Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Dört İmamın Taklitten Sakındıran Sözleri

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Şimdi de İbn el-Kayyim'in söylediklerine bakalım:

İ'lâmul-Muvakkı'în adlı kitabında (3/168 es-Saâdeh baskı*sı) diyor ki:

"Taklidin haram denilebilecek ve bu yönde fetva ve*rilebilecek bölümlere ayrılması ve yine taklidin nihâî olarak vacip olması ve vacip olmayıp caiz ol*ması gibi bölümlere ayrılması.
Birinci bölüme gelince bu, üç kısımdan ibarettir:
Bunlardan birincisi, baba ve dedelerini taklidle yeti*nip Allah Teâlâ'nın indirdiklerinden yüz çevirmek ve ona iltifat etmemek.
İkincisi, mukallidin, sözünün sened olarak kabul olunacağını bilmediği bir kimseyi taklid etmesi.
Üçüncüsü, müctehidin sözünün aksine delil varken taklide devam edilmesi."

Sonra İbn el-Kayyim, bu üç bölüme hasrettiği haram olan taklidin zarar ve kötülüklerini uzun uzun sayıp dökmüştür. Bu sözlerinde taklidi red, küçümseme ve bundan sakındırmayla il*gili olarak bütün söylediği şey, ilk önce kısımlara ayırdığı bu üç bölümde mevcuttur. Dikkatsiz bir okuyucu belki onun bu konu*da yazdığı uzun sözün bir bölümünü, konunun aslına inmeksizin ve hareket noktasını düşünmeksizin okumuş ve İbn el-Kay-yim'in mutlak olarak taklidi inkâr ettiği vehmine kapılmış ola*bilir. Sonra da, kitapçık sahibinin yaptığı gibi, İbn el-Kayyim'in uzunca sözlerinin kavranması uğrunda ifâde ettiği bazı fıkra*lardan hareketle, taklidin mutlak olarak bâtıl ve yanlış olduğu sonucuna varmış olabilir.

Fakat dikkatle inceleyenler anlar ve bilirler ki İbn el-Kay*yim, o uzun sözünü, sadece konusunun temeli kabul ettiği bu tasnif ve taksime göre değerlendirmiştir. Bu bölüme ilâve ola*rak konuyla alâkalı kesin bir delil olmak üzere ondan nakletti*ğim şu sözler de yeterlidir:


"Eğer, "Allah Teâlâ, sadece kâfirleri ve onların, akıl*larını kulanamayan ve doğruyu bulamayan babala*rını taklid edenleri kınadığı halde, hidâyete ermiş bulunan ulemâyı kınamamıştır; aksine, zikir erbabı*na, yani ulemâya sorulmasını 'Eğer bilmiyorsanız bilenlere sorun' diye emretmiştir ki bu, bilmeyenle*rin bilenleri taklididir" denilirse cevap olarak:

Allah Sübhanehû ve Teâlâ kendi indirdiğinden yüz çevirip babalarını taklid edenleri kınamıştır. Böyle bir taklidin kınanması gerektiği ve haram olduğun*da selef-i sâlihînin ve dört mezhebin imamlarının it*tifakı vardır. Ama Allah Teâlâ'nın indirdiğine tâbi olmak uğrunda var gücüyle çalışmasına rağmen bir kısım şeyleri anlayamayan kimsenin bu konuda kendisinden daha bilgili birini taklid etmesi ise kı*nanmayacak, takdir edilecek ve sevap kazandıracak birşeydir. Nitekim vacip olan ve caiz olan taklidle il*gili bölümde konuyu inşallah açıklayacağız."

İbn el-Kayyim bundan sonra, bâtıl taklidi uzun uzun kına*mış, bunun için yaklaşık yüz sayfa ayırmıştır. Bu çok uzun söz*lerden sonra, anlaşılan o ki İbn el-Kayyim, tekrar dönüp ileride-temas edeceğini söylediği taklidin ikinci nev'inden, yani vacip olan taklidden söz etmeyi unutmuştur. Buradan da, nasslârdan ve nasslara aykırı fetva vermenin haramlığından, Sünnetin Kur'an karşısındaki mevkiinden konuşmaya geçmiştir.

İbn el-Kayyim'in Î'lâmü'l-Muvakkı'în adlı kitabındaki ba*hisleri sabırla okuyup inceleyen bir kimse buna benzer acâipliklerle karşılaşacaktır. Meselâ bazen asıl konuyu kısımla*ra ayırıyor, sonra dönüp bazı kısımlarım ele alarak uzun açıkla*malarda bulunuyor ve bir de bakıyorsunuz bir mevzudan diğeri*ne geçiyor. Sonra, burada yaptığı gibi, ele aldığı konunun diğer bölümlerine geçmeden ve bunları incelemeden başka bir konuya geçiyor. Bazen de sebebini anlayamayacağınız birtakım acaip çelişkiler içine düşüyor. Tıpkı o çok uzun yazısında hile ve bu*nunla ilgili hükümlerden bahsederken içine düştüğü çelişkiler gibi(5)

Fakat şu da var ki, adamcağız, kitabının diğer bir yerinde ictihad derecesine ulaşmamış olanların bir müctehid imamı taklid etmelerinin meşru olduğundan ve zaruretinden bahset*miş, ayrıca fetvanın şartları ve usûllerine dair uzun uzun bö*lümler ayırmıştır. Bu bölümlerin bahis ve meselelerinden ço*ğunda; avam tabakasından olanlarla ictihad derecesine ulaşma*mış bulunan âlimlere nelerin gerektiği, bu durumdaki âlim*lerin, kendilerini aydınlatacak müctehid bir imama uymaları, helâl ve harama dâir hükümlerde onu taklid etmeleri icâb ede*ceği; böylelerinin, ellerinin altında hadis kitapları bulunsa ve bu kitaplarda onun fetvasıyla alâkalı hadislere ulaşmaları mümkün dahi olsa, insanlara fetva vermelerinin uygun olmaya*cağı beyan olunmaktadır.

