Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Soru İslam'a Yeni Girecek Kişilere Yönelik Nasıl Bir Ders Düzeni Uygulamalıyım?

Narcı Genç Çevrimdışı

Narcı Genç

Üye
İslam-TR Üyesi
NUR RİSALELERİ KİMİN ESERİDİR?

(...) benim gibi yarım ümmi ve kimsesiz (...) bulunan bir adam, (...) Risale-i Nur’a sahip değildir; ve o eser, onun hüneri olamaz, onunla iftihar edemez. Belki doğrudan doğruya Kur'an-ı Hakîmin bu zamanda bir nevi mu’cize-i mâneviyyesi olarak, rahmet-i İlâhiyye tarafından ihsan edilmiştir. O adam, binler arkadaşiyle beraber, o hediye-i Kur'aniyeye el atmışlar. Her nasılsa birinci tercümanlık vazifesi, ona düşmüş. Onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına delil, Risale-i Nur’da öyle parçalar var ki; bazısı altı saatte, bazı iki saatte, bazı on dakikada yazılan risaleler var. Ben yemin ile te'min ediyorum ki: Eski Said’in (R.A.) kuvve-i hâfızası da beraber olmak şartıyle, o on dakika işi, on saatte fikrim ile yapamıyorum; o bir saatlik risaleyi, iki gün istidadımla, zihnimle yapamıyorum, ve o bir günde altı saatlik risale olan "Otuzuncu Söz"ü ne ben ve ne de en müdakkik, dindar feylesoflar, altı günde o tahkikatı yapamazlar ve hâkezâ... [1 Şuâlar, 534-535, Birinci Şua/İki Acip Suale Cevaplar/İşârât-ı Kur'aniye Hakkında Lahika; Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 68-69, Parlak Fıkralar ve Güzel Mektuplar/Bu âciz kardeşiniz, hem itiraz eden o eski dost zâta, hem ehl-i dikkate ve sizlere beyan ediyorum ki (...); Kastamonu Lâhikası, 179, Yirmiyedinci Mektubdan/Azîz, Sıddık, Risale-i Nur Şâkirdleri Kardeşlerim.
Risalet-ün-Nur sair te'lifat gibi ulûm ve fünundan ve başka kitaplardan alınmamış. Kur'andan başka me'hazı yok, Kur'andan başka üstadı yok, Kur'andan başka mercii yoktur. Te'lif olunduğu vakit hiçbir kitap müellifinin yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya Kur'anın feyzinden mülhemdir ve semâ-i Kur'anîden ve âyatın nücumundan, yıldızlarından iniyor, nüzul ediyor. Şuâlar, 559; Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 97, Birinci Şua/Yirmidördüncü Âyet ve Âyetler/İzahtan Evvel Mühim Bir İhtar/İkinci Nokta
(...) Aynen bu ehemmiyetli hikmet içindir ki, bâzı def'a haberim olmadan, ihtiyarım ve rızam olmadığı halde, ince hakaik-ı îmaniye ve kuvvetli hüccetler, müteaddit risalelerde tekrar edilmiş. Ben çok hayret ediyordum: Neden bunlar bana unutturulmuş, tekrar yazdırılmıştır?3 Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 36, Parlak Fıkralar ve Güzel Mektuplar/Aziz Kardeşlerim!

RİSALE-İ NUR, yirminci asrın Müslümanlarını ve bütün insanları koyu bir fikir karanlıklarından ve müthiş dalâlet yollarından kurtarmak için müellifin kendi ihtiyariyle yazılmış değil, Cenab-ı Hakk’ın lisaniyle yazılmış bir eserdir. Konya Nûr Talebeleri Nâmına ZİVER GÜNDÜZALP. [54]

(...) Bu hakikatlardan anladım ki, Risale-i Nur, bu asrın insanları olan bizler için yazdırılmıştır. Konyalı Zübeyir Gündüzalp. [55]

Ey Risale-i Nur! Senin, hakkın dili, hakkın ilhamı olup O’nun izni ile yazıldığına şüphe yok. "Ben, kimsenin malı değilim. Ben hiçbir kitabdan alınmadım, hiçbir eserden çalınmadım. Ben Rabbânî ve Kur'ânîyim. Bir lâyemut’un eserinden fışkıran kerametli bir Nûr’um." Hasan Feyzi. [56]

[54] Rehberler, 141, Gençlik Rehberi/Risale-i Nur Nedir? Ziver Gündüzalp kardeşimizin Konya Nur Talebeleri adına, Risale-i Nur hakkında görüşlerini ifade edip, Ankara Üniversitesi gençlerine gönderdiği bir konferanstır.
[55] Müdâfaalar, 300, Afyon Müdâfâsı/Zübeyir’in Müdafaasıdır.
[56] Müdâfaalar, 347, Afyon Müdâfâsı/Afyon Mahkemesi Kararnâmesinden/Sanıklardan Bilahere Yakalanmış Olduğundan, Bilirkişilere Tedkike Gönderilemeyen Sair Eserler ve Mektublardaki Suç Mevzuu Olan Yazıların Hulâsaları. Benzer ifadeler için bak. Şuâlar, 141, 523, 535, 545, 590; Mektubat, 361, 362; Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 68, 74; Kastamonu Lâhikası, 14, 179, 212; Âsâ-yı Mûsa, 118; Bediüzzaman Said Nursî, 579.



Yüce Allah buyurmuştur ki:

"Yazıklar olsun, elleriyle kitabı yazıp da, sonra onu yok pahasına satabilmek için 'bu, Allah katındandır' diyenlere; yazıklar olsun, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara ve yazıklar olsun, böyle kazandıklarından dolayı onlara Bakara, 2/79.


"(...) Onun Allah katından olduğunu söylerler, hâlbuki o, Allah katından değildir. Böylece onlar, bile bile Allah’a karşı yalan söylerler. Âl-i İmrân, 3/78.
attığın ayet ile risalei nurun hiç bir alakası yok attığın ayetler Allah عز وجل nin kitabını değiştirenlerden bahsediyor risalei nur ise ilhami bir eserdir ilhamın varlığı ise hadislerle sabittir hatta ayetle sabittir
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
attığın ayet ile risalei nurun hiç bir alakası yok attığın ayetler Allah عز وجل nin kitabını değiştirenlerden bahsediyor risalei nur ise ilhami bir eserdir ilhamın varlığı ise hadislerle sabittir hatta ayetle sabittir
attığın ayet ile risalei nurun hiç bir alakası yok attığın ayetler Allah عز وجل nin kitabını değiştirenlerden bahsediyor risalei nur ise ilhami bir eserdir ilhamın varlığı ise hadislerle sabittir hatta ayetle sabittir

https://www.islam-tr.org/konu/risale-i-nurlarda-tezat-ve-yanlisliklar-kitap.7125/

Şunu iyice oku
 
T Çevrimdışı

tosman38

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Nurcu genç; Allah için hakkı ayakta tutacaksan şunları araştır

1)islamda sened ilminin önemi
2)rivayet uydurmaların zemn edilmesi
3)uydurma rivayet nakletmenin vebali

Bunlara baktıktan sonra iddiaya cevap vermişiz diye açıkça ifade edeceğim sözü eğip bükmeden söyleyeceğim birşeyler zırvalamışlar.
Buyur kendi attığın yerdeki link
http://www.bediuzzamansaidnursi.org/videolar/cehenneme-girmeye-raziyim-ifadesine-itiraz

Hz.Ebubekire ithaf edilen cehennemde bedenim öyle bir büyüsün ki ehli imana
Yer kalmasın rivayeti UYDURMAdır. Rivayetin aslı hiçbir temel hadis siyer kitabında yer almamaktadır.günümüzde pamuk yayınlarının ciharı yarı güzin adlı kitapta rivayetin kaynağı verilmeden yazılmış.(kitap uydurma rivayetlerle dolu) bu sözü ilk defa osmanlıda sivaslı bir vaizin naklettiğine rastladım.SORMAK lazım.hz ebubekir bir söz söyleyecek hiçbir sahabe tabiin bu sözü nakletmeyecek ilk asır eserlerde olmayacak aradan 800 yıl geçecek ve biri sahabenin söylemediği bir sözü söyleyecek Hiç MANTIKLI mı ?

konuyu getirmek istediğim şey bu eseri kendisine YAZDIRILDIĞINı söyleyen zat,YAZDIRAN kişilerden keşke rivayetlerin kaynağını alsaydı.UYdurma rivayet konusunda kendisi uyarılsaydı.

Birazdan sahabenin cehennnemdn nasıl korktuğunu gösteren nakilleri gösterip bu sözün nasıl tezatlıklae barındırdığı akıl sahiplerine yetecektir.

Benden söylemesi hidayet ise Allahtan

Gene açıkça söylüyorum ki kuran ve sünnet usulünü tutmayan tüm cemiyet ve fertler ümmetin ittihadı için kanayan bir yaradır.sözlerim sana ağır gelmiş olabilir.seni tanımıyorum ama şuana kadar yaşadığım hiç bir nurcunun taassubundan vazgeçmemesi.seninde vazgeçeceğini sanmıyorum.Ama belki de şaşırtır beni mutlu edersin.
 
Narcı Genç Çevrimdışı

Narcı Genç

Üye
İslam-TR Üyesi
Nurcu genç; Allah için hakkı ayakta tutacaksan şunları araştır

1)islamda sened ilminin önemi
2)rivayet uydurmaların zemn edilmesi
3)uydurma rivayet nakletmenin vebali

Bunlara baktıktan sonra iddiaya cevap vermişiz diye açıkça ifade edeceğim sözü eğip bükmeden söyleyeceğim birşeyler zırvalamışlar.
Buyur kendi attığın yerdeki link
http://www.bediuzzamansaidnursi.org/videolar/cehenneme-girmeye-raziyim-ifadesine-itiraz

Hz.Ebubekire ithaf edilen cehennemde bedenim öyle bir büyüsün ki ehli imana
Yer kalmasın rivayeti UYDURMAdır. Rivayetin aslı hiçbir temel hadis siyer kitabında yer almamaktadır.günümüzde pamuk yayınlarının ciharı yarı güzin adlı kitapta rivayetin kaynağı verilmeden yazılmış.(kitap uydurma rivayetlerle dolu) bu sözü ilk defa osmanlıda sivaslı bir vaizin naklettiğine rastladım.SORMAK lazım.hz ebubekir bir söz söyleyecek hiçbir sahabe tabiin bu sözü nakletmeyecek ilk asır eserlerde olmayacak aradan 800 yıl geçecek ve biri sahabenin söylemediği bir sözü söyleyecek Hiç MANTIKLI mı ?

konuyu getirmek istediğim şey bu eseri kendisine YAZDIRILDIĞINı söyleyen zat,YAZDIRAN kişilerden keşke rivayetlerin kaynağını alsaydı.UYdurma rivayet konusunda kendisi uyarılsaydı.

Birazdan sahabenin cehennnemdn nasıl korktuğunu gösteren nakilleri gösterip bu sözün nasıl tezatlıklae barındırdığı akıl sahiplerine yetecektir.

Benden söylemesi hidayet ise Allahtan

Gene açıkça söylüyorum ki kuran ve sünnet usulünü tutmayan tüm cemiyet ve fertler ümmetin ittihadı için kanayan bir yaradır.sözlerim sana ağır gelmiş olabilir.seni tanımıyorum ama şuana kadar yaşadığım hiç bir nurcunun taassubundan vazgeçmemesi.seninde vazgeçeceğini sanmıyorum.Ama belki de şaşırtır beni mutlu edersin.

Bu söz Hz. Ebu Bekir (ra)'e isnad edilmektedir. Hz. Ebu Bekir (ra):

"Cehennemde vücudum büyüsün tâ ehli imana yer kalmasın." (bk. Şemseddin Sivasi, Cihar-ı Yar-ı Güzin, s. 25)

Bu sözü teyid eden, yani Hazreti Ebu Bekir (ra)'in sıddıkiyetinin azami sadakat örneği olan sözünün hakikatini teyid eden bazı hadisi şerifler vardır:

"Ümmetime karşı en merhametli Ebu Bekirdir."

"Eğer Ebu Bekir'in imanı alemlerin imanıyla müvazene edilse yine de Ebu Bekir'in imanı racih gelecektir." (bk. el Fethur-Rabbani, Şerhu Müsnedi Ahmed, 1/52, Müsnedi Ahmed 3/186,281, Müsnedi Ebu Davud - Tayalisi hadis no: 2096)

Bu sözde -haşa- isyan değil, aksine imanın verdiği kemalat vardır. Nitekim birçok İslam büyüğünün bu anlamda sözleri vardır. Bediüzzaman Hazretleri de, "Milletimin imanını selamette görürsem cehennem alevlerinde yanmaya razıyım." (Tarihçe-i Hayat, s. 630) demesi bunu tasdik eden bir husustur.

Tabii bu konuda seleften, ehl-i velayet olan bazı kimselerin benzer ifadeler kullandıkları da vardır. Ancak, mesele itikadi veya fıkhi bir boyutu olmadığı için kaynaklarda fazla revaç bulmamış olabilir.

İmam Gazali şu hususa dikkat çeker: “Şayet bir insanda istiğrak tarzında Allah sevgisi söz konusu olmuşsa, artık o kimse başka hiç bir nimetin lezzetine iltifat etmez.” (İhya, 4/297)

Ebu Süleyman ed-Daranî şöyle demiştir: “Allah bütün insanları cennete koysa, yalnızca beni cehnnem koysa, ben buna rıza gösteririm.” (İhya, 4/337)

Yine Arif billah olan bir zat şunları söylemiştir: “Allah beni bir köprü yapsa, bütün insanları üstümden geçirip cennete koysa ve sadece beni cehenneme soksa, ‘Madem Allah böyle uygun görmüştür, ben de onun hükmüne boyun eğerim’ der ve bu kararına rıza gösteririm.” (İhya, a.g.y)

Gazali’ye göre Allah’ın muhabbetini hakkıyla kalbine yerleştiren ve bu sevda ile mest olan kimsenin acılardan elem duymaması mümkündür. Bizim gibi zayıf insanların bunu bilmemesi Evliya mertebesine çıkmış kimselerde de olmayacağı anlamına gelmez.” (İhya, 4/349)

Allah’ın sevgisinde zirveye ulaşmış bir kimsenin Allah’ın kullarına gösterdiği sevgi ve şefkat da Allah namına olur. O sevgiyi daha da pekiştirir. Bu sebeple, Hz. Ebu Bekir’in sözüne kaynak bulunsun, bulunmasın, Allah’ın samimi dostlarının böyle bir fedakârlık yapmaları mümkündür.

İslam alimleri bütün insanlara bir anne şefkatiyle yaklaşmışlardır. Nasıl ki bir anne evladının ateşe atılmasını istemez, onun yerine kendini atar, evladını ateşten kurtarmak için tereddüt etmeden kendisini ateşe atar. İşte İslam alimleri de insanlığın selameti için kendilerinin ateşe atılmasını dilemişlerdir. Zaten onları o seviyeye çıkaran da bu ruhtur.

Bu büyük zatlar gibi aynı manayı, aynı hassasiyeti ruhunda taşımayan bizler gibi insanlar Hz. Ebu Bekir-i Sıddık (ra)'ın fedakârlığını anlayamayabilir. Özellikle Bediüzzaman Hazretlerinin konuyla ilgili her tarafı ihlas ve samimiyet fışkıran ve aynı zamanda işin fıkhî boyutuna da izah getiren aşağıdaki sözlerini gören kimsenin, bu tür fedakârlıkları inkâr etmemesi gerekir diye düşünüyoruz. İşte ilgili sözleri:

“Büyük Cihad'ın ve Sebilürreşad'ın neşrettiği gibi ben ilân etmişim ki; dine, imana hizmeti ve Risale-i Nur'u değil dünya siyasetine, belki kemalât-ı maneviye ve makamat-ı âliyeye âlet edemediğim gibi, herkesin hoş gördüğü saadet-i uhreviye ve Cehennem'den kurtulmaya vesile etmemek ve yalnız emr-i İlahî ve rıza-yı İlahîden başka hiçbir şeye âlet etmemek, bu zamanda Nur'un hakikî kuvveti olan sırr-ı ihlas-ı hakikîyi muhafaza etmeye beni mecbur etmiş ki: Sıddık-ı Ekber'in (ra) dediği olan

"Mü'minler Cehennem'e gitmemek için Allah'tan isterim, benim vücudum Cehennem'de büyüsün ki, onların yerine azab çeksin."

diye söylediği kudsî fedakârlığının bir zerresini ben de kendime kazandırmak için, iman ile Cehennem'den birkaç adamın kurtulmaları için Cehennem'e girmeyi kabul ederim demişim. Zâten ibadet, Cennet'e girmek ve Cehennem'den kurtulmak için kılınmaz; bozulur. Belki rıza-yı İlahî ve emr-i Rabbanî için yapılır." (Emirdağ Lahikası-II, s.152)
 
T Çevrimdışı

tosman38

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Ebubekir -radıyallâhu anh- berrak bir havada dışarı çıkmıştı. Semâya bakıyor, Allâh Teâlâ’nın kullarına ibret için sergilediği bin bir türlü kudret akışlarını seyrediyordu. Gözü bir kuşa takıldı. Ağacın dalına konmuş, güzel sesiyle tatlı tatlı ötüyordu. Hazret-i Ebubekir içini çekti. Gıpta ve hasretle kuşa şöyle seslendi:

“–Ne mutlu sana ey kuş! Vallâhi ben de senin gibi olmak isterdim. Ağacın üzerine konuyorsun, meyvelerinden yiyorsun, sonra da uçup gidiyorsun. Ne hesap var ne de azap!

Vallâhi Rabbimin huzûrunda hesâba çekilecek bir insan olmaktansa, yolun kenarında bir ağaç olmayı, bir devenin gelip beni ağzına alarak ezmesini ve yiyip yutmasını ne kadar isterdim!” (İbn-i Ebî Şeybe, VIII, 144)

İsterdim ki, şu yeşillikler gibi bir yeşillik olaydım ve bir hayvan gelip beni yeseydi de yok olup gitseydim.” dedi. Bunun üzerine:

“Rabbinin mâkamında durup hesap vermekten korkan kimseye iki cennet vardır.” (er-Rahmân, 46) âyet-i kerîmesi nâzil oldu. (Süyûtî, Lübâbu’n-Nukûl, II, 146; Âlûsî, XXVII, 117)


Abdullah er-Rûmî'den Hz. Osman'ın şöyle dediğini duyduğu rivayet edilmiştir: "Şayet ben cennetle cehennemin arasında olsam ve benim hangisine götürülmemin emredileceğini bilmesem, hangisine gideceğimi öğrenmeden kül olmayı yeğlerdim.

Ömer (r.anh) şöyle demiştir:
Eğer gökten birisi seslenerek “Ey insanlar! Biriniz hâriç hepiniz cennete gireceksiniz!” deseydi o kişinin ben olmasından korkardım. Yine gökten seslenilerek “Ey insanlar! Biriniz hâriç hepiniz cehenneme gireceksiniz!” denilmiş olsaydı o bir kişinin de ben olmasını ümit ederdim.” (Ebu Nuaym, Hilye I/53 - Ömer r. anh'tan)

Peygamberler:::: O günün şiddetinden bütün peygamberler diz üstü çöküp , başlarını öne eğerek “nefsi nefsi “ diyeceklerdir.

Hz.ebubekirde beni yakın mı diyecek Allah aşkına akıllarınızı kiraya vermeyin.
 
Narcı Genç Çevrimdışı

Narcı Genç

Üye
İslam-TR Üyesi
Ebubekir -radıyallâhu anh- berrak bir havada dışarı çıkmıştı. Semâya bakıyor, Allâh Teâlâ’nın kullarına ibret için sergilediği bin bir türlü kudret akışlarını seyrediyordu. Gözü bir kuşa takıldı. Ağacın dalına konmuş, güzel sesiyle tatlı tatlı ötüyordu. Hazret-i Ebubekir içini çekti. Gıpta ve hasretle kuşa şöyle seslendi:

“–Ne mutlu sana ey kuş! Vallâhi ben de senin gibi olmak isterdim. Ağacın üzerine konuyorsun, meyvelerinden yiyorsun, sonra da uçup gidiyorsun. Ne hesap var ne de azap!

Vallâhi Rabbimin huzûrunda hesâba çekilecek bir insan olmaktansa, yolun kenarında bir ağaç olmayı, bir devenin gelip beni ağzına alarak ezmesini ve yiyip yutmasını ne kadar isterdim!” (İbn-i Ebî Şeybe, VIII, 144)

İsterdim ki, şu yeşillikler gibi bir yeşillik olaydım ve bir hayvan gelip beni yeseydi de yok olup gitseydim.” dedi. Bunun üzerine:

“Rabbinin mâkamında durup hesap vermekten korkan kimseye iki cennet vardır.” (er-Rahmân, 46) âyet-i kerîmesi nâzil oldu. (Süyûtî, Lübâbu’n-Nukûl, II, 146; Âlûsî, XXVII, 117)


Abdullah er-Rûmî'den Hz. Osman'ın şöyle dediğini duyduğu rivayet edilmiştir: "Şayet ben cennetle cehennemin arasında olsam ve benim hangisine götürülmemin emredileceğini bilmesem, hangisine gideceğimi öğrenmeden kül olmayı yeğlerdim.

Ömer (r.anh) şöyle demiştir:
Eğer gökten birisi seslenerek “Ey insanlar! Biriniz hâriç hepiniz cennete gireceksiniz!” deseydi o kişinin ben olmasından korkardım. Yine gökten seslenilerek “Ey insanlar! Biriniz hâriç hepiniz cehenneme gireceksiniz!” denilmiş olsaydı o bir kişinin de ben olmasını ümit ederdim.” (Ebu Nuaym, Hilye I/53 - Ömer r. anh'tan)

Peygamberler:):) O günün şiddetinden bütün peygamberler diz üstü çöküp , başlarını öne eğerek “nefsi nefsi “ diyeceklerdir.

Hz.ebubekirde beni yakın mı diyecek Allah aşkına akıllarınızı kiraya vermeyin.


Kardeşim o söz eğer isnadı sahihse ki (senin buraya attığın hadis kaynaklarıda sahih hadis kaynakları değiller) Hz. Ebubekir ra bir anlık ettiği bir duadır, yoksa tabi ki beni yakın demeyecek.
 
T Çevrimdışı

tosman38

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kaynak olarak attığın yer sorularlaislamiyet buyur linkini vereyim;
https://sorularlaislamiyet.com/hz-e...er-kalmasin-demistir-bu-soz-dogru-mudur-nasil

Bunları okudum.sen atmadan oradaki sivasi ve ciharı yari güzinden bahsettim.oralarda kaynak yoktur.rivayetin ASLI yoktur.akılların kolay anlaması için ben bir söz söylesem bunu oğlum torunun veya etrafımdali yaşayan zamanım duymadan beni hiç görmemiş benden 500 yıl sonra gelecek birkaç kuşak torunumun bunu nakletmesi mantıklı mı elbetteki DEĞİl ??

Bu konuyu tafsilatıyla araştırdım asıl kaynaklara ulaşmaya çalıştım ama YOK.

Attığın yerdeki hz.ebubekirin imanının tartılınca en fazla gelmesi,onun bu sözü söyleyebileceğine delil olarak getirilemez.bir biriyle alakasızdır.onun en çok merhamet sahibi olması da cehennemi isteyeceği manasına gelmez.aksine rivayetler onun cennete ilk gireceğini söylüyor.cennete girememekten cehenneme girmektense keşke hiç doğmamayı, keşke hiç olmamayı, keşke mükellef olmamak adına hayvan olarak yaratılmayı temenni ettiğini görüyoruz.

Birazdan nakillerimi artıracağım ama sen gene ilk dönem eserlerle said nursinin sözlerini savaştırıp, said nursinin yolunu tutacaksındır.

Gene başımdan geçen bir nurcuyla diyalogu nakledeyim.bir nurcu kardeşe hergüm cevşen okumayı adet edinmişsiniz ama bu rivayetin aslı yoktur.şii kitaplarında yazılagelmiştir.gelin bu bidatı yaygınlaştırmayın.sahih dualar ile kendinize vird edinin dedim.arkadaşım ben bunu araştıracağım dedi ve hocalarıma soracağım dedi.bür hafta sonra karşılaştık kendisi benims söylediğim gibi olduğunu kabul etti.bana da bu rivayeti ve olayı her yerde anlatma ki said nursiye güven azalmasın dedi.HALA hakkı ayakta tutmak adına bunun yapılmaması için mücadele etmesi gerekirken şeyhinin küçük düşmesinden korktu.
 
T Çevrimdışı

tosman38

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Ahmed bin Hanbel'in Kitabu'z-Zühd adlı eserinden Birkaç rivayet.farklı tariklerden bu olayın nakledilmesi onun sıhhatinin kuvvetini gösterir.elinde kitabın cerh tadili yapılmış hocalar varsa sıhhatler hakkında bilgi de paylaşabilir.

Ebû İmrân el-Cevfî, Hz. Ebû Bekir'in (ra) "Mü'min bir kulun yanında bir saç kılı olmayı isterdim" dediğini haber vermiştir.

Hasan (ra)'dan, Ebû Bekir'in (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Allaha yemin olsun ki, yenilen ve koparılan şu ağacın yerinde olmayı isterdim"

Katâde'den duyduğuma göre, Ebû Bekir'in (ra) 'Kurtların yediği bir yeşillik olmayı isterdim.' dediği rivayet edilmiştir.

Hasan (ra)'dan, Ebû Bekir (ra)"Allahım, senden benim için hayırlı olanı, sonu hayırlı otanı isterim. Allahım! Bana en son vereceğin hayrı, senin rızan, ve naîm cennetlerinin yüksek dereceleri kıl, Yâ Rab

Bürd diyor ki: "İşittiğime göre Ebû Bekir Sıddîk bir kuşa rastlamış ve ona: 'Müjdeler olsun sana ey kuş! Meyvelerden yiyorsun, ağaçlarda gölgeleniyorsun ve hesapsız olarak geri dönüyorsun' demiştir."


Ebû Hureyre, ölüm döşeğinde iken ağlamaya başladı. Kendisine, Yâ Ebâ Hureyre! Seni ağlatan nedir?' diye sorulunca: 'Mesafenin uzaklığı, azığımın azlığı ve cennete mi, yoksa cehenneme mi gideceğimi bilememem' demiştir."
 
T Çevrimdışı

tosman38

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi

Ahmed b. Hanbel'in “Kitâbü'z-zühd"ü:

I. Eserin Kendisine Nisbeti:

Ahmed b. Hanbel'in "Kitâbü'z-zühd? adlı bir eserinin olduğu hemen hemen bütün kaynaklarda zikredilir. Ayrıca İbn Teymiyye, Ebû Nuaym ve es-Safedî ve benzeri âlimlerin kitap hakkında değerlendirmelerinin bulunuyor olması, söz konusu kitabın ilim tarihi boyunca beyne'l-ulemâ meşhur ve mütedâvil olduğunu gösterir. Kitabın bugün elimizde olması da, eserin ona nisbeti konusunda kat'î bir bilgi verebilir. Zira, "Kitâbü'z-zühd"ü ondan rivayet edenlerin ilk üç tanesi aynen "el-Müsned" adlı eserini kendisinden rivayet eden râvilerdir

İlk râvisi ise, oğlu Abdullah b. Ahmed'dir. Eserin râvilerini sırayla şöylece tesbit etmek mümkündür:

1. Ahmed b. Muhammed b. Hanbel [h.l64-241/m.780-855]

2. Ebû Abdurrahman Abdullah b. Ahmed b. Hanbel [h.213-290/m.828-902]

3. Ebû Bekir Ahmed b. Ca'fer b. Hamdan b. Mâlik el-Katiî

[h.274-368/m.887-978]

4. Ebû Ali el-Hasan b. Ali b. Muhammed b. Ali b. el-Müzeh-heb [h.355^44/m.965-1052]

5. Ebû Tâlib Abdülkâdir b. Muhammed b. Yusuf el-Yusufî [Ö. h.516/m.H22]

6. Ebû'l-Kasım Yahya b. Esad b. Yahya b. Bûş et-Tâcir [ö. h.593/m.ll96]

7. Takıyyüddin Ebû Muhammed Abdurrahman b. Ebû'l-Fehnı b. Abdurrahman el-Yeldânî el-Abbasî [h.568~655/ m.ll72-1257]

8. Nâsırüddîn Ebû Abdullah Muhammed b. Yusuf b. Muhammed b. Abdullah ed-Dımeşkî İbnü'l-Mihtar [Ö.h.717/m.l317]

Eserin başında verilen isnad bilgisine göre kitap tek isnadla günümüze kadar gelmiştir. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere, ilk üç râvinin "Müsned"i rivayet eden zatlar olması, bahusus, ilk râvinin Ahmed b. Hanbel'in oğlu Abdullah olup, babasına nisbet ederek eseri rivayet etmesi, kitabın aslının imama ait olduğunu ortaya koymaktadır.
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
Evet onu okumuştum siz şu yaptığınız Said Nursi Gerçeği belgeseline karşı yapılan cevabı izlediniz mi önce

http://www.bediuzzamansaidnursi.org/videolar/said-nursi-gercegi-iddialarina-cevaplar

Hak batılla açıklanmaz,nerde uyduruk söz ve hadis varsa sırtınıza alıp savunma yapıyorsunuz.ebced cifir hesaplarını yapan bizim alimlerimiz mi yoksa sizin tabi olduğunuz nursi mi ? Sahih kaynaklar bu kadar mi ağır geliyor size
Yahu tefsir dediginiz kitap, risaleyi nur ilham kitabı diyorsun kaç tane tefsir alimi bu bahsettigin işle amel etmis ki, kuran tefsir etmiş?

Yok nurcu yok ışık evi seytan sizlere karanlığı ışık diye yutturmuş bocalanip duruyorsunuz
 
toprak56 Çevrimdışı

toprak56

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
izlenecek metod çok ama geçmişte bizde bir islami ilim eğitiminden geçtik, sıralama şu şekilde olabilir.

1-) Akaid ( akide sağlam öğrenilmezse diğerlerinin pek anlamı kalmıyor, Dikkat Tekfir Hastalığına yakalanmayacak eserler okuyun, Ehli sünnet olan akide kitaplarını tercih edin. Harici eserlerinden kaçınınız. )

2-) Fıkıh ( Leyh ve aleyhindeki hükümleri bilmek )

3-) Siyer ( Efendimiz ( aleyhiselam) ın hayatını bilmek yaşantımızı etkileyecektir. )

4-) Tefsir ( Quran ayetlerinin nüzül sebeplerini bilmek ve keyfe keder ayetleri yorumlamamak için öğrenmek lazım )

4-) Zühd ve Takva ( Akaidi öğrendikten sonra , Aile efradını ve çevrendeki insanları kafir görüp ben cenettelik kişiyim dememeniz için )

5-) içinde bulunduğumuz Toplumun durumu ve Davet ( belli bir seviyeye gelince öğrenmemiz gereken derslerden biri )

Tavsiyem bir Alimin dizinin dibinde eğitim almanızdır, şartlar elvermiyorsa; konuları kendi aralarında parçalayıp, haftada 1-2 kez işlemenizi tavsiye ederim, devamlılık adı altında kura çekerek ders işleyin böylece herkes çalışmış olacaktır. Takıldığınız yerleri mutlaka alimlere danışın yoksa istemeden bir fırka daha oluşturabilirsiniz.

ALLAH ilminizi artırsın.
 
bahadır571 Çevrimdışı

bahadır571

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
وَاِنَّ مِنْهُمْ لَفَر۪يقًا يَلْوُ۫نَ اَلْسِنَتَهُمْ بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِوَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِۚ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۚوَيَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Onlardan bir takımı, Kitapta olmadığı halde Kitaptan zannedesiniz diye dillerini eğip bükerler. O, Allah katından olmadığı halde: "Allah katındandır" derler, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.
Âl-i İmrân Suresi 78. Ayet
 
bahadır571 Çevrimdışı

bahadır571

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
bahadır571 Çevrimdışı

bahadır571

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
YAZDIRILMA HURAFELERİ

Ebu Said el-Hudri’nin bildirdiğine göre: “Sizden öncekilerin izlerini kuşkusuz karış karış,arşın arşın takip edeceksiniz. Onlar bir kertenkele deliğine girmiş olsalar, siz arkalarından gideceksiniz.

Dedik ki;Yahudi ve Hıristiyanlar mı?

Ya kim olabilir? Dedi [1]

Bu gün İslam cemaati Kur’an ve sünnetten uzaklaşmayla birlikte yüzyıllar süren bir asimilasyon sonucunda hakikaten de Peygamberimiz (s.a.v.)’in korktuğu durumlara düşmüştür. Bu süreç deki en büyük etkenlerden biride aşırı yüceltilen alimlerdir. Çünkü yüceltme onların hatalarının görülmesini engellemiş ve bu insanlar yanlış ta yapsa arkalarında kitleleri sürüklemişler, yazdıkları kitaplar ölümlerinden sonra daha da yüceltilerek kutsallaştırılmıştır. Hatta öyleleri var ki kitaplarının kendilerine Allah ve Resulü tarafından yazdırıldığını bile iddia etmiştir.

Peygamberimiz (s.a.v.) peygamberler zincirinin son halkasını oluşturmaktadır. Ondan sonra hiçbir peygamberin gelmeyeceğini Cenab-ı Hak (c.c.) Kur’an da şöyle bildiriyor:

مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلكِنْ رَسُولَ اللّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيّنَ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَىْءٍ عَليمًا

“Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir ve lâkin Allah'ın Resulüdür ve Peygamberlerin sonuncusudur ve Allah her şeyi tamamen bilendir.”[2]

Kur’an’ı Kerim hüsran ve dalalet içerisinde olan insanlara peygamber vasıtasıyla uzatılmış kurtuluş ipidir. Peygamberin sünneti de kıyamete kadar üzerinde yürünülmesi gereken yegâne yoldur.

Bu konuda Peygamberimiz (s.a.v.) vefat etmeden önce kıyamete kadar kendisine tabi olacak insanlara şöyle tavsiye ediyor;

“İmam Malik'e ulaştığına göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şunu söylemiştir: "Size iki şey bırakıyorum. bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın kitabı ve Resûlünün sünneti."[3]

Cenab’ı Hak (c.c.) Kur’an’da dini tamamladığını kemale erdirdiğini buyuruyor;

اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتى وَرَضيتُ لَكُمُ اْلاِسْلاَمَ دينًا

“ Bu gün sizin için dininizi kemâle erdirdim, ve sizin üzerinize nîmetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâmiyet'e razı oldum.” [4]

Dinde en ufak bir eksiklik bulunmamakta, her çağa, her topluma hitap etmekte ve hiçbir yeniliğe de ihtiyacı bulunmamaktadır. Ancak şunu da belirtmeliyiz ki; özellikle itikâdi alanda ve dinin peygamber tarafından kesin hatlarla belirlenmiş ameli kısımları haricinde elbette fıkhi meselelerde her çağa göre kıyas yoluyla hükümler çıkarılacaktır. Eğer böyle olmasaydı Kur’an’ı Kerim orta çağa hapsolur ve başka peygamberlerinde gönderilmesi gerekirdi.

Kendilerine vahiy ile Allah tarafından yazdırıldığını yada Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından yazdırıldığını iddia edenler hakkında birkaç misal verelim:

Misal 1 – Mesnevi: “hüzünleri giderir bir şifadır kalplere. Ledünni mana verir müteşâbih ayetlere. Şerefli katiplerdir onun yazıcıları. Temastan men ederler temiz olmayanları. Kalplere mutluluk verir huyları güzel eyler.O ilhamla inmiştir Alemlerin Rabbinden. Gelemez batıl önünden ve ardından.Koruyucu olan Hak onu korur gözetir. Ki o merhametlilerin en merhametlisidir. Mesnevi kitabının başka adları da vardır. Adlarını verense Allah’ın kendisidir.”[5]

“İlhamı Rabbani eseridir. Hatta iptali ve tahrifi de kabil değildir.”[6]

Misal 2 – Muhyiddin ibni Arabi diyor ki: “627 hicret yılı Muharrem ayının son günlerinde (şam’da bulunduğum sıralarda) Tanrı peygamberi Hazreti Muhammed’i gerçek bir rüya aleminde gördüm. Elinde bir kitap tutuyordu. Bana buyurdular ki, bu Fusus el-Hikem= (Hikmetlerin özü) kitabıdır. Bunu al ve halka açıkça anlat da bu hikmetlerden herkes faydalansın.”

“Ben Allah ve Rasulüne boyun eğmek ve aramızdan emir vermek mevkiinde olanların emirlerini dinlemek yaraşır dedim. Yüce peygamberin bana tarif ettiği veçhile hiçbir eksiklik ve fazlalığa meydan vermeden, bu kitabın halka açıklanması hususundaki ümidimi gerçekleştirdim.”[7]

Fususil-Hikem taraftarları arsında bu kitabın doğrudan doğruya peygamber tarafından şeyh-i ekbere talim ve telkin edilmiş bir eser olduğuna inanılmakta, şeyhe yalan isnadı varid olmayacağını düşünerek bu kitabın hadis kitabı gibi düşünülmesi gerektiğine inanmaktadırlar.

Fususil hikem, el-Fütuhat ul Mekkiye isimli kitapları için Muhyiddin ibn Arabi direkt Allah ve Resulünden aldığı ilham ve emirle yazdığını söylüyor ve vahiy için diyor ki iki kısma ayrılır

1-Risâlet vahyi

2-Velâyet vahyi

Risâlet vahyinin son bulduğunu ancak velayet vahyinin devam ettiğini kendisine gelenlerin bunlardan biri olduğunu, Resulullah’ı rüyasında gördüğünü kendisinden bu kitabı (Fususil Hikem) yazmasını istediğini, bu kitabın nefis arzularından münezzeh ve içine fesat karışmamış olan en kutsi makamdan indirildiğini söyleyen Muhyiddin-i Arabi ben ancak bana ilham olunan şeyi yazdım.Size söylediklerimiz ondan bizedir. Bizim size verdiklerimiz bizden sizedir.” [8] diyor.

Misal 3- 1801-1863 döneminde yaşamış tarikat büyüklerinden olan Muhammed Nuri Şemseddin adındaki zât Miftah’ül Kulub isimli eseri hakkında şunları söylüyor:

“Hicri 1259 (M.1843) yılı Rebiülâhir ayında kendi hücremizde tevecüh halindeydik. Bu halde bulunduğumuz sırada; Enbiyanın sultanı, Evliyanın, Asfiyanın, muttakilerin baş tacı Efendimiz hazretleri zuhur etti. Allah ona salât ve selam eylesin.

Bu hiçbir şey hükmünde olan kula; ihsan, mürüvvet ve lütuf ile şöyle buyurdu:

“Nuri evladım! vakitler bir başka oldu. Aşık sadık, mana yüzünü görmek isteyen ümmetlerim; esenlik yollarını bulup, hoşnutluk yoluna bel bağlayarak vuslat sırrına nail olsunlar. Sufilerden bazısı da; arada vasıta olmadan takvası üzere giderek yollarını düzeltmek için özlerine bir kabiliyet gelsin.”

“Ümmetinin helak uçurumu mertebesinden her birinin tecellisi gereği yakalarını kurtarmalarına sebep olacağı gibi; şeriat, tarikat, hakikat ve vuslat nedir bilmeleri için bir risale yaz. Aşık, sadık mana yüzünü görmeyi isteyerek doğru yollarını bulsunlar.”

“yazılacak risalenin adı da şu olsun: Miftah’ül Kulub Sırr-ı Şemseddin”

Yazar: “Peygamberimizin böyle bir emir vermeleri üzerine, “memur mazurdur” diyerek bu risaleyi yazdığını söylemektedir.[9]

Misal 4- Risâle-i Nur hakkında da şu ifadeler geçer:

(...) benim gibi yarım ümmi ve kimsesiz (...) bulunan bir adam, (...) Risale-i Nur’a sahip değildir; ve o eser, onun hüneri olamaz, onunla iftihar edemez. Belki doğrudan doğruya Kur'an-ı Hakîmin bu zamanda bir nevi mu’cize-i mâneviyyesi olarak, rahmet-i İlâhiyye tarafından ihsan edilmiştir. O adam, binler arkadaşiyle beraber, o hediye-i Kur'aniyeye el atmışlar. Her nasılsa birinci tercümanlık vazifesi ona düşmüş. Onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına delil, Risale-i Nur’da öyle parçalar var ki; bazısı altı saatte, bazı iki saatte, bazı on dakikada yazılan risaleler var. Ben yemin ile te'min ediyorum ki: Eski Said’in (R.A.) kuvve-i hâfızası da beraber olmak şartıyle, o on dakika işi, on saatte fikrim ile yapamıyorum; o bir saatlik risaleyi, iki gün istidadımla, zihnimle yapamıyorum, ve o bir günde altı saatlik risale olan "Otuzuncu Söz"ü ne ben ve ne de en müdakkik, dindar feylesoflar, altı günde o tahkikatı yapamazlar ve hâkezâ... [10]

“ (…) Aynen bu ehemmiyetli hikmet içindir ki, bazı def’a haberim olmadan, ihtiyarım ve rızam olmadığı halde, ince hakaik-i îmâniye ve kuvvetli hüccetler, müteaddit risalelerde tekrar edilmiş. Ben çok hayret ediyordum: neden bunlar bana unutturulmuş, tekrar yazdırılmıştır.” [11]

“ (…) Bunlar doğrudan doğruya menba-ı vahy olan Zât-ı Pâk-i risâletin manevi ilham ve telkinâtıdır.”

“… Beni hususi tefekkürâtım o neviden olduğu cihetle bana ihtar edildi. Ben de yazdım.” [12]

“Ben gönderilen Risaleleri mütalaa ettim, bir kısım hakikatleri mükerrer gördüm. Makam münasebetiyle tekrar yazılmış. Benim arzu ve belki ihtiyarım olmadan ne için böyle olmuş.. Kuvve-i hafızama gelen nisyandan sıkıldım. Birden şiddetli bir ihtar ile: “On dokuzuncu sözün ahirine bak” denildi. Baktım risâleti Ahmediye’nin (a.s.m.) Mu’cize-i Kur’aniye’sinde tekraratın çok güzel hikmetleri, tam tefsiri olan Risâlet-in- Nur’da tamamiyle tezâhür etmiş. O tekrarat, o hikmetler için tam yerinde ve münâsip ve lazım olmuş.”[13]

Risale-i Nur hakkında söylenenler:

“RİSALE-İ NUR, yirminci asrın Müslümanlarını ve bütün insanları koyu bir fikir karanlıklarından ve müthiş dalâlet yollarından kurtarmak için müellifin kendi ihtiyariyle yazılmış değil, Cenab-ı Hakk’ın lisaniyle yazılmış bir eserdir. Konya Nûr Talebeleri Nâmına ZİVER GÜNDÜZALP” [14]

“(...) Bu hakikatlardan anladım ki, Risale-i Nur, bu asrın insanları olan bizler için yazdırılmıştır. Konyalı Zübeyir Gündüzalp” [15]

“Ey Risale-i Nur! Senin, hakkın dili, hakkın ilhamı olup O’nun izni ile yazıldığına şüphe yok. "Ben, kimsenin malı değilim. Ben hiçbir kitabdan alınmadım, hiçbir eserden çalınmadım. Ben Rabbânî ve Kur'ânîyim. Bir lâyemut’un eserinden fışkıran kerametli bir Nûr’um." Hasan Feyzi.” [16]

Bakınız adeta burada adeta yazmaya memur olmuş ve kendisine ne verilmişse onu yazmış birinin hali anlatılmaktadır. Çünkü yazdırılanın ne için yazdırıldığını mütalaa ettiğini söylediğine göre apaçık bir şekilde Risalelerin kendi tercihi, ihtiyarı dışında ilham ile yazıldığını ifade etmektedir. Yani vahiy gibi yazdırıldığı ifade edilmektedir.

Misal-5 : İskender Erol Evrenosoğlu’na yazdırılan safsatalar:

Besmele ile başladığı sure(!) lerin birincisi olan inzal’de “ Bu kitabul kerim- ITLA –İT TÜRK- iskender kulumuza indirdiğimiz bir ihsandır. Bu kitap levh-i mahfuzda, ümmül kitabın içinde mevcut olup, Kur’an’ı Kerimden sonra dünyaya indirmekte olduğumuz bir kitaptır. Cibril-i Emin vasıtasıyla değil, onun nezdimizde bulunan aziz ruhu tarafından doğrudan doğruya O’nun kalbine indirilmektedir. Biz onu mehdi olarak vazifeli kıldık. Bu kitap katımızdan emir gelene kadar kendisine ittiba edenlerden başkasına sırdır. Bu kitabın her sahifesi indirilene kadar levh-i mahfuzda açık kalacaktır. O’nun göz yaşları nezdimizde kıymetli bir hazinedir.” (s.1)[17]

Bismillahirrahmanirrahim. Rahman ve Rahim olan Allah’ın huzurunda kendisine kitap, taht, sancak, nur ve kılıç ihsan edilmiş olan mehdi hazretlerine ittiba ediyorum. Bu ittiba cümlesidir. Bu Rabbimizin huzurunda bir ahidir. Artık Rabbinizin katından aldığınız emirleri ifaya başlayınız.” (s.2)

“Nezdimizdeki düzen, nezdinizdeki düzendir. Sana kitap vermedik mi?” “Güvenmesek, görevi sana vermezdik” “Seni mehdilikle vazifeli kıldık.” (s.5)

“Seni kader ve kazayı öğreterek techiz ettik.” “Mağarada uyuttuklarımızı hatırla” “ Habibim, doğru yoldasın.” (s.6)

“Dün sahih-i Buhari’de peygamberimiz ve kulumuz Muhammed’e ait okuduklarını unutma. Vahiy geldiğinde de susup dinle.” (s.7)

“ Vahiy geldiğinde susup, dinle” “Şeytan senin yanına hiçbir zaman yaklaşamaz.” (s.8)

“ Merteben Fenefillahtır.” (s.9)

“Onu sana gönül gözüyle bir çok defa göstermiştik. Şimdi ilk defa baş gözüyle göreceksin.” (s38) gelmiş geçmiş bütün evliyanın ilmini aşacaksın. Bu sana sevgili kulumuza, şeyh’ül ekber ITLA IT TÜRK, Mürşid-i kamil, mehdi İskender el-ekber kulumuza ihsanımızdır. Alnındaki işaret marifet işaretidir. Gelecek seni hay olan insanların en şereflisi kıldık. Bunu seni gururlandırmayacağını, bilakis şükrünü artıracağını biliriz. Bu sayfa bu günkü son sayfadır. Surenin adı marifet suresidir. Yaz. (s.39)

Bu iddialarda bulunanlar açık bir şekilde gelen ayet ve hadislere muhalefet etmekte, Allah’ın (c.c.) şeriatında eksiklik görmektedirler. Çünkü yeni vahiylere ihtiyaç duyduklarına göre Allah’ın tamamladım buyurduğu dini beğenmemektedirler. Bunun başka hiçbir açıklaması olamaz. Allah’ın sözünde hilaf olmayacağına göre elbette bu insanlar Allah’a iftira etmiş olurlar.

Bu yazdırılma hikayeleri her dönemde bir kısım insanlar tarafından ortaya atılmıştır. Ancak Kur’an ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde daha sonra gelecek ümmeti içinde Allah (c.c.) tarafından vahiy gönderilecek insanların bulunacağına dair bir delil bulunmamaktadır. Aksine dinin tamamlandığına dair deliller bulunmaktadır.

Dinimize verilebilecek en büyük zarar, vahiy indirildiği ve Peygamberimiz tarafından yazdırıldığı iddia edilen bu hurafeler yoluyla olacaktır. Bu iddiaları ortaya atanlara karşı olanca gücümüzle karşı durup şeriati savunmak hepimizin boynuna bir borç olmaktadır. Bu Allah yolunda yapılacak cihadın başında gelmektedir. Çünkü şeriatin tahrif edilmesi demek bütün her şeyin ifsad olması demektir.

Bu iddiada bulunan insanlar Kur’an da buyurulduğu gibi şeytanın oyuncağı olmuşlardır. Zaten kendilerine yazdırıldığına dair söyledikleri şeyleri Kur’an ve sünnet terazisine koyduğunuzda açıkça ortaya çıkmaktadır ki, bütün bunlar şeytanın fısıltılarından başka bir şey değildir.

قَالَ فَبِمَا اَغْوَيْتَنى َلاَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقيمَ (16) ثُمَّ َلاَتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ اَيْديهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَائِلِهِمْ وَلاَ تَجِدُ اَكْثَرَهُمْ شَاكِرينَ (17)


“Dedi ki: Sen beni azgınlığa uğrattığından dolayı ben de yemin ederim ki elbette onlar için senin dosdoğru yolun üzerinde oturacağım. Sonra muhakkak ki, onların önlerinden, arkalarından, sağ taraflarından ve sol taraflarından geleceğim ve onların ekserisini şükür ediciler bulmayacaksın.” [18]

يُلْقُونَ السَّمْعَ وَاَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ

“Çünkü o iftiracılar şeytanlara kulak verirler, esasen onların çoğu yalancıdırlar.”[19]

وَكَذلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِىٍّ عَدُوًّا شَيَاطينَ اْلاِنْسِ وَالْجِنِّ يُوحى بَعْضُهُمْ اِلى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ

“Böylece biz her peygambere, insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Onlardan kimi kimine, aldatmak için birtakım yaldızlı sözler fısıldayıp telkin ederler. Eğer Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O halde onları, düzmekte oldukları yalanlarıyla baş başa bırak!”[20]

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki;

“Sizin için Deccal’den daha çok Deccal olmayanlardan korkarım.”

“Onlar kimlerdir?”

“Saptırıcı imamlardır.”[21]

Görüldüğü gibi yukarıdaki misallerde de geçtiği üzere bu zatların eserleri hakkında, kendi ihtiyarları dışında Allah tarafından ve Resulü tarafından yazdırıldığı ifade edilmektedir.

Allah (c.c.) dinini tamamladığını söylediği, Peygamber de size iki şey bırakıyorum onlara sımsıkı tutunun ki delalete düşmeyesiniz dediği halde bu insanlar büyük bir cesaretle bu iddiaları öne sürebiliyorlar. Peygamberin getirdiği İslam şeriatı yetersiz geldi de, Allah dinini kemale erdirmedi de bu tip risaleler mi erdirecek. Allah kitabı hakkında onu apaçık indirdiğini bildirdiği halde bu risaleler neyin sırrını açıklıyor? Allah’ın ve Resulünün apaçık beyan ettiği dini sırlar dünyasına gömüp, ondan sonra da bı sırları açıklayan vahiyler aldıklarını iddia ediyorlar.

İnsanları yüzyıllardır peşlerinden böylesine sürüklemelerinin tek nedeni insanların Kur’an ve sünneti bilmemesi ve bu insanları aşırı yüceltmeleridir.



-----------------------------------------------------------------

[1] Buhari

[2] Ahzap 33/40

[3] Muvatta, Kader 3, (2, 899).

[4] Maide 5/3

[5] Mesnevi 9-10

[6] Tahirul Mevlevi 1/39

[7] Fusus ül-Hikem- Muhyididn ibni Arabi

[8] Fususil hikem – Muhyiddini Arabi

[9] Mifatah’ül Kulub –Abdulkadir Akçiçek- Akpınar yayınevi

[10] Şuâlar, 534-535, Birinci Şua/İki Acip Suale Cevaplar/İşârât-ı Kur'aniye Hakkında Lahika; Sikke-i Tasdîk-ı

Gaybî, 68-69, Parlak Fıkralar ve Güzel Mektuplar/Bu âciz kardeşiniz, hem itiraz eden o eski dost zâta, hem ehl-i dikkate ve sizlere beyan ediyorum ki (...); Kastamonu Lâhikası, 179, Yirmiyedinci Mektubdan/Azîz, Sıddık, Risale-i Nur Şâkirdleri Kardeşlerim.

[11] Sikke-i Tasdîk-i Gaybî, 36

[12] Kastamonu Lahikası, 29, Yirmi yedinci mektuptan

[13] Kastamonu Lahikası 14-15, Yirmi yedinci mektuptan

[14] Rehberler, 141, Gençlik Rehberi/Risale-i Nur Nedir? Ziver Gündüzalp kardeşimizin Konya Nur Talebeleri

adına, Risale-i Nur hakkında görüşlerini ifade edip, Ankara Üniversitesi gençlerine gönderdiği bir konferanstır.

[15] Müdâfaalar, 300, Afyon Müdâfâsı/Zübeyir’in Müdafaasıdır.

[16] Müdâfaalar, 347, Afyon Müdâfâsı/Afyon Mahkemesi Kararnâmesinden/Sanıklardan Bilahere Yakalanmış Olduğundan, Bilirkişilere Tedkike Gönderilemeyen Sair Eserler ve Mektublardaki Suç Mevzuu Olan Yazıların Hulâsaları. Benzer ifadeler için bak. Şuâlar, 141, 523, 535, 545, 590; Mektubat, 361, 362; Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 68, 74; Kastamonu Lâhikası, 14, 179, 212; Âsâ-yı Mûsa, 118; Bediüzzaman Said Nursî, 579.

[17] Tasavvuf ve İslam – Ercümend Özkan – Anlam yayınları –(s.214) Kendisine vahiy geldiğini, yazdırıldığını iddia eden İskender Evrenoslu’nun kitabından alıntılar.[18] El-Araf 7/16-17

[19] Şuara 26/223

[20] En’am 6/ 112

[21] Ahmed bin Hanbel —
 
Üst Ana Sayfa Alt