılık ; Sunen-i İbn-i Mace - İst: 1401 Çağrı Yay. C: 1, Sf: 343 Had. No: 1081. Ayrıca Abdi'l Latifi'z Zebidi - Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih tercemesi ve şerhi - Ank: ty (4 bsm) Diyanet Yay. C: 3, Sf: 47 vd.)
Hanefi Fûkahası bu Hadis-i Şerif'te geçen "Ve lehû imamûn adilûn ev cairûn" hükmünü esas alarak: "Cumua Namazı'nın edâsı için ûlû'lemr'in izni şarttır" hükmünde ittifak etmiştir.
(Şeyh Nizamuddin ve bir heyet - A.g.e. C: 1, Sh: 145. Ayrıca İmam-ı Merginani - A.g.e C: 1, Sh: 884, İbn-i Humam - Fethû'l Kadir - Beyrut: 1315 C: 1, Sh: 411-412.)
Abdullah İbn-i Mesûd (r.anh) ve İbn-i Abbas (r.anhuma)'dan rivayet edildiğine göre;
Rasûlu Ekram (s.a.v.): "Dört şey ûlû'lemr'in hakkıdır. Hadd cezalarını tatbik etmek, ganimetleri mucâhidler arasında taksim etmek, Cumua Namazını kıldırmak ve zekatı toplamak" hükmünü beyan buyurmuştur.
(Siracuddin Ebû Hafs Ömer El Gaznevi - El Gurretu'l Munife - Kahire: 1950 Sh: 168 vd. Ayrıca İbn-i Humam - Fethû'l Kadir - Beyrut: 1316 C: 4, Sh: 129.)
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafıdan yayımlanan "Sahih-i Buhari muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi" isimli eserde:
"İmam-ı Azam Ebû Hanife'nin kavline göre devletin (Ulû'lemr'in) izni olmadıkça, Cumua Namazı sahih olmaz. İmam-ı Malik ve Şafii ve Ahmed'e göre izinsiz kılmamak mustehab ise de, kılmakta sıhhate mani bir şey yoktur. Mâruf olduğuna göre eimme-i selâsenin kavli budur. Lakin İmam-ı Ahmed'den mervi diğer bir kavle göre müşarünileyhin Ebû Hanife'ye muvafık olduğunu Ayni iddia ettiği gibi, İmam-ı Malik'in de; "Devletin izni olmaksızın biri Cumua'yı kıldırsa elvermez" dediğini ve İmam-ı Şafii'nin kavl-i kadimine göre: "Ancak devletin veya onun me'zun (izinli) kıldığı kimsenin ardında Cumua sahih olabilir" diyor.
Devlet'in (Yani Ulû'lemr'in :"Devlet" ile "Ulû'lemr" kavramları arasında mahiyet farkı vardır. Şöyle ki;"Ulû'lemr"; Kur'an-ı Kerim'de ve Rasûl-u Ekram'in sünnetinde yer alan bir kavramdır. "Devlet"de arabca bir kelime olduğu halde aynı manada kullanılmamıştır.) ummet üzerine velayet-i ammesi vardır. İzinsiz Cumua kılınmaz diyenlerin hucceti İbn-i Mace'de, Cabir (r. anh)'den mervi hutbe-i nebeviyyedir ki, onu Bezzar'da Sahabe-i Muşarun-ileyh'ten rivayet ettiği gibi, Taberani'de "Evsat'ında" o mealde İbn-i Ömer (radiyallahu Anhûma)'dan rivayet etmiştir"
(Abdi'l Latifi'z Zebidi - Sahih-i Buhari Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve şerhi - Ank ty (4 bsm) Diyanet Yay. C: 3, Sh: 47 vd.) hükmü kayıtlıdır.
Allahû Teâla (c.c.)'nın indirdiği hükümleri çirkin görüp, kendi heva ve heveslerinden hükümler icad eden siyasi güçler; mûminlerin "Ulû'lemr'i" olamaz. Zira mûminlere, Allahû Teâla (c.c.) ancak kendilerinden olan bir ûlû'lemr'e itaatı vâcib kılmıştır.
(İbn-i Kesir - Tefsirû'l Kur'an'il Azim - Beyrut: 1969 C: 1, Sh: 518-519.)
Ayrıca "Kafirlerin, mûminler üzerinde velâyet hakkı olamıyacağı" da kat'idir.
(İmam-ı Merginani - El Hidaye şerhû Bidayetu'l Mubtedi - Kahire: 1965 C:1 Sh: 199)
Mûminler; kafirlerin veya murtedlerin istilasına uğrarsa; kendi içlerinden emir, kâdı ve Cumua imamı seçebilirler.
(İbn-i Nuceym - El Bahrû'r Raik - Kahire: 1311 C: 6, Sh: 298 vd. Ayrıca İbn-i Humam - Fethû'l Kadir - Beyrut: 1317 C: 6, Sh: 365.)
Bu şekilde Cum'a Namazını edâ etmeleri ruhsaten caizdir. "Esaret'i" kırıp, Allahû Teâla (c.c.)'nın indirdiği hükümlerle hükmedilinceye kadar cihad etmeleri "Farz-ı Ayn" olur. Eğer mustevliler; mûminler üzerine, küfür ahkamı ile hükmedecek bir amir tayin etmeye gayret ederlerse, velev ki tayin ettikleri kimse "Ben de müslümanlardanım" dese dahi geçerli olmaz. Zira küfür ahkamı ile hükmetme hakkı hiç kimseye tanınmamıştır.
Şimdi "Türkiye'de Cumua Namazı'nın edâsı için Ulû'lemr'in izni mevcut mudur ?" sualine cevab arayalım:
Hilafetin ilgası sırasında, Birinci Büyük Millet Meclisinde Cumua Namazı konusu tartışılmıştır.
Seyyid Bey, bu konu ile ilgili bir kitap kaleme almıştır. Bu kitapta; hilafetin Ali (r.anh)'den sonra krallığa dönüştüğü tezi ileri sürülmektedir.
Bu tartışmalar; 16 Şubat 1933 yılında Mustafa Kemal'in emri ile; izin talebinde bulunan bütün cemaatlere (köy veya şehir) izin verileceğinin tamim edilmesi üzerine kesilmiştir. Şu anda milyonlarca Cumua cemaati; Mustafa Kemal'in izni ve onu tâkib eden yönetimlerin tasvibi ile toplanmaktadır.
(Bazı çevreler ısrarla Mustafa Kemal'in "Hilafeti ilga ettiği ve şer'i kanunları yürürlükten kaldırdığı için" İslâm'a inanmadığını savunmaktadırlar. Ancak aynı çevreler 16 Şubat 1933 tarihinde Mustafa Kemal'in emri ile verilen izinle Cumua Namazlarını edâ etmektedirler. Firaset sahibi her mûmin kabul eder ki; bu çevrelerin iddiaları ile amelleri arasında korkunç bir tezat vardır. İşin ilginç yönü bu kimseler tezatlarını yaygaralarıyla bastırma gayretindedirler)
(Yusuf Kerimoğlu / Emanet ve ehliyet)
SORU 3 - Munferid hadiseler dışında Cuma namazının kılınmadığı hiç olmamıştır...
CEVAP 3- Bu sözle Dr. Beşer büyük bir ayıbı sergilemiş ve Rasulullah'ın dahi Mekke’de Cumua namazını kılmadığını ama bu zaman diliminde Medine'de Musab b. Umeyr Medine’li müslümanlara Namaz kıldırıyordu...
(Gurer ve durer/Molla Husrev Eser neşriyat Cuma bölümü) Yazar bu gerçeği maalesef görmezden geliyorç
SORU 4 - Rasulullah'ın hadisleriyle kendilerine Cumuanın farz olmadığını bildiren zümreler içerisinde, sultanı bulunmayan diye bir zümre yoktur.
CEVAP 4 -Yazarın kendi kitabının metninde dahi geçen -adil ya da zalim bir imamı olduğu halde- ibaresini yok diye nitelemesi gerçekten ilginç bir tavırdır.
(Fetvalarla çağdaş hayat/ syf: 111 34 nolu dipnotta hadisin metni geçmektedir.)
SORU 5 - Cuma namazı kılmayanları acı azab ve cezalarla tekdir eden hadisi şerifler mutlaktır.
CEVAP 5 - Cumua namazını inkar ederek ya da hafife alarak kılmayanlar için söylenmiş hadisleri Allah’ın hududlarını gözetenlere çevirerek nassları hırsız feneri gibi kullanıp istediği tarafı aydınlatmak ve halkın Allah korkusunu provoke edip insanları hakikatlerden uzaklaştırmak gayet yanlış bir tavırdır.
