Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Soru Hanefiler İmam Ebu Hanife Vefat Edene Kadar Selefi miydiler?

B Çevrimdışı

Bir tutam ilim

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ
İslam-TR Üyesi
Hanefiler önceden selefiydi ebu hanife öldükten sonrami maturidiye gectiler vede itikadda selefiyle günümüzdeki selefi aynımi hanefi olan selefi olabilir demi ben hanefiyim cevaplarsanız sevinirim
 
Ebu Hayseme Çevrimdışı

Ebu Hayseme

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Es'selamu Aleykum ve Rahmetullah. Ebu Hanife rahimehullah selefti. Yani zaten onun i'tikadı=Selefin İ'tikadı. Şimdi sana İmam Ebu Hanife Rahimehullahın Allah'ın sıfatları hakkında akidesini yazacağım.( Alıntıdır)


A. İmam Ebû Hanîfe'nin Tevhide Dair Görüşleri
A.1. Yüce Allah'ın Tevhidi, Şer'î Tevessül ve Bid'at Tevessül

1. Ebû Hanîfe dedi ki:
"Bir kimsenin Yüce Allah'a ancak onu vesile kılarak ve ancak Yüce Allah'ın şu buyruğundan anlaşıldığı üzere emrolunmuş ve izin verilmiş surette dua etmesi gerekir:

"En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na bunlarla dua edin. Onun isimlerinde eğriliğe sapanları terkedin. Onlar yapmakta olduklarının cezasını çekecektir."(el-A'raf, 7/180) (ed-Durru'l-Muhtar maa Haşiyeti Reddi'I-Muhtar (VI, 396-397)

2. Ebû Hanîfe dedi ki:
"Dua eden kimsenin filânın hakkı için yahut peygamberlerinin ve rasûllerinin hakkı için Beyt-i Haram'ın ve Meş'ar-i Haram'ın hakkı için senden dilekte bulunuyorum demesi mekruhtur."(Şerhu'l-Akîdeti't-Tahâviyye, s. 234; İthafu's-Saâdeti'l-Muttakîn, II, 285; Aliyyu'l-Kârî, Şerhû'l-Fıkhi'l Ekber, s. 198)

3. Ebû Hanîfe dedi ki:
"Herhangi bir kimsenin Allah'a ancak onu vesile ederek dua etmesi gerekir. Bir kimsenin senin Arşının izzet noktaları hakkı için yahutta mahlukatının hakkı için demesini mekruh görüyorum." (et-Tevessulu ve'l-Vesile, s. 82; Ayrıca bk. Şerhu'l-Fıkhi'l-Ekber, s. 198)

(İmam Ebû Hanîfe ile Muhammed b. el-Hasen dua eden bir kimsenin:

"Allah'ım senin Arşının izzet noktaları hakkı için senden diliyorum" demesini mekruh görmüşlerdir. Çünkü böyle bir duaya izin verildiğine dair bir nass bulunmamaktadır. Ebû Yûsuf ise sünnette bu konuda bir nassa vâkıf olduğundan ötürü böyle bir duaya cevaz vermektedir. Vâkıf olduğu bu nassa göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şu duayı yaparmış:

"Allah'ım senden Arşının izzet noktalan ve kitabının rahmetinin son sınırlan hakkı için... diliyorum"... el-Binaye, IX, 382'de ve Nasbu'r-Raye, IV, 272'de belirtildiği gibi Beyhaki, Kitabu'd-Daavat el-Kebire'de rivayet etmiştir. Ancak bu hadisin senedinde tenkid edilmiş üç nokta vardır:

1. Davud b. Ebî Asım'ın İbn Mes'ud'dan hadis dinlememiş olduğu,

2. Abdu'l-Melik b. Cureyc hem tedlis yapan, hem mürsel rivayetler nakleden birisidir.

3. Ömer b. Harun yalancılıkla itham edilmiş birisidir. Bundan dolayı İbnu'l-Cevzî, el-Binaye, IX, 382'de belirtildiği üzere: "Bu hadis hiç şüphesiz uydurmadır, senedi de gördüğün gibi boştur" demiştir. Bk. Tehzibu't-Tehzib, III, 189, VI, 405, VII, 501 Takribu't-Tehzib, I, 520)


