Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü İslam'da Şâhidlik; Fâsık veya Munafığın Şahidliği Nasıl Tesbit Edilir?

S Çevrimdışı

SaYFuLLaH

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Es selamu aleykum,

İslam devletinde, bir şahidin fasık olduğu veya münafık olduğu nasıl tespit edilir? Fasık (veya Münafık) olduğu bilinmeyen (zahirinden görülmeyen, anlaşılmayan) kişinin şahitliği kabul edilir mi yani fıskı ve zulmü görülmediği için adil müslüman muamelesi mi görür?

Allah (azze ve celle) razı olsun
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullah kardeşim

Şahidlik meselesi umumidir; nikah için ayrı, ticaret için ayrı, cezayı gerektiren davalar için ayrı bir şehadet yoktur. Bütün bu meselelerde şahidlik yapacak kimsede ortak özellikler bulunmalıdır.
İslam hukukuna göre şâhidlik yapacak kimsede aranan özellikler şunlardır:

Bir kişinin fâsıklığı, Allah'ın haram kıldıklarını açıkça, sakınmadan işlemesinden bilinir.
Şâhidde ilk aranan şart adil olmasıdır. Adaletli kimse de, iyilikleri kötülüklerine üstün gelendir. Bu da büyük günahlardan uzak durmak, küçük günahlarda ısrar etmemekle anlaşılır. Büyük günahı işleyen kimseye fâsık denmektedir. Böyle birisinin şâhidliğinin kabul edilmeyeceği Hucurat Suresinin 6. ayetinde açıkça bildirilir:
Ey mûminler, size fâsık bir kimse bir haber getirince, onun iç yüzünü iyice araştırıp tahkik ediniz. Yoksa bir topluluğa bilmeden fenalık edersiniz de, sonra ettiğinize pişman olursunuz.

Ayrıca yalan söylemekle meşhur olmuş birisinin de şâhidliğine itibar edilmez.
Büyük günahları işleyen kimseler yalana da ehemmiyet vermezler. Yetim malı yiyen, faiz yemekle tanınan, devamlı içki içen, kumar oynayan ve benzeri günahları işleyen kimseler adalete uymayacaklarından ve kolayca yalan söyleyebileceklerinden şâhidlikleri kabul edilmez.
Cimriliğiyle meşhur olmuş, zekat vermekte, çoluk çocuğunun geçimini teminde aşırı derecede eli sıkı olan kimselerin şâhidliği kabul edilmez. Bunların yalan yere şâhidlik yapması ihtimali vardır.
Çocukların, akıl hastalarının, bunakların, dilsizin, âmanın şâhidlikleri makbul değildir.
Ağzından çıkanların meşru veya gayrı meşru olduğuna aldırmayan, dinen ve ahlaken hoş olmayan sözleri sarf etmeyi bir alışkanlık haline getiren laubali insanların şâhidlikleri kabul olunmaz.
Şâhidlik meselesinde hassas davranan İmam Ebu Yusuf, Abbasi devrinde kadılık yaparken kendisine pek çok dava gelirdi. Bu arada en üst makamda bulunan devlet ricaline bile hiç imtiyaz tanımaz, hepsi hakkında adil davranırdı.
İmam Ebu Yusuf, Halifenin vezirlerinden Fazıl’ın şahidliğini reddetmişti
. Bunun sebebini soranlara da şu cevabı vermişti:
Bu vezir bir mecliste Halifeye ‘kulunuz’ diyordu. Şayet bu sözünde doğru ise kölenin zaten şâhidliği kabul edilmez. Eğer yalan söylüyorsa, yalancının şâhidliği de makbul olmaz.

Hayasız kimselerle sohbet etmek, insanlarla alay etmek, başkalarını küçük düşürecek derecede şakada bulunmak, sünnete ve adaba aykırı hareketlerdir. Bunları alışkanlık haline getirenlerin şahidlikleri kabul edilmez.

Şâhidliğin Nisabı:

1)
Zina suçu için, dört erkeğin şâhidlik yapması lâzımdır.
2) Zinadan başka had ve kısas cezalarını gerekli kılan suçlar için, iki erkek şahid gerekir.
3) Yukardaki iki maddeden başka hukuk davalarında iki erkek yahud iki erkekle bir kadının şâhidlikleri kabul olunur.
4) Doğum, bakirelik ve kadınlığa ait kusurlar gibi erkeklerin bilemiyeceği hususlarda tek bir kadının şâhidliği kabul edilir. Çocuğun cenaze namazının kılınması için doğarken sesinin çıktığına ait kadınların yapmış olduğu şâhidlik makbuldur. Fakat bu şâhidlik miras için geçerli değildir.

Şahidlerde Bulunması Gereken Vasıflar:

1)
Âdil olmak,
2) Şâhidin "Şehâdet ederim" sözünü kullanması şarttır,
3) Hür olmak,
4) Müslüman olmak.

Kısas ve had cezaları ile ilgili davalardan başka davalarda müslüman şahidlerin âdil oldukları düşünülür. Hasmı, şahidlerin durumuna tân ederse o zaman bunların tezkiyesi (âdil olub olmadıklarının araştırılması) yapılır.
Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre bütün hukuk davalarında hasım olan taraf; tân etse de etmese de gizli ve açık olarak şâhidler tezkiye edilirler ki, fetva da buna göre verilmiştir.

Hâkimin sadece gizli tezkiye ile yetinmesi caizdir. Tezkiyeyi yapan şahsın "O âdildir, şâhidlik yapması câizdir" demesi lâzımdır.

Şahidleri davalının tezkiye etmesi kabul değildir. Bir kişinin tezkiye etmesi yeterli olur.

Tân-ı şuhûd: Bir davaya şahidlik yapanların bu şahidliklerinde yalana olduklarına dair davacı tarafından yapılan iddiadır.
Tezkiye-i şuhûd: Bir hadise hakkında şahidlik yapan kimselerin bu şehadete ehil olduklarının, başkalarından gizli veya açık sorularak tesbit edilmesidir. Tezkiye a) Alenî, açık b) Gizli diye ikiye ayrılır.
Muzekki: Tezkiyeyi yapan kimse.

Amr b. Şuayb'in dedesinden şöyle dediği rivayet olunmuştur:
Rasûlullah, (emanete) hiyanet eden erkek ve kadın ile kardeşine kin besleyen kimsenin şâhidliğini kabul etmediği gibi, geçimini temin etmekte bir ev halkına bağımlı olan kimsenin şâhidliğini de reddetti. (Fakat bu kimsenin, bağımlı olduğu aile halkından) başkasının lehine yaptığı şâhidliği geçerli saydı.

(Tirmizî, şehadât 2; İbn Mâce, ahkâm 3; Ahmed b. Hanbel, II, 204, 208, 225)

Ebû Dâvûd dedi ki: (Metinde geçen) "el-gimru" ya da "hinne" kelimesi -"eş-şahnâu" kelimesiyle eş anlamlıdır. el-Kâni' kelimesi de (bir kimsenin kendi işinde ücretle çalıştırdığı) "e!-ectru'l-hass" gibi, (kişinin kendi işine ve emrine bağlı) ücretli kimse demektir.

İzâhat :
Bu hadis-i şerifte Peygamber'in şu üç kişinin şâhidliklerini kabul etmediği ifade buyurulmaktadır:

1) Hainler,
2) Din kardeşine kin besleyenler,
3) Özel kişilerin emrinde ücretle çalışan kimseler.

1- Hainlerden maksad, sadece insanlara ait emanetlere hiyanet eden kimseler değildir.
"
Ey iman edenler, ALLAH'a ve Rasûlune hainlik etmeyin; bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz." (Enfal 27) âyet-i kerimesinde Allah'a ve Rasûlune ait emanetlere riayet etmeyen kimseler de hainlikle vasıflandırıldığına göre, hadisimizde geçen hainlik kelimesinin kapsamına insanlara ait emanetlere riayet etmeyen kimseler girdiği gibi Allah ve Rasûlune ait emanetlere riayet etmeyen kimselerin de girmesi gerekir.

Suleyman b. Musa'dan demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"
Hain erkeğin, hain kadının, zina eden erkeğin, zina eden kadının, (din) kardeşlerine kin besleyen kimsenin şâhidliği geçerli değildir.”
(Tirmizî, şehadât 2; İbn Mâce, ahkâm 3; Ahmed b. Hanbel, II, 204, 208, 225)

2- Din kardeşine kin besleyenler.
İbn Ruşd'un açıklamasına göre, "Kişinin düşmanı aleyhine yaptığı şâhidliğin, câiz olup olmaması ulema arasında ihtilaflıdır. İmam Mâlik ile İmam Şafiî'ye göre, bu şâhidlik geçersizdir. İmam Ebû Hanîfe'ye göre ise geçerlidir."
(Bidâyetu'l-Muctehid Tercemesi, II, 597)
Hanefî fıkıh kitablarından el-Gunye isimli eserde şöyle deniyor:
"Dünyevî bir sebebden dolayı düşman olan kimsenin şâhidliğine gelince; bu şâhidlik, düşmanlığı onu fıska götürdüğü, kendisine bir menfaat sağladığı, ya da kendisini bir zarardan koruduğu kesin olarak bilinmedikçe kabul edilir. Aksi taktirde kabul edilmez. Çünkü sahibini fıska iter, fısk ise sahibinden adaleti bir başka ifadeyle şâhidliklik ehliyetini kaldırır. Ancak bu düşmanlık dinî sebebler yüzünden ise şâhidliği kabul edilir."
(el-îhtiyâr Tercemesi, 139)
Bu mevzuda İbn Âbidin şöyle diyor:
"Şâhidliği kabul edilen ve edilmeyenden maksad, hâkimin, şâhidlikleri üzerine hüküm vermesi vâcib olanlar veya olmayanlar demektir. Mahkemede şâhidliği sahih olan veya olmayanlar demek değildir. Çünkü fâsık bir insanın şâhidliği sahihdir. Fakat Yâkub Paşa'nın da belirttiği gibi, Musannif'in da benimsediği görüşe göre, fâsıkın şehâdeti sonucu hâkimin buna dayanarak karar vermesi vâcib değildir."
(Savaş Mehmet, İbn Âbidin Terceme ve Şerhi, XII, 476)
Hanefî fıkıh kitablarında açıklandığı üzere şu kimselerin şâhidliği kabul edilmez:


Şâhidlikleri Kabul Edilmeyenler:

1) Âmânın şâhidliği kabul edilmez.
2) Bir kimseye zina suçunu iftira etmiş olmasından dolayı had cezasına çarptırılmış olanın şâhidliği. Bunlar tövbe etseler de artık şâhidlikleri kabul edilmez. Fakat müslüman olmadan önce böyle bir cezaya çarptırılan, sonradan müslüman olursa şâhidliği kabul edilir.
3) Ana-babanın, çocukları ve aşağıya doğru torunları lehine; çocukların da, ana-babaları ve yukarıya doğru dede ve nineleri lehine şâhidlik" yapmaları kabul edilmez. Bir kimse, kölesine ve mukâteb kölesine de şâhidlik yapamaz.
4) Karı ve kocadan biri diğeri için şâhidlik yapamaz.
5) Ortaklardan biri, ortaklıkları ile ilgili bir iş davasında diğer ortağı lehine şâhidlik yapamaz.
6) Bir kimsenin hususî işçisinin (Ecîri has) kendine şâhidlik yapması kabul edilmez.
7/ Kendilerini kadınlara benzeterek âdî işleri yapanların şâhidliği kabul değildir.
8} Ölü arkasından bağırıp çağırarak ağlayan kadınların ve insanlara şarkı söyleyenlerin şahidliği makbul değildir..
9) Eğlenmek için devamlı şarap içenlerin şâhidliği kabul değildir.
10) Kuşlarla oynayıp eğlenenlerin şâhidliği,
11) Had cezasını gerektiren büyük günâhlardan birini işleyenin şâhidliği,
12) Faiz yiyenlerin şâhidliği,
13) Satrançla kumar oynayanların şahidliği,
14) Hamama peştemalsız çıplak girenlerin,
15) Sokakta giderken bir şey yemek ve yol üzerinde küçük abdest yapmak gibi hafif işler yapanların şahidliği,
16) Selefe (Sahabe-i kiram, tabiîn, muctehidler v.s. büyüklere) sövenlerin şahidliği,
17) Dünya menfaatları yüzünden aralarına düşmanlık girenlerin birbirlerine şahidliği kabul edilmez. Aralarındaki husûmet dinî sebebler yüzünden ise şahidlikleri kabul edilir.
18) Zimmet ehlinin birbirlerine şahidlik yapması (dinleri değişik olsa da) kabul edilir. Fakat muste'menin (yabancı uyruklu olup müslümanlardan emniyet kâğıdı alan) zimmîye şahidlik yapması kabul edilmez. Zimmînin ise ona şahidlik yapması kabul edilir.
19) Sünnetsiz, buruk ve zinadan doğan çocuğun ve hunsâ'nın (hem erkek ve hem de kadın uzvu olan veya cinsiyeti belli olmayanın) şahlidlikleri kabul olunur.
(İmam Mavsıli, el-îhtiyâr Tercemesi, 139)
Şahidlik hususunda muteber olan, şahidin şahidlik yaptığı zamandaki durumudur. Yoksa, olayı gördüğü veya işittiği zamandaki durumudur. Yoksa, olayı gördüğü veya işittiği zamandaki durumu değildir.
Bir insanın iyilikleri kötülüklerinden çok olursa onun şahidliği kabul edilir.


Munafığın şâhidliği reddedilmiştir:

Peygamber (Sallallahu aleyhi vesellem)de şöyle buyurmuştur:
"Kalbinden doğruluk ve samimiyet ile Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın rasûlu olduğuna, şehâdet getiren herkesi mutlaka yüce Allah cehennem ateşine haram kılar."
(Buhârî, I, 41; Muslim, I, 45
)

3- Mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifte Rasûl-i Ekram (s.a.v.), bir kimsenin lehine şâhidlik yapan özel işçisinin şâhidliğini de kabul etmediği ifade edilmektedir. Mavsılî, el-İhtiyar isimli eserinde bu hükmü şöyle ifade ediyor:
"Bir kimsenin hususi işçisinin kendisine şâhidlik yapması kabul edilemez."
(el-îhtiyâr Tercemesi, 138)



Fasığın Nikah Şâhidliğinin Hükmü :


Şâhidlikte mezheblerin ittifakla aradığı adalet şartı, daha çok ilgili âyetlerde şâhidler için “kendilerinden razı olduğunuz” ve “adalet sahibi” nitelendirmelerinin yapılmış olmasıyla (Bakara 282; Mâide 106; Talâk 2) temellendirilir. Ayrıca emanete hıyanet edenin ve zina fiilini işleyenin şâhidliğinin kabul edilmeyeceğini bildiren hadis (Ebû Dâvûd, Akzıye, 16) vb. deliller de bu konudaki değerlendirmelerin dayanakları arasında yer alır.

Büyük günahlardan kaçınma, farzları eda etme ve iyilikleri kötülüklerinden fazla olma gibi ölçülerin adalet tanımlarında etkili olduğu görülür.
(Kâsânî, VI, 268)

Adalet şartlarını taşımayan kişiye fâsık denilmektedir. Kişinin böyle nitelendirilip şahidliğinin reddine sebeb olan fiil ve hallerle ilgili açıklamalar, kişinin dini fazla önemsemediği ve dine bağlılığının zayıf olduğu izlenimini veren tutumlar şeklinde özetlenebilirse de bazı ayrıntılarda farklı yaklaşımlar bulunmaktadır.
Şâfiî'ler fâsığın şâhidliğini hiçbir durumda kabul etmez.
Bu konudaki temel gerekçe şâhidliğin bir tür değer ve saygınlık göstergesi olarak algılanmasıdır.

Hanefî'ler, adalet şartında ısrar etmekle birlikte genel olarak velâyete ehil olduğu gerekçesiyle fâsığın bazı durumlarda şâhidlik yapmasını câiz görürler. Hangi suç ve günahı işlemiş olursa olsun tövbe ettikten sonra kişinin şâhidliği kabul edilir. Hanefî'ler zina iftirası suçundan dolayı cezalandırılmış kimseyi bu kuralın dışında tutar; çünkü onlara göre bu kişinin şahidliğinin kabul edilmemesi ona uygulanması gereken had cezasının bir parçasıdır. Bu görüşü benimsemelerinde ilgili âyeti (Nûr 4) anlama tarzı yanında muhtemelen işlenen suçun şâhidlikle hiçbir şekilde bağdaşmayacağı düşüncesi de etkili olmuştur.

Fâsıklığın yaygınlaşıp adalet şartına sâhib şâhidlerin bulunmaması durumunda hakların zâyi olmaması için, hâkimin zarurete binaen mevcutlar arasında nisbeten daha iyi olanların şâhidliğine başvurabileceği şeklinde bazı Mâlikî'lerce öne sürülen görüşün Ezraî ve Ahmed b. Abdullah bin Bedr el-Âmirî
(el-Gazzî) gibi birçok Şâfiî fakihi tarafından kabul edildiği belirtilir (Kâsânî, VI, 268).

Kâsânî, bu konuda çok katı davranmanın doğru olmayacağına dikkat çekmek için bir defa yalan söyleyenin şahitliğinin kabul edilmemesi halinde şahidlik kapısının kapanacağını söyler
(Bedâ'i, VI, 269, 270-271). Bu açıdan birçok fıkıh âlimi, şahidlik yapabilmek için hiç günah işlememiş olmak gibi bir şartın bulunmadığını belirtme ihtiyacı duymuştur.
Adalet niteliği bakımından şahidlerin gerçek durumlarının araştırılmasının (tezkiye) gerekli olup olmadığı tartışılmış, Ebû Hanîfe hadler ve kısas dışındaki haklar konusunda dıştan görünen adaleti yeterli görürken;
Ebû Yûsuf ve Muhammed tezkiyeyi şart koşmuştur.
Hasmın şahidin adaletine itiraz etmesi durumunda, had ve kısas davalarında hasmın itirazına gerek olmaksızın zâhir adaletle yetinilmeyip hâkimin şahidleri soruşturması gerektiği hususunda Hanefî mezhebinde görüş birliği vardır.
(H. Yunus Apaydın, "Şahid Maddesi", DİA, C. 38, Sf: 281)




Fâsığı, fâsıklığını bilmeden nikahta şahid yapmışlar ve nikah kıyılmışsa, nikahları sahihtir.
Fakat nikah daha kıyılmamış ise ister fâsığın kendisi olsun , ister fâsıklığı bilen nikah sahibleri olsun bu kimseyi nikah şahidi yapmaktan sakınmalıdırlar.

Âişe (r.anhâ), Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Bir veli ve iki adaletli şâhid olmadıkça nikâh olmaz"

(Ebû Dâvud, Nikâh, 19; Dârimî, Nikâh, 11)

Şâhidlikte, başkasının hakkına ilişkin bir olaya veya bilgiye kişinin duyu organları vasıtasıyla muttali olması (tahammül) safhası ile bunu mahkeme huzurunda açıklaması (eda) safhası mahiyet ve sonuçlan itibariyle farklılık arzeder. Bu sebeble fâsıkın tahammül yönüyle şâhidliğinin geçerliliği fakih-ler arasında tartışmalı iken edâ safhasındaki şahitliğinin geçerli olmadığı hususunda hemen hemen görüş birliği vardır. Şâhidin hangi tür söz ve davranışlarının onun adi sıfatını kaldıran türde bir fısk sayılacağı konusunda ise çok farklı ölçü ve görüşlere rastlanır.
Hanefîler'in nikâh akdinde fâsıkın şâhidliğini geçerli saymaları bunu sadece tahammül şâhidliği çerçevesinde görmeleriyle açıklanabilir. Yine de Hanefîler'in fâsıkın edâ safhasındaki şâahidliği konusunda daha musamahakâr düşündükleri söylenebilir. Nitekim Ebû Yûsuf'un, insanlar nezdinde itibarını yitirmemiş fâsıkın şahidliğinin kabul edileceğini söylerken şahidin doğru sözlülüğünü doğrudan etkilemeyecek fısk hallerini ayrı bir grubta mutalaa ettiği görülür. Hanefiler, kazf haddi cezasına çarptırılan fâsıkın tövbe etse bile şâhidliğinin geçerli olmadığına hükmederken Şâfıî, Mâliki ve Hanbelî fakihleri böyle bir fâsıkın şâhidliğini geçerli saymışlardır.
(Vehbe ez-Zuhaylî, İslam Fıkhı Ans. VIII, 655)
 
Son düzenleme:
Üst Ana Sayfa Alt