Unutulmamalıdır ki Cumua'yı terkedenler (Kılacak muvahhid bir imam bulamıyor veya cemaat olamıyor ise) kafadan değil bir fetvaya binaen terk etmektedirler... Meşhur olan kavilde imamın hatasına bir isabetine iki ecir vardır. Fetvayla ve teville yola çıkanlar asıl manadan sapmadıkça doğru yoldadırlar...
SORU 6 - Aksi fikirde tutundukları hadis, hem kendi içinde, hem de bu fikirle çelişki halindedir. Senedi dolayısıyla zayıftır. Ayrıca "ibaresi" ile cumanın "imamı" yokken kılınmayacağı değil terk edilmesinin tehlikesi anlatılmaktadır.
CEVAP 6 - Muctehid alimlerce delil kabul edilmiş ve ondan hükümler çıkarılmış böyle bir hadisin zayıf ilan edilmesi Beşer'in ve akabinde gidenlerin haddine değildir. Ama insanların en cesuru muhakkak ki en çok cahil olanlarıdır.
Hadis belki Beşer'e ulaşan senediyle zayıftır ama sahih kabul eden muctehid alimlerimiz kaynak edindiklerine göre onlar sağlam bir yönünü biliyorlardır. Bunun aksini kabul etmek ulemayı zann altında bırakmaktır. Onlara fetva verirken mesnedsiz konuşuyorlardı demek herhalde pek doğru bir davranış değildir ki Cumua namazının edasının şartları başlıklı olan her ilmihalin içerisinde birinci şart sultanın iznidir.
SORU 7- Cumayı emreden ayet ibaresi ile cumanın mutlak anlamda kılınmasına çağırmakta, söz konusu hadiste ise işaretiyle imamdan söz edilmektedir. İbare ile işaretin tearuzunda ibareye itibar edileceği, önemli bir usul kaidesidir
CEVAP 7 -Eğer işin o yönüne bakarsak şöyle demek icâb eder o hadiste de kadınlara ve kölelere, hastalara ve dahi yolculara istisna tanınmıştır aslında onlar da kılmalıdır.
SORU 8 – Türkiye’den başka hiç bir ülkede böyle bir fikir ortaya atılmamış ve böyle bir yönteme baş vurulmamıştır.
CEVAP 8 - Yazarın İslam alemini ve dünya üzerindeki İslami hareketleri pek iyi tâkib etmediği her halinden belli oluyor...
SORU 9- Bu konuda söyleneceklerin tamamına yakın bir çoğunluğu, onlarca sahih nassa karşı bir zayıf nassa dayanan ictihadlar üzerinde, nass gibi yapılmış spekülasyonlardır.
CEVAP 9- İkinci şıkta verdiğimiz Yusuf Kerimoğlu’nun ilmihalinden aldığımız metin hangi sahih senedlere dayanıldığının resmidir... Üstelik biz illa kılmayalım ya da kesinlikle kılınmaz demiyoruz. Belli şartları oluşturarak iyileştirerek kılabileceğimizi söylüyoruz. Detaylı bilgi için önceki Dar’ul Harb fıkhı adlı bölümlere bakınız.
SORU 10 - Cumadan bahseden bir kitab yazan Suyuti böyle bir şeyden bahsetmemiştir.
CEVAP 10 - İmam Suyûti kitabında Cumua'nın faziletlerinden bahsetmiştir.
SORU 11 - Dolayısı ile Cumua'nın farzıyyeti, mükelleflerin hiç bir zaman üzerinden kalkmaz. Bu konuda sultanı şart koşmayanların sözüyle amel edilmelidir. Sonra madem cuma namazı bir devlet namazıdır, devletin mezhebi olmayacağına göre, bu mezhebte ısrar etmenin bir anlamı yoktur.
CEVAP 11- Biz islâmi olup da mezhebsiz olan bir devletten değil, bilakis Allah’ın şeriatını ilga etmiş, hilafeti kaldırmış ve yerine batılı kanun ve sistemleri yerleştirmiş bir devletten bahsetmekteyiz. Yazar bu hususa zaten hiç el atmamış. Bundan sonra da bi iznillah el atamayacaktır...
SORU 12 - Söz konusu hadiste imamı olmayan cuma kılmasın denmiyor. Bu şart ifadenin mefhum-u muhalifinden çıkarılıyor. Halbuki Hanefiler mefhum-u muhalife itibar etmemektedirler.
CEVAP 12 - Bilakis Hanefi alimleri her ne kadar "Mefhum-u muhalif"e itibar etmeseler de, Cumua'nın edasının şartlarında 'Sultanın izni'ni kabul ederek hadiste geçen lafzın mefhum-u muhalif olmadığını isbat etmiş ve bir kez daha söz sahibinin yüzünü kara çıkarmışlardır. Elhamdulillah
(Cumuanın şartları için İmam Merginani'nin El Bidaye ve Molla Husrev’in Gurer ve Durer’ine, Fetava-i Hindiyye, ve ibn-i Abidin’in eserlerinde cuma bahislerine bakınız.)
SORU 13 -Hanefiler bu hükme illet olarak, hep cuma ve bayram namazlarının kalabalık olacağını, sultanın bulunmaması halinde münazaa çıkabileceğini göstermişlerdir. İlletin bulunmayacağı yerde malulun dâhi olmayacağı, dolayısıyla munazaa ihtimalinin herhangi bir yolla ortadan kaldırılması halinde sultana da ihtiyaç kalmayacağı açıktır
CEVAP 13 - Hilafeti ilga eden zihniyetin nasıl bir alim tipiyle Cumua namazını kılmaya musaade ettiğini anlamak isteyenler bu satırların sahibine bakmalıdırlar. Çünkü Cumua namazı kıldırmak Hanefi'lere göre imamın görevleri arasındadır. Oysa Beşer'e göre öyle devlet mevlet pek önemli değil tek namaz kılınsın da.... Gerisi Laik, Demokratik Kemalist Cumhuriyetin ağa babalarına kalsın...
Faruk Beşer’in çıkardığı sonuçlar bunlar...
Rasulullah (s.a.v.) şöyle der: "Âlimin zellesinden korkunuz..."
Evet âlimler de yanlış yapabilirler, ya da bazen gavurun ekmeğini yiyen onun kılıncını çalar nevinden sözler sarf edebilirler.
Cuma hakkında Sonuç olarak derseniz ; Türkiye’de Cumua namazı belli şartlar dahilinde kılınabilir.
Müslümanlar olarak aranızda birleşip Cumua imamı seçmeniz ve imamın Tağutun hutbelerini okuyan, onların zalimlerini ve beşeri sistemlerini öven, kafirlere dua eden imamlardan olmamasına dikkat ediniz .
Cumua namazını resmî imamların arkasında kılmak zorunda değiliz; devlet memuru durumundaki resmî görevlilerin arkasında kılmaya gönlümüz yatmıyorsa, kendi aramızda cemaat teşkil ederek herhangi bir yerde Cumua namazı kılmalıyız.
Cumua namazlarının ille de bir camide kılınmasının şart olmadığını belirtelim.
Özellikle günümüz ortamında câmilerden daha özgür alternatifler oluşturabiliriz. Müslümanların kolay kolay diyanete bağlı bir câmi imamının (namaz kıldırma memurunun)arkasında namaz kılmaya gönülleri elveremez , bu yüzden toplanıp kendi aralarında bir dernekte, vakıfta, hatta bir işyerinde veya uygun bir evde Cumua namazı kılabilirler, kılmalıdırlar.
"Biz de Mûsâ ve kardeşine; 'Kavminiz için Mısır'da evler hazırlayın ve evlerinizi yönelinecek kıble, namaz kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Mûsâ, size uyan) mu'minleri (zaferle) müjdele!' diye vahyettik." (Yûnus, 87)
Hem Firavunlar çağında, hem Mekke döneminde müslümanlar, evlerini, ders yaptıkları ve cemaat olarak toplandıkları yerleri ihyâ etmeleri, ev ve benzeri yerlerin kendilerini ve çevrelerini ihyâ etmesi için oraları Allah'ın evi haline getirmeleri Kur'ânî bir gereklilik ve nebevî bir tavır olmaktadır.
O yüzden câmilerde Cumua kılmayı uygun görmeyen Müslümanların Cumuayı bu sebepten terk etmeleri de doğru olmaz. Kendilerine alternatif mescidler, yani cemaatle namaz ve Cumua kılabilecekleri mekânlar rahatlıkla bulabilirler, bulmalıdırlar.
