İ
Çevrimdışı
İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh) El-Umm adlı eserinin, “Cimau’l-İlm” bölümünde, sünnetin fonksiyonunu iyi bilmeyen, onu zanni delil kabul eden, hatta inkâr eden bir sözcü ile yaptığı münakaşayı nakleder. Oldukça uzun süren bu tartışmanın özeti şöyledir:
Muarız:
−“Biz sana bu kitabı her şeyin açıklaması olarak indirdik” ayeti her şeyin Kur’an’da açıklandığını bildiriyor. Kur’an’ın bir kelimesini bile inkâr eden kâfir olur. Öyleyse neye dayanarak, herhangi bir emir hakkında; “burada bu farz manasınadır”, “burada hassdır”, “burada falan şeye delalet verdır” diye farklı hükümler ortaya çıkarılıyor? Sonra hadis ravileri hakkında zaman zaman “falanca hata etti” dersiniz. Şu halde biz de hadislerden bazısını kabul etmesek ne lazım gelir?”
İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh), önce Hikmet’in Sünnet manasına geldiğini ispatlar ve der ki:
−“Allah’ın Kitabının ve ahkâmının dili olan Arapçayı bilen kimseyi, bu ilmi, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den gelen haberleri de kabule sevk eder. Öyleyse bu bilgi de, ümmete nakledilen haberlerle ulaşacaktır. Dolayısıyla o haberleri kabul etmek gerekir.
Allah-u Teâlâ Nisa Suresi 65. ayetinde Rasulüne ittiba ve Onun hükmüne teslimiyet gösterilmesini emretmiş, Nisa Suresi 80. ayetinde Rasule itaat edenin Allah’a itaat etmiş olduğunu bildirmiştir. Demek ki Allah’ın hükmünü bildiren Kitap’tan ayrı olarak, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e vahyedilen hüküm de vardır.
Haşr Suresi 7. ayeti, Rasulün emir ve nehyine sarılmamızı istiyor. Peki, bu farz bize olduğu gibi bizden önce yaşamış olanlara ve bizden sonra yaşayacaklara da şamil değil midir? Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i görmeyenlerin bu farzlara ulaşmalarının, ondan nakledilecek haberlerden başka yolu var mıdır?”
Daha sonra İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh), Kur’an’da bulunan bazı umumi hükümlerden, husus kasdedildiğini, bunun ise ancak sünnetin tahsisi ile olduğunu anlatır. Namaz umumi emrinden hayızlı kadınların hariç tutulması, zekât hükmüne sadece bazı malların tabi tutulması, vasiyet hükmünün feraiz ayetleriyle nesh edilmesi, miras ayetlerinin bütün anne, baba ve çocuklara şamil olduğu halde, kâfir olanların miras harici bırakılması gibi istisnaların sünnet ile yapılmasını buna misal verir.
Muarız:
−“Haklısın şimdiye kadar ki iddialarımın hatalı olduğunu kabul ediyorum. Bazıları da Kitab’da beyan olması halinde hadisi kabul etmiyorlar. Namaz emrini sadece bir rekât kılmakla yerine getireceğini düşünüyor. Ne namaz vakitleri, ne de rekât sayıları söz konusu değil. Fakat neyse, bunlardaki tutarsızlığı anladım. Peki, zanni delil sünnet ile kat’i bir haramın nasıl olup da mübah kılındığını bana izah edebilir misin?”
İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh):
−“Elbette. Bak şu yanında duran adamın kanı ve malı dokunulmaz değil mi? İki şahit dese ki; “Bu kişi falancayı öldürdü ve elindeki malını aldı ve işte yanındaki mal da gaspettiği maldır.” Bu durumda ne yaparsın?”
Muarız:
−“Kısas olarak onun öldürülmesine hükmeder, malı da asıl sahibinin varislerine dağıtırım.”
İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh):
−“Peki, bu şahitlerin yalan söyleme veya yanılma ihtimali var mıdır?”
Muarız:
−“Tabiiki.”
İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh):
−“Peki, kesinlikle dokunulmaz olan can ve malı nasıl oldu da kesin olmayan, iki şahidin şehadeti ile mübah kıldın?”
Muarız:
−“Mübah kıldım, çünkü şahitliği kabul etme emri var.”
İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh):
−“Peki, Kur’an’da Katl işi hakkında şahitliğin kabulünü nass olarak buluyor musun?”
Muarız:
−“Hayır, lakin Allah’ın ancak mefhum ile emretmesinden istidlal ederek bunu çıkarıyorum.”
İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh):
−“Şahitlerin hakiki hallerine yalnız Allah-u Teâlâ vakıf olduğu halde, zahire göre onları kabul durumunda isen, bil ki, biz muhaddisten ondan daha fazlasını zabt, hıfz, adalet, tek kalmama gibi şartları istiyoruz.”
Böylece İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh), kuvvetli bir istidlal ile muarızını ikna eder.
İmam Şafii el-Ümm 7/250, 252
İlim sahibi olmak başka birşey.
Muarız:
−“Biz sana bu kitabı her şeyin açıklaması olarak indirdik” ayeti her şeyin Kur’an’da açıklandığını bildiriyor. Kur’an’ın bir kelimesini bile inkâr eden kâfir olur. Öyleyse neye dayanarak, herhangi bir emir hakkında; “burada bu farz manasınadır”, “burada hassdır”, “burada falan şeye delalet verdır” diye farklı hükümler ortaya çıkarılıyor? Sonra hadis ravileri hakkında zaman zaman “falanca hata etti” dersiniz. Şu halde biz de hadislerden bazısını kabul etmesek ne lazım gelir?”
İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh), önce Hikmet’in Sünnet manasına geldiğini ispatlar ve der ki:
−“Allah’ın Kitabının ve ahkâmının dili olan Arapçayı bilen kimseyi, bu ilmi, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den gelen haberleri de kabule sevk eder. Öyleyse bu bilgi de, ümmete nakledilen haberlerle ulaşacaktır. Dolayısıyla o haberleri kabul etmek gerekir.
Allah-u Teâlâ Nisa Suresi 65. ayetinde Rasulüne ittiba ve Onun hükmüne teslimiyet gösterilmesini emretmiş, Nisa Suresi 80. ayetinde Rasule itaat edenin Allah’a itaat etmiş olduğunu bildirmiştir. Demek ki Allah’ın hükmünü bildiren Kitap’tan ayrı olarak, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e vahyedilen hüküm de vardır.
Haşr Suresi 7. ayeti, Rasulün emir ve nehyine sarılmamızı istiyor. Peki, bu farz bize olduğu gibi bizden önce yaşamış olanlara ve bizden sonra yaşayacaklara da şamil değil midir? Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i görmeyenlerin bu farzlara ulaşmalarının, ondan nakledilecek haberlerden başka yolu var mıdır?”
Daha sonra İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh), Kur’an’da bulunan bazı umumi hükümlerden, husus kasdedildiğini, bunun ise ancak sünnetin tahsisi ile olduğunu anlatır. Namaz umumi emrinden hayızlı kadınların hariç tutulması, zekât hükmüne sadece bazı malların tabi tutulması, vasiyet hükmünün feraiz ayetleriyle nesh edilmesi, miras ayetlerinin bütün anne, baba ve çocuklara şamil olduğu halde, kâfir olanların miras harici bırakılması gibi istisnaların sünnet ile yapılmasını buna misal verir.
Muarız:
−“Haklısın şimdiye kadar ki iddialarımın hatalı olduğunu kabul ediyorum. Bazıları da Kitab’da beyan olması halinde hadisi kabul etmiyorlar. Namaz emrini sadece bir rekât kılmakla yerine getireceğini düşünüyor. Ne namaz vakitleri, ne de rekât sayıları söz konusu değil. Fakat neyse, bunlardaki tutarsızlığı anladım. Peki, zanni delil sünnet ile kat’i bir haramın nasıl olup da mübah kılındığını bana izah edebilir misin?”
İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh):
−“Elbette. Bak şu yanında duran adamın kanı ve malı dokunulmaz değil mi? İki şahit dese ki; “Bu kişi falancayı öldürdü ve elindeki malını aldı ve işte yanındaki mal da gaspettiği maldır.” Bu durumda ne yaparsın?”
Muarız:
−“Kısas olarak onun öldürülmesine hükmeder, malı da asıl sahibinin varislerine dağıtırım.”
İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh):
−“Peki, bu şahitlerin yalan söyleme veya yanılma ihtimali var mıdır?”
Muarız:
−“Tabiiki.”
İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh):
−“Peki, kesinlikle dokunulmaz olan can ve malı nasıl oldu da kesin olmayan, iki şahidin şehadeti ile mübah kıldın?”
Muarız:
−“Mübah kıldım, çünkü şahitliği kabul etme emri var.”
İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh):
−“Peki, Kur’an’da Katl işi hakkında şahitliğin kabulünü nass olarak buluyor musun?”
Muarız:
−“Hayır, lakin Allah’ın ancak mefhum ile emretmesinden istidlal ederek bunu çıkarıyorum.”
İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh):
−“Şahitlerin hakiki hallerine yalnız Allah-u Teâlâ vakıf olduğu halde, zahire göre onları kabul durumunda isen, bil ki, biz muhaddisten ondan daha fazlasını zabt, hıfz, adalet, tek kalmama gibi şartları istiyoruz.”
Böylece İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh), kuvvetli bir istidlal ile muarızını ikna eder.
İmam Şafii el-Ümm 7/250, 252
İlim sahibi olmak başka birşey.