Soru: "Bir kimsenin mutlaka dört mezhepten birine bağlanması şart mıdır?"
Cevap: Allah (c.c.) kullarına, Rableri tarafından kendilerine indirilene uymalarını, Rasûlullah'a (s.a.v.) bağlanmalarını emretmiş ve bu gerçeği Kitabının birçok yerinde zikretmiştir. Bir kimsenin Rasûlullah'tan (s.a.v.) başkasını kendisine önder seçmemesi gerekir. Fakat insanlar bu hususa paramparça oldular ve hiziplere bölündüler.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...Her grup, kendisinde bulunan ile sevinip övünmektedir." (Mü'minun: 23/53)
İttiba (tabi olmak, bağlanmak) ve iktida (karşı olmak) da çeşit çeşittir. Bunlardan bazıları haramdır.
Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Onlara (müşrik ve kafirlere): 'Allah'ın indirdiğine uyun' denildiği zaman, 'Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız' dediler. Ya ataları bir şey anlamamış ve doğruyu da bulamamış idiyseler." (Bakara: 2/170)
"Senden önce hangi memlekete uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın varlıklıları, 'Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız' derlerdi." (Zuhruf: 43/23)
"Onlara 'Allah'ın indirdiğine ve Rasul'e gelin' denildiği zaman, 'Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter' derler." (Maide: 5/104)
"Yüzleri ateşte çevrildiği gün, 'Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, peygambere de itaat etseydik' derler. 'Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar' derler." (Ahzap: 33/66-67)
Taklidin bir çeşidi de din bilginlerini ve rahipleri rabler edinmektir. Bu şekildeki taklit şirktir.
Ebu Bekir, "el-Cami" adlı eserinde böyle bir taklidin fesadı ve reddi hakkında bir bölüm açmıştır.
Ebu Ömer der ki:
"Allah (c.c), Kitabının bir çok yerinde taklidi yermiştir."
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını) ve rahiplerini rabler edindiler..." (Tevbe: 9/31)
Bu ayetle ilgili olarak Huzeyfe ile başkalarından şöyle rivayet edilmiştir:
"Allah'ı bırakıp da onlara ibadet etmeyin. Çünkü onlar helali haram, haramı helal kıldılar, diğerleri de onlara uydu."
Adiy b. Hatem de der ki:
"Boynumda haç asılı olduğu halde Rasulullah (s.a.v.)'e gittim. Rasulullah (s.a.v.):
"Ey Adiy! Şu putu boynundan çıkar at." buyurdu. Tevbe Suresini okuyordu:
"Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rabler edindiler..." ayetine gelince:
"Ey Allah'ın Rasulü! Biz onlara ibadet etmedik" dedim. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Hayır, dediğin gibi değil. Allah'ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram kıldıklarında siz de bunlara itaat etmiyor muydunuz?"
"Elbette" dedim.
"İşte bu, onlara ibadet etmektir." dedi. (Tirmizi Tefsir: 3094, İbni Cerir et-Taberi: 14/210, . Suyuti ed-Dürrü'l-Mensur: 3/230.)
Ebu Bahteri de şöyle diyor:
"Onlar halka, Allah'ı (c.c.) bırakıp da kendilerine ibadet etmelerini emretselerdi, halk onlara itaat etmezdi. Ancak onlar, Allah'ın (c.c.) helal kıldıklarını haram ve haram kıldıklarını helal kıldılar, halk da onlara itaat etti. İşte bu da onları rab edinmektir."
