Suya götürüp susuz getirmek deyiminin konumuzla alakali bir öyküsû varmis ( gece gece ugrastigimiz seye bak )
Zengin bir aşiretin obasında, genç ve yakışıklı, yoksul bir çoban varmış. Aşiret reisinin kızına aşık olmuş. Kızın da çobanda gönlü varmış ama babası onu zengin biriyle nişanlamış.
Bir gün yoksul çobanla genç kızı kuytuda konuşurken görenler, aşiret reisine haber vermiş. İki aşık yakalanmış. Kızı çadırına hapsetmiş, çobana bir ceza vemek üzere obanın yaşlılarını toplamışlar.
Akçakocalardan, çobana acıyan biri, şöyle bir teklifte bulunmuş:
"Bu çoban bize, işinin ehli olduğunu ispat etsin. Sürüsünü iki gün susuz bırakalım. Üçüncü gün sürüyü dereye götürsün ama su içmeden geri çevirsin. Bunu başarırsa, kızı ona verelim."demiş.
Bunun imkansız olduğa inanan ötekiler ve aşiret reisi, teklifi uygun bulmuşlar. Sürüyü iki gün susuz bırakmışlar. Üçüncü gün oba halkı toplanarak çobanı izlemeye koyulmuş.
Kavalını çala çala sürüyü dere kenarına kadar getiren çoban, sürünün başı olan koyuna adeta yalvarmış ve sürüyü geri döndürüp obaya getirmiş. Kızı da almış