İlmi Konu Kader, İrade ve Sorumluluk

Voice of Ibn Taymiyyah Çevrimdışı

Voice of Ibn Taymiyyah

Voice of Ibn Taymiyyah
İslam-TR Üyesi
Risâletun fî Mes’eleti’l-Kader ve’l-İlm ve’l-Mes’ûliyyeti’l-İnsân

Hamd, bütün âlemleri yoktan var eden, her şeyin Rabbi, her şeyin takdir edicisi olan Allah’a mahsustur. O’dur ki, mahlûkatın her birini bir ölçüye göre yaratmış, hiçbir şeyi başıboş bırakmamış, her şeyi bir kader ile takdir etmiştir. Salât ve selâm, hakkı tebliğ eden, kaderi açıklayan, insanlara hidayet rehberi olan Peygamberimiz Muhammed Mustafa’ya, onun âline ve ashabına olsun.

Bu risalede açıklanmak istenen mesele, birçok kimsenin zihnini karıştıran, hevâ ve heves sahiblerinin istismar ettiği, bid'at ehlinin yanlış yorumlarla halkı saptırdığı “Allah Teâlâ’nın kulun kaderini bilmesi, yazması ve kulun mes’ûliyeti” meselesidir. Şeytan, bu meseleyle nice insanı aldatmış, kimini tembelliğe, kimini inkâra, kimini ise kaderi yanlış anlayarak Allah’a isnad edilemeyecek şeyleri isnad etmeye sevk etmiştir. Doğru yol ise, Allah’ın kitabına ve Rasûl’ünün sünnetine ittibâ edenlerin yoludur. Onlar bu meselede sapmaz, ifrat ve tefritten uzak dururlar.

Bilinsin ki, Allah Teâlâ’nın ilmi ezelîdir. O, olmuşu ve olacak olanı, gizliyi ve açığı, her şeyi bütün tafsilatıyla bilir. O’nun ilminde bir artış ve eksilme olmaz. Kur’ân’da buyurur: “Hiçbir dişi ne taşıyabilir, ne de doğurabilir ki, Allah bunu bilmesin. Ne bir ömür uzar ne de kısalır ki, bir kitapta yazılmış olmasın. Şubhesiz bu Allah’a göre kolaydır.” (Fâtır 11). Yine buyurur: “Şubhesiz Biz her şeyi bir kader ile yarattık.” (Kamer 49). Demek ki, Allah’ın ilmi her şeyi kuşatır, O’nun yazması, mahlûkatın iradesine engel değildir. Zira Allah bilendir, zorlayan değildir. O, kulunun ne yapacağını bilir, fakat kul, bildiği için değil, iradesiyle yaptığı için sorumludur.

Zira Allah’ın bilmesi, kulun fiiline sebeb değildir. Bu meselede halkın bir kısmı şöyle der:
“Eğer Allah biliyorsa, biz ne yaparsak yapalım, O’nun bildiği olacaktır, öyleyse bizim irademiz yoktur.”
Bu söz bâtıldır. Çünkü Allah’ın bilmesi, kulun seçimini ortadan kaldırmaz. Bilakis Allah, kulunun neyi seçeceğini bilir. Nitekim bir öğretmenin, talebesinin tembelliğinden dolayı başarısız olacağını bilmesi, o talebeyi tembelliğe zorlamadığı gibi, Allah’ın ezelî ilmi de kulun iradesini ortadan kaldırmaz.

Selef âlimleri bu konuda şöyle derdi: “Allah, kullarının ne yapacağını bilir; ama Onların yaptığına göre hükmeder.”
Allah, kulunun küfrü mü yoksa imanı mı seçeceğini ezelden beri bilir. Lakin bu bilgi, kulun iradesini ibtal etmez. Çünkü Allah kulunu mecbur bırakmamıştır. Aksine kul, kendi iradesiyle seçmiş, Allah da Onun bu seçimini ezelde bilmiştir.

Bu noktada insanlar üç gruba ayrılmıştır:
Birincisi, Cebriyyedir. Bunlar, kulun iradesini inkâr ederek, kulun fiilinin tamamen Allah’a ait olduğunu ve kulun fiillerinde hiçbir etkisinin olmadığını iddia ederler. Bu, Allah’ın adaletini inkâr eden sapık bir görüştür. Çünkü bir kimseyi zorla bir işe sevk edip sonra onu cezalandırmak adaletsizliktir. Allah ise adildir.
İkincisi, Kaderiyye’dir. Bunlar da kaderi inkâr ederek, kulun fiilinin tamamen kendi mülkü olduğunu, Allah’ın fiil üzerinde hiçbir takdiri olmadığını söylerler. Bu da Allah’ın rubûbiyetini inkârdır.
Üçüncüsü, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’tir. Onlar der ki: Kul, fiilinde kasıt ve irade sahibidir. Lakin fiili yaratmak Allah’a aittir. Kul fiilini ister, Allah da dilerse yaratır. Böylece hem kul sorumlu olur hem de Allah’ın kudreti inkâr edilmemiş olur.

İşte bu itikad, Kur’ân ve sünnete en uygun olanıdır. Nitekim Allah Teâlâ buyurur: “Siz dileyemezsiniz, ancak Allah dilerse dileyebilirsiniz.” (İnsan 30). Bu ayet, kulun dilemesini kabul eder, fakat onun da Allah’ın dilemesine bağlı olduğunu bildirir. Demek ki, kulda irade vardır, lakin bu mutlak değildir. Allah’ın iradesine tabidir.

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına kaderi açıklamış ve onları “kaderi bilerek çalışmaya” teşvik etmiştir. Zira bir gün ashab, “Ya Rasûlallah! Madem her şey yazıldı, o zaman amel etmenin ne anlamı var?” diye sorduğunda şöyle buyurdu: “Amel ediniz, zira herkes ne için yaratıldıysa Ona kolaylaştırılır.” (Buhârî, Kader 4).
Bu hadis gösterir ki, kader, tembelliğe değil, çalışmaya sevk eder. Herkes yaratıldığı şeye göre yönlendirilir; ama bu yönlendirme onun meyli ve iradesine göredir. Kader, çalışana yardım eder, tembeli cezalandırır.

İşte bu nedenle selef, “Kader sırrı gizlidir. Onu anlamaya çalışmak kişiyi helake sürükler. Bize düşen, teslimiyet, tevekkül ve gayrettir.” demiştir.
Evet, kader sırrı, Allah ile kul arasındaki bir sırdır. İnsan bilmediği bir yazgıyı bahane ederek tembelleşemez. Zira kendisine neyin yazıldığını bilmemektedir. Bilmediği bir kaderi bahane etmek, akılsızlıktır. Nasıl ki bir kimse yolda yürürken sağa mı sola mı sapacağı yazılmış olsa da o kişi hangi tarafa gideceğini bilmediği için düşünerek ve tercih ederek hareket eder, aynen bunun gibi, insan da kaderi bilmediği için çabalamakla yükümlüdür.

Kaldı ki Allah, kullarına akıl vermiş, Onları sorumlu tutmuş, peygamberler göndermiş, kitaplar indirmiştir. Eğer kader her şeyi belirlemiş ve kulun iradesi yok sayılmış olsaydı, bu emirlerin ve yasakların hiçbir anlamı olmazdı. Allah abes iş yapmaz. O’nun her emrinde hikmet, her yasağında maslahat vardır. O hâlde Allah’ın kullarını sorumlu tutması, onların iradesinin bulunduğunun delilidir.

Kaderin varlığı, sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Bilakis kader, Allah’ın ilminin ve kudretinin yüceliğini gösterir. Kader, kulun aczini değil, Allah’ın azametini ortaya koyar. Kader, insanı tembelliğe değil, tevekkülle birlikte çalışmaya yönlendirir. Zira Allah kullarını çalışmaya teşvik etmiş, rızkı aramalarını emretmiş, ibadet etmelerini istemiştir. Eğer kader bahanesiyle bu fiiller terk edilirse, bu hem Allah’a isyan, hem de ilmine itiraz olur.

Allah her şeyi bilir. O’nun ilminden hiçbir şey gizli kalmaz. O, kullarının ne yapacağını bilir. Lakin bu bilgi, Onların fiilini zorla yaptırmaz. Kul, tercih eder; Allah da Onun tercihini yaratır. Böylece kul sorumlu olur, Allah ise yaratıcıdır. Kader, Allah’ın ezelî takdiridir, fakat kulun iradesiyle şekillenir. İnsan kaderini bilmediğinden, çabalamak ve gayret etmekle yükümlüdür. Kader, sorumluluğa mâni değildir; bilakis kaderi bilmediğimiz için sorumluluk altındayız. Ve kader, tevekkülün temelidir; tembelliğin değil.

Velhâsıl, Allah kullarını adaletle yargılayacak, Onlara zulmetmeyecektir. Kim çalışır, gayret eder, doğru yolu seçerse, Allah Ona başarıyı nasib eder. Kim de azgınlığı tercih eder, isyan yolunu seçerse, Allah Onun yolunu da kolaylaştırır. Herkes kendi eyleminden sorumludur. Allah adildir, hikmet sahibidir, kullarına zulmetmez. “Bugün herkese kazandığı karşılık verilir. Bugün zulüm yoktur. Şubhesiz Allah hesabı çabuk görendir.” (Mû’min 17)

Elhamdulillâhi Rabbi’l-âlemîn.
 
Üst