A
Çevrimdışı
OTUZBİRİNCİ BÖLÜM
...kulübeye döndüler. Kulübeye vardıklarında Dede:
--Şu izleri birileri takip etsin. Kurt ve tilki siz bu işle ilgilenin, bakın hele izler nereye kadar gidiyor?
--Başüstüne, hemen gidiyoruz.
Kurt ve tilki hemen yola koyuldular. İzleri takip etmeye başladılar. Epeyce yukarıda bulunan dere kenarına vardıklarında izlerin dereye doğru gittiğini gördüler. Kurt:
--Burada suya girmişler. Anlaşılan bunlar bu kadar da ahmak değil.
--Evet, bence de.
--Benim merak ettiğim şey acaba bunlar bizim ormandan mı?
--Bizim ormandan birilerinin olduğu kesin. Diğerlerinin nereden haberi olacak, gelen erzaktan.
--Haklısın. Hadi bakalım. Sen aşağıya doğru git ben de yukarıya. Bakalım bir şeyler bulabilecek miyiz?
--Tamam.
Kurt yukarı, tilki ise aşağıya doğru gitti. Epeyce bir yeri kontrol etmelerine rağmen, herhangibir ize rastlayamadılar. Buluşma yerinde bir araya gelip kulübeye dönmeye karar verdiler. Kulübeye vardıklarında Dede ve hayvanların kulübede hummalı bir çalışma içerisinde olduğunu gördüler.
--Gelin bakalım. Ne haber var sizde?
--Sorma Dede. Bunlar çok kurnaz anlaşılan. Dereye girmişler ama nerede sudan çıktıklarını bir türlü belirleyemedik.
--Kayalık yerler var mıydı?
--Derenin etrafı kayalıklarla dolu.
--Anlaşıldı. Şu kapı ve pencereleri takıp malzemeleri içeriye taşıyacağız. Bundan sonra da herkes çok dikkatli olacak. Bu bir çete işi olabilir. Ve bu çetenin elemanlarının içerisinde bizim orman sakinlerinden birileri de var.
--Haklısın Dede. Biz de aynı şeyden şüphelendik. Bizim içimizder hainler olmasa, dışımızdakilerin bize zarar vermeleri mümkün değil.
--Evet aynen öyle. Bundan böyle çok dikkatli olacağız ve onların hata yapmalarını bekleyeceğiz. Hadi bakalım şu işleri bir an önce bitirelim.
Dede ve hayvanlar ikindi namazına kadar kapı ve pencereleri takıp getirdikleri erzağı da içeriye taşıdılar.
--Eveeeeeeeeeeeeeeet! Oldukça yorulduk. Hepiniz sağolun. Hadi bakalım dinlenmeye çekilin. Akşama sohbetimiz olacak inşaALLAH.
--EyvALLAH Dede. Akşamı iple çekeceğiz.
Akşam namazını müteakip, herkes kulübenin önünde toplanmıştı. Büyük bir sabırsızlıkla Dede'nin konuşmaya başlamasını bekliyorlardı. Dede konuşmaya başladı:
--Hepinizin merakla beklediğini görüyorum. Doğrusu bu çok hoş bir manzara. Keşke tüm insanlar da sizin kadar duyarlı olsaydı. O zaman kurtla kuzu yanyana otlardı. kimse de aç kalmazdı. Evet, bu akşam size had cezalarını anlatmaya çalışacağım inşaALLAH.
--İslam gelirse insanları kesecek mi ? İslam hırsızın kolunun kesilmesi cezasını neden vermiştir. İslam'da zina eden taşlanarak öldürülür mü (Recmedilirmi) ?
İslam huzur, barış dinidir. İnsanların dünya ve ahiret mutluluğunu amaçlayan kurallar bütününü vaz eder. Hedef, iyi kul olup ALLAH'ın rızasına ulaşmaktır. İslam değil kimseyi kesmeyi, kimsenin dedikodusunu yapmayı, malını çalmayı, namu-suna göz ile bile olsa yan bakmayı ... yasaklamıştır. İslamın amacı toplum ahlakını temin etmektir, toplumu tehdit etmek değil.
İslam'da hırsızlığın cezası nedir ?
--Evet ya Dede, sahi İslam'da hırsızlığın cezası nedir?
--Sabredersen anlatacağım inşaALLAH. İşlenen her suça olduğu gibi elbette hırsızlığın da bir cazsı vardır. Hırsızlığın cezası neymiş onu görelim inşaALLAH:
Bir olayın öncesi, olayın anı ve sonrası vardır. Şimdi gayri İslamiı yaşam düzeni ile İslami yaşam düzeninin hırsızlık olayına bakışını, olayın önce, anı ve sonrası ile kıyaslayarak karşılaştıralım:
Hırsızlık bir hastalıktır. Buna alışanlar (tıpkı evleri, milyarları olduğu halde dilenmeye devam edenler gibi...). insanlar bir kaç ay yatmakla düzelmez, aksine bu işin kıdemlilerinden cezaevlerinde ders alıp, daha bir bilenmiş olarak cezaevlerinden çıkarlar. Özellikle günümüzde cezaevlerini, kış yaklaştığında küçük bir adi suç işleyerek, kışı geçirmek için kullanan "mevsimcilerin" bulunduğunu düşünürsek, hırsızlığa karşılık cezaevlerinin caydırıcı bir unsur olmadığı görülmüş olur.
Hırsızlık cezası, hırsızlıktan caydırmalıdır. Bu nedenle kimseye torpil, adam kayırma yapmadan tüm seviye-mekandaki insanlara bu ceza uygulanmalıdır. Efendimiz (sav), zengin bir arabın kızı hırsızlık yapıp ta cezanın kıza uygulanmamasını istemeyerek, " O ileri gelen birinin kızıdır, cezayı azaltalım" talepleri ile karşılaşınca "VALLAHi hırsızlık yapan kızım Fatıma (ra) bile olsa yine aynı cezayı veririm" buyururlar.
İslam hırsızlık cezasının uygulanabilmesi için, önce hırsızlığa neden olan olayları (açlık, kıtlık, işsizlik...) ortadan kaldırmayı amaçlar. Bir ülkede açlık, kıtlık, işsizlik varsa, o ülkede hırsızlığın cezası uygulanmaz. Hz. Ömer (ra), kıtlık vakti hırsızlık cezasını yasaklamış, kendilerini aç bırakıp, hırsızlık yapmak zorunda bırakılan hizmetçilere değil, onları o hale düşüren kişiye ceza vermiştir... Halbuki küfrü esas almış düzenlerde, kişi açlık, zaruret, işsizlikten ... dolayı hırsızlık yapsa, cezasını mutlaka görür. O kişiyi o hale düşüren ortam, şartlar göz önünde bulundurulmaz. İslam ise, kişilerin asgari ihtiyaç maddelerini karşılayacak ortamı oluşturup, aç, işsiz...kimse ortada kalmadıktan sonra; toplum, genel itibarıyla derinlemesine ve geniş bir açıdan bilinçlendirilip, eğitildikten sonra, hırsızlık cezasını uygulamaya başlar.
Kısaca, hırsızlık olmadan önce, İslam gerek şartlar, gerek eğitim olarak, hırsızlığa neden olacak durumları ortadan kaldırır.
Hırsızlık olduğunda bakılır ;
• Eğer hırsız, akıllı, ergen ise (çocuk, deli değilse)
• Mal belli bir değerin üstünde olursa (sikkeli, halis 10 dirhemin üzerinde olursa...)
• Mal gizlenmiş iken, evde, iş yerinde... korunan, kapalı bir yerde iken çalınmış ise,
• Hırsızın, çaldığı malda mülkiyet hakkı yok ise,
• Mal, kamu malı değilse,
• Çabuk bozulan et, süt, yaş meyve,... değilse,
• Eşi, çocuğu, babasının... malı değilse,
• Mahkemeye başvurmadan önce, mal geri verilip tevbe edilmemiş, uslanılmamış işe,
• İki şahit var ise veya hırsızın itirafı ile suç kesinleşmiş ise,
Tüm bu şartlar var ise ... hırsızlığın cezası uygulanır.
Batı tarzı adalet sistemine baktığımızda, hırsız çocukta olsa, mal açıkta da olsa, çalınan mal yakın akrabanın da olsa, kamunun veya belli bir değerle sınırlan-dırmadan, az bir değere ( Bir simit, ekmek,... dahil) sahipte olsa, açlık, işsizlik... o kişiyi bu duruma düşüren şartlar gözönüne alınmaksızın, o kişiye ceza verilir.
Peki verilen cezaları kıyasladığımızda İslam'ın mı cezası yoksa batıl düzenin verdiği bir ceza mı caydırıcılık özelliğine sahiptir?
--Dede, elbette ki İslam'ın verdiği ceza caydırıcı özelliklere sahip. Anlattıklarına bakılırsa, gayri İslami düzenlerin hırsızlara ceza vermediği gibi onları ödüllendirdikleri bile söylenebilir.
--Ben de şunu merak ediyorum Dede. Hırsızlar ceza verenlere zarar verdiği zaman durum ne oluyor?
--İşte o zaman "Fareli Köyün Kavalcısı" misali bir durum meydana geliyor.
--O ne Dede?
--O şöyle...
OTUZBİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU
...kulübeye döndüler. Kulübeye vardıklarında Dede:
--Şu izleri birileri takip etsin. Kurt ve tilki siz bu işle ilgilenin, bakın hele izler nereye kadar gidiyor?
--Başüstüne, hemen gidiyoruz.
Kurt ve tilki hemen yola koyuldular. İzleri takip etmeye başladılar. Epeyce yukarıda bulunan dere kenarına vardıklarında izlerin dereye doğru gittiğini gördüler. Kurt:
--Burada suya girmişler. Anlaşılan bunlar bu kadar da ahmak değil.
--Evet, bence de.
--Benim merak ettiğim şey acaba bunlar bizim ormandan mı?
--Bizim ormandan birilerinin olduğu kesin. Diğerlerinin nereden haberi olacak, gelen erzaktan.
--Haklısın. Hadi bakalım. Sen aşağıya doğru git ben de yukarıya. Bakalım bir şeyler bulabilecek miyiz?
--Tamam.
Kurt yukarı, tilki ise aşağıya doğru gitti. Epeyce bir yeri kontrol etmelerine rağmen, herhangibir ize rastlayamadılar. Buluşma yerinde bir araya gelip kulübeye dönmeye karar verdiler. Kulübeye vardıklarında Dede ve hayvanların kulübede hummalı bir çalışma içerisinde olduğunu gördüler.
--Gelin bakalım. Ne haber var sizde?
--Sorma Dede. Bunlar çok kurnaz anlaşılan. Dereye girmişler ama nerede sudan çıktıklarını bir türlü belirleyemedik.
--Kayalık yerler var mıydı?
--Derenin etrafı kayalıklarla dolu.
--Anlaşıldı. Şu kapı ve pencereleri takıp malzemeleri içeriye taşıyacağız. Bundan sonra da herkes çok dikkatli olacak. Bu bir çete işi olabilir. Ve bu çetenin elemanlarının içerisinde bizim orman sakinlerinden birileri de var.
--Haklısın Dede. Biz de aynı şeyden şüphelendik. Bizim içimizder hainler olmasa, dışımızdakilerin bize zarar vermeleri mümkün değil.
--Evet aynen öyle. Bundan böyle çok dikkatli olacağız ve onların hata yapmalarını bekleyeceğiz. Hadi bakalım şu işleri bir an önce bitirelim.
Dede ve hayvanlar ikindi namazına kadar kapı ve pencereleri takıp getirdikleri erzağı da içeriye taşıdılar.
--Eveeeeeeeeeeeeeeet! Oldukça yorulduk. Hepiniz sağolun. Hadi bakalım dinlenmeye çekilin. Akşama sohbetimiz olacak inşaALLAH.
--EyvALLAH Dede. Akşamı iple çekeceğiz.
Akşam namazını müteakip, herkes kulübenin önünde toplanmıştı. Büyük bir sabırsızlıkla Dede'nin konuşmaya başlamasını bekliyorlardı. Dede konuşmaya başladı:
--Hepinizin merakla beklediğini görüyorum. Doğrusu bu çok hoş bir manzara. Keşke tüm insanlar da sizin kadar duyarlı olsaydı. O zaman kurtla kuzu yanyana otlardı. kimse de aç kalmazdı. Evet, bu akşam size had cezalarını anlatmaya çalışacağım inşaALLAH.
--İslam gelirse insanları kesecek mi ? İslam hırsızın kolunun kesilmesi cezasını neden vermiştir. İslam'da zina eden taşlanarak öldürülür mü (Recmedilirmi) ?
İslam huzur, barış dinidir. İnsanların dünya ve ahiret mutluluğunu amaçlayan kurallar bütününü vaz eder. Hedef, iyi kul olup ALLAH'ın rızasına ulaşmaktır. İslam değil kimseyi kesmeyi, kimsenin dedikodusunu yapmayı, malını çalmayı, namu-suna göz ile bile olsa yan bakmayı ... yasaklamıştır. İslamın amacı toplum ahlakını temin etmektir, toplumu tehdit etmek değil.
İslam'da hırsızlığın cezası nedir ?
--Evet ya Dede, sahi İslam'da hırsızlığın cezası nedir?
--Sabredersen anlatacağım inşaALLAH. İşlenen her suça olduğu gibi elbette hırsızlığın da bir cazsı vardır. Hırsızlığın cezası neymiş onu görelim inşaALLAH:
Bir olayın öncesi, olayın anı ve sonrası vardır. Şimdi gayri İslamiı yaşam düzeni ile İslami yaşam düzeninin hırsızlık olayına bakışını, olayın önce, anı ve sonrası ile kıyaslayarak karşılaştıralım:
Hırsızlık bir hastalıktır. Buna alışanlar (tıpkı evleri, milyarları olduğu halde dilenmeye devam edenler gibi...). insanlar bir kaç ay yatmakla düzelmez, aksine bu işin kıdemlilerinden cezaevlerinde ders alıp, daha bir bilenmiş olarak cezaevlerinden çıkarlar. Özellikle günümüzde cezaevlerini, kış yaklaştığında küçük bir adi suç işleyerek, kışı geçirmek için kullanan "mevsimcilerin" bulunduğunu düşünürsek, hırsızlığa karşılık cezaevlerinin caydırıcı bir unsur olmadığı görülmüş olur.
Hırsızlık cezası, hırsızlıktan caydırmalıdır. Bu nedenle kimseye torpil, adam kayırma yapmadan tüm seviye-mekandaki insanlara bu ceza uygulanmalıdır. Efendimiz (sav), zengin bir arabın kızı hırsızlık yapıp ta cezanın kıza uygulanmamasını istemeyerek, " O ileri gelen birinin kızıdır, cezayı azaltalım" talepleri ile karşılaşınca "VALLAHi hırsızlık yapan kızım Fatıma (ra) bile olsa yine aynı cezayı veririm" buyururlar.
İslam hırsızlık cezasının uygulanabilmesi için, önce hırsızlığa neden olan olayları (açlık, kıtlık, işsizlik...) ortadan kaldırmayı amaçlar. Bir ülkede açlık, kıtlık, işsizlik varsa, o ülkede hırsızlığın cezası uygulanmaz. Hz. Ömer (ra), kıtlık vakti hırsızlık cezasını yasaklamış, kendilerini aç bırakıp, hırsızlık yapmak zorunda bırakılan hizmetçilere değil, onları o hale düşüren kişiye ceza vermiştir... Halbuki küfrü esas almış düzenlerde, kişi açlık, zaruret, işsizlikten ... dolayı hırsızlık yapsa, cezasını mutlaka görür. O kişiyi o hale düşüren ortam, şartlar göz önünde bulundurulmaz. İslam ise, kişilerin asgari ihtiyaç maddelerini karşılayacak ortamı oluşturup, aç, işsiz...kimse ortada kalmadıktan sonra; toplum, genel itibarıyla derinlemesine ve geniş bir açıdan bilinçlendirilip, eğitildikten sonra, hırsızlık cezasını uygulamaya başlar.
Kısaca, hırsızlık olmadan önce, İslam gerek şartlar, gerek eğitim olarak, hırsızlığa neden olacak durumları ortadan kaldırır.
Hırsızlık olduğunda bakılır ;
• Eğer hırsız, akıllı, ergen ise (çocuk, deli değilse)
• Mal belli bir değerin üstünde olursa (sikkeli, halis 10 dirhemin üzerinde olursa...)
• Mal gizlenmiş iken, evde, iş yerinde... korunan, kapalı bir yerde iken çalınmış ise,
• Hırsızın, çaldığı malda mülkiyet hakkı yok ise,
• Mal, kamu malı değilse,
• Çabuk bozulan et, süt, yaş meyve,... değilse,
• Eşi, çocuğu, babasının... malı değilse,
• Mahkemeye başvurmadan önce, mal geri verilip tevbe edilmemiş, uslanılmamış işe,
• İki şahit var ise veya hırsızın itirafı ile suç kesinleşmiş ise,
Tüm bu şartlar var ise ... hırsızlığın cezası uygulanır.
Batı tarzı adalet sistemine baktığımızda, hırsız çocukta olsa, mal açıkta da olsa, çalınan mal yakın akrabanın da olsa, kamunun veya belli bir değerle sınırlan-dırmadan, az bir değere ( Bir simit, ekmek,... dahil) sahipte olsa, açlık, işsizlik... o kişiyi bu duruma düşüren şartlar gözönüne alınmaksızın, o kişiye ceza verilir.
Peki verilen cezaları kıyasladığımızda İslam'ın mı cezası yoksa batıl düzenin verdiği bir ceza mı caydırıcılık özelliğine sahiptir?
--Dede, elbette ki İslam'ın verdiği ceza caydırıcı özelliklere sahip. Anlattıklarına bakılırsa, gayri İslami düzenlerin hırsızlara ceza vermediği gibi onları ödüllendirdikleri bile söylenebilir.
--Ben de şunu merak ediyorum Dede. Hırsızlar ceza verenlere zarar verdiği zaman durum ne oluyor?
--İşte o zaman "Fareli Köyün Kavalcısı" misali bir durum meydana geliyor.
--O ne Dede?
--O şöyle...
OTUZBİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU