Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Kalabalıklar Dininin Sevab Kaynaklarına Reddiye

ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
KALABALIKLAR DİNİNİN SEVAB KAYNAKLARINA REDDİYE
oruç baba.jpg

Bal Tefsiri
Şeyh Ahmed vasiyetnamesi
Uğur-u Abbas

Çevirgel
Vasiyetname
Karınca -Rızık- Bereket duası
4444 Salâten Tuncinâ - Salâten Tefriciye - Salat-i Nariye, Salat-i-Munciye, Salat-i-Fethiye, Salat-i-Ummiye

Kenzu'l-Arş ve Kadeh Duası
vb. v.s.


Cahiliyye toplumunda cehalet ortamının karakteristik özelliği gereğince yaşanılan dini hayatta genelde his-duygu akla, vehim fikre, yalan doğruya, zan mutevatire galebe çalar.
Dinden koparılarak eline tutuşturulan hurafelere tutunan bu sakinlerden bid’at ve hurafelerin revacını gârib karşılamamak gerekir.
İslam'ın yanlış anlaşılmasında iyi niyetle hadis uyduran cahil Müslümanların(!) da büyük tesirleri olmuştur.
Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde görülen tergib ve terhib ifadeleri insanları ne aşırı bir ümide kaptıracak, ne de üzüntüye düşürecek ölçüdedir. Fakat bunların icad ettikleri sözlerin herhangi bir ölçüsü bulunmadığı için Müslümanlar ya sınırsız bir af ve merhamet ümidi ile dini ihmal etmeye veya aşırı bir ahiret ve azab korkusuyla dünyayı ve dünyevi vazifeleri terk etmeye sevk edilmiştir.


Çoğu insanlar için kolay yolla elde edilen büyük mükafatlar ile hayallerin cazibesi çoğu zaman hakikatin sadeliğine baskın çıkar.
İbn-i Kuteybe’nin dediği gibi “Halk aklın kabul etmediği acaib hikâyeler anlatan vaizleri dinlemekten çok hoşlanır.”

Ondandır ki, her devirde eğlenceli hikâye ve masalları sert hakikatlerden, kuru kanunlardan ve sahih hadislerden daha çok tasvib eden halk kıssacıların etrafına toplana gelmiştir.

Bunu günümüz Türkiye’sinde ve pek çok tasavvuf ehlinin yoğunlukta olduğu bölgelerde görmekteyiz.

Rasulullah (s.a.v.)’in rizikosuz sünnetlerini benimseyen pek çok İslam tiplemesine şahid olmuşuzdur. Fakat bunlara Rasulullah'ın hicret ettiğini ve bu esnada taşlanıp ayaklarını kanatıldığını, 27 civarında gazaya bizzat katılarak cihad ettiğini, mubârak dişleri kırılıp miğferi suratına battığını, mescidin inşaatında amelelik yaptığını (evini süpürdüğünü , hanımıyla koşu yarışı yaptığını vs.vs gibi) duyamaz göremezsiniz.
Bu gibi konulara kesinlikle değinilmez. Ammaaaa iş kısa -az emekle uzun-çok mükafatlar kazanmaya gelince ortalıkta pek çok sahih hadisler var iken bunlar bırakılır, ya kaynaksız mesnedsiz ne idüğü belirsiz hadis imitasyonları, ya da uydurma ve zayıf rivayetler kasap ellerin maharetiyle makyözlerin kontrolünden geçirilerek mutevatir hadis dublörlüğüne soyundurulur.


Câhil halka anlatamazsınız, ev ev, köy köy dolaştırırlar bal tefsirini.
Oturduğu yerden her gün cennete girip girip çıkmaya alıştırılan , yaklaşık bir asırdır bunu İslam dininden sanan son nesillere gerçekleri anlatabilmek, inanın kutuplarda çilek yetiştirmek daha kolay gelir.
Bu tür kişilerin örf-adet ve tabuları dinle yer değiştirmiş olduğunu izah ettikçe sapıklıkla, din düşmanlığıyla isimlendirilmenize sebeb olacaktır..

Misal mi istersiniz, işte size :
Şair Kulsum bin Arr el Attabi (Ö:835) bir gün mescidde kendini dinleyenlere şu sözleri hadis diye nakletmişti:

Dilini burnunun ucuna dokundurabilen kimse cehenneme girmeyeceğinden emin olabilir.”
Bunun üzerine bütün cemaat cennetlik olup olmadıklarını denemeye girişmişti.

KasımiKavaid-ut Tahdis” kitabında naklediyor:
Mısır’da Mescid-ul Huseyn’de halkın kendisini çepeçevre kuşattığı bir vaiz içinde dua yazılı olan küçük bir kâğıdı etrafındakilere göstererek Bunda Musa’nın(as) duası vardır. Bunu her kim okursa ve yanında taşırsa üzerinden farz namazlar sakıt olur (düşer)diye bağırmaktaydı.

Ne tuhaftır ki, onun bu payansız cureti üzerinde bir an bile tefekkür etmeyen ve mahşeri andıran kalabalıklığıyla bu topluluk ellerinde hazırladıkları paralarla, kendilerini namaz külfetinden kurtaracak bu sihirli duayı bir an önce alabilmek için yarışıyordu.”

Günümüzde de durum pek farklı değil. İnsan, Büyük Sahabe Ebu Derda’nın(V:652) şu sözünü hatırlamadan edemiyor:
Cemaatle kılınan namazdan başka Peygamber (s.a.v.) devrini hatırlatan hiçbir şey kalmadı.”


Halk arasında yerleşen, cehaletin beslediği, taklidin yaydığı bu tip hurafelerle mücadelenin bir vecibe olduğuna inanıyoruz.

Bu tip uydurmalardan “Şeyh Ahmed Vasiyetnamesipiyasada dolaşmaktadır.
1697280791870.png
1697280881802.png


Özetle; “Ben türbedâr-ı Nebevi’yim, adım Şeyh Ahmed. Falan perşembe günü Huzûr-u Rasûlullah'ta duruyordum, birdenbire kalktı bana şöyle dedi; Şu perşembe ile bu perşembe arasında şu kadar gitti, hiçbiri cennete gitmedi hep cehenneme gitti, söyle onlara tövbe etsinler. Kim bu vasiyetnameye inanmazsa kâfir olur” falan gibi şeyler.

Bunların yaptığı bu yorumların inanılmaması halinde belalar musibetler ölümler olacağı, okunup, okutulması, dağıtılması sonucu akıl almaz sevaplar bahşedilmektedir.

Medine'de türbe-i şerif diye bir yer ve onun hatibi yok.
Efendimiz'in türbesi kastediliyorsa bunun da hatibleri eskiden beri biliniyor ve onlardan böyle bir vasiyetname haberi çıkmamıştır.
Anne babaya asi olmak, zekat vermemek, v.s daha başka günahlar işlemek elbette doğru değildir, yapılmaması gerekir. Ama bir haftada 16 bin kişinin öldüğü ve hiçbirinin imanla göçmediği ifadesi abartılıdır ve mûminlere su-i zandır.
Ayrıca belli bir dönemdeki müslümanlarının günah işlemeleri yüzünden Peygamberimizin, "Allah katında yüzünün kalmaması" İslami kurallara aykırıdır; her koyun kendi bacağından asılır, Peygamberimiz tebliğ vazifesini tam olarak yerine getirmiştir, şimdi o, Rabb'i katında hayal edilemez nimetler ve lutuflara gark olmuştur.


Timurtaş : Vasiyetname

Bir başka esâtir –efsane olarak “Uğur-u Abbasdiye bir şey vardır halk arasında. Hatta bildiğim kadarıyla esma yayınlarından piyasaya sürülmüştür bile.
1697280987303.png
Uğuru abbas arka.jpg
çevirgel.jpg

Şakînin bir tanesi hırsızlık yapar, mezar soyar, üç aylar girdiğinde her şeyi bırakır, içkiyi de bırakır, ibadete kendini verirmiş. Öldüğü zaman dosdoğru cennete gitmiş ve binaenaleyh bunu okur ve bundan sevab umarlar.
Hiç böyle bir vaka olmuş değildir, vâkî, vârid değildir.

Buna inanmak efsaneye inanmak demektir, bunu bulundurmanın hiç bir sevabı olmadığı gibi, belki yanında taşımanın, ondaki safsatalara inanmanın günahı vardır. Ama bu cahil halkın, okumamış olan halkın esâtiri, efsanesidir.

Yine bilinen uydurmalardan bazıları “Vasiyetname” gibi, daha buna benzer "Karınca -rızık-bereket duası”, Çevirgel bunlardandır. Hiç biri sahih değildir.

AKIL SAHİBLERİNE : GERÇEK mi, SAHTE mi

1- Kaynaksız :
Bal tefsirinin girişinde: “Ey cennet yolcusu kardeş! Bal tefsiri hakkında şöyle rivayet edilmektedir” demektedir.
Fakat rivayet eden râvinin , rivayet zinciri senedi , sıhhat derecesi, muhaddislerin bu rivayet hakkındaki açıklamaları ve şerhlerini bildiren görüşleri kesinlikle bulunamaz! Bu tür hurafeleri din edinen geleneksel Müslüman(!) yığınlarda bunları sorgulayabilecek ne bilgi ne de akıl vardır. Zaten bunlar arayıb bekledikleri basit işlerdendir. Birde onu kaybederse sonra na’par?

2- Yuvarlak ifadeler ve faili meçhul mekanlar:
Bal tefsirine göre Ali (r.anh) bir “gazaya” gidiyor. Hangi gaza belli değil, tabii niye sadece kendisinin gittiği de bilinmiyor. Üstelik gaza, Rasulullah’ın bizzat katıldığı cihadlara verilen isimdir.


3- Hijyen şart :
Elektirik, sabun , bulaşık makinesi olmadığı 1400 küsur sene öncesinden 20. yüzyıl hijyen menkıbeleri!
Yemeğin içine düşen alelade bir kılın “imtihan vesilesi” olduğu kanaati da pek acâib... Bununla topluma ne verilmek isteniyor? Demek ki, bir misafirliğe gittiğinizde böyle bir durumla karşılaşırsanız, hemen bir hikmeti olduğunu düşünüp, sofraya dair kâfiyeli bir şeyler söylemeli...


4- Hurefe imalatçısı peygamberleri solluyor:
Kim bu tefsiri(!) alır, okutur ve yayarsa 224.000 veya 200 bin peygamberin sevabı bahşedileceği” yazılmaktadır.
Bildiğimiz gibi bu tip kâğıtların ortak özelliği de bol keseden dağıtılan bu sevaplardır. Çünkü meselenin en can alıcı noktası budur. Artık fotokopi de icat olmuştur. Fotokopi ile dağıttığınızı düşünün, artık din adına bir şey yapmanız gerekmez...(Acaba bu işte fotokopicilerin parmağı var mıdır?)

5- Okursan(m) ne kaybın(m) olur :
Halk tarafından aşk ile okuna geldiğini” bildirdiği bal tefsiri hakkında hurafe imalatçılarından Yusuf Tavaslı kanaatini zırvalayarak meseleye son noktayı koyuyor:
Şu bal tefsirini okuyan kimsenin herhangi bir kaybı olur mu?” El cevap: “Bana göre olmaz.”

Gördüğümüz gibi entelektüel sınıfın esâtiri (efsanesi) başka olur, cuhelânın esâtiri başka olur. Fakat bunların her ikisi de esas itibarıyla efsanedir, hurafedir. Sansasyonel şeylerdir bunlar. Ama akademik seviyede olur bunlar, böyle okur-yazarların, mürekkeb yalayanların kaleminden çıktı mı, bu biraz daha şahsiyetli, hüviyetli, popüler olur. Ama popüler yalan, popüler efsane. Halkınki de bunun biraz cahilâne, âmiyânesi olur.
Bu kişiye ve bunun gibi sözlerle bu zırvaları din edinenlere Bid’atler ve hükümlerini öğrenip iman etmeye davet ediyoruz.

Meşhur muhaddis Abdulhay el Leknevi (v:1886) “El Asar-ul Merfua Fil Ahbar-il Mevzua” adlı eserini haftanın ve senenin muhtelif gün ve gecelerinde kılınması tavsiye edilen namazlar hakkındaki mevzu hadisleri tenkit etmek için yazarken, Tavaslı’ya göre boş yere uğraşıyordu...
Zira ona göre madem halk yalan yanlış da olsa bir şeyler öğreniyordu, varsın uydurma bir rivayet olsundu. Varsın din düşmanları bu tip rivayetleri sıralayarak bir sürü insanın kafasını çelsin di.

Ünlü hadis uydurucularından meşhur abid Meysere bin Abdurrabbih öleceği sırada kendisine “Allah’ın rahmetinden ümitvar ol” dediklerinde “Nasıl olmam” demişti. “ Ali (r.anh)’nin faziletlerine dair yetmiş hadis uydurdum”

UYDURMALARDAN BAZILARI :


gizli-ilimler-hazinesi-mustafa-iloglu-hvan-19211-21-B.jpg
kenzul-havas-demir-kitabevi-salihkitaplar-1564940951-364356.jpg

Yürek Sıkıntısı, Türlü Korkular ve Teşhis Konulamayan Hastalıklar İçin

Yüreğinde sıkıntı olan, göğsünü - bağrını yırtan, karamsar, kötü düşünceli, huzursuz, gönlü - kalbi dar olan (daralan), akşamları üzüntü ve dertleri artan kimseler için yukarıdaki ayet-i kerimeleri taharet-i kamile halinde (gusül abdesti alıp) temiz bir kağıda yazıp üzerine 41 defa Fatiha Suresi'ni okuduktan sonra yukarıda zikri geçen çeşitli ruh hastalıklarına müptela olmuş bir kimsenin üzerine takılırsa, biiznillah çok kısa zamanda şifaya nail olur. Gerekirse hastalığın ağırlık derecesine göre üç veya yedi gün, bir bardak suya ve hastaya okunup nefes edilir.
Havas Gizli İlimler Hazinesi, cilt 1, sayfa 247-249. SAPIKLAR KİTABI


cemm.jpg

(Havas Gizli İlimler Hazinesi, cilt 1, sayfa 229-231)



Karınca / Bereket Duası

rızık.jpg
Karınca duası.jpg
bereket.jpg


BEREKET DUASI :
Genellikle bir kısım ticarethanelerde, dükkanlarda çerçeve içerisinde muhafaza edilen, adına "karınca duası" veya "bereket duası" denilen, okuyanın veya ticarethanesinde bulunduranın hayırlı ve bereketli kazançlar elde edeceğine zannedilen, kim tarafından yazıldığı/uydurulduğu bilinmeyen, dinî bir aslına da dayanmayan levhalar yer alır.
Halk arasında Suleyman (a.s.) döneminde yaşanan kuraklık sebebiyle , bir karıncanın yağmur yağması amacıyla yaptığı dua olduğuna inanılan ve bu sebeble adına “Karınca, Bereket Duası” denilen dua, güvenilir hadis kaynaklarında yer almamaktadır.
Duanın içeriği, Esmâ-ul Husna’nın bir bölümü, Allah Teala’ya yönelik bazı hitablar ve bereket talebinden oluşan birkaç duanın cem edilmesinden elde edilmesinden ibarettir. İçeriğinde dine aykırı bir yön bulunmayan söz konusu duayı okumakta sakınca olmamakla birlikte, bu duanın Peygamberden (s.a.v..) rivayet edilen bir hadis olarak anlaşılması ve kazanç temin etmek maksadı ile okunması veya kullanılması, asılması dinen câiz değildir.
Karınca duası ve yahud da bereket duası (ikisi de aynı şey), son dönemde ve bilhassa Laik Demokratik ülkenin dinden saptırılmış avam halk arasında asılıp, okunan meşhur olan dualardan birisi. Uydurma hadis-i şerifler arasında bile bulunmayan bu duanın, Peygamberimize (s.a.v.) isnad edilmesi ise ancak cahillerin işidir.


Cehennemden Kurtardığı Söylenen Salavat
salatul fatih.jpeg
salatul fat.jpg

Evet bir sapıklığın , bidatın hurafenin arkasından daha Cubbeli Bayraklı Ahmed çıktı !

SubhanAllah ! İçindeki sapıklığı tek tek saymak inanın günlerimi alır. Yahudilerin bu vahy dinini bozmak için çabalarına gönüllü fedailiğini yapanların bu dine ne büyük zarar verdiğini bir bilselerdi... !


Kur'andan üstün görülen , iman edilen bir kitab ve dua ! Dua fakat kendi yazdığını açıkça itiraf etmesine rağmen, Kurandan ve sünnetten olmadığını, açıkça Muhammed el Bekri'nin duası demelerine rağmen, Rabb'in vahyi Kur'an-ı Kerimden üstün tutulup bir kere okunmasının Kur'an-ı Kerim'in tamamının 6 kere hatim edilmesine denk sayabilecek, insanı cehennemden kurtarabilecek kadar küfür sözünü kitablarda basabilecek , sonrada kursiden videodan dünyaya yayıp bid'ate vesile olacak, insanları saptırabilecek kadar sapık itikat sahibi bir insan(lar) nasıl olur görünüz!

Rabb'im bunların şerrinden ummeti Muhammedi kurtarsın

cevşen .jpg

Delâil-i Hayrât , Delâil-i Şerif

Delâil-i şerif, Delâil-i hayrât ve Delâil diye anılan risâlenin tam adı, “Delâilu’l-hayrât ve şevâriku’l-envâr fi zikri’s-salâti ale’n-nebiyyi’l-muhtâr”dır

delailul-hayrat-hafiz-osman-hatti-suleyman-el-cezuli.jpg


Delailu Hayrat

Ebu Abdullah bin Suleyman Ebî Bekr el-Cezûlî'dir. Fas'ta doğmuş ve 875 (1470) te orada irtihal etmiştir.

Ömrünün kırk yılını Mekke, Medine ve Kudüs'te geçiren bu zât, tasavvufcu ve Şazeliyye târikatının ileri gelenlerindendir.

Not : Sapkın İsmailağa cemaati sofi Mahmud Ustaosmanoğlu, Medine ‘de bulunan Ahmed bin Allame Rıdvan’dan Delailu’l –Hayrat okumuş ve icazet (!) almıştır.
Bu yüzden bir başka sapkın Kadiri tarikatı Muhammediyye kolunda Delailu’l-Hayrat tarikatın virdi olarak kabul edilmekte ve muridlerin sık sık tilavet etmeleri tavsiye edilir.



Şeyh Ali El-Kari, Şeyh Kutbuddin El-Huvani, Şeyh Muhammed El-Cezuli.

Tam adı , Ebu Abdullah Muhammed bin Abdurrahman bin Ebubekir bin Süleyman bin Yali eş-Şerif el-Hüseyni el-Cezuli olup Fas’ın güneyindeki Sus Vadi’sinin Cezule bölgesinde dünyaya gelmiştir.

Eserin Yazılış Sebebi
Eserin yazılış sebebiyle ilgili olarak hârikulâde iki olay zikredilmektedir. Bunlardan ilki şudur:
İmam Cezûlî, bir gün kuyu başına abdest almak için gittiğinde, kuyuda suyu çıkarmak için kova olmadığını görür. Ne yapacağını bilemez bir durumdayken, orada bulunan küçük bir kız, şeyhe sıkıntısının sebebini sorar. Şeyh de kova bulamadığını dolayısıyla da istediği suyu çekemediğini anlatır. Bunun üzerine küçük kız: “Efendim, herkes sizin kerâmetlerinizden ve nâil olduğunuz hayırlardan bahsediyor, siz ise bir kuyudan su bile çıkaramıyorsunuz!” diyerek kuyunun başına gelip kuvvetli bir şekilde içine doğru üfler. Bunun üzerine Allah’ın izniyle kuyunun suyu taşar ve İmam Cezûlî bu sudan abdest alır. Abdestten sonra İmam’ın: “Kızım, bu kerâmete nasıl nâil oldun?” diye sorması üzerine o bahtiyar kız, bu şerefe, “Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e bağlanıp O’na çok salavât getirmekle” nâil olduğunu söyler.

(Vassâf, Hüseyin, a.g.e. I. 250; Nebhânî, Yusuf b. İsmâil, a.g.e. I. 276.)

İkinci hâdise de birincisiyle bağlantılı gibidir:
Nakledilir ki bu olaydan çok etkilenen İmam Cezûlî, “Acaba benim salavât-ı şerîfeye bağlılığım az mıdır?” diye endişe edip, o gece uykusu kaçmış bir vaziyette düşünüp yatarken, ayın bedir olduğu bir gecede, gece yarısından sonra karısının, yatağından kalkıp, güzel elbiselerini giyip başını örttükten sonra evden çıktığını görür. Bu vakitte nereye gider diye öfkelenerek dışarı çıktığında, hanımının önünde ve arkasında birer arslan olduğu halde deniz kenarına gittiğini görür. Merakla onu takib eder. Hanımı sahile geldiğinde aslanlar burada kalır. Kadın denizin üzerinde yürüyerek denizin ortasındaki ıssız adaya gelir. Burada abdest alıp teheccud namazını kıldıktan sonra dua ve niyazda bulunur. Denizin üzerinden, geldiği yoldan tekrar sahile döner ve önceki gibi aslanlarla beraber yürüyerek evine gelir. Onları uzaktan izleyen İmam Cezûlî, onlardan önce eve gelip yatar.

Aynı hadisenin üç gün tekrar ettiğini gören İmam, üçüncü günün sabahında, bu sırrı hanımına sorar. Hanımı bu durumun yıllardır devam ettiğini söyleyince, böyle bir fazilete nasıl nâil olduğunu merak eder. Hanımı: “Rasûlullah’a (sallallâhu aleyhi ve sellem) çok salavât-ı şerîfe okuyarak” şeklinde cevab verir. İmam: “En çok hangi salavâtı okuyorsun?” diye sorduğunda eşi, bunu söylemesine izin verilmediğini ancak muhtelif salavâtları topladığı takdirde içlerinde o salavâtın olup olmadığını söyleyebileceğini belirtir.

Bunun üzerine İmam Cezûlî, muteber kitablardan ve asrında yaşayan büyük şeyhlerden aldığı salavât ile Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in bizzat kendisinin öğrettiği salavâtı, ashâb-ı kirâm ve ulemâ-i izâmın vird edindikleri salavât-ı şerîfeleri seçip bir kitab telif eder ve eşine gösterir. Hanımı da söz konusu salâvatın bu kitapta birkaç defa geçtiğini ve bu kitabı okuyanın Allah’ın izniyle Allah’ın rahmetine ve Rasûl’un (sallallâhu aleyhi ve sellem) şefaatine nâil olacağını söyler.

Bundan dolayı şeyh bu kitaba Delâilü’l-hayrât ve şevâriku’l-envâr adını verir.

(Kara Dâvûd, Tevfîku muvaffiki’l-hayrât, s.1-5; Vassâf, Hüseyin a.g.e. I. 250.)

Sözde Peygamberi Sevmek Adına Sunneti bırakıp, Bid'at Dua'lar Etmek!
Delail'de Rasulullah (s.a.v) haber verdiği dua ve zikrin haricinde nefsinden uydurulmuş Bid'at dualar günlere hasredilmiştir .


Misal :

Çarşamba virdinde kırk üç salâvât bulunmaktadır. Kırk üçüncü salâvat, diğer kırk ikisinin mazmûnunu ihtivâ eden oldukça uzun bir salâvâttır. Bu günün evrâdında bulunan salâvât-ı şerîfelerden bir tanesi meâlen şöyledir: “Allah’ım! Kalbini celâlinle, gözlerini cemâlinle doldurduğun, kendisinden nusretini ve te’yîdini hiçbir zaman esirgemediğin Hz. Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve onun ehl-i beyti ve ashâbına ağaçların yaprakları ve meyveleri adedince salât ü selâm olsun. Âmîn.”

Perşembe günü kırk ayrı salâvâtın yanı sıra ehl-i beyte geniş bir duâ da vardır. O gün okunan salâvât-ı şerîfelerden bir tanesi meâlen şöyledir: “Allah’ım! Nurların nûru, sırların sırrı, ebrârın efendisi, peygamberlerin tacı ve üzerlerine gecelerin kararıp günlerin doğduğu tüm insanların en faziletlisi Hz. Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) dünyanın yaratıldığı ilk günden şu ana kadar yağan yağmurların damlaları ve yine o günden bugüne kadar yeşeren bitkilerin yaprakları adedince salât u selâm olsun. Âmîn.”

Cuma virdine ise “Allah’ım! Hz. Âdem’in sana dua ederken zikrettiği isimlerin hürmetine diliyor ve dileniyorum ki..” cümlesiyle başlayıp Kur’ân’da adı geçen bütün peygamberlerin duaya başlarken zikrettikleri isimler hürmetine diye devam eden bir girişle başlanıyor ve altmış iki ayrı salâvât-ı şerîfe ile Allah Resûlü’ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) senâ ediliyor. O güne ait salâvâtlardan bir tanesi meâlen şöyledir: “Allah’ım! Efendimiz Hz. Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) Senin hilmin, ilmin, kelimelerin, nimetlerin adedince; göklerin ve yerin vüs’ati ve arşının azameti ölçüsünde salât ü selâm olsun. Âmîn.”

Cumartesi günü yirmi salâvât ve uzun bir dua okunmaktadır. O salâvâtlardan bir tanesi meâlen şöyledir: “Allah’ım! Efendimiz Hz. Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve onun ehl-i beytine, ilminin ihâtası, kitabının muhtevâsı ve melâikenin şehâdeti ölçüsünde salât u selâm olsun. Âmîn.”

Pazar virdi elli dört ayrı salâvât ve uzun bir duadan oluşmaktadır. “Allah’ım! Efendimiz Hz. Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) güneş her doğduğunda, her namaz kılındığında, şimşek çaktığında ve yıldırım düştüğünde salât ü selâm olsun. Âmîn.

*****

SALATEN TUNCİNA DUASI
salatun tuncina.jpg


SALATEN TEFRİCİYE DUASI
salatun tefriciye.jpg


Salat-ı Fethiye
salaten fethiye.jpeg


Kudretten Taş Üzerine Yazılan Salavat !
kudreten taş üzerine.jpeg


pamuk .jpg

Yazar: Arif Pamuk
Marka: PAMUK YAYINCILIK

Hayatınızın her safhasında size gerekli olacak ,elinizin altından düşüremeyeceğiniz çok kıymetli bir eser.Eserde birçok dua ve fazilet bulacak, kendinizi ruhen mesut hissedeceksiniz. Bu eserin ihtiva ettiği bazı konular: Tevbe-istiğfar duası, Salat-ı Tefriciyye, Yemek duası, Şifa ayeleri, Esma-i Hüsna, salatan tüncina, Bal tefsiri, Hatim Duası, Hacet duası,Karınca duası, azar duası..



Mustafa varlı : Esma Yayınları
Bu SAKAT Kitabın İçinde Bulunanlar Sure ve Dualar
1-Önsöz
2-Nazar duası
3-Yasin-i şerif
4-Kurban duası
5- Yasin-i şerif duası
6- Mübin duası
7- Duhan suresi
8- Rahman suresi
9- Kıyame suresi
10-Nebe (amme)suresi
11- Cuma suresi
12-Mülk (Tebareke) suresