E
Çevrimdışı
hangi kitabında yazıyor
Tüm bunlara rağmen bu sapık sofiler; asıl Cehennemin son bulacağı görüşünü savunan "İsmail Hakkı" yı gündeme getirmeden övmesi ise gayet manidar olduğundan , kendilerine sebbeini sormaya gerek görmüyorum.Ринат;202732' Alıntı:Ebu Said r.a.’den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Cehennem ehli, cehennemde ne ölürler, ne de yaşarlar. Ancak (küfür ve şirk yüzünden değil de) günahları yüzünden cehenneme girenleri, cehennem ateşi öldürecek, kömür haline geldiklerinde, onlara şefaat etme izni çıkacak, grup grup getirilip cennet nehirlerine atılacaklar. Sonra cennet ehline; “Haydi onların üzerine su dökün” denilecek. Böylece onlar, selin yatağında biten daneler gibi biteceklerdir.”[1]
Cennet ve cehennem fani olmazlar. Günahları sebebiyle cehenneme giren muvahhid kullar, cezalarını çektikten sonra oradan çıkarılırlar. Kafirler ise ebedi olarak cehennem azabına düçar kalacaklardır. İşte ehli sünnetin itikadı bu meselede böyledir.
Hariciler ve mutezile; “Cehenneme giren hiç kimse çıkamaz” dediler.
Eserlerine katmalar yapıldığı tesbit edilen İbni Arabi’nin Füsus’ta; “Cehennemde azab yoktur” dediği söylenir. Mûtezile’den Ebul Huzeyl el Allaf; “Cehennemde hayat ve hareket sona erer, cansız varlıklar haline gelirler” dedi.
(Gördüğümüz gibi bu yazıyı hazırlıyan sofi; İbn Arabi sapığının kendisi bile kitabının adını verdiği halde, gayet huznu zan ile yaklaşıp "küfrünü görmeyelim" demeye getirirken;
Yazının sonunda göreceğimiz gibi, bir çuval yazı yapıştırmasına rağmen konuyla ilgili ibn Teymiyye'nin bir tane kitabı ve sayfasını verememesine rağmen şer zan ile iftira ve zanlarını kati hukum görecektir.
Görenlerde sanki kesin deliller sunuyor sanır.)
Cehmiyyeden Cehm Bin Safvan; “Cehennem sonsuz değildir” dedi.
Şeyhulislam İbni Teymiye, bazı sahabelerden rivayetlerle delil getirmiş, ictihad hatası yapmış, cehennemin fani olacağını bazı sahabelerin söylediğini zannetmiştir. Burada bu iddiayı cevaplandıracağız inşaallah.
(Bakalım delilsiz mesnedsiz nasıl cevaplayacak göreceğiz, sıkı durun)
Allah Teala buyuruyor ki; “Ama âyetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüş olanlar, işte Allâh'ın, meleklerin ve tüm insanların la'neti onların üstünedir. Onlar ebediyen lânet içinde kalırlar. Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır.”(Bakara 161-162)
“Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar.”(Bakara 167)
“Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız!”(A’raf 40)
“İnkâr edenlere de cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler, cehennem azabı da onlara biraz olsun hafifletilmez. İşte biz, küfürde ileri giden her nankörü böyle cezalandırırız.”(Fatır 36)
“Yoldan çıkanlar ise, onların varacakları yer ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde geri çevrilirler ve kendilerine: Yalandır deyip durduğunuz cehennem azabını tadın! denir.”(Secde 20)
“Azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde kurtuluştan ümit kesmişlerdir. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalim kimselerdir. Onlar cehennem bekçisine: "Ey Mâlik! Rabbin artık bizi öldürsün." diye seslenirler. Mâlik de: "Siz böylece kalacaksınız." der.”(Zuhruf 75-77)
“Onlar, ateşten çıkmak isteyecekler, fakat ondan çıkacak değillerdir. Onlara boyuna sürüp gidecek bir azap vardır.”(Maide 37)
“Ve şöyle derler: Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav. Doğrusu onun azabı gelip geçici değil, devamlıdır.”(Furkan 65)
Cennetlikler hakkında da buyurur ki; “Onlara orada hiçbir yorgunluk gelmeyecek ve onlar, oradan çıkarılmayacaklardır.”(Hicr 48)
İbni Kayyım r.a., şeyhul İslam İbni Teymiye’den, şöyle nakleder; “Hasen el Basri, Ömer r.a.’ın şöyle dediğini söyledi; “Cehennemdekiler şayet kum yığınları kadar bir süre bile cehennemde kalsalar, yine bir gün oradan çıkarlardı.”[İbni Kayyım Hadil Ervah(s.409) Suyuti Durrül Mensur(4/478)]
Her ne kadar Hasen el Basri, Ömer r.a.’den işitmemişse de, onun böyle dediğine kanaati olmasaydı böyle kesin olarak rivayet etmezdi. Ehli sünnet önderi imamlar da buna karşı çıkmadılar.”
(İbn Kayyimin, İbn Teymiyye'den naklediyor dediği bölümün, Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye'nin "böyle diyen var diye saydığı 7 çeşit görüş sahipleri" için nakletmektedir.
Şimdi gerçek olarak İbn Kayyim el Cevziyye'nin kitabından, bahsi geçen uzunca konuyu birebir alıntılayarak buraya aktarıyorum:
*******
Buhari ve Müslim'de Ebu Said el-Hudri'den Peygamber'in Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğu nakledilmektedir:
"Ölüm bembeyaz (veya karası az beyazı çok) bir koç şeklinde getirilir. Cennet ile Cehennem arasında durdurulur. Sonra, ey Cennet ehli denir, onlar sıkıntı içinde bakarlar, ey Cehennem ehli denir. Onlarda sevinç içinde bakarlar. Sonra, bu nedir bilir misiniz denir. Evet, O ölümdür, derler. Sonra o, Cennet ile Cehennem arasında boğazlanır. Sonra, ey Cennet ehli kalmak var ölmek yok, ey Cehennem ehli kalmak var ölmek yok denir."
(Buhari, Vlll, 428, Tefsir kitabının, "onları hasret gününe karşı uyar" ayeti babı; Muslim, 2849)
Bu Konudaki İhtilaflar
Bu konuda sonrakiler (muteahhirun) üç görüşe ayrılmışlardır:
1. Cennet ve Cehennem fanidirler, ebedi değillerdir. Nasıl ki sonradan olma (hadis) iseler, aynı zamanda fanidirler.
2. Cennet ve Cehennem bakidirler, daimidirler, ebediyen fani olmayacaklardır.
3. Cennet baki ve ebedi olup Cehennem fanidir.
Biz bu görüşleri, mukabillerini ve her görüş sahibinin delillerini zikredip Allah'ın kitabına ve rasulünün sünnetine aykırı olanları reddedeceğiz.
Her ikisinin de fani olduğu görüşü, muattıla (Allah'ın sıfatlarını reddeden) Cehmiyye'nin piri Cehm b. Safvan'a aittir. Onun bu konuda ne sahabeden, ne tabilerden, ne de diğer İslam imamlarından hiçbir selefi yoktur.
Ehl-i Sünnetten hiçbir kimse böyle bir görüş belirtmemiştir. Onun ve etbaının bu görüşünü İslam'ın imamları başlarına çarpmışlar bu sebeble onları kafir saymışlardır. Onları her yerde deşifre etmişlerdir.
Mesela Abdullah b. el-îmam Ahmed, es-Sunne isimli kitabında Harice b. Mus'ab'ın şöyle dediğini yazmıştır:
"Cehmiyye, Allah Azze ve Celle'nin kitabından, şu üç ayetle kafir olmuşlardır:
Bir: "Yemişleri daimidir, gölgesi de." (Râd, 35)
Cehmiyye ise devam etmeyecek diyor.
İki: "Bu bizim rızkımızdır, onun için tükenme yoktur." (Sa'd, 54)
Cehmiyye ise bitecek diyor.
Üç: "Sizin yanınızdakiler biter, Allah'ın yanındaki ise bakidir." (Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, es-Sünneh, 789)
Şeyh el-İslam der ki:
"Cehm b. Safvan bu görüşünü, itikad edindiği bir esasa dayandığı için söylüyor. Onun itikad ettiği esas şudur:
"Sonu gelmez fani varlıkların olması muhaldir."
Bu esas, kelam ehlinin, cisimlerin ve sonradan olma varlıkların hudusüne (sonradan var oluşlarına) delil getirdikleri bir esastır. Bu esasa dayanarak onlar, alemin hudusünü (sonradan var olduğunu) söylemişlerdir. Cehm de buna dayanarak geçmişte başlangıçsız fani varlık olmayacağına göre gelecekte de (sonu olmayan) fani varlık olmaz demiştir. Ona göre bir fiilin gelecekte devamlılığı, Rabb Tebarake ve Teala açısından muhaldir, mazide de muhal olduğu gibi.
Mutezile'nin piri, Ebul-Huzeyl el-Allaf da onun bu esasına muvafakat etmiştir. Fakat o şöyle söylemiştir.
"Bu esas, peşpeşe gelmeleri sebebiyle hareketlerin fani olmasını gerektirir, (nesnelerin değil)."
"Bu şekilde o, Cennet ve Cehennem ehlinin hareketlerinin son bulacağını, nihayet daimi bir sükunet (duruş, hareketsizlik) haline düşeceklerini ve hiçbirinin hiçbir hareket yapamayacak duruma geleceğini söylemiştir.
Sonu olmayan hadisler (sonradan olma varlıklar) olmayacağını iddia edenlerden bir gurup da bu hususun aklın bir gereği olduğunu iddia etmiş, fakat, nakil, Cennet ve Cehennem'in ebedi olduğunu söyleyince biz de onu kabul ettik, demişlerdir.
Halbuki düşünmemişlerdir ki aklen imkansız olan bir şeyin olabileceğini şeriat söylemez. Çünki şeriatın, aklen imkansız bir şeyin olduğunu söylemesi imkansızdır. Öyle görünüyor ki bu adamlar aslında aklen muhal olanlarla, caiz olanları seçemiyorlar. Çünki şeriat ikincisini getirir, birincisini değil. Şeriat aklın idrak edemeyeceği, tek başına bilemeyeceği şeyleri getirir, muhal olduğunu bildiği şeyleri değil.
Cehm'e ve Ebu'l-Huzeyl'e bu esasların da muvafakat edenlerin çoğunluğu geçmiş ile geleceği ayrı düşünmüşlerdir.
Şöyle demişlerdir:
"Geçmiş, varlık alemine girmiştir, gelecek değil. Dolayısıyla muhal olan, namütanahi şeylerin varlık alemine girmesidir, peşpeşe girmelerinin varsayılması değil."
Demişlerdir ki: Bu şöyle demeye benzer:
"Sana ne zaman bir dirhem versem, arkasından başka bir dirhem daha vereceğim."
Bu mümkündür. Birinci şekil ise şöyle demeye benzer:
"Sana ne zaman bir dirhem versem, daha önceden başka bir dirhem vermiş olacağım."
Bu ise muhaldir. Bunlara göre namütahi şeylerin geçmişde bulunması muhal, gelecekte bulunması ise vâcib (zorunlu) dur.
Başkaları bunlarla tartışmış ve bilakis durum gelecekte ne ise geçmişte de öyledir, orada fark yoktur, geçmiş ve gelecek izafi (göresel)dir, gelecek olan şey, bir zaman gelir geçmiş haline gelir, her geçmişte daha önce bir gelecek idi, dolayısıyla devamlılığı bu iki taraftan birinde mümkün, diğerinde muhal saymak akli değildir" demişlerdir.
Yine demişlerdir ki:
"Bu husus, Rabb Tebareke ve Teala'nın "yapan oluşu"nun (failiyyati) devamlılığı ile ilgili bir meseledir. O, ezelde Rabb, kadir ve fa'al (her murad ettiğini yapan) idi. Tıpkı ezelde, hayy (diri), alim (bilen) ve kadir olduğu gibi...
O'nun "yapan" olup ta bir işi yapamaması muhaldir. Sonra durumunun değişip, bir yenilik olmaksızın, ezelde yapamadığı bir işi yapar hale gelmesi muhaldir. Böyle bir şeyi düşünmek bile bozuk bir düşünce olduğunu bilmeye kafidir. Bozukluğunu anlamaya şu da yeter:
"Tapılacak işin daha önce muhal iken sonradan mümkün hale geldiği vakit, ya o işin yapılabileceği önceki bir vakit olmaya uygundur ya uygun değildir.
Eğer uygun değil derseniz, bu bir tahakkümdür ve mâkul değildir, bu delilik gibi bir şeydir. Yok eğer uygundur derseniz, o zaman aynı şekilde o vakitten önce başka bir vakit daha vardır ve bu sonsuz devam eder. Olmuş bitmiş veya olduğu farzedilen hiçbir zaman yoktur ki orada o iş mümkün olmasın. Bu da bir kemal ve ihsan sıfatıdır, Rabb Teala'nın hamdine, rablığına ve mülkü saltanatına dairdir. O, ezelden beridir, hep Rabb'dir, hamid (övülen), melik ve kadirdir, O'nun bu sıfatları yenilenmemiştir. Tıpkı ezelden beri, diri (hayy), mürid (irade eden), alim (bilen) olduğu gibi.
Hayat, ilim, irade ve kudret sıfatları da eserlerini ve ilgili hususları icab ettirir (ortaya çıkarır). Hiçbir engelleyici ve kahredicisi olmayan, hayy, kadir, alim ve mürid bir varlığın bir şey yapmasının imkansız olması nasıl düşünülebilir. Nasıl bu husus, dinin esaslarının esası kabul edilir de Allah ve Rasülünün haber verdiği şeylere ölçü olarak alınır ve aklen caiz olanlar, imkansız olanlar diye bir ayırım buna göre yapılır?
Eh, ölçü diye ortaya atılan şeyin durumu bu ise buna göre ölçülen şeyler nasıl doğru olabilir?
"Geçmiş varlık alemine girmiş bitmiştir, gelecek ise öyle değildir" diye bir ayırım yapanların bu sözüne gelince, bunun arkasında herhangi bir gerçek yatmamaktadır. Çünki varoluşun sınırladığı hareketler, sonludurlar, sonra yok olup geçmişe karışırlar. Tıpkı gelecekte olacakların şimdi yok bulundukları gibi. Dolayısı ile bunların varlığı iki yokluk arasında bulunmaktadır. Bu hareketlerden bir gurup var olup bitince arkasından başka bir gurup ortaya çıkar. Geçmişe karışan, gelecekte olacak olanla tamamen aynıdır. Dolayısı ile o delil eğer geriye doğru bir şeyin öncesinde sonsuz şeylerin olamayacağını gösterirse, ileriye doğru da sonsuz şeylerin olamayacağını gösterir.
Gelelim şu sözünüze:
"Gelecek, şöyle demeye benzer: "Sana ne zaman bir dirhem versem, arkasından başka bir dirhem daha vereceğim" ki bu mümkündür.
Geçmişse şöyle demeye benzer: "Sana ne zaman bir dirhem versem, daha önceden başka bir dirhem vermiş olacağım" ki bu muhaldir."
Evet sizin böyle bir söz ile geçmişi, gelecekten ayırmanız bir aldatmacadır. Bizim konumuzla ilgili değildir. Bizim konumuza uygun olarak geçmişle ilgili söylenecek söz şudur:
"Sana ne zaman bir dirhem vermişsem, mutlaka ondan önce başka bir dirhem vermişimdir."
İşte böyle bir şey, tıpkı gelecekte olduğu kadar geçmişte de devam edip gitmeye müsaittir. Sağlam akıl yönünden ikisi arasında asla bir fark yoktur.
Nihayet Cehm, Ebu'l-Huzeyl ve bunların etbaı iki durum arasında bir fark göremeyince, hareketlerin geçmişte bir başlangıçlarının olması gerektiği gibi gelecekte de bir sonlarının olması gerektiğine hükmettiler.
Hadis ehli ise her ikisinin de mümkünlük ve vaki olma yönünden eşit olduğunu söyledi. Rabb Subhanehu ve Teala'nın murad ettiği her-şeyi ezelde yapıcı (fa'al) olduğunu, kemal sıfatlarına, celal özelliklerine ezeli ve ebedi olarak sahib olduğunu belirttiler. Bir işi her zaman yapmaya kadir olanın, aynı işi belli bir zamanda yapabilen bir olmaz, yaratan yaratmayan gibi olmaz, ihsan eden etmeyen gibi olmaz, işleri idare eden etmeyen gibi olmaz dediler.
Acep alemlerin Rabbinin takdiri veya gerçek namütenahi bir zamanda kendisi için muhal olarak birtakım işleri yapmamış bulunmasında ne gibi bir kemal ola ki?
Aslında öyle demek, O, buna kadir olamaz demektir. Eğer bu mutlak ifadeye yanaşmaz ve muhal olan bir şey güç yetirilmezlikle nitelenemez derseniz o zaman iki muhali cemetmiş olursunuz:
İşin, muhalliğini gerektiren bir şey yokken muhal olduğunu söylemek, işin, sebeb yenilenmesi yokken bizatihi muhallikten bizatihi mümkünlüğe geçmesi.
Bir de kalkmış bunu bir asıl kabul ederek yaratıcının varlığını ve alemin sonradan varoluşunu isbata çalışıyorsunuz. Böylece hem akla hem şeriata karşı cinayet işliyorsunuz. Rabb Teala, ezelde de işi yapmaya kadirdir, irade ile konuşmaya da. Ezelde murad ettiğini de yapan O'dur, ihsan edici Rabb da O'dur.
Kısaca şunu söylemek isteriz ki;
Cennet ve Cehennemin fani olduğunu söylemek, bid'at bir sözdür, sahabeden, tabiinden, İslam imamlarından hiç kimse böyle bir söz söylememiştir.
Bu sözü söyleyenler bunu fasit bir kıyastan hareketle ortaya atıyorlar. Ne ki bu asıl, insanlardan bir çoğuna bir şeye benzer gibi gelmiş de bunu hakk bir inanç sanmışlar, buna dayanarak Kur'an'ın mahluk olduğunu söylemiş, sıfatları reddetmişlerdir. Halbuki Kur'an, Sünnet ve sarih akıl, Allah'ın kelimelerinin, fiillerinin sonsuz olduğunu ne sona erip kesilir, ne bir başlangıçla sınırlanır olmadığını belirtmektedir.
Allah buyurur ki:
"De ki: Eğer deniz Rabbimin kelimeleri için murekkep olsa, bir mislini daha takviye için getirsek yine Rabbimin kelimeleri bitmeden deniz biterdi." (Kehf, 109)
"Yeryüzünde ne kadar ağaç varsa hepsi kalem olsa, deniz mürekkep olsa arkasından onu yedi deniz takviye etse Allah'ın kelimeleri bitmezdi. Allah azizdir, hakimdir." (Lokman, 27)
Yani O, izzetli ve hikmetli olduğu için O'nun kelimeleri bitmez. İzzet ve hikmet O subhanın iki zati sıfatıdır, durum başka türlü de olmaz.
İbn Ebi Hatem, Tefsirinde zikreder:
er-Rabi b. Enes derdi ki:
"Allah Azze ve Celle'nin ilmi karşısında tüm kulların ilmi, bütün denizler içinde bir tek damla kadardır. Nitekim Allah bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Yeryüzünde ne kadar ağaç varsa hepsi kalem olsa..." (Lokman, 27)
"Deniz mürekkep olsa..." (Kehf, 109)
Yani denizlerin hepsi Allah'ın kelimeleri için mürekkep, ağaçların hepsi kalem olsa kalemler kırılır, denizlerin suyu biter, yine Allah'ın kelimeleri kalır, onları hiç bir şey sona erdiremezdi. Çünki hiç kimse O'nu layık olduğu şekilde takdir edemez, layık olduğu şekilde övemez. Bilakis O, kendini övdüğü gibidir. Rabbimiz, dediği gibi, çok üstündür. Sonra dünya nimetleri başından sonuna kadar ne varsa hepsi, ahiret nimetlerine göre yeryüzündeki tüm daneler karşısındaki bir hardal danesi kadar bir şeydir.
Cehennemin Ebedîliği
Cehennemin ebediliği ve devamlılığı konusunda iseŞeyh el-İslam şöyle demiştir:
Bu konuda selefden ve halefden tanınmış iki görüş vardır. Bu konuda tabiinin tartışması bilinmektedir.
Ben derim ki; bu konuda yedi görüş vardır:
1. "Cehenneme giren bir daha oradan çıkmayacaktır. Bilakis ebediyyen biiznillah orada kalacaktır."
Bu görüş, Haricilerin ve Mûtezile'nin görüşüdür.
2. "Cehennem ehli, orada, bir müddet azab olunurlar, sonra durum değişir, onlar için alışkanlık halini alır, zamanla tabiatlerine uygun geldiği için ateşten zevk almaya başlarlar."
Bu, ittihatçıların lideri İbn Arabi et-Tai'nin görüşüdür.
O, Fusus'unda der ki:
O, vâdinde doğru olmakla övülür, tehdidinde doğru olmakla değil. İlahi hazret (Cenab-ı Hak) bizzat övünç verici övgüyü ister. Bu sebeble O'na, vadinde doğru olmakla övgü yapılır, tehdidinde doğru olmakla değil. Bilakis O, vazgeçecektir (afvedecektir), bununla övülür O. "Allah'ın rasüllere verdiği vâdden cayacağını sanma." (İbrahim, 47)
Allah bu ayette vâd demiş, vaid (tehdid) dememiştir. Bilakis bir ayette de "onların seyyiatına bakmayız (tecavüz ederiz yani affederiz)" buyurmuştur. (Ahkaf, 16)
Seyyiata karşılık tehdidde bulunmuş olmasına rağmen vazgeçecektir. İsmail'i de vâdine sadık olmakla övmüştür. Artık böyle bir şey, bir tercih ettiriciyi gerektirdiğinden, Hakk hakkında bunun mümkünlüğü kalmamıştır:
"Binaenaleyh O, sadece vâdine sadıktır, Hakkın, tehdidine sadık olması diye bir şey yoktur.
Ama şayet onlar bedbahtlık yurduna (ateşe) girseler bile, orada lezzet üzere olacaklar, farklı nimetler tadacaklardır.
Bu nimetler Cennettekilerden farklıdır, ama netice aynı, iki nimet arasında görünüşte fark vardır.
Cehennemdeki nimete, tad (uzubet) kökünden gelen "azab" adı verilmiştir, çünki Cehennem tatlıdır. Bu azab, içindeki nimet için kabuk durumundadır, kabuk koruyucudur."
Bu görüş bir sivri uçtur. "Allah'ın tehdidinden cayması caiz değildir, tehdid ettiklerini mutlaka azablandırması gerekir" diyen Mutezilenin bu görüşü de bir sivri uçtur. Bu adamlara göre, ateşe giren bundan asla kurtulamaz, öbürüne (İbn Arabi'ye) göre de orada kimse azap çekmez. Her iki gurup ta Rasülün getirdiği ve Allah'dan alıp bildirdiği kesin ve zaruri bilgilere ters görüş sahibidirler.
3 - "Oradakiler belli bir zamana kadar azab olunacaklar sonra oradan çıkacaklar, arkalarından onların yerine oraya başkaları gelecek."
İşte bu görüşü, Yahudiler Peyagamber'e Sallallahu Aleyhi ve Sellem aktarmışlar, Peygamber, onlara yalan söylediklerini belirtmiştir. Allah Teala da onların bu sözlerinde yalan olduklarını Kur'an'da açıklamıştır:
"Bize sayılı günler dışında ateş dokunmayacaktır dediler. De ki: Allah katında bir söz aldınız da Allah o sözünden caymayacaktır mı yoksa Allah'a bilmediğiniz bir şeyi mi yamıyorsunuz? Doğrusu kim bir kötülük kesbetmiş, hatası kendisini çepeçevre kuşatmışsa, öyle olanlar cehennemliktirler, onlar, orada kalıcıdırlar." (Bakara, 80-81)
Yine şöyle buyurur:
"Baksana şu kendilerine kitabdan bir nasib verilenlere ki aralarında hükmetmesi için, Allah'ın Kitabına çağırdıkları zaman onlardan bir gurup O'na aldırmayarak yüz çevirir (kendi bildiklerine gider)ler. (Hiç çekinmeden böyle yapmalarının) sebebi, bize sayılı günler dışında azab dokunmayacaktır demelerinden (zannetmelerinden)dir. Bu kuruntuları onları, dinleri hakkında yanılgıya düşürmüştür." (Al-i İmran, 23-24)
İşte bu (biraz girip çıkacağız), görüşü Allah'ın düşmanları yahudilerin görüşüdür. Onlar böyle düşüncelerin, bu görüşü sahiblenenlerin pirleridirler. Hem Kur'an, hem Sünnet, hem Sahabenin, hem Tabiinin, hem İslam imamlarının icmaı bunun yanlışlığına delalet ediyor.
Allah buyurur ki:
"Onlar oradan çıkacak değillerdir." (Bakara, 167)
"Onlar oradan asla çıkarılacak değillerdir." (Hicr, 48)
"Onlar oradan ne zaman çıkmak isteseler geri çevrilecekler." (Secde, 20)
"Onların işi bitirilmez ki ölsünler, oranın azabı onlara hafifletilmez de." (Fatır, 36)
"Deve iğne deliğinden geçmediği sürece (yani devamlı olarak) onlar Cennet'e girmeyeceklerdir."(A'raf, 40)
Bu ifade, onların Cennet'e giremeyeceğini olabildiği kadar beliğ bir biçimde ifade etmektedir.
4. "Oradan çıkarlar, Cehennem yine ateş olarak kalır, fakat içinde artık azab gören kimse yoktur."
Bu görüşten yine Şeyh el-İslam bahsetmiştir ve Kur'an ve Sünnet aynı şekilde bu görüşü de reddetmektedir.
5. "Bilakis bizzat fani olur, çünki Cehennem daha önce yok iken var olmuş sabit olan bir şeyin kalıcı ve ebedi olması muhaldir."
Bu görüş Cehm b. Safvan ve fırkasının görüşüdür. Ona göre Cennetle Cehennem arasında yok olma yönünden bir fark yoktur.
6. "Hayat ve hareketler sona erer, hareket etmeyen, acı duymayan cemadat olarak kalırlar."
Bu görüş Mutezilenin imamı Ebül-Huzeyl el-Allaf'ın görüşüdür. O bu görüşte, sonu gelmez hadis (sonradan olma varlık)lar olmaz görüşünü uygulamıştır. Ona göre bu hususta Cennet ve Cehennem de aynıdır.
7. "Cehennem'in Rabbi ve yaratıcısı Allah Tebareke ve Teala onu sona erdirir (fani kılar), O, Cehennem için varıp dayanacağı bir süre koymuştur, sonunda Cehennem sona erer, azabı ortadan kalkar."
Şeyh el-İslam der ki:
Böyle bir görüş, Ömer, İbn Mes'ud, Ebu Hurayra, Ebu Said ve başkalarından nakledilmiştir. Abd b. Humeyd, ki bu zat hadis imamlarının büyüklerindendir, meşhur tefsirinde der ki:
Bize Süleyman b. Harb anlattı, bize Hammad b. Seleme anlattı, Sabit'ten, el-Hasen'den, Ömer dedi ki:
"Şayet Cehennemlikler kum yığınları kadar bir süre de ateşte kalsalar yine bir gün gelir oradan çıkarlar."(İbn el-Munzir rivayeti, bk. ed-Durr el-Mensur, IV, 478.)
Yine dedi ki:
Bize Haccac b. Minhal anlattı, Hammad b. Seleme'den, Humeyd'den, el-Hasen'den, Ömer b. el-Hattab dedi ki:
"Şayet cehennem ehli cehennem'de kum yığınları sayısınca kalsalar yine bir gün gelir oradan çıkarlardı."
Bu açıklamayı O, "Orada, nice devirler bekleyecekler" (Nebe1, 23.) ayetinin tefsirinde zikretmiştir.
İşte bunu Abd, -ki O, hafız imamların ve sünnet ulemasının büyüklerindendir- Suleyman b. Harb veHaccac b. Minhal gibi iki büyük zattan rivayet etmiştir. Bu iki zatta Hammad b. Seleme'den aktarırlar. Öyle bir zattan rivayetleri sana yeter.
Hammad da Sabit ve Humeyd'den, bu ikisi de el-Hasen'den aktarmışlardır. Bu kıymetli sened sana yeter.
Gerçi el-Hasen, Ömer'den direk işitmemiş ise de bunu bazı tabiinden rivayet etmiştir. Şayet Ömer'in böyle dediğine kanaati olmasa idi, onu böyle kesin olarak rivayet etmezdi. Çünki "Ömer dedi ki" ifadesini kullanıyor. Şayet bunun Ömer'den duyulmadığı farzedilse bile, o imamların bunu hiç redd veya inkar etmeden kabul etmeleri -ki onlar sünnete ters daha aşağı bir şeyi bile reddederler- yeter. Evet, eğer bu görüş o imamlara göre Allah'ın kitabına, Rasülünün sünnetine ve imamların icmasına ters bir şey olsaydı, onu, ilk inkar edenler bu kimseler olurdu.
Yine dedi ki:
"Şubhesiz bu görüşü Ömer'den nakledip kabul eden, bununla Cehennem'in ehli olan cehennemlikler cinsini kasdetmiştir. Bazı günah işleyenlere gelince, onların oradan çıkacaklarını ve orada kum yığınları kadar veya buna yakın bir miktar bile kalmayacaklarını hem onlar hem başka zatlar bilmektedir. Onlar yine bilmektedirler ki, cehennem ehli sözü, muvahhid (tevhid ehli) olanlara değil onların dışındakilere has bir sözdür. Nitekim Peygamber "cehennem ehli" demiştir.
Cehennemin gerçek ehli olan cehennemliklere gelince; onlar orada ölmeyeceklerdir, bir hayat da görmeyeceklerdir. Bu "orada kalacaklar" (1210) ve"onlar oradan asla çıkarılmayacaklardır" (Hicr, 48) ayetlerine ters de değildir. Bilakis Allah'ın haber verdikleri aksi mümkün olmaz bir doğru ve gerçektir. Fakat cehennem eceli gelipte tıpkı dünya gibi fani olduğu zaman, artık ne ateş kallmış olacaktır, ne de orada azab görmek diye birşey."
Bu görüşün sahibleri yine dediler ki:
"Ali b. Ebi Talha el-Valibi'nin Tefsir'inde, İbn Abbas'ın Radıyallahu Anhu;
"Dedi ki: Ateş sizin barınağınızdır, Allah'ın dilediği hariç hep orada kalacaksınız, senin Rabbin hakim (hikmet sahibi) ve bilendir" (Bakara, 162) ayetinde şöyle dediğini nakleder:
"Hiç kimsenin, yaratıkları hakkında Allah'a hükmetmesi, onlara Cennetlik ve Cehennemlik damgası vurması yaraşmaz."
Dediler ki:
Bu ayetteki tehdid ehl-i kıbleye mahsus değildir. Çünkü Allah şöyle buyurmuştur:
"Onları hep bir araya topladığı gün, ey cinler topluluğu, siz insanlarla çok uğraştınız" buyurur.
Onların, insanlardan olan dostları ise, ey rabbimiz, biz hep birbirimizden yararlandık ve bize verdiğin sürenin sonuna ulaştık derler. Allah da buyurur ki:
"Allah'ın dilediği hariç, içinde sürekli kalmak üzere duracağınız yer ateştir. Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, bilendir." (En'am, 128)
Cinlerin insanlardan olan dostları için kesin olarak kafirler girer. Çünkü cinlerle dostluğa isyankar mûminlerden çok kafirler layıktır. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur:
"Biz şeytanları, iman etmeyenlere dost kıldık." (Âraf, 27)
"Onun, iman edip sadece Rabb'lerine tevekkül edenlere karşı bir gücü yoktur. Onun gücü, onu dost edinenlere ve Allah'a şirk koşanlara geçer."(Nahl, 99-100)
"Takva sahipleri var ya, onlara şeytandan bir vesvese dokunduğunda, hatırlayıp hemen gerçeği görürler. Şeytanların dostlarına gelince, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler, sonra da yakalarını bırakmazlar." (Âraf, 201-202)
"Beni bırakıp onu ve zürriyetini dostlar mı edineceksiniz, onlar size düşman iken?" (Kehf, 50)
"Şeytanın dostları ile savaşınız." (Nisa, 76)
"İşte onlar, şeytanın taraftarlarıdır, bakın, şeytan tarafında olanlar mutlaka ziyan edeceklerdir." (Mücadele, 19
"Şeytanlar, sizinle mucâdele etmeleri için kendi dostlarına vahyederler (vesvese ve fikir verirler), eğer onlara itaat ederseniz siz de muşriksiniz." (En'am, 121)
İstisna (hariç bırakma), şeytanların dostlarının ateşe gireceğinden söz eden ayette meydana gelmiştir. İşte bu noktadan hareketle İbn Abbas, "hiç kimsenin, yaratıkları konusunda Allah'a hükmetmesi yaraşmaz" demiştir.
Yine dediler ki:
"İlla, siva manasınadır, ayet "Allah'ın onlara artırmayı dilemiş olduğu azab" çeşitleri ve zamanları dışında" anlamına gelir diyenlerin bu sözüne gelince; bunun, mutesna ve müstesna minh'le uyuşmadığı gizli değildir. Şubhesiz muhatabın anladığı da, "illa" nın sonrasının öncesine muhalif olmasıdır."
Yine dediler ki:
"Bu istisna cehenneme girmeden önceki berzah, mahşer ve dünya zamanlarını dışarda bırakmak içindir diyenlerin bu görüşüne, sözün gelişi destek vermemektedir. Çünki bu istisna, hariç bırakma, onlar ateşe girdikten sonra gökler ve yer durdukça orada kalacaklardır anlamındaki haberi bir cümleden yapılmıştır. Binaenaleyh maksat girişlerinden önceki zamanla ilgili değildir. Muhatab öyle bir şeyi anlamaz. Baksana Allah onlara ateşte iken hitab ediyor.
Onlar "ey Rabb'imiz biz birbirimizden yararlandık ve bize süre olarak tayin ettiğin ecele ulaştık" diyorlar. O, o zaman onlara:
"Ateş sizin barınağınız, orada kalıcılarsınız, Allah'ın dilediği hariç" buyuruyor. (En'am, 128)
Onların: "Ey Rabbimiz biz birbirimizden yararlandık ve bize süre olarak tayin ettiğin ecele ulaştık" sözleri bir çeşit itiraf, teslim oluş ve hasret duyuş anlamı taşır. Yani:
"biz cinlerden yararlandık, cinler de bizden, böylece müştereken şirke, şirki çağrıştıran günah ve sebeblere düştük, böyle vakit geçirip zevk etmeyi Sana ve Rasullerine itaate tercih ettik, ecellerimiz bitti, ömrümüz böyle geçip gitti, dünyada iken rızanı kazanmadık, ömrümüz boyu işimiz gücümüz birbirimizden yararlanmaktan başka bir şey değildi" demiş oluyorlar.
Şimdi düşün ki bu itiraflarında, taşıdıkları halin hakikati yatmaktadır. Düşün ki bu hakikat o gün onlar için nasıl da ortaya çıkıvermiş ve ecelleri süresince yaptıkları tek şeyin, birbirlerinden menfaatlenmek olduğunu, Rabblerine ibadet, O'nu tanımak, tevhid etmek, sevmek, rızasını tercih etmek gibi şeylerden nasibsiz olduklarını anlamışlar.
Onların bu itirafı şu sözlerine benziyor:
"Şayet işitir, akleder olsaydık cehennemliklerden olmazdık." (Mülk, 10)
"Ve böylece günahlarını itiraf ettiler." (Mulk, 11)
"Hakkın sadece Allah'a ait olduğunu anladılar."(Kasas, 75)
Vesaire.
Maksad şu ki, "Allah'ın dilediği hariç" sözü işte bu adı geçen kimselere aittir, tamamen onlara hastır veya hem onları hem de müminlerin isyankar olanlarını içine alır. Burada kasdedilenler sadace müslümanların isyankar olanlarıdır demenin ise hiçbir vechi (ihtimali) yoktur. Bir gurup bu görüş zayıf olduğunu görüş olarak benimseyince dediler ki; istisna (hariç bırakma), berzah ve mahşer müddetlerini hariç bırakmak içindir. Filhakika bu görüşün zayıf olduğu açığa çıkmıştır.
Diğer bir gurup ise bu istisna ateşin dışında başka bir azab ile ilgilidir dediler.
Dediler ki:
Mana, "siz ateşte ebedi olarak kalacaksınız, ancak Allah'ın sizin ateşin dışında azablandırmak istediği azab yani zemherir (zemheri) hariç."
Allah demiştir ki:
"Cehennem bir gözetlemedir. Azgınlar için dönüş yeridir. Orada devirler boyu kalacaklardır,"(Nebe', 21-23)
Bunlar diyor ki:
"Ebediyet devirlerle ölçülmez. Nitekim İbn Mes'ud, bu ayette;
"Cehennem'in üzerine öyle bir zaman gelecek ki o zaman orada kimse olmayacak, bu, onlar orada devirler boyu kaldıktan sonra gerçekleşecektir."
(Suyuti bu rivayeti ed-Durr el-Mensur, IV, 4784 de"Cehennem üzerine bir zaman gelecek ki kapıları pekiştirilecektir" şeklinde vermiştir.)
İbn Kayyim'in bu sözlerini dikkatle okuyan, onun Cehennemin faniliğine dair görüşleri ve bu görüş sahiplerinin delillerini tam bir tarafsızlık içinde naklettiğini anlar.
Halbuki Onun el-Vabil es-Sayyib min el-Kelim et-Tayyib, s. 18'de yazdıkları onun, cehennemin devamlılığına kesin kanaat getirdiğini belirtmektedir.
İbn Kayyim orada şöyle demektedir:
"Cehenneme gelince orası, sözlerde, amellerde yiyecek ve içeceklerde hep pislik (habislik) yurdudur, orası habislerin yurdudur. Allah orada habisleri birbirinin yanına getirip, birbirinin üzerine yığacaktır, sonra onları ehli ile birlikte cehennemde kılacaktır. Yani orada habis olanlardan başka bir şey yoktur.
İnsanlar, hiç habisliği olmayan iyiler, hiç iyiliği olmayan habisler ve kendinde hem iyilikler hem habislikler bulunanlar diye üç tabaka olduğu için, yurtları da üçe ayrılmıştır:
Sırf iyilik yurdu, sırf habislik yurdu. Bu iki yurt asla fani olmaz. Bir yurtta, kendinde hem iyilik hem kötülük bulunanlar içindir. Bu yurt fani olucudur, bu yurt isyankarlar içindir. Çünki, cehennemde tevhid ehlinden hiç kimse kalmayacaktır. Çünki onlar cezaları oranında azab edilince cehennemden çıkacaklar ve cennet'e konacaklardır. Böylece nihayet sırf iyilik yurdu ve sırf habislik yurdundan başka hiçbir yurt kalmayacaktır.
(Şeyh İbn Kayyim : "Hâdi'l-Ervâh ilâ Bilâd el-Efrâh" (Ruhları, Sevinç Ülkesine Nağmeler Söyleyerek Sürükleyen), 67. Bölüm)
TIKLA : "CENNET
*******
(İftira ve hakikat ortaya çıkmış, İbn Teymiyye'nin Cehennemin ebedi olduğuyla ilgili bahsi geçen yazıyı , konuyla ilgili 7 görüş olduğundan dolayı sırayla görüş sahiblerini ve itikatlerini anlattığı ortaya çıkmıştır. Allahtan korkun )
Bu söze şöyle karşılık veririz; birincisi; Hasen el Basri, Ömer r.a.’den bunu işitmemiş olup, mürsel olarak rivayet etmiştir. Hasen el Basri r.a., zahid imamlardan biri olması yanında, müdellis bir ravi olup, mürsel rivayetleri imamlar indinde makbul değildir. İmam Darekutni Sünen’de der ki; “Hasen el Basri ve Ebul Aliye’nin mürselleri alınmaz. Zira bunlar kimden rivayette bulunduklarına dikkat etmezler.”
Ehli Sünnet İmamlarının bu söze karşı çıkmayışlarına gelince; onlar Ömer r.a.’ın bu sözünü, cehennem’e girip de çıkacak olan günahkar müminlerin hakkında olduğuna hamletmişlerdir.
Ayrıca Ömer r.a.’a nisbet edilen bu sözün sabit olduğunu kabul etsek bile, cehennem’in sonu geleceğine delil gösterilemez. Bu, “Zeyd şu evde şu kadar kalır, sonra oradan çıkar” demek gibidir ve bunu söylerken, evin yok olacağı anlamına gelmez.
Şayet; “Allah cehennemi, kendisine isyan eden kullarını cezalandırmak için yaratmıştır. Onların cezası bitince, oraya ihtiyaç kalmaz” denilirse, bu yukarıda kaydettiğimiz, cehennem azabının kafirlere sonsuz olduğunu belirten ayetlere muhaliftir. Bu hükümde ne sahabe, ne tabiin, ne de ehli sünnet imamları ihtilaf etmemiştir.
Sonra İbni Teymiye r.a., Ömer r.a.’ın sözünü kafirlere hamlederek; “zaten günahkar müminler cehennemde kum taneleri kadar uzun süre orada kalacak değildir. Ömer r.a. kafirleri kastetmiş olmalıdır” der.
Bu iddianın zayıflığı bellidir. Beyan ilmi, onun bu sözünün yanlışlığını ortaya koyar. Zira Ömer r.a. şart kaziyesiyle diyor ki; “Şayet, onların cehennemde kalışı şu kadar uzasa bile, yine oradan çıkarlardı.” İbni Teymiye’nin iddiasının kabul edilebilmesi için; “Şüphesiz cehennemlikler, kum taneleri sayısı kadar bekleseler de oradan çıkarlar” demiş olması gerekirdi. Bu yüzden bu sözün kafirlere hamledilmesi yanlış olup, günahkar muvahhidler hakkındadır.
(Bâtıl iddiasında Haklı çıkmak için her türlü iftira ve karalamayı göz göre göre yapan bu sapık sofiler, Allah'tan korkmaz, kuldan utanmasalar da böyle rezil duruma düşmekten kurtulamazlar.
Kitab elimizde olmasına rağmen yüzümüze baka baka, aynı konudaki başkalarına ait görüşleri; muhalifleri İbn Teymiyye'ye aitmiş gibi göstererek, Şeyhul İslam İbn Teymiyye'yi gözden düşürmeye, sapık intibaı vermeye çalışmıştır. Tabi sapığın kim olduğu ifşa olmuştur. Üstte koyduğumuz yazının aslında her şey ortadadır)
Ömer r.a.’ın bu sözü, İbni Mesud r.a.’ın rivayet ettiği şu hadisteki gibidir;
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Şayet cehennem ehline; “sizler ateşte dünyadaki taşlar kadar kalacaksınız” denilse, bununla sevinirlerdi.”
[sahihtir. Taberani(10/179) Deylemi(5154) Ebu Nuaym Hilye(4/168) Ebu Hatem İlel(2/224) Mecmauz Zevaid(10/396) Taberani’nin isnadında zayıf ravi Hakem Bin Zuheyr vardır. Elbani Zaiful Cami’de haksız olarak; mevdu dedi. Lakin Hafız İbni Receb bunu ceyyid isnad ile rivayet etti; Tahvif Minen Nar(s.179) Begavi Tefsiri(4/438)]
(Hadiste; "zayıf uydurma bakma al" diyen sofiyye, burada bir pratiği daha apaçık ortadadır. Görülüğü gibi zayıf, uydurma olsa da sahihtir notu verebilmekte, kendince delil diye ortaya koyabilmektedir.)
Cehennemde cezasını çekip, oradan çıkarılacak olan muvahhid günahkarların kalış süresi hakkında, İbni Ebu Hatem, ve es Sunne’de İbni Şahin, Ali r.a.’den rivayet ediyorlar; “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
“Pişman olmadan ve tevbe etmeden ölen büyük günah sahiplerinden bazısı cehennem’de bir ay, bazısı bir sene kalıp çıkarılır. Onlar içinde cehennemde en uzun kalanı, dünyanın ömrü kadardır.” [zayıftır. İbni Receb Tahvif Minen Nar(s.189) Lisanul Mizan(5/150) Tehzibut Tehzib(9/118) İbni Makula İkmal(2/516) İbnül Cevzi İlelül Mütenahiye(2/940) mechul ravileri vardır.] Aynısını Hakiym et Tirmizi, Nevadirul Usul’de daha uzun bir metinle rivayet etti ve orada dünyanın ömrü yedi bin sene olarak geçer.
Sonra Şeyhulislam, cehennemin faniliğine, İbni Abbas r.a.’ın Enam suresi 128. ayeti tefsirinde söylediği şu sözünü delil getiriyor;
“Hiç kimsenin, yaratıkları hakkında Allah’a hükmetmesi, onlara cennetlik veya cehennemlik diye damga vurması yakışmaz.”
(Kitabın aslından yukarıdaki sözlerin İbn Teymiyye'ye mi yoksa, ibn Teymiyye'nin "Bu görüşün sahibleri yine dediler ki" diyerek nakli midir şimdi ortaya çıkıyor :
Bu görüşün sahibleri yine dediler ki:
"Ali b. Ebi Talha el-Valibi'nin Tefsir'inde, İbn Abbas'ın Radıyallahu Anhu;
"Dedi ki: Ateş sizin barınağınızdır, Allah'ın dilediği hariç hep orada kalacak sınız, senin Rabbin hakim (hikmet sahibi) ve bilendir" (Bakara, 162) ayetinde şöyle dediğini nakleder:
"Hiç kimsenin, yaratıkları hakkında Allah'a hükmetmesi, onlara Cennetlik ve Cehennemlik damgası vurması yaraşmaz."
Dediler ki:
Bu ayetteki tehdid ehl-i kıbleye mahsus değildir. Çünkü Allah şöyle buyurmuştur:
"Onları hep bir araya topladığı gün, ey cinler topluluğu, siz insanlarla çok uğraştınız" buyurur.
Onların, insanlardan olan dostları ise, ey rabbimiz, biz hep birbirimizden yararlandık ve bize verdiğin sürenin sonuna ulaştık derler. Allah da buyurur ki:
"Allah'ın dilediği hariç, içinde sürekli kalmak üzere duracağınız yer ateştir. Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, bilendir." (En'am, 128)
CENNET )
Bu sözün, cennet ve cehennemin son bulmasıyla alakası yoktur. Müminlerden birinin işlediği günah sebebiyle, onun cehennemlik olduğuna veya işlediği sevap sebebiyle cennetlik olduğuna şahitlik etmenin caiz olmadığına işaret etmiştir ki, bu zaten sahih hadislerle sabit bir meseledir.
Bu konuda delil getirilen diğer rivayet; Ebu Hureyre ve İbni Mesud r.a.’dan nakledilen; “Bir zaman gelir ki, cehennemde kimse kalmaz”[5] sözüdür.
Begavi r.a., bu sözü naklettikten sonra der ki; “Şayet bu rivayet sabit ise, Ehli sünnet’e göre anlamı; “iman ehlinden kimse kalmaz” demektir. Kafirler ise sonsuza kadar cehennemde kalırlar.”
Ubeydullah Bin Muaz r.a., bu sahabelerin sözünü; “ashabımız derler ki; “Yani muvahhidlerden kimse cehennemde kalmaz demektir” diye açıklamıştır.
Diğer bir delilleri; “Rabbinin dilediği hariç, (onlar) gökler ve yer durdukça o ateşte ebedî kalacaklardır. Çünkü Rabbin, istediğini hakkıyla yapandır.”(Hud 107) ayeti hakkında Ebu Said, Cabir ya da başka birinin; “Bu ayet bütün tehdit ayetlerine uygulanır.”[6] Sözüdür.
Suyuti bunu Durrül Mensur’da, Abdurrazzak, Taberi, İbnül Münzir, Taberani ve Beyhaki’nin Esma ve Sıfat adlı eserine nisbet etmiştir.
Bu rivayette ravi Ebu Nadre; “ya Ebu Said, ya Cabir, ya da başka bir sahabe dedi ki..” diyerek şüpheli bir şekilde ibare kullanmış, bunu kimin söylediği meçhul kalmıştır. Delil olarak kullanılamaz.
Rivayet sabit olsaydı bile, cehennemin sonlu olduğunu göstermez. Nitekim Beyhaki, el Ba’s ven Nuşür’de, İbni Abbas r.a.’nın bu ayetin (Hud 107) tefsirinde;
“Fakat Rabbin şunların cehennemde, şunların cennette kalmasını dilemiştir.” Dediğini rivayet ediyor.
Bu ayetteki; “Rabbinin dilediği hariç” ifadesi, İbni Abbas, Hasen, Halid Bin Madan, Dahhak, Katade, Ebu Sinan, İbni Kesir, Taberi ve başkalarının da dediği gibi, muvahhidler hakkındadır. Zira, “bedbaht olanlar” lafzı, kafirleri de, günahkarları da kapsar.[7]
Beyhaki, Ferra ve Halimi’den naklen der ki; “bu ayetteki “illa=ancak” edatı, “siva=dışında” manasındadır. Bu aynı; “falanın bende bir seneye kadarki iki bin dirhemi dışında, bin dirhemi vardır.” Sözü gibidir.[8]
İbni Amr r.a.’ın “Cehennemde hiç kimse kalmaz ve kapıları kapanır”[9] sözünü delil getirdiler. Rivayet bu şekliyle münkerdir. Bezzar’ın rivayet ettiği sahih rivayette; “yani cehennemde muvahhidlerden kimse kalmaz” ziyadesi geçiyor.[10]
Enes r.a. merfuan rivayet ediyor; “Cehennem üzerine bir gün gelir ki orada ümmeti Muhammed’den kimse kalmaz.” [11]
Yine Ebu Umame’den merfuan; “Cehennem üzerine bir gün gelir ki, ademoğlunun muvahhidlerinden hiç biri orada kalmaz ve cehennemliklerin üzerlerine kapılar kapanır.”[12]
Sonra Şeyhul İslam İbni Teymiye, İbni Merduye’nin tefsirinde Cabir r.a. hadisinden tahric ettiği şu rivayeti delil getiriyor; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Bahtsızlar ateştedirler. Onların orada (o bunaltıcı ateş içinde) bir soluk alıp verişleri vardır ki!... Rabbinin dilediği hariç, (onlar) gökler ve yer durdukça o ateşte ebedî kalacaklardır.”(Hud 106-107) ayetleri hakkında buyurdu ki; “Allah dilerse, bedbaht olanlardan bazı kimseleri ateşten çıkarmayı ve onları cennete koymayı dilerse bunu yapar.”[13]
Deriz ki, bu, cehennemin son bulacağına değil, tam aksine delil olur. Burada çıkarılması dilenen bedbahtlar, İbni Abbas r.a.’nın dediği gibi muvahhid olanların günahkar olanlarıdır. Ayrıca burada bedbahtların muhakkak çıkarılacağı belirtilmemiş, “Şayet Allah dilerse” diye şarta bağlanmıştır. Bu aynı şu ayetteki gibidir;
“Biz dileseydik, elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat, "Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım" diye benden kesin söz çıkmıştır.”(Secde 13) burada da Allah’ın dilemesine bağlanmıştır.
Buhari ve Müslim’in sahihlerinde rivayet edilen hadiste; “Ölüm, çok güzel bir koç şeklinde getirilir ve cennet ile cehennem arasında boğazlanıp şöyle denilir; ey cennet halkı, ebedilik var, ölüm yok, ey cehennem halkı, ebediyet var, ölüm yok!” buyrulmuştur.[14]
İddia sahibinin diğer delilleri olan; “(Azgınlar) orada çağlar boyu kalacaklar, Orada bir serinlik ya da (susuzluk gideren) bir içecek tatmazlar, Kaynar su ve irin (tadarlar). Ancak (dünyada yaptıklarına) uygun karşılık olarak. Çünkü onlar hesap gününü (geleceğini) ummazlardı. Bizim âyetlerimizi yalanladıkça yalanlamışlardı.”(Nebe 23-28) ayetlerine gelince;
Bu ayetlerde anlatılanlar, kafirlerin sıfatıdır. İbni Teymiye’nin buradaki “çağlar boyu” ifadesini alarak, fakat sonra gelen ayeti hesap etmeyrek delil getirmesi, onun bir zuhulüdür. Nebe suresi 30. ayetinde buyrulur ki; “Tadın! Bundan sonra yalnızca azabınızı arttıracağız.” Şayet kastedilen; “çağlar boyu cehennemde kalmalarından sonra ancak azabın artacağı” olunca, İbni Teymiye’nin bu iddiası boşa çıkmış oluyor.
Nitekim burada “çağlar boyu” diye terceme edilen “ahkab” kelimesi hakkında Begavi ve Abd Bin Humeyd, Hasen el Basri r.a.’den şöyle naklediyor; “Ahkab; ancak süreklilik, devamlılık ifade eder.”[15]
Abdurrazzak, Taberi, Abd Bin Humeyd ve İbnül Münzir, Katade r.a.’den naklediyor; “Ahkabın sonu yoktur, bir hukubdan diğer hukuba geçmeyi ifade eder.”[16] Rabi Bin Enes de böyle dedi.
Netice; ne ayetlerde, ne hadislerde, ne de sahabe sözlerinde, cehennemin sonu geleceğine delil yoktur. Bilakis cehennem azabının ve cennetin sonsuz olacağına dair deliller çoktur.
Cehennemde azap olmayacağı, azabın biteceği şeklindeki görüşler ise, Kitap ve sünnete muhalif, sapık görüşlerdir.
Şia taifesinden Mustafa İslamoğlu; “Bakî olan yalnız Allah’tır. Bu yüzden cennet ve cehennemin sonu vardır.” Diyor! Vahyin belirlediği hükme rağmen böyle düşünen sapıklara şunu sorarım; o çok güvendiğiniz mantığınız uzayın sonsuzluğunu nasıl algılıyor acaba
[1] Müslim(iman 306) Cemül Fevaid(10053)
[2] İbni Kayyım Hadil Ervah(s.409) Suyuti Durrül Mensur(4/478)
[3] sahihtir. Taberani(10/179) Deylemi(5154) Ebu Nuaym Hilye(4/168) Ebu Hatem İlel(2/224) Mecmauz Zevaid(10/396) Taberani’nin isnadında zayıf ravi Hakem Bin Zuheyr vardır. Elbani Zaiful Cami’de haksız olarak; mevdu dedi. Lakin Hafız İbni Receb bunu ceyyid isnad ile rivayet etti; Tahvif Minen Nar(s.179) Begavi Tefsiri(4/438)
[4] zayıftır. İbni Receb Tahvif Minen Nar(s.189) Lisanul Mizan(5/150) Tehzibut Tehzib(9/118) İbni Makula İkmal(2/516) İbnül Cevzi İlelül Mütenahiye(2/940) mechul ravileri vardır.
[5] Taberi(12/118) Begavi Tefsiri(2/403) Suyuti Durrül Mensur(4/478) Ruhul Maani(12/146)
[6] Durrül Mensur(4/478)
[7] Taberi(12/118) Kurtubi(9/99) İbni Kesir(8/3988)
[8] Şuabul İman(1/329)
[9] münker bir rivayettir. Bkz.: Zehebi Mizan(7/189) İbni Hacer Tehzibut Tehzib(12/49) Salebi Tefsiri(4/321)
[10] Bezzar(6/442) Hafız İbni Hacer, Tahricu Ehadisil Keşşaf(s.82) Alusi Ruhul Maani(12/146) Feyzul Kadir(1/40)
[11] İbni Adiy Kamil(5/220) Zehebi Mizan(5/124) Feyzul Kadir(5/321)
[12] Taberani(8/247) Deylemi(5351) Hatib Tarih(9/122) Mecmauz Zevaid(10/360)
[13] Suyuti Durrül Mensur(4/476)
[14] Müslim(4/2189) Buhari(11/406-Fethul Bari) Beyhaki Şuab(386-387)
[15] Taberi(30/11) Lisanul Arab(1/326) Beyzavi(5/441) İbni Kesir(4/465) Kurtubi(19/177) Durrül Mensur(8/394) Salebi(4/381) Vahidi(2/1166) Begavi(4/438) Zadul Mesir(9/8) Celaleyn(s.787) Nesefi(4/311) Alusi Ruhul Maani(30/14-15)
[16] bir önceki dipnota bakınız.
"Tartıları hafif gelenler ise, kendilerini zarara soktukları için cehennemde ebedi kalacak olanlardır."
Günahkar olanlar bile cehennemde ebedi kalacaklarken kafirler nasıl kalmaz?
Ya hu şeyh söylemişse hata yapmıştı bir sevap kazanmıştır. Bunun uzatmaya alemi yok
Ibn Teymiyye ve Ibn Kayyim ın anlattığı ikinci görüş "Kafirler ateşte ebedi kalacaklar. Ondan çıkmayacaklar. Onlardan azabı kesilmeyecek. Orada azablandırılışları kalıcı olacak. Onlar orada ölmeyecekler. Azab onlara sarılacak hiç ayrılmayacak" diyorsa ve fark sadece cehennemin hal değiştirmesi ise bunu kabul eden biri bile basit bir ictihad hatası yapmış sayılmaz mı?Internette okuduğum bir yazıda Ibn Teymiyye nin ikinci görüşten bahsederken cehennemin yok olmayacağını hal değiştireceğini söylediği iddia ediliyorİkinci Yolunuz:
Bu da, Kur'an'ın, Cehennemin kalıcılığına ve fani olmayacağına delaleti (iddianız)'dır. Peki söyleyin, buna delalet eden bir tek delil varsa bu Kur'an'ın neresindedir?
Evet Kur'an'ın delalet ettiği şey, şunlardır:
Kafirler ateşte ebedi kalacaklar. Ondan çıkmayacaklar. Onlardan azabı kesilmeyecek. Orada azablandırılışları kalıcı olacak. Onlar orada ölmeyecekler. Azab onlara sarılacak hiç ayrılmayacak, vesaire...
İşte bütün bu hususlarda, sahabe, tabiin ve müslümanların imamları arasında bir ihtilaf yoktur. Tartışma konusu olan şey bu husus değildir.
Biz başka bir şeyi tartışıyoruz. O da şu:
Ateş, ebedi midir yoksa hakkında fanilik yazısı bulunan şeylerden midir?
Kafirlerin oradan çıkmayacağı, azabının onlardan eksilmeyeceği, onların deve iğne deliğinden geçmedikçe Cennet'e giremiyecekleri gibi hususlara gelince; bu konularda sahabe, tabiin ve ehl-i sünnet alimleri arasında bir ihtilaf yoktur.
Bu konularda muhalefet edenler görüşlerini aktardığımız yahudiler, ittihatçılar ve bidat ehli kimselerdir.
Bu naslar (ayetler ve hadisler) ve benzerleri şunu ifade eder:
Ateş baki kaldıkça onlarda o ateş yurdunda baki kalacaktır. O ateş baki oldukça onlar oradan çıkmayacaklardır. O ateş kalmaya devam ettiği halde tevhid ehlinin oradan çıkması gibi bir durum kafirler hakkında söz konusu değildir. Bu durum, hapis, hapis olarak dururken oradan çıkan kimselerle, hapis harab olup gittiği için hapisliği biten kimselerin halleri arasındaki farka benziyor.(Ibn Kayyim -Cennet)