İşte bu girişi anlayan kimse, dört mezhebin durumuyla ilgili olarak, bizimle halk arasında herhangi bir ihtilafın söz konusu olmadığını anlar. Bizimle onlar arasında ancak, hak ile çeliştikleri takdirde tartışma olabilir. İnsanlardan bazıları hep haram işler, heva ve heveslerine, şehevi duygularına uyarlar. Aynı zamanda bu mezheplerden birine mensup olduklarını da söylerler. Oysa durum hiç de öyle değildir. Eğer birileri çıkıp bir şeye bağlı olduğunu söylediği halde, ondan bir eser taşımıyorsa, bunun ona bir yarar sağladığı düşünülemez. Mesela; hristiyanlar İsa'ya (a.s.), Yahudiler de Musa'ya (a.s.) bağlı olduklarını söyledikleri halde, bunun onlara hiçbir faydası yoktur.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Sonra seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy ve bilmeyenlerin isteklerine uyma. Çünkü onlar Allah'a karşı sana hiçbir fayda veremezler. Doğrusu zalimler birbirlerinin dostlarıdırlar. Allah da takva sahiplerinin dostudur. Bu (Kur'an), kalp gözü açık insanlar ve kesin olarak inanan bir topluluk için hidayet ve rahmettir. Yoksa kötülük işleyenler kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimselerle bir tutacağımızı mı sandılar?..." (Casiye: 45/18-21)
"Heva ve hevesini ilah edinen ve Allah'ın bilgisine rağmen saptırdığı, kulağım ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hala ibret almayacak mısınız?" (Casiye: 45/23)
"Eğer sana cevap vermezlerse, bil ki onlar sırf heveslerine uymaktadırlar..." (Kasas: 28/50)
İbni Kayyım der ki:
"Allah (c.c), tüm yolları iki yolda topladı:
1 - Ya Rasulullah'ın (s.a.v.) şeriatine uymak -ki Allah (c.c.) kendisini o şeriatle gönderdi ve kulları için de bunu istedi.
2 - Ya da kendi heva ve hevesini ilah edinmiş olmak.
Nitekim, önceki ayette de bu gerçek vurgulanmıştı. Allah (c.c.) bizleri yeni yeni fikir ve düşüncelerden, sapık ve saptırıcı hevalardan korusun, bunların hepsinden Allah'a (c.c.) sığınırız.”
Mezhep imamlarına gelince; -Allah kendilerinden razı olsun- onların hepsi hidayet önderidirler.kitab ve sunnet’e dayandırılan İcmaları delil, ihtilafları da rahmettir.
Onları taklit etmek konusunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Kimisi taklidi kabul etmeyerek:
"İnsanlar ikiye ayrılırlar:
Cahil ve sıradan insanların görevi, dinlerinin gereğini en iyi bir şekilde yapmak için, dinlerini öğrenmek olmalıdır. Bir mezhebe bağlanıp kalması söz konusu değildir. Bunların durumu, okuma-yazma bilmediği halde 'okuma-yazma biliyorum' deyip de okuyup yazamayan bir ümmi gibidir. Şimdi düşün:
Adam 'Ben şu mezheptenim' diyor; ama onu bilip sahih ve zayıf olanını ayırt edemiyor. Fakih ve bilgi sahibi olan kimseye gelince; böyle bir kişinin elinde delil olmaksızın bir şey hakkında karar vermesi mümkün değildir.
Bu alimlere göre taklit ancak zaruret olduğunda gereklidir. Eğer zaruret yoksa taklit geçerli değildir.
Bir grup ta -ki bunlar fakihlerin çoğunluğunu oluştururlar- bu konuda orta yolu tutmuşlar, mezhep imamlarının söylediklerinin dışına pek çıkmamışlardır. Çünkü bunlara göre, bu imamlar bir tartışma esnasında kendilerine başvurulacak kimselerdir ve kendilerine sünnetten bir şey ulaşmadıkça mazurdurlar.
Nitekim işin bu yönünü Şeyhülislam İbni Teymiyye, "Refü'l-Melam an Eimmeti'l-Alam" adlı değerli eserinde açıklamıştır. Onlar eldeki nasslar çerçevesinde yapabileceklerini yaptılar ve hep Sünnete bağlı kaldılar. Sünnetten anlayıp, çıkarabildikleri sonuçlar çerçevesinde gerekeni yaptılar. İşte bunlar, imamların bağlıları ve bu ümmetin kurtuluş ehlidirler. Çünkü imamlar -Allah kendilerinden razı olsun- onları Sünnete uygun olan konular dışında kendilerini taklit etmekten menetmişlerdir. Buna uymak onların üzerine bir vecibedir. İşte bu taklit, üçüncü ve övgüye değer olan taklittir. Şimdi imamların sözlerinden bazılarını sunalım:
İbni Kasım, Malik'in (r.h.) şöyle dediğini rivayet ediyor:
"Değerli bir kişi de olsa, bir kişinin söylediği her söze uyulur diye bir şey yoktur. Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"...Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele..." (Zümer: 39/17-18)
Ebu Yusuf (r.h.) şöyle der:
"Hiç kimsenin, nereden aldığımızı bilmeden bizim sözümüzle konuşması (fetva vermesi) caiz değildir."
