Hadis İnkârcıları ve Görüşleri*
Sünneti inkâr fitnesinin ilk hicri üçüncü asırda ölmesine rağmen aradan yaklaşık on asır geçtikten sonra hicri on üçüncü asırda oryantalistlerin, gayelerine uygun olarak bu konuyu gündeme getirmeleri üzerine, İslâm dünyasında yeniden alevlendi. Bu defa ilk olarak İngilizlerin işgali altında bulunan Hindistan’da kendini gösterdi. Burada sünnet/hadis inkârcılığın öncülüğünü oryantalist Sprenger’in arkadaşı ve Kâdıyânîlik’in öncülerinden Seyyid Ahmed Hân yaptı.
Hindistan
Seyyid Ahmed Hân’ın (1817-1898) Görüşleri:
1. Hz. Peygamberin صلى الله عليه وسلم sözlerinin tamamı vahiy değildir.
2. Hz. Peygamber صلى الله عليه وسلم hayatındaki birçok olayı peygamber olarak değil, devlet adamı sıfatıyla yapmıştır.
3. Yaptığı işler ve sözleri peygamberlik fonksiyonu ile ilgili değildir.
4. Kütübü Sitte’de birçok uydurma hadis vardır. Hadis kitaplarındaki sözler râvîlere ait olup bunlar daha fazla, Müslümanların ilk birkaç kuşağın tarihi yaşantı ve düşüncelerin kaynağını içermektedir.
5. İlk devir hadis âlimleri, hadis kaynaklarına giren uydurma rivayetleri fark edememişlerdir.
6. Vahye değil akla bağlı bir hukukun kabul edilmesi, akla uygun olmadığı görülen hadislerin reddedilmesi ve aklî esas alarak bir hadis tenkit ölçüsünün geliştirilmesi gerekir.
7. Keramet ve mucizelerden bahseden hadisler inkâr edilmelidir.
8. Kur’ân’a, tecrübeye ve akla ters olan bütün hadislerin atılması gerekir.
9. Kur’ân’da diğer peygamberlere nispetle anlatılan mucizeler tevil edilmelidir.
10. Sahîh-i Buhârî’dekiler de dâhil olmak üzere hadislerde, İslâm’ı ve peygamberi lekeleyen yönler bulunmaktadır.
11. Zaman ve şartlar değişince Kur’ân’ın yeniden yorumlanması gerekir.
Ahmed Hân, hadis ehliyle mücadele etmek için Ehl-i Kur’ân (!) ekolünü kurmuştur.
Mevlevî Cerâğ `Alî’nin (1844-1898) Görüşleri:
1. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم emir ve öğütleri gelip geçici bir özelliğe sahiptir.
2. Kütübü Sitte’de Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم istinat edilen sözler genellikle uydurmadır. Bu hadislerle amel etmek, akla ve vicdana ters hareket etmektir.
3. Hz. Peygamber صلى الله عليه وسلم bir hukuk sistemi bırakmamış ve telkinde de bulunmamıştır.
4. Hz. Peygamber صلى الله عليه وسلم zamanında uygulanan hukuk, Arapların hukuk kurallarını ihtiva eder. Buna bağlı olarak Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم atfedilen hukukî hadisler genelde uydurmadır.
5. Cihat hakkındaki ayetler tevil edilmelidir. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم cihatları, hücuma değil savunmaya yöneliktir. Cihat savaşmak değil gayret göstermektir.
Hadislerin neredeyse tamamını veya çoğunu uydurma kabul eden Cerâğ Ali, Seyyid Ahmed Hân gibi işine gelen yerde hadisleri nakletmekten çekinmemiştir.
Hindistan’da hadis inkâr fitnesini körükleyenler: Nevvâb Muhsinu’l-Mulk (1907), Eltaf Hüseyin Hâlî (1914), Seyyid Emir Ali (1920) ve Şibli Nu`mânî gibilerdir.
Ehl-i Kur’ân (!) Okulu:
Grubun ünlüleri şunlardır: Abdullah Çakralevi (1914), Ahmed Din (1936), Hafiz Muhammed Eslem Ceracpuri (1955) ve Ğulâm Ahmed Perviz (1985).
İddiaları:
1. Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم Kur’ân’dan başka vahiy gelmemiştir. Onun görevi sadece Kur’ân’ı tebliğdir.
2. Kur’ân yeterlidir. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم tefsirine ihtiyaç yoktur. Dolayısıyla Ona uymak gerekmez.
3. Sünnet ve hadisle amel etmek şirktir.[89]
4. Hadisler Müslümanların birliğini yok etmektedir. Hadisler din değil, dinin tarihidir. Sahih hadis sadece Kur’ân’a uygun olanıdır. Hadislerin Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم nispeti şüphelidir, zan ifade eder. Din ise zan üzere bina edilmez.
5. Kur’ân’da geçen Rasûl’e صلى الله عليه وسلم itaatten maksat idarecilere itaattir.[90]
6. Onun صلى الله عليه وسلم açıklamaları sadece kendi devri için geçerlidir. Bunlarla sadece o devirde amel edilebilir. Sonraki asırlarda bu uygulama son bulmuştur.[91]
Kur’ân ehlinde (!) bir birlik olması mümkün olmadığı için namazı iki, üç, dört, beş vakit olduğunu savunanlar vardır. Aynı şekilde zekât mallarının miktarı ve zekât şartları konusunda farklı görüşlere sahiptirler.
İçlerinden bazıları, sahih hadisleri, bazıları da mütevatir hadislerin dışında kalanları inkâr ederler. İçlerinden marjinal bir grup tamamını inkar eder.
Ehl-i Kur’ân (!) Hareketi’ne Karşı Yazılan Eserler:
a. İftihar Ahmet Belhî: Fitne-i İnkâr-i Hadîs Ke Manzar ve Pes Manzar (Karaçi, 1954)
b. Muhammed İdris Kandehlevî: Hücciyet-i Hadîs
c. Muhammed Dâvûd Râzî: İslâm
d. Muhtemim Muhammed Tayyib: Ek Kur’ân
e. Mûsâ Cârullâh Bigiyef (1874-1949): Kitâbu’s-Sunne (Ankara, 1999)
Pakistan
Ahmet Perviz’in Görüşleri:
Eserinin adı Makâm-ı Hadîs (Lahor, 1953)
İddiaları:
1. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم görevi sadece Kur’ân’ı tebliğ etmektir.
2. Hz. Peygamber صلى الله عليه وسلم Kur’ân dışında bir hüküm ortaya koyamaz.
3. Hukukî hadisler Kur’ân’ın hükmü ile tezat halindedir.
4. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم söz ve fiillerini ihtiva eden hadis kitapları dinden bir parça değildir.
5. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم vefatından sonra bazı kimseler kendi özel istekleriyle bu hadisleri, yazılı vesikalardan değil, şifahen toplamışlardır.
6. Beş vakit namaz ve kılınış şekli gibi mütevatir hadisler reddedilmelidir. Kur’ân’da sadece namazın dosdoğru kılınması emredilmektedir. Bunun şekli ise devlet idaresine bırakılmıştır.
7. Kur’ân’da geçen صلاة kelimesi, Allah’ın emirlerine uymak anlamına gelir. Sadece belirli vakitlerde yapılan bir şekil olmayıp bütün hayat için geçerlidir.
8. Sünnet hukuk kaynağı değildir. (Pakistan Yüksek Mahkemesi Yüksek Hâkimi Muhammed Şâfii’nin iddiası)
Ahmet Perviz ve Ehl-i Kur’ân (!), Tûl-u İslâm Dergisi’ni çıkararak, orada sadece Kur’ân’la yetinme fikirlerini işlemişlerdir.
Pakistan’lı sünnet karşıtlarının önde gelenleri: Abdullâh Çakralvî (1870-1914), Mevlevî Ahmeduddîn Emratserî (1861-1936).
İmâm Mevdûdî bu harekete karşı çıkmış ve bu konuda makale ve kitaplar neşretmiştir. Sünnetin Anayasal Niteliği (İstanbul 1998) gibi…
Fazlu’r-Rahmân’ın (1919-1988) Görüşleri:
1. Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم ait olan hadis azdır. Ancak genelde ibadetlere ilişkin hadisler, Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم aittir.
2. İlk dönemlerde hadislerin büyük bir kısmı, Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم ait olmayıp bu ilk nesillere aittir.
3. Hadisler aslında Nebevî Sünnet’in yorumlanması sonucu oluşturulan canlı ve dinamik bir yapı arz eden yaşayan sünnetin önüne senet zinciri eklenmek suretiyle Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم istinat edilmiş formülasyondan başka bir şey değildir. Hadis, genellikle çok kısa olan ve Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم söyledikleri, yaptıkları, tasvip ya da reddettikleri veya sahabelerin özellikle yaşlı olanları ve daha özel olarak ilk dört halife hakkında bilgi vermeyi amaçlayan bir haberdir.
4. Hadis, yasayan sünnetin sözlü bir şekilde yansımasıdır veya hadis, Nebevî öğretinin yorumlanmış ruhunu yasayan sünneti temsil etmektedir.
5. Yaşayan sünnet ise ilk Müslüman cemaatinin, Hz. Peygamber صلى الله عليه وسلم modelinin ruhuna uygun olarak ortaya koyduğu tatbikattır. Ya söze dayanan takrirî ya da yaşayan gelenektir ki, bu da Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم dayanır.
6. Sahabe ve tabiinin davranışları da sünnet kapsamındadır.
7. Gayb hadisleri, belli bir gün ve yere işaret eden hadisler uydurmadır.
8. Kelamî, siyasî grup ve hizipleşmeyle ilgili ortaya çıkacak haberler uydurmadır.
9. Gelecekte ortaya çıkacak fitneleri bildiren hadisler uydurmadır.
10. Mucizelerden haber veren hadisler de uydurmadır.
11. Mehdi ve Mesih’ten haber veren, irade hürriyeti ve kaderden bahseden, faizle ribâyı aynı gören, siyasetle ilgili olan bütün hadisleri ve kıyamet alametlerini haber veren fiten hadisleri uydurmadır.
12. Dinden dönenin öldürüleceği, kelime-i tevhidi getirenin cennete gireceğini bildiren hadisler uydurmadır.
13. Sünnetin Kur’ân gibi bağlayıcılığı yoktur.
Fazlu’r-Rahmân, hadislerin oluşma süreci diye bir gelişme varlığı tezini ortaya atmıştır.
Fazlu’r-Rahmân’a göre İslâm Dünyası’nın çıkış yolu: Kur’ân öğretisi ve nebevi sünnet, İslâm toplumunun karşılaştığı yeni faktörleri ve etkileri karşılamak için, cemaatin yaşayan sünneti doğrultusunda yaratıcı bir biçimde alınıp yorumlandığı zaman, cemaatin ilk dönemiyle ilgili tarihinde bizler için güçlü yol gösterici ilkeler mevcuttur.
Mısır
Mısır’da ilk olarak “sünnetsiz İslâm” sloganını ortaya atan Mirza Bâkır’dır. Ondan etkilenen Tevfik Sıdkî adındaki bir tıp doktoru “İslâm Kur’ân’dan ibarettir’ diye bir makaleyi yazdı. Bunu el-Menâr dergisinde yayınlatınca Mısır’da büyük tartışmalara sebep oldu. Makalesinde kendisi gibi düşünenleri “Kur’âncılar” diye isimlendirdi.
Tevfik Sıdkî’nin (1929) Görüşleri:
1. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم bütün yaptıkları ve söylediklerinin hiçbir bağlayıcılığı yoktur veya sadece yaşadığı asırdaki insanları bağlar. Diğer insanlar ise, Kur’ân’dan hüküm çıkararak ihtiyaçlarını giderirler.[92]
2. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم yerleştirdiği hukuk sistemi, belli bir zamana mahsus hazırlık dönemi şeriatıdır.
Hadis inkârcılarından biri de hicrî 1350 yılında Mısır’da sünnetin tarihi ile ilgili bir kitap yayınlayan İsmâ`îl Ethem’dir. Buna göre, hadisin temelde varlığı kesin değildir.
Mısır müftüsü Muhammed `Abduh da sadece Müslümanların üzerinde ittifak ettikleri hadislerin kabul edilmesi, sünnet ve hadisin büyük bir kısmının reddedilmesinin gerekli olduğunu savunur.
Ebû Reyye:
Mısır’da ilk olarak sünnet etrafında ortaya konulmaya çalışılan şüpheleri derleyip toparlayarak bir kitap halinde neşreden ilk şahıs Mahmud Ebû Reyye’dir. Kitabını 1958’de Edvâun ale’s-Sünneti’l-Muhammediyye ismiyle yayınladı.
Ebû Reyye’nin Kaynakları:
Mustafâ Sıbâî, Ebû Reyye’nin bu eserindeki kaynaklarını şöyle sıralar:
a. Mutezile imamlarından yapılmış nakilleri içeren bazı kitaplar,
b. Şîî bağnazların, kendi düşüncelerine yer vermiş oldukları kitaplar,
c. Müsteşrıkların kendi kitapları yanı sıra, İslâm Ansiklopedisi’ne yerleştirdikleri görüşler,
d. Bazı edebiyat kitaplarında yer alan asılsız hikayeler,
e. Uzun yıllar boyunca, yazarın zihninde dolaşan kimi gizli düşünce ve gayeler.
Ebû Reyye’nin Görüşleri:
1. Hadis külliyatında sahih diye isimlendirilen hadisler azdır.
2. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم ağzından çıktığı şekliyle nakledilip bize ulaşan hadislerin sayısı da azlıktadır.
3. Sadece kısa hadislerin bazılarında nadiren aslına bağlı olarak kalmış, birtakım lafızlar bulunabilmektedir.
4. Sahih diye tanımladıkları, nakledilen hadislerin sıhhati, aslında raviler nazarında olup, söz konusu nakillerin kendilerinde (metinlerinde) değildir.
5. Sünnet, Hz. Peygamber صلى الله عليه وسلم ve sahabe zamanında yazılmamıştır.
6. Ebû Hureyre رضي الله عنه hadis uyduran birisidir.
7. Hadislerin istenilenini alma veya bırakma konusunda herhangi bir zorluk ve günah yoktur.
8. Mütevatir sünnet, amelî olan sünnetlerdir. Hadislerin tamamını içine alacak derecede sünneti diğerlerine de şamil kılmak, muhdes bir ıstılahtır.
9. Sahabeler birbirlerini tenkit ettikleri halde, cerh ve ta`dîl âlimleri onları tenkit ameliyesine tabi tutmamışlardır. Hâlbuki onlar masum değildirler.
10. el-Buhârî ve Müslim’in sahihlerinde iki yüzü aşkın garip ve fert hadis vardır.[93]
Ebû Reyye’nin Hileleri:
Bilgi naklederken tek taraflı davranmış lehte ve aleyhte olan bilgilerden sadece kendi fikri istikametinde olanlarını tercih etmiştir. Örneğin hadislerin kitabeti ve yazmanın nehyi ile ilgili rivayetlerden sadece nehyeden hadisleri delil getirir.
Raviler hakkında bilgi veren ve biyografilerinin gerçek biçimde araştırıldığı kitaplar yerine, genellikle halk oturumlarında, eğlenmek için yazılmış hayal mahsulü kitaplara başvurmaktadır. Sünnet gibi önemli bir konunun aleyhine bu kitaplardaki hikâyelerden delil çıkarmaktadır.
İslâm düşmanlarının yolundan giden batılıların uydurma araştırmalarının dış görünüşlerine kanar.
İşine geldiği zaman uydurma dediği hadisleri delil olarak kullanır.
Ebû Reyye’ye Reddiye Yazanlar:
el-Muallimî, Abdurrezzâk Hamza, Muhammed Ebû Şehbe, Mustafâ Sıbâî, en-Nedevî ve Muhibuddîn el-Hatîb.
Muhammed Gazzâlî’nin Görüşleri:
1. Kur’ân’a ters düştüğü iddia edilen hadisler reddedilmeli.
2. Âhâd haberler zan ifade ettiği için istidlalde delil değildir.
3. Şarkı ve türkü dinlemeyi haram kılan hadisleri,
4. Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم sihir yapıldığını iddia eden hadisleri,
5. Hz. Mûsâ’nın عليه السلام ruhunu almaya gelen melekle ilgili hadisi,
6. Ölü, ailesinin ağlaması üzerine azap olunur hadisini reddedilmelidirler.
7. el-Buhârî ve Müslim’in bazı hadisleri illetlidir.
8. Hadislerin sadece isnatlarının değil, metinlerinin de nazar-ı itibara alınarak yeniden yorumlanması gerekir.
9. Şarkıyla ilgili hadislerin tamamı sahih değildir.
10. Hadis, kesin ilmî ya da tarihî hakikat ile çelişirse reddedilir. Çünkü bu çeşit hadisler zan ifade ederler. Kesin bilgi ise zannî bilgiden önce gelir.
Muhammed Gazzâlî’ye Karşı Yazılan Eserler:
Cemal Sultan, Abdurrahman Zuayter, Selman el-`Avde, Râbi` el-Methali, Ebû İshâk el-Huveynî.
Ahmed Emîn’in Görüşleri:
1. Mütevatir hadisler yedi sayısını geçmez.
2. Hadisler hafızalarda kalıp uzun müddet yazıya geçirilmediği için güvenilmez.
3. Hadisler, Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم sağlığında bile uydurulmaya başlanmıştır.
4. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم döneminden sonraki dönemlerde hadislerin artma sebebi uydurma hareketinden kaynaklanmaktadır.
5. Şahıs, yer, kabile faziletleri ile ilgili bütün hadisler uydurmadır.
6. Muhaddisler, hadislerin metin tenkidini yapmamışlar. Hadislerin vakıaya uyup uymadığı üzerinde durmamışlardır.
7. Hadisçiler cerh ve tadil kaidelerinde çok ihtilaf etmişler, dolayısıyla hadislere hüküm bina etmede ihtilaf edilmiştir.
Ahmed Emîn eserlerinde, Goldziher’in fikirlerini tamamen kabul edip kendi görüşleriymiş gibi takdim eder.
Mahmud M. Taha’nin Görüşleri:
1. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم söz ve tasvipleri sünnet olmayıp şeriattır. Geçerliliği zamanla sınırlıdır.
2. Şeriat sadece onun yaşadığı döneme hastır.
Türkiye
Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün Görüşleri:
1. Otuz veya elli hadis dışında kalan hadisler uydurmadır.
2. Sahabe ve âlimler de dâhil olmak üzere Kur’ân’a sahip çıkmadıkları için suçludurlar.
3. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم vefatından sonra Kur’ân devre dışı bırakılmıştır.
4. Kur’ân’dan uzaklaşma hicrî dördüncü yüzyılda meydana gelmiştir.
5. Kur’ân’dan başka kaynak kabul etmek şirktir. Çünkü Kur’ân dışında hiçbir kaynağın korunma garantisi yoktur.
6. Miraç hadisi çelişkilerle doludur.
7. Yazıyı emreden rivayetler uydurmadır.
8. Hadis diye yazılanlar Rasûlullah’ın صلى الله عليه وسلم sözleri diye Ona isnat edilmiştir.
9. Hadisler hicrî iki yüz yılından sonra yazıya geçirilmiştir.
10. Hadisler bağlayıcı değildir. Hüküm kaynağı da olamaz. Çünkü çelişkilerle doludur.
11. İki türlü sahabe vardır:
a. Hz. Muhammed’in صلى الله عليه وسلم sahabesi yani, inanmış olarak Peygamber’i صلى الله عليه وسلم gören kimsedir.
b. Allah Rasûlü Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم sahabesi yani ruhanî sevgiyle Peygamberimiz’in صلى الله عليه وسلم gerçek kişiliğine dost olanlardır.
İkinci tür sahabe birincisinden daha büyüktür.
12. Size iki emanet bırakıyorum hadisinde sünnî çevreler, Allah’ın kitabı yanına sünnet kelimesini eklemişlerdir.
13. Orta namaz sabah namazıdır.
14. Adetli olan kadınlar namaz kılıp oruç tutabilirler.
15. Kadının sesinin haramlığı konusunda Kur’ân ve sünnette delil yoktur.
16. İnsanlara sadece Kur’ân ve mütevatir hadisler nakledilmelidir.
Sünnete mişna[94] tabirini kullanmaktan çekinmiyor. Görüşlerinde, genelde Ebû Reyye’yi taklit ediyor. Şimdiye kadar pek çok hadis âliminin uydurma dediği hadisleri işine geldiği zaman delil olarak kullanıyor. Ayrıca itibar edilmeyen kitaplardan nakiller yapıyor. Hadisleri inkâr ettiği halde esbâb-ı nüzûlle ilgili rivayetleri nakletmekten çekinmiyor. Nakilde tahrif, sözlerinde çarpıtma görülmektedir.
Hayri KIRBAŞOĞLU’nun Görüşleri:
1. Sünnet, problemlerin asıl kaynağıdır.
2. Yapılan sünnet tanımları:
a. Sadece akademik ihtiyaçlara göre yapılmıştır. Sünnetin toplumsal boyutundan çok ferdî boyutuna ağırlık verilmiştir.
b. Bağlayıcılık yönünden sünnet sınıflandırılmamıştır.
c. Kur’ân, tanımların dışında bırakıldığı için bu tanımlar yetersizdir.
3. Ona göre sünnet, “Hz. Peygamberin kendi döneminde İslâm toplumunu, akide, ibadet, tebliğ, eğitim, ahlâk, hukuk, siyaset, ekonomi gibi çeşitli alanlarda; kısacası bireysel, toplumsal ve evrensel olmak üzere hayatın her alanında, yönlendirilip yönetmede Kur’ân başta olmak üzere esas aldığı ilke ve prensipler bütününün oluşturduğu bir zihniyet ya da dünya görüşüdür.”
4. Bize sadece, yasayan sünnet sahih olarak ulaşmıştır. Diğer hadislerin de tamamının uydurma olduğu söylenemez.
5. Hadislerin aklanmasında sadece isnat yeterli değildir, metni de göz önünde bulunduran sağlıklı bir metot uygulamak suretiyle aklanır.
6. Senet ve metin açısından sağlam olan hadislerin akaid dışında kullanmak mümkündür.
7. Hadisleri toptan kabule olduğu kadar, toptan redde de karşıyız.
8. Dinde otoritelerin görüşlerine değer vermekle birlikte onları mutlak doğru kabul etmiyor, onların eleştirilebilir olduklarına inanıyoruz.
9. Hadisleri eleştirmek ya da reddetmek, Hz. Peygamber’i صلى الله عليه وسلم eleştirmek ya da reddetmek değil, bu hadislerin ona nispetini eleştirip reddetmek demektir.
10. Sünnetin sadece bireysel boyuta indirgenmesi yanlıştır. Onun toplumsal ve evrensel boyutlarının bireysel boyutu tarafından gölgelendiğini bu sebeple bu iki boyutunu ön plana çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz.
11. Sünnetin tamamının gayri metluvv vahiy olduğuna dair görüşe katılmıyoruz. Bilakis sünnetin büyük bir kısmının Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم Kur’ân’a dayalı içtihatları olduğunu, vahiy tarafından zımnen tasdikinin, onların vahyi ürünü olduğu anlamına gelmeyeceğini savunuyoruz.
12. Sünneti ve tabii Kur’ân’ı anlarken lafızcılığın asılıp, lafzın altında yatan ilkelere inilmesi ve bunların günün şartları içerisinde yeniden yorumlanması taraftarıyız.
13. Sonuç itibarıyla sünneti reddetmediğimizi, ancak sünneti anlamada başvurulan hadislere eleştirel ve seçmeci yaklaştığımızı açıkça vurguluyoruz.*
Yukarıdaki inkâr şekillerinde genel olarak sünnetin bir hukuk sistemi bırakmadığı vurgulanır ki biz o ifadelerin altını çizdik. Bu da bize, Müslümanlara İslam’ın devlet modelini reddettirip, cihat ateşini söndürmek amacında oldukları izlenimini veriyor. Devlet yönetimiyle ilgili rivayetlere “Emevî masalları” diyerek konuyla ilgili rivayetlerin tamamını reddediyorlar.
İnkârcıların İddialarından birnide örnek verelim
1. Hadislerin Kur’ân’a Arz Edilmesi Gerekir:
İddia: İnkârcılar, kendilerine bir hadis nakledildiğinde hadisi Kur’ân’a arz edip, eğer Kur’ân’a uygunsa almayı, değilse reddetmeyi savunurlar. Çünkü Hz. Peygamber’den صلى الله عليه وسلم “Size benden bir hadis nakledilirse onu Allah’ın kitabına arz edin. Eğer ona uyarsa kabul edin, muhalifse reddedin” rivayeti nakledilmiştir.
Cevap: Öncelikle şunu belirtmek isteriz ki, inkârcıların ortak özelliği işlerine geleni kabul edip gelmeyeni reddetmeleridir. Eğer hadis dinde müstakil bir hüccetse, o zaman hadisin Kur’ân’a arz edilmesi gerekli değildir. Eğer müstakil bir hüccet değilse, inkârcıların yukarıda belirtmiş olduğu rivayet de dinde müstakil bir hüccet değildir. Eğer söz konusu rivayeti Kur’ân’a arz edersek bu hadis sahih değildir ve reddedilmesi gerekir. Çünkü Yüce Allah “Peygamber صلى الله عليه وسلم size neyi verdiyse onu alın, neyi de yasakladıysa ondan da el çekin.” (el-Haşr, 7.) dediği halde Hz. Peygamber صلى الله عليه وسلم “benden size nakil gelirse onu Kur’ân’a arz edin” demez. Çünkü bu Kur’ân’a aykırıdır. Dolayısıyla bu rivayeti Kur’ân’a arz ettik ve hadisin merdûd olduğuna hükmettik. Bu, inkârcılara kendi metotlarıyla vermiş olduğumuz yanıttır.
Kendi menhecimize göre incelediğimizde bu hadis uydurma, en iyi ihtimalle zayıftır. İbn Hacer’e bu hadis sorulduğunda, bu hadisin bütün yollarının eleştirildiğini söylemiştir. İmâm es-Sağânî bu rivayetlerin mevzu olduğunu söylemiştir.[95] İbn Hacer’in belirttiğine göre bu manada gelen hadislerin hiçbiri sahih değildir. Bizim gibi hadis ehli insanların dahi amel etmediği bir hadisle hadis inkârcılarının amel etmeye çalışması ilginçtir.
Bizim usulümüze göre hadisler vahye muvafıktır. Allah Rasûlü’ne gelen vahyin sadece Kur’ân olmadığını daha önce izah etmiştik. Buna göre Hz. Peygamber صلى الله عليه وسلم vahye aykırı söz söylemez fakat vahyedilen her şey Kur’ân’da vardır da diyemiyoruz.
Ayrıca herhangi bir rivayetin sadece Kur’an’a uygun olması, tek başına onun uydurma olmadığını ispata yeterli midir? Kaynaklara baktığımızda, hakkında “metni doğrudur ama hadis olarak sahih değildir” ifadesi kullanılmış birçok rivayet var. Hadis uydurmayı meslek edinmiş raviler Kur’an’a uygun hadis uyduramaz ya da bütün uydurma rivayetler Kur’an’a aykırıdır diye bir kaide konulabilir mi?
Sünneti inkâr fitnesinin ilk hicri üçüncü asırda ölmesine rağmen aradan yaklaşık on asır geçtikten sonra hicri on üçüncü asırda oryantalistlerin, gayelerine uygun olarak bu konuyu gündeme getirmeleri üzerine, İslâm dünyasında yeniden alevlendi. Bu defa ilk olarak İngilizlerin işgali altında bulunan Hindistan’da kendini gösterdi. Burada sünnet/hadis inkârcılığın öncülüğünü oryantalist Sprenger’in arkadaşı ve Kâdıyânîlik’in öncülerinden Seyyid Ahmed Hân yaptı.
Hindistan
Seyyid Ahmed Hân’ın (1817-1898) Görüşleri:
1. Hz. Peygamberin صلى الله عليه وسلم sözlerinin tamamı vahiy değildir.
2. Hz. Peygamber صلى الله عليه وسلم hayatındaki birçok olayı peygamber olarak değil, devlet adamı sıfatıyla yapmıştır.
3. Yaptığı işler ve sözleri peygamberlik fonksiyonu ile ilgili değildir.
4. Kütübü Sitte’de birçok uydurma hadis vardır. Hadis kitaplarındaki sözler râvîlere ait olup bunlar daha fazla, Müslümanların ilk birkaç kuşağın tarihi yaşantı ve düşüncelerin kaynağını içermektedir.
5. İlk devir hadis âlimleri, hadis kaynaklarına giren uydurma rivayetleri fark edememişlerdir.
6. Vahye değil akla bağlı bir hukukun kabul edilmesi, akla uygun olmadığı görülen hadislerin reddedilmesi ve aklî esas alarak bir hadis tenkit ölçüsünün geliştirilmesi gerekir.
7. Keramet ve mucizelerden bahseden hadisler inkâr edilmelidir.
8. Kur’ân’a, tecrübeye ve akla ters olan bütün hadislerin atılması gerekir.
9. Kur’ân’da diğer peygamberlere nispetle anlatılan mucizeler tevil edilmelidir.
10. Sahîh-i Buhârî’dekiler de dâhil olmak üzere hadislerde, İslâm’ı ve peygamberi lekeleyen yönler bulunmaktadır.
11. Zaman ve şartlar değişince Kur’ân’ın yeniden yorumlanması gerekir.
Ahmed Hân, hadis ehliyle mücadele etmek için Ehl-i Kur’ân (!) ekolünü kurmuştur.
Mevlevî Cerâğ `Alî’nin (1844-1898) Görüşleri:
1. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم emir ve öğütleri gelip geçici bir özelliğe sahiptir.
2. Kütübü Sitte’de Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم istinat edilen sözler genellikle uydurmadır. Bu hadislerle amel etmek, akla ve vicdana ters hareket etmektir.
3. Hz. Peygamber صلى الله عليه وسلم bir hukuk sistemi bırakmamış ve telkinde de bulunmamıştır.
4. Hz. Peygamber صلى الله عليه وسلم zamanında uygulanan hukuk, Arapların hukuk kurallarını ihtiva eder. Buna bağlı olarak Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم atfedilen hukukî hadisler genelde uydurmadır.
5. Cihat hakkındaki ayetler tevil edilmelidir. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم cihatları, hücuma değil savunmaya yöneliktir. Cihat savaşmak değil gayret göstermektir.
Hadislerin neredeyse tamamını veya çoğunu uydurma kabul eden Cerâğ Ali, Seyyid Ahmed Hân gibi işine gelen yerde hadisleri nakletmekten çekinmemiştir.
Hindistan’da hadis inkâr fitnesini körükleyenler: Nevvâb Muhsinu’l-Mulk (1907), Eltaf Hüseyin Hâlî (1914), Seyyid Emir Ali (1920) ve Şibli Nu`mânî gibilerdir.
Ehl-i Kur’ân (!) Okulu:
Grubun ünlüleri şunlardır: Abdullah Çakralevi (1914), Ahmed Din (1936), Hafiz Muhammed Eslem Ceracpuri (1955) ve Ğulâm Ahmed Perviz (1985).
İddiaları:
1. Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم Kur’ân’dan başka vahiy gelmemiştir. Onun görevi sadece Kur’ân’ı tebliğdir.
2. Kur’ân yeterlidir. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم tefsirine ihtiyaç yoktur. Dolayısıyla Ona uymak gerekmez.
3. Sünnet ve hadisle amel etmek şirktir.[89]
4. Hadisler Müslümanların birliğini yok etmektedir. Hadisler din değil, dinin tarihidir. Sahih hadis sadece Kur’ân’a uygun olanıdır. Hadislerin Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم nispeti şüphelidir, zan ifade eder. Din ise zan üzere bina edilmez.
5. Kur’ân’da geçen Rasûl’e صلى الله عليه وسلم itaatten maksat idarecilere itaattir.[90]
6. Onun صلى الله عليه وسلم açıklamaları sadece kendi devri için geçerlidir. Bunlarla sadece o devirde amel edilebilir. Sonraki asırlarda bu uygulama son bulmuştur.[91]
Kur’ân ehlinde (!) bir birlik olması mümkün olmadığı için namazı iki, üç, dört, beş vakit olduğunu savunanlar vardır. Aynı şekilde zekât mallarının miktarı ve zekât şartları konusunda farklı görüşlere sahiptirler.
İçlerinden bazıları, sahih hadisleri, bazıları da mütevatir hadislerin dışında kalanları inkâr ederler. İçlerinden marjinal bir grup tamamını inkar eder.
Ehl-i Kur’ân (!) Hareketi’ne Karşı Yazılan Eserler:
a. İftihar Ahmet Belhî: Fitne-i İnkâr-i Hadîs Ke Manzar ve Pes Manzar (Karaçi, 1954)
b. Muhammed İdris Kandehlevî: Hücciyet-i Hadîs
c. Muhammed Dâvûd Râzî: İslâm
d. Muhtemim Muhammed Tayyib: Ek Kur’ân
e. Mûsâ Cârullâh Bigiyef (1874-1949): Kitâbu’s-Sunne (Ankara, 1999)
Pakistan
Ahmet Perviz’in Görüşleri:
Eserinin adı Makâm-ı Hadîs (Lahor, 1953)
İddiaları:
1. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم görevi sadece Kur’ân’ı tebliğ etmektir.
2. Hz. Peygamber صلى الله عليه وسلم Kur’ân dışında bir hüküm ortaya koyamaz.
3. Hukukî hadisler Kur’ân’ın hükmü ile tezat halindedir.
4. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم söz ve fiillerini ihtiva eden hadis kitapları dinden bir parça değildir.
5. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم vefatından sonra bazı kimseler kendi özel istekleriyle bu hadisleri, yazılı vesikalardan değil, şifahen toplamışlardır.
6. Beş vakit namaz ve kılınış şekli gibi mütevatir hadisler reddedilmelidir. Kur’ân’da sadece namazın dosdoğru kılınması emredilmektedir. Bunun şekli ise devlet idaresine bırakılmıştır.
7. Kur’ân’da geçen صلاة kelimesi, Allah’ın emirlerine uymak anlamına gelir. Sadece belirli vakitlerde yapılan bir şekil olmayıp bütün hayat için geçerlidir.
8. Sünnet hukuk kaynağı değildir. (Pakistan Yüksek Mahkemesi Yüksek Hâkimi Muhammed Şâfii’nin iddiası)
Ahmet Perviz ve Ehl-i Kur’ân (!), Tûl-u İslâm Dergisi’ni çıkararak, orada sadece Kur’ân’la yetinme fikirlerini işlemişlerdir.
Pakistan’lı sünnet karşıtlarının önde gelenleri: Abdullâh Çakralvî (1870-1914), Mevlevî Ahmeduddîn Emratserî (1861-1936).
İmâm Mevdûdî bu harekete karşı çıkmış ve bu konuda makale ve kitaplar neşretmiştir. Sünnetin Anayasal Niteliği (İstanbul 1998) gibi…
Fazlu’r-Rahmân’ın (1919-1988) Görüşleri:
1. Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم ait olan hadis azdır. Ancak genelde ibadetlere ilişkin hadisler, Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم aittir.
2. İlk dönemlerde hadislerin büyük bir kısmı, Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم ait olmayıp bu ilk nesillere aittir.
3. Hadisler aslında Nebevî Sünnet’in yorumlanması sonucu oluşturulan canlı ve dinamik bir yapı arz eden yaşayan sünnetin önüne senet zinciri eklenmek suretiyle Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم istinat edilmiş formülasyondan başka bir şey değildir. Hadis, genellikle çok kısa olan ve Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم söyledikleri, yaptıkları, tasvip ya da reddettikleri veya sahabelerin özellikle yaşlı olanları ve daha özel olarak ilk dört halife hakkında bilgi vermeyi amaçlayan bir haberdir.
4. Hadis, yasayan sünnetin sözlü bir şekilde yansımasıdır veya hadis, Nebevî öğretinin yorumlanmış ruhunu yasayan sünneti temsil etmektedir.
5. Yaşayan sünnet ise ilk Müslüman cemaatinin, Hz. Peygamber صلى الله عليه وسلم modelinin ruhuna uygun olarak ortaya koyduğu tatbikattır. Ya söze dayanan takrirî ya da yaşayan gelenektir ki, bu da Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم dayanır.
6. Sahabe ve tabiinin davranışları da sünnet kapsamındadır.
7. Gayb hadisleri, belli bir gün ve yere işaret eden hadisler uydurmadır.
8. Kelamî, siyasî grup ve hizipleşmeyle ilgili ortaya çıkacak haberler uydurmadır.
9. Gelecekte ortaya çıkacak fitneleri bildiren hadisler uydurmadır.
10. Mucizelerden haber veren hadisler de uydurmadır.
11. Mehdi ve Mesih’ten haber veren, irade hürriyeti ve kaderden bahseden, faizle ribâyı aynı gören, siyasetle ilgili olan bütün hadisleri ve kıyamet alametlerini haber veren fiten hadisleri uydurmadır.
12. Dinden dönenin öldürüleceği, kelime-i tevhidi getirenin cennete gireceğini bildiren hadisler uydurmadır.
13. Sünnetin Kur’ân gibi bağlayıcılığı yoktur.
Fazlu’r-Rahmân, hadislerin oluşma süreci diye bir gelişme varlığı tezini ortaya atmıştır.
Fazlu’r-Rahmân’a göre İslâm Dünyası’nın çıkış yolu: Kur’ân öğretisi ve nebevi sünnet, İslâm toplumunun karşılaştığı yeni faktörleri ve etkileri karşılamak için, cemaatin yaşayan sünneti doğrultusunda yaratıcı bir biçimde alınıp yorumlandığı zaman, cemaatin ilk dönemiyle ilgili tarihinde bizler için güçlü yol gösterici ilkeler mevcuttur.
Mısır
Mısır’da ilk olarak “sünnetsiz İslâm” sloganını ortaya atan Mirza Bâkır’dır. Ondan etkilenen Tevfik Sıdkî adındaki bir tıp doktoru “İslâm Kur’ân’dan ibarettir’ diye bir makaleyi yazdı. Bunu el-Menâr dergisinde yayınlatınca Mısır’da büyük tartışmalara sebep oldu. Makalesinde kendisi gibi düşünenleri “Kur’âncılar” diye isimlendirdi.
Tevfik Sıdkî’nin (1929) Görüşleri:
1. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم bütün yaptıkları ve söylediklerinin hiçbir bağlayıcılığı yoktur veya sadece yaşadığı asırdaki insanları bağlar. Diğer insanlar ise, Kur’ân’dan hüküm çıkararak ihtiyaçlarını giderirler.[92]
2. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم yerleştirdiği hukuk sistemi, belli bir zamana mahsus hazırlık dönemi şeriatıdır.
Hadis inkârcılarından biri de hicrî 1350 yılında Mısır’da sünnetin tarihi ile ilgili bir kitap yayınlayan İsmâ`îl Ethem’dir. Buna göre, hadisin temelde varlığı kesin değildir.
Mısır müftüsü Muhammed `Abduh da sadece Müslümanların üzerinde ittifak ettikleri hadislerin kabul edilmesi, sünnet ve hadisin büyük bir kısmının reddedilmesinin gerekli olduğunu savunur.
Ebû Reyye:
Mısır’da ilk olarak sünnet etrafında ortaya konulmaya çalışılan şüpheleri derleyip toparlayarak bir kitap halinde neşreden ilk şahıs Mahmud Ebû Reyye’dir. Kitabını 1958’de Edvâun ale’s-Sünneti’l-Muhammediyye ismiyle yayınladı.
Ebû Reyye’nin Kaynakları:
Mustafâ Sıbâî, Ebû Reyye’nin bu eserindeki kaynaklarını şöyle sıralar:
a. Mutezile imamlarından yapılmış nakilleri içeren bazı kitaplar,
b. Şîî bağnazların, kendi düşüncelerine yer vermiş oldukları kitaplar,
c. Müsteşrıkların kendi kitapları yanı sıra, İslâm Ansiklopedisi’ne yerleştirdikleri görüşler,
d. Bazı edebiyat kitaplarında yer alan asılsız hikayeler,
e. Uzun yıllar boyunca, yazarın zihninde dolaşan kimi gizli düşünce ve gayeler.
Ebû Reyye’nin Görüşleri:
1. Hadis külliyatında sahih diye isimlendirilen hadisler azdır.
2. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم ağzından çıktığı şekliyle nakledilip bize ulaşan hadislerin sayısı da azlıktadır.
3. Sadece kısa hadislerin bazılarında nadiren aslına bağlı olarak kalmış, birtakım lafızlar bulunabilmektedir.
4. Sahih diye tanımladıkları, nakledilen hadislerin sıhhati, aslında raviler nazarında olup, söz konusu nakillerin kendilerinde (metinlerinde) değildir.
5. Sünnet, Hz. Peygamber صلى الله عليه وسلم ve sahabe zamanında yazılmamıştır.
6. Ebû Hureyre رضي الله عنه hadis uyduran birisidir.
7. Hadislerin istenilenini alma veya bırakma konusunda herhangi bir zorluk ve günah yoktur.
8. Mütevatir sünnet, amelî olan sünnetlerdir. Hadislerin tamamını içine alacak derecede sünneti diğerlerine de şamil kılmak, muhdes bir ıstılahtır.
9. Sahabeler birbirlerini tenkit ettikleri halde, cerh ve ta`dîl âlimleri onları tenkit ameliyesine tabi tutmamışlardır. Hâlbuki onlar masum değildirler.
10. el-Buhârî ve Müslim’in sahihlerinde iki yüzü aşkın garip ve fert hadis vardır.[93]
Ebû Reyye’nin Hileleri:
Bilgi naklederken tek taraflı davranmış lehte ve aleyhte olan bilgilerden sadece kendi fikri istikametinde olanlarını tercih etmiştir. Örneğin hadislerin kitabeti ve yazmanın nehyi ile ilgili rivayetlerden sadece nehyeden hadisleri delil getirir.
Raviler hakkında bilgi veren ve biyografilerinin gerçek biçimde araştırıldığı kitaplar yerine, genellikle halk oturumlarında, eğlenmek için yazılmış hayal mahsulü kitaplara başvurmaktadır. Sünnet gibi önemli bir konunun aleyhine bu kitaplardaki hikâyelerden delil çıkarmaktadır.
İslâm düşmanlarının yolundan giden batılıların uydurma araştırmalarının dış görünüşlerine kanar.
İşine geldiği zaman uydurma dediği hadisleri delil olarak kullanır.
Ebû Reyye’ye Reddiye Yazanlar:
el-Muallimî, Abdurrezzâk Hamza, Muhammed Ebû Şehbe, Mustafâ Sıbâî, en-Nedevî ve Muhibuddîn el-Hatîb.
Muhammed Gazzâlî’nin Görüşleri:
1. Kur’ân’a ters düştüğü iddia edilen hadisler reddedilmeli.
2. Âhâd haberler zan ifade ettiği için istidlalde delil değildir.
3. Şarkı ve türkü dinlemeyi haram kılan hadisleri,
4. Hz. Peygamber’e صلى الله عليه وسلم sihir yapıldığını iddia eden hadisleri,
5. Hz. Mûsâ’nın عليه السلام ruhunu almaya gelen melekle ilgili hadisi,
6. Ölü, ailesinin ağlaması üzerine azap olunur hadisini reddedilmelidirler.
7. el-Buhârî ve Müslim’in bazı hadisleri illetlidir.
8. Hadislerin sadece isnatlarının değil, metinlerinin de nazar-ı itibara alınarak yeniden yorumlanması gerekir.
9. Şarkıyla ilgili hadislerin tamamı sahih değildir.
10. Hadis, kesin ilmî ya da tarihî hakikat ile çelişirse reddedilir. Çünkü bu çeşit hadisler zan ifade ederler. Kesin bilgi ise zannî bilgiden önce gelir.
Muhammed Gazzâlî’ye Karşı Yazılan Eserler:
Cemal Sultan, Abdurrahman Zuayter, Selman el-`Avde, Râbi` el-Methali, Ebû İshâk el-Huveynî.
Ahmed Emîn’in Görüşleri:
1. Mütevatir hadisler yedi sayısını geçmez.
2. Hadisler hafızalarda kalıp uzun müddet yazıya geçirilmediği için güvenilmez.
3. Hadisler, Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم sağlığında bile uydurulmaya başlanmıştır.
4. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم döneminden sonraki dönemlerde hadislerin artma sebebi uydurma hareketinden kaynaklanmaktadır.
5. Şahıs, yer, kabile faziletleri ile ilgili bütün hadisler uydurmadır.
6. Muhaddisler, hadislerin metin tenkidini yapmamışlar. Hadislerin vakıaya uyup uymadığı üzerinde durmamışlardır.
7. Hadisçiler cerh ve tadil kaidelerinde çok ihtilaf etmişler, dolayısıyla hadislere hüküm bina etmede ihtilaf edilmiştir.
Ahmed Emîn eserlerinde, Goldziher’in fikirlerini tamamen kabul edip kendi görüşleriymiş gibi takdim eder.
Mahmud M. Taha’nin Görüşleri:
1. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم söz ve tasvipleri sünnet olmayıp şeriattır. Geçerliliği zamanla sınırlıdır.
2. Şeriat sadece onun yaşadığı döneme hastır.
Türkiye
Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün Görüşleri:
1. Otuz veya elli hadis dışında kalan hadisler uydurmadır.
2. Sahabe ve âlimler de dâhil olmak üzere Kur’ân’a sahip çıkmadıkları için suçludurlar.
3. Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم vefatından sonra Kur’ân devre dışı bırakılmıştır.
4. Kur’ân’dan uzaklaşma hicrî dördüncü yüzyılda meydana gelmiştir.
5. Kur’ân’dan başka kaynak kabul etmek şirktir. Çünkü Kur’ân dışında hiçbir kaynağın korunma garantisi yoktur.
6. Miraç hadisi çelişkilerle doludur.
7. Yazıyı emreden rivayetler uydurmadır.
8. Hadis diye yazılanlar Rasûlullah’ın صلى الله عليه وسلم sözleri diye Ona isnat edilmiştir.
9. Hadisler hicrî iki yüz yılından sonra yazıya geçirilmiştir.
10. Hadisler bağlayıcı değildir. Hüküm kaynağı da olamaz. Çünkü çelişkilerle doludur.
11. İki türlü sahabe vardır:
a. Hz. Muhammed’in صلى الله عليه وسلم sahabesi yani, inanmış olarak Peygamber’i صلى الله عليه وسلم gören kimsedir.
b. Allah Rasûlü Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم sahabesi yani ruhanî sevgiyle Peygamberimiz’in صلى الله عليه وسلم gerçek kişiliğine dost olanlardır.
İkinci tür sahabe birincisinden daha büyüktür.
12. Size iki emanet bırakıyorum hadisinde sünnî çevreler, Allah’ın kitabı yanına sünnet kelimesini eklemişlerdir.
13. Orta namaz sabah namazıdır.
14. Adetli olan kadınlar namaz kılıp oruç tutabilirler.
15. Kadının sesinin haramlığı konusunda Kur’ân ve sünnette delil yoktur.
16. İnsanlara sadece Kur’ân ve mütevatir hadisler nakledilmelidir.
Sünnete mişna[94] tabirini kullanmaktan çekinmiyor. Görüşlerinde, genelde Ebû Reyye’yi taklit ediyor. Şimdiye kadar pek çok hadis âliminin uydurma dediği hadisleri işine geldiği zaman delil olarak kullanıyor. Ayrıca itibar edilmeyen kitaplardan nakiller yapıyor. Hadisleri inkâr ettiği halde esbâb-ı nüzûlle ilgili rivayetleri nakletmekten çekinmiyor. Nakilde tahrif, sözlerinde çarpıtma görülmektedir.
Hayri KIRBAŞOĞLU’nun Görüşleri:
1. Sünnet, problemlerin asıl kaynağıdır.
2. Yapılan sünnet tanımları:
a. Sadece akademik ihtiyaçlara göre yapılmıştır. Sünnetin toplumsal boyutundan çok ferdî boyutuna ağırlık verilmiştir.
b. Bağlayıcılık yönünden sünnet sınıflandırılmamıştır.
c. Kur’ân, tanımların dışında bırakıldığı için bu tanımlar yetersizdir.
3. Ona göre sünnet, “Hz. Peygamberin kendi döneminde İslâm toplumunu, akide, ibadet, tebliğ, eğitim, ahlâk, hukuk, siyaset, ekonomi gibi çeşitli alanlarda; kısacası bireysel, toplumsal ve evrensel olmak üzere hayatın her alanında, yönlendirilip yönetmede Kur’ân başta olmak üzere esas aldığı ilke ve prensipler bütününün oluşturduğu bir zihniyet ya da dünya görüşüdür.”
4. Bize sadece, yasayan sünnet sahih olarak ulaşmıştır. Diğer hadislerin de tamamının uydurma olduğu söylenemez.
5. Hadislerin aklanmasında sadece isnat yeterli değildir, metni de göz önünde bulunduran sağlıklı bir metot uygulamak suretiyle aklanır.
6. Senet ve metin açısından sağlam olan hadislerin akaid dışında kullanmak mümkündür.
7. Hadisleri toptan kabule olduğu kadar, toptan redde de karşıyız.
8. Dinde otoritelerin görüşlerine değer vermekle birlikte onları mutlak doğru kabul etmiyor, onların eleştirilebilir olduklarına inanıyoruz.
9. Hadisleri eleştirmek ya da reddetmek, Hz. Peygamber’i صلى الله عليه وسلم eleştirmek ya da reddetmek değil, bu hadislerin ona nispetini eleştirip reddetmek demektir.
10. Sünnetin sadece bireysel boyuta indirgenmesi yanlıştır. Onun toplumsal ve evrensel boyutlarının bireysel boyutu tarafından gölgelendiğini bu sebeple bu iki boyutunu ön plana çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz.
11. Sünnetin tamamının gayri metluvv vahiy olduğuna dair görüşe katılmıyoruz. Bilakis sünnetin büyük bir kısmının Hz. Peygamber’in صلى الله عليه وسلم Kur’ân’a dayalı içtihatları olduğunu, vahiy tarafından zımnen tasdikinin, onların vahyi ürünü olduğu anlamına gelmeyeceğini savunuyoruz.
12. Sünneti ve tabii Kur’ân’ı anlarken lafızcılığın asılıp, lafzın altında yatan ilkelere inilmesi ve bunların günün şartları içerisinde yeniden yorumlanması taraftarıyız.
13. Sonuç itibarıyla sünneti reddetmediğimizi, ancak sünneti anlamada başvurulan hadislere eleştirel ve seçmeci yaklaştığımızı açıkça vurguluyoruz.*
Yukarıdaki inkâr şekillerinde genel olarak sünnetin bir hukuk sistemi bırakmadığı vurgulanır ki biz o ifadelerin altını çizdik. Bu da bize, Müslümanlara İslam’ın devlet modelini reddettirip, cihat ateşini söndürmek amacında oldukları izlenimini veriyor. Devlet yönetimiyle ilgili rivayetlere “Emevî masalları” diyerek konuyla ilgili rivayetlerin tamamını reddediyorlar.
İnkârcıların İddialarından birnide örnek verelim
1. Hadislerin Kur’ân’a Arz Edilmesi Gerekir:
İddia: İnkârcılar, kendilerine bir hadis nakledildiğinde hadisi Kur’ân’a arz edip, eğer Kur’ân’a uygunsa almayı, değilse reddetmeyi savunurlar. Çünkü Hz. Peygamber’den صلى الله عليه وسلم “Size benden bir hadis nakledilirse onu Allah’ın kitabına arz edin. Eğer ona uyarsa kabul edin, muhalifse reddedin” rivayeti nakledilmiştir.
Cevap: Öncelikle şunu belirtmek isteriz ki, inkârcıların ortak özelliği işlerine geleni kabul edip gelmeyeni reddetmeleridir. Eğer hadis dinde müstakil bir hüccetse, o zaman hadisin Kur’ân’a arz edilmesi gerekli değildir. Eğer müstakil bir hüccet değilse, inkârcıların yukarıda belirtmiş olduğu rivayet de dinde müstakil bir hüccet değildir. Eğer söz konusu rivayeti Kur’ân’a arz edersek bu hadis sahih değildir ve reddedilmesi gerekir. Çünkü Yüce Allah “Peygamber صلى الله عليه وسلم size neyi verdiyse onu alın, neyi de yasakladıysa ondan da el çekin.” (el-Haşr, 7.) dediği halde Hz. Peygamber صلى الله عليه وسلم “benden size nakil gelirse onu Kur’ân’a arz edin” demez. Çünkü bu Kur’ân’a aykırıdır. Dolayısıyla bu rivayeti Kur’ân’a arz ettik ve hadisin merdûd olduğuna hükmettik. Bu, inkârcılara kendi metotlarıyla vermiş olduğumuz yanıttır.
Kendi menhecimize göre incelediğimizde bu hadis uydurma, en iyi ihtimalle zayıftır. İbn Hacer’e bu hadis sorulduğunda, bu hadisin bütün yollarının eleştirildiğini söylemiştir. İmâm es-Sağânî bu rivayetlerin mevzu olduğunu söylemiştir.[95] İbn Hacer’in belirttiğine göre bu manada gelen hadislerin hiçbiri sahih değildir. Bizim gibi hadis ehli insanların dahi amel etmediği bir hadisle hadis inkârcılarının amel etmeye çalışması ilginçtir.
Bizim usulümüze göre hadisler vahye muvafıktır. Allah Rasûlü’ne gelen vahyin sadece Kur’ân olmadığını daha önce izah etmiştik. Buna göre Hz. Peygamber صلى الله عليه وسلم vahye aykırı söz söylemez fakat vahyedilen her şey Kur’ân’da vardır da diyemiyoruz.
Ayrıca herhangi bir rivayetin sadece Kur’an’a uygun olması, tek başına onun uydurma olmadığını ispata yeterli midir? Kaynaklara baktığımızda, hakkında “metni doğrudur ama hadis olarak sahih değildir” ifadesi kullanılmış birçok rivayet var. Hadis uydurmayı meslek edinmiş raviler Kur’an’a uygun hadis uyduramaz ya da bütün uydurma rivayetler Kur’an’a aykırıdır diye bir kaide konulabilir mi?