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için işte size onun sözle*rinden birkaç kesit:
Kitabında (cilt 4, sayfa 175) diyor ki:

"Yirminci fayda: Bir mukallidin, konu üzerinde et*raflıca bir malumata sahip değilken, taklid ettiği kimsenin sözünün dışında, taklidcisi olduğu bir ko*nuda Allah'ın dini adına fetva vermesi uygun değildir. Bu, topyekûn selef-i sâlihînin üzerinde ittifak ettiği bir husus olup İmam Ahmed ve Şafiî radı-yallâhü anhüma dahi böyle açıklamada bulunmuş*lardır. Ebu Amr b. es-Salâh demiştir ki: Ebu Abdul*lah el-Halîmî, Bahr el-Müzehheb müellifi Kadı Ebü'l-Muhsin er-Rûyânî ve diğerleri, mukallidin taklid ettiği konuda fetva vermesinin caiz olmayaca*ğını kesin olarak belirtmişlerdir."

Sonra Ibn el-Kayyim bu hükmü tekid sadedinde ve hükmün doğruluğuyla alâkalı olarak uzun uzadıya açıklamalarda bulun*muştur.

Dördüncü cilt, 196. sayfada şöyle demiştir:

"Yirmi birinci fayda: Bir kimse fıkhı öğrendiği, fıkıh kitaplarından bir veya daha fazla kitap da okuduğu halde, Kitap'tan, Sünnetten, selef-i sâlihînden inti*kal eden haberler ve delillerden hüküm çıkarmak*tan ve tercihten habersiz ise, böyle birinin verdiği fetvaya uyulur mu? Bu hususta üç görüş olup en doğrusu konuyu şöylece bölümlere ayırmaktır: Eğer fetva soran kimsenin, kendisine doğruyu gösterecek bir başka âlimin görüşüne başvurması mümkünse, delillerden hüküm çıkaramayan bu gibi kimselerden fetva sorması doğru değildir. Böyle bir âlim varken bu gibilerin, kendilerini fetva vermeye ehil görmele*ri uygun olmaz. Eğer kendisine fetva sorulacak bun*dan başka bir âlim yoksa, böyle birine fetva sormak, bilgisizce amel etmekten şüphesiz daha iyidir..."

Kitabının dördüncü cilt, 215. sayfasında diyor ki:

"Otuzuncu fayda: Müstakil bir müctehid olmayıp mezhepte müctehid olan bir kimsenin, taklid ettiği imamın (görüş ve) sözüne göre fetva vermesi uygun olur mu? Bu hususta Şafiî ve İmam Ahmed'in arka*daşları arasında iki görüş vardır. Birisi, bunun caiz olduğu yönünde olup fetvaya uyan kimse fetva vere*ni değil, ölen (müctehid)i taklid etmiş olur. Fetva ve*ren kimse sadece nakledicidir. İkinci görüş ise, böyle bir kimse taklid ettiği imamın sözüyle fetva vere*mez. Çünkü fetva soran kimse, ölen (müctehid)i de*ğil, fetva vereni taklid etmiş olur. Ölen müctehid onun için ictihad etmiş değildir. Çünkü fetva soran kimse fetva verene: Ben verdiğin fetvada seni taklid ediyorum, diye söylemektedir."

Dördüncü cilt, 215. sayfada yine diyor ki:

"Hayatta olanların ölen birini taklid etmeleri ve fetvasıyla amel etmenin uygunluğunu gösteren delili dikkate olmaksızın ölenin verdiği fetva ile amel et*meleri uygun olur mu? Bu hususta da İmam Ahmed'in arkadaşları arasında iki görüş mevcut olup bunlardan birisi uygun olmadığı yönündedir. Bu gö*rüşte olanlar diyorlar ki, eğer ölen müctehid hayatta olmuş olsaydı verdiği fetvayı değiştirme ihtimali vardı. Çünkü o, ölümün eşiğine geldiği zaman dahi görüşünü yenileyebilirdi... İkinci görüş ise, ölen müctehidin taklid edilmesinin caiz olduğu yönünde*dir. Yeryüzündeki bütün mukallidlerin taklidi de zâten bu şekilde olup ellerinden gelenin en iyisi öl*müş olan müctehidleri takliddir. Râvileri ölmekle haberler nasıl ölmüyorsa, söyleyicisi ölmekle de söz*ler ölmez."

Dördüncü cilt 234. sayfada ise diyor ki:

"Kırk sekizinci fayda: Elinin altında Buharı ile Müslim veya bu ikisinden birisi, yahut Resûlullah'ın sahih hadislerini ihtiva eden bir kitap bulu*nan kimsenin bu kitaplarda rastladığı şeylerle fetva vermesi uygun olur mu? En doğrusu bu meseleyi de kısımlara ayırmaktır, şöyle ki:


Eğer hadis-i şerifin mânası (okuyan ve) dinleyenlerce açık seçik anlaşılıyor, hadisin bu açık mâna ile kasdolunanın dışında bir mânaya gelme ihtimâli yoksa, bu hadis-i şerifle amel olunup fetva verilebi*lir; bir fakîhin veya müctehid bir imamın (teyid ve) tezkiyesine lüzum yoktur, aksine Resûlullah'm ha*dis-i şerifi hüccet (ve esas)tır.

Eğer hadis-i şerifle ne kasdolunduğu açıkça anlaşılamıyorsa, ne kastedildiği ve sebebi sorulup öğrenil*meden onunla ne amel edilir ve ne de fetva verilir."

Sonra devamla diyor ki: "Bütün bunlar, kendisinde biraz ehliyet bulunduğu halde teferruatta, usûl kaidelerinde ve Arap*ça bilgisinde birtakım kusuru olanlar için söz konusudur. Ama böyle bir ehliyetten yoksun bulunanların yapacakları iş, Allah Teâlâ'nın, "Eğer bilmiyorsanız bilenlere sorun" (Nahl, 43) mea*lindeki âyet-i celilesine uymaktır."(6)

Yine kitabının dördüncü cilt ve 237'inci sayfasında bir soru*ya cevap olarak diyor ki:

"Bir müftünün, kendi mezhep imamının görüşünün dışında fetva vermesi uygun olur mu?
Ebû Amr b. es-Salah'tan şöyle bir söz naklolunuyor: "Mutlak mânada veya taklid ettiği imamın mezhe*binde yahut böyle bir sahada yahut da herhangi bir meselede ictihad etme yeteneği kazanmış olan bir kimsenin kendi taklid ettiği mezhebe ters düşen bir hadis-i şerifle karşılaşması halinde, rastladığı bu hadis-i şerifle amel etmesi daha evlâdır. Böyle bir yeteneğe sahip olmamakla beraber yeterli bir araş*tırma yaptıktan sonra hadis-i şerife muhalefet et*mek için tatmin edici bir sebep bulamayan bir kim*se, hadis-i şerife muhalefet etmekten rahatsızlık duyması hâlinde bakar, bağımsız müctehid bir imam bu hadis-i şerifle amel etmiş mi, etmemiş mi? Eğer etmişse, mezkur hadis-i şerifle amel hususun*da kendi mezhebinden ayrılarak o imamın mezhebi*ne uyabilir ve bu hususta da mazur sayılır; yine de her şeyin doğrusunu Allah Teâlâ bilir."

Hemen bunun ardından diyor ki:

"Ellinci fayda: Herhangi bir mezhep imamına fiilen mensup olan bir müftünün, bir başkasının görüş ve mezhebini daha üstün görmesi halinde buna göre fetva vermesi uygun olur mu? Eğer kendisi bu ima*mın yolunu takip ediyor, onun tutunduğu delillere uyuyorsa, tercih ettiği başkasına ait görüş ve mez*hebe göre fetva verebilir. Kendisi eğer bu imamın sözlerine bağlı olarak ictihad etmekteyse imamının görüşlerini bırakıp bir başkasına yönelmez. Öte yan*dan deniliyor ki, kendi imamının sözünden başka*sıyla fetva veremez, ancak bunu o imamdan sadece hikâye ve nakletmekle yetinir. En doğrusu, kendine göre bir başka müctehidin görüşü kendi imamının görüş ve mezhebine ağır basıyor ve bunun için de elinde bir delil bulunuyorsa, bu takdirde mutlaka kendi imamının usûl ve metoduna göre bir hükme varmalıdır. Çünkü müctehid imamlar hüküm çıkar*ma usûllerinde birbirleriyle müttefiktirler. Mücte*hid imamlardan bir kısmı sağlam olmayan bir söz söylediği zaman bunun reddedilerek tercihe şayan olan sözün kabulü usûldendir. Doğru olan her söz şüphesiz müctehid imamlarca konulan kaidelere gö*re değerlendirilir. O halde müstakil bir müctehide bağlı bulunan mezhepte müctehid, bu sözün tercihe şayan olduğunu ve bağlı bulunduğu müctehid ima*mın tatbik ettiği kaideye göre sözün mesned ve kay*nağının sağlamlığını anlarsa artık bununla fetva ve*rebilir."

Yukarıdaki sözler İbn el-Kayyim'in fetva, fetvanın şartları ve usûlü hakkındaki sözlerinden kesitlerdir.

Peki bu sözler arasında bir müctehid imamı taklid etmenin haram olduğuna ve bütün herkesin direkt olarak Kitap ve Sün*nete başvurmaları gerektiğine yahut muayyen bir mezhebi tak*lid etmek gerekmediğine dâir kitapçık sahibinin söylediklerine benzer bir ifade görebiliyor musunuz? Yahut burada İbn el-Kay*yim'in mukallide, ömrünü bir müctehidi bırakıp diğerine koş*makla geçirmesi tavsiyesinde bulunduğuna hiç rastladınız mı?