Ebu Hanife (r.h.) da şöyle der:
"Bu bir rey (görüş)dir. Kim daha hayırlı bir rey getirirse, onu kabul ederiz." Yine der ki:
"Bir kimsenin sözü ile, Resulûllah'ın (s.a.v.) sözü bir mi?"
İmam Malik (r.h.) şöyle der:
"İnsanların sözü hem alır hem de geri çevrilir (reddedilir). Ancak şu kabrin sahibi Muhammed'in (s.a.v.) sözü başka. O reddedilmez."
Malik (r.h.) şunu da söylemiştir:
"Bir kimse, İbrahim en-Nehai'nin sözünü Ömer b. Hattab'ın sözüne tercih ederse, bundan dolayı tevbe etmesi gerekir. Peki ya İbrahim en-Nehai ve benzerlerinin sözünü, Rasulullah'ın (s.a.v.) sözüne tercih ederse, ne demeli?"
İmam Şafii (r.h.) şöyle der:
"Hiçbir delil olmaksızın ilim iddiasında bulunan kimse, geceleyin odun demetleri toplarken aralarında zehirli kobra yılanı da toplayan kimse gibidir ki, yılan kendisini sokup zehirleyecektir de, adamın bundan haberi yoktur."
Yine İmam Şafii (r.h.) şöyle demiştir:
"Eğer hadis sahihse, benim mezhebim odur. Başkası değil."
Ebu Davud der ki:
"Ahmed b. Hanbel'e:
"Evzai mi, Malik mi taklit edilmeye daha layıktır?" diye sordum. Dedi ki:
"Dinin konusunda bunlardan hiç birisini taklit etme. Ancak Rasûlullah (s.a.v.) ve ashabından geleni al"
Bir başka rivayet de şöyledir: "Onların aldığı kaynaktan al."
Yine İmam Ahmed (r.h.) der ki:
"Başkalarını taklit etmek kişinin fıkhının azlığına delildir."
Taklidin dördüncü çeşidi de kötülenip yerilmiştir ki, taklit konusunda aşırılığa kaçmak ve dört mezhepten birine saplanıp kalmak gibi şeyler bu bölüme girer.
Bazı kişiler:
"Mezhebe muhalefet etmek caiz değildir, her ne şekilde olursa olsun kesinlikle mezhebe uyulmalıdır." derler.
Bunlar, her imamı kendisine uymak açısından adeta peygamber konumuna getirmişlerdir. İşte bu, dini değiştirmektir.
Ahmed (r.h.) şöyle diyor:
"Hadisin isnadını ve şahinliğini bildikleri halde Süfyan'ın reyine uyanlara şaşarım, oysa Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...Onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar." (Nur: 24/63)
İbni Abbas (r.a) der ki:
"Yakında gökten üzerinize taş yağacağından endişe etmekteyim. Ben"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu" diyorum, siz "Ebu Bekir ve Ömer şöyle dedi" diyorsunuz."
Süfyan b. Uyeyne (r.a) diyor ki:
"Rabia yüzünü (başını) kapatarak oturup ağlamaya başladı. Kendisine:
"Seni ağlatan nedir?" diye sordum. Şu cevabı verdi:
"Açıkça riya, gizli bir şehvet, halkın alimler katında anaları yanındaki çocuklar gibi olması. Kendilerini neden menediyorlarsa, hemen ondan uzaklaşıyor, neyi emrediyorlarsa derhal onu yapıyorlar."
Abdullah b. Mu'temir (r.a) de şöyle diyor:
"Doğrusu güdülen bir hayvan ile taklitçi bir insan arasında fark yoktur."
İbni Mes'ud (r.a) der ki:
"Hiç biriniz başkasını taklit edip, taklit ettiği adam inanırsa inanır, inkar ederse inkar eder bir halde olmayın. Çünkü hiç kimse kötülükte örnek alınmaz."
Yine der ki:
"Ya öğreten ol, ya da öğrenen. İkisi arasında asalak geçinen olma."
Bunun benzeri Ali'den (r.a.) de rivayet edilmiştir. Bu iki mesele üzerinde daha çok söz söylenebilir. Ancak biz sadece konuya değinip geçtik.
Alemlerin Rabbine hamdolsun. Muhammed'e (s.a.v.), ehli beytine ve ashabına salat ve selam olsun.
