YAZDIRILMA HURAFELERİ
Ebu Said el-Hudri’nin bildirdiğine göre: “Sizden öncekilerin izlerini kuşkusuz karış karış,arşın arşın takip edeceksiniz. Onlar bir kertenkele deliğine girmiş olsalar, siz arkalarından gideceksiniz.
Dedik ki;Yahudi ve Hıristiyanlar mı?
Ya kim olabilir? Dedi [1]
Bu gün İslam cemaati Kur’an ve sünnetten uzaklaşmayla birlikte yüzyıllar süren bir asimilasyon sonucunda hakikaten de Peygamberimiz (s.a.v.)’in korktuğu durumlara düşmüştür. Bu süreç deki en büyük etkenlerden biride aşırı yüceltilen alimlerdir. Çünkü yüceltme onların hatalarının görülmesini engellemiş ve bu insanlar yanlış ta yapsa arkalarında kitleleri sürüklemişler, yazdıkları kitaplar ölümlerinden sonra daha da yüceltilerek kutsallaştırılmıştır. Hatta öyleleri var ki kitaplarının kendilerine Allah ve Resulü tarafından yazdırıldığını bile iddia etmiştir.
Peygamberimiz (s.a.v.) peygamberler zincirinin son halkasını oluşturmaktadır. Ondan sonra hiçbir peygamberin gelmeyeceğini Cenab-ı Hak (c.c.) Kur’an da şöyle bildiriyor:
مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلكِنْ رَسُولَ اللّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيّنَ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَىْءٍ عَليمًا
“Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir ve lâkin Allah'ın Resulüdür ve Peygamberlerin sonuncusudur ve Allah her şeyi tamamen bilendir.”[2]
Kur’an’ı Kerim hüsran ve dalalet içerisinde olan insanlara peygamber vasıtasıyla uzatılmış kurtuluş ipidir. Peygamberin sünneti de kıyamete kadar üzerinde yürünülmesi gereken yegâne yoldur.
Bu konuda Peygamberimiz (s.a.v.) vefat etmeden önce kıyamete kadar kendisine tabi olacak insanlara şöyle tavsiye ediyor;
“İmam Malik'e ulaştığına göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şunu söylemiştir: "Size iki şey bırakıyorum. bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın kitabı ve Resûlünün sünneti."[3]
Cenab’ı Hak (c.c.) Kur’an’da dini tamamladığını kemale erdirdiğini buyuruyor;
اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتى وَرَضيتُ لَكُمُ اْلاِسْلاَمَ دينًا
“ Bu gün sizin için dininizi kemâle erdirdim, ve sizin üzerinize nîmetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâmiyet'e razı oldum.” [4]
Dinde en ufak bir eksiklik bulunmamakta, her çağa, her topluma hitap etmekte ve hiçbir yeniliğe de ihtiyacı bulunmamaktadır. Ancak şunu da belirtmeliyiz ki; özellikle itikâdi alanda ve dinin peygamber tarafından kesin hatlarla belirlenmiş ameli kısımları haricinde elbette fıkhi meselelerde her çağa göre kıyas yoluyla hükümler çıkarılacaktır. Eğer böyle olmasaydı Kur’an’ı Kerim orta çağa hapsolur ve başka peygamberlerinde gönderilmesi gerekirdi.
Kendilerine vahiy ile Allah tarafından yazdırıldığını yada Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından yazdırıldığını iddia edenler hakkında birkaç misal verelim:
Misal 1 – Mesnevi: “hüzünleri giderir bir şifadır kalplere. Ledünni mana verir müteşâbih ayetlere. Şerefli katiplerdir onun yazıcıları. Temastan men ederler temiz olmayanları. Kalplere mutluluk verir huyları güzel eyler.O ilhamla inmiştir Alemlerin Rabbinden. Gelemez batıl önünden ve ardından.Koruyucu olan Hak onu korur gözetir. Ki o merhametlilerin en merhametlisidir. Mesnevi kitabının başka adları da vardır. Adlarını verense Allah’ın kendisidir.”[5]
“İlhamı Rabbani eseridir. Hatta iptali ve tahrifi de kabil değildir.”[6]
Misal 2 – Muhyiddin ibni Arabi diyor ki: “627 hicret yılı Muharrem ayının son günlerinde (şam’da bulunduğum sıralarda) Tanrı peygamberi Hazreti Muhammed’i gerçek bir rüya aleminde gördüm. Elinde bir kitap tutuyordu. Bana buyurdular ki, bu Fusus el-Hikem= (Hikmetlerin özü) kitabıdır. Bunu al ve halka açıkça anlat da bu hikmetlerden herkes faydalansın.”
“Ben Allah ve Rasulüne boyun eğmek ve aramızdan emir vermek mevkiinde olanların emirlerini dinlemek yaraşır dedim. Yüce peygamberin bana tarif ettiği veçhile hiçbir eksiklik ve fazlalığa meydan vermeden, bu kitabın halka açıklanması hususundaki ümidimi gerçekleştirdim.”[7]
Fususil-Hikem taraftarları arsında bu kitabın doğrudan doğruya peygamber tarafından şeyh-i ekbere talim ve telkin edilmiş bir eser olduğuna inanılmakta, şeyhe yalan isnadı varid olmayacağını düşünerek bu kitabın hadis kitabı gibi düşünülmesi gerektiğine inanmaktadırlar.
Fususil hikem, el-Fütuhat ul Mekkiye isimli kitapları için Muhyiddin ibn Arabi direkt Allah ve Resulünden aldığı ilham ve emirle yazdığını söylüyor ve vahiy için diyor ki iki kısma ayrılır
1-Risâlet vahyi
2-Velâyet vahyi
Risâlet vahyinin son bulduğunu ancak velayet vahyinin devam ettiğini kendisine gelenlerin bunlardan biri olduğunu, Resulullah’ı rüyasında gördüğünü kendisinden bu kitabı (Fususil Hikem) yazmasını istediğini, bu kitabın nefis arzularından münezzeh ve içine fesat karışmamış olan en kutsi makamdan indirildiğini söyleyen Muhyiddin-i Arabi ben ancak bana ilham olunan şeyi yazdım.Size söylediklerimiz ondan bizedir. Bizim size verdiklerimiz bizden sizedir.” [8] diyor.
Misal 3- 1801-1863 döneminde yaşamış tarikat büyüklerinden olan Muhammed Nuri Şemseddin adındaki zât Miftah’ül Kulub isimli eseri hakkında şunları söylüyor:
“Hicri 1259 (M.1843) yılı Rebiülâhir ayında kendi hücremizde tevecüh halindeydik. Bu halde bulunduğumuz sırada; Enbiyanın sultanı, Evliyanın, Asfiyanın, muttakilerin baş tacı Efendimiz hazretleri zuhur etti. Allah ona salât ve selam eylesin.
Bu hiçbir şey hükmünde olan kula; ihsan, mürüvvet ve lütuf ile şöyle buyurdu:
“Nuri evladım! vakitler bir başka oldu. Aşık sadık, mana yüzünü görmek isteyen ümmetlerim; esenlik yollarını bulup, hoşnutluk yoluna bel bağlayarak vuslat sırrına nail olsunlar. Sufilerden bazısı da; arada vasıta olmadan takvası üzere giderek yollarını düzeltmek için özlerine bir kabiliyet gelsin.”
“Ümmetinin helak uçurumu mertebesinden her birinin tecellisi gereği yakalarını kurtarmalarına sebep olacağı gibi; şeriat, tarikat, hakikat ve vuslat nedir bilmeleri için bir risale yaz. Aşık, sadık mana yüzünü görmeyi isteyerek doğru yollarını bulsunlar.”
“yazılacak risalenin adı da şu olsun: Miftah’ül Kulub Sırr-ı Şemseddin”
Yazar: “Peygamberimizin böyle bir emir vermeleri üzerine, “memur mazurdur” diyerek bu risaleyi yazdığını söylemektedir.[9]
Misal 4- Risâle-i Nur hakkında da şu ifadeler geçer:
(...) benim gibi yarım ümmi ve kimsesiz (...) bulunan bir adam, (...) Risale-i Nur’a sahip değildir; ve o eser, onun hüneri olamaz, onunla iftihar edemez. Belki doğrudan doğruya Kur'an-ı Hakîmin bu zamanda bir nevi mu’cize-i mâneviyyesi olarak, rahmet-i İlâhiyye tarafından ihsan edilmiştir. O adam, binler arkadaşiyle beraber, o hediye-i Kur'aniyeye el atmışlar. Her nasılsa birinci tercümanlık vazifesi ona düşmüş. Onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına delil, Risale-i Nur’da öyle parçalar var ki; bazısı altı saatte, bazı iki saatte, bazı on dakikada yazılan risaleler var. Ben yemin ile te'min ediyorum ki: Eski Said’in (R.A.) kuvve-i hâfızası da beraber olmak şartıyle, o on dakika işi, on saatte fikrim ile yapamıyorum; o bir saatlik risaleyi, iki gün istidadımla, zihnimle yapamıyorum, ve o bir günde altı saatlik risale olan "Otuzuncu Söz"ü ne ben ve ne de en müdakkik, dindar feylesoflar, altı günde o tahkikatı yapamazlar ve hâkezâ... [10]
“ (…) Aynen bu ehemmiyetli hikmet içindir ki, bazı def’a haberim olmadan, ihtiyarım ve rızam olmadığı halde, ince hakaik-i îmâniye ve kuvvetli hüccetler, müteaddit risalelerde tekrar edilmiş. Ben çok hayret ediyordum: neden bunlar bana unutturulmuş, tekrar yazdırılmıştır.” [11]
“ (…) Bunlar doğrudan doğruya menba-ı vahy olan Zât-ı Pâk-i risâletin manevi ilham ve telkinâtıdır.”
“… Beni hususi tefekkürâtım o neviden olduğu cihetle bana ihtar edildi. Ben de yazdım.” [12]
“Ben gönderilen Risaleleri mütalaa ettim, bir kısım hakikatleri mükerrer gördüm. Makam münasebetiyle tekrar yazılmış. Benim arzu ve belki ihtiyarım olmadan ne için böyle olmuş.. Kuvve-i hafızama gelen nisyandan sıkıldım. Birden şiddetli bir ihtar ile: “On dokuzuncu sözün ahirine bak” denildi. Baktım risâleti Ahmediye’nin (a.s.m.) Mu’cize-i Kur’aniye’sinde tekraratın çok güzel hikmetleri, tam tefsiri olan Risâlet-in- Nur’da tamamiyle tezâhür etmiş. O tekrarat, o hikmetler için tam yerinde ve münâsip ve lazım olmuş.”[13]
Risale-i Nur hakkında söylenenler:
“RİSALE-İ NUR, yirminci asrın Müslümanlarını ve bütün insanları koyu bir fikir karanlıklarından ve müthiş dalâlet yollarından kurtarmak için müellifin kendi ihtiyariyle yazılmış değil, Cenab-ı Hakk’ın lisaniyle yazılmış bir eserdir. Konya Nûr Talebeleri Nâmına ZİVER GÜNDÜZALP” [14]
“(...) Bu hakikatlardan anladım ki, Risale-i Nur, bu asrın insanları olan bizler için yazdırılmıştır. Konyalı Zübeyir Gündüzalp” [15]
“Ey Risale-i Nur! Senin, hakkın dili, hakkın ilhamı olup O’nun izni ile yazıldığına şüphe yok. "Ben, kimsenin malı değilim. Ben hiçbir kitabdan alınmadım, hiçbir eserden çalınmadım. Ben Rabbânî ve Kur'ânîyim. Bir lâyemut’un eserinden fışkıran kerametli bir Nûr’um." Hasan Feyzi.” [16]
Bakınız adeta burada adeta yazmaya memur olmuş ve kendisine ne verilmişse onu yazmış birinin hali anlatılmaktadır. Çünkü yazdırılanın ne için yazdırıldığını mütalaa ettiğini söylediğine göre apaçık bir şekilde Risalelerin kendi tercihi, ihtiyarı dışında ilham ile yazıldığını ifade etmektedir. Yani vahiy gibi yazdırıldığı ifade edilmektedir.
Misal-5 : İskender Erol Evrenosoğlu’na yazdırılan safsatalar:
Besmele ile başladığı sure(!) lerin birincisi olan inzal’de “ Bu kitabul kerim- ITLA –İT TÜRK- iskender kulumuza indirdiğimiz bir ihsandır. Bu kitap levh-i mahfuzda, ümmül kitabın içinde mevcut olup, Kur’an’ı Kerimden sonra dünyaya indirmekte olduğumuz bir kitaptır. Cibril-i Emin vasıtasıyla değil, onun nezdimizde bulunan aziz ruhu tarafından doğrudan doğruya O’nun kalbine indirilmektedir. Biz onu mehdi olarak vazifeli kıldık. Bu kitap katımızdan emir gelene kadar kendisine ittiba edenlerden başkasına sırdır. Bu kitabın her sahifesi indirilene kadar levh-i mahfuzda açık kalacaktır. O’nun göz yaşları nezdimizde kıymetli bir hazinedir.” (s.1)[17]
Bismillahirrahmanirrahim. Rahman ve Rahim olan Allah’ın huzurunda kendisine kitap, taht, sancak, nur ve kılıç ihsan edilmiş olan mehdi hazretlerine ittiba ediyorum. Bu ittiba cümlesidir. Bu Rabbimizin huzurunda bir ahidir. Artık Rabbinizin katından aldığınız emirleri ifaya başlayınız.” (s.2)
“Nezdimizdeki düzen, nezdinizdeki düzendir. Sana kitap vermedik mi?” “Güvenmesek, görevi sana vermezdik” “Seni mehdilikle vazifeli kıldık.” (s.5)
“Seni kader ve kazayı öğreterek techiz ettik.” “Mağarada uyuttuklarımızı hatırla” “ Habibim, doğru yoldasın.” (s.6)
“Dün sahih-i Buhari’de peygamberimiz ve kulumuz Muhammed’e ait okuduklarını unutma. Vahiy geldiğinde de susup dinle.” (s.7)
“ Vahiy geldiğinde susup, dinle” “Şeytan senin yanına hiçbir zaman yaklaşamaz.” (s.8)
“ Merteben Fenefillahtır.” (s.9)
“Onu sana gönül gözüyle bir çok defa göstermiştik. Şimdi ilk defa baş gözüyle göreceksin.” (s38) gelmiş geçmiş bütün evliyanın ilmini aşacaksın. Bu sana sevgili kulumuza, şeyh’ül ekber ITLA IT TÜRK, Mürşid-i kamil, mehdi İskender el-ekber kulumuza ihsanımızdır. Alnındaki işaret marifet işaretidir. Gelecek seni hay olan insanların en şereflisi kıldık. Bunu seni gururlandırmayacağını, bilakis şükrünü artıracağını biliriz. Bu sayfa bu günkü son sayfadır. Surenin adı marifet suresidir. Yaz. (s.39)
Bu iddialarda bulunanlar açık bir şekilde gelen ayet ve hadislere muhalefet etmekte, Allah’ın (c.c.) şeriatında eksiklik görmektedirler. Çünkü yeni vahiylere ihtiyaç duyduklarına göre Allah’ın tamamladım buyurduğu dini beğenmemektedirler. Bunun başka hiçbir açıklaması olamaz. Allah’ın sözünde hilaf olmayacağına göre elbette bu insanlar Allah’a iftira etmiş olurlar.
Bu yazdırılma hikayeleri her dönemde bir kısım insanlar tarafından ortaya atılmıştır. Ancak Kur’an ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde daha sonra gelecek ümmeti içinde Allah (c.c.) tarafından vahiy gönderilecek insanların bulunacağına dair bir delil bulunmamaktadır. Aksine dinin tamamlandığına dair deliller bulunmaktadır.
Dinimize verilebilecek en büyük zarar, vahiy indirildiği ve Peygamberimiz tarafından yazdırıldığı iddia edilen bu hurafeler yoluyla olacaktır. Bu iddiaları ortaya atanlara karşı olanca gücümüzle karşı durup şeriati savunmak hepimizin boynuna bir borç olmaktadır. Bu Allah yolunda yapılacak cihadın başında gelmektedir. Çünkü şeriatin tahrif edilmesi demek bütün her şeyin ifsad olması demektir.
Bu iddiada bulunan insanlar Kur’an da buyurulduğu gibi şeytanın oyuncağı olmuşlardır. Zaten kendilerine yazdırıldığına dair söyledikleri şeyleri Kur’an ve sünnet terazisine koyduğunuzda açıkça ortaya çıkmaktadır ki, bütün bunlar şeytanın fısıltılarından başka bir şey değildir.
قَالَ فَبِمَا اَغْوَيْتَنى َلاَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقيمَ (16) ثُمَّ َلاَتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ اَيْديهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَائِلِهِمْ وَلاَ تَجِدُ اَكْثَرَهُمْ شَاكِرينَ (17)
“Dedi ki: Sen beni azgınlığa uğrattığından dolayı ben de yemin ederim ki elbette onlar için senin dosdoğru yolun üzerinde oturacağım. Sonra muhakkak ki, onların önlerinden, arkalarından, sağ taraflarından ve sol taraflarından geleceğim ve onların ekserisini şükür ediciler bulmayacaksın.” [18]
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَاَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ
“Çünkü o iftiracılar şeytanlara kulak verirler, esasen onların çoğu yalancıdırlar.”[19]
وَكَذلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِىٍّ عَدُوًّا شَيَاطينَ اْلاِنْسِ وَالْجِنِّ يُوحى بَعْضُهُمْ اِلى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
“Böylece biz her peygambere, insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Onlardan kimi kimine, aldatmak için birtakım yaldızlı sözler fısıldayıp telkin ederler. Eğer Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O halde onları, düzmekte oldukları yalanlarıyla baş başa bırak!”[20]
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki;
“Sizin için Deccal’den daha çok Deccal olmayanlardan korkarım.”
“Onlar kimlerdir?”
“Saptırıcı imamlardır.”[21]
Görüldüğü gibi yukarıdaki misallerde de geçtiği üzere bu zatların eserleri hakkında, kendi ihtiyarları dışında Allah tarafından ve Resulü tarafından yazdırıldığı ifade edilmektedir.
Allah (c.c.) dinini tamamladığını söylediği, Peygamber de size iki şey bırakıyorum onlara sımsıkı tutunun ki delalete düşmeyesiniz dediği halde bu insanlar büyük bir cesaretle bu iddiaları öne sürebiliyorlar. Peygamberin getirdiği İslam şeriatı yetersiz geldi de, Allah dinini kemale erdirmedi de bu tip risaleler mi erdirecek. Allah kitabı hakkında onu apaçık indirdiğini bildirdiği halde bu risaleler neyin sırrını açıklıyor? Allah’ın ve Resulünün apaçık beyan ettiği dini sırlar dünyasına gömüp, ondan sonra da bı sırları açıklayan vahiyler aldıklarını iddia ediyorlar.
İnsanları yüzyıllardır peşlerinden böylesine sürüklemelerinin tek nedeni insanların Kur’an ve sünneti bilmemesi ve bu insanları aşırı yüceltmeleridir.
-----------------------------------------------------------------
[1] Buhari
[2] Ahzap 33/40
[3] Muvatta, Kader 3, (2, 899).
[4] Maide 5/3
[5] Mesnevi 9-10
[6] Tahirul Mevlevi 1/39
[7] Fusus ül-Hikem- Muhyididn ibni Arabi
[8] Fususil hikem – Muhyiddini Arabi
[9] Mifatah’ül Kulub –Abdulkadir Akçiçek- Akpınar yayınevi
[10] Şuâlar, 534-535, Birinci Şua/İki Acip Suale Cevaplar/İşârât-ı Kur'aniye Hakkında Lahika; Sikke-i Tasdîk-ı
Gaybî, 68-69, Parlak Fıkralar ve Güzel Mektuplar/Bu âciz kardeşiniz, hem itiraz eden o eski dost zâta, hem ehl-i dikkate ve sizlere beyan ediyorum ki (...); Kastamonu Lâhikası, 179, Yirmiyedinci Mektubdan/Azîz, Sıddık, Risale-i Nur Şâkirdleri Kardeşlerim.
[11] Sikke-i Tasdîk-i Gaybî, 36
[12] Kastamonu Lahikası, 29, Yirmi yedinci mektuptan
[13] Kastamonu Lahikası 14-15, Yirmi yedinci mektuptan
[14] Rehberler, 141, Gençlik Rehberi/Risale-i Nur Nedir? Ziver Gündüzalp kardeşimizin Konya Nur Talebeleri
adına, Risale-i Nur hakkında görüşlerini ifade edip, Ankara Üniversitesi gençlerine gönderdiği bir konferanstır.
[15] Müdâfaalar, 300, Afyon Müdâfâsı/Zübeyir’in Müdafaasıdır.
[16] Müdâfaalar, 347, Afyon Müdâfâsı/Afyon Mahkemesi Kararnâmesinden/Sanıklardan Bilahere Yakalanmış Olduğundan, Bilirkişilere Tedkike Gönderilemeyen Sair Eserler ve Mektublardaki Suç Mevzuu Olan Yazıların Hulâsaları. Benzer ifadeler için bak. Şuâlar, 141, 523, 535, 545, 590; Mektubat, 361, 362; Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 68, 74; Kastamonu Lâhikası, 14, 179, 212; Âsâ-yı Mûsa, 118; Bediüzzaman Said Nursî, 579.
[17] Tasavvuf ve İslam – Ercümend Özkan – Anlam yayınları –(s.214) Kendisine vahiy geldiğini, yazdırıldığını iddia eden İskender Evrenoslu’nun kitabından alıntılar.[18] El-Araf 7/16-17
[19] Şuara 26/223
[20] En’am 6/ 112
[21] Ahmed bin Hanbel —