Benim hangi alimlere tabii olduğuma gelince ben şu hayatını ve ilim aldığı yerleri sadece kısaca zikretmiş olan şeyhin yaptıklarından ve söylediklerimden alıyorum:
EBU HEMMAM BEKR BİN ABDÜLAZİZ EL ESERİ’
(ALLAH ONU MUHAFAZA ETSİN)
NEDEN BÖYLE BİR KÖŞE AÇTIK?
Bizleri bir tih çölünün ortasında yapayalnız bırakmayan, kapkaranlık geceler de bile önümüzü vahyin nuruyla aydınlatan, başıboş bırakmadan; emir ve yasaklarla bizleri kendisi kul yapan, kitaplar indirerek, peygamberler göndererek, alimleri peygamberlere varis kılan, bu mirasçıları yeryüzünden hiç eksik etmeyen, alimleri aramızdan çekip almayan, onların sayesinde bizlere hak yolunu öğreten; Allah hamd olsun.
Bizler gibi bir beşer olan, bu yüce dini en güzel şekilde yaşayan, yürüyen kuran, her zaman hakkı haykıran, putları kıran, islam nurunu yayan, insanlara rehber olan, karanlıkları dağıtan, insanların tümüne müjdeleyici ve uyarıcı olarak kıyametten önce gönderilen; vahyin canlı temsilcisi, ilmin müverrisi, ümmetin efendisi, mürşitlerin gözdesi, muallimlerin örneği, üsvelerin en güzeli, abid ve zahitlerin rehberi olan Muhammed’e (s.a.v), salât, ailesine ve kıyamet dek onun yolundan gidenlere de selam olsun…
Böyle Bir Köşeyi Neden Açtık?
Dinimizi en güzel şekilde bizlere öğretecek olan rabbani alimlerdir. Bu tür alimleri bulmak şu günümüzde oldukça zorlaşmıştır. Çünkü bu alimler ya zindanlar da yahut cihad alanlarındadır. Bunları bulmak, bunlara ulaşmak çok güç hale gelmiştir. Dolayısıyla vahyi ilim, biz müslümanların yitik malı olduğu için her nerede bulursak almamız gerektiğini iyice idrak etmemiz gerekmektedir. Allah’a hamd olsun ki, rabbimiz bu tür rabbani alimleri yer yüzünden henüz çekip almış değildir. Bu nedenle bizler internet nimetini bu yönde kullanarak, rabbimizin bizlere bahşetmiş olduğu bu fırsatı en güzel şekilde değerlendirmek ve şeyhin sahip olmuş olduğu değerli ilmi sizlerle paylaşmak istedik. Allah’tan yardım isteyerek şeyhin yayınlanmış olan fetvalarını “Minber Et Tevhid Ve El cihad” sitesinden tercüme ederek sizlere sunmak istedik. Böyle bir girişimde bulunmamızın sebebi ise;
1- Tâbiînden Muhammed bin Sîrîn (r.a) şöyle demiştir: “Dininizi kimlerden aldığınıza dikkat edin!
[1]
İmam Mâlik de (r.a) şunları beyan eder: “Bu ilim dindir. Dolayısıyla dininizi kimden aldığınıza dikkat edin! Vallahi ben, şu direklerin yanında, Rasûlullah şöyle buyurdu, diyen yetmiş kişiye yetiştim. Fakat onlardan hiçbir şey alamadım. Hâlbuki bu zevâtın her biri, kendisine beytü’l-mal güvenilecek kadar emin insanlardı. Onlardan hadis almayışımın sebebi, hadis ilmine ehil olmamalarındandır.”
[2]
Bizler böyle min ve rabbani alimlerden fetva almamız gerekmektedir.
2- “İslam devletinin alimleri yoktur” diyenlere…Aşağıda kısaca ilmi hayatını verdiğimiz ve daha sonra -Allah izin verirse- fetvalarını yayınlamaya başlayacağımız Şeyh; Ebu Hemmam Bekr bin Abdülaziz El Eseri (Allah onu muhafaza etsin ve gözetsin), islam devletinin en genç alimlerinden birisidir. O halde islam devletinin alimleri var mı? diye merak eden kardeşlere diyoruz ki; Sizler, diğer yaşlı ve daha tecrübeli alimlerin ne adar büyük ilme sahip olduklarını, bu genç şeyhin hayatı ve ilmi birikimi ile kıyaslayarak öğrenebilirsiniz.
3- Şeyh Ebu Hemmam (Allah onu korusun) ile bir araya geldiğimizde kendisinin fetvalarını tercüme edip yayınlayacağımıza dair bir konuşma geçmişti. Bu yüzden bir vefa borcu olarak böyle bir çalışma yapmayı üzerimize bir borç bildik.
4-Dini yeryüzünde hâkim kılmak için birçok kardeşimiz; canlarını, mallarını bu yolda feda ederken bizler neyimizi feda edebiliriz diye düşünürken, rabbimizin lütfü ve minneti ile böyle bir çalışmanın faydalı olabileceğine karar verdik. Zira bu yolda feda edebileceğimiz yegâne birikim tercüme yeteneğinden başka sahip olduğumuz bir şey yoktur. İşte bundan dolayı böyle bir çalışma yaparak üzerimizdeki vacibiyeti bir nebze olsun hafifletebilmek gayesi ile böyle bir çalışmaya başladık.
5- Sehl b. Sa’d (r.a)’dan Rasulullah (s.a.v)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Mü’min, diğer mü’minler için vücudun başı gibidir. Cesedin baştaki acıyı hissetmesi gibi, mü’min de iman ehlinin çektiği acıdan dolayı acı hisseder."
[3]
Mü’min, hadiste belirtildiği gibi baştaki acıyı hisseden vücud gibidir.
Her mü’min diğer mü’mini, vücuttaki baş gibi görür. Çünkü baş, en önemli organdır. Şayet başta bir ağrı meydana gelse, bu ağrıyı bütün vücud hisseder. Mü’min de böyledir. İçlerinden birine eziyet gelse, hepsi üzülür.
Nu’man b. Beşir (r.a)’ den Rasulullah (s.a.v)’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Mü’minler bir tek adam gibidirler. Başı ağrısa bütün vücudu ağrır, gözü ağrısa bütün vücudu ağrır."
[4]
"Mü’minlerin birbirine karşı sevgisi, merhameti ve iyi muamelesinin misali, aynı vücud gibidir. Şayet vücudda bir uzva zarar gelirse bütün vücud etkilenir ve buna ateşle, uykusuzlukla karşılık verir."
[5]
Müslümanların dertleriyle dertlenmeyenler, onlardan değildir.”
[6]
Bu dertten dolayı yola çıkarak böyle bir çalışmanın müminlerin yolunu bulmasına, kafalarındaki bazı sorulara yanıt vermesine, yollarını aydınlatmasına vesile olacağını ümit ederek yola çıktık, kalplerdeki olanları bilen Allah’tan yardım diliyoruz.
EBU HEMMAM BEKR BİN ABDÜLAZİZ EL ESERİ KİMDİR?[7]
(ALLAH ONU MUHAFAZA ETSİN)
SORU:
Değerli ve saygı değer Ebu Hemmam Bekr bin Abdülaziz El Eseri-Allah onu muhafaza etsin ve gözetsin…
Hamd yalnızca Allahadır. Salât ve selam ise onun Rasulünedir(s.a.v).
Bizler, “Tevhid ve cihad” minberinde bulunan sizin yazmış olduğunuz bütün eserlerinizden faydalandık ve cidden eserlerinizden çok etkilendik. Rabbim çalışmalarınızdan ve gayretlerinizden ötürü sizi mübarek kılsın. Biz, sizden iki şeyi istiyoruz:
1-Bizlerin istifade etmesi için ilimi hayatınızı kısaca bize anlatabilir misiniz? Bunu sizden istememizin sebebi sizin minberde; “Günümüz Mağrip ulemalarının büyüklerinden olan şeyhimiz Muhammed bin Emin Bu Hubze El Husni, bütün Mağrip uleması onun talebeleri sayılır… Bu şeyhimizin en güzel hasenatlarından biriside şeyhimiz allame Ömer El-Hadduşi gibi değerli bir alim yetiştirmesidir. Dolayısıyla bu fakir kulda şeyh ile iftihar ederek, Muhammed bu Hubzede hadis ve eser ehlinin yanında muteber icazet şartlarına göre genel ve tam icazet vermiş olduğu Şeyh Ömer’in de şeyhleri arasında yer aldığı birisidir. Bir talebenin şeyhini zikretmesi güzeldir. (Münteda El Esile-soru bölümü)
-Şeyh allame Muhammed Hasen Veled Ed Duduyu şeriat fakültesinde final imtihanlarına geldiğinde ne kadar çok dersin biriktiğini çok iyi hatırlıyorum. Bu yüzden biran önce fakületinin imtihanlarını halledip şeyhin derslerine katılmak için can atıyordum. Bir keresinde ben ve başka bir arkadaşım şeyhin yanında duruyor idik, arkadaşım şeyhin ayaklarına uzunca bakmaya başladı. Şeyhin yanından ayrıldığımızda arkadaşım bana şöyle dedi; şeyhin ne kadar sade bir elbise ve basit bir ayakkabı giydiğine bakıyordum; eski bir ayakkabı ve eski bir elbise” dedi. Bunun üzerine bende dedim ki: “bu, dünyadaki âlimlerin zühdüdür.” (Hıvarun Em Hıvar kitabı)
[8]
2- Bizler, sizin risalenizin “El kavlun Nercisi” (nergis
[9] sözü) isimli eserinizin hamişinde
[10] zikretmiş olduğunuz; “Silsilet Beriyyi’l Eklam fi Teracum El A’lam” (Meşhur kalem ve alimlerin hayatları) isimli eserinize ihtiyacımız var. Acaba bu eseriniz internette mevcut mu?
Ve son olarak bu belde de yaşayan ehli tevhide ne gibi tavsiyeleriniz var?
Allah siz en hayırlı mükafatı versin…
Batı Sudandan talebeniz Ebu Zeytüne…
CEVAP:
Adamın birisi; İmam Ahmed’e: Allah, senin sayenle islam’a hayr versin”dedi. Bunun üzerine imam Ahmed kızdı ve adama şöyle cevap verdi: ben kimim ki, benim sayemde islam hayr görecek! bilakis Allah, islam sayesinde bana hayr versin”
[11]
Sevgili kardeşim!
-Ebu’l Atahiyye şöyle demiştir: insanlar zannediyorlar ki bende birçok hayr var, oysa Allah beni affetmezse insanların en şerlisiyim…
-İmam Kahtani (r.a) ise nuniyyesinin
[12] başında şöyle demektedir:
“Vallahi kötü geçmişimi bilselerdi, benimle karşılaşanlar bana selam vermezdi…
Benden yüz çevirirler ve benimle arkadaşlık etmezlerdi…
Değer görür, saygı duyulurken; değer görmez ve saygı duyulmaz biri haline gelirdim.”
Hastalıklı olan bir kimseden faydalanma konusunda dikkatli ol!
[13]
Aslında ben hayatı anlatılmaya ehil bir kimse değilim. Aslında hayatı anlatılacak olanlar; güzel misk kokusu saçan değerli âlimlerdir.
Bundan öncede birçok kardeş tarafından bu(şeyhin ilmi hayatı) soru bize yöneltildi. Allah’a istihare ettikten sonra bu konuda ki sözlerime başlıyorum:
Arafe günü dünyaya geldim ve Salih bir evde büyüdüm. Bazı islami medreselerde okudum. Küçüklüğümde yaşadığım şehirde bulunan bir şeyhten ders aldım. Şeyhin kütüphanesine gitmeyi severdim. İlgimi çeken birçok meseleyi şeyhe sorardım. Yaşım küçük olmasına rağmen cihadı ve cihad komutanlarını işitmiştim. Bir keresinde bu şeyhe her zaman olduğu gibi bir soru sordum; cihad ve mücahidlerden sormuştum fakat almış olduğum bu seferki cevap beni şaşırtmıştı. Çünkü şöyle cevap vermişti: onların fikirleri harici fikirleridir…
Küçük yaşımda bu kavramı işitmem daha sonraları yaşım büyüdükçe beni bu kavram üzerinde ve bu tür meseleler üzerinde araştırma yapmaya sevk etti. İleriki zamanlarda bu konularda çok büyük mesafeler kat ettim. “Hoşunuza gitmeyen bir şey belki sizin için hayırlıdır.” (Bakara, 216)
“…Biliniz ki; hoşlanmadığınız bir şeyi Allah hakkınızda çok hayırlı kılmış olabilir.” (Nisa, 19)
Daha sonraları normal eğitim sisteminde yer alan öğrenimimi tamamladım ve beş sene boyunca şer-i ilimler tahsil etmiş olduğum İslami enstitüden mezun oldum. Aynı şekilde Şam diyarında bazı şer-i üniversitelerden de mezun oldum. Diğer üniversiteler gibi bu üniversitede dört senelik idi.
Allahın bu fakir kuluna vermiş olduğu bir nimettir ki, bazen üstazların ve doktorların hatalarını düzeltiyor ve tashih ediyordum. Özellikle de imtihanlarda bu yaşanıyordu. Bir keresinde çok iyi hatırlıyorum; hadis dersi imtihanında doktor; imam Müslim’in şu hadise şu konu başlığını atmasının sebebi nedir? Diye sormuştu. Ben ise şöyle bir cevap yazmıştım: değerli şeyhim! İmam Müslim sahihine konu başlıkları koymamıştır, kitabına konu başlıklarını daha sonra hadisleri şerh edenler koymuştur. Bu konu başlıklarının en meşhuru ise sizin sorunuzda sormuş olduğunuz imam Nevevinin koymuş olduğudur.
Allah yolunda kendilerini sevdiğim kardeşler! Bu tür konuları burada anlatmamın sebebi; hocaların dillerinden ve kitapların derinliklerinden öğrenilen ilimlerin, normal eğitim sisteminde yer alan öğrenimden daha üstün olduğunu ve bu kefenin ilim talebinde daha ağır bastığını beyan etmek içindir.
Birçok âlimden ve şeyhten ders aldım. Ders almış olduğum ve faydalandığım önde gelen şeyhler ve âlimler şunlardır:
1-Şeyhimiz allame Abdullah bin Abdurrahman bin Cibrin (r.a).
Haftada takriben altmış dersine katılıyordum. Katılmış olduğum dersler çeşitli şer-i ve lügat ili ilgili dersler idi. Aynı şekilde kendisinin fetva meclislerine katıldım. Bunlarla birlikte kendisinin özel yapmış olduğu derslere de katıldım. Hakeza şeyh derslere giderken yaya olarak kendisine eşlik edip kendisine kafama takılan sorular sordum ve diğer talebe arkadaşlarımın yöneltmiş olduğu sorulardan da çokça istifade ettim. Bazen de şeyh ile baş başa ders yapmışlığım oldu. Bu almış olduğum derslerin bana etkisi ve faydası oldukça büyüktür. Ayrıca şeyhin bana vermiş olduğu “Tezkiye “ve “şefaati” vardır. Hakeza bana kendisi birçok kitap hediye etmiştir.
Kendisin de okumuş olduğum kitaplar arasında şunları sayabilirim:
1-İbni Teymiyenin El Cevap es sahihi li men Beddele Li dini-l Mesih. İbni Huzeymenin tevhid kitabı. Minhac Es-sünne, Et Tedmüriyye, Süllemu-l vusul, El İbane El Kübra, Ebi Ya’lanın İbtal Et Te’vili, Şerh Et Tahaviyye, El Vasıtıyye, Tefsri Beğavi, Tesfir Celaleyn, Tefsir Şevkani, Sahih Buhari, Sahih Müslim, Sünen Ebu Davut, Sünen Tirmizi, Es Sünen El Kübra Nesai, El Muvatta, El Fethu-r Rabbani, Darimi, Sahihi İbni Huzeyme, Münteka El Ahbar, Ebi Ya’lanın Emri Bi-l maruf ve Neyhi Ani-l Münkeri, şerh Münteha El İradat, Mişkat El-mesabiih, İbni El Lahham’ın El kavaid El-Fıkhiyyesi, El-İdde Fi şerh El Umde, Medaric Es salikin, El Hisbe Fi-l İslam, Behcet Gulub el Ebrar, Er Ravdu-l Murabba’, El İstikame, Fethu-l Muğis, Beyhakinin Adabı, Et Tevdih Şüveyki , İ’lam El Muvakkiin, Sübül Es Selam, Tedrib Er ravi, Ravdatu-n nazır, El-Bais El Hasis, Fetava İbni Teymiyye, Zadu-l Mead, İbni Rüşdün Bidayeti-l müctehid, şerh Es Sünne, Miftah Daru-s Saadeh, Mişkat El Mesabih, Nuniyyet İbni kayyim, Hirekinin Muhtasarı üzerine Zerkeşinin yapmış olduğu şerh, Elfiyyet İbni malik ve başka dersler…
Şeyhin derse giderken kitap götürdüğünü kesinlikle hiçbir zaman görmedim. Bilakis şeyh derslerini; ----kendisi izin verdikten sonra- öğrenci kitaptan okur ve şeyhde şerh eder, detaylı açıklamalar yapar ve derinlemesine konuları izah ederdi. Sanki açıklamış olduğu kitap gözünün önündeymiş gibi izahat yapar ve hatta bazı zamanlar okuyan öğrenci takıldığı yahut okuduğu yeri kaybettiği zaman kendisine nerede kaldığını söylerdi.
Hatta bazen şeyh uyuklar ve öğrenci okurdu buna rağmen okuyan öğrenci hata ettiği zaman şaşılacak derecede şeyh hemen hatayı düzeltirdi. Şeyhin derslerine yeni gelenler yahut üslubunu bilmeyenler şeyhin bu ilmine şaşar kalırdı.
Ayrıca şeyhin öğrencilerinden bazı ilmi metinler okudum. Fıkıh ilimlerini en kısa yoldan ve en kolay üslupla öğrenebilmek için her birini ezberleyerek Abdurrahman Es Sadi “Usul es selase” “Acrumiyye” “El Verekat”, “İraşad U-lil Basair ev Elbab” kitaplarını okudum.
2-Âlim, Şeyh Said bin Mübarek bin Zuayr (Allah esaretten kurtarsın).
Özel derslerinden birisine katılmak nasip oldu, kendisiyle sıcak muhabbetim vardı. Kendisinden ilmi olarak çokça faydalanamadım. Fakat kendisinden âlimlerin ahlakı, siması, edebi, tevazusu konularından çokça faydalandım. Allah kendisini esaretten kurtarsın…
3-Şeyh Abdullah bin Abruhhaman bin Sa’d (Allah esaretten kurtarsın).
Rabbim bana şeyhin ancak iki dersine katılmayı nasip etti. Ayrıca “El Ucale Fi ba’z Esanidi ila Kütüb El İsna ve Er Rivaye” kitabı konusunda icazet verdi aynı şekilde bütün görüntülü, sesli ve okunabilecek olan derslerinin, sohbetlerinin, rivayetlerinin icazetini verdi.
4-Şeyh Doktor Ebu Ömer El Mısrı (Allah onu korusun).
Şeyh, iki şeyhin Eymen Ez Zevahiri ve şeyh Abdulkadir bin Abdulazizin arkadaşıdır. Birkaç sene derslerine katıldım ve derslerini hiç aksatmadım. Kendisinde Fethul Bari” yi okudum ve bir takım ilmi metinleri okudum. Şeyh beni imtihan ettikten ve nitekim imtihandan; yüz üzerinden yüz aldıktan sonra bazı kitaplarında icazet verdi. Hamd ve minnet sadece Allah’adır.
Kendisine “fethul mecid” kitabını bize okutmaz mısınız? Diye sorulduğunda; bu fakir kuluna işaret ederek, yanınızda falan şeyh varken ben mi okutacağım? Demişti.
5- Doktor Üsame El Farisi.
Kendisinin yanında; “Er Raid Fi İlmil Feraiz” kitabını okudum. Ayrıca başka şeyhlerden faraiz ilmine dair “Er Rahbiyye” isimli eseri okudum.
6-Şeyh El Müsnid[14] Ebu Abdurrahman, Subhi El Hüseyni (Allah onu korusun).
Kendisinden Akide konusunda” Kitabu-t tevhid” okuduk. El Müceddid Muhammed bin Abdulvehhab’a uzanan isnadıyla bu konuda bana icazet verdi. Hadis konusunda kendisinden sahih Buharinin tümü ve sahih Müslim’in bir kısmını okuduk. “ Ayrıca “El Evail Es Sünbüliyye” adlı eseri okudum. Okumuş olduğumuz kitaplar konusunda bana özel icazet verdi. Ayrıca genel bir icazet ile de “ Nimet El Mennan Fi esanid Şeyhina Ebi Abdurrahman” isimli eser konusunda icazet verdi. Aynı şekilde bütün görüntülü, sesli ve okunabilecek olan derslerinin, sohbetlerinin, rivayetleri konusunda icazet verdi.
7- Şeyh El Müsnid, Muhammed bin Muhammed bin İbrahim Es Selefi (Allah onu korusun).
Kendisinden, çok az bir kısmı müstesna Sahih Buhari okuduk. Hakeza “El Evail Es Sünbüliyye” adlı eseri okudum. Kendisinden okuduğumuz kitaplar konusunda özel icazet verdi ve ayrıca genel olarak bütün görüntülü, sesli ve okunabilecek olan derslerinin, sohbetlerinin, rivayetlerinin icazetini verdi.
8-Şeyh El Müsnid, Züheyr Eş şaviş (Allah onu korusun).
Kendisiyle görüşmelerim oldu ve bazı ilmi sorular yönelttim. Genel ve tam olarak bütün görüntülü, sesli ve okunabilecek olan derslerinin, sohbetlerinin, rivayetlerinin icazetini verdi. Hakeza ismimi; okutmuş olduğu öğrenciler arasında yazdı.
9-Şeyh Doktor Abdulaziz bin Abdullah Er Racihi.
Kendisinden Akide konusunda ders aldım. “İmam Ahmed’in Akidesini” okudum. Tefsir kaideleri konusunda Abdurrahman Es sa’di ye ait olan “El kavaid El hassan Fi Tefsir El kuran” kitabını okudum. Beni “Mürcie” konusunda imtihana tabii tuttu. Ben de içimden “tam uzmanına geldin” dedim. İmtihanın sonucunda bana bazı kitaplarından hediye verdi.
10-Şeyh fakih Muhammed bin Eş Şankıti.
Kendisinden “El İdde Fi Şerh El Umde” kitabının satış bölümünü okudum.
11- Ebu Hasen En Nedvinin oğullarından olan bir şeyhin-kendisi meşhur bir davetçi değildir- yanında mustalah hadis ilmi okudum. Şeyh beni çok sever ve diğer talebelerinden üstün tutardı.
12-Doktor Halit El Iraki.
Kendisinden tefsir dersleri aldım. Şevkanin bazı cüzlerini okudum. Hadis alanında İbni Hacer’in “Nüzhet En Nazar” adlı eseri okudum. Hakeza İbni Recep’in “El cami Fi ulum ve El Hikem” adlı eserini ve başka kitaplar okudum.
13-Birkaç Kuran kari’lerinden;
Kuran okuma ve tecvid dersleri aldım. Bu şeyhlerden birisi on kıratı bilen Ebu Zeyd El Mısridir.
Bu şeyhlerin ve doktorların dışında emni açıdan isimlerini zikredemeyeceğim birçok kişiden dersler aldım. Senelerce yanında kalıp ders aldığım şeyhler ve hocalar oldu. Kendilerinden kitapların metinlerini, şerhlerini öğrendim. Akide, tecvid, Kuran, tefsir ve usulü, hadis ve usulü, fıkıh ve usulü, fıkıh kaideleri, tarih ve siyer, Arapça lügatinin sarf ve nahv ilimleri, Belağa, Beyan, Bedi, Arud ve diğer ilimler…
Hatta bir kimse, bir meselenin eksiğini ortaya koyduğumda, halk deyimiyle: “bizim çırak bizi geçti” demişti. Bir diğer kimse ise bir meseleyi düzelttiğim de: iki kişi kıskanmaz; hoca öğrencisini, baba oğlunu” demişti.
Bu saymaya çalıştıklarımın yanında birçok ilmi kamplara katıldım. Sayısını unuttuğum ve sayamayacağım ilmi ders halkalarının kasetlerinden çokça faydalandım. Bu konuda saatlerce konuşulabilir. Bütün bunlar, Allahın üzerime bir nimetidir. Yani görüşemediğimiz, yanına gidemediğimiz şeyh ve hocalardan da kasetler sayesinde faydalanmaya çalıştım. Bunlarla birlikte birçok şer-i yarışmalara katıldım ve hepsinde de birinci sırada yer aldım. Hamd ve minnet sadece Allaha aittir.
Aynı şekilde birçok bidatci şeyhlerden de istifade ettim ve ders aldım.
1-Selman bin Fehd El Avde.
Bazı derslerine katıldım hatta kendisiyle ilk karşılaştığımda kural ve anlam düşüklüğü olan bir kaside okudum. Kasidenin başlığı “Âlimlerin sultanları ve sultanların alimleri arasındaki fark ne kadar da büyüktür” idi. Doktor Selman’ın bana karşı muamelesi güzeldi. Benden zamanla uzaklaştı ve nitekim bende ondan uzaklaştım.
-İbni Abdulberr (r.a) şöyle demiştir: Kendisi ile üç kere konuşulduğunda; kişinin dinine veya dünyasına zarar verecek kimselerden uzaklaşılması konusunda herkes ittifak etmiştir.
[15]
2-Doktor Sad bin Nasır Eş Şesiri.
Kendisinde bazı ilmi metinler okudum. Maliki imamlarından olan İbni Kassar’ın “El Mukaddime Fi-l usul”, İbni Savvaf’a ait “El Kısar Es Sığar”, İbni Teymiyenin Et Tuhfe El Irakiyye El A’mal el Kalbiye” okudum.
3-Şeyh Muhammed Veled Ed Dudu Eş Şankıti.
Bazı ilmi derslerine katıldım.
4-El Muammer Ebu Bekir Cabir El Cezairi.
Mescidi Nebevide tefsir ve bazı ilmi derslerine katıldım.
5-Doktor Hamza El Mişbari.
Birçok kez derslerine katıldım ve güncel meselelere dair sorular sordum.
6-Üstaz meşhur Hasan Al-i Selman.
Abdurrahman Sadiye ait “El kavaid El Fıkhıyye” kitabını okuduk.
7-Ebu-l Bera El Mısri.
Kendisinin birçok tahkik çalışması vardır. Şeyh El Müceddid Muhammed bin Abdulvahhab’a ait “Kitabu-t Tevhid “ adlı eserini okuduk. Hem ezberledik ve hem de şerhini okuduk. İbni Kesir’in (r.a) bazı cüzlerinin tefsirini, sahih Buhari’nin tümünü, sahih Müslim’in tümünü okuduk. Her iki sahihde yer alan raviler, lakapları ve vefat yılları konularında beni imtihan etti. Hakeza iki sahihi kitabında yer alan bütün hadislerin metinlerini senetleriyle birlikte ezberi konusunda beni imtihan etti. Daha sonra nitekim bana bu konularda icazet verdi. Ayrıca başarılı olduğum için küçük bir de ödül verdi.
Aynı şekilde birkaç sene Şeyhin yanında Tirmizinin camiini okudum. İbadet ve ilmi amaçlı birçok yolculuğa şeyh ile beraberce çıktım. Hatta bir keresinde, bana çok değer verip takdir ettiğinden dolayı oğulları yaşında olduğum bir dönem de beni başımdan öpmüştü.
Fakat hamd ve minnet Allaha’a aittir ki bütün bunlara rağmen mürcie akidesini bana kabul ettiremedi. Onunla benim aramda iplerin kopuş noktası ise; açıkça şeyh Üsame bin Ladin hakkında ileri geri konuştuğunda olmuştu.
Ammar bin Yasir (r.a) şöyle demiştir: “Güzel bir mücadele her zaman severek kötü bir şeylerin aşılanmasından iyidir.
[16]
8-Aynı şekilde mürcilerin şeyh Albaninin öğrencileri ile birçok farklı oturumlarım oldu. Muhammed bin Musa En Nasr, Ali El Halebi, Meşhur Hasan ve başkaları…
Aynı zaman da birçok ilim ehli ile ilmi ve ameli görüşmelerimiz devam etmektedir. Bunlardan bazıları şöyledir:
1-Şeyhimiz Ebu Malik Muhammed bin İbrahim Şakra (Allah onu korusun).
Kendisinden bazı kitaplarını oudum.
2-Âlim şeyhimiz Abdulmünim Ebu Basir Et Tartusi (Allah onu korusun).
3-Şeyh Hani Es Sibai (Allah onu korusun).
4-Şeyh Doktor Abdülahir Hammad El Ğuneymi. (Allah onu korusun)
5-Muhaddis şeyhimiz Süleyman Nasır El Ulvan ile irtibatımız sürekli idi (Allah esaretten kurtarsın). Kendisinden “Büluğ El Meram” adlı kitabın bazı bölümlerini şeyhin öğrencilerinden olan beni Ğamid oğullarından bir öğrencinin yanında okudum.
Bizleri imtihan etti, takriben yüz öğrenci arasından yedinci oldum. Buna karşılık küçük bir de mükafat verdi.
6-Hamid bin Abdullah El Ali ile de sürekli irtibat içerisindeydim.
Yukarıda zikretmeye çalıştığım doktor ve şeyhlerin dışından birçok güvenilir âlim ve şeyhden de icazet aldım.
1-Allame şeyh Muhammed Emin bu Hubze El Husni.
Genel ve tam olarak bütün görüntülü, sesli ve okunabilecek olan derslerinin, sohbetlerinin, rivayetlerinin icazetini verdi.
2-Şeyh Allame Muhammed Ebu Asım El Makdisi (Allah onu korusun).
Kendisi bana iki icazet verdi.
Birincisi: bütün kitaplarını okutması konusunda. Kadı İyaz ve Ebu Bekir El-İşbili ve başkaları şöyle demişlerdir: bir kitaptan nakil yapmak caiz değildir en azından rivayet etme yollarından bir yol ile yani “vicade”
[17] yolu yahut “rivayet”
[18] yolu ile nakledebilir. Hamd ve minnet Allah’a aittir ki, şeyhin kitaplarının hepsini okutmam konusunda bana icazet verdi.
İkinci icazet ise: manevi icazettir. Şeyhimiz bana ridasını giydirdi. Bu şeyhden bana çok değerli ve pahalı bir hediyedir. Allah onu esaretten kurtarsın. Vallahi birinci icazet ikinci icazetten daha değerli değildir.
Allah şeyh Makdisiyi esaretten kurtarsın. Bu şeyhim hakkında şöyle durup bir şeyler söylemek isterim: selef demiştir ki: “Şeyhlerinden birisi baban gibi diğerleri amcan gibi olsun.”
Vallahi şeyhlerim arasında Makdisi aynı bana babam gibidir. Buna öz geçmişim de zikretmiş veya zikretmemiş olduğum şeyhlerim de dâhildir. Çünkü şeyh, Allahtan sonra bu mübarek menhec üzere ayağımın sabit kalmasında büyük etkendir. Bununla birlikte ben küçük yaşlarımda da şeyhi dinler, kendisini hiç tanımaz ancak kendisine ait şiirlerinden bilirdim.
Hatta irca ehlinden bir şeyhin dersi esnasında şöyle dediğini işittim: tekfircilerin şeyhleri kimlerdir? Ebu Muhammed El Makdisidir. Bundan dolayı onunla tanışmayı çok arzuladım. Arapların dediği gibi: “Bazı zararlı şeyler faydalı olabilir.”
Ebi Temmam ne güzel de söylemiştir: “Allah sana bir güzelliği ulaştıracak olsa, kindar olan bir kişi vasıtasıyla da olsa önündeki mesafeleri yok eder getirir…
Ateşin yanması yakın olmasaydı hiç kibrit çöpünün güzel kokusu hissedilir miydi.”
[19]
Henüz şeyh Makdisinin kitaplarını okumamışken ilim ve amel hususunda benden önde olup cihad sahalarında tecrübesi olan birine; kimi okuyayım? Diye sormuştum. Bana; bu tür konuları tafsilatlı ve derinlemesine okumak istiyorsan Şeyh Makdisinin kitaplarını okuman gerekir” dedi. Daha sonra şeyhlerimizden bazılarını da saydı ve şöyle dedi: fakat bütün bu şeyhler arasında şer-i ilimlerin köklüce tahsili için şeyh Makdisiyi oku. İşte o zamandan beri şeyh Makdisinin kitaplarıyla baş başa kaldım ve bütün kitaplarını okudum.
Hatta daha sonra Allahın minnet ve fazlı ile şeyhten direk olarak ders alma ve ona öğrenci olma imkânı buldum. Kendinsen de bazı ilmi metinleri okudum ve akidevi konularda sorular sordum. Hamd ve minnet sadece Allaha aittir.
Allah kendisini esaretten kurtarsın bir keresinde şöyle demişti: bir şeyh bazı talebeleri ile iftihar edecekse, bende talebem; bu sevgili kardeşim ile iftihar ediyorum. Allah, bizlere indirmiş olduğunun içerisinde en güzel olana tabii olmayı, sevdiği ve razı olduğu konularda bizleri muvaffak kılsın.
[20]
3-Şeyh El Muhaddis Abdurrahman bin Hafız Abdulhay El Kettani.
Kendisi bana icazet vermiştir. Genel ve tam olarak bütün görüntülü, sesli ve okunabilecek olan derslerinin, sohbetlerinin, rivayetlerinin icazetini verdi.
4-Şeyh Ahmed bin Abulkerim Ma’bed.
Genel ve tam olarak bütün görüntülü, sesli ve okunabilecek olan derslerinin, sohbetlerinin, rivayetlerinin icazetini verdi.
5-Şeyhimiz allame Ömer bin Mesud El Hadduşi (Allah onu esaretten kurtarsın).
Mucez bir şekilde genel icaze vermiştir. Bunun manası ehli gördüğüm kimselere icazet verebileceğimdir. Bu tür bir icazeti şeyh sadece eşine vermişti. Ayrıca diğer bütün talebelerinin içerisinde bu fakir kuluna böyle bir icazet verdi. Hamd ve minnet sadece Allaha aittir.
6- Muhaddis şeyhimiz Hasan bin Ali El Kettan (Allah esaretten kurtarsın).
Genel ve tam olarak bütün görüntülü, sesli ve okunabilecek olan derslerinin, sohbetlerinin, rivayetlerinin icazetini verdi.
7-Şeyhimiz Hani Es-Sibai (Allah onu korusun).
Siyre Nebevi kaynakları konusunda icazet verdi. Bu konuyu kendisine okudum. Ayrıca bu konuda beni yazılı ve sözlü olarak imtihan etti.
8-Şeyh Ziyab bin Sa’d El Ğamidi (Allah onu korusun).
Şeyh ”El Vicaze Fi-l Esbat ve El İcaze” adlı esri hakkında bana icaze verdi. Ayrıca genel ve tam olarak bütün görüntülü, sesli ve okunabilecek olan derslerinin, sohbetlerinin, rivayetlerinin icazetini verdi.
Bu şeyhler ve alimler dışında birçok hocalardan da ders aldım. Doğudan Pakistandan başlayarak Hindistan, Irak, Şam, Arap yarım adası, Mısır ve Faslı...
Hamd ve minnet Allah’a aittir ki, üç yüzün üstünde tarıkden
[21] peygamberimizden hadis rivayet ediyorum. Şeyhimiz allame Hadduşi (Allah esaretten kurtarsın), bu fakir kul hakkında şöyle demiştir: şayet Buhari yaşamış olsaydı, onu (Şeyh Ebu Hemmam) ricallerinin
[22] arasına koyardı ve birinci tabakadan kılardı.
Rabbim, onların beni zannettiklerinden daha hayırlı kılsın. Hakkımda da bilmediklerini affetsin. Dedikleri hakkında da beni sorgulamasın.
Bu konuda ifade etmek istediğim acayip olan bir diğer husus ise benim insanlardan rivayet ettiğim gibi cinlerden de rivayet etmemdir. Bu ise şeyh Ziya El Hüseyin (r.a) yoluyladır.
Bir ravi aracılığıyla kendisinden rivayet ettiğim bariz kimseler ise şöyledir:
1-Şeyh imam Ahmed Muhammed Şakir.
2-Şeyh muhaddis Habibürrahmna El A’zami.
3-Şeyh muhaddis Abdurrahman bin Yahya El Muallimi,
4-Şeyh Hammdu bin Abdullah Et Tüveycri
5-Şeyh Et Tahir bin Aşur, “Et tahrir ve Et Tenvir” isimli eserin sahibi.
6-Şeyh muhaddis Muhammed Nasıruddin Albani. Şeyh Albani bunu en yakınında olan şeyh Halebiye dahi yapmamıştır. Hamd ve minnet sadece Allah’a dır.
7-Şeyh muhaddis Abdulkadir Arnauti,
8-Şeyh muhaddis İsmail bin Muhammed El Ensari.
9-Hanbelîlerin şeyhi şeyh allame Abdullah bin Abdulazizi bin Ukayl.
10-Şeyhimiz Muhammed El Fezzazinin (Allah esaretten kurtarsın)babası; şeyh Muhammed bin Hasen El Fezzazi.
Burada zikretmeye başa çıkamayacağım diğer birçokları…
Aynı şekilde birçok şeyhin icazet verdiği gibi bende hadis ve eser ehlinin yanında muteber şartlar ve ölçüler dâhilinde bütün görüntülü, kitaplarım, sesli ve okunabilecek olan derslerimin icazetini bazı talebelere verdim.
Bu anlatmaya çalıştıklarım, ilim ehlinden tahsil ettiğim ilimle ilgili olandır. Kitaplardan okuduklarıma gelince; Hamd ve minnet sadece Allah’adır. Her gün bir meşguliyetim olmaz ise beş saat ile dokuz saat kadar ilim talebiyle uğraşıyorum. Bu ilim tahsili ise; okuma, yazma ve müraactan ibarettir. Bu tutuklu olmadığım zaman için geçerlidir. Tutuklu olduğum zaman ise ki-bu kısa bir süre idi- gün boyu ilim talebiyle uğraşıyordum. Elbette uyku, namaz ve spor vakitleri müstesna.
Ben geceleri ilim tahsil etmeyi hep tercih etmişimdir ve halen de geceleri ilim talep etmeyi gündüzleri ilim talep etmeye tercih ediyorum.
Bazı alimlere; bu ilmi nasıl elde ettiniz? Diye sorulunca; “lambalar sayesinde sabahlara kadar oturup ilim talep etmekle” demişlerdir.
[23]
Kitap yazma hususunda ise; ben imam İbni’l Cevzinin menhecini takip ediyorum. Kendisi şöyle demiştir: “faydalı ilmin dille öğretilerek değil de, kitaplara yazarak olduğu” görüşünün daha sağlam gördüm. Çünkü ben ömrüm boyunca belirli sayıda talebe ile ilgilenebiliyorum fakat kitaplarım sayesinde henüz dünya ya gelmemiş talebelere bile ders verebiliyorum. Bunun bir başka delili ise insanların geçmişte yaşayıp eser bırakmış alimlerden faydalanmaları günümüzde yaşayan şeyhlerden faydalanmalarından daha fazladır.
[24] İşte bundan dolayı kitap yazmak beni ders vermekten alıkoyuyor.
Ben zannediyorum ki, Allah Teala bana yazma ve hazırlama konusunda ayrı tatlı bir zevk vermiş-rabbim bu nimetine şükretme hususunda bana yardım etsin- hatta çok değerli büyük bir kütüphaneye sahip olan şeyhlerimden biri bu fakir kulun kitap yazmada ve hazırlamada ki metodunu; imam Ğazali ve İbni Teymiyyeye benzetmiştir. Şüphesiz bu şeyh mübalağa etmiştir, belki de kendisini bu sözü söylemeye iten bana karşı olan sevgisidir.
Aynı şekilde yaşı ilerlemiş olan şeyhlerimden birisi –Allah kendisini korusun- bazı yazmış olduğum kitapları görünce; uzun yıllar önce okumuş olduğum ve detaylarını unutmuş olduğum konuları bu kitapta buldum ve çok faydalandım aynı şekilde önce bilmemiş olduğum bir takım yeni bilgileri de bu kitaptan öğrenmiş oldum” demişti.
Diğer bir şeyh kitaplarımı görünce şöyle demiştir: birçok ilmi meseleleri ele almış, delillerden hüküm çıkarma konusunda çok büyük faydalar sağlayacak şer-i delilleri tespit etmiş, itiraz edeceklere de reddiyeleri döktürmüş.
Şeyh yazmış olduğum kitaplarım hakkında ki sözlerine şöyle devam etmektedir: büyük ilim ehlinin yazmış olduğu eserlerden geri kalır hiçbir yanı yok. Yazar daha sonra yaşamış olsa da kendisinden öncekilere yetişmiş. Rabbim, beni onların zannettiklerinden daha hayırlı kılsın. Hakkımda da bilmediklerini affetsin. Dedikleri hakkında da beni sorgulamasın.
Onlarca kitap ve risale yazdım, bunlardan bazıları şöyledir:
[25]
1-“El Kevkeb Ed Dürri El Münir Fi İptal Et Tehdir An Hâkim Şerir” (Kötü Yöneticilerin Tekfiri Konusunda Uyuşturulmuş Olanlara; Parlak İnci Yıldızı.”
Kitap: birçok ilim talebelesinin yöneticileri tekfir etmemesi hususunda sahip oldukları engellere değinmektedir. Kitabın takdimini ise şeyhimiz Şeyh Muhammed El Makdisi yapmıştır.
Allah kendisini esaretten kurtarsın şöyle demiştir: bu kitap “El Kevkeb Ed Dürri El Münir…” zamanımızın cehmiyyesi olan mürcienin batıllıklarının reddi hususunda yazılmış nadir kitaplardan biridir. Mürcielerin şüphelerini silip süpürmüş, köklerini koparmış ve binalarını temelden çökertmiş ve süslü tavanlarını kafalarına geçirmiştir. Başlarına çökmüş olan tağutlarının avretlerinin örtülerini açıp çıkarmıştır. Bu kardeşimiz nasıl tevhid ve cihad sancağını yükseltmiş ise aynı şekilde rabbimizden bu çalışmasını kabul etmesini ve bunun sayesinde onun değerinin yükseltmesini dilerim.
[26]
2-“El Kavli’n Nercisi Bi Adalet Eş Şeyh El Makdisi” (Şeyh Makdisinin Adaleti Hakkında Nergis Söz)
Kitab; ilim ehlinin şeyh Makdisiyi övmesi ve yüceltmesini ele almaktadır. Şeyh Makdisi -Allah esaretten kendisini kurtarsın- bu fakir kulun kitapları hakkında şöyle demiştir: bütün kitaplarını yaymak konusunda her zaman gayret edip çalışacağız ancak bu kitabı müstesnadır.
[27] Şeyhimiz hani Sibai bu kitapa takdim yazmıştır.
-Şeyh Hani Es Sibai şöyle demiştir: Allah Teala şeyh Makdisiye lütfetmiş, ikramda bulunmuş böyle güzel bir talebe kendisine bahşetmiştir. İlmiyle, saygısıyla takdir edilen bir talebenin böyle değerli ve takdire şayan -“El kavli’n Nercisi Bi Adalet Eş şeyh El Makdisi” gibi bir eser ortaya koymuştur. Ayrıca ifade etmek isterim ki Ebu Hemmam’ın yapmış olduğu bu çalışma, şeyh Makdisi hakkında bir araya getirmiş olduğu bu övgüler ve medhiyeler, mezmum bir taassup ürünü de değildir.
İlmi ehlinin şeyh Makdisi hakkında görüşlerini bir araya toplayan bu kitabın birçok faydası vardır. Şöyle ki; şeyhin ilmini göremeyen muasır şüphecilerin bocalamalarının batıl olduğunu ve şeyhin ne kadar değerli bir şahsiyet olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca Allahın izni ile gelecek nesillere faydalı bir kitap bırakarak, cerh ve tadil ilmi ile uğraşan ilim talebelerine büyük fayda sağlamıştır.
[28]
3-“İynas El İnsi Bi Diyvan Şeyhina El Makdisi” (Şeyh Makdisinin Divani İle İnsanların Ünsiyeti)
Kitap; içerisinde takdim ve sonuç yazılarının da bulunduğu şeyh Makdis için yazılmış olan kasideler içerir.
4-“Rişk Nebali Ve İşhar Silahi Ala Cehalat El Med’uv Yunus Es Sabbahi” (Yunus Sabahi Denilen Şahsa Okların yağdırılması Ve Silahların Çekilmesi)
Kitap; arap halicinde yaşayan bir şahıs tarafından ele alınmış “Allahın hükmüyle hükmetmeme” konusunda yazılmış küçük bir risaleye reddiye mahiyetindedir.
5-“İzlal El Ğamam Ala Seyyid İmam Min Vehci’s Sicni Ve Hurrur Rududi Ve’l Kelam” (Seyyid İmam Üzerine Bulutların Gölge Yapması, Zından Işıltısı Ve Özgürlük Reddiyesi)
Kitap; Şeyh Abdülkadir bin Abdülaziz soruşturma ve ifade verme masasında yaşamış oldukları ve şeyhin teracuatı ile ilgilidir.
6-“Tekfir Ba’dı Tavağıt El Arap” (Bazı Arap Tağutlarının Tekfiri).
Kitap takriben iki yüz sayfa kadardır. Kitapta Arap tağutlarının küfürleri iki konu üzerinden beyan edilmektedir: birincisi; işlemiş oldukları amellerin ispatı. İkincisi; işlemiş oldukları amellerin küfre götürücü olduğunun ispatı.
7-“El Edva’ El Kameriye Ala El Es’ile El Mısrıyye” (Mısırdan Gelen Sorulara Ay Işığında Cevaplar)
Bir kardeşimizin Kenan diyarından bizlere sormuş olduğu soruların cevaplarını içeren bir kitaptır.
8-“El Matar El-Vabil Fi İcabet Es-Sail” (Soru Soran Kişinin Sorularına Bereketli Cevaplar)
Kitap; bu mübarek davaya yeni katılmış olan kardeşlerimizin birinin sormuş olduğu soruların cevabını içermektedir. Kitap ta cevaplanmaya çalışılan sorular şöyledir:
A- Salip (haç) takmanın hükmü.
B-Ammi (Halktan birisin)ve ilim ehlinin münkeri inkâr etmesi.
C-Yöneticilere huruc etme hükmü.
D-Müslümana karşı kâfirin öldürülmesinin hükmü.
9-Es Sarimil Meslül Ala Eğalit Samih Dellül (Samih Dellül’ün Saptırmalarına Reddiye)
Kitap; hamasi Samih Dellül’ün kaleme almış olduğu bir makaleye reddiye niteliği taşıyan bir risaledir. Şeyh Makdisi takdim yazmıştır.
Şeyh Makdisi (Allah esaretten kurtarsın) şöyle demiştir: Gazzedeki kardeşlerimize yardımcı olması için taleberim arasında zeki ve en çok sevdiğim bir talebeyi seçmeye karar verdim. Yiğit ve cesur, tevhid süvarisi, irca ve tecehhüm
[29] ehlinin korkulu rüyası olan talebem, sevgili kardeşim; Ebu Hemmam Bekr bin Abdülaziz El Eseri” yi seçtim. Kendisini, bu göreve yerine getirmesi için seçtim, Allah kendisiyle bu dine yardım etsin ve mübarek kılsın. Zaten talebemin sözü de; “Bütün emir ve görüşlerine hazırım, ben ok torbanda bir okum, beni nereye istersen at.” Oldu.
Ben umarım ki kendisi batıl ve dalalet ehlinin belini kıracak, bütün şüphelerini yok edecek, güçlü ve güzel bir oktur.
[30]
10-El Ğurbe Ve El Ğureba’ (Gurbet Ve Garipler)
Kitap; her yerde hak ehlinin kalbini mutmain kılması ve ümit vermesi için yazdım. Bu konuyla alakalı ayetleri, hadisleri, eserleri ve güzel şiirleri bir araya getirdim.
Alttaki kitaplar ise “Silsilet El Minkaş Şübeh El Evbaş” (Evbaşların -aşağılık ve değersiz insanlar- şüphelerinin törpülenmesi) ile alakalıdır:
11-El Minkaş El Evvel (Birinci Törpü). “En Nevafih El Miskiyye” (Misk Esintileri):
Kitap; Mekke dönemi ile alakalı öne sürülen şüphelerin törpülenmesi ile alakalı bölüm. Mekke döneminde henüz cihad meşru kılınmamışken peygamber efendimizin yaptıklarının delil alınmasıyla ilgili şüphelere reddiye vermektedir. Ayrıca Mekke dönemini delil alarak şu günümüzde cihad yoktur ancak sözle cihad vardır” diye delil getirenlere verilmiş cevapları içermektedir. Bu kitaba da Doktor Hani Sibai takdim yazmıştır. Allah onu korusun…
Hani Sibai bu kitap hakkında şöyle demektedir: kardeşim Ebu Hemmam’ın bu kitabı batıl ehli mürcilere
[31] güzelce cevap vermektedir. Kardeşimiz konuları biraz daha genişletebilirdi fakat binanın kerpiçlerine bir kerpiç daha eklemiş ve iyice sağlamlaştırmıştır. Yazmış olduğu kitapla; cihad ehlini savunmuş ve mükemmel reddiyeler vermiştir. Her kim cihada sarılır ise; izzet ve şeref bulur, yücelir. Her kimde cihadı terk ederse zelil olur ve alçalır. Kitabın bütün Müslümanlara ve ilim talebelerine dağıtılması çok yerinde olur.
[32]
12- El Minkaş Es Sani (İkinci Törpü). İmtida Es Suruc” (Nurun Yayılması).
Kitap; İmam Ahmed’in hurucu ile alakalı şüphelere cevap vermektedir. İmam Ahmed’in zamanının yöneticilere karşı huruc etmemesi ve bu konunun günümüze indirgenerek delil edinilmesine reddiye vermektedir. Şeyhimiz Ebu Basir Et Tartusi (Allah onu korusun) takdim yapmıştır.
Şeyh kitap hakkında şöyle demiştir: kardeşimizin yazmış olduğu kitabı okudum. İmam Ahmed’in zamanının yöneticilerine huruc etmemesi konusunda yazılmış en güzel eserlerden biri olarak gördüm. Rabbim faydalı kılsın.
[33]
13-Eş Şihab El Lami’ Ala Bani Es Savami’ (Kilise Yaptıranlara; Göz Kamaştıran Yıldırım).
Kitap; Allaha ve rasulüne (s.a.v) savaş açmış kıddislere, kilise yaptırılmasına cevaz verme konusunda çalışma ve gayret içerisine giren Muhammed Hassan’a
[34] reddiye niteliğinde bir kitaptır. Kitap henüz basılmamıştır. Rabbim bastırmayı kolaylaştırsın.
14-“Nusrat Devlete-L İslam Fi-L Irak” (Irak İslam Devletine Yardım).
Kitap; Hamid Ali’ye, ilmi nasihatler içeriyor. Irak islam devletinin meşruiyeti delillerle anlatılmaktadır. Ayırca bu konu hakkında öne sürülen şüpheleri ele almaktadır.
15-El Varta El Gaviyye Li-L Mürcie El Ğaviyye (Azgın Mürcilere; Güçlü Tuzak).
Kitap; günümüz mürciesinin ağzına gem vuracak nitelikte bir kitaptır. Allaha hamd olsun ki bu kitabımda mürcileri bir köşeye hapsettim ve oradan asla çıkamazlar. Bu yüzden ya teslim olmak zorunda kalacaklar yahut en azından tarafsız kalmak zorunda kalacaklar.
16-“Buzuğ El Fecr Fi-Muhacat El Aşr” (On Delil İle Fercin Gözükmesi).
Gazze cihadına karşı insanların birbirinden uzaklaşmalarına yol açan sebepler üzerine yazılmış bir kitaptır. Ayrıca insanların, dünyanın çeşitli yerlerinde cihad eden Müslümanlardan uzaklaşmalarına yol açan sebepleri ele alarak tedavi etmektedir.
17-“Hıvarun Em Hıvarun” (Diyalog mu Yoksa Feryat mı?).
Kitap; Veled Ed Dudu’nun cihadi, selefi düşünceye sahip hapishanedeki kardeşlerimizi münazaraya davet etmesi hakkında reddiye niteliğindedir.
18-“El Hecr Ve Et Takbih Fi-L İntihabat Ve Etterşih” (Seçmen Ve Seçilmeye Aday Olanlardan Uzaklaşılması Ve Kötülenmesi).
Allahın dışında kanun koyanlara karşı bazı kardeşlerimizin gülümsemelerini, belki de onlarla tokalaşanları gördüğüm hatta bazı kardeşler; Müslümanların mescidlerinde, utandıklarından dolayı Allahın dışında kanun koyanların arkasında namaz kılmak zorunda kalanları işittiğim zaman, beni üzüntüye soktuklarında ele almış olduğum bir kitap.
19-El Berkıyye Fi Musıbet Et Ta’riye” (Erozyona Uğramış Olan Kimseye Telgraf).
Kitap; Şeyh Abdülkadir bin Abdülazizin şeyh Eymen’e (Allah onu korusun)vermiş olduğu reddiye üzerine yazılmış bir risaledir.
20-Fetva Eş Şeyh El Vadi’ Fi Hükmü Ed-Demokratiyye Eş Şeriyye” (Şeyh Vadiinin Şer-İ Demokrasi Hakkında Fetvası).
Kitap Şeyh Vadiinin vermiş olduğu hutbenin tahkikini içermektedir. Kitap; demokrasi ve yasa koymanın hükmünden bahsetmektedir. Kitap; bizim şeyhlerimizden ilim alma imkanına sahip olmayan bütün Müslümanlara hitap etmektedir.
21-“Tezkirat El Ebrar Bi Sünnet El İtizar” (Özür Dilemenin Sünnet Olmasının İyilere Hatırlatılması).
Kitap; özellikle bu mübarek menhece sahip gençlere daha sonra genel olarak da bütün Müslümanlara hitap etmektedir. Kitap; Müslümanların Müslümanlara karşı yumuşak olmaları gerektiği, birbirlerinden özür dilemeleri, Allaha itaat olarak bunun hemen yerine getirilmesi ve kalplerin kaynaşmasının önemine değinmektedir.
22-“Nesrul Cevahir Fi Hükmü Ed Dua Li-S Sultan Ala El Menabir” (Minberlerde Sultana Dua Etmenin Hakkında Mücevherlerin Ortaya Dökülmesi).
Kitap; kıyas evla yoluyla, selef salihinin minberler üzerin de Müslüman sultanların övülmesini yasaklamıştır. O halde şu günümüz tağutlarının minberler üzerinde övülmesinin hayli hayli yasak olmasını anlatmaktadır.
23-En Nücum El Berraka, Fi Nakd Nehc Kitab El Belağa” (Parlak Yıldızlarla, Belağa Kitabının Tenkidi).
Kitap; birçok ehlisünnetin evinde ve kütüphanelerinde yer alan, edep ve lügat okuyanların okuduğu “Nehcül Belağa” kitabını tenkit etmekte ve hakikatini ortaya koymaktadır. Bahsetmiş olduğumuz bu kitap maalesef birçok kişi tarafından ehlisünnetin mutemed kitabı zannedilmektedir.
24-“Talakat El Benadık Fi Reddi El Fetva El Fasık” (Fasığın Fetvasının Makinalı Tüfek İle Kurşunlanması)
Kitap; cihad ve ribat ehline batıl ehlinin saldırıları fazlalaşınca ele almış olduğum bir kitaptır. Dolayısıyla bu konuda fetva veren, bu konularda ileri geri konuşanların bu konuda ehil olmadıkları ve bundan dolayı bu kimselerden ilim alınmaması gerektiğinden bahsetmektedir.
25- “Ediya’ Es Selefiyye, Nisa Biamaim Ve El Liha” (Selefi Olduklarını İddia Eden Sakallı Ve Sarıklı Kadınlar).
Kitap; cihaddan geri kalan, cihadı kötüleyici kimselere reddiyedir. Cihaddan geri kalanların “kadınlar” diye isimlendirilmesinin sebebi ise; hem cahiliye de ve hem de islam da erkek ile kadının arasındaki alamet-i farıkanın savaş olmasıdır.
26- “Veddu Lev Tüdhinu Feyüdhinun” (Arzu ettiler ki, sen (onlara) yağcılık yapasın, onlar da sana yağ yakacaklardı.) (Kelem, 9).
Kitap; hak üzere sebat etme hususunda bir takım göz kamaştıran örnekler gösteriyor. Cihadı ve cihadı düşünceyi terk etme hususunda ikna etme ve cesaretlendirmeler karşısında teracu’ etmeme, geri adım atmamayı anlatıyor.
27-“Cebr Er Riyn Fi Resa El Cibrin” (Şeyh Cibrin’ mersiye; Yağmur Sarması).
Kitap şeyh Abdullah bin Cibrin’e mersiye üzerine yazılmıştır.
28- “Ve La Tegulu Selase” (Üç Demeyin).
Kitap; hüküm koymada, yasa koymada üçleyenlere karşı reddiyedir.
29-“Tabsir El Ahbab Bi Ta’bir, “Rü’ya El Kilab” (“Köpeklerin Rüyası” Bu Rüyanın Tabiri Konusunda Sevdiklerimizin Bilinçlendirilmesi).
Kitap; Şeyh Ebu’n Nur El Makdisinin
[35] son hutbesinde anlatmış olduğu rüyanın ta’birinin anlatmaktadır.
30-“El Huur Fi Ehli Es Süğür” (Cihad Ehli İçin Hazırlanmış Huriler).
Kitap; Allah tealanın ahirette görülmesi için, Allah yolunda şehit olmaya teşvik içermektedir. Daha güzel ve daha güçlü bir şekilde cihad etmeye, şehit olmaya mücahidleri yönlendirme amacı taşır. Ayrıca mücahidlere; “Allah tealanın muttakiler için “bunlar hurileri özlemiş, huriler için cihad ediyorlar” eleştirenlere, reddiye niteliği taşımaktadır.
31-“Es Seb’iyye Fi Reddi İstinkar Fi Katla Esara El Küffar” (Yedi Tane Kafir Esirlerinin Öldürülmesine Karşı Çıkanlara Reddiye).
[36]
Kitap; Rasulullah (s.a.v) döneminde kâfirlerin esirlerini mücahidlerin öldürmesine bir şey demeyen fakat şu günümüzde mücahidlerin kâfirlerin esirlerini öldürmelerine karşı çıkanlara yani bir meseleyi iki ölçü aleti ile tartanlara reddiyedir.
32- “Cibal Fevga-L Cibal” (Dağların Üstündeki Dağlar).
Kitap; yüksek Afgan dağlarında cihad eden mücahidlerin ve şeyhlerinin yaşadıklarını anlattıkları bir kitaptır.
33-“Ders Fi’n Nahvi” (İbretlik Örnek Dersler).
Kitap; cihada teşvik içerikli kısa bir risaledir.
34-“Gul La Eşhed” (De Ki: Ben Şahitlik Etmem).
Kitap; muvahhid Müslümanların pislik demokrasi oyununa iştirak etmeme ve uzaklaştırma, uyarı amacı ile yazılmıştır.
35-“Tenbih El Berere, Fi Tahzir Ba’d Suver Men Yeci’u Bi’ Sehara” (Büyücülere Gitmenin Şekillerinin Nasıl Olabileceği Konusun Da İyilerin Uyarılması).
Kitap; günümüz teknolojik aletlerler ve cihazlar kullanarak büyücülerle irtibata geçme hususunda uyarılar içermektedir.
36-“Aberat El Abir Fi Resa’ Emiril Müminin Ve El Vezir” (Müminlerin Emiri Ve Yardımcılarının Şehit Olmasına Mersiye Yakan Kişinin Gözyaşlarının Sel Olması).
Kitap; Rafideyn beldesinde ki asli ve mürted kâfirlerle girişmiş oldukları savaşta emiri-l müminin Ömer El Bağdadinin ayrıca savaş bakanı olan Ebu Muhacirin şahadetiyle alakalı yazılmış mersiyeler içerir.
37-“Vakafat El Havatır Maa Zikri Emri-L Müminin El-Atır” (Misk Saçan Emirül Müminin Zikrinde Hatıralar Ve Bakışlar).
Kitap; Her zaman ileri atılan ve hiçbir zaman geri çekilmeyen Emiri-l müminin Ömer El Bağdadinin ani şahadeti sebebiyle, gönülleri hüzünle dolan sevenlerine yazılmış bir risaledir. Rabbim kendisini şehitlerden yazsın…
38- “Küllüna Ebnauk” (Hepimiz Senin Evlatlarınız).
Kitap; Allame şeyhim Makdisinin oğlunun rafideyn beldesinde şehit olmasının akabinde şeyhe teselli amaçlı yazılmıştır. Rabbimden kendisini şehitlerden kabul etmesini ve Anne ve babasına, ehli beytine şefaat etmesi dilerim.
39-“Beynel Busg Ve Elharg” (Tükmük Ve Yangın Arasında).
Kitap; Hıristiyanların, yaratılmışları ilah edinmeleri hakkındadır.
40-“Felyevm Nüneccike Bibedenike” ((Ey Firavun!) Senden sonra geleceklere ibret olması için, bugün senin bedenini (cansız olarak) kurtaracağız.) (Yunus, 92).
Kitap; Mısır firavunu Hüsni Mübarek’in mısırlı gençlerin devrimiyle yıkılmasını ve yönetimden indirilmesini anlatıyor.
41-İrşad El Usud Er Rabida, Fi Ma İza İktetel Hukkam Ve Er-Ravafide” (Yöneticiler Ve Rafiziler Birbirleriyle Savaştığında Pusuda Bekleyen Aslanlara Yol Rehberi).
Kitap; mücrim rafizlerle mürted yöneticiler arasında çıkabilecek olan savaşlarda, hak ehli ve hak menhece sahip gençlere yol göstermeyi içerir.
42-“El Kabail El Yemeniyye Beyne En Nusra El İslamiyye Ve En Nahve El Arabiyye” (İslami Yardım Ve Arap Büyüklenmesi Arasında Sıkışıp Kalmış Yemen Kabileleri).
Kitap; Yemen kabilelerin, yemen de cihad eden mücahidlere yardım etmesine teşvik nasihatleri içerir.
43-“Sarahat Li Ehli İzze, Fi İstinfaz El Muhacire El Mücahide Ümmü Hamza” (İzzet Ehlinin Harekete Geçmesi İçin; Mücahid, Muhacir Ümmü Hamzanın Çığlıkları).
Kitap; savaş bakanı Mücahid şeyh Ebu Hamza El Muhacirin (Abdül Mün’im bin İzzeddin) eşi Yemenli Ümmü Hamza Bint Ali’nin esaretten kurtarılması hususunda yazılmış bir risaledir. Rabbim; şeyhi en yüce cennetlerine girdirsin ve şehitlerden kılsın.
44- “Sığar Kibar” (Küçük Büyükler).
Kitap; bazı mücahidlerin küçük çocuklarını savaş sahalarına beraberinde götürmesi hususunu kınayanlara karşı yazılmış bir risaledir.
45-“Gayet El Mechud Fi Nasihat Eş-Şürat Ve El Cunud” (Polis Ve Askerlere Elden Gelen En Son Nasihat).
Kitap; polis ve askerlerin karanlıklardan aydınlıklara çıkması için elden gelen gayret gösterilerek onlara nasihatler içerir.
46-“İhse’ Felen Te’du Gadrek Ya Mürci’” (Sesini Kes Ey Mürcie! Haddini Aşamayacaksın).
Kitap; Allah yolunda cihad eden komutanlara dil uzatanların sesini kesmeyi hedefleyen eski bir risaledir.
47-“El Mercan Fi İspat Sarul Can” (Cinin, İnsanı Sara Hastası Yapmasının İspatı).
Kitap; kardeşlerden birinin minber ve el cihad sitesinde sormuş olduğu soruya cevap niteliği taşır.
Bütün bunların dışında başlayıp ta henüz bitirmediğim –rabbimden bitirme hususunda yardım isterim- birçok risale ve kitap vardır. İşte bunlardan biriside kardeşimizin sormuş olduğu “Silsilet Beriyye Eklam fi Teracum El A’lam” (Meşhur kalem ve alimlerin hayatları) isimli eserimdir. Bu eser bazı ilim talebelerindeki azmin ve isteğin yok olduğunu gördüğümde, sadece izlemiş oldukları, işitmiş oldukları ile yetinerek ilim ve amel hususunda rahavete kapıldıklarında, teşvik için kaleme almış olduğum, üzerinde yazmaya devam etmeyi düşündüğüm bir eserdi. Fakat ankebut şebekelerinde bu düşündüğüm şeylerin yayıldığını görünce bu eseri tamamlamaktan vazgeçtim.
Bunların dışında yazmış ve hazırlamış olduğum çokça kitaplar ve eserler vardır fakat beden önceki eski alimlerin yolunu takip ederek genç yaşta ele almış oldukları fakat neşretmedikleri gibi bende ileride neşretmeyi düşündüğüm birçok eser vardır.
-Küçük Malik diye adlandırılan imam Ebu Zeyd El Kayravanin yedi yaşında “Resail” adlı eseri yazması gibi.
-Şeyh hafız Hakeminin on dokuz yaşında “Süllemul vusul İla İlmil Usul” adlı kasidesini yazması gibi. Bunların dışında gelmiş geçmiş birçok alimin genç yaşta yazmış olduklarını bir müddet sonra neşrettikleri gibi bende Allah izin verirse neşredeceğim.
Bazı sevdiğim kardeşler bu yazmış olduklarımı neşretme hususunda izin istediler ben henüz müracaa etmediğim ve olabilecek hataları çıkartmadığım için buna müsaade etmedim.
Faziletli Kadı Abdurrahim bin Ali El Biysani, İmad’a göndermiş olduğu kitap hakkında ne kadar da güzel söz söylemiştir: gördüm ki, bir kimse bir şey yazsa ertesi gün mutlaka şunun yerine şöyle yazmış olsaydım daha güzel olurdu, şunlar da eklenseydi daha güzel olurdu, şu öne alınsaydı daha iyi olurdu, şu yazılmasaydı güzel olacakmış” dediğini gördüm. Dolayısıyla bunlar bizim için bir ibrettir. İnsanların yazmış olduklarında noksanlık hiç de eksik olmaz.
[37]
Bunların yanında birçok mürcielerin liderleri ve davetçileri ile diyaloglarım ve münazaralarım oldu. Bunlar:
1-Adnan bin Muhammed El Arur. İman ve küfür meseleleri hakkında.
2-Mahmud Lütfi Amri. Cihad ve şartları hakkında.
3-Said bin Abdullah El Berrik, cihad ve ictihad hakkında.
4-Ubeyd El Cabirinin bazı talebeleri beni şeyhler ile tartışmaya çağırdı. Aramızda elçi olan kişiye dedim ki: Ubeyd ders vermeyi kabul eder fakat ders almayı bu ilerlemiş yaşıyla kabul etmez. Fakat yine de ben onunla şu dört şart gerçekleştiği takdirde münazara yapmayı kabul ediyorum:
1-Karşısına bir talebe olarak değil de münazaracı olarak çıkacağım.
2- Bizlere verilen süre adaletli bir şekilde taksim edilecek.
3-Bizlere verilecek olan vaktin miktarının belirlenmesi hususunda ortak karara varacağız.
4-Münazara da görüntü çekimi yapılacak.
Bu şartlar kendisine sunulduğunda münazara etmeyi reddetmiştir.
Sevgili kardeşim! Ben henüz ilim talebinin başındayım, burada isimlerini sayamayacağım birçok alimin övgüsüne mazhar oldum. Rabbim bu yolda yürümeyi, yorulmamayı ve geri adım atmamayı bana nasip etsin. Rabbimiz şöyle buyurur: “De ki: rabbim ilmimi artır.” (Taha, 24)
Said bin Cübeyr şöyle demiştir: kişi öğrendiği müddetçe alimdir. Ancak ne zaman öğrendikleriyle yetinir, öğrendiklerinden fazlasına ihtiyacının olmadığını düşünürse işte o zaman en cahil kimse olur.”
[38]
“Dünya da yegane hedefim her tarafa yayacağım ilimler öğrenmektir, bu öğrendiğimi çöllerde, vadilerde anlatmaktır.
İnsanların unutmuş olduğu kurana ve sünnet ilimlerinde minberlerde anlatmaktır…
Ribat yerlerinde nöbet bekleyenlerin ilk olma ve çağrıldığında ilk koşanlardan olmaktır.
Yüksek dağlarda geceleyerek, hep ileri atılarak, hiç geri adım atmayarak keskin kılıçlarla çarpışmaktır.
Savaş kızkınlığın da kafirlerle mücadele etmek ve bir yiğidin arzuladığı şey olan kafiri öldürmektir.
Ey rabbim! sen beni silahımı bunlardan başka bir şey eyleme ve kabirlerde pamuğa dönmüşlerden de eyleme.
[39]
Bu fakir kulun biyografisiyle ilgili küçük bir nükteye işaret edeceğim: bu göz kamaştıran menhecin düşmanları olan mürtedler ve bidat ehli beni birçok şeyden alıkoydular ve yasakladılar.
Müslümanlara imamlık yapmaktan beni men ettiler. Mescidlerde desr vermemi yasakladılar. Kendime olan sevgim; anlamsızca bana buğuz edenlerin yüzünden arttı.
Ben, onlara göre kınandıkça kötü olurum oysa onlara karşı kötü olanlar ise ancak sol ehli olanlardır.
İşte Allah hamd olsun ki kıskanç, kin sahipleri istemese de bu fakir kulun sesi kıtalar ötesine ve sayısız topluluklara ulaşıyor. Hakeza Arapçanın dışında başka dillere tercüme ediliyor.
“İşte o, Allah'ın bir lütfudur ki, onu dilediğine verir. Allah, ihsanı bol, herşeyi bilendir.”(Maide, 54)
Rabbimizden; bizi dini için istihdam etmesini ve bizleri değiştirmemesini diliyoruz.
Burada anlatmaya çalıştıklarım bu fakir kulun kısaca yaşamış olduğu ilmi öz geçmişidir. Şayet ömrümüz varsa daha sonra harflerin noktalarını koyarız (yazdıklarımızı tamamlarız) ve burada zikretmediğimiz şeyhlerimizi zikrederiz ve hayatımızın geri kalan detaylarını da anlatırız. Rabbimden beni ve sizi yaşamış olduklarım ve elde etmiş olduklarımla faydalı kılmasını dilerim.
Tavsiyelerime gelince sevgili kardeşim ve senin tarafından diğer sevgili kardeşlerim! Birkaç kelimede size tavsiyelerimiz özetliyorum ve bu tavsiyemde sizleri aldatmıyorum;
“Dininiz için yaşayın…
Dininiz için ölün…
Yatakta ölmekten de sakının”
Başarı Allahtandır.
Yazının orjinali:
www.tawhed.ws/FAQ/display_question?qid=3875&page=4&uid=172
[1] Müslim, Mukaddime 5.
[2] Bkz: Müslim şerhi 133.
[3] Ahmed, Ebu Naim-el-Hılye’de hasen senedle rivayet ettiler.
[4] Müslim, Ahmed, Ebu Naim-Hılye’de rivayet etmiştir.
[5] Müslim, Buhari-Edeb’il Müfred, Ahmed rivayet etmiştir.
[6] Bu rivayet birçok sahabe yoluyla gelmiştir fakat rivayetin bütün geliş yolları münkerdir. Dolayısıyla Peygambere (s.a.v) nisbeti doğru değildir. Fakat mana itibariyle doğru olduğu için ve diğer birçok sahih hadis bunu ispat ettiği için isti’nasen bu rivayeti de buraya koymayı uygun gördük. Silsile-i Zayife, 309-312.
[7] Bu konu “Minber Et-tevhid Ve El Cihad” sitesinde kendisine sorulan soruya vermiş olduğu bir cevaptır.
[8] Soruyu soran kişi, minberde yer alan meşhur birçok şeyhi, şeyhim diye anlatmasından etkilenmiş ve bu soruyu yani ilmi geçmişini sormuştur. Çünkü satırlarda da yer aldığı gibi; şeyh Ebu Hemmam, birçok şeyhden ders aldığına işaret ettiği için, soruyu soran kişi bu şeyhlerin hepsinden ders alıp almadığını öğrenme arzusu ile bu soruyu kendisine yöneltmiştir. Çev.
[9] Çiçekleri ayrı ayrı veya bir kök sap üzerinde şemsiye durumunda, beyaz veya sarı renkte soğanlı bir süs bitkisi. Çev.
[10] Ek düşünce, kenar bilgi. Çev.
[11] Tabakat El Hanabile, 1/298.
[12] Kaside şeklinde yazılmış olan ilmi menzumeler. Çev.
[13] Şeyh tevazusundan dolayı -kendisini kastederek- bu sözleri söylemektedir. Allah en doğrusunu bilir. Çev.
[14] Daha çok, hadis rivayetine yeni başlayan kimseleri ifade eden bir terim.
Sözlükte “dayanmak” anlamındaki sünûd kökünün “if‘âl” kalıbından türeyen müsnid kelimesi “dayandıran, anlam yükleyen, sözü söyleyenine kadar ulaştıran” mânasına gelir. Farklı şekillerde tarif edilmiş olmakla birlikte hadis terimi olarak daha çok “hadis Hakkında bilgisi olsun veya olmasın hadisi senedli olarak rivayet eden kimse” demektir. Bu terimi “hadisi söyleyenine nisbet ederek rivayet eden kişi” anlamında râvinin karşılığı olarak kullanan muhaddisler de vardır. Müsnid, hadis rivayetine yeni başlayan râvinin hadis ilminde elde ettiği ilk ve en düşük mertebe olup râvi ile arasında bir fark bulunmamaktadır. Bu mânada müsnidin, yalnızca hadis dinlediği ve rivayet ettiği için naklettiği hadislerin metinleri ve isnadları konusunda bilgi sahibi olması aranmaz. Hadisi duyduğu gibi doğru bir şekilde senediyle birlikte nakletmesi yeterlidir. Zamanla rivayet hususunda uzmanlaşan müsnid hadis ilminde muhaddis mertebesine yükselir. Çev.
[15] Et Temhid, 6/118.
[16] El Mearif İbniş Kuteybe, S. 239. Ez Zecr Bi-l hecr, S. 31.
[17] Kelime olarak “bulmak” manasına gelen “vecede” kök fiilinin mufa'ale ölçüsünde maştan olup kısaca elde etmek demektir. Hadis Usulünde bir muhaddisin herhangi bir musannif veya ravinin el yazısı ile yazılmış kitabını veya bazı Hadîslerini ele geçirmesine denir. Hadîs rivayet metotlarındandır. Bir musannif veya Hadisçinin bizzat kendisinin yazdığı Hadîs kitabını veya cüzünü ele geçiren kimseye vâcid tabir edilir. Çev.
[18] Sözlükte “kuyudan su çekmek, birine su getirmek, su başına gitmek, kana kana su içmek ve ip bükmek manalarını veren “ravâ” kök fiilinin mastarıdır. Umumî manada bir sözü veya olayı bir başkasına nakletmeyi ifade eder.
Hadis terimi olarak rivayet, Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnetini aksettiren hadislerin haber verenlere isnad edilerek nakledilmesine denir. Bu tarife göre rivayette üç unsur vardır. Bunlardan birincisi, rivayete esas olan hadis; ikincisi bu hadisi, kendisine haber verene isnad ederek nakleden kimse; üçüncüsü de hadisi kendisine nakledenden alan kişidir. Çev.
[19] Bkz: Vefyatan El A’yan İbni Halkan, 1/82.
[20] Mukaddime El kevkeb Ed Dürri El-Münir, S.4.
[21] Sözlükte yol manasına gelen tarîk kelimesi Hadis Usulünde bir hadisin senedine verilen bir diğer isimdir. Çoğulu tunik gelir. Hadisin senedi onun son ravisi ile Hz. Peygamber (s.a.s) arasında rivayet zincirini oluşturan ravi isimleri demektir. Buna göre tarik son raviyi Hz. Peygamber'e ulaştıran rivayetinin takip ettiği yol anlamında kullanılmış demektir. Bunun için hadis ve usul kitaplarında “bu hadis şu tariktan şöyle rivayet edilmiştir, bu tariktan böyledir” gibi ifadelere rastlanır. Bu tabirler hadisin bir başka senedle de rivayet edildiğini belirtmiş olur. Çev.
[22] Kelime olarak “er kişi” manasına gelen “racul”ün çoğulu olan rical, Hadis Usulü ilminde hadisleri rivayet eden raviler hakkında kullanılan umumî bir tabirdir. Ricâlu'l-hadis de denilen rical, hadis rivayetiyle meşgul olanlardır. Şu hadisin ricali sikadır denildiğinde daha hususî manada kullanılmış ve o hadisin senedini teşkil eden raviler kastedilmiştir. Çev.
[23] El Fakih ve’l Mütefakkih, 1/103.
[24] Saydul Hatır, S. 155.
[25] Şeyhin burada bahsetmiş oldukları; kitap, risale, makale türü şeylerdir. Küçük birkaç sayfa şeklinde olanlar olduğu gibi büyük bir kitap şeklinde olanlar da vardır. Çev.
[26] Mukaddime El Kevkeb Ed Dürri El Münir, S. 5-6.
[27] Mukaddime El Kevkeb Ed Dürri El Münir, S. 4.
[28] Mukaddime El Kavli’n Nercisi Bi Adalet Eş şeyh El makdisi, S. 6-7.
[29] Cebriyye mezhebinin önde gelen kollarından biri.
Cehmiyye fırkası, ismini kurucusu Cehm b. Safvân (ö. 128/745)'dan almaktadır. Cehmi'den, mezhebler tarihi kaynaklarında çeşitli vesilelerle oldukça fazla söz edilmektedir. Cehm b. Safvan'ın hayat seyri ve şahsî görüşlerinin fırka üzerinde büyük etkisi vardır.
Cehm b. Safvan, Halku'l-Kur'an (Kur'an'ın yaratılması) meselesinde, Kur'an-ı Kerîm'in yaratılmış olduğunu ilk defa ortaya atan ve Allah'ın sıfatlarını nefyeden Ca'd b. Dirhem'in talebelerindendir. Ca'd b. Dirhem, Hz. İbrahim'in "Allah'ın dostu" olduğunu ve "Allah'ın Hz. Musa'ya hitabı"nı inkâr ettiği için Basra Valisi Hâlid b. Abdullah el-Kasrî tarafından 124/741 yılında bir nevî kurban edilerek öldürülmüştür. (İbnu'n-Nedîm, el-Fihrisî, Leibzig 1870, s. 337; ez-Zehebî, Tezkiretü'l-Huffâz, Haydarâbad I955, Il, 621). Cehmiyye'nin görüşlerini tek tek inceleyelim. Cehmiyye, esas itibariyle Cebriyye mezhebinin görüşlerini paylaşmakla beraber, aynı zamanda ezelî sıfatların nefyi konusunda da Mutezile ile uyum sağlamaktadır. Bu benzerliklerin dışında Cehmiyye'nin bazı farklı görüşleri vardır ki, bunları şöylece sıralayabiliriz:
1-Yüce Allah'ı yaratıkların sıfatlarıyla vasıflandırmak caiz değildir. Zira bu durum, teşbihi, yani Allah'ı kula benzetmeyi beraberinde getirir. Bundan dolayı, Allah'ın Hayy (diri) ve Alîm sıfatlarını nefyettiler. Fakat, Allah'ın Kâdir (her şeye gücü yetmesi), Hâlik (yaratıcı), Mûcid (var eden), Muhyî (hayat veren), Mumît (öldüren) ve Fâil (yapan) sıfatlarını kabul ettiler. Çünkü yaratıklar bu kabul edilen sıfatlar ile vasıflandırılamazlar. Bu vasıflar sadece Allah'a mahsustur. (el-Bağdadi, el-Fark Beyne'l-Fırâk, Beyrut (t.y.), 211-212; Şehristânî, a.g.e., I, 86-87).
2-Yüce Allah'ın ilmi ve kelâmı hâdistir. Bu konuda şöyle söylerler: Allah'ın, herhangi bir şeyi yaratmadan önce bilmesi caiz değildir. Yani ilim ve yaratma onlarca eşittir. Çünkü, şayet Allah önce bilip sonra yaratsaydı, bu durumda Allah'ın ilmi ya olduğu üzere bâki olmuş olurdu, ya da olmazdı. Eğer olduğu üzere bakî olmuş olursa, yani ilk olduğu, ilk hali üzere devam ederse ve herhangi bir ilâve olmamış olursa, Allah cahil olmuş olurdu. Çünkü, ilim sahibinin ilmi daima gelişmeli ve artmalıdır. Eğer olduğu gibi bâki olmamış olup, ilk hali üzere devam etmez ise o zaman da Allah'ın ilmi değişmiş demektir. Değişen şey ise mahluktur, kadîm değildir, hâdistir. Böylece Allah'ın ilmi hadis olmuş olur. Bu izah Allah'ın ilmi için yapılmıştır. Kelâmı ise aynı şekilde bunlara göre hâdistir. Dolayısıyla Kur'an mahluktur" derler.
3- İnsan bir şey yapmaya kadir değildir. İnsanın bir şey yapabilme gücü yoktur. O fiillerinde mecburdur, kendisi hakkında yaratılan ve yazılan fiilleri yapmaya mecburdur. O'nun ne kudreti, ne iradesi ve ne de ihtiyârı yani hürriyeti vardır. Zira, Yüce Allah dışında kimsenin ne fiilî ne de ameli vardır. Ameller insanlara ancak mecâzen nisbet edilir. Nasıl ki, ağaç meyva verdi, su aktı, taş hareket etti, güneş doğdu ve battı, yağmur yağdı derken burada sözü edilen özneler o fiilî aktif olarak yapmamışlar, fakat bu fiiller onlara nisbet edilmiştir. İşte, bunun gibi insana da mecâzî olarak insan şu veya bu şeyi yaptı deriz. Burada esas fiilî yapan insan değildir, fakat ona nisbet edilmiştir. O fiilî ona Allah yaptırmıştır. Dolayısıyla insanın bir sorumluluğu yoktur. İnsanın bütün fiilleri bir zorlama sonucu olduğuna göre, sevap ve ikâp da bir cebr sonucudur. İnsan, tıpkı rüzgar önünde iradesiz kayıp giden bir yaprak gibidir.
4- Cennet ve Cehennem son bulacaktır. Cennet'e girenler, oradaki nimetlerden bir müddet istifâde ettikten, Cehennem'e girenler de belli bir müddet oradaki azabı tattıktan sonra Cennet ve Cehennem'in sonu gelecektir. Onlar da son bulacaklardır, daimî bir ebedîlik söz konusu değildir. Çünkü biz, evveli olmayan bir sonsuzluk düşünemediğimiz gibi, sonu olmayan bir sonsuzluk da düşünemeyiz. Kur'ân' da sık sık geçen Cennet ve Cehennem ehli için sözü edilen "... orada ebedî olarak kalacaklardır" (Birkaç örnek için bkz: Tâhâ, 20/76; Teğâbun, 64/9) ayetlerindeki "ebedîlik" sözünü hakiki bir ebediliğe değil de, te'kid ve mübalağaya hamlederler. Cennet ve Cehennem'in daimî olmayacağına da şu ayeti delil getirirler: ...Mesut olanlar ise Cennettedirler. Rabbi'nin dilemesi bir yana, sonsuz bir lütuf olarak, gökler ve yer durdukça, orada temelli kalacaklardır." (Hûd, 11/108) Onlara göre bu ayette "gökler ve yer durdukça" ifadesi bir şartı ve istisnayı ifade eder. (Şehristâni, a.g.e., I, 88).
5- Kim Allah'ı hakkıyla bilir ve tanır, daha sonra lisanıyla inkâr ederse, o bu inkârıyla küfre düşmüş olmaz. Çünkü, ilim ve marifet inkâr ile zâil olmaz. O kişi mümindir. Kısacası; iman yalnızca yüce Allah'ı bilmek; küfür ise yalnızca O'nu bilmemektir. İman; tasdik, ikrâr ve amel diye kısımlara ayrılmaz, o sadece hakkıyla ma'rifettir. Aynı zamanda, peygamberlerin ve diğer insanların arasında iman bakımından bir fark yoktur. Çünkü, marifet birbirinden farklı olmaz. (Şehristâni, aynı yer.)
6- Allah'ın âhirette görülmesi caiz değildir.
Ayrıca; bu farklı görüşlerin dışında, nakil olmadan, akılla iyi ve kötünün bilinebilmesi yani husn* ve kubuh* meselesinde de Mu'tezile' ile uyum göstermişlerdir.
[30] Mukaddime Es sarimi-l meslül, S.4.
[31] Mürcie, genel bir görünüşe verilmiş bir isimdir, sistemli bir mezhep değildir. İnsanların işledikleri fiillerle, bunların neticesi hususunda ortaya atılmış bir takım görüşlerden oluşmuştur. İslâm tarihinde Hz. Osman, Hz. Ali ve Muaviye ile ilgili olarak onların hatalı ve büyük günah işlediklerini, taraftarlarının kâfir olduğunu ileri süren Haricîlerin bu aşırı fikirlerine karşı ortaya çıkan bu hareket “erteleyiciler” anlamında bir itikadı mezheptir. Emevîlerin ilk devrinde basit bir şekilde doğmuş ve giderek güçlenmeye ve gelişmeye başlamıştır. İman ve küfür meselesinde ortaya çıkan bu ihtilafların yoğunluk kazanmağa başladığı birinci asrın ikinci yarısında müslümanlardan bir grup, mücadele eden iki grubun da haklı tarafları olduğunu, ancak onların kâfir saydıkları insanların Allah'ın varlığını ve birliğini tasdik etmiş olmaları itibariyle kâfir sayılamayacaklarını, fakat hakkında kesin bir hüküm vermenin de mümkün olmaması sebebiyle bu hükmü, ahiret gününde Allah'a bırakmak (irca) gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
Mürcie'nin temel akidesi imanla ilgilidir. Bir kimse İslâm'a bağlı kaldığı, kelime-i şehadeti ikrar ettiği sürece, farzları yapmasa ve büyük günah işlese bile kâfir olmaz. Bu mezhep, amel-iman belirlemek için ileri sürülen görüşlerin aşırılaşmasının tabiî bir sonucu otarak doğmuştur. Onlara göre, kâfire ibadet ve taatı fayda vermediği gibi, mü'mine de işlediği günahlar zarar vermez. Büyük günah işleyenler kâfir değildir. Amel imandan bir cüz değildir. Bundan dolayı amelsizlik, imansızlığı gerektirmez. Cehennemde yalnızca kâfirler ebedî olarak kalır. İman Allah'ı bilmek demektir ve kalpte bulunur, kalbde bulunan iman, Allah'ı sevmek ve onun emirlerine boyun eğmek şeklindedir. Allah'ı gayet iyi bilen şeytanın kâfir olması kibirlendiği ve ona boyun eğmediği içindi. Haram olan şeyleri işleyen veya farzları yerine getirmeyenin bu hareketi fısk'tır. Fakat bu hususların dinî hükmü olan haramhk ve farzlığı inkar etmedikçe bu gibi kişilere fasık denmez. Puta tapmak küfür değildir, fakat küfrün delilidir. Allah sözünden dönmez, fakat yaptığı tehditlerden bazan dönebilir (hulf edebilir). Çünkü sevap ve mükafat Allah'ın birer lütfu ve ihsanıdır. Bu sebeple, Allah vaadini yerine getirir. Ayrıca vaadden caymak bir kusurdur. Allah ise kusurdan münezzehtir. Ceza vermek, Allah'ın adaletinin bir eseridir. Bu hususta Allah dilediği gibi hareket eder. Ayrıca yapılan tehditten dönmek bir kusur sayılmaz. İman ne artar, ne de eksilir, ziyadelik ve noksanlık kabul etmez. Kalbde bir tasdik şeklinde bulunan iman eksiise şüpheye düşülürdü. Şüphe ise tasdik değildir.
Mürcie'nin Yunusiye, Ubeydiye, Gassaniye, Sevbaniye, Merîsiye ve Tûmeniye gibi birçok kolları vardır. Bunlara Halis Mürcie denir. Mürcie'nin bu kolları uzun süre varlıklarını sürdürememişlerdir. Fakat Mürcie mezhebinin inançları Şiâ ve tasavvuf gibi mezhep ve meslekler içerisinde yaşamış ve taraftar bulmuştur.
Mürcie Mezhebi, İslâm inanç tarihinde geniş bir müsamaha anlayışı getirmiştir. Bu, şairler vasıtasıyla işlenmiş ve bir af ve müsamaha edebiyatının doğmasına sebep olmuştur. Mürcie, hoşgörüyü esas aldığı için Emeviler ve Abbasîler devirlerinde herhangi bir takibata uğramamıştır. Bu mezhep, vezir, emir, kumandan, vali gibi her sınıf devlet adamının hesabına gelmiş ve onların himayesini kazanmıştır. Hatta bu yüzden “el-İrcâ Dînu'l-Mulûk” (Mürcie, padişahların iktidar sahiplerinin dinî ve mezhebidir) denilmiştir.
Amellerin sevap ve cezası hakkında ilahî kararın ahirete ertelenmiş olduğunu veya suçların mutlaka affedileceğine dair ümitlendirmeyi esas alan bu görüş, imanı esas tutarak amelleri ihmal edenlerin daima sığınağı olmuştur. Hatta bugün bile aynı gerekçenin ileri sürülmesi devam etmektedir. Çev.
[32] En Nevafih El Miskiyye, mukaddimesi S. 5.
[33] İmtida es suruc” mukaddimesi, S.4.
[34] Mısır’ın tanınmış, telefi ve sultan alimlerindendir. Çev.
[35] Hamas hükümeti tarafından, 16 Ağustos 2009 yılında İbni Teymiye mescidinde beraberinde 25 kadara mücahid ile şehit edilmiş cihadi ve selefi düşünceye sahip değerli şeyh. Gerçek ismi: Abdullatif Musa, 46 yaşında idi. Çev.
[36] Şeyh bu makalesinde: kafirlerin esirleri öldürülmesine karşı çıkan ve bunun dinimizde yerinin olmadığını söyleyenlere üç tane örnekvermiştir(70-700-70.000 esirin öldürülmesi bu nedenle seb’iyye yani yediler demiştir.) Şeyh, islam tarihinden örnek vererek reddiye veriyor. Bunlar: bedir savaşından sonra yetmiş esirin öldürülmesi konusunda inen ayetler. İkincisi: Yahudi beni kureyza kabilesinin hendek savaşında antlaşmalarına ihanet etmeleri üzerine onlardan yediyüz kişinin öldürülmesi. Üçüncüsü: Halit bin Velid’in bir savaşta alınan yetmiş bin esiri öldürmesi (El-Bidaye ve En-Nihaye). Çev.
[37] Bkz: El-İhya Zübeydi, 1/3.
[38] Tezkirat Es sami, S. 27.
[39] Siyer A’lam En Nübela, 18/206.