Sizin de gördüğünüz gibi bu kesitlerden her biri tereddüde mahal bırakmayacak şekilde ve açık seçik şunu ifade ediyor:

Câhil bir kimsenin taklidden başka bir yola başvurması doğru değil ve muayyen bir mezhebi taklid etmekte olanların herhangi bir meselede insanlara fetva vermesi uygun değildir, ancak o meselede ictihad derecesine ulaşması hâlinde fetva ve*rebilir. Sonra ölüyü taklid etmek de tıpkı diriyi taklid gibidir, çünkü sözler, onun tabiriyle, söyleyicisinin ölümüyle ölmezler. Tek başına hadis kitaplarına dayanmak mukallidi müctehid yapmaz!..

İbn el-Kayyim, kitapçık sahibinin, "Mezhep imamlarını taklid etmek masum olmayanı, Resulü taklid ise masum olanı takliddir, binâenaleyh herkesin direkt olarak masum olana başvurması gere*kir" tarzındaki ifadesine katılıyordu da ne diye konuları arasın*da dört mezhebe yer verdi ve bunları birtakım açıklamalarına esas kabul etti? Ve mukallidin doğrudan hadis kitaplarına baş*vurmasına ve fetva vermesine, fetva soranın da buna itimad et*mesine niçin karşı çıkmış ve niçin mukallidin, fetva vereceği meselede ictihad derecesine ulaşmadıkça, kendi mezhebinin dı*şında fetva vermesini sakıncalı bulmuştur? Ve niçin mukallidin ölüyü taklid etmesinin sakıncası olmayıp uygun bulunduğunu teyid etmiştir?..

* * *

İmam İbn el-Kayyim'den bu konuda uzunca nakiller yap*tım. Sebebi de, bu insanların, yani mezhepsizlik propagandacı*larının, İbn el-Kayyim'in görüşlerine taassub derecesinde bağlı bulunduklarını bildiğim içindir. Evet bunlar İbn el-Kayyim'e, Müslüman halk kitlelerinin kendi mezhep imamlarına karşı gösterdikleri alâkadan çok daha fazla bir taassupla, hem de kör bir taassupla bağlıdırlar. Ondan naklettiğim bu metinleri ince*leyince ona karşı duydukları taassup belki biraz yumuşar da hakikat çizgisine gelmeleri kolaylaşır.(Ramazan el-Buti Mezhepsizlik en büyük bidattır)
 
