Hanefî Mezhebi'nîn Yayıldığı Ülkeler
Hanefi mezhebi, Abbasi Devletinin hâkim olduğu bütün ülkeler*de yayılmıştır. Mezhebin otoritesi devletin otoritesiyle orantılı idi. Devletin otoritesi zayıfladığı zaman mezhebin otoritesi de zayıflıyor*du. Ancak, bazı ülkelerde tamamen halka mal olurken, diğer bir kı*sım ülkelerde de sadece resmî mezheb olarak kalıyor ve ibadet hu*susunda halk üzerinde hâkimiyet kuramıyordu. Irak, Mâverâünnehr ve fethedilen doğu İslâm ülkelerinde hem resmî, hem de halkça be*nimsenen mezheb, Hanefi mezhebi idi. Türkistan ve Mâverâünnehr'-de Şafiî mezhebi ile Hanefî mezhebi arasında sert mücadeleler ol*muş ve her iki mezheb bilginleri birbiriyle şiddetli tartışmalara gir*mişlerdir. Matem törenlerinde bile fıkhî tartışmalar yapılır ve bu tartışmalar taziye yerine geçerdi. Bu türlü sürekli fıkhî münazara*ların sonunda çeşitli deliller ve bu delillerden de ilim doğmuş, müs-lümanlar arasında her hangi bir düşmanlık yaratılmamıştır.
Irak ve doğu İslâm ülkelerine bir gözatarsak görürüz ki, Ha*nefî mezhebi Şam'da hem halkın hem de hükümetin mezhebi olmuş*tur. Mısır'a doğru gelirsek, Mâlikî ve Şafiî mezhebinin Mısır halkı üzerinde hâkimiyyet kurma mücadelesi ettiğini görürüz. Çünkü Mı*sır'da bir yandan İmam Mâlik'in birçok talebeleri bulunuyordu-, öte yandan da İmam Şafii hayatının son kısmını Mısır'da geçirerek öl*müş ve oraya defnedilmişti. Dolayısıyla, Mısır'da her iki mezhebe mensup seçkin ilim adamları bulunuyordu.
Daha sonra Hanefi mezhebi, resmî bir mezheb olarak, Mısır'a gelmiş, fakat halk üzerinde bir otorite sağlayamamıştır. Mısır'ı Fa*tımî Devleti işgal edince, Hanefî mezhebinin buradaki resmi otori*tesini kaldırmış ve yerine Şiî İmamî mezhebini hâkim kılmıştır. Fatımîlerin yerine geçen Eyyûbîler, Şafiî mezhebini desteklemişler, yalnız Nuruddin eş-Şehid (öl. 569 H.)[47], Hanefî mezhebini halk arasında yaymaya çalışmış ve bu mezheb için medreseler yaptırmış*tır. Kölemenler devrinde Mısır'da her dört mezhebe göre kazâî hü*kümler verilmiştir.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa (öl. 1849 M.) Mısır'a hâkim olunca tek başına Hanefi mezhebini resmi mezheb olarak ilân etmiştir.
Hanefî Mezhebi Mısır'dan Batıya (Mağribe) geçememiştir. An*cak Esed-b, el-Furat b. Sinan (öl. 213 H)[48] devrinde Mağrib'e ge*çen Hanefî mezhebinin ömrü, orada çok kısa olmuştur. Çünkü Ağlebiler Devletinin otoritesi çok güçlü idi ve bu hanedan mensupları Mâliki mezhebini tutuyorlardı. İşte bu yüzden Mağrib ve Endülüs'de tek başına Mâliki mezhebi yayılma imkânını [49]bulmuştur.[50]
[1]İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/205.
[2] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/207-208.
[3] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/208-209.
[4] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/209-210.
[5]Ebu Hanîfe, oğluna, hocası Hammad'ın ismini vermiştir. Çeviren.
[6] İbnul-Bezzazi, Menakıbu Ebî Hanîfe, c. I, s. 111.
[7] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/210-211.
[8] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/211-213.
[9] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/213-214.
[10] el-Mekkî, Menakibu Ebî Hanife, c. II, s. 91.
[11] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/214-216.
[12] Adı geçen eser, s. 26.
[13] el-Mekkî, Menakıbu Ebi Hanîfe, c. I, s. 268.
[14] İbni Abdilberr, el-İntikâ', s. 130.
[15] Tarihu Bağdad, c. XII, s. 352.
[16] Aynı eser, s. 402.
[17] Bu eser, Manastırlı İsmail Hakkı tarafından «Mevâhibu'r-Rahmân» adı ile Türkçeye çevrilmiş ve 1310 H. yılında İstanbul'da basılmıştır. Çeviren.
[18] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/220-225.
[19] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/226.
[20] Tarihu Bağdad, c. XIII, s. 358.
[21] Aynı eser, c. XIII, s. 360.
[22] el-Hayrâtul-Hisân, s. 61.
[23] el-Mekki, Menâkibu Ebî Hanîfe, c. II, s. 106.
[24] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/226-229.
[25] Îbnu'l-Bezzâzî, Menâkıbu Ebî Hanîfe, c. I, s. 55.
[26] İbnul-Esir, el'Kâmil, c. V. 122, 125 ve 130 yıllarına ait olaylar kısmı.
[27] el-Mekkî, Menâkıbu Ebî Hanîfe, c. I, s. 23, 24.
[28] İbnul-Bezzâzî, Menâkıbu Ebî Hanîfe, c. II, s. 22.
[29] Adı geçen eser, c. II, s. 17.
[30] el-Mekkî, Menâkıbu Ebî Hanîfe, c. I, s. 215.
[31] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/229-237.
[32] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/238.
[33] Tarîhu Bağdad c. XIII, s. 368.
[34] el-Mekkî, Menâkıbu Ebi Hanife, c. I, s. 82.
[35] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/238-240.
[36] Selem, para peşin mal veresiye olmak üzere yapılan bir akittir. Meselâ, tarladaki pamuğun yetişmeden önce parası ödenerek satın alınması böy*ledir. Yalnız, burada faiz gayesinin giidülmemiş olması şarttır. Muraba*ha, malın yüzde beş veya yüzde on kârla; Tevliye, nialm abş fiatma; Vadia da, malın alış fiatından daha aşağı bir fiyatla satılmasıdır.
[37] el-Mebsût, c. XII, s. 110.
[38] Güveni sarsmamaktır.
[39] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/241-243.
[40] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/243-245.
[41] Sefih, israfçı yani malım yerli yersiz saçıp savuran kimsedir. Mâtûh, bu. nak yani akıl ve şuuru tam olarak yerinde değilse de, deli de olmayan kimsedir. Hacr; delilik, çocukluk vb. sebeplerden Ötürü kişinin kavli ta» sorruftan yani akit, sözleşme gibi.tasarruf hakkından mahrum edilmesi*dir. Çeviren.
[42] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/245-246.
[43] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/246-247.
[44] Kitabul-Harac, sayın Dr. Ali özek tarafından dilimize çevrilmiş ve neş*redilmiştir. Çeviren.
[45] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/248-250.
[46] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/250-251.
[47] Bu sultan, Musul Atabeyi İmamüddin'in, Suriye ve civarında geniş bir hükümdarlık kuran oğlu ve el-Melik el-Adü unvanıyla anılan Nuruddin Mahmud'dur. Bilhassa bu, Hanefî mezhebini hâlam olduğu yerlerde yay*mış ve bir çok medrese, hastane ve dârul-hadîs inşâ etmiştir. Salânaddin Eyyûbî ve amcası Şirkûh onun kumandanları olup, bunları, Mısır'a o göndermiştir. Çeviren.
[48] Bu zat, 142 H. yılında Kayravan'da doğmuş, önce İmam Mâlik'ten, son*ra da Bağdad'a gelip Ebu Hanîfe'nin talebelerinden ders okumuştur. 181 H. yılında Kasavan'a dönen ve bir müddet sonra meşhur bir faldh ola*rak dikkati çeken Esed b. el-Furat, Kayravan Kadılığına tâyin edilmiş ve Hanefî mezhebini Tunus ve Cezayir'de yaymaya çalışmıştır. 213 H. yılın*da Sicilya'ya karşı sevk ve idare ettiği askerî herakâtı sırasında vebaya yakalanarak ölmüştür. Çeviren.
[49] Osmanlılar zamanında, İmparatorluğa dahil olan bütün ülkelerin resmî mezhebi, Hanefî mezhebi olup kazaî hüküm ve fetvalar tamamen bu mezhebe göre verilmiştir. Irak, Horasan, Sicisfan, Türkistan, Mâverâün-nehr, Kafkasya, Azerbaycan, Kıran, Kazan, Çin, Afganistan, Hindistan, Pakistan, Suriye, Yemen, Habeşistan, Anadolu, Balkanlar ve Türkler va*sıtasıyla fethedilip İslâmlaştınlan ülkelerdeki müslümanlann ekserisi Ha*nefî Mezhebine bağlıdır. Bazı ülkelerde Hanefî mezhebi için «Türklerin Mezhebi» denmek bir gelenek olmuştur.
Dünyadaki bütün müslümanlann yaklaşık olarak üçte ikisi Hanefî roez-heblndedir. Çeviren.
[50] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/251-252.