Hep başkalarını değiştirmeye çalışır, didiniriz. Belki herkesi değiştiremeyiz ama gösterdiğimiz çabayı kendimizde gösterirsek büyük bir ihtimal değişiriz. Böylelikle değiştirmek isteğimiz toplum da kendiliğinden ve kolaylıkla değişmiş olur. Herhalde şu ayet de bize bunları anlatmaya çalışıyor:
“Siz kitapta okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Bunun yanlış olduğunu düşünmüyor musunuz?” Bakara -44
Yoksa gönül rahatlığı ile eksiksiz İslam’ı yaşadığımızı mı düşünürüz? Yahudileşme korkusundan bahseder, dünyevileşip maddileşerek dönem dönem Yahudileşme tehlikesi geçirdiğimizi fark edemeyiz. Ya da bir gün içerisinde münafıklaşıp, kaç kez Hıristiyanlaşma eğilimi göstermiyoruz ki?
Aslında kişinin, insanlara mesajlar vererek ilmini ortaya koyması, kendi emir ve öğüdünü dinlememesi aynı zamanda ilmini yalanlamaktır. Bu da aydınlatmak istediği halkı çelişkilere sokmaktır.
Bu yazdıklarım Hıristiyan ve Yahudi din adamlarının başına gelenleri hatırlattı bana. Kur’an’da özellikle bu din adamlarına değinilir. Bu adamlar kalplerinin tasdiklemediğini dilleri ile söylerler. İyiliği başkalarına emrederler ama kendileri yapmazlar. Bu tutarsızlığa şahit olan birçok insan da, İslam’a ya da deyim yerindeyse savunduğu davaya şüphe ile bakmaya başlarlar. Aynı insanda güzel ve doğru sözler duymanın dışında hoş olmayan davranışlar, çelişkilere kargaşalara yol açar, güven kaybına sebep olur. Bir de bakarlar ki imanın koluna ne girmemiş! İman herkese takılır olmuş. Kimi zaman da görürsünüz ki sözde iman -küfür elele, kol kola göz göze. Böyle olur mu demeyin. Olur, olur.
Bakın “tesettür” kavramının içini de dışını da ne hale getirdik! Küfrün diline sakız olduk.
“Tesettür” kavramı size neleri hatırlatıyor? Tek başına kullanıldığında bir sorun yok. Hayatımıza da bu şekilde yansıtıp manasıyla yaşayabildiysek amenna… Gelin tesettür kavramının koluna başka kavramları takalım.
Tesettür- moda- defile…
Şık oldu mu bu üçlü? Yoksa alakasız olduğu için gülünç mü oldu? Bu üç kavram hayata geçirildiğinde olmadık sorunlar ortaya çıkıyor. İman küfür yan yana…
İslam “tesettür” sözcüğünü diğer iki sözcüğün yanına yakıştıramazken, biz tesettür defilelerini izler olduk podyumlarda. Bunun sonucu olarak da başkalarının kalbine şüphe getirir tehlikesini hesaba katmadık. Açık arayanlara yol gösterdik. Söylediklerimizle yaşadıklarımız bir olmadı. Tesettürde yaşanan bu hızlı gelişim başkalarının ağzını da açıkta bıraktı. Arada tesettür bilinciyle yaşayanlar da yara aldı.
Tesettür konusunda gösterdiğimiz dengesizlik, birçok alanda kendini gösterdi.
Birçok alanda söylediklerimizin aksini yaşar olduk. Başkalarına anlattık ama biz yaşamadık. Kendimizi uyarmayı unuttuk. Çuvaldızı başkasına batırırken, kendimize iğnenin ucunu gösteremedik.
Bütün bunlar bana sorunların sebebinin bazı şeylerin eksikliğinden kaynaklandığını hatırlattı. Bunlardan en önemlisi de şahsiyet bilincinin olmayışı. Şahsiyet bilinci olmayınca ayağı çabuk kayanlardan olduk. Ve bir türlü düşmeden yürüyemez olduk. Düşe kalka, İslam’ı yaşar olduk.
Sözümüzde tutarlılık, sözümüzün eri olma, doğruluk, söylediğimizi hayata geçirmede kararlı olma gibi arka plana atılmaması gereken değerler vardır. Şahsiyetimizin farkında ve bilincinde olmayışımız, saydığımız bu değerleri önemsizmiş gibi yaşamamıza sebep oldu.
O halde mümin sözünün eri olmalı, şahsiyetli bir tavır sergileyebilmek için, öğüt verirken de kendini unutmamalıdır.
Nurcan Haydaranlı
“Siz kitapta okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Bunun yanlış olduğunu düşünmüyor musunuz?” Bakara -44
Yoksa gönül rahatlığı ile eksiksiz İslam’ı yaşadığımızı mı düşünürüz? Yahudileşme korkusundan bahseder, dünyevileşip maddileşerek dönem dönem Yahudileşme tehlikesi geçirdiğimizi fark edemeyiz. Ya da bir gün içerisinde münafıklaşıp, kaç kez Hıristiyanlaşma eğilimi göstermiyoruz ki?
Aslında kişinin, insanlara mesajlar vererek ilmini ortaya koyması, kendi emir ve öğüdünü dinlememesi aynı zamanda ilmini yalanlamaktır. Bu da aydınlatmak istediği halkı çelişkilere sokmaktır.
Bu yazdıklarım Hıristiyan ve Yahudi din adamlarının başına gelenleri hatırlattı bana. Kur’an’da özellikle bu din adamlarına değinilir. Bu adamlar kalplerinin tasdiklemediğini dilleri ile söylerler. İyiliği başkalarına emrederler ama kendileri yapmazlar. Bu tutarsızlığa şahit olan birçok insan da, İslam’a ya da deyim yerindeyse savunduğu davaya şüphe ile bakmaya başlarlar. Aynı insanda güzel ve doğru sözler duymanın dışında hoş olmayan davranışlar, çelişkilere kargaşalara yol açar, güven kaybına sebep olur. Bir de bakarlar ki imanın koluna ne girmemiş! İman herkese takılır olmuş. Kimi zaman da görürsünüz ki sözde iman -küfür elele, kol kola göz göze. Böyle olur mu demeyin. Olur, olur.
Bakın “tesettür” kavramının içini de dışını da ne hale getirdik! Küfrün diline sakız olduk.
“Tesettür” kavramı size neleri hatırlatıyor? Tek başına kullanıldığında bir sorun yok. Hayatımıza da bu şekilde yansıtıp manasıyla yaşayabildiysek amenna… Gelin tesettür kavramının koluna başka kavramları takalım.
Tesettür- moda- defile…
Şık oldu mu bu üçlü? Yoksa alakasız olduğu için gülünç mü oldu? Bu üç kavram hayata geçirildiğinde olmadık sorunlar ortaya çıkıyor. İman küfür yan yana…
İslam “tesettür” sözcüğünü diğer iki sözcüğün yanına yakıştıramazken, biz tesettür defilelerini izler olduk podyumlarda. Bunun sonucu olarak da başkalarının kalbine şüphe getirir tehlikesini hesaba katmadık. Açık arayanlara yol gösterdik. Söylediklerimizle yaşadıklarımız bir olmadı. Tesettürde yaşanan bu hızlı gelişim başkalarının ağzını da açıkta bıraktı. Arada tesettür bilinciyle yaşayanlar da yara aldı.
Tesettür konusunda gösterdiğimiz dengesizlik, birçok alanda kendini gösterdi.
Birçok alanda söylediklerimizin aksini yaşar olduk. Başkalarına anlattık ama biz yaşamadık. Kendimizi uyarmayı unuttuk. Çuvaldızı başkasına batırırken, kendimize iğnenin ucunu gösteremedik.
Bütün bunlar bana sorunların sebebinin bazı şeylerin eksikliğinden kaynaklandığını hatırlattı. Bunlardan en önemlisi de şahsiyet bilincinin olmayışı. Şahsiyet bilinci olmayınca ayağı çabuk kayanlardan olduk. Ve bir türlü düşmeden yürüyemez olduk. Düşe kalka, İslam’ı yaşar olduk.
Sözümüzde tutarlılık, sözümüzün eri olma, doğruluk, söylediğimizi hayata geçirmede kararlı olma gibi arka plana atılmaması gereken değerler vardır. Şahsiyetimizin farkında ve bilincinde olmayışımız, saydığımız bu değerleri önemsizmiş gibi yaşamamıza sebep oldu.
O halde mümin sözünün eri olmalı, şahsiyetli bir tavır sergileyebilmek için, öğüt verirken de kendini unutmamalıdır.
Nurcan Haydaranlı