Allah en iyi bilendir.
Cevap: Allah (c.c.) kullarına, Rableri tarafından kendilerine indirilene uymalarını, Rasûlullah'a (s.a.v.) bağlanmalarını emretmiş ve bu gerçeği Kitabının birçok yerinde zikretmiştir. Bir kimsenin Rasûlullah'tan (s.a.v.) başkasını kendisine önder seçmemesi gerekir. Fakat insanlar bu hususa paramparça oldular ve hiziplere bölündüler.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...Her grup, kendisinde bulunan ile sevinip övünmektedir." (Mü'minun: 23/53)
İttiba (tabi olmak, bağlanmak) ve iktida (karşı olmak) da çeşit çeşittir. Bunlardan bazıları haramdır.
Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Onlara (müşrik ve kafirlere): 'Allah'ın indirdiğine uyun' denildiği zaman, 'Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız' dediler. Ya ataları bir şey anlamamış ve doğruyu da bulamamış idiyseler." (Bakara: 2/170)
"Senden önce hangi memlekete uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın varlıklıları, 'Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız' derlerdi." (Zuhruf: 43/23)
"Onlara 'Allah'ın indirdiğine ve Rasul'e gelin' denildiği zaman, 'Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter' derler." (Maide: 5/104)
"Yüzleri ateşte çevrildiği gün, 'Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, peygambere de itaat etseydik' derler. 'Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar' derler." (Ahzap: 33/66-67)
Taklidin bir çeşidi de din bilginlerini ve rahipleri rabler edinmektir. Bu şekildeki taklit şirktir.
Ebu Bekir, "el-Cami" adlı eserinde böyle bir taklidin fesadı ve reddi hakkında bir bölüm açmıştır.
Ebu Ömer der ki:
"Allah (c.c), Kitabının bir çok yerinde taklidi yermiştir."
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını) ve rahiplerini rabler edindiler..." (Tevbe: 9/31)
Bu ayetle ilgili olarak Huzeyfe ile başkalarından şöyle rivayet edilmiştir:
"Allah'ı bırakıp da onlara ibadet etmeyin. Çünkü onlar helali haram, haramı helal kıldılar, diğerleri de onlara uydu."
Adiy b. Hatem de der ki:
"Boynumda haç asılı olduğu halde Rasulullah (s.a.v.)'e gittim. Rasulullah (s.a.v.):
"Ey Adiy! Şu putu boynundan çıkar at." buyurdu. Tevbe Suresini okuyordu:
"Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rabler edindiler..." ayetine gelince:
"Ey Allah'ın Rasulü! Biz onlara ibadet etmedik" dedim. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Hayır, dediğin gibi değil. Allah'ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram kıldıklarında siz de bunlara itaat etmiyor muydunuz?"
"Elbette" dedim.
"İşte bu, onlara ibadet etmektir." dedi. (Tirmizi Tefsir: 3094, İbni Cerir et-Taberi: 14/210, . Suyuti ed-Dürrü'l-Mensur: 3/230.)
Ebu Bahteri de şöyle diyor:
"Onlar halka, Allah'ı (c.c.) bırakıp da kendilerine ibadet etmelerini emretselerdi, halk onlara itaat etmezdi. Ancak onlar, Allah'ın (c.c.) helal kıldıklarını haram ve haram kıldıklarını helal kıldılar, halk da onlara itaat etti. İşte bu da onları rab edinmektir."
İşte bu girişi anlayan kimse, dört mezhebin durumuyla ilgili olarak, bizimle halk arasında herhangi bir ihtilafın söz konusu olmadığını anlar. Bizimle onlar arasında ancak, hak ile çeliştikleri takdirde tartışma olabilir. İnsanlardan bazıları hep haram işler, heva ve heveslerine, şehevi duygularına uyarlar. Aynı zamanda bu mezheplerden birine mensup olduklarını da söylerler. Oysa durum hiç de öyle değildir. Eğer birileri çıkıp bir şeye bağlı olduğunu söylediği halde, ondan bir eser taşımıyorsa, bunun ona bir yarar sağladığı düşünülemez. Mesela; hristiyanlar İsa'ya (a.s.), Yahudiler de Musa'ya (a.s.) bağlı olduklarını söyledikleri halde, bunun onlara hiçbir faydası yoktur.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Sonra seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy ve bilmeyenlerin isteklerine uyma. Çünkü onlar Allah'a karşı sana hiçbir fayda veremezler. Doğrusu zalimler birbirlerinin dostlarıdırlar. Allah da takva sahiplerinin dostudur. Bu (Kur'an), kalp gözü açık insanlar ve kesin olarak inanan bir topluluk için hidayet ve rahmettir. Yoksa kötülük işleyenler kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimselerle bir tutacağımızı mı sandılar?..." (Casiye: 45/18-21)
"Heva ve hevesini ilah edinen ve Allah'ın bilgisine rağmen saptırdığı, kulağım ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hala ibret almayacak mısınız?" (Casiye: 45/23)
"Eğer sana cevap vermezlerse, bil ki onlar sırf heveslerine uymaktadırlar..." (Kasas: 28/50)
İbni Kayyım der ki:
"Allah (c.c), tüm yolları iki yolda topladı:
1 - Ya Rasulullah'ın (s.a.v.) şeriatine uymak -ki Allah (c.c.) kendisini o şeriatle gönderdi ve kulları için de bunu istedi.
2 - Ya da kendi heva ve hevesini ilah edinmiş olmak.
Nitekim, önceki ayette de bu gerçek vurgulanmıştı. Allah (c.c.) bizleri yeni yeni fikir ve düşüncelerden, sapık ve saptırıcı hevalardan korusun, bunların hepsinden Allah'a (c.c.) sığınırız.”
Mezhep imamlarına gelince; -Allah kendilerinden razı olsun- onların hepsi hidayet önderidirler.kitab ve sunnet’e dayandırılan İcmaları delil, ihtilafları da rahmettir.
Onları taklit etmek konusunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Kimisi taklidi kabul etmeyerek:
"İnsanlar ikiye ayrılırlar:
Cahil ve sıradan insanların görevi, dinlerinin gereğini en iyi bir şekilde yapmak için, dinlerini öğrenmek olmalıdır. Bir mezhebe bağlanıp kalması söz konusu değildir. Bunların durumu, okuma-yazma bilmediği halde 'okuma-yazma biliyorum' deyip de okuyup yazamayan bir ümmi gibidir. Şimdi düşün:
Adam 'Ben şu mezheptenim' diyor; ama onu bilip sahih ve zayıf olanını ayırt edemiyor. Fakih ve bilgi sahibi olan kimseye gelince; böyle bir kişinin elinde delil olmaksızın bir şey hakkında karar vermesi mümkün değildir.
Bu alimlere göre taklit ancak zaruret olduğunda gereklidir. Eğer zaruret yoksa taklit geçerli değildir.
Bir grup ta -ki bunlar fakihlerin çoğunluğunu oluştururlar- bu konuda orta yolu tutmuşlar, mezhep imamlarının söylediklerinin dışına pek çıkmamışlardır. Çünkü bunlara göre, bu imamlar bir tartışma esnasında kendilerine başvurulacak kimselerdir ve kendilerine sünnetten bir şey ulaşmadıkça mazurdurlar.
Nitekim işin bu yönünü Şeyhülislam İbni Teymiyye, "Refü'l-Melam an Eimmeti'l-Alam" adlı değerli eserinde açıklamıştır. Onlar eldeki nasslar çerçevesinde yapabileceklerini yaptılar ve hep Sünnete bağlı kaldılar. Sünnetten anlayıp, çıkarabildikleri sonuçlar çerçevesinde gerekeni yaptılar. İşte bunlar, imamların bağlıları ve bu ümmetin kurtuluş ehlidirler. Çünkü imamlar -Allah kendilerinden razı olsun- onları Sünnete uygun olan konular dışında kendilerini taklit etmekten menetmişlerdir. Buna uymak onların üzerine bir vecibedir. İşte bu taklit, üçüncü ve övgüye değer olan taklittir. Şimdi imamların sözlerinden bazılarını sunalım:
İbni Kasım, Malik'in (r.h.) şöyle dediğini rivayet ediyor:
"Değerli bir kişi de olsa, bir kişinin söylediği her söze uyulur diye bir şey yoktur. Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"...Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele..." (Zümer: 39/17-18)
Ebu Yusuf (r.h.) şöyle der:
"Hiç kimsenin, nereden aldığımızı bilmeden bizim sözümüzle konuşması (fetva vermesi) caiz değildir."