20. y.y.'ın ilk çeyreğindeki işgal ve savaş zamanlarında Maraş'taki bir imamı, o günkü özel şartlar nedeniyle farklı değerlendirdiğimizde, Cumua namazının Türkiye şartlarında kılınmaması gerektiği, Türkiye'de ilk defa 1970'lerin sonlarına doğru Yusuf Kerimoğlu (Hüsnü Aktaş) ve Sadrettin Yüksel tarafından ortaya atıldı. Osmanlı devletinde olduğu gibi, Cumhuriyetin ilânından sonra da Cumua namazının kılınmaması gerektiği gündeme gelmemiştir.
O dönemin meşhur önderlerinden Şeyh Said, Said Nursi, Atıf Hoca v.b. düzene belirli oranlarda karşı çıkan hiçbiri böyle bir fetvâ vermemiştir. Arab ülkelerinde de aynı şey geçerlidir.
Bu konuyu Türkiye'de gündeme getiren kişiler, bununla aslında müslümanların şuurlanmasını, siyasî bilince ulaşmasını, devlet ve tâğut konusunun bu şekilde anlaşılabileceğini düşünmüşlerdir. Ama, hiçbir zaman böyle olmamıştır.
Cumua namazı kılmayanların bu görüşünden devletin etkilenip geri adım attığı söylenemeyeceği gibi, halkın da Cumua namazını kılmayanlara tavrı beklentilerin tam aksine olmuştur. Cumua'yı terk, halkı şuurlandıracağına; terk eden gençlerin câmi cemaatinin gözünden tümüyle düşmesine sebeb olmuştur.
Cumua, terkedilerek değil; sahiplenilerek aslî hüviyetine kavuşturulabilir.
Bu sahiblenme de kafirlere , tağuta , yılmaz bekçilerine (asker) dua eden, şeriatın kaldırıldığı günleri bayram diye düzenin hutbelerini okumayan, maaş aldığı rejime belamlık vazifesine soyunmayan, hakkı ve küfrü gizlemeyen imamlar bulunmalı , aranmalı , istenmeli ve oluşturmaya çalışmalıdır.
Haccı (gidişleri Diyanet ve dolayısıyla T.C. düzenliyor ve hac paraları önceden bankaya yatırılıyor diye) câiz görmeyip terk etmeye, cemaate katılmamaya, Cumua namazını protestoya hiçbir müslümanın hakkı yoktur. Bu tavırlar, ilhâmını Kur’an ve Sünnetten alan davranışlar olmadığı gibi, tebliğe de zarar veren yanlışlardır.
ZUHR-İ ÂHİR NAMAZI KILMANIN HUKMU
Zuhr-i ahir, "Son öğle" manasındadır. Zuhr-i ahir namazı da Son öğle namazı manasına geldiği gibi bazı alimler tarafından, Cumua namazının sahih olmaması (şubhe) ihtimali üzerine, ihtiyaten kılınması gerektiği zikredilen, o günkü öğle namazı yerinedir.
Cumua'nın sıhhat şartlarındaki ihtilaf dolayısıyla, Cumua namazının geçerli olmaması ihtimalinden hareketle, kılınan Cumua namazının farzından sonra, zuhr-i ahir namazının kılınmasının zorunluluğunu ileri sürenler olduğu gibi, bunu düşünceye muhalif olanlar da çıkmıştır.
Cumua Namazından Sonra, Zuhr-i Ahir Namazı Şarttır Diyenlerin Delilleri
Cumua namazının farzından sonra o günün aynı vakti olan Zuhr-i ahir namazının da kılınması gerektiğini ileri sürenlerin delilleri; her hangi bir yerleşim bölgesinde birden fazla camide, Cumua namazının sahih olmaması ihtimalidir.
Bu görüşe göre, bir mecburiyet olmadıkça bir yerleşim yerinde tek bir yerde Cumua namazı kılınmalıdır. Luzumu yokken, birden fazla yerde Cumua namazının kılınması durumunda, Cumua namazına ilk (önce) kılmaya başlayanların Cumua namazları sahih olur, sonraki kılanların Cumua'sı kabul olmadığından öğle namazını kılmaları gerekir.
"Cumua namazını hangi camiide önce kılındığının belirlenememesi üzerine, ihtiyaten bütün camilerde öğle namazının (zuhr-i ahir) kılmaları gerekir" denmiştir. Bu görüşe delil olarak da, Cumua namazının toplanmak ve hutbe irat etmek için meşru kılındığı gerekçesine ve Peygamber ve hulefa-i raşidin döneminde sadece bir yerde Cumua namazı kılındığına dayandırmaktadırlar.
(Şirbînî, Muğnî’l-Muhtâc, I / 544; Nevevî, el-Mecmu’, IV / 451-452; Sahnun, el-Mudevvene, I / 277-278; İbn Kudâme, el-Muğnî, III / 212; Hurâşî, Şerhu Muhtasari Halîl, II / 74-75; Şurunbillali ve Ebu’l-Zeyd eş-Şiblî. el-Miftâh Şerhu Nuru’l-İzah. s. 98)
Cumua Namazından Sonra, Zuhr-i Ahir Namazı Kılınmaz Diyenlerin Delilleri
Cumua günü, cumuua namazından sonra aynı vakitte zuhr-i ahir namazı kılınmalı diyenlere karşı çıkanlar şöyle demektedirler:
"Şubheyle yapılan ibadet, geçerli olmaz" düşüncesinden hareketle, böyle bir namazın kılınmaması gerektiğini söylemişlerdir.
Bu düşüncedekiler, şubheyle ibadet makbul değildir, bu sebeble “belki Cumua namazı sahih olmamıştır” vesvesesiyle aynı anda zuhr-i ahir namazı kılmak isabetli olmaz. Ayrıca zuhr-i ahir namazı kılınması gerektiğini ileri sürünce, halkın aklına, Cumua namazı farz değil, öğle namazının farz olduğu ya da, aynı vakitte ikisinin de farz olduğu düşüncesini getirir. İbn Nuceym, Alau’d-din Haskefî, Cemaleddin el-Kasimî, Mehmet Zihni Efendi gibi bilginler bu görüştedirler. (İbn Nuceym, el-Bahru’r-Râik, II/154-155; İbn Abidîn, Reddu’l-Muhtâr, I/536; Cemalettin el-Kasımî, İslahu’l-Mesâcid, s.50; Mehmet Zihni Efendi, Nimet-i İslâm, 439-440)
Cumua namazının bir yerleşim beldesinde birden fazla camii'de kılınması konusunda ise İmam Muhammed, bir rivâyete göre İmam-ı Âzam’ın görüşlerinden hareket eden daha sonraki ulemâdan İmam Serahsî başta olmak üzere birçok âlim, Cumua namazının bir şehirde bulunan her câmide kılınabileceğine dâir fetva vermişlerdir. (el-Feteva’l-Hindiyye, 1: 145)
Bu konuda İmam Serahsî şöyle der: “Ebu Hanife’nin mezhebinden sahih rivâyete göre, bir şehrin bir veya daha fazla mescidinde Cumua namazını kılmak câizdir. Biz bununla amel ederiz.”
İbni Âbidin’in ise şöyledir: “Cumua namazının muhakkak surette, sadece bir yerde kılınması lazımdır denilirse, bunda açık güçlük vardır. Çünkü bu durumda Cumua’ya gelenlerin pek çoğunun uzun yol yürümesini gerektirir. Halbuki, çeşitli yerlerde Cumua namazının kılınamayacağına dair delil yoktur. Bilakis zaruret meselesi böyle bir şartın bulunmamasını gerektirir. Hususan şehir büyük olursa böyle bir şart bahis mevzuu olamaz.” (İbn Abidin, Reddu'l Muhtar , 1: 541)
Bazı alimler de, Peygamber (s.a.v.), sahabe ve tabiin döneminde zuhr-i ahir diye bir namaz olmayıp, bilinmediğinden, zuhr-i ahir namazı kılmak bid'at görülmüştür. (Nevevî, Mecmu, IV / 452; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I / 544)
'Zuhr-i ahir kılınmaz' diyen âlimlerin, Verdiği Hukumler ve Sebebleri !
1- Zuhr-i ahir kılınmamalıdır diyen bazı alimler, şubhenin ibadeti ifsad edeceğinden hareket ederek zuhr-i âhiri kılmak mekruh olur demişlerdir.
Bunlara göre cumua gibi muberâk ve çok sevablı bir ibâdeti edâ edenler, "bu namaz şu ihtilâf sebebiyle belki sahih olmamıştır" şubhesiyle son öğle namazını (zuhr-i âhiri) de kılarlarsa, cuma namazlarını ifsad ve ibtâl etmiş olurlar. Ayrıca bunu gören halk, cumua namazının farz olmadığını, öğlenin farz olduğunu, yahut da bir vakitte ikisinin de farz olduğunu zanneder. İşte bu sebeble zuhr-i âhiri kılmak mekruhtur.
Bu görüşü İbn Nuceym (v. 970/1563) el-Bahru'r-Râik'ta ileri sürmüş, Alâuddin el-Haskefî de (1088/1677) ed-Durru'l-Muhtâr'da benimseyerek nakletmiştir.
İbn Abidin de el-Makdisî'ye uyarak şöyle demiştir: "Eğer bu namazı kılmak böyle bir yanlış anlayış ve fesada sebeb olursa açıkça kılınmamalıdır; havâs (okumuş yazmış kimseler) bunu evinde kılmalıdır."
Hanefî mezhebinde tercih edilen görüş, Cumua namazının bir yerleşim merkezinde birden fazla camide kılınmasının caiz ve sahih olduğudur.
2- Zuhr-i ahir kılınmamalıdır diyen diğer alimler ise, bid'at esasından yürüyerek zuhr-i âhirin kılınmasını men edip ve günah saymaktadırlar.
Şevkânî, Sunen-i Ebu Dâvud şârihi allâme M. Şemsuddin el-Azimâbâdî, Cemâluddin el-Kâsımî, Mustafa el-Galâyinî, Ali eş-Şebrâmellisî, M. Reşîd Riza el-Huseynî gibi zevatın içinde bulunduğu bu grubun delilini şöylece toparlayabiliriz:
"Batıl olduğunu bilerek Cumua namazı kılmak haramdır; Cumanın sahih olduğuna inanılıyorsa öğle namazını kılmaya ihtiyaç yoktur; böyle bir namaz (zuhr-i ahir) sahabe, tabiun ve muctehid imamlar devrinde kılınmamıştır; dinde olmayan bir ibadeti adet haline getirip ona yamamak bid'attır; bunu yapan gunahkar olur..."
Ayrıca dört mezheb imamı içinde "zuhr-i ahir kılınmalıdır" diyen birisi yoktur. Muctehid seviyesinde olmayan mukelleflerin (dört mezheb tabiileri), her fıkhi meselede benimsedikleri bir muctehidin görüşüne itibar ederler. İctihadlarına veya tabi oldukları muctehide (mezhebe) göre yaptıkları ibadet sahih ise artık başka bir mezhebe ve muctehide göre sahih olmaması onları ilgilendirmez ve ibadetlerine zarar vermez. Üzerinde ihtilâf edilmiş binlerce meselede bir muctehide tabi olarak ibadet ederken sadece Cumua namazında ihtilafı göz önüne alıp ihtiyata riâyet etmeye kalkışmak gereksiz bir davranıştır.
Zuhr-i ahir sebebiyle, Cumua'nın farzından sonra kılınacak namaz arttırıldığı için, avam halk Cumua'nın son sünnetini de terk etmeye başlamıştır. Halbuki farzdan sonra sadece 2 veya 4 rekat namazın sünnet olduğu anlatılsa ve tatbikat da buna göre olsa, bu sünneti yerine getireceklerin sayısı artacaktır. Malumdur ki 'Her bid'at bir sunneti öldürür'.
İhtiyat ise, ancak İslam'a uygun ve faydalı olduğu zaman başvurulmalıdır. Bir kimse Ramadan orucuna başlamak için hilali gözetlemeyip (ya da gözetleyenlerin haberine itibar etmeyerek) bir gün önceden oruca başlayamaz veya Ramadan ayını uzatarak Bayram günü oruç tutamaz! Bu ise câiz olmadığı gibi hem haram, hem bid'attır.
Tüm çabamız ve niyetimiz Kur'an ve sahih Hadis-i şeriflere (sunnet) itibar edilerek ibadet/amet edilmesidir.
Bu mesele hakkında anladığımız şudur ki ; esas itibariyle Cumua namazından ayrı olarak aynı vakitte zuhr-i ahir diye bir namazın kılınmamasıdır.
Buna rağmen "Allâh bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar" (Bakara, 286), "Allâh dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi." (Hac, 78) ayetleri ve Rasulullah'ın (s.a.v.) buyurduğu "Ben kulumun benim hakkımdaki zannına göre muamele ederim" (Kudsi Hadis, Muslim, Zikir, 1; Tirmizî, Zuhd, 51) ve "Ameller niyetlere göredir" (Buharî, Bed'u'l-vahy, 1) hadislerini ve bu mesele hakkındaki ictihad farklılığını da göz önüne alarak Cumua namazından sonra zuhr-i ahir olarak 4 rekat daha namaz kılmaktadırlar.
Her ne kadar bütün bu sebebler kendileri için geçerli bir mazeret olmasa da; bu sebeble zuhr-i ahir kılanları, fitneye sebeb olacak şekilde eleştirip tartışmalardan sakınmalıyız.
ORİJİNİ :
İLGİLİ KONU :
CUMA HUTBESİNDE [n sonra] ELLERİ KALDIRARAK DUA ETMEK
CAMİ İMAMLARININ ARKASINDA NAMAZ KILMAK (Kılabilmek)
Türkiye’de Cumua namazı hususunu konuşmak için Darul islam ve darul harb kavramlarını iyice bilmek gerekir. bunun için Dar'ul-harb ve Dar'ul-İslam başlıklı yazıya muracat edebilirsiniz .
İlmi Konu - Dar’ul - Harb ve Dar’ul - İslam (Kitab)
DAR’UL-HARB ve DAR’UL- İSLAM İçindekiler: 1 - Hanefi mezhebine göre Dar’ul-harb’in hükmü 2 - Şafi mezhebine göre Dar’ul-harb’in hükmü 3 - Maliki mezhebine göre Dar’ul-harb’in hükmü 4 - Hanbeli mezhebine göre Dar’ul-harb’in hükmü 5 - Şia mezhebine göre Dar’ul-harb’in hükmü 6 -...
islam-tr.org
Cumua namazı "kılınır mı, kılınmaz mı" tartışmasında iki boyut vardır. Kılınır diyenler, kılınmaz diyenler...
"Her ne hal-û kârda olursa olsun Kılınır" diyenlerin iddiaları ilmîlikten öte duygusallığa dayanmakta, kılınmaz diyenler ise işi İslam’i kaynaklara dayandırmaktır.
Her zaman şunu duyarsınız:
"Cumua Allah’ın apaçık bir emridir her yerde, her şartta kılınmalıdır."
“Şimdi ben burada Cumua’yı kılacağım , Allah’ta bana neden Türkiye’de Cumua namazı kıldın mı diyecek ?"
Evet işte böylesine basit ve trajik ifadelerle olaya yaklaşan müslüman kardeşlerimiz (!) maalesef hayatlarını bu şekilde ciddiyetsiz devam ettirdikleri müddetçe yaralarımız derman bulmayacaktır.
Gelelim bu meseleye ilmi cevab verenlere.
Onlardan birisi Nun yayınlarından çıkan Prof. Dr. Faruk Beşer'in "Fıkıh penceresinden Fetvalarla Çağdaş Hayat" adlı kitabıdır.
Şimdi dilerseniz o kitabda Cumua namazının incelendiği bölümün sonuç kısmını okuyalım ve onların yorumlarına kendimiz cevab vererekten meseleye bir çözüm bulalım...
(Fetvalarla Çağdaş Hayat-Doç. Dr. Faruk Beşer / Nun yayınları syf: 122-123 İstanbul)
SORU 1 - Cuma kılma imkanı bulunan her yerde mutlaka kılınması gereken şiar bir ibadettir.
CEVAP 1- Öncelikle şunu bilmek gerekir ki, Cumua namazı kılınmaz diyenler onu kılmayın demiyor kendi aralarında harb emirlerini tayin eden müslümanlar bu emirin denetim ve musadesinde cuma namazlarını ruhsâten eda edebilirler bu sebeble "Cumua namazı her zaman her yerde kılınmalıdır" sözü doğrudur, ve itiraz eden de yok ama Cumua belirli şartlarla sabit bir namazın şartlar tahakkuk etmemesi durumunda kılınmaması gerektir. Aksi halde bu amel islami hükümlerle alay etmek gibi bir mana kazanır.
SORU 2- Cuma kılmama fikrini yaymaya çalışanların delilleri çelişkili ve zayıftır. Bu fikri benimseyenler iyi niyetli de olsalar, başlatıkları hareket yanlış, tehlikeli, gençleri camilerden koparıp kahvelere yaklaştıracak bir anlayıştır.
CEVAP 2 - Faruk Beşer'in burada bahsettiği Cumua namazı ile ilgili rivayet edilen şu hadistir.
Cabir bin Abdullah (r.anh)'den rivayete göre, Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiştir:
"Ey insanlar biliniz ki şu yerimde, şu ayımda, şu günümde, ve bu yıldan itibaren, kıyamete dek, Allah cumayı üzerinize farz kılmıştır. Artık kim onu benim zamanımda yada benden sonra adil ya da zalim bir imamı varken, hafife alarak ya da inkar ederek terk ederse, Allah onun iki yakasını bir araya getirmesin, işinde bereket kılmasın. Dikkat edin, Onun ne namazı vardır, ne haccı, ne orucu, ne bir iyiliği vardır. Tevbe etmedikçe bunlardan hiç biri kabul edilmez."
(Sunen-i İbn Mace, C. 1, Cumua namazı, bab 78, Hadis No : 1081, Sf. 337, Konya Yayıncılık ; Sunen-i İbn-i Mace - İst: 1401 Çağrı Yay. C: 1, Sf: 343 Had. No: 1081. Ayrıca Abdi'l Latifi'z Zebidi - Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih tercemesi ve şerhi - Ank: ty (4 bsm) Diyanet Yay. C: 3, Sf: 47 vd.)
Hanefi Fûkahası bu Hadis-i Şerif'te geçen "Ve lehû imamûn adilûn ev cairûn" hükmünü esas alarak: "Cumua Namazı'nın edâsı için ûlû'lemr'in izni şarttır" hükmünde ittifak etmiştir.
(Şeyh Nizamuddin ve bir heyet - A.g.e. C: 1, Sh: 145. Ayrıca İmam-ı Merginani - A.g.e C: 1, Sh: 884, İbn-i Humam - Fethû'l Kadir - Beyrut: 1315 C: 1, Sh: 411-412.)
Abdullah İbn-i Mesûd (r.anh) ve İbn-i Abbas (r.anhuma)'dan rivayet edildiğine göre;
Rasûlu Ekram (s.a.v.): "Dört şey ûlû'lemr'in hakkıdır. Hadd cezalarını tatbik etmek, ganimetleri mucâhidler arasında taksim etmek, Cumua Namazını kıldırmak ve zekatı toplamak" hükmünü beyan buyurmuştur.
(Siracuddin Ebû Hafs Ömer El Gaznevi - El Gurretu'l Munife - Kahire: 1950 Sh: 168 vd. Ayrıca İbn-i Humam - Fethû'l Kadir - Beyrut: 1316 C: 4, Sh: 129.)
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafıdan yayımlanan "Sahih-i Buhari muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi" isimli eserde:
"İmam-ı Azam Ebû Hanife'nin kavline göre devletin (Ulû'lemr'in) izni olmadıkça, Cumua Namazı sahih olmaz. İmam-ı Malik ve Şafii ve Ahmed'e göre izinsiz kılmamak mustehab ise de, kılmakta sıhhate mani bir şey yoktur. Mâruf olduğuna göre eimme-i selâsenin kavli budur. Lakin İmam-ı Ahmed'den mervi diğer bir kavle göre müşarünileyhin Ebû Hanife'ye muvafık olduğunu Ayni iddia ettiği gibi, İmam-ı Malik'in de; "Devletin izni olmaksızın biri Cumua'yı kıldırsa elvermez" dediğini ve İmam-ı Şafii'nin kavl-i kadimine göre: "Ancak devletin veya onun me'zun (izinli) kıldığı kimsenin ardında Cumua sahih olabilir" diyor.
Devlet'in (Yani Ulû'lemr'in :"Devlet" ile "Ulû'lemr" kavramları arasında mahiyet farkı vardır. Şöyle ki;"Ulû'lemr"; Kur'an-ı Kerim'de ve Rasûl-u Ekram'in sünnetinde yer alan bir kavramdır. "Devlet"de arabca bir kelime olduğu halde aynı manada kullanılmamıştır.) ummet üzerine velayet-i ammesi vardır. İzinsiz Cumua kılınmaz diyenlerin hucceti İbn-i Mace'de, Cabir (r. anh)'den mervi hutbe-i nebeviyyedir ki, onu Bezzar'da Sahabe-i Muşarun-ileyh'ten rivayet ettiği gibi, Taberani'de "Evsat'ında" o mealde İbn-i Ömer (radiyallahu Anhûma)'dan rivayet etmiştir"
(Abdi'l Latifi'z Zebidi - Sahih-i Buhari Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve şerhi - Ank ty (4 bsm) Diyanet Yay. C: 3, Sh: 47 vd.) hükmü kayıtlıdır.
Allahû Teâla (c.c.)'nın indirdiği hükümleri çirkin görüp, kendi heva ve heveslerinden hükümler icad eden siyasi güçler; mûminlerin "Ulû'lemr'i" olamaz. Zira mûminlere, Allahû Teâla (c.c.) ancak kendilerinden olan bir ûlû'lemr'e itaatı vâcib kılmıştır.
(İbn-i Kesir - Tefsirû'l Kur'an'il Azim - Beyrut: 1969 C: 1, Sh: 518-519.)
Ayrıca "Kafirlerin, mûminler üzerinde velâyet hakkı olamıyacağı" da kat'idir.
(İmam-ı Merginani - El Hidaye şerhû Bidayetu'l Mubtedi - Kahire: 1965 C:1 Sh: 199)
Mûminler; kafirlerin veya murtedlerin istilasına uğrarsa; kendi içlerinden emir, kâdı ve Cumua imamı seçebilirler.
(İbn-i Nuceym - El Bahrû'r Raik - Kahire: 1311 C: 6, Sh: 298 vd. Ayrıca İbn-i Humam - Fethû'l Kadir - Beyrut: 1317 C: 6, Sh: 365.)
Bu şekilde Cum'a Namazını edâ etmeleri ruhsaten caizdir. "Esaret'i" kırıp, Allahû Teâla (c.c.)'nın indirdiği hükümlerle hükmedilinceye kadar cihad etmeleri "Farz-ı Ayn" olur. Eğer mustevliler; mûminler üzerine, küfür ahkamı ile hükmedecek bir amir tayin etmeye gayret ederlerse, velev ki tayin ettikleri kimse "Ben de müslümanlardanım" dese dahi geçerli olmaz. Zira küfür ahkamı ile hükmetme hakkı hiç kimseye tanınmamıştır.
Şimdi "Türkiye'de Cumua Namazı'nın edâsı için Ulû'lemr'in izni mevcut mudur ?" sualine cevab arayalım:
Hilafetin ilgası sırasında, Birinci Büyük Millet Meclisinde Cumua Namazı konusu tartışılmıştır.
Seyyid Bey, bu konu ile ilgili bir kitap kaleme almıştır. Bu kitapta; hilafetin Ali (r.anh)'den sonra krallığa dönüştüğü tezi ileri sürülmektedir.
Bu tartışmalar; 16 Şubat 1933 yılında Mustafa Kemal'in emri ile; izin talebinde bulunan bütün cemaatlere (köy veya şehir) izin verileceğinin tamim edilmesi üzerine kesilmiştir. Şu anda milyonlarca Cumua cemaati; Mustafa Kemal'in izni ve onu tâkib eden yönetimlerin tasvibi ile toplanmaktadır.
(Bazı çevreler ısrarla Mustafa Kemal'in "Hilafeti ilga ettiği ve şer'i kanunları yürürlükten kaldırdığı için" İslâm'a inanmadığını savunmaktadırlar. Ancak aynı çevreler 16 Şubat 1933 tarihinde Mustafa Kemal'in emri ile verilen izinle Cumua Namazlarını edâ etmektedirler. Firaset sahibi her mûmin kabul eder ki; bu çevrelerin iddiaları ile amelleri arasında korkunç bir tezat vardır. İşin ilginç yönü bu kimseler tezatlarını yaygaralarıyla bastırma gayretindedirler)
(Yusuf Kerimoğlu / Emanet ve ehliyet)
SORU 3 - Munferid hadiseler dışında Cuma namazının kılınmadığı hiç olmamıştır...
CEVAP 3- Bu sözle Dr. Beşer büyük bir ayıbı sergilemiş ve Rasulullah'ın dahi Mekke’de Cumua namazını kılmadığını ama bu zaman diliminde Medine'de Musab b. Umeyr Medine’li müslümanlara Namaz kıldırıyordu...
(Gurer ve durer/Molla Husrev Eser neşriyat Cuma bölümü) Yazar bu gerçeği maalesef görmezden geliyorç
SORU 4 - Rasulullah'ın hadisleriyle kendilerine Cumuanın farz olmadığını bildiren zümreler içerisinde, sultanı bulunmayan diye bir zümre yoktur.
CEVAP 4 -Yazarın kendi kitabının metninde dahi geçen -adil ya da zalim bir imamı olduğu halde- ibaresini yok diye nitelemesi gerçekten ilginç bir tavırdır.
(Fetvalarla çağdaş hayat/ syf: 111 34 nolu dipnotta hadisin metni geçmektedir.)
SORU 5 - Cuma namazı kılmayanları acı azab ve cezalarla tekdir eden hadisi şerifler mutlaktır.
CEVAP 5 - Cumua namazını inkar ederek ya da hafife alarak kılmayanlar için söylenmiş hadisleri Allah’ın hududlarını gözetenlere çevirerek nassları hırsız feneri gibi kullanıp istediği tarafı aydınlatmak ve halkın Allah korkusunu provoke edip insanları hakikatlerden uzaklaştırmak gayet yanlış bir tavırdır.
Unutulmamalıdır ki Cumua'yı terkedenler (Kılacak muvahhid bir imam bulamıyor veya cemaat olamıyor ise) kafadan değil bir fetvaya binaen terk etmektedirler... Meşhur olan kavilde imamın hatasına bir isabetine iki ecir vardır. Fetvayla ve teville yola çıkanlar asıl manadan sapmadıkça doğru yoldadırlar...
SORU 6 - Aksi fikirde tutundukları hadis, hem kendi içinde, hem de bu fikirle çelişki halindedir. Senedi dolayısıyla zayıftır. Ayrıca "ibaresi" ile cumanın "imamı" yokken kılınmayacağı değil terk edilmesinin tehlikesi anlatılmaktadır.
CEVAP 6 - Muctehid alimlerce delil kabul edilmiş ve ondan hükümler çıkarılmış böyle bir hadisin zayıf ilan edilmesi Beşer'in ve akabinde gidenlerin haddine değildir. Ama insanların en cesuru muhakkak ki en çok cahil olanlarıdır.
Hadis belki Beşer'e ulaşan senediyle zayıftır ama sahih kabul eden muctehid alimlerimiz kaynak edindiklerine göre onlar sağlam bir yönünü biliyorlardır. Bunun aksini kabul etmek ulemayı zann altında bırakmaktır. Onlara fetva verirken mesnedsiz konuşuyorlardı demek herhalde pek doğru bir davranış değildir ki Cumua namazının edasının şartları başlıklı olan her ilmihalin içerisinde birinci şart sultanın iznidir.
SORU 7- Cumayı emreden ayet ibaresi ile cumanın mutlak anlamda kılınmasına çağırmakta, söz konusu hadiste ise işaretiyle imamdan söz edilmektedir. İbare ile işaretin tearuzunda ibareye itibar edileceği, önemli bir usul kaidesidir
CEVAP 7 -Eğer işin o yönüne bakarsak şöyle demek icâb eder o hadiste de kadınlara ve kölelere, hastalara ve dahi yolculara istisna tanınmıştır aslında onlar da kılmalıdır.
SORU 8 – Türkiye’den başka hiç bir ülkede böyle bir fikir ortaya atılmamış ve böyle bir yönteme baş vurulmamıştır.
CEVAP 8 - Yazarın İslam alemini ve dünya üzerindeki İslami hareketleri pek iyi tâkib etmediği her halinden belli oluyor...
SORU 9- Bu konuda söyleneceklerin tamamına yakın bir çoğunluğu, onlarca sahih nassa karşı bir zayıf nassa dayanan ictihadlar üzerinde, nass gibi yapılmış spekülasyonlardır.
CEVAP 9- İkinci şıkta verdiğimiz Yusuf Kerimoğlu’nun ilmihalinden aldığımız metin hangi sahih senedlere dayanıldığının resmidir... Üstelik biz illa kılmayalım ya da kesinlikle kılınmaz demiyoruz. Belli şartları oluşturarak iyileştirerek kılabileceğimizi söylüyoruz. Detaylı bilgi için önceki Dar’ul Harb fıkhı adlı bölümlere bakınız.
SORU 10 - Cumadan bahseden bir kitab yazan Suyuti böyle bir şeyden bahsetmemiştir.
CEVAP 10 - İmam Suyûti kitabında Cumua'nın faziletlerinden bahsetmiştir.
SORU 11 - Dolayısı ile Cumua'nın farzıyyeti, mükelleflerin hiç bir zaman üzerinden kalkmaz. Bu konuda sultanı şart koşmayanların sözüyle amel edilmelidir. Sonra madem cuma namazı bir devlet namazıdır, devletin mezhebi olmayacağına göre, bu mezhebte ısrar etmenin bir anlamı yoktur.
CEVAP 11- Biz islâmi olup da mezhebsiz olan bir devletten değil, bilakis Allah’ın şeriatını ilga etmiş, hilafeti kaldırmış ve yerine batılı kanun ve sistemleri yerleştirmiş bir devletten bahsetmekteyiz. Yazar bu hususa zaten hiç el atmamış. Bundan sonra da bi iznillah el atamayacaktır...
SORU 12 - Söz konusu hadiste imamı olmayan cuma kılmasın denmiyor. Bu şart ifadenin mefhum-u muhalifinden çıkarılıyor. Halbuki Hanefiler mefhum-u muhalife itibar etmemektedirler.
CEVAP 12 - Bilakis Hanefi alimleri her ne kadar "Mefhum-u muhalif"e itibar etmeseler de, Cumua'nın edasının şartlarında 'Sultanın izni'ni kabul ederek hadiste geçen lafzın mefhum-u muhalif olmadığını isbat etmiş ve bir kez daha söz sahibinin yüzünü kara çıkarmışlardır. Elhamdulillah
(Cumuanın şartları için İmam Merginani'nin El Bidaye ve Molla Husrev’in Gurer ve Durer’ine, Fetava-i Hindiyye, ve ibn-i Abidin’in eserlerinde cuma bahislerine bakınız.)
SORU 13 -Hanefiler bu hükme illet olarak, hep cuma ve bayram namazlarının kalabalık olacağını, sultanın bulunmaması halinde münazaa çıkabileceğini göstermişlerdir. İlletin bulunmayacağı yerde malulun dâhi olmayacağı, dolayısıyla munazaa ihtimalinin herhangi bir yolla ortadan kaldırılması halinde sultana da ihtiyaç kalmayacağı açıktır
CEVAP 13 - Hilafeti ilga eden zihniyetin nasıl bir alim tipiyle Cumua namazını kılmaya musaade ettiğini anlamak isteyenler bu satırların sahibine bakmalıdırlar. Çünkü Cumua namazı kıldırmak Hanefi'lere göre imamın görevleri arasındadır. Oysa Beşer'e göre öyle devlet mevlet pek önemli değil tek namaz kılınsın da.... Gerisi Laik, Demokratik Kemalist Cumhuriyetin ağa babalarına kalsın...
Faruk Beşer’in çıkardığı sonuçlar bunlar...
Rasulullah (s.a.v.) şöyle der: "Âlimin zellesinden korkunuz..."
Evet âlimler de yanlış yapabilirler, ya da bazen gavurun ekmeğini yiyen onun kılıncını çalar nevinden sözler sarf edebilirler.
Cuma hakkında Sonuç olarak derseniz ; Türkiye’de Cumua namazı belli şartlar dahilinde kılınabilir.
Müslümanlar olarak aranızda birleşip Cumua imamı seçmeniz ve imamın Tağutun hutbelerini okuyan, onların zalimlerini ve beşeri sistemlerini öven, kafirlere dua eden imamlardan olmamasına dikkat ediniz .
Cumua namazını resmî imamların arkasında kılmak zorunda değiliz; devlet memuru durumundaki resmî görevlilerin arkasında kılmaya gönlümüz yatmıyorsa, kendi aramızda cemaat teşkil ederek herhangi bir yerde Cumua namazı kılmalıyız.
Cumua namazlarının ille de bir camide kılınmasının şart olmadığını belirtelim.
Özellikle günümüz ortamında câmilerden daha özgür alternatifler oluşturabiliriz. Müslümanların kolay kolay diyanete bağlı bir câmi imamının (namaz kıldırma memurunun)arkasında namaz kılmaya gönülleri elveremez , bu yüzden toplanıp kendi aralarında bir dernekte, vakıfta, hatta bir işyerinde veya uygun bir evde Cumua namazı kılabilirler, kılmalıdırlar.
"Biz de Mûsâ ve kardeşine; 'Kavminiz için Mısır'da evler hazırlayın ve evlerinizi yönelinecek kıble, namaz kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Mûsâ, size uyan) mu'minleri (zaferle) müjdele!' diye vahyettik." (Yûnus, 87)
Hem Firavunlar çağında, hem Mekke döneminde müslümanlar, evlerini, ders yaptıkları ve cemaat olarak toplandıkları yerleri ihyâ etmeleri, ev ve benzeri yerlerin kendilerini ve çevrelerini ihyâ etmesi için oraları Allah'ın evi haline getirmeleri Kur'ânî bir gereklilik ve nebevî bir tavır olmaktadır.
O yüzden câmilerde Cumua kılmayı uygun görmeyen Müslümanların Cumuayı bu sebepten terk etmeleri de doğru olmaz. Kendilerine alternatif mescidler, yani cemaatle namaz ve Cumua kılabilecekleri mekânlar rahatlıkla bulabilirler, bulmalıdırlar.
20. y.y.'ın ilk çeyreğindeki işgal ve savaş zamanlarında Maraş'taki bir imamı, o günkü özel şartlar nedeniyle farklı değerlendirdiğimizde, Cumua namazının Türkiye şartlarında kılınmaması gerektiği, Türkiye'de ilk defa 1970'lerin sonlarına doğru Yusuf Kerimoğlu (Hüsnü Aktaş) ve Sadrettin Yüksel tarafından ortaya atıldı. Osmanlı devletinde olduğu gibi, Cumhuriyetin ilânından sonra da Cumua namazının kılınmaması gerektiği gündeme gelmemiştir.
O dönemin meşhur önderlerinden Şeyh Said, Said Nursi, Atıf Hoca v.b. düzene belirli oranlarda karşı çıkan hiçbiri böyle bir fetvâ vermemiştir. Arab ülkelerinde de aynı şey geçerlidir.
Bu konuyu Türkiye'de gündeme getiren kişiler, bununla aslında müslümanların şuurlanmasını, siyasî bilince ulaşmasını, devlet ve tâğut konusunun bu şekilde anlaşılabileceğini düşünmüşlerdir. Ama, hiçbir zaman böyle olmamıştır.
Cumua namazı kılmayanların bu görüşünden devletin etkilenip geri adım attığı söylenemeyeceği gibi, halkın da Cumua namazını kılmayanlara tavrı beklentilerin tam aksine olmuştur. Cumua'yı terk, halkı şuurlandıracağına; terk eden gençlerin câmi cemaatinin gözünden tümüyle düşmesine sebeb olmuştur.
Cumua, terkedilerek değil; sahiplenilerek aslî hüviyetine kavuşturulabilir.
Bu sahiblenme de kafirlere , tağuta , yılmaz bekçilerine (asker) dua eden, şeriatın kaldırıldığı günleri bayram diye düzenin hutbelerini okumayan, maaş aldığı rejime belamlık vazifesine soyunmayan, hakkı ve küfrü gizlemeyen imamlar bulunmalı , aranmalı , istenmeli ve oluşturmaya çalışmalıdır.
Haccı (gidişleri Diyanet ve dolayısıyla T.C. düzenliyor ve hac paraları önceden bankaya yatırılıyor diye) câiz görmeyip terk etmeye, cemaate katılmamaya, Cumua namazını protestoya hiçbir müslümanın hakkı yoktur. Bu tavırlar, ilhâmını Kur’an ve Sünnetten alan davranışlar olmadığı gibi, tebliğe de zarar veren yanlışlardır.
ZUHR-İ ÂHİR NAMAZI KILMANIN HUKMU
Zuhr-i ahir, "Son öğle" manasındadır. Zuhr-i ahir namazı da Son öğle namazı manasına geldiği gibi bazı alimler tarafından, Cumua namazının sahih olmaması (şubhe) ihtimali üzerine, ihtiyaten kılınması gerektiği zikredilen, o günkü öğle namazı yerinedir.
Cumua'nın sıhhat şartlarındaki ihtilaf dolayısıyla, Cumua namazının geçerli olmaması ihtimalinden hareketle, kılınan Cumua namazının farzından sonra, zuhr-i ahir namazının kılınmasının zorunluluğunu ileri sürenler olduğu gibi, bunu düşünceye muhalif olanlar da çıkmıştır.
Cumua Namazından Sonra, Zuhr-i Ahir Namazı Şarttır Diyenlerin Delilleri
Cumua namazının farzından sonra o günün aynı vakti olan Zuhr-i ahir namazının da kılınması gerektiğini ileri sürenlerin delilleri; her hangi bir yerleşim bölgesinde birden fazla camide, Cumua namazının sahih olmaması ihtimalidir.
Bu görüşe göre, bir mecburiyet olmadıkça bir yerleşim yerinde tek bir yerde Cumua namazı kılınmalıdır. Luzumu yokken, birden fazla yerde Cumua namazının kılınması durumunda, Cumua namazına ilk (önce) kılmaya başlayanların Cumua namazları sahih olur, sonraki kılanların Cumua'sı kabul olmadığından öğle namazını kılmaları gerekir.
"Cumua namazını hangi camiide önce kılındığının belirlenememesi üzerine, ihtiyaten bütün camilerde öğle namazının (zuhr-i ahir) kılmaları gerekir" denmiştir. Bu görüşe delil olarak da, Cumua namazının toplanmak ve hutbe irat etmek için meşru kılındığı gerekçesine ve Peygamber ve hulefa-i raşidin döneminde sadece bir yerde Cumua namazı kılındığına dayandırmaktadırlar.
(Şirbînî, Muğnî’l-Muhtâc, I / 544; Nevevî, el-Mecmu’, IV / 451-452; Sahnun, el-Mudevvene, I / 277-278; İbn Kudâme, el-Muğnî, III / 212; Hurâşî, Şerhu Muhtasari Halîl, II / 74-75; Şurunbillali ve Ebu’l-Zeyd eş-Şiblî. el-Miftâh Şerhu Nuru’l-İzah. s. 98)
Cumua Namazından Sonra, Zuhr-i Ahir Namazı Kılınmaz Diyenlerin Delilleri
Cumua günü, cumuua namazından sonra aynı vakitte zuhr-i ahir namazı kılınmalı diyenlere karşı çıkanlar şöyle demektedirler:
"Şubheyle yapılan ibadet, geçerli olmaz" düşüncesinden hareketle, böyle bir namazın kılınmaması gerektiğini söylemişlerdir.
Bu düşüncedekiler, şubheyle ibadet makbul değildir, bu sebeble “belki Cumua namazı sahih olmamıştır” vesvesesiyle aynı anda zuhr-i ahir namazı kılmak isabetli olmaz. Ayrıca zuhr-i ahir namazı kılınması gerektiğini ileri sürünce, halkın aklına, Cumua namazı farz değil, öğle namazının farz olduğu ya da, aynı vakitte ikisinin de farz olduğu düşüncesini getirir. İbn Nuceym, Alau’d-din Haskefî, Cemaleddin el-Kasimî, Mehmet Zihni Efendi gibi bilginler bu görüştedirler. (İbn Nuceym, el-Bahru’r-Râik, II/154-155; İbn Abidîn, Reddu’l-Muhtâr, I/536; Cemalettin el-Kasımî, İslahu’l-Mesâcid, s.50; Mehmet Zihni Efendi, Nimet-i İslâm, 439-440)
Cumua namazının bir yerleşim beldesinde birden fazla camii'de kılınması konusunda ise İmam Muhammed, bir rivâyete göre İmam-ı Âzam’ın görüşlerinden hareket eden daha sonraki ulemâdan İmam Serahsî başta olmak üzere birçok âlim, Cumua namazının bir şehirde bulunan her câmide kılınabileceğine dâir fetva vermişlerdir. (el-Feteva’l-Hindiyye, 1: 145)
Bu konuda İmam Serahsî şöyle der: “Ebu Hanife’nin mezhebinden sahih rivâyete göre, bir şehrin bir veya daha fazla mescidinde Cumua namazını kılmak câizdir. Biz bununla amel ederiz.”
İbni Âbidin’in ise şöyledir: “Cumua namazının muhakkak surette, sadece bir yerde kılınması lazımdır denilirse, bunda açık güçlük vardır. Çünkü bu durumda Cumua’ya gelenlerin pek çoğunun uzun yol yürümesini gerektirir. Halbuki, çeşitli yerlerde Cumua namazının kılınamayacağına dair delil yoktur. Bilakis zaruret meselesi böyle bir şartın bulunmamasını gerektirir. Hususan şehir büyük olursa böyle bir şart bahis mevzuu olamaz.” (İbn Abidin, Reddu'l Muhtar , 1: 541)
Bazı alimler de, Peygamber (s.a.v.), sahabe ve tabiin döneminde zuhr-i ahir diye bir namaz olmayıp, bilinmediğinden, zuhr-i ahir namazı kılmak bid'at görülmüştür. (Nevevî, Mecmu, IV / 452; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I / 544)
'Zuhr-i ahir kılınmaz' diyen âlimlerin, Verdiği Hukumler ve Sebebleri !
1- Zuhr-i ahir kılınmamalıdır diyen bazı alimler, şubhenin ibadeti ifsad edeceğinden hareket ederek zuhr-i âhiri kılmak mekruh olur demişlerdir.
Bunlara göre cumua gibi muberâk ve çok sevablı bir ibâdeti edâ edenler, "bu namaz şu ihtilâf sebebiyle belki sahih olmamıştır" şubhesiyle son öğle namazını (zuhr-i âhiri) de kılarlarsa, cuma namazlarını ifsad ve ibtâl etmiş olurlar. Ayrıca bunu gören halk, cumua namazının farz olmadığını, öğlenin farz olduğunu, yahut da bir vakitte ikisinin de farz olduğunu zanneder. İşte bu sebeble zuhr-i âhiri kılmak mekruhtur.
Bu görüşü İbn Nuceym (v. 970/1563) el-Bahru'r-Râik'ta ileri sürmüş, Alâuddin el-Haskefî de (1088/1677) ed-Durru'l-Muhtâr'da benimseyerek nakletmiştir.
İbn Abidin de el-Makdisî'ye uyarak şöyle demiştir: "Eğer bu namazı kılmak böyle bir yanlış anlayış ve fesada sebeb olursa açıkça kılınmamalıdır; havâs (okumuş yazmış kimseler) bunu evinde kılmalıdır."
Hanefî mezhebinde tercih edilen görüş, Cumua namazının bir yerleşim merkezinde birden fazla camide kılınmasının caiz ve sahih olduğudur.
2- Zuhr-i ahir kılınmamalıdır diyen diğer alimler ise, bid'at esasından yürüyerek zuhr-i âhirin kılınmasını men edip ve günah saymaktadırlar.
Şevkânî, Sunen-i Ebu Dâvud şârihi allâme M. Şemsuddin el-Azimâbâdî, Cemâluddin el-Kâsımî, Mustafa el-Galâyinî, Ali eş-Şebrâmellisî, M. Reşîd Riza el-Huseynî gibi zevatın içinde bulunduğu bu grubun delilini şöylece toparlayabiliriz:
"Batıl olduğunu bilerek Cumua namazı kılmak haramdır; Cumanın sahih olduğuna inanılıyorsa öğle namazını kılmaya ihtiyaç yoktur; böyle bir namaz (zuhr-i ahir) sahabe, tabiun ve muctehid imamlar devrinde kılınmamıştır; dinde olmayan bir ibadeti adet haline getirip ona yamamak bid'attır; bunu yapan gunahkar olur..."
Ayrıca dört mezheb imamı içinde "zuhr-i ahir kılınmalıdır" diyen birisi yoktur. Muctehid seviyesinde olmayan mukelleflerin (dört mezheb tabiileri), her fıkhi meselede benimsedikleri bir muctehidin görüşüne itibar ederler. İctihadlarına veya tabi oldukları muctehide (mezhebe) göre yaptıkları ibadet sahih ise artık başka bir mezhebe ve muctehide göre sahih olmaması onları ilgilendirmez ve ibadetlerine zarar vermez. Üzerinde ihtilâf edilmiş binlerce meselede bir muctehide tabi olarak ibadet ederken sadece Cumua namazında ihtilafı göz önüne alıp ihtiyata riâyet etmeye kalkışmak gereksiz bir davranıştır.
Zuhr-i ahir sebebiyle, Cumua'nın farzından sonra kılınacak namaz arttırıldığı için, avam halk Cumua'nın son sünnetini de terk etmeye başlamıştır. Halbuki farzdan sonra sadece 2 veya 4 rekat namazın sünnet olduğu anlatılsa ve tatbikat da buna göre olsa, bu sünneti yerine getireceklerin sayısı artacaktır. Malumdur ki 'Her bid'at bir sunneti öldürür'.
İhtiyat ise, ancak İslam'a uygun ve faydalı olduğu zaman başvurulmalıdır. Bir kimse Ramadan orucuna başlamak için hilali gözetlemeyip (ya da gözetleyenlerin haberine itibar etmeyerek) bir gün önceden oruca başlayamaz veya Ramadan ayını uzatarak Bayram günü oruç tutamaz! Bu ise câiz olmadığı gibi hem haram, hem bid'attır.
Tüm çabamız ve niyetimiz Kur'an ve sahih Hadis-i şeriflere (sunnet) itibar edilerek ibadet/amet edilmesidir.
Bu mesele hakkında anladığımız şudur ki ; esas itibariyle Cumua namazından ayrı olarak aynı vakitte zuhr-i ahir diye bir namazın kılınmamasıdır.
Buna rağmen "Allâh bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar" (Bakara, 286), "Allâh dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi." (Hac, 78) ayetleri ve Rasulullah'ın (s.a.v.) buyurduğu "Ben kulumun benim hakkımdaki zannına göre muamele ederim" (Kudsi Hadis, Muslim, Zikir, 1; Tirmizî, Zuhd, 51) ve "Ameller niyetlere göredir" (Buharî, Bed'u'l-vahy, 1) hadislerini ve bu mesele hakkındaki ictihad farklılığını da göz önüne alarak Cumua namazından sonra zuhr-i ahir olarak 4 rekat daha namaz kılmaktadırlar.
Her ne kadar bütün bu sebebler kendileri için geçerli bir mazeret olmasa da; bu sebeble zuhr-i ahir kılanları, fitneye sebeb olacak şekilde eleştirip tartışmalardan sakınmalıyız.
ORİJİNİ :
İlmi Konu - Dar’ul - Harb ve Dar’ul - İslam (Kitab)
DAR’UL-HARB ve DAR’UL- İSLAM İçindekiler: 1 - Hanefi mezhebine göre Dar’ul-harb’in hükmü 2 - Şafi mezhebine göre Dar’ul-harb’in hükmü 3 - Maliki mezhebine göre Dar’ul-harb’in hükmü 4 - Hanbeli mezhebine göre Dar’ul-harb’in hükmü 5 - Şia mezhebine göre Dar’ul-harb’in hükmü 6 -...
islam-tr.org
İLGİLİ KONU :
CUMA HUTBESİNDE [n sonra] ELLERİ KALDIRARAK DUA ETMEK
İlmi Konu - Cumua Hutbesinde (Elleri Kaldırarak) Dua Etmek
CUMUA HUTBESİNDE('n sonra- ELLERİ KALDIRARAK) DUA ETMEK EBU DAVUD 222-224. Minber Üzerinde Elleri Kaldırmak 1104. ...Husayn b. Abdurrahman der ki: Umâre b. Rueybe (r.anh) Bişr b. Mervan'ı (Bişr b. Mervân, Abdulmelik b. Mervan'ın kardeşidir. Kûfe'de vali idi. Umâre (r.a.) de Kûfe'Ii olduğu...
www.islam-tr.org
CAMİ İMAMLARININ ARKASINDA NAMAZ KILMAK (Kılabilmek)
İlmi Konu - Cami İmamlarının Arkasında Namaz Kılmak (Kılabilmek)
CAMİ İMAMLARININ ARKASINDA NAMAZ KILMAK (Kılabilmek) "Onlar (o mûminlerdir) ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emrederler ve fenalığı yasak ederler. Bütün işlerin sonucu Allah'a âittir." (Hacc 41) "Hep Allah’a dönüp itaat...
www.islam-tr.org