H Çevrimdışı

hattabi

Üyeliği İptal Edildi
Banned
İbni Abdi'1-Ber 'Camiu Beyani'l-İlmi ve Fazlihi[23] isimli kitabında taklidin fesadı, onu yasaklama ve taklitle tabi olma arasındaki fark diye açtığı bapta şöyle diyor: Allah-u teala Kitabının bir çok yerinde taklidi zemmederek şöyle buyurmuştur:
'Hahamlarını ve rahiplerini Allah'tan gayri Rabler edindiler.[24] Rivayet olunduğuna göre, Huzeyfe ve diğerleri bu ayeti tefsir ederlerken şöyle demişlerdir: 'Onlar, Allah'ı bırakarak haham ve ruhbanlara tapmıyorlardı, fakat onlar kendilerine tabi olanlara bir şeyi helal ve haram ediyorlar, onlara tabi olanlarda haham ve rahiplerini bu helal ve haramlarda taklit ediyorlardı. Adiy b. Hatim diyor ki: Rasulullah (saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) e boynumda haç olduğu halde geldiğimde bana: 'Ya Adiy!... Bu putu boynundan at' dedi yanına yaklaştığımda Rasulullah (saiiaiiaim aleyhi ve seiiem) Tevbe Suresini okuyordu. 'Hahamlarını ve rahiplerini Allah'tan gayrı Rab'Ier edindiler[25] ayetine kadar okumaya devam etti. Ben: Ya Rasulullah, biz onları Rabler edinmedik, dedim. Rasulullah (saiiaiiahu aleyhi ve seiiem): 'Bilakis, onlar size haram olan bir şeyi helal ediyor, siz de onu helal sayıyordunuz öyle değil mi?' dedi. Evet öyle yapıyorduk dedim. Rasulullah (saiiaiiaim aleyhi ve sellem): 'İşte o (ameliniz) onları Rab edinmektir ' buyurdu.[26]
Allah-u tealanın: 'Hahamlarını ve rahiplerini Allah'tan gayrı Rabler edindiler.[27] ayetinin tefsirinde Ebu'l-Behteri şöyle demiştir: 'Haham ve rahipleri onlara Allah'ı bırakarak kendilerine tapmalarını emretselerdi onlar, haham ve rahiplere itaat etmezlerdi. Fakat haham ve rahipler, Allah'ın helallerini haram, haramlarını da helal ettiler. Onlar da bu hususlara itaat ettiler. Haham ve rahiplerin bu hareketi rububiyetti.
İmam Veki şöyle dedi: 'Bize Sufyan ve A'meş birlikte Hubeyb b. Sabit'ten o da Ebu'l-Behteri'den rivayet ettiler. Huzeyfe (r) ye Allah'ın 'Hahamlarını ve rahiplerini Allah'tan gayrı Rabler edindiler...' ayeti hakkında onlar haham ve rahiplere tapıyorlar mıydı? Diye sorulduğunda Huzeyfe (rj: 'Hayır, haham ve rahipleri onlara helalleri haram, haramları da helal ediyorlardı. Onlar da bunlara uyarak onları helal ve haram sayıyorlardı, diye karşılık vermiştir. Aliah-u teala: 'İşte böyle senden önce de herhangi beldeye uyarıcı gönderdiysek mutlaka o beldenin varlıklıları: 'Biz babalarımızı bir din üzere bulduk, biz de izlerine uyarız' dediler. Ben size babalarınızı üzerinde, bulduğunuz dinden daha iyisini getirmiş olsam da yine babalarınızın yolunu mu tutacaksınız?..[28] buyurmuştur. Görüldüğü gibi babalarına uymaları onları hidayeti kabul etmekten engelledi ve şöyle bir mazereti ileri sürdüler. ..Dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderileni -kabul etmiyor- inkar ediyoruz.[29] işte bunlar ve benzerleri için Aİlah-u teala şöyle buyurmuştur: 'İşte kendilerine tabi olunanlar, tabi olanlardan uzak durdular, azabı gördüler ve aralarındaki bağlar kesildi, şöyle dediler: Ah keşke bir daha dünyaya gitmemiz mümkün olsaydı da şimdi onların bizden uzak durduğu gibi biz de onlardan uzak dursaydık. Böylece Allah onlara işledikleri bütün fiilleri hasretler (pişmanlık ve üzüntüler kaynağı) olarak gösterecektir ve onlar ateşten çıkacak da değillerdir.[30]
Müminler onlara benzemesin diye Allah-u teala ehli küfrü kınayıp şöyle buyuruyor:
Babasına ve kavmine demişti ki; Şu karşısında.durup taptığınız heykeller nedir? Babalarımızı onlara tapar bulduk da onun için biz de onlara tapıyoruz dediler.[31]Ve dediler ki: Rabb'imiz, biz efendilerimize ve büyüklerimize uyduk da bizi yoldan saptırdılar.[32]
Kur'anda bunun benzeri baba ve efendilerinin taklidini yeren ayet*ler çoktur. Taklidi iptal hususunda alimler bu ayetleri delil getirdiler. Bu ayetlerin müşrikler için gelmiş olması alimlerin taklidi iptal etmek için delil getirmelerine mani olmamıştır. Çünkü teşbih (benzerlik) birinin küfrü diğerinin imanı cihetinden meydana gelmemiştir. Aksine teşbih iki taklitçi arasında taklit edilen kişiyi, hüccetsiz taklit etmeleri cihetinden meydana gelmiştir. Bu mesele şuna benzer; Şayet bir adam, bir kişiyi taklit etse ve o taklit sebebiyle küfre girse, başka bir adam da birini taklit etse ve o sebeple günaha girse ve bir başkası da dünyevi bir meselesinde birini taklit etse, ve bu taklit sebebiyle hata etse, bu taklitçilerin her biri delilsiz olarak onları taklit ettiğinden dolayı kınanır ve ayıplanır.
Çünkü onların hepsi de taklittir, ve kişiler değişse de taklitlerin hepsi birbirine benzemektedir. Allah-u teala: 'Allah bir kavmi doğru yola ilettikten sonra, sakınmaları gereken şeyleri kendilerine açıklamadıkça onları saptıracak değildir.[33] buyurmuştur.
İbni Abdi'1-Ber, devamla şöyle diyor: 'Zikrettiğimiz bütün delillerle taklit batıl olunca, teslim olunması gereken usullere teslim olmak vaciptir. Onlar da Kitap, sünnet ve manası Kitap ve sünnette bulunan icmaî delillerdir. Sonra İbni Kesir b. Abdullah b. Amr b. Avf, babası ve dedesi tariki ile rivayet ettiği hadiste Rasulullah (saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) i şöyle derken işitmiştir: 'Ben ümmetime benden sonra üç amelden başka bir şey için korkmam,' buyuranca sahabeler onlar nelerdir ya Rasulellah? dediler. Rasulullah (saüaiiahu aleyhi ve seiiem): 'Ümmetimin üzerine korktuğum, alimin yanılması, zalimin idareciliği ve ittiba edilen nefsi hevadır,[34] buyurdu. Bu hadisin senedi ile Rasulullah aleyhi ve seiiem) den şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Sizesımsıkı sarıldığınız müddetçe asla sapıtmayacağınız iki şey bırakı-yorum. Onlar; Allah 'in Kitabı ve Rasulünün sünnetidir(35)[23] İbni Abdi'1-Ber (1/109-123-Camiu Beyani'1-İlmi)

[24] Tevbe: 31

[25] Tevbe: 31

[26] Tirmizi(3095)

[27] Tevbe: 31

[28] Zuhruf: 23-24

[29] Zuhruf: 23-24

[30] Bakara: 166-167

[31] Enbiya: 52-53

[32] Ahzab: 67

[33] Tevbe: 115

[34] Darimi (Mukaddime)

[35] Malik (2/889) Ahmed (3/26) Ebu Davud (1905) İbni Mace (3074)
İbni Kayyım El-Cevziyye, Taklit Risalesi,
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Yeni Sayfa 1 Bir Mezhep ve Mezhep imamı
Ne Zaman Taklid Edilmemelidir?

İki hâl vardır ki, durumu ne olursa olsun bir mukallidin bu iki hâlde de, ardından gittiği bir müctehid imamı taklid etmek*ten ve ona uymaktan geri durması gerekir.

Birinci Hâl: Bir kimse her hangi bir meseleyi etraflı bir şe*kilde anlar, bu meseleyle ilgili bütün delillere vâkıf olur ve bun*lardan nasıl hükümler çıkarılacağını bilirse, bu kimsenin bu meselede kendi ictihad ve kanaatine göre hareket etmesi icâb eder. Artık o, bu hususta elde ettiği ilmî melekeden dolayı, takib etmekte olduğu müctehid imamın ardınca gitmeye devam etmemelidir. Eğer o, birden fazla meseleye de elde ettiği bu ilmî meleke sayesinde vâkıf ise, bu meselelerde de hüküm aynıdır.

İkinci Hâl: Eğer bir kimse bir hadis-i şerifin, taklid etmek*te olduğu imamın görüşünün aksine bir hususa işaret etmekte olduğunu anlar, ayrıca bu hadisin sıhhatinden ve o hükme delâ*letinden emin de olursa, bu takdirde o kimse, hadis-i şerif neye işaret ediyorsa ona uyar ve bu konuda kendi imamının mezhe*bine uymaktan vazgeçer.

Çünkü dört imamın hepsi de arkadaşlarına ve talebelerine, sahih bir hadis-i şerifin kendi ictihadlarına ters düşmesi hâlinde hadîs-i şerife itibar etmelerini tavsiye ederlerdi. Hadis-i şerife ters düşen kendi görüşlerinin bırakılıp hadis-i şerife iti*bar edilmesi hususundaki tavsiyelerinde mezhep imamları sa*mimi idiler ve bu onların buluştukları ortak bir noktadır.

Ancak bunun için mutlaka bilinmesi ve riâyet edilmesi ge*reken bir takım şartlar vardır. Araştırıcının gözüne çarpan ve taklid ettiği müctehid imamın görüşünün aksine delâlet eden her hadis gerçekte bu araştırıcının anladığı bir gerçeği göstermeyebilir.

İşte size İmam Nevevî'nin el-Mecmû adlı kitabında bu hu*susta söyledikleri:

"... İmam Şafiî'nin söyledikleri işte budur. Ama bu, sahih bir hadis-i şerife rastlayan herkesin, Şafiî'nin de aynı mezhep ve görüşte olduğuna ve onun bu ha*dis-i şerifin zahiriyle amel ettiğine kaail olmalarını gerektirmez. Bu ancak, daha önce Özelliklerini be*lirttiğimiz mezhepte ictihad mertebesine ulaşmış ve*ya yaklaşmış olanlar için söz konusudur. Bunun şar*tı da İmam Şafiî rahmetullahi aleyh'in bu hadis-i şe*riften haberdar olmadığı veya bu hadisin sıhhatini bilmediği hakkında kuvvetli bir kanaata sahip ol*maktır.
Bu kanaata sahip olabilmek, ancak Şafiî mezhebine âit kitapların ve bu kitaplardan ve benzeri şeylerden alıntı yapan Şafiî mezheplilerin kitaplarının tama*mını gözden geçirmekle mümkündür. Kendisinde bu şart ve özelliği bulunduranlar az ve bu şartın tahak*kuku ise zordur. Bu söylediklerimizin şart koşulma*sının sebebi ise Şafiî rahmetullahi aleyh'in, gördüğü ve bildiği birçok hadis-i şerifin zahiriyle amel etmeyi terketmiş olmasındandır. Ancak Şafiî rahimehullah bu hadis-i şeriflerle, bunların neshedilmeleri, tahsis ifade etmeleri ve te'vil edilmiş olmaları gibi birtakım delil (ve sebepler)e bağlı olarak amel etmemiştir. "(1)

Müctehid bir imamın herhangi bir hadis-i şerifin zahiriyle ameli terketmesinde birçok ictihadî sebep vardır ki, İbn Teymiye rahimehullah bunların sayısını ona çıkarmıştır. Bunlara bir başka sebep daha ilâve etmiş olup o da bu âlimin elinde, hadisle ameli niçin terkettiğine dâir bizim vâkıf olmadığımız bir sebep bulunmasıdır. Çünkü ilmin kaynakları geniştir.(2)

Müctehid bir imamın, hadisin zahiriyle amel etmeyi terketmesinin sebeplerini araştırır da İbn Teymiye'nin tasvir ettiği on sebepten her hangi birine rastlayamazsak, artık bu sahih hadi*sin işaret ettiği şeyden yüz çevirmemiz doğru olmaz. Çünkü bu âlimin (hadisin zahiriyle ameli terketmesiyle ilgili olarak) bizim bilmediğimiz bir mazereti ve onun (elinde bize) söylemediği bir delili olabilir. Çünkü, şer'î delilleri bildikleri, inceden inceye tet*kik ettikleri, bu delillerden nelerin kastedildiğini anladıkları halde âlimlerin hataya düşme (ihtimalle)ri, hatanın şer'î delille*re sızma ihtimâlinden daha fazladır.(3)

İşte bunlar ictihad derecesine ulaşmamış olanların (bir müctehidi) taklid etmelerinin meşru olduğuna ve mukallidin bir mezhebi aynen taklid etmesinin veya etmemesinin caiz olduğu*na dâir deliller olup biz bunları açık ve tafsilâtlı bir şekilde an*lattık. Artık bu hususun kapalı olan her hangi bir yanı kalma*mıştır.