A.2. Yüce Allah'ın Sıfatları ve Cehmiye'ye Cevab

4. Ebû Hanîfe dedi ki:
"Yüce Allah yaratılmışların sıfatları ile nitelendirilemez. Onun gazabı ve rızası kendisine ait ve nasıllığı tarafımızdan bilinemeyen iki sıfattır. Ehl-i sünnet ve'l-cemaatin görüşü budur. O gazab da eder, razı da olur. Onun gazabı cezalandırması, rızası da sevap ve mükafatıdır denilemez. Biz onu kendi zatını nitelendirdiği gibi nitelendiririz. O Ehaddir (bir ve tektir), Sameddir (kimseye muhtaç olmayandır), doğurmamıştır, doğmamıştır ve onun eşi benzeri hiç kimse yoktur, o hayydır, kadîrdir, semîdir, basîrdir, alîmdir. Allah'ın eli onların eli üstündedir, fakat onun eli yarattıklarının eli gibi değildir, yüzü de yarattıklarının yüzü gibi değildir." (el-Fıkhu'l-Ebsat, s. 56)

5. Ebû Hanîfe dedi ki:
"Yüce Allah'ın Kur'ân-ı Kerim'de de belirttiği gibi eli, yüzü ve nefsi vardır. Yüce Allah'ın Kur'ân-ı Kerim'de söz konusu ettiği yüz, el ve nefis ona ait nasıllığı bizce bilinemeyen sıfatlardır. Onun eli, kudreti ya da nimetidir denilmez. Çünkü o takdirde bu sıfatın iptali söz konusudur. Bu ise (sıfatların iptali) kaderiyyecilerin ve mutezile mensuplarının görüşüdür." (el-Fıkhu'l-Ekber, s. 302)

6. Ebû Hanîfe dedi ki:
"Herhangi bir kimsenin Allah'ın zatı hakkında (kendiliğinden) bir şeyler söylememesi gerekir. Aksine o Allah'ı kendi zatını nitelendirdiği vasıflarla vasfeder. Kendi görüşünden hareketle onun hakkında hiçbir şey söylemez. Âlemlerin Rabbi olan Allah bundan pek yücedir, pek mübarektir."(Şerhu'l-Akideti't-Tahaviye, II, 427, Tahkik: Dr. et-Türki; Celâu'l-Ayneyn, s. 368)

7. Yüce Allah'ın "inmesi" hakkında kendisine soru sorulunca:
"O nasıllığı bizce bilinmeyen bir şekilde"diye cevap vermiştir.

(Akidetu's-Selef Eshabu'l-Hadis, s. 42, Daru's-Selefiye baskısı; Beyhaki, el-Esmau ve's-Sıfat, s. 456 -Bu rivayet hakkında el-Kevseri herhangi bir şey söylememiştir.-; Şerhu'l-Akideti't-Tahaviyye, s. 245, Tahric: el-Elbânî; el-Kari, Şerhu'l-Fıkhi'l-Ekber, s. 60)

(Sahabeden bir topluluk tarafından sahih senedler ile rivayet edilmiş ve mutevatir derecesine yükselmiş hadiste şöyle buyurulmaktadır:

"Yüce Allah her gecenin son üçte biri kalınca dünya göğüne iner..."

İmam Ebû Hanîfe'ye Yüce Allah'ın bu "inişi" hakkında sorulmuştur.)

8. Ebû Hanîfe dedi ki:
"Yüce Allah'a (eller) yukarı doğru (kaldırılarak) dua edilir. Aşağıdan dua edilmez. Çünkü aşağıda olmanın rububiyyet ve uluhiyyetin herhangi bir niteliği ile hiçbir ilgisi yoktur." (el-Fıkhu'l-Ebsat, s. 51)

9. Yine Ebu Hanife dedi ki:
"O gazab da eder, razı da olur. Onun gazabı cezalandırması, rızası da mükâfatlandırmasıdır denilemez." (el-Fıkhu'l-Ebsat, s. 56, Kitabın muhakkiki el-Kevseri bu söz hakkında herhangi bir şey dememiştir.)

10. Ebû Hanife dedi ki:
"O mahlukatından hiçbir şeye benzemediği gibi mahlukatından hiçbir şey de ona benzemez. O ezelden beri isim ve sıfatlarına sahip olduğu gibi ebediyyen de böyledir." (el-Fıkhu'l-Ekber, s. 301)

11. Dedi ki:
"Onun sıfatları yaratılmışların sıfatlarına benzemez. O bilir fakat onun bilmesi bizim bilmemiz gibi değildir. O muktedirdir fakat bizim kudretimiz gibi değil. O görür fakat bizim görmemiz gibi değil. O işitir fakat bizim işitmemiz gibi değil. O konuşur fakat bizim konuşmamız gibi değil." (el-Fıkhu'l-Ekber, s. 302 )

12. Dedi ki:

"Yüce Allah asla yaratılmışların nitelikleriyle nitelendirilmez." (el-Fıkhu'l-Ebsat, s. 56)

13. Dedi ki:
"Allah'ı insanlara ait herhangi bir özellikle nitelendiren bir kimse kâfir olur." (el-Akidetu't-Tahaviyye, Talik: el-Elbânî, s. 25)

14. Dedi ki:
"Sıfatları zati ve fiili sıfatlar (olmak üzere iki türlü)'dır.

Zatî sıfatlar hayat, kudret, ilim, kelâm, semi', basar ve iradedir.

Fiilî sıfatlar ise yaratmak, rızıklandırmak, var etmek (inşâ), ibda (yoktan ve benzersiz modelsiz yaratmak), sun' ve buna benzer fiilî sıfatları vardır. O bütün isim ve sıfatlarına ezelden beri sahiptir ve ebediyyen böyle kalacaktır." (el-Fıkhu'i-Ekber, s. 301)

15. Dedi ki:
"O fiiliyle ezelden beri faildir. Fiil onun ezelden beri bir sıfatıdır. Fail Yüce Allah'ın kendisidir. Fiil ezelden beri o'nun sıfatıdır. Mef'ul (fiilden etkilenerek var olan) ise mahluktur. Yüce Allah'ın fiili ise mahluk değildir." (el-Fıkhu'l-Ekber, s. 301)

16. Dedi ki:
"Ben Rabbimin gökte mi yoksa yerde mi olduğunu bilemiyorum diyen bir kimse kâfir olur. Aynı şekilde o Arşın üzerindedir amma Arş gökte midir yoksa yerde midir bilemiyorum diyen kimse de böyledir."

(el-Fıkhu'l-Ebsat, s. 46 Buna benzer ifadeleri Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye, Mecmûu'l-Fetâvâ (V, 48)da, İbnu'l-Kayyim, İctimau'l-Cuyuşi'l-İslâmiyye (s. 139)da Zehebî, el-Uluvv (s. 101-102)de, İbn Kudame, el-Uluvv (s. 116)de, İbn Ebi'l-lzz, Şerhu't-Tahâviyye, (s. 301 )de nakletmişlerdir.)

17. Kendisine: İbadet ettiğin ilahın nerededir? diye soran kadına da şu cevabı vermiştir:
"Şüphesiz Yüce Allah yerde değil, göktedir. Bir adam kendisine:

Yüce Allah'ın:

"Ve o sizinle beraberdir." (Hadid, 57/4) buyruğu hakkında ne dersin deyince ona şu cevabı vermiştir:

Bu senin yanında olmadığın kimseye:

Ben seninle beraberim diye bir mektub yazmana benzer." (el-Esmau ve's-Sıfat, s. 429)

18. Yine şöyle demiştir:
"Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir fakat onun eli mahlukatının eli gibi değildir." (el-Fıkhu'l-Ebsat, s. 56)

19. Yine dedi ki:
"Şüphesiz Yüce Allah yerde değil, göktedir.Bir adam kendisine:

Peki Yüce Allah'ın:

"Ve o sizinle beraberdir." (Hadid, 57/4) buyruğu hakkında ne dersin? deyince şu cevabı verdi:

"Bu senin yanında bulunmadığın bir kimseye: Ben seninle beraberim diye mektup yazmana benzer." (el-Esmau ve's-Sıfat, II, 170)

20. Yine dedi ki:
"O henüz Mûsâ aleyhisselâm ile konuşmadan önce de (ezelden) mütekellim idi." (el-Fıkhu'l-Ekber, s. 302)

21. Yine dedi ki:
"O kendine has kelâmıyla mütekellimdir. Kelâm onun ezelden beri bir sıfatıdır." (el-Fıkhu'l-Ekber, s. 301)

22. Dedi ki:
"O konuşur fakat bizim konuşmamız gibi değil." (el-Fıkhu'l-Ekber, s. 302)

23. Dedi ki:
"Mûsâ aleyhisselâm Yüce Allah'ın kelâmını işitti. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Allah Mûsâ ile özel bir şekilde konuştu."(Nisa, 4/164)

Yüce Allah henüz Mûsâ aleyhisselâm ile konuşmadan önce de (ezelden) mütekellim idi." (el-Fıkhu'l-Ekber, s. 302)

24. Dedi ki:
"Kur'ân Allah'ın kelâmıdır. Mushaflarda yazılıdır, kalblerde ezberlenip bellenmiştir. Dillerde okunur, Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme indirilmiştir."(el-Fıkhu'l-Ekber, s. 301)

25. Yine dedi ki:
"Kur'ân yaratılmış (mahluk) değildir." (el-Fıkhu'l-Ekber, s. 301)
 
Ebu Hayseme Çevrimdışı

Ebu Hayseme

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Peki Hanefiler nasıl oldu da bu günki hallerine geldiler.

"
El-mühim, Ebu Hanife (rahimehullah) mezhep sahibi olması sebebiyle İrca akidesi mezhepleşti ve Hanefi mezhebinin yayılmasıyla beraber yayıldı. Özellikle dönemin devlet idaresini oluşturan Abbasilerin Hanefi olmaları, Hanefi mezhebinin çok yayılmasına neden oldu. Yani Hanefilik bir nevi hilafetin resmî mezhebiydi.

O kadar yayıldı ki hicrî 333’de vefat eden ve Semerkant’ın yakınlarında bulunan Mâturîd kasabasında yaşayan Ebu Mansur el-Mâturîdi’ye kadar ulaştı.

Ebu Mansur el-Mâturîdi’nin dönemi (hicrî dördüncü asır) mantığın, felsefenin ve kelam ilminin artık ulema arasında telakki masdarı olarak kabul gördüğü bir dönemdir. Muhammed bin İdris eş-Şafii, Ahmed bin Hanbel ve Muhammed bin İsmail el-Buhari gibi Hadis ve Sünnet Ehli imamların Nebevi Sünnetle (nakille) mantık ve kelam ehline karşı mücadele ettikleri ve görüş ehlinin (rey ehlinin) mantık ve felsefeye sığındıkları bir sürecin ardından gelen bir dönemdir. Maalesef mantık ilmi ve felsefe, Hanefi uleması ve diğerleri arasında çok yayılmıştır. Zamanında kelam ilminde ileri gelenlerden birisi olan Ebu Mansur el-Mâturîdi itikadî mevzularda Mürcietu’l-Fukaha’nın mezhebinden ayrılmıştır ve Cehmiyye’nin mezhebine uygun akli, felsefi istidlallerle daha sonra Hanefi mezhebinin itikad mezhebi olarak kabul edeceği yeni bir İrca ekolünün temellerini atmıştır. Yeni kelami nazariyelerini açıkladığı ve ispat etmeye çalıştığı meşhur kitabını “Kitabu’t-Tevhid”i telif etmiştir.

Ebu Mansur el-Mâturîdi, Ebu Hanife(rahimehullah)’tan nakledilen imanın iki rüknünü Cehmiyye gibi bire düşürmüştür ve iman; kalp ile tasdiktir, demiştir. Kalbin amellerini umumen iman mefhumundan çıkardığı gibi, dil ile ikrarı da imandan çıkarmıştır ve sadece kalpte tasdikin varlığına alamettir, demiştir. Ve bunun gibi bütün zahir amelleri kişinin zahiri hükmüne alamet kılmıştır. Yani Şari’nin iman dediğini zatında iman değil, kişinin kalbinde tasdikin varlığına alamettir, demiştir. Ve Şari’nin küfür dediğini zatında küfür değil, kalpte tasdikin yokluğuna alamettir, demiştir. Ebu Mansur el-Mâturîdi yazıyı çok fazla uzatacağından burada zikri tafsîlî olarak mümkün olmayan Mürcietu’l-Fukaha’dan ayrılıp Cehmiyye’ye ve Mutezile’ye yakınlaştığı başka yenilikler de getirmiştir.

Bütün bu yeniliklerin esası, dinin aslını akliyat ve semiyat olarak ikiye bölmüş olmasıdır. Aklın ispat ettiği ve naklin akla tabi olması gerektiği kısma ilahiyât (akliyat) demiştir ve iman, tevhid ve Allah’ın isim ve sıfatları gibi itikadî tüm mevzuları bu kısımda ele almıştır. Ve aklın ulaşamadığı kabir âlemi gibi veya uhrevi bilgiler gibi şeriat dediği semai haberlerle sabit olan ikinci bir kısım getirmiştir. Bu mevzularda aklı mümkün olduğu kadar nakle tabi kılmıştır. Bütün diğer kelamî (itikadî) nazariyelerini bu taksimata bina etmiştir.

Ebu Mansur el-Mâturîdi’nin akidesini talebeleri idame etmiştir ve yaymışlardır. Ebu Mansur olduğu gibi, talebeleri de füruda Hanefi mezhebine mensuptular. Dolayısıyla bu akide Hanefi mezhebinin taşıyıcıları ile gelişti ve yayıldı.

El-Mâturîdi’nin hicrî 333’de vefatından sonra mezhebini yayan en önemli iki isim; Ebu’l-Kasım es-Semerkandi ve Ebu Muhammed el-Bezdevi olmuşlardır. Sonra hicrî 421’de doğan Ebu’l-Yeser el-Bezdevi, Mâturîdiliğin taşıyıcılığını yapmıştır. Ebu’l-Yeser el-Bezdevi çok talebe yetiştirmiştir ancak aralarında en meşhurlarından biri muhakkak Ebu Hafs Necmuddin en-Nesefî’dir. Kendisi Hanefi medreselerinde okutulan meşhur Nesefî akaidinin sahibidir.

Nesefî akaidi şüphesiz Mâturîdi akidesinin en önemli akide metinlerindendir. Ebu’l-Muin en-Nesefî’nin Tebsiratu’l-Edille[10] adlı kitabının bir nevi muhtasarıdır. Ebu’l-Muin en-Nesefî mutlak surette Mâturîdiyye’nin en önemli şahsiyetidir. Eş’arîler için el-Bâkillânî ve el-Ğazzâlî neyse Mâturîdiler için Ebu’l-Muin en-Nesefî odur. Onun gibi Mâturîdi akidesini başkası yaymamıştır. Ebu’l-Muin en-Nesefî hicrî 508’de vefat etmiştir.

Sonra dünyanın birçok yerine kadar hâkimiyetini uzatan büyük bir dünya gücü Mâturîdi akidesinin en büyük davetçisi ve koruyucusu oldu: “Osmanlı Devleti”. Bu vesileyle Mâturîdi akidesi Osmanlı’nın vardığı her yere vardı.

Binaenaleyh, bugün umumen bütün Hanefiler akidede Mâturîdidir. Hanefi değil. Zira Ebu Hanife(rahimehullah)’ın akidesi Mürcietu’l-Fukaha’nın akidesiydi. Meşhur olan budur. Yukarıda, ölmeden evvel bu akideyi terk ettiğini işaret eden rivayetten bahsettim. Lakin Ebu Hanife (rahimehullah) asla Mâturîdi değildi. Zira birincisi Ebu Hanife’nin vefatı hicrî 150’dir ve Ebu Mansur el-Mâturîdi’nin vefatı hicrî 333’dür. Kendisinden 150 sene sonra yaşamış olan birine tabi olması elbette mümkün değildir. Ve ikincisi, Mâturîdi’nin akidesi Ebu Hanife(rahimehullah)’ın akidesinden gayri bir akidedir. Ebu Hanife (rahimehullah)’ın akidesini idame etmiş olan az da olsa bazı Hanefiler vardır. Bunlar özellikle, Ebu Cafer et-Tahâvi ve İbn-u Ebu’l-İzz(rahimehumallah) gibi Hanefi mezhebine mensup hadisçilerdir.

Bizim için burada önemli olan Türkiyeli Hanefi Müslümanların hemen hemen hepsi akidede Mâturîdidirler. Bunun için imanı kalbin tasdik etmesinden ibaret görüyorlar. Kalbin tasdik etmesi ne demektir? Yani kalbin ilahi haberin (vahyin) doğruluğunu kabul etmesi, ilahi haberi yalanlamamasıdır. Bunun için Allah’ı inkâr etmediği sürece ve Kur’an’ı yalanlamadığı sürece kişiyi Müslüman görüyorlar. Allah’a ve Kur’an’a iman eden bir kişinin Allah’ın emirlerini terk etmesi veya emirlerinin aksine davranması onu kâfir yapmaz, diyorlar; çünkü amel imandan değildir.

Ancak şöyle bir gerçek var ki bugün Türkiyeli “Müslümanların” büyük bir kısmı akidede Mâturîdi de değildir, bilakis Cehmîdir. Ve yine büyük bir kısım Cehmî dâhi değildir.

Cehmî olanlara gelince, zahirî hiçbir amele itibar etmezler. İmanı, mücerred kalbin tasdik etmesi olarak tarif ederler. Aynı İmam İbn-i Teymiyye(rahimehullah)’ın Cehmiyye’yi tarif ettiği gibidirler. O (rahimehullah) şöyle der: “Muktedir olmasına rağmen şehadeti konuşmayan kişi, Müslümanların (yani bütün kıble ehlinin) ittifakıyla kâfirdir. Selefe ve Cumhur-u ulemaya göre zahiren ve batınen kâfirdir. Ama mürcieden bir taife, Cehmiyye taifesi, kalbiyle tasdik ediyorsa zahiren kâfirdir ama batınen değildir, demiştir.”" (Tarık Ebu Abdullah, İrca Akidesi ve Türkiye Müslümanlarına Etkisi(Makale))
 
B Çevrimdışı

Bir tutam ilim

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ
İslam-TR Üyesi
Okudum cevabınızı simdi selefi salihin nedir ve kitab var okunmalımı vede hanefivolsn itikadda selefiyye secebilirmi bir okudum ama sunu tam anlamadım ebu hanife Allah ona rahmet etsin vefat ettiğinda selefiyyemiydi
 
Ebu Hayseme Çevrimdışı

Ebu Hayseme

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Evet. Gerek yaşamı, gerek vefat ettiği sırada selefiyyeydi. Ancak bir yönle selefiyyeden ayrılmıştır. O da iman konusunda. Ancak ondan da vefatına yakın vazgeçtiğine dair rivayet vardır. Bir de kelamla ilgili mesele var. Ancak ondan da ömrünün sonuna yakın vazgeçtiği sabit.
 
B Çevrimdışı

Bir tutam ilim

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ
İslam-TR Üyesi
Simdi bir insan itikadda maturudi olsa ve hanefi olsa tevhidi benimsese muvahhid
Olamazmı simdi ben bidatlardan uzak hanefiyim bana selefi diye bilirler bid
bidat dediğim icin bazi seylere simdi tevhid ehli olmaya ve bidatlardan uzak olmak cihadi silenlerden olmak istemiyorum bunun icin illa itikdda selefimi olmak gerek yoksa bu mezhepde kalarakta hayat iman ve cihad olan hakikatten uzaklasmis olmam değilmi ?
 
Ebu Hayseme Çevrimdışı

Ebu Hayseme

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Simdi bir insan itikadda maturudi olsa ve hanefi olsa tevhidi benimsese muvahhid
Olamazmı simdi ben bidatlardan uzak hanefiyim bana selefi diye bilirler bid
bidat dediğim icin bazi seylere simdi tevhid ehli olmaya ve bidatlardan uzak olmak cihadi silenlerden olmak istemiyorum bunun icin illa itikdda selefimi olmak gerek yoksa bu mezhepde kalarakta hayat iman ve cihad olan hakikatten uzaklasmis olmam değilmi ?

Maturidi mezhebi tam olarak ehli sünnet değildir. Ancak kafir de değildir. Yani bir Maturidi muvahhid olabilir. Nitekim bunun örnekleri vardır. Ancak Maturidi olarak ehli sünnetten çıkmış sayılırsın.
 
B Çevrimdışı

Bir tutam ilim

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ
İslam-TR Üyesi
O zman ne yapmak lazım
 
O Çevrimdışı

ogrencitalebe

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Maturidi mezhebi tam olarak ehli sünnet değildir. Ancak kafir de değildir. Yani bir Maturidi muvahhid olabilir. Nitekim bunun örnekleri vardır. Ancak Maturidi olarak ehli sünnetten çıkmış sayılırsın.
ehli sünnetten çıkmış sayılmaz.Ehli sünnetle çeliştiği noktalarda ehli sünnetten çıkar.
 
B Çevrimdışı

Bir tutam ilim

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ
İslam-TR Üyesi
Müslümanların birlik olmasıyla bir ayet vardi sanki bilen varsa yaza bilirmi
 
halidvelid Çevrimdışı

halidvelid

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Maturidiler ehli sünnet değilse geriye kim kaldı? Matüridi, Eşari ve Selef (4 mezhep imamının akide ile ilgili görüşleri) ümmetin icmasıyla ehli sünnettir. Alimlerin görüşlerini cımbızla çekersek inanın yeryüzünde ehli sünnet kalmaz.

İnsaf ehli olmakta fayda var(bu arada maturidi değilim, imam azama hem fıkıhta hem de akide de tabiyim)
 
halidvelid Çevrimdışı

halidvelid

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İbni Teymiyye (rahimehullah)'ye göre ehli sünnet olmamak demek icma var anlamına gelmez. Sadece ibni teymiyenin görüşlerini yansıtır. Kötü niyetli bir insan da ibni teymiyeye mücessime derse ne yapacağız??
 
halidvelid Çevrimdışı

halidvelid

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İcmadan anladığın musa hocaysa ki kendisinden istifade ediyorum, bu bir hatadır.
 
halidvelid Çevrimdışı

halidvelid

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İcma asırdan asıra gelen bir müessesedir. Tabiin döneminden sonra icma yoktur, diyemeyiz.
 
Ebu Hayseme Çevrimdışı

Ebu Hayseme

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İbni Teymiyye (rahimehullah)'ye göre ehli sünnet olmamak demek icma var anlamına gelmez. Sadece ibni teymiyenin görüşlerini yansıtır. Kötü niyetli bir insan da ibni teymiyeye mücessime derse ne yapacağız??

İbni Teymiyye'ye göre Ehl'i Sünnet değilse, diğer tüm ümmete göre Ehl-i Sünnet olsa bile; bu konuda icma yok demektir. Tek kişi dahi icmayı bozar. Cumhura göre dersen birşey diyemem.
 
halidvelid Çevrimdışı

halidvelid

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Tabii bugün kendini maturidiliğe nispet edip her türlü fıskı ve bidatı işleyen sapıklar ehli sünnet değildir
 
Üst Ana Sayfa Alt