Ebu Hanife (r.h.) da şöyle der:
"Bu bir rey (görüş)dir. Kim daha hayırlı bir rey getirirse, onu kabul ederiz." Yine der ki:
"Bir kimsenin sözü ile, Resulûllah'ın (s.a.v.) sözü bir mi?"
İmam Malik (r.h.) şöyle der:
"İnsanların sözü hem alır hem de geri çevrilir (reddedilir). Ancak şu kabrin sahibi Muhammed'in (s.a.v.) sözü başka. O reddedilmez."
Malik (r.h.) şunu da söylemiştir:
"Bir kimse, İbrahim en-Nehai'nin sözünü Ömer b. Hattab'ın sözüne tercih ederse, bundan dolayı tevbe etmesi gerekir. Peki ya İbrahim en-Nehai ve benzerlerinin sözünü, Rasulullah'ın (s.a.v.) sözüne tercih ederse, ne demeli?"
İmam Şafii (r.h.) şöyle der:
"Hiçbir delil olmaksızın ilim iddiasında bulunan kimse, geceleyin odun demetleri toplarken aralarında zehirli kobra yılanı da toplayan kimse gibidir ki, yılan kendisini sokup zehirleyecektir de, adamın bundan haberi yoktur."
Yine İmam Şafii (r.h.) şöyle demiştir:
"Eğer hadis sahihse, benim mezhebim odur. Başkası değil."
Ebu Davud der ki:
"Ahmed b. Hanbel'e:
"Evzai mi, Malik mi taklit edilmeye daha layıktır?" diye sordum. Dedi ki:
"Dinin konusunda bunlardan hiç birisini taklit etme. Ancak Rasûlullah (s.a.v.) ve ashabından geleni al"
Bir başka rivayet de şöyledir: "Onların aldığı kaynaktan al."
Yine İmam Ahmed (r.h.) der ki:
"Başkalarını taklit etmek kişinin fıkhının azlığına delildir."
Taklidin dördüncü çeşidi de kötülenip yerilmiştir ki, taklit konusunda aşırılığa kaçmak ve dört mezhepten birine saplanıp kalmak gibi şeyler bu bölüme girer.
Bazı kişiler:
"Mezhebe muhalefet etmek caiz değildir, her ne şekilde olursa olsun kesinlikle mezhebe uyulmalıdır." derler.
Bunlar, her imamı kendisine uymak açısından adeta peygamber konumuna getirmişlerdir. İşte bu, dini değiştirmektir.
Ahmed (r.h.) şöyle diyor:
"Hadisin isnadını ve şahinliğini bildikleri halde Süfyan'ın reyine uyanlara şaşarım, oysa Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...Onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar." (Nur: 24/63)
İbni Abbas (r.a) der ki:
"Yakında gökten üzerinize taş yağacağından endişe etmekteyim. Ben"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu" diyorum, siz "Ebu Bekir ve Ömer şöyle dedi" diyorsunuz."
Süfyan b. Uyeyne (r.a) diyor ki:
"Rabia yüzünü (başını) kapatarak oturup ağlamaya başladı. Kendisine:
"Seni ağlatan nedir?" diye sordum. Şu cevabı verdi:
"Açıkça riya, gizli bir şehvet, halkın alimler katında anaları yanındaki çocuklar gibi olması. Kendilerini neden menediyorlarsa, hemen ondan uzaklaşıyor, neyi emrediyorlarsa derhal onu yapıyorlar."
Abdullah b. Mu'temir (r.a) de şöyle diyor:
"Doğrusu güdülen bir hayvan ile taklitçi bir insan arasında fark yoktur."
İbni Mes'ud (r.a) der ki:
"Hiç biriniz başkasını taklit edip, taklit ettiği adam inanırsa inanır, inkar ederse inkar eder bir halde olmayın. Çünkü hiç kimse kötülükte örnek alınmaz."
Yine der ki:
"Ya öğreten ol, ya da öğrenen. İkisi arasında asalak geçinen olma."
Bunun benzeri Ali'den (r.a.) de rivayet edilmiştir. Bu iki mesele üzerinde daha çok söz söylenebilir. Ancak biz sadece konuya değinip geçtik.
Alemlerin Rabbine hamdolsun. Muhammed'e (s.a.v.), ehli beytine ve ashabına salat ve selam olsun.
Allah en iyi bilendir.