Aleykum Selam. Sevgili Kardeşim:
Kader Meselesinin konuştuğumuz meseleye delalet eden yönünü muhtasar olarak İbn Teymiyye’nin rahimehullah şu sözü ile anlayabiliriz:
“Selefe ve İmamlara ittiba eden Ehli Sünnet’in cumhuru şunu söylerler: Kulun fiili hakiki olarak kulun kendisine aittir. Fakat o aynı zamanda Allah’ın (fiili değil) mef’ulüdür. Kulun fiilinin Allah’ın Fiilinin kendisi olduğunu söylemezler. Halk ile mahluk, fiil ile mef’ul arasında fark görürler.” (Minhacu’s-Sunne, 2/298: Bkz. Aynı eser 1/459-460)
Kader Meselesi ile ilgili İlim-der'den güzel bir kitap basıldı. İsmi "Ehli Sünnet vel Cemaat inancında Kader" Şeyh İbrahim bin Amir er-Ruhayli telif etti. bence muhtasar olarak okunabilir.
Eğer Sözünün Hükmü ile alakalı ise Şeyh Abdurrahman bin Hasen rahimehullah’ın şu muhtasar izahâtı zannımca kâfi gelir:
“Eğer kişi kendisi için takdir olunmayanı fevt ederse, bu durumda onun için iki şey söz konusu olur.
Bunlardan birisi acizliktir. Bu da, şeytanın işinin anahtarıdır. Dolayısıyla acizlik bu kimseye "Lev (eğer)" dedirtir. Halbuki burada "Lev"in hiç bir yararı yoktur. Aksine bu, lev kapısını, acizlik, kızgınlık, esef ve hüzün kapısını açar. Bunların tümü de şeytanın amelleridir. Rasulullah (s.a.v.), Allah'ın kullarını şeytanın amelini böylesi bir anahtarla açmaktan menetmiştir.
İkincisi ise, böyle bir davranış, kadere bakmak, bunu düşünmektir. Şayet bu şey onun için takdir olunmuş olsaydı, onu kesinlikle kaçırmaz, bu konuda hiçbir kimse ona galip gelmezdi. Burada bu kimse için kaderi görmekten ve Rabbin geçerli meşietine şahit olmaktan başka yararlı bir şey yoktur. Çünkü bu, takdir olunanın vucubiyetini gerektirir. Eğer bu olmazsa, bunun varlığı da olmaz. Bunun içindir ki, Rasulullah (s.a.v.) şöyle söylemiştir:
"Eğer bir iş sana galebe çalarsa, sakın 'Eğer ben şöyle şöyle yapsaydım' deme. Ancak şöyle söyle: "Bu, Allah'ın kaderidir, O ne dilerse işler." (Müslim, Kader: 34, İbn Mace, Mukaddime: 10, Ahmed, 2/366, 370)
Rasulullah (s.a.v.) böylece iki halde de ona faydalı olanı göstermiştir:
Birincisi matlubunun meydana gelmesi halidir.
İkincisi de, onu kaçırması halidir. İşte bu bakımdan bu hadis, kulun hiçbir zaman gözardı etmemesi gereken bir hadistir. Aksine buna son derece muhtaçtır. Bu, kaderin varlığını, Kesb'i, ihtiyarı ve kulluğu zahir ve batın anlamda yerine getirmeyi, hem matlubun olması hem olmaması durumunda hepsini kapsar.
Muvaffakiyet Allah'tandır.” (Fethu-l-Mecid şerhi ala Kitabu’t-Tevhid, Eğer Sözünün Hükmü Babı)
Geniş bilgi için şuraya bakabilirsin:
https://www.islam-tr.org/konu/eger-sozunu-kullanman-in-hukmu.15624/
Allah fehmini kolaylaştırsın.
Kader Meselesinin konuştuğumuz meseleye delalet eden yönünü muhtasar olarak İbn Teymiyye’nin rahimehullah şu sözü ile anlayabiliriz:
“Selefe ve İmamlara ittiba eden Ehli Sünnet’in cumhuru şunu söylerler: Kulun fiili hakiki olarak kulun kendisine aittir. Fakat o aynı zamanda Allah’ın (fiili değil) mef’ulüdür. Kulun fiilinin Allah’ın Fiilinin kendisi olduğunu söylemezler. Halk ile mahluk, fiil ile mef’ul arasında fark görürler.” (Minhacu’s-Sunne, 2/298: Bkz. Aynı eser 1/459-460)
Kader Meselesi ile ilgili İlim-der'den güzel bir kitap basıldı. İsmi "Ehli Sünnet vel Cemaat inancında Kader" Şeyh İbrahim bin Amir er-Ruhayli telif etti. bence muhtasar olarak okunabilir.
Eğer Sözünün Hükmü ile alakalı ise Şeyh Abdurrahman bin Hasen rahimehullah’ın şu muhtasar izahâtı zannımca kâfi gelir:
“Eğer kişi kendisi için takdir olunmayanı fevt ederse, bu durumda onun için iki şey söz konusu olur.
Bunlardan birisi acizliktir. Bu da, şeytanın işinin anahtarıdır. Dolayısıyla acizlik bu kimseye "Lev (eğer)" dedirtir. Halbuki burada "Lev"in hiç bir yararı yoktur. Aksine bu, lev kapısını, acizlik, kızgınlık, esef ve hüzün kapısını açar. Bunların tümü de şeytanın amelleridir. Rasulullah (s.a.v.), Allah'ın kullarını şeytanın amelini böylesi bir anahtarla açmaktan menetmiştir.
İkincisi ise, böyle bir davranış, kadere bakmak, bunu düşünmektir. Şayet bu şey onun için takdir olunmuş olsaydı, onu kesinlikle kaçırmaz, bu konuda hiçbir kimse ona galip gelmezdi. Burada bu kimse için kaderi görmekten ve Rabbin geçerli meşietine şahit olmaktan başka yararlı bir şey yoktur. Çünkü bu, takdir olunanın vucubiyetini gerektirir. Eğer bu olmazsa, bunun varlığı da olmaz. Bunun içindir ki, Rasulullah (s.a.v.) şöyle söylemiştir:
"Eğer bir iş sana galebe çalarsa, sakın 'Eğer ben şöyle şöyle yapsaydım' deme. Ancak şöyle söyle: "Bu, Allah'ın kaderidir, O ne dilerse işler." (Müslim, Kader: 34, İbn Mace, Mukaddime: 10, Ahmed, 2/366, 370)
Rasulullah (s.a.v.) böylece iki halde de ona faydalı olanı göstermiştir:
Birincisi matlubunun meydana gelmesi halidir.
İkincisi de, onu kaçırması halidir. İşte bu bakımdan bu hadis, kulun hiçbir zaman gözardı etmemesi gereken bir hadistir. Aksine buna son derece muhtaçtır. Bu, kaderin varlığını, Kesb'i, ihtiyarı ve kulluğu zahir ve batın anlamda yerine getirmeyi, hem matlubun olması hem olmaması durumunda hepsini kapsar.
Muvaffakiyet Allah'tandır.” (Fethu-l-Mecid şerhi ala Kitabu’t-Tevhid, Eğer Sözünün Hükmü Babı)
Geniş bilgi için şuraya bakabilirsin:
https://www.islam-tr.org/konu/eger-sozunu-kullanman-in-hukmu.15624/
Allah fehmini kolaylaştırsın.