Ey değerli okuyucu; sen de eğer taassuptan, nefse hizmet*ten, bencillikten kurtulmuş, insaf sahibi biriysen benim bu söy*lediklerimin gerçek olduğunu anlarsın. Ama eğer kendini taas*subun ve nefsânî duygularının seline kaptırmışsan sana bu an*lattıklarımın hepsi, değeri olmayan boş laflardan başka bir şey değildir ve bu durumda senin taassuptan ve nefsânî duygula*rından kurtulman çok zordur. Bunlardan kurtulmak için tek bir çare vardır ki o da, bizleri bu nefsânî duygulardan kurtarması, kendi heva ve hevesimizden uzaklaştırması, bizlere din yolunda ve kendi şeriatını anlamada ihlâs nimeti vermesi için dua etmemizdir.

1 el-Mecmû, en-Nevevî, 1/64
2 Bakınız: Ref ül-Melâm Ani'l-Eimmeti'l-A'lâm, İbn Teymiye.
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
attiginiz ,atacaginiz,yaptiginiz ,yapacaginiz,uyguladiginiz,uygulayacaginiz,planladiginiz,planliyacaginiz,soylediginiz,soyleyeceginiz,tavsiye ettiginiz tavsiye edeceginiz,TUM MADDI YANI GOZLE GOZUKEBILEN ISLERDE ALLAH (CELLE CELALUHU) UN HUKUMLERINE UYGUNLUGUNU HZ MUMAMMED (SALLALLAHU ALEYHI VESSELLEM) TARAFINDAN UYGULANMIS OLDUGUNU BILIYORSANIZ DELILLI OLARAK HIC BIR KONUDA MESELE PROBLEM OLMAZ KURANI ANLAMAK ONA GORE HAREKET ETMEK VE BUNU BIZLERE GETIREN HZ.MUHAMMED (SALLALLAHU ALEYHI VESSELLEM) E UYMAK TA (BIR ANLAMDA TAKLIT) ETMEK FARZDIR....SIZCE DAHA BIR SEYLER YAZMAYA GEREK VARMI?
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ehli kardes sonunda taklid denilen olayin kurana ve sunnete dayandigi muddetce aslinda gene taklid oldugunu ama kuran ve sunnete uyma konusunda ki taklidin delili olduktan sonra yapilacak zaruri taklid olmasi konusunda anlasabildik hamd olsun......TAKLID EDILEMEYECEK TEK SEY IMAN VE TEVHID DIR AYNI EL IZLERIMIZ GIBI FARKLI DIR YANI KALPLERDEKI SEVIYELERI FARKLIDIR AYNI OLMASIDA DUSUNULEMEZ...SELAMETLE KARDESIM....

Ben senin dediğin gibi bir şey demedim..Sen ilk önce Taklit ile ittibanın arasını ayırman lazım.Ozaman bir kişi bir konuda Kur'an ve sünnetten delil getiriyor ise Bu onun sözü değildir zaten o kişi Allah ve Rasülün'den delil getirmiş oluyor.Bu İmam Malik olur İmam Ahmed olur Evzai olur Sufyan es-Sevri olur fark etmez sonuçta sen bunların kendi sözlerini değil Kur an ve sünnete tabi olmuş oluyorsun .........Bunun adıda Taklit değildir.

TAKLID EDILEMEYECEK TEK SEY IMAN VE TEVHID ..................Bunuda Hanifilere söylemen lazım Neden Hala İman konusunda Murci'nin görüşlerinde takılıp Kalmışlar sormak lazım değilmi...........Allah hangi Ayetinde İman artmaz ve eksilmez diyor Rasül sallahu aleyhi ve sellem hangi hadisinde İman artmaz ve eksilmez diyor......

HZ.MUHAMMED (SALLALLAHU ALEYHI VESSELLEM) E UYMAK TA (BIR ANLAMDA TAKLIT) ETMEK FARZDIR....

Muhammed sallahu aleyhi ve sellem'e Mutlak olarak itaat etmeyi zaten Allah azze ve celle emrediyor Biri kalkıp ta iddia ederse ki başka birinede Mutlak olarak itaat edilmeli onun her dediği şey alınmalı ve kim böyle iddia ederse bu kişi Kafirdir.tövbe etmesi istenir Çünkü Allah azze ve Celle Rasül'ünden başka hiç bir kimseye Mutlak itaat etmeyi amretmemiştir.

 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Birinci Hâl:Bir kimse her hangi bir meseleyi etraflı bir şe*kilde anlar, bu meseleyle ilgili bütün delillere vâkıf olur.....

Şu sözün saçmalığına bakarmısınız Bütün delillere vakıf olacakmış Kim ki böyle bir şey iddia ederse O kişi yalancının tekidir......Hiç bir İmam Bütün delillere vakıf olduğunu iddia etmemiştir Sahabe bile bazı konularda Delillere vakıf değilken kimmiş bu Alleme bütün delillere vakıf olan .....gösterinde bizde bilelim....
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
HZ.Muhammed (sallallahu aleyhi vessellem) efendimiz disinda hic kimse ISLAM i temsil hakkina sahip olamaz onun disindakiler ne kadar bilgi birikimleri olursa olsun beser olmalari vesilesi her meseleye vakif olma tam anlami olmalari dusunulemez.....ferdi osman kardesim gercekten cok iddiali bir olay birinci halde gecenler...

ehli hadis kardes diyelimki gok yuzunden herkesin gorebilecegi sekilde yani herkes goruyor nidalar gelmeye basladi tum dunya ayni anda goruyor ve isitiyor,soru bunun sonucunda eger imanim artti dersen .... bu gercekten imanim artti diyen sahis icin vahim bir durumdur vesselam......
 
