Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Gusulsüz Namazı Geçirenin Hükmü

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
ibn tarık;187972' Alıntı:
cünüp olduğu için insan namazı geçirirse ne olur


images


Günahkar olur.

Efdal olan, gusul abdestini -mümkünse- gerektiği anda almaktır. Fakat farz namazlara zarar vermemek şartıyla bir süre geciktirmeye cevaz vardır. Meselâ eğer yatsı namazını kıldıktan sonra gusul gerekmişse, bu gusul en geç teheccud namazına kadar, teheccud namazı kılınmışsa en geç sabah namazına kadar geciktirilebilir. Nihayet sabah namazından önce gusul abdesti almalıdır. Gusul alabilirken almayıb, hadesten taharat gerçekleşmediği için bir namazı vakti dışına çıkarmak caiz değildir.

Gudayf bin el-Haris (r.anh) bildiriyor: Aişe’nin (r.anha) yanına vardım ve:
Rasulullah (s.a.v.) gecenin erken saatlerinde mi, yoksa sonunda mı guslederdi?” diye sordum.
Aişe validemiz (r.anha): “Her iki vakitte de guslederdi. Bazen gecenin erken saatlerinde, bazen de sonunda guslederdi” dedi.
Dinde kolaylık tanıyan Allah’a hamd olsun” dedim.
(Nesai, Taharet, 142)



Namaz çıkacak vakite kadar gusulsuz beklemek , veya namaz kılmayı son ana kadar kılmayıp namazın son vaktinde cunub olarak vakti kaçırmak, bir başka ihtimal de gusulsuz olduğu halde su bulamadığından veya havanın-suyun soğukluğu vb. başka sahih sebeblerden dolayı suya ulaşamadığından gusledemeyip te; aynı zamanda "teyemmum" alarak gusletmeyip namazı terk etmek büyük gunahlardandır.

Teyemmum ile gusul alabilme durumu oluşmuş ise (şart ve imkanlar dahilinde) teyemmum alarak gusletmek gerekir. Sahabeden bu hukmu bilmediğinden (veya şartın oluşmadığını zannederek) başı açık olarak yaralanmış birine teyemmum yerine su ile yıkanma mecburiyetinde bırakıldığından ölümüne sebeb olmuşlardı.

Hz. Peygamber, başından yaralı birine "guslun gerekli olduğunu söyleyerek" ölümüne neden olanlar için,
"… madem ki bilmiyorlar, bilenlere sorsalar ya! Cehaletin ilacı sormaktır" buyurmuştur.
(Suleyman b. el-Eş’as el-Ecdi, Ebû Davud, Sunen-i Ebi Davud, (Avnu’l-Ma’bud Şerhiyle Birlikte), Daru’l-Fikr, Beyrut, 1995, 1/Kitabu’t-Tahare, 126, (I, 407,408, H. no: 334,335))


"...Eğer bu konuları bilmiyorsanız işin ehline sorunuz.” (Nahl, 43)

1400 sene önce din yeni iniyor olmasından dolayı veya bazı sebeblerden dolayı hükümler, kolaylıklar tam bilinmiyor, sorup rasulullahtan veya alimlerden öğreniyorlardı. Fakat aradan geçen 14 tane 100 seneye rağmen hala bilgisizlikten dolayı ya adam öldürüyoruz ya dinin hükmünü yapmayarak dinimizi öldürüyoruz!
Dinini ilgilendiren meseleleri sormayıb, araştırmayıb aksine çıkarına olan güncel meseleleri en ince ayrıntısına kadar sorup araştıranlar günahtan , haram vebalinden kurtarmayacaktır.




Mazeretsiz olarak namazı geciktirmenin hükmü


İlim adamları namazı mazeretsiz olarak vaktinden sonrasına erteleyen kimsenin hükmü hakkında farklı görüşlere sahibtir
. Öyle bir kimse namazını kaza etmeli midir? Yoksa kılacağı namaz onun için yeterli midir?
Bu hususta iki görüş vardır:

1. Cumhûrun (fukahanın büyük çoğunluğunun) görüşüne göre böyle bir namaz geçerlidir; fakat kazasını yapması icab eder. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'ın rivayetine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
"Her kim uyuduğu için yahut unuttuğundan ötürü bir namazı kılamayacak olursa, onu hatırlayacağı vakit kılsın."
(Tirmizî, I, 334, H. no: 177; el-Albâni, Sahihu Suneni’t-Tirmizî, I, 57, H. no: 149 ve İrvâ, I, 291, H. no: 263'te sahih olduğunu belirtmektedir)
Mazereti olanın durumu bu olduğuna göre; kasten bu duruma düşenin böyle olması öncelikle söz konusudur. Dört mezheb imamı bu görüştedir.


2. Şeyhu'l-İslam (İbn Teymiye'nin) kabul ettiği ve aynı zamanda Zâhirî mezhebinin de görüşü ise, böyle bir namazı kaza etmeyeceğidir. Kaza etse bile namazın yerini bulamayacağıdır. Bunun için de: "Çünkü namaz mu'minler üzerine vakitleri belli bir farzdır." (Nisa, 103) buyruğunu delil gösterirler.

Buna göre namazın vaktinden önce ya da sonra kılınması Allah'ın tesbit ettiği zamandan bir başkasında eda edilmeye çalışılmış olur. Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:
"Kim bizim şu işimize uygun olmayan bir iş yapacak olursa, o merduttur."
(Buhârî, VIII, 156; Muslim, II, 1344, H. no: 1718)

"Her kim uyuduğu için yahut unuttuğundan ötürü bir namazı geçirecek olursa, onu hatırlayacağı vakit kılıversin."

(Tirmizî, I, 334, H. no: 177; el-Albâni, Sahihu Suneni't-Tirmizî, I, 57, H. no: 149 ile İrvâ, I, 291, H. no: 263'de sahih olduğunu belirtmektedir) hadisi hakkında da şu cevabı verirler:
Aslında mazereti olan kimsenin bu şekilde kılacağı namaz kaza değildir, aksine bir edadır. Mazereti olmayan kimse için de kaza etmesinin vacib olmadığını söylemeleri, onun yükünü hafifletmek maksadı ile değildir. Aksine bu onun için ibretli bir cezadır. Allah'tan namazını kabul etmemesi şeklinde bir cezadır.
Bundan dolayı farz olan namazı vaktinde eda etmek icab eder. Mazeretsiz olarak onu vaktinden sonraya bırakan kimse pek büyük bir günah kazanmış olur. Mazereti dolayısıyla geciktiren böyle değildir. Onun için günah yoktur. Hatta mazeret bazan namazı ıskat dahi edebilir (kaldırabilir). Ay hali ve lohusa olan kadının durumu gibi. Bu durumda olanların ay hali ve lohusalık zamanı içerisinde kılmadıkları namazlarını kaza etmeleri sözkonusu değildir. Bazen de özür namazı vaktinden sonraya bırakmak için mübah bir sebeb de olabilir. Uyuya kalmak ve unutmak gibi.
Vaktinde kılınmayan namazların ilk fırsatta ve sıralarına uygun olarak kaza edilmeleri gerekir.
Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Beni hatırlamak için (ya da hatırlayınca) namaza kalk!" (Taha, 14)
Ayrıca Enes Radıyallahu anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
"Her kim bir namazı unutacak olursa, onu hatırlayınca kılıversin. Bunun daha başka bir keffâreti yoktur."
(Buhârî, I, 148)
 
Üst Ana Sayfa Alt