بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a, mahsustur. Salat ve selam peygamberimize, ailesine, ensar ve muhacir olan ashabı üzerine olsun.
Allah azze ve celle kullarını yarattıktan sonra onlara resuller göndererek vazifelerini bildirmiş ve bunun sonunun da ceza ve mükafat ile neticeleneceğini açıklamıştır.
İnsanın görevi nedir? Allah azze ve celle buyuruyor:
“Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün.” Haşr-21
Ağırlığını dağların kaldıramadığı bu ağır vazife neydi?
“Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” Zariyat-56
Varoluşumuza sebebiyet veren görev yani ibadet sadece namaz, oruç ve çeşitli zikirlerden mi ibarettir? İbadet kavramı elbette ki bunları barındırır fakat aslı oluşturan Allah’ın dinini yüceltmek, kelimetullahı üstün kılma mücadelesi vermektir.
Bugün müslümanlar olarak dini belirli aylara, günlere, mekanlara hapsettik. Allah azze ve cellenin pratikte yaşamamızı istediği dini hayattan soyutladık ve bunda çok ileri gittik. İçi boşaltılmış islami kavramların hayatımızdaki yerini sadece belirlenen ölçüde öğrenebildik ve öğretebildik.
Bunun sonucu olarak da Allah müslümanların en çok ihtiyacı olan azamet, izzet ve gücü elimizden çekip aldı.
Oysa Allah küfrün hiçbir zaman üstün gelmeyeceğini vaad etmişti:
“Emin ol Allah kafirleri muradına erdirmeyecektir.” (Maide-67)
“Allah, mü’minlerin aleyhine kafirlere asla yol vermeyecektir.” Nisa-141
Bugün çalışmamamızın, Allah’ın dini için mücadeleye girişmememizin, batılın kuyruğunu elimizden bırakmayışımızın karşılığı olarak ayetin günümüze tecelli etmediğini görürüz. Bugün zillet içerisindeki yaşamımız, ayaklar altına alınan ayetler bizim Kitap ve Sünnet mefhumundan çok uzaklaştığımızı göstermektedir.
Muhakkak ki Allah azze ve celle vaadinden dönmez fakat biz ne zaman asli vazifemizin Allah’ın dinini yüceltmek olduğunu anımsar ve bunun için çabalamaya başlarsak Allah’ın vaadi üzerimize geçecektir.
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.” Al-i İmran-110
Allah ayetinde hayırlı bir ümmet oluşumuzu sebeplere bağlıyor. Hayırlı bir ümmetsiniz ama ne zaman vazifenizi yerine getirirseniz.. Hayırlı bir ümmetsiniz ama iyiliği emreder kötülükten sakındırırsanız.. Hayırlı bir ümmetsiniz ama Allah subhanehu’ya hakkıyla iman ederseniz.. Elbette ki en hayırlı ümmet oluşumuz yalnızca Rabbimizin dini üzre olmaya çalışmamızla gerçekleşecektir.
Şimdi ümmetin üzerindeki kara bulutlardan kendimizi sorumlu tutmanın tam vakti.
İslam’ın bütün kudsiyeleri çiğnenmekte, milyon müslümana rağmen toprakları işgal edilmekte, Kuran’ın hükümleri ifsad edilmeye çalışılmakta, kadınları, çocukları, gençleri, gelecekleri katledilmektedir. Rafiziler insanlık adına ne varsa bütününü ehli sünnetin evlatları üzerinden yok ettiler. Yahudiler Mescid-i Aksayı müslümanlarla alay edercesine istediklerinde kilit vurup istediklerinde açabilme hakkına sahip. Hristiyanlar Irak’ta, Afganistan’da hala ümmetin üzerine bombalar yağdırıyor ve daha nice nice..
Ve biz hala bir kurtarıcıyı bekliyoruz rehavetle… Gücümüzün farkında olmadan aciz bir şekilde.
Ebu Davud’tan şöyle bir hadis nakledilmiştir:
“‘Yakında oburların yemek sofrasına saldırdıkları gibi milletler size saldıracaklar.’ Orada bulunanlardan biri: ‘O gün sayıca az olacağımızdan mı?’ diye sordu. Rasulullah (sav) buyurdu: ‘Aksine sayıca o gün çoksunuz lakin selin sürüklediği çer çöp mesabesinde olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalplerinden heybetinizi söküp çıkaracak ve (kalplerinize) vehn salacaktır. ‘Vehn nedir ya Rasulullah?’ dediler. O da: ‘Dünyayı sevmek ve ölümden hoşlanmamaktır’ buyurdu.”
Allah Rasulü bize bugünün müslümanlarının meselesinin ne olduğunu bu hadis ile anlatıyor.
Dünya sevgisi, dünya malına düşkünlük, evlatları ilah edinme, dünyevileşme ve bunlardan ayrılma korkusu.
Vehn kalplere girdiği zaman, asıl yurdu ahiret olan müslüman güçsüzleşecek, dolayısıyla insanlık eşref-i mahlukat olma şerefini yitirecektir. Bugün öyle birgün ki ırkını din edinmiş zorbalar, eşcinseller, güneşe tapanlar ve ateistlerin sesi güçlü bir şekilde çıkmaktadır. Hatta bu sesler direniş halini almış ve saydığım oluşumların hepsi sözde direnişlerini islama hakaret üzerinden gerçekleştirmektedir.
Muhakkak ki gün İslamın direnişçilerine sahip çıkma günüdür. Allah’ın dinini zelil edenlere karşı savaşanlara, mücadele verenlere yardım etme günüdür.
İbn Teymiyye’ye soruldu: “Açlıktan ve susuzluktan kırılan bir günde, yiyeceklerimizi yerli halk olan kadın ve çocuklar ile mi, yoksa Allah’ın askerleri olan mücahidler ile paylaşmalıyız?” İbn Teymiyye’nin soruya cevabı şöyle oldu: “Böyle bir günde yiyecekleri mücahidlere vermelisiniz. Çünkü onlar, Allah’ın dini için savaşırlar, İslamı hakim kılarlar ve böylece din izzetine kavuşmuş olur. Din izzetine kavuşursa halk felaha kavuşur.”
Değişen dünya ve entegre olduğumuz ılımlı İslam mefhumu yöneticilerimiz ile dünyevileştik, izzeti ve şerefi siyasetçilerin gölgesinde aradık. Hayat tarzımızı islama uydurmak yerine İslamı hayat tarzımıza uydurma gayretine girdik. Hedefsiz, gayesiz, durağan insan yığınları olduk. Hedefleri belli, çabaları zirvede olmak bize emredilmişken.
“Ey iman edenler. Size ne oldu ki ‘Allah yolunda savaşa çıkın’ denildiği zaman yere çakılıp kaldınız? Ahiretten (vazgeçip) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahiretin yanında bu dünya hayatının yararı pek azdır.”
(Tevbe 38)
Hiç şüphe yok ki asli görevimiz, yaratılış gayemiz Allah’ın davasını ustun kilma davasıdır, ki Allah azze ve celle bizleri yeryüzünde üstün ve hakim kılsın.
O halde şimdi silkelenmenin, ayağa kalkmanın, yeniden dirilmenin zamanıdır.
Gerçekte din uygulama ve ameldir. Dini hakkıyla öğrenmek, ilim halkalarında bulunmak, geceleri herkes uyurken Rabbine yönelmek, infak etmek, müslümanları desteklemek-maddi manevi-, onların haklarını korumak, islama dört koldan saldıran Allah düşmanlarını bütün gücümüzle def etmek dinin amellerindendir. Bu; dini yeniden yaşamak ile mümkündür. İzzet ve onurumuzu, özgürlüğümüzü yeniden elde etmenin yolu budur.
“Kim, izzet istiyorsa; izzet bütünüyle Allah’ındır.” Fatır-10
Gafleti, dünya hayatına dair beklentilerimizi bir köşeye bırakıp Allah’ın kitabına sımsıkı sarılmanın vaktidir.
“Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”(Enbiya-10)
İslama en buyuk yardımımız onu yaşamakla, delillerini üzerimizde taşımakla mümkündür. İslamı yaşatmak için çabalamak onun hakim kılınması ile doğru orantılıdır.
Şüphesiz ki uğruna mücadele edilmeye en layık olan Allah’ın dinidir.
“İman edenler için hala vakit gelmedi mi?” Hadid-16
Allah’ım dinini bizim dilimizle, elimizle yücelt! Bizleri mustazafların yardımcıların kıl! Dinin için koşuşturanlardan eyle. Bizleri oturanlardan değil kıyam edenlerden ve onlara yardım edenlerden eyle! Amin.
Afra Kaya
Genç Muvahhide
Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a, mahsustur. Salat ve selam peygamberimize, ailesine, ensar ve muhacir olan ashabı üzerine olsun.
Allah azze ve celle kullarını yarattıktan sonra onlara resuller göndererek vazifelerini bildirmiş ve bunun sonunun da ceza ve mükafat ile neticeleneceğini açıklamıştır.
İnsanın görevi nedir? Allah azze ve celle buyuruyor:
“Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün.” Haşr-21
Ağırlığını dağların kaldıramadığı bu ağır vazife neydi?
“Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” Zariyat-56
Varoluşumuza sebebiyet veren görev yani ibadet sadece namaz, oruç ve çeşitli zikirlerden mi ibarettir? İbadet kavramı elbette ki bunları barındırır fakat aslı oluşturan Allah’ın dinini yüceltmek, kelimetullahı üstün kılma mücadelesi vermektir.
Bugün müslümanlar olarak dini belirli aylara, günlere, mekanlara hapsettik. Allah azze ve cellenin pratikte yaşamamızı istediği dini hayattan soyutladık ve bunda çok ileri gittik. İçi boşaltılmış islami kavramların hayatımızdaki yerini sadece belirlenen ölçüde öğrenebildik ve öğretebildik.
Bunun sonucu olarak da Allah müslümanların en çok ihtiyacı olan azamet, izzet ve gücü elimizden çekip aldı.
Oysa Allah küfrün hiçbir zaman üstün gelmeyeceğini vaad etmişti:
“Emin ol Allah kafirleri muradına erdirmeyecektir.” (Maide-67)
“Allah, mü’minlerin aleyhine kafirlere asla yol vermeyecektir.” Nisa-141
Bugün çalışmamamızın, Allah’ın dini için mücadeleye girişmememizin, batılın kuyruğunu elimizden bırakmayışımızın karşılığı olarak ayetin günümüze tecelli etmediğini görürüz. Bugün zillet içerisindeki yaşamımız, ayaklar altına alınan ayetler bizim Kitap ve Sünnet mefhumundan çok uzaklaştığımızı göstermektedir.
Muhakkak ki Allah azze ve celle vaadinden dönmez fakat biz ne zaman asli vazifemizin Allah’ın dinini yüceltmek olduğunu anımsar ve bunun için çabalamaya başlarsak Allah’ın vaadi üzerimize geçecektir.
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.” Al-i İmran-110
Allah ayetinde hayırlı bir ümmet oluşumuzu sebeplere bağlıyor. Hayırlı bir ümmetsiniz ama ne zaman vazifenizi yerine getirirseniz.. Hayırlı bir ümmetsiniz ama iyiliği emreder kötülükten sakındırırsanız.. Hayırlı bir ümmetsiniz ama Allah subhanehu’ya hakkıyla iman ederseniz.. Elbette ki en hayırlı ümmet oluşumuz yalnızca Rabbimizin dini üzre olmaya çalışmamızla gerçekleşecektir.
Şimdi ümmetin üzerindeki kara bulutlardan kendimizi sorumlu tutmanın tam vakti.
İslam’ın bütün kudsiyeleri çiğnenmekte, milyon müslümana rağmen toprakları işgal edilmekte, Kuran’ın hükümleri ifsad edilmeye çalışılmakta, kadınları, çocukları, gençleri, gelecekleri katledilmektedir. Rafiziler insanlık adına ne varsa bütününü ehli sünnetin evlatları üzerinden yok ettiler. Yahudiler Mescid-i Aksayı müslümanlarla alay edercesine istediklerinde kilit vurup istediklerinde açabilme hakkına sahip. Hristiyanlar Irak’ta, Afganistan’da hala ümmetin üzerine bombalar yağdırıyor ve daha nice nice..
Ve biz hala bir kurtarıcıyı bekliyoruz rehavetle… Gücümüzün farkında olmadan aciz bir şekilde.
Ebu Davud’tan şöyle bir hadis nakledilmiştir:
“‘Yakında oburların yemek sofrasına saldırdıkları gibi milletler size saldıracaklar.’ Orada bulunanlardan biri: ‘O gün sayıca az olacağımızdan mı?’ diye sordu. Rasulullah (sav) buyurdu: ‘Aksine sayıca o gün çoksunuz lakin selin sürüklediği çer çöp mesabesinde olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalplerinden heybetinizi söküp çıkaracak ve (kalplerinize) vehn salacaktır. ‘Vehn nedir ya Rasulullah?’ dediler. O da: ‘Dünyayı sevmek ve ölümden hoşlanmamaktır’ buyurdu.”
Allah Rasulü bize bugünün müslümanlarının meselesinin ne olduğunu bu hadis ile anlatıyor.
Dünya sevgisi, dünya malına düşkünlük, evlatları ilah edinme, dünyevileşme ve bunlardan ayrılma korkusu.
Vehn kalplere girdiği zaman, asıl yurdu ahiret olan müslüman güçsüzleşecek, dolayısıyla insanlık eşref-i mahlukat olma şerefini yitirecektir. Bugün öyle birgün ki ırkını din edinmiş zorbalar, eşcinseller, güneşe tapanlar ve ateistlerin sesi güçlü bir şekilde çıkmaktadır. Hatta bu sesler direniş halini almış ve saydığım oluşumların hepsi sözde direnişlerini islama hakaret üzerinden gerçekleştirmektedir.
Muhakkak ki gün İslamın direnişçilerine sahip çıkma günüdür. Allah’ın dinini zelil edenlere karşı savaşanlara, mücadele verenlere yardım etme günüdür.
İbn Teymiyye’ye soruldu: “Açlıktan ve susuzluktan kırılan bir günde, yiyeceklerimizi yerli halk olan kadın ve çocuklar ile mi, yoksa Allah’ın askerleri olan mücahidler ile paylaşmalıyız?” İbn Teymiyye’nin soruya cevabı şöyle oldu: “Böyle bir günde yiyecekleri mücahidlere vermelisiniz. Çünkü onlar, Allah’ın dini için savaşırlar, İslamı hakim kılarlar ve böylece din izzetine kavuşmuş olur. Din izzetine kavuşursa halk felaha kavuşur.”
Değişen dünya ve entegre olduğumuz ılımlı İslam mefhumu yöneticilerimiz ile dünyevileştik, izzeti ve şerefi siyasetçilerin gölgesinde aradık. Hayat tarzımızı islama uydurmak yerine İslamı hayat tarzımıza uydurma gayretine girdik. Hedefsiz, gayesiz, durağan insan yığınları olduk. Hedefleri belli, çabaları zirvede olmak bize emredilmişken.
“Ey iman edenler. Size ne oldu ki ‘Allah yolunda savaşa çıkın’ denildiği zaman yere çakılıp kaldınız? Ahiretten (vazgeçip) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahiretin yanında bu dünya hayatının yararı pek azdır.”
(Tevbe 38)
Hiç şüphe yok ki asli görevimiz, yaratılış gayemiz Allah’ın davasını ustun kilma davasıdır, ki Allah azze ve celle bizleri yeryüzünde üstün ve hakim kılsın.
O halde şimdi silkelenmenin, ayağa kalkmanın, yeniden dirilmenin zamanıdır.
Gerçekte din uygulama ve ameldir. Dini hakkıyla öğrenmek, ilim halkalarında bulunmak, geceleri herkes uyurken Rabbine yönelmek, infak etmek, müslümanları desteklemek-maddi manevi-, onların haklarını korumak, islama dört koldan saldıran Allah düşmanlarını bütün gücümüzle def etmek dinin amellerindendir. Bu; dini yeniden yaşamak ile mümkündür. İzzet ve onurumuzu, özgürlüğümüzü yeniden elde etmenin yolu budur.
“Kim, izzet istiyorsa; izzet bütünüyle Allah’ındır.” Fatır-10
Gafleti, dünya hayatına dair beklentilerimizi bir köşeye bırakıp Allah’ın kitabına sımsıkı sarılmanın vaktidir.
“Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”(Enbiya-10)
İslama en buyuk yardımımız onu yaşamakla, delillerini üzerimizde taşımakla mümkündür. İslamı yaşatmak için çabalamak onun hakim kılınması ile doğru orantılıdır.
Şüphesiz ki uğruna mücadele edilmeye en layık olan Allah’ın dinidir.
“İman edenler için hala vakit gelmedi mi?” Hadid-16
Allah’ım dinini bizim dilimizle, elimizle yücelt! Bizleri mustazafların yardımcıların kıl! Dinin için koşuşturanlardan eyle. Bizleri oturanlardan değil kıyam edenlerden ve onlara yardım edenlerden eyle! Amin.
Afra Kaya
Genç Muvahhide