İNKÂRCI İDEOLOJİ VE HAREKETLERE, CÂHİLÎ PARTİLERE ÜYE OLMANIN HÜKMÜ
1. Küfrün ideolojilerinden olan komünizm, laiklik ve kapitalizm gibi inkârcı ideolojilere üye olmak, İslâm dîninden dönmektir. Bu ideolojilere üye olan kimse, müslüman olduğunu iddiâ ederse bile kâfirdir, zira bu dinden çıkaran nifaktır. Çünkü münâfıklar, içten kâfir olmalarına rağmen dış görünüşleriyle İslâm'a bağlı olduklarını söylerler.
Nitekim Allah Teâlâ münâfıklar hakkında şöyle buyurmaktadır:
"(Münâfıklar) îmân edenlerle karşılaştıklarında: 'Biz de (sizin gibi) îmân ettik' derler. Şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: 'Biz sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay edicileriz!' derler."[1]
Başka bir âyette şöyle buyurmaktadır:
"(Ey mü'minler!) Onlar (münâfıklar) sizi gözetlerler de eğer size Allah’tan bir fetih gelse: 'Biz sizinle beraber değil miydik?' derler. Kâfirlerin nasibi olursa da: 'Biz size galip gelemez miydik? Sizi mü’minlerden biz korumadık mı?' derler. Artık Allah kıyâmet gününde aranızda hükmedecektir. Doğrusu Allah, mü’minler aleyhine kâfirlere asla bir yol vermeyecektir."[2]
Bu hilekâr ve düzenbaz münâfıklardan her birinin iki yüzü vardır:
Mü'minlerle karşılaştığında bir yüzü, inkârcı kardeşlerine döndüğünde başka bir yüzü vardır. Yine bu münâfıklardan her birinin iki dili vardır: Birisi; müslümanlar dış görünüşüyle onu kabul ederler. Diğeri ise onun içinde gizli olan sırrı açıklar.
Nitekim Allah Teâlâ onların halini şöyle açıklamaktadır:
"(Münâfıklar) îmân edenlerle karşılaştıklarında: 'Biz de (sizin gibi) îmân ettik' derler. Şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: 'Biz sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay edicileriz!' derler."[3]
Münâfıklar, Kur'an ve sünnete bağlı müslümanlarla alay edip onları hakîr görerek Kur'an ve sünnetten yüz çevirmiş, -güyâ- kendi yanlarındaki kesilmeyen ilmin çokluğuyla böbürlenerek şer ve kibirlerinden dolayı Kur'an ve sünnetin hükmüne boyun eğmeyi kabul etmemişlerdir. Onları -vahyin de açıkça belirttiği gibi-, alay etmekte kesinlikle kararlı olduklarını görürsün.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Allah da onlarla alay eder ve azgınlıkları içerisinde bocalar bir halde onlara süre verir."[4]
Oysa Allah Teâlâ mü'minlere katılmayı, onlarla birleşmeyi ve onlara mensup olmayı emretmektedir. Bu konuda, İbn-i Kayyim'in-Allah ona rahmet etsin- "Münâfıkların Sıfatları" adlı risâlesinin 19. sayfasına bakabilirsiniz.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Ey îmân edenler! (O'na karşı gelmeyi terkederek) Allah'tan korkun ve (yemîn, söz ve her işinde doğru olan) sâdıklarla birlikte olun."[5]
Bu inkârcı ideoloji ve hareketler, birbirleri ile çatışan ideoloji ve hareketlerdir. Çünkü bunlar, bâtıl üzere kurulmuşlardır. Örneğin komünizm, yaratıcı olan Allah Teâlâ'nın varlığını inkâr etmekte ve bütün semâvî dînlere savaş açmaktadır. Hangi akıl sahibi, inançsız yaşamaya ve herkes tarafından çok iyi bilinen şeyleri inkâr ederek aklını yok saymaya râzı olur?
Laiklik, bütün dînleri inkâr etmekte, bu dünya hayatında hayvan gibi yaşamaktan başka bir şeyi olmayan, onu yönlendiren ve herhangi bir gâyesi olmayan maddî şeylere dayanmaktadır.
Kapitalizmin ise tek gâyesi; helal ve haram olduğuna bakmaksızın, fakir ve düşkünlere iyilikte bulunmaksızın ve onlara şefkat göstermeksizin hangi yoldan olursa olsun, mal biriktirmektir. Kapitalizm ekonomisinin temeli, Allah ve Rasûlüne savaş açmak, devletleri ve fertleri yıkmak, fakir toplumların kanlarını emmek olan fâiz üzerine kurulmuştur.
Kalbinde zerre kadar îmân olan kimseyi bir tarafa bırakın, hayatını dîn, akıl ve doğru bir gâyeden yoksun olarak yaşamayı kendine hedef olarak seçen ve bu uğurda mücâdele eden, bu ideoloji ve hareketler üzere yaşamaya hangi akıl sahibi râzı olur? Müslüman görünen ülkelerin çoğunda gerçek İslâm kaybolup insanlar kendi öz benliklerini kaybetmiş bir halde yetişerek başkalarının himâyesi altında yaşamaya başlayınca, ancak o zaman bu bâtıl ideoloji ve hareketler onlara üstün gelmiştir.
2. Milliyetçi ve ırkçı câhilî partilere üye olmak, yine küfür ve İslâm'dan dönmektir. Çünkü İslâm, câhiliyet döneminin taassup ve şovenizmini şiddetle reddetmektedir.
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Ey insanlar! Gerçekten biz, sizi bir erkek (Âdem) ve bir dişiden (Havvâ'dan) yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi (birçok) halklar ve kabileler kıldık. Şüphesiz ki Allah katında sizin en üstün olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır (takvaca en ileride olanınızdır). Şüphesiz ki Allah, (takvâ sahiplerini) hakkıyla bilendir, (onlardan) haberdâr olandır."[6]
Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- de bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"İnsanları ırkçılığa çağıran bizden değildir. Irkçılık adına savaşan bizden değildir. Irkçılık dâvâsı üzere ölen bizden değildir."[7]
Müslim'in rivâyet ettiği hadis ise şöyledir: Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
"Kim itaatten çıkar ve müslümanlardan ayrılırsa, câhiliye ölümü üzerine ölmüş olur. Kim, kör bir dâvâ uğruna kavmi için hiddetlenir veya kavmiyetçiliğe çağırır veyahut da akrabalarına yardım etmeye çağırırken öldürülürse, câhiliye ölümü üzerine ölmüş olur. Kim ümmetime isyan eder, iyi ile kötüyü birbirinden ayırt etmeden, mü'min olanına dikkat etmeden ve ahid (emân) verilen muâhidi vefâ göstermeden vurup öldürürse, o benden değildir, ben de ondan değilim."
Başka bir hadiste şöyle buyurmaktadır:
"Şüphesiz ki Allah, câhiliyet döneminin kibir ve büyüklenmesini, atalarla iftihar edilmesini sizden gidermiş ve üzerinizden kaldırmıştır. İnsanlar iki türlüdür: Ya dîndâr ve takvâlıdır ya da (ya kâfir ya da) günahkârdır. Bütün insanlar, Âdem-aleyhisselâm-'ın evlâtlarıdır. Âdem-aleyhisselâm- ise topraktan yaratılmıştır. Arabın, Acem'e (Arap olmayana) takvâdan başka hiçbir üstünlüğü yoktur."[8]
Bu partizanlıklar, müslümanları bölmektedir. Oysa Allah Teâlâ, toplanıp biraraya gelmeyi, iyilik ve takvâda yardımlaşmayı emretmekte ve parçalanıp ayrılığa düşmeyi yasaklamaktadır.
Nitekim bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an ve sünnete) sarılın ve ayrılığa düşmeyin! Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini de hatırlayın. (Ey mü'minler!) Hani siz (İslâm'dan önce birbirinize) düşmanlar iken, Allah kalplerinizin arasını birleştirdi de O’nun lütfuyla kardeşler oldunuz."[9]
Şüphesiz ki Allah Teâlâ, bizden tek bir grup ve hizip olmamızı istemektedir ki o da kurtuluşa eren Allah Teâlâ'nın dostlarıdır.
"Avrupa, siyâsî ve kültürel yönden İslâm dünyasını ele geçirdikten sonra, İslâm dünyası milliyetçilik, ırkçılık ve yurtseverlik gibi akımlara boyun eğmiş ve bunlara bilimsel, doğruluğu kabul edilen ve kaçınılmaz bir gerçek dâvâ gibi inanmaya başlamıştır. İslâm dünyasının toplulukları da İslâm'ın öldürdüğü bu ırkçılıkları yeniden yaşatmak için hayret edilecek bir şekilde atağa geçmiş, bu ırkçılıkları terennüm etmeye, onların sloganlarını yaşatmaya ve İslâm'dan önceki dönemleri ile iftihar etmeye başlamıştır ki İslâm, bu döneme ısrarla câhiliyet adını vermiştir.
Allah Teâlâ müslümanlara, bu câhiliyet karanlığından çıkmayı lütfedip onları bu nimete (câhiliyet karanlığından İslâm nûruna çıkma nimetine) şükretmeye teşvik etmiştir. Mü'minin, zamanı geçen veya geçmeye yakın olan câhiliyeti hatırlamak istememesi, ondan nefret etmesi, onu çirkin görmesi, ondan hoşnut olmaması ve ondan ürpermesi doğaldır. Bir mahkum, serbest bırakıldığında tutuklandığı, işkence gördüğü ve aşağılandığı günleri hatırladığında tüyleri ürperiyorsa, o günleri hatırlamak ister mi? Yine, şiddetli ve uzun süren bir hastalığa yakalanıp ölümle burun buruna gelen bir kimse, hastalık günlerini hatırladığında hali kötüleşip rengi değişiyorsa, hastalıktan iyileştikten sonra hastalandığı o günleri hatırlamak ister mi?"[10]
Bilinmesi gerekir ki bu partizanlıkların, Allah Teâlâ'nın şeriatından yüz çeviren ve O'nun dînine kötülük edenlere, Allah Teâlâ'nın gönderdiği bir azaptır.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"(Ey Muhammed!) De ki:O, size üstünüzden (taş yağdırmak gibi) ya da ayaklarınızın altından (deprem veya yerin dibine geçirmek gibi) azap göndermeye ya da sizi birbirinize düşürüp kiminizin kiminizi öldürmesine ve kiminizin kiminize hıncını tattırmasına gücü yeter. (Ey Muhammed!) Bak! İyice anlamaları için âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz!"[11]
Peygamber(sallallahu aleyhi ve sellem) de bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Ey Muhâcirler topluluğu! Beş şey vardır, onlarla imtihan olduğunuz zaman (o toplumda hiçbir hayır kalmamış demektir.) Siz hayatta iken onların ortaya çıkmasından Allah'a sığınırım. (Bu beş şey şunlardır
l. Zina: Bir toplumda zina ortaya çıkar ve açıktan işlenecek bir hale gelirse, o toplumda mutlaka vebâ ve onlardan önce gelmiş-geçmiş hiçbir millette görülmeyen hastalıklar yayılır.
2. Ölçü ve tartıda hile: Bir toplum, ölçü ve tartıyı eksik yaparsa, o toplum mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve sultanın (yöneticinin) zulmüne uğrar.
3. Zekat vermemek: Bir toplum, mallarının zekâtını vermezse, mutlaka gökten yağmur kesilir. Şayet hayvanlar da olmasaydı, tek damla yağmur bile yağmazdı.
4. Ahdin bozulması: Bir toplum, Allah ve Rasülünün ahdini bozarsa, (düşmanla yaptığı anlaşmayı ihlal ederse) Allah Teâlâ, kendilerinden olmayan bir düşmanı o topluma musallat eder ve ellerindeki (servet)lerin bir kısmını onlar alır.
5. Allah'ın kitabı Kur'an ile hükmetmeyi terketmek: Bir toplumun imamları (yöneticileri), Allah'ın kitabı Kur'an ile hükmetmeyi terkedip Allah'ın indirdiği hükümlerden işlerine gelenleri seçerlerse, Allah Teâlâ onları kendi aralarında savaştırır (onları birbirine düşürür)."[12]
Bu partizanlıklar için bağnaz davranmak, -yahûdilerin yaptıkları gibi- başkalarında olan hakkı reddetmeye sebep olur.
Nitekim Allah Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
"Onlara (yahûdilere): Allah’ın indirdiğine (Kur'an'a) îmân edin, denildiğinde (onlar Biz (sadece) biz(im peygamberlerimiz)e indirilenlere îmân ederiz, derler. (Allah'ın) ondan sonra indirdiğini ise, onlarla beraber tasdik edici olanı hak olduğu halde inkar ederler. (Kendilerine indirilen kitaplara gerçekten îmân etselerdi, o kitapları tasdik edici olan Kur'an'a îmân ederlerdi. Ey Muhammed! Onlara) De ki: Eğer siz, (Allah'ın size indirdiğine) îmân ediyorsanız, daha önce Allah'ın peygamberlerini niçin öldürdünüz?"[13]
Yine, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in hak olarak getirdiği şeyi, atalarını üzerinde buldukları şeye bağnazlıkları sebebiyle reddeden câhiliyet dönemi insanları da böyle yapmışlardır.
Nitekim Allah Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
"Onlara: Allah’ın indirdiğine uyun, denildiğinde (onlar, kendilerinden önceki müşrikleri taklit etmekte ısrar ederek şöyle dediler: Biz sizin dîninize uymayız.) Bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız! derler. Onlar, (Allah hakkında) hiçbir şey akıl etmeyen ve doğru yolu idrâk edemeyen atalarına mı uyuyorlar?"[14]
Bu partizancılar, Allah Teâlânın insanlığa lütfettiği İslâm nimetinin yerine bu partizanlıkları geçirmek istemektedirler.
_______________________________________
[1] Bakara Sûresi: 14
[2] Nisâ Sûresi: 141
[3] Bakara Sûresi: 14
[4] Bakara Sûresi: 15
[5] Tevbe Sûresi: 119
[6] Hucurât Sûresi: 13
[7] Ebû Dâvûd.
[8] Tirmizî ve başkası rivâyet etmiştir.
[9] Âl-i İmrân Sûresi: 103
[10] Ebul-Hasen en-Nedevî'nin "Riddetun ve Lâ Ebâ Bekr'in Lehâ" adlı risâlesinden alınmıştır.
[11] En'âm Sûresi: 65
[12] İbn-i Mâce rivâyet etmiş, Elbânî de 'hadis, hasendir' demiştir.
[13] Bakara Sûresi: 91
[14] Bakara Sûresi: 170
1. Küfrün ideolojilerinden olan komünizm, laiklik ve kapitalizm gibi inkârcı ideolojilere üye olmak, İslâm dîninden dönmektir. Bu ideolojilere üye olan kimse, müslüman olduğunu iddiâ ederse bile kâfirdir, zira bu dinden çıkaran nifaktır. Çünkü münâfıklar, içten kâfir olmalarına rağmen dış görünüşleriyle İslâm'a bağlı olduklarını söylerler.
Nitekim Allah Teâlâ münâfıklar hakkında şöyle buyurmaktadır:
"(Münâfıklar) îmân edenlerle karşılaştıklarında: 'Biz de (sizin gibi) îmân ettik' derler. Şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: 'Biz sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay edicileriz!' derler."[1]
Başka bir âyette şöyle buyurmaktadır:
"(Ey mü'minler!) Onlar (münâfıklar) sizi gözetlerler de eğer size Allah’tan bir fetih gelse: 'Biz sizinle beraber değil miydik?' derler. Kâfirlerin nasibi olursa da: 'Biz size galip gelemez miydik? Sizi mü’minlerden biz korumadık mı?' derler. Artık Allah kıyâmet gününde aranızda hükmedecektir. Doğrusu Allah, mü’minler aleyhine kâfirlere asla bir yol vermeyecektir."[2]
Bu hilekâr ve düzenbaz münâfıklardan her birinin iki yüzü vardır:
Mü'minlerle karşılaştığında bir yüzü, inkârcı kardeşlerine döndüğünde başka bir yüzü vardır. Yine bu münâfıklardan her birinin iki dili vardır: Birisi; müslümanlar dış görünüşüyle onu kabul ederler. Diğeri ise onun içinde gizli olan sırrı açıklar.
Nitekim Allah Teâlâ onların halini şöyle açıklamaktadır:
"(Münâfıklar) îmân edenlerle karşılaştıklarında: 'Biz de (sizin gibi) îmân ettik' derler. Şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: 'Biz sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay edicileriz!' derler."[3]
Münâfıklar, Kur'an ve sünnete bağlı müslümanlarla alay edip onları hakîr görerek Kur'an ve sünnetten yüz çevirmiş, -güyâ- kendi yanlarındaki kesilmeyen ilmin çokluğuyla böbürlenerek şer ve kibirlerinden dolayı Kur'an ve sünnetin hükmüne boyun eğmeyi kabul etmemişlerdir. Onları -vahyin de açıkça belirttiği gibi-, alay etmekte kesinlikle kararlı olduklarını görürsün.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Allah da onlarla alay eder ve azgınlıkları içerisinde bocalar bir halde onlara süre verir."[4]
Oysa Allah Teâlâ mü'minlere katılmayı, onlarla birleşmeyi ve onlara mensup olmayı emretmektedir. Bu konuda, İbn-i Kayyim'in-Allah ona rahmet etsin- "Münâfıkların Sıfatları" adlı risâlesinin 19. sayfasına bakabilirsiniz.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Ey îmân edenler! (O'na karşı gelmeyi terkederek) Allah'tan korkun ve (yemîn, söz ve her işinde doğru olan) sâdıklarla birlikte olun."[5]
Bu inkârcı ideoloji ve hareketler, birbirleri ile çatışan ideoloji ve hareketlerdir. Çünkü bunlar, bâtıl üzere kurulmuşlardır. Örneğin komünizm, yaratıcı olan Allah Teâlâ'nın varlığını inkâr etmekte ve bütün semâvî dînlere savaş açmaktadır. Hangi akıl sahibi, inançsız yaşamaya ve herkes tarafından çok iyi bilinen şeyleri inkâr ederek aklını yok saymaya râzı olur?
Laiklik, bütün dînleri inkâr etmekte, bu dünya hayatında hayvan gibi yaşamaktan başka bir şeyi olmayan, onu yönlendiren ve herhangi bir gâyesi olmayan maddî şeylere dayanmaktadır.
Kapitalizmin ise tek gâyesi; helal ve haram olduğuna bakmaksızın, fakir ve düşkünlere iyilikte bulunmaksızın ve onlara şefkat göstermeksizin hangi yoldan olursa olsun, mal biriktirmektir. Kapitalizm ekonomisinin temeli, Allah ve Rasûlüne savaş açmak, devletleri ve fertleri yıkmak, fakir toplumların kanlarını emmek olan fâiz üzerine kurulmuştur.
Kalbinde zerre kadar îmân olan kimseyi bir tarafa bırakın, hayatını dîn, akıl ve doğru bir gâyeden yoksun olarak yaşamayı kendine hedef olarak seçen ve bu uğurda mücâdele eden, bu ideoloji ve hareketler üzere yaşamaya hangi akıl sahibi râzı olur? Müslüman görünen ülkelerin çoğunda gerçek İslâm kaybolup insanlar kendi öz benliklerini kaybetmiş bir halde yetişerek başkalarının himâyesi altında yaşamaya başlayınca, ancak o zaman bu bâtıl ideoloji ve hareketler onlara üstün gelmiştir.
2. Milliyetçi ve ırkçı câhilî partilere üye olmak, yine küfür ve İslâm'dan dönmektir. Çünkü İslâm, câhiliyet döneminin taassup ve şovenizmini şiddetle reddetmektedir.
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Ey insanlar! Gerçekten biz, sizi bir erkek (Âdem) ve bir dişiden (Havvâ'dan) yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi (birçok) halklar ve kabileler kıldık. Şüphesiz ki Allah katında sizin en üstün olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır (takvaca en ileride olanınızdır). Şüphesiz ki Allah, (takvâ sahiplerini) hakkıyla bilendir, (onlardan) haberdâr olandır."[6]
Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- de bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"İnsanları ırkçılığa çağıran bizden değildir. Irkçılık adına savaşan bizden değildir. Irkçılık dâvâsı üzere ölen bizden değildir."[7]
Müslim'in rivâyet ettiği hadis ise şöyledir: Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
"Kim itaatten çıkar ve müslümanlardan ayrılırsa, câhiliye ölümü üzerine ölmüş olur. Kim, kör bir dâvâ uğruna kavmi için hiddetlenir veya kavmiyetçiliğe çağırır veyahut da akrabalarına yardım etmeye çağırırken öldürülürse, câhiliye ölümü üzerine ölmüş olur. Kim ümmetime isyan eder, iyi ile kötüyü birbirinden ayırt etmeden, mü'min olanına dikkat etmeden ve ahid (emân) verilen muâhidi vefâ göstermeden vurup öldürürse, o benden değildir, ben de ondan değilim."
Başka bir hadiste şöyle buyurmaktadır:
"Şüphesiz ki Allah, câhiliyet döneminin kibir ve büyüklenmesini, atalarla iftihar edilmesini sizden gidermiş ve üzerinizden kaldırmıştır. İnsanlar iki türlüdür: Ya dîndâr ve takvâlıdır ya da (ya kâfir ya da) günahkârdır. Bütün insanlar, Âdem-aleyhisselâm-'ın evlâtlarıdır. Âdem-aleyhisselâm- ise topraktan yaratılmıştır. Arabın, Acem'e (Arap olmayana) takvâdan başka hiçbir üstünlüğü yoktur."[8]
Bu partizanlıklar, müslümanları bölmektedir. Oysa Allah Teâlâ, toplanıp biraraya gelmeyi, iyilik ve takvâda yardımlaşmayı emretmekte ve parçalanıp ayrılığa düşmeyi yasaklamaktadır.
Nitekim bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an ve sünnete) sarılın ve ayrılığa düşmeyin! Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini de hatırlayın. (Ey mü'minler!) Hani siz (İslâm'dan önce birbirinize) düşmanlar iken, Allah kalplerinizin arasını birleştirdi de O’nun lütfuyla kardeşler oldunuz."[9]
Şüphesiz ki Allah Teâlâ, bizden tek bir grup ve hizip olmamızı istemektedir ki o da kurtuluşa eren Allah Teâlâ'nın dostlarıdır.
"Avrupa, siyâsî ve kültürel yönden İslâm dünyasını ele geçirdikten sonra, İslâm dünyası milliyetçilik, ırkçılık ve yurtseverlik gibi akımlara boyun eğmiş ve bunlara bilimsel, doğruluğu kabul edilen ve kaçınılmaz bir gerçek dâvâ gibi inanmaya başlamıştır. İslâm dünyasının toplulukları da İslâm'ın öldürdüğü bu ırkçılıkları yeniden yaşatmak için hayret edilecek bir şekilde atağa geçmiş, bu ırkçılıkları terennüm etmeye, onların sloganlarını yaşatmaya ve İslâm'dan önceki dönemleri ile iftihar etmeye başlamıştır ki İslâm, bu döneme ısrarla câhiliyet adını vermiştir.
Allah Teâlâ müslümanlara, bu câhiliyet karanlığından çıkmayı lütfedip onları bu nimete (câhiliyet karanlığından İslâm nûruna çıkma nimetine) şükretmeye teşvik etmiştir. Mü'minin, zamanı geçen veya geçmeye yakın olan câhiliyeti hatırlamak istememesi, ondan nefret etmesi, onu çirkin görmesi, ondan hoşnut olmaması ve ondan ürpermesi doğaldır. Bir mahkum, serbest bırakıldığında tutuklandığı, işkence gördüğü ve aşağılandığı günleri hatırladığında tüyleri ürperiyorsa, o günleri hatırlamak ister mi? Yine, şiddetli ve uzun süren bir hastalığa yakalanıp ölümle burun buruna gelen bir kimse, hastalık günlerini hatırladığında hali kötüleşip rengi değişiyorsa, hastalıktan iyileştikten sonra hastalandığı o günleri hatırlamak ister mi?"[10]
Bilinmesi gerekir ki bu partizanlıkların, Allah Teâlâ'nın şeriatından yüz çeviren ve O'nun dînine kötülük edenlere, Allah Teâlâ'nın gönderdiği bir azaptır.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"(Ey Muhammed!) De ki:O, size üstünüzden (taş yağdırmak gibi) ya da ayaklarınızın altından (deprem veya yerin dibine geçirmek gibi) azap göndermeye ya da sizi birbirinize düşürüp kiminizin kiminizi öldürmesine ve kiminizin kiminize hıncını tattırmasına gücü yeter. (Ey Muhammed!) Bak! İyice anlamaları için âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz!"[11]
Peygamber(sallallahu aleyhi ve sellem) de bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Ey Muhâcirler topluluğu! Beş şey vardır, onlarla imtihan olduğunuz zaman (o toplumda hiçbir hayır kalmamış demektir.) Siz hayatta iken onların ortaya çıkmasından Allah'a sığınırım. (Bu beş şey şunlardır
l. Zina: Bir toplumda zina ortaya çıkar ve açıktan işlenecek bir hale gelirse, o toplumda mutlaka vebâ ve onlardan önce gelmiş-geçmiş hiçbir millette görülmeyen hastalıklar yayılır.
2. Ölçü ve tartıda hile: Bir toplum, ölçü ve tartıyı eksik yaparsa, o toplum mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve sultanın (yöneticinin) zulmüne uğrar.
3. Zekat vermemek: Bir toplum, mallarının zekâtını vermezse, mutlaka gökten yağmur kesilir. Şayet hayvanlar da olmasaydı, tek damla yağmur bile yağmazdı.
4. Ahdin bozulması: Bir toplum, Allah ve Rasülünün ahdini bozarsa, (düşmanla yaptığı anlaşmayı ihlal ederse) Allah Teâlâ, kendilerinden olmayan bir düşmanı o topluma musallat eder ve ellerindeki (servet)lerin bir kısmını onlar alır.
5. Allah'ın kitabı Kur'an ile hükmetmeyi terketmek: Bir toplumun imamları (yöneticileri), Allah'ın kitabı Kur'an ile hükmetmeyi terkedip Allah'ın indirdiği hükümlerden işlerine gelenleri seçerlerse, Allah Teâlâ onları kendi aralarında savaştırır (onları birbirine düşürür)."[12]
Bu partizanlıklar için bağnaz davranmak, -yahûdilerin yaptıkları gibi- başkalarında olan hakkı reddetmeye sebep olur.
Nitekim Allah Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
"Onlara (yahûdilere): Allah’ın indirdiğine (Kur'an'a) îmân edin, denildiğinde (onlar Biz (sadece) biz(im peygamberlerimiz)e indirilenlere îmân ederiz, derler. (Allah'ın) ondan sonra indirdiğini ise, onlarla beraber tasdik edici olanı hak olduğu halde inkar ederler. (Kendilerine indirilen kitaplara gerçekten îmân etselerdi, o kitapları tasdik edici olan Kur'an'a îmân ederlerdi. Ey Muhammed! Onlara) De ki: Eğer siz, (Allah'ın size indirdiğine) îmân ediyorsanız, daha önce Allah'ın peygamberlerini niçin öldürdünüz?"[13]
Yine, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in hak olarak getirdiği şeyi, atalarını üzerinde buldukları şeye bağnazlıkları sebebiyle reddeden câhiliyet dönemi insanları da böyle yapmışlardır.
Nitekim Allah Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
"Onlara: Allah’ın indirdiğine uyun, denildiğinde (onlar, kendilerinden önceki müşrikleri taklit etmekte ısrar ederek şöyle dediler: Biz sizin dîninize uymayız.) Bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız! derler. Onlar, (Allah hakkında) hiçbir şey akıl etmeyen ve doğru yolu idrâk edemeyen atalarına mı uyuyorlar?"[14]
Bu partizancılar, Allah Teâlânın insanlığa lütfettiği İslâm nimetinin yerine bu partizanlıkları geçirmek istemektedirler.
_______________________________________
[1] Bakara Sûresi: 14
[2] Nisâ Sûresi: 141
[3] Bakara Sûresi: 14
[4] Bakara Sûresi: 15
[5] Tevbe Sûresi: 119
[6] Hucurât Sûresi: 13
[7] Ebû Dâvûd.
[8] Tirmizî ve başkası rivâyet etmiştir.
[9] Âl-i İmrân Sûresi: 103
[10] Ebul-Hasen en-Nedevî'nin "Riddetun ve Lâ Ebâ Bekr'in Lehâ" adlı risâlesinden alınmıştır.
[11] En'âm Sûresi: 65
[12] İbn-i Mâce rivâyet etmiş, Elbânî de 'hadis, hasendir' demiştir.
[13] Bakara Sûresi: 91
[14] Bakara Sûresi: 170