K Çevrimdışı

Kübra-22

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Eğer Ben sana bu konuda Ayet ve hadis getiriyor isem sen beni taklit etmiş olmazsın Allah ve Rasülü'ne İttiba etmiş olursun...Yani sen Kur'an ve Sünnet ile amel etmiş olursun ...Taklit ise:Bir kişinin sözüne sahibinin onda hiç bir delili olmadığı halde başvurmak ve ona müracaat etmektir.

Ehli hadis kardeş ! Sen 7 kıraat imamlarının her birisinin delillerini araştırdın ve sonra mı asımın kıraatını tercih ettin? Yani bu konuda taklit mi ettin tabi mi oldun. Hadi cvp bekliyorum. Sahih hadisle zayıf hadisin tanımlamalarını hangi ayet ve hadise dayandırıyorsun? Bu konuda taklit mi ettin yoksa tabi mi oldun?
 
K Çevrimdışı

Kübra-22

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Islamda Körü Körüne Taklit yoktur, Tabi olmak vardir, tabi ile taklidin arasinda daglar kadar fark vardir,

Tabi olmak demek ne yaptiginin suurunda oldugunu bilmen demektir,
Taklit etmek demek ise Hayvanlarin boynunda ip oldugu ve onu sürüklemedikce ne ileri nede geri gidemeyen ahmak gibidir, demektir...

Sayin Kübra kardesim, Arzu ederseniz Ibn Kayyimin ve Diger Taklit ile ilgili eserleri okuyabillirsiniz..
Gerci Ellinizde ibn Kayyim´in Taklit Risalesi adli eseri artik yok, basilmiyor ama bullamazsaniz insaALLAH yazabillirim size problem degil, yanliz baya bir zaman alir...

Ümmet Taklit ede ede, Ne hale geldi geriledi gitti..

Dava kardeşim. Asımın kıraatıyla okuyorsun. Şimdi sen diğer kıraatların delillerini araştırdın ve sonra mı asımın kıraatını seçtin. Bu konuda taklit mi ettin tabi mi oldun. Vallahi hem de körü körüne taklit ettin.
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kubra kardeş hep sen soruyorsun birazda biz soralım bu iki hadisten ne anlıyorsun yazarmısın şuraya.................

Bir hac mevsiminde Hz Ali Yemen’den kurbanlık develer getirmişti Hanımı Hz Fatıma ise ihramdan çıkarak boyalı bir elbise giymiş ve gözlerine sürme çekmişti Bu davranışından dolayı kocasının kendisine kızdığını gören Hz Fatıma babası Hz Peygamber’in kendisine böyle yapmasını emrettiğini söyleyince Hz Ali konuyu tahkik etmek için Resülullah’a gitti ve durumu kendisine arzetti Hz Peygamber evet Fatıma doğru söyledi öyle yapmasını ben istedim buyurdu.(Müslim.c.s.19)

Büşeyr b Ka’b el-Adevi Abdullah b Abbas’a gelip Kale Resülullah diyerek hadis rivayet etmeye başlayınca İbn Abbas oralı olmamıştır Bunu farkeden Büşeyr sebebini sorduğunda İbn Abbas Bizler önceden birisi Kale Resülullah dedi mi bütün dikkatimizle onu dinlerdik İnsanlar hırçın bineğe de uysal bineğe de binmeye başlayınca insanlardan sadece bildiğimiz hadisleri kabul etmeye başladık ( Müslim Camıus-Sahih I/120)

 
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Peygamberimiz ''sahih hadisleri alın'' Sahabe ''Bu hadis sahih,zayıf,hasen, gibi tabirler sözler kullanmışlar mı?
 
J Çevrimdışı

jihat fisabilillah

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
peygamberimiz herkesin getirdiği ayeti Kur'an a geçirmeyin demiş midir de Hz Ömer in recm ayeti reddedilmiştir Burda neye göre karar verilmiştir
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Birinci Hâl:Bir kimse her hangi bir meseleyi etraflı bir şe*kilde anlar, bu meseleyle ilgili bütün delillere vâkıf olur.....

Şu sözün saçmalığına bakarmısınız Bütün delillere vakıf olacakmış Kim ki böyle bir şey iddia ederse O kişi yalancının tekidir......Hiç bir İmam Bütün delillere vakıf olduğunu iddia etmemiştir Sahabe bile bazı konularda Delillere vakıf değilken kimmiş bu Alleme bütün delillere vakıf olan .....gösterinde bizde bilelim....(ehl-Hadis)


''Meseleyle ilgili'' diyor okuduğunu tahrif ettiğinide gördük yaaa......Neyse....

İmanın artıp eksilmesi meselesi Lafzi bir ayrılıktır..Ayrıntılı bilgi için Ehl-i Hadis nickli üyenin yine bu sitede tavsiye ettiği kitaplardan olan ''İbni Ebi'' İzz Akidetü't-Tahaviyye şerhine bakınız orada ayrıntısıyla göreceksiniz?

Yok tavsiye ettiği halde Ehl-i Hadis nickli üye bu kitabı okumamışsa kötü,ya da tavsiye ettiği kitabı okumuş ve zemm ettiği görüşler söylüyorsa bu daha kötü ,bu ne çelişki,niye tavsiye ettin;

Hasbinallahu nime'l vekil

 
DAVA Çevrimdışı

DAVA

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Konunun bir sonuca varilmamasindan dolayi gecici bir süreligine kilitliyorum...
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt