DEMOKRASİ VE SEÇİMLER (Oy Kullanma Şirki)
Müslüman ferd kendi lehine aleyhindeki hükümleri bilmekle mükellef olan müslümanlar ülke
gündemini bir hayli meşgul eden seçimler hakkında da konumlarını bilmek durumunda ve net tavırlarını göstermek zorundadırlar.
Evet, seçimlere katılmanın hükmü nedir?
Müslümanım diyenler seçimlere katılabilirler mi ; katılamazlar mı?
Öncelikle göz önünde bulundurulması gereken husus şudur ki, bizler hayata bakış açısından kaynak olarak Kuran ve Sünnet bilir bunlardan çıkarılabilecek hükümlerle hareket ederiz. Bunlardan başkasını aramıyoruz, arayanlarsa derin bir sapıklık içindedir. Bulup buluşturdukları kendisinden Kabul edilmeyecek ve dahi cehenneme götüren bir pasaportu olacaktır. Demokraside temel şey, insanlar tarafından kanunlar çıkartmak ve buna göre onları bu kanunlara göre yönetmektir. Bu kanunları çıkartacak ve uygulayacak kimseleri halka seçtirirler. Hem de bunu uygularken baskı yaparak seçime insanların gitmesini zorlarlar.
Böylece insanlar hürriyetlerini serbestçe kullanmış olurlar.!!
Türkiye’de diğer Batı devletleri gibi bu uygulamaları yapmaktadır. Her zaman seçim oluyor, fakat Atatürk ilkeleri ve Batı temel kanunları değişmiyor. Bunları değiştirmeye kalkışmak yasaktır. Öyleyse Yılmazı seç, yada Baykal’I seç,Tayyib'i seç ,Çilleri seç, ya da Erbakan’ı seç veya başkalarını seç değişecek bir şey yoktur. Çünkü aynı ilkelere ve temel kanunlara bağlı kalıp bunlara göre icraat yapacaklar.
Demokrasi denilen hayali fikir için (sandığa giderek) demokrasiyi uygulamaya çalışacak, buna göre kanun çıkartacak kimseleri seçmek İslam’a taban tabana zıttır. İslam’da seçim vardır, fakat bu seçim İslam’ı uygulayacak Halife içindir. Halife ALLAH’ın kitabı ve Rasulünün sünnetini uygulamak ve dünyaya İslamiyeti taşımak için ummet tarafından seçilir ve bunun üzerine ona biat verilir. Medine halkı İslam’a girdikten sonra Resulullah’ı kendileri için bir yönetici olarak kabul ettiler başka ifadeyle ona biat ettiler. Raşidi Halifelerin hepsi ummetin rızasıyla ve biatlarıyla yönetime geçtiler. Ayrıca Şu'ra ve meşveret Halife ve yöneticileri hesaba çekmek, düzeltmek için ümmetin vekilleri ümmet tarafından seçilir. Vilayetlerde valiye şikayetlerini, görüşlerini ve isteklerini iletmek üzere Vilayet meclisleri, Vilayet halkları tarafından seçilir. Burada önemli olan İslam hükümlerini uygulamaktır. Demokrasi de önemli olan insanların arzularını yerine getirmektir, seçim her iki sistemde de birer üsluptur. Bundan dolayı seçime gidilir. Fakat, demokrasilerde kanunları çıkartacak ve uygulayacak kimseleri seçmek için sandığa gitmek küfürdür. ALLAH’a ve Rasulüne inanıp böylesi seçimin manasının ne olduğunu kavrayan Müslüman seçime gitmez. Aksi takdirde dünyada ve ahirette onun akıbeti pek vahimdir.
Çünkü yüce Rabbımız şöyle buyuruyor.
"Onlar hala cahiliyye hükmünü mü istiyorlar? Kesin olarak inananlar için ALLAH’ın hükmünden daha güzel hüküm koyacak kimmiş?” (Maide 50)
"Yoksa bunlar kesin olarak inanmamışlar veya inandıklarını iddia mı ediyorlar.”Sana ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri gördün mü? Tağuta muhakeme olunmak istiyorlar. Tağutu inkar etmeleri kendilerine emredildiği halde, Tağutun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” (Nisa 60)
Cahiliyye ve Tağut hükümleri ALLAH’ın hükmü dışındaki her hükümdür. Beşerin ve şeytanın çıkardığı hükümdür. Bu nedenle gerçek mümin olabilmeleri için şu şartı koştu.
“Rabbine and olsun ki aralarında çıkan ihtilaflarda seni hakem kılmazlarsa ve verdiğin hüküm hakkında içlerinde hiç bir sıkıntı bulunmadan bu hükme tam teslimiyet göstermezlerse mu'min olmazlar." (Nisa 65)
Dilerseniz günümüzde yapılan seçimlerin manasını vererek başlayalım Bu işlem: Demokratik sistemin yasama kurumu olan parlamentoya üye seçimidir. Yani insanların toplumsal yaşantılarında, bireylerin birbirleriyle, devletle, sosyal, ekonomi ve siyasî işlerinde uyacakları kuralları, hükümleri, ölçüleri, emir ve yasakları, kanunları belirleyen kurumun üyelerini seçme işidir. İslâmi açıdan bunun anlamı şirk’tir. Yani "Hüküm ancak ALLAH’a aittir" hakikatına terstir. İnsanların yaşantısına hüküm koymakta, ya ALLAH’ı hiçe saymak ya da O’na ortak koşmak demektir. İşte bu seçime katılmak bir takım insanları milletvekili sıfatı ile bu şirki işlemeye itmek demektir. Bu o kişiye yapılabilecek en büyük kötülük ve zulümdür. Zira o kişi, parlamentonun komisyonlarına katılarak veya genel kurul oylamalarına katılarak yasama faaliyetlerine ALLAH’ın hükümranlığını hiç kabul etmeyip milletin egemenliğini esas kabul eden mevcut anayasanın çerçevesinde katılarak şirk işlemine, curmune isteyerek ya da istemeyerek ortak olur. Zira ALLAHu Teâla şöyle buyurdu:
“Ayetlerimiz hakkında (ileri geri konuşmaya) dalanları gördüğünde onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak ol (meclislerini terk et). Eğer şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra (hemen kalk) o zalimler topluluğu ile oturma.” (En’am: 68)
“O, Kitabda size indirmiştik ki; ALLAH’ın ayetlerini inkar edildiğini, yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya kadar kafirlerle beraber oturmayın, yoksa sizde onlardan olursunuz. Elbette ALLAH, munafıklar ve kafirleri cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisa: 140)
Görüldüğü gibi ayet-i kerimelerde ALLAHu Teâla, ALLAH’ın ayetlerinin inkar edildiği ya da alaya alındığı yani hükümlerinin hiçe sayıldığı yerlerde tepkisizce oturup kalmayı kesinlikle nehy ediyor. Çağdaş şirk sistemlerinden biri olan demokratik sistemin yasama organı olan parlamentoda ALLAH’a karşı en büyük isyan, ŞİRK, cürüm işleniyor.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi ile “hüküm (egemenlik) ancak ALLAH’a aittir” hakikatı inkar edilerek “millet” ilah yerine konuluyor. Böylelikle ALLAH ya inkar ediliyor ya da O’na küstahça şirk koşuluyor. Küfür ve şirk elbette ki ALLAH katında en büyük curumdur, zulümdür, tağutluktur, sapıklıktır, cahiliyyedir. İşte bununla ilgili bazı ayet-i kerimeler:
“Hüküm ancak ALLAH’ındır. O da, kendisinden başkasına kulluk yapmamanızı emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf: 40)
“Aralarında ALLAH’ın indirdiği ile hükmet-yönet ve onların arzularına uyma. ALLAH’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarına dikkat et. Eğer (ALLAH’ın hükümlerinden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) ALLAH ancak günahlarının bir kısmını onların başına bela etmek ister. İnsanların bir çoğu da zaten fasıktırlar (yoldan çıkmışlardır). Yoksa onlar cahiliyye (İslâm dışı) yönetim mi istiyorlar? İyi anlayan bir topluma göre hükmü bakımından ALLAH’tan daha iyi kim vardır?” (Maide: 49-50)
“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? zira onlar tağutla (ALLAH’ın indirmediği sistemlerle) yönetilmek istiyorlar. Halbuki onu (tağutu) inkar etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” (Nisa60)
“Hayır, Rabbine and olsun ki, aralarında çıkan antlaşmazlık hususunda seni (şeriatı) hakem kılıp sonra da verdiğin hükme (şeriatın hükmüne) içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa: 65)
“Kim ALLAH’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse-yönetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir.” (Maide: 44)
“Kim ALLAH’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse-yönetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Maide: 45)
“Kim ALLAH’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse-yönetmezse işte onlar fâsıkların ta kendileridir." (Maide: 47)
“Muhakkak ki şirk en büyük zulümdür.” (Lukman: 13)
Bu ayet-i kerimelerin ışığında görüldüğü gibi ALLAH’ın indirdiği ile yönetmemek, ALLAH’ın indirdikleri hükümlere rağmen hükümler, yasalar ortaya koyarak insanları yönetmeye kalkmak gerçekten en büyük isyandır, zulumdür, küfür ve şirktir.
sirk-kosmaz.blogspot.com.tr'den alıntıdır
Müslüman ferd kendi lehine aleyhindeki hükümleri bilmekle mükellef olan müslümanlar ülke
gündemini bir hayli meşgul eden seçimler hakkında da konumlarını bilmek durumunda ve net tavırlarını göstermek zorundadırlar.
Evet, seçimlere katılmanın hükmü nedir?
Müslümanım diyenler seçimlere katılabilirler mi ; katılamazlar mı?
Öncelikle göz önünde bulundurulması gereken husus şudur ki, bizler hayata bakış açısından kaynak olarak Kuran ve Sünnet bilir bunlardan çıkarılabilecek hükümlerle hareket ederiz. Bunlardan başkasını aramıyoruz, arayanlarsa derin bir sapıklık içindedir. Bulup buluşturdukları kendisinden Kabul edilmeyecek ve dahi cehenneme götüren bir pasaportu olacaktır. Demokraside temel şey, insanlar tarafından kanunlar çıkartmak ve buna göre onları bu kanunlara göre yönetmektir. Bu kanunları çıkartacak ve uygulayacak kimseleri halka seçtirirler. Hem de bunu uygularken baskı yaparak seçime insanların gitmesini zorlarlar.
Böylece insanlar hürriyetlerini serbestçe kullanmış olurlar.!!
Türkiye’de diğer Batı devletleri gibi bu uygulamaları yapmaktadır. Her zaman seçim oluyor, fakat Atatürk ilkeleri ve Batı temel kanunları değişmiyor. Bunları değiştirmeye kalkışmak yasaktır. Öyleyse Yılmazı seç, yada Baykal’I seç,Tayyib'i seç ,Çilleri seç, ya da Erbakan’ı seç veya başkalarını seç değişecek bir şey yoktur. Çünkü aynı ilkelere ve temel kanunlara bağlı kalıp bunlara göre icraat yapacaklar.
Demokrasi denilen hayali fikir için (sandığa giderek) demokrasiyi uygulamaya çalışacak, buna göre kanun çıkartacak kimseleri seçmek İslam’a taban tabana zıttır. İslam’da seçim vardır, fakat bu seçim İslam’ı uygulayacak Halife içindir. Halife ALLAH’ın kitabı ve Rasulünün sünnetini uygulamak ve dünyaya İslamiyeti taşımak için ummet tarafından seçilir ve bunun üzerine ona biat verilir. Medine halkı İslam’a girdikten sonra Resulullah’ı kendileri için bir yönetici olarak kabul ettiler başka ifadeyle ona biat ettiler. Raşidi Halifelerin hepsi ummetin rızasıyla ve biatlarıyla yönetime geçtiler. Ayrıca Şu'ra ve meşveret Halife ve yöneticileri hesaba çekmek, düzeltmek için ümmetin vekilleri ümmet tarafından seçilir. Vilayetlerde valiye şikayetlerini, görüşlerini ve isteklerini iletmek üzere Vilayet meclisleri, Vilayet halkları tarafından seçilir. Burada önemli olan İslam hükümlerini uygulamaktır. Demokrasi de önemli olan insanların arzularını yerine getirmektir, seçim her iki sistemde de birer üsluptur. Bundan dolayı seçime gidilir. Fakat, demokrasilerde kanunları çıkartacak ve uygulayacak kimseleri seçmek için sandığa gitmek küfürdür. ALLAH’a ve Rasulüne inanıp böylesi seçimin manasının ne olduğunu kavrayan Müslüman seçime gitmez. Aksi takdirde dünyada ve ahirette onun akıbeti pek vahimdir.
Çünkü yüce Rabbımız şöyle buyuruyor.
"Onlar hala cahiliyye hükmünü mü istiyorlar? Kesin olarak inananlar için ALLAH’ın hükmünden daha güzel hüküm koyacak kimmiş?” (Maide 50)
"Yoksa bunlar kesin olarak inanmamışlar veya inandıklarını iddia mı ediyorlar.”Sana ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri gördün mü? Tağuta muhakeme olunmak istiyorlar. Tağutu inkar etmeleri kendilerine emredildiği halde, Tağutun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” (Nisa 60)
Cahiliyye ve Tağut hükümleri ALLAH’ın hükmü dışındaki her hükümdür. Beşerin ve şeytanın çıkardığı hükümdür. Bu nedenle gerçek mümin olabilmeleri için şu şartı koştu.
“Rabbine and olsun ki aralarında çıkan ihtilaflarda seni hakem kılmazlarsa ve verdiğin hüküm hakkında içlerinde hiç bir sıkıntı bulunmadan bu hükme tam teslimiyet göstermezlerse mu'min olmazlar." (Nisa 65)
Dilerseniz günümüzde yapılan seçimlerin manasını vererek başlayalım Bu işlem: Demokratik sistemin yasama kurumu olan parlamentoya üye seçimidir. Yani insanların toplumsal yaşantılarında, bireylerin birbirleriyle, devletle, sosyal, ekonomi ve siyasî işlerinde uyacakları kuralları, hükümleri, ölçüleri, emir ve yasakları, kanunları belirleyen kurumun üyelerini seçme işidir. İslâmi açıdan bunun anlamı şirk’tir. Yani "Hüküm ancak ALLAH’a aittir" hakikatına terstir. İnsanların yaşantısına hüküm koymakta, ya ALLAH’ı hiçe saymak ya da O’na ortak koşmak demektir. İşte bu seçime katılmak bir takım insanları milletvekili sıfatı ile bu şirki işlemeye itmek demektir. Bu o kişiye yapılabilecek en büyük kötülük ve zulümdür. Zira o kişi, parlamentonun komisyonlarına katılarak veya genel kurul oylamalarına katılarak yasama faaliyetlerine ALLAH’ın hükümranlığını hiç kabul etmeyip milletin egemenliğini esas kabul eden mevcut anayasanın çerçevesinde katılarak şirk işlemine, curmune isteyerek ya da istemeyerek ortak olur. Zira ALLAHu Teâla şöyle buyurdu:
“Ayetlerimiz hakkında (ileri geri konuşmaya) dalanları gördüğünde onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak ol (meclislerini terk et). Eğer şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra (hemen kalk) o zalimler topluluğu ile oturma.” (En’am: 68)
“O, Kitabda size indirmiştik ki; ALLAH’ın ayetlerini inkar edildiğini, yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya kadar kafirlerle beraber oturmayın, yoksa sizde onlardan olursunuz. Elbette ALLAH, munafıklar ve kafirleri cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisa: 140)
Görüldüğü gibi ayet-i kerimelerde ALLAHu Teâla, ALLAH’ın ayetlerinin inkar edildiği ya da alaya alındığı yani hükümlerinin hiçe sayıldığı yerlerde tepkisizce oturup kalmayı kesinlikle nehy ediyor. Çağdaş şirk sistemlerinden biri olan demokratik sistemin yasama organı olan parlamentoda ALLAH’a karşı en büyük isyan, ŞİRK, cürüm işleniyor.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi ile “hüküm (egemenlik) ancak ALLAH’a aittir” hakikatı inkar edilerek “millet” ilah yerine konuluyor. Böylelikle ALLAH ya inkar ediliyor ya da O’na küstahça şirk koşuluyor. Küfür ve şirk elbette ki ALLAH katında en büyük curumdur, zulümdür, tağutluktur, sapıklıktır, cahiliyyedir. İşte bununla ilgili bazı ayet-i kerimeler:
“Hüküm ancak ALLAH’ındır. O da, kendisinden başkasına kulluk yapmamanızı emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf: 40)
“Aralarında ALLAH’ın indirdiği ile hükmet-yönet ve onların arzularına uyma. ALLAH’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarına dikkat et. Eğer (ALLAH’ın hükümlerinden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) ALLAH ancak günahlarının bir kısmını onların başına bela etmek ister. İnsanların bir çoğu da zaten fasıktırlar (yoldan çıkmışlardır). Yoksa onlar cahiliyye (İslâm dışı) yönetim mi istiyorlar? İyi anlayan bir topluma göre hükmü bakımından ALLAH’tan daha iyi kim vardır?” (Maide: 49-50)
“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? zira onlar tağutla (ALLAH’ın indirmediği sistemlerle) yönetilmek istiyorlar. Halbuki onu (tağutu) inkar etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” (Nisa60)
“Hayır, Rabbine and olsun ki, aralarında çıkan antlaşmazlık hususunda seni (şeriatı) hakem kılıp sonra da verdiğin hükme (şeriatın hükmüne) içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa: 65)
“Kim ALLAH’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse-yönetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir.” (Maide: 44)
“Kim ALLAH’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse-yönetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Maide: 45)
“Kim ALLAH’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse-yönetmezse işte onlar fâsıkların ta kendileridir." (Maide: 47)
“Muhakkak ki şirk en büyük zulümdür.” (Lukman: 13)
Bu ayet-i kerimelerin ışığında görüldüğü gibi ALLAH’ın indirdiği ile yönetmemek, ALLAH’ın indirdikleri hükümlere rağmen hükümler, yasalar ortaya koyarak insanları yönetmeye kalkmak gerçekten en büyük isyandır, zulumdür, küfür ve şirktir.
sirk-kosmaz.blogspot.com.tr'den alıntıdır