İbn-i Kudame el-Hanbeli Rahimehullah şöyle der: “Cihadın, kişi üzerine vâcib olması için şu yedi şartın bulunması gerekir: İslam, akıl, ergenlik, hürriyet, erkeklik, bedensel sağlık, mali imkan.” (İbn-i Kudame , El-Muğni ve’ş-Şerhu’l-Kebir, 10/366)
Bunlara şu iki şart da eklenmelidir:
Anne babanın izin vermesi, alacaklının izin vermesi. (İbn-i Kudame , El-Muğni ve’ş-Şerhu’l-Kebir, 10/381)
Böylece şartların toplamı dokuz olmaktadır. Cihad, farz-ı kifaye olduğu taktirde bu böyledir.
Ancak cihad farz-ı ayn olursa, bu şartlardan dördü düşer. Bunlar; erkeklik, hürriyet, anne babanın izni ve alacaklının izni şartlarıdır. Böylece farz-ı ayn olan cihadın şartları beş olur. Bu şartlar; islam, ergenlik, akıl, bedeni sağlamlık ve mali imkandır.
Düşman İslam ülkesine saldırdığı ve ona karşı koyan olmadığı takdirde, mali imkan şartı da düşer ve şartların sayısı dörde iner. Düşmanın İslam ülkesine girmesi ise, cihadın farz-ı ayn olduğu durumlardan biridir. Meşhur mezheb alimleri bunları belirlemişlerdir.
Hanefilerden Alaaddin el-Kasani Rahimehullah şöyle der:
“Düşmanın bir memlekete saldırması durumunda seferberlik olursa, cihad farz-ı ayn olur ve savaşmaya gücü yeten her Müslüman için bu farziyet geçerlidir. Çünkü Allahu Teala, “Gerek hafif, gerek ağırlıklı olarak sefere çıkın” (Tevbe 41) buyurmaktadır. Köle, sahibinden izin almadan, kadın kocasından izin almadan bu savaşa çıkar. Anne babasından izin almadan çocuğun da bu savaşa çıkması mubahtır.” (İmam Kâsânî, Bedaiu’s-Sanai’, 9/4301)
Şafii imamlardan er-Remli Rahimehullah şöyle der:
“Ülkemizin bir kentine düşman girer ve bizimle onun arasında yolculukta namazı kısaltma mesafesinden daha az bir mesafe kalırsa, cihad ile yükümlü olmayan fakir, çocuk, köle, borçlu, kadın dahil her Müslümanın üzerine savunma yapmak farz olur.” (Şihabuddin Er-Remli, Nihayetu’l-Muhtac, 8/58)
Mezheb alimlerinin bu tür görüşleri çok ve meşhurdur.
İbn-i Hazm Rahimehullah, farz-ı ayn olan cihad için anne babanın izni meselesinde çoğunluğun görüşüne muhalefet ederek, evladın cihada çıkması durumunda onlara bakacak kimsenin olmaması gibi, anne babanın helak olmasının sözkonusu olmadığı durumlarda, bu şartın geçersiz olabileceğini söylemektedir. Ancak helak olacaklarsa cihada çıkmaması gerektiğini söyler.
Şöyle der: “Anne babanın izni olmadan cihad etmek caiz olmaz. Ama düşman, Müslüman bir halka saldırır ve eli silah tutan herkesin Müslümanlara yardım etmesi farz olursa, cihada çıkmak için anne babanın izni şart değildir.
Ancak çocuğun cihada gitmesi halinde anne babanın ikisi veya biri ilgisizlikten helak olacaksa, bu durumda Allahu alem, kişinin onları bırakarak cihada çıkması helal olmaz.” (İbn Hazm, El-Muhalla, 7/292, Mesele: 922)
Bu meselede derim ki, farz-ı ayn olan cihad meselesinde alimlerin, kadının cihadı ile ilgili söyledikleri üzerinde durulması gerekir. Bazıları bu konuda alimlerin ittifak ettiğini veya cumhurun görüşünün böyle olduğunu sanabilir. Halbuki durum böyle değildir. Cihadın farz-ı ayn olduğu her yerde kadının cihada katılmasının vâcib olduğunu söyleyenler bunu, kadın erkek ayırımı yapmaksızın “Farz-ı ayn olan cihad, akıllı ve ergin olan her Müslüman üzerine farzdır” kuralından almışlardır.
Yukarıda Hanefilerden Kasani’nin ve Şafiilerden er-Remli’nin Rahimehumullah görüşlerini aktarmıştık. Ancak bu kural, kadınların cihadı ile ilgili şer’i nasslara aykırıdır. Vâcib olan şer’i nasslar ile amel etmektir. Şöyle ki: Buhari, “Kadınların Cihadı” bölümünde Aişe’den Radıyallahu Anha şöyle rivayet eder:
“Cihada katılmak için Rasulullah’tan Sallallahu Aleyhi ve Sellem izin istedim. Bunun üzerine Allah Rasulu Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ‘Sizin cihadınız haccetmektir’ dedi.”
İbn-i Hacer der ki: “İbn-i Battal şöyle der: Aişe Radıyallahu Anha hadisi, kadınlara cihadın vâcib olmadığını gösterir.
Ancak “Sizin cihadınız haccetmektir” sözü, kadınların nafile olarak cihada katılma haklarının olmadığı anlamına gelmez.” (Fethu’l-Bari, 6/75-76)
Ahmed bin Hanbel’in Rahimehullah, Aişe’den Radıyallahu Anha rivayetinde ise şöyle geçmektedir:
“ ‘Ey Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kadınların cihad etmesi farz mıdır?’ dedim.
Bunun üzerine Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ‘Onların cihadında çarpışma ve savaş yoktur. Onların cihadı hac ve umre yapmaktır’ dedi.” (El-Bani sahih olduğunu söylemiştir. İrvau’l-Ğalil, 5/ Hadis no: 1185)
Bu hadis, farz-ı ayn veya farzı kifaye ayırımı yapmaksızın kadının cihad ile yükümlü olmadığını belirtmektedir.
Bu hadisi şerheden İbn-i Hacer ve İbn-i Battal da Rahimehumullah kadınlarla ilgili olarak cihadın iki türü arasında ayırım yapmamıştır.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanında cihad çokça farz-ı ayn konumunda oluyordu. Ancak Rasulullah’tan Sallallahu Aleyhi ve Sellem zayıf dahi olsa, kadınların cihada çıkmalarını emrettiğini gösteren ve Aişe’den Radıyallahu Anha hadisini tahsis eden bir nass bize ulaşmış değildir.
Cihadın farz-ı ayn olduğu yerlerden biri de, Müslümanlarının imamının (Emiru’l-Mu’minin) halka genel seferberlik ilan etmesidir. Bunun örneklerinden biri Tebuk Savaşı’dır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu savaş için bir kesimi değil, herkesi savaşa çağırmıştır.
Nitekim ayet bunu göstermektedir. “Ey iman edenler! Size ne oldu ki, “Allah yolunda, savaşa çıkın” dendiği zaman yere çöküp kaldınız? Oysa dünya hayatının geçimi ahirate göre pek az bir şeydir.” (Tevbe 38)
“Ey iman edenler” sözü, kadın erkek bütün Müslümanları kapsar. Halbuki kadınlar bu savaşa katılmadılar. Bu savaşta Medine’de emir olarak bırakılan Ali’nin Radıyallahu Anhu, “Beni çocuklar ve kadınların içinde mi bırakıyorsunuz?” (Buhari) demesi de bunun delilidir. Bu da gösteriyor ki genel seferberlik kadınları kapsamaz. Böylece yukarıda verilen Aişe Radıyallahu Anha hadisi genel hükmü ile geçerli olur.
Cihadın farz-ı ayn olduğu yerlerden biri de, düşmanın bir memleketi işgal etmesi durumudur. Düşman bir yere girerse, orayı savunmak bütün Müslümanlar üzerine farzdır. Hendek Savaşı’nda bu durum meydana gelmişti.
Allahu Teala, “Onlar hem yukarınızdan hem aşağı tarafınızdan (vadinin üstünden ve alt yanından) üzerinize yürüdükleri zaman..” (Ahzab 10) ayetiyle bunu belirtmektedir. Bu savaşa kadınlar katılmayıp yüksek ve tenha yerlere yerleştirildiler. (Siretu İbn-i Hişam, 705,711, Subayh baskısı, 1391 hicri)
İbn-i Kudame el-Hanbeli’nin Rahimehullah sözü de bunu gösterir:
”Düşman saldırdığı zaman malı olan ve olmayan herkesin karşı koyması vâcibtir. Emirin izni olmadan düşmanla yüzleşmeye çıkılmamalıdır. Ancak ansızın saldıran ve halkı öldürmesinden endişe edilen bir düşman saldırısında, emirden izin alma imkanı da yoksa bu durumda emirin izni beklenmez. Bu demektir ki ihtiyaç halinde savaşabilecek durumda olan bütün halkın düşmana karşı savaşa çıkması gerekir. Aileleri, malı ve yeri koruma amacı ile geriye bırakılanlar dışında, kimsenin savaşa katılmaması helal olmaz.” (El-Muğni ve’ş-Şerhu’l-Kebir, 10/389)
İbn-i Kudame’nin Rahimehullah “aileleri ve malı korumak için” demesi, düşmanın memlekete saldırması halinde kadınların savaşa katılmalarının şart olmadığını gösterir.
İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der: “Bunun bir benzeri de, düşmanın Müslüman memlekete saldırması ve karşı koyan Müslüman savaşçıların sayısının, düşmanın sayısının yarısından daha az olmasıdır. Bunlar çekilecek olurlarsa, düşman kadın ve çocukları ele geçirir. Bu ve benzerleri haller taarruz değil, savunma savaşıdır. Bu savaşta düşmanın önünden çekilmek hiçbir şekilde caiz değildir. Uhud Savaşı bu türdendi.” (El-İhtiyaratu’l-Fıkhiyye, 311, Daru’l-Marife baskısı)
“Yarıdan az” sözü, Müslüman askerlerin düşman askerin yarısından daha az olmasını belirtir.
Şeyhu’l-İslam’ın “Çekilirlerse, kadın ve çocukları ele geçirirler” sözü ise, bahsi geçen halde kadınların cihada katılmalarını farz-ı ayn olarak görmediğini göstermektedir.
Bu nedenle cihadın farz-ı ayn olduğu bütün durumlarda kadınların da bu cihada katılmalarının farz-ı ayn olmadığını söylemekteyiz. Sadece bir durumda kadınların cihada katılmaları vâcib olur. Bu durum ise düşmanın bir memlekette evlere kadar saldırıp, kadın ve çocukları ele geçirme halidir. Bu durumda kadının hem kendini hem yanındakileri savunarak savaşması vâcib olur.
Muslim, Enes’in Radıyallahu Anhu şöyle dediğini rivayet eder:
“Ummu Suleym, Huneyn günü hançerini çekti. Ebu Talha onu görünce, ‘Ey Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ummu Suleym’in elinde hançer var’ dedi.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ‘Elindeki hançer nedir?’ dedi.
Bunun üzerine Ummu Suleym Radıyallahu Anha, ‘Muşriklerden biri bana yaklaşırsa onunla karnını deşmek için çektim’ dedi.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun bu sözü üzerine güldü.”
Rivayet doğru ise, siyer kitaplarında anlatıldığı gibi, Hendek Savaşı’nda Safiyye bintu Abdulmuttalib de aynı şeyi yapmıştır. (Siretu İbni Hişam 3/711,Subayh baskısı, 1391)
Kadına ancak belli bir durumda cihad farz olmakla beraber, emirin izni ile gönüllü olarak kadın cihada çıkabilir.
Muslim, Enes’ten Radıyallahu Anhu şöyle rivayet eder:
“Ummu Süleym ve ensardan bazı kadınlar Rasullulah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile beraber savaşa katılırlardı. Bunlar askerlere su verir ve yaralıları tedavi ederlerdi. Muslim, İbnu Abbas’tan da Radıyallahu Anhu bunun bir benzerini rivayet eder. Fakihler, bunun ancak yaşı ilerlemiş kadınlar için geçerli olabileceğini ve genç kadınlar için bunun yasak olduğunu söylerler.
İbnu Kudame Rahimehullah şöyle der: “el-Hırki der ki: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanında olduğu gibi, askerlere su vermek ve yaralıları tedavi etmek için yaşlı kadınlar dışında, düşman yurduna Müslümanlarla beraber genç kadınlar giremezler.” (El-Muğni ve’ş-Şerhu’l-Kebir, 10/391)
Sonuç olarak, belli bir durumda kadının cihad etmesi vâcib ise, silahı kullanması konusunda bunun için eğitim alması da vâcib olur demektir. Bu eğitim konusunda kendini savunma yapabilecek kadar silahın kullanımını öğrenmesi yeterlidir. Kadına kocası, mahremleri veya eğitilmiş başka kadınlar eğitim verir. Bu konuda bize bir nassın ulaşmadığı doğrudur. Ancak bunu Allah Rasulü’nün Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ummu Suleym’in hançer kullanmasına göz yummasından çıkarmaktayız. Kadının silah kullanması sözkonusu ise, o silahı kullanma eğitimi alması da söz konusu olur. Çünkü vacibin ancak kendisiyle gerçekleştiği şey de vâcibdir. En doğrusunu Allahu Teala bilir. (Abdulkadir bin Abdulaziz, el Umde, el Umde kitabı)
İlgili Konu:
Kadın Cihadda Hangi Tür Görevler Alabilir?
https://www.islam-tr.org/konu/kadin-cihadda-hangi-tur-gorevler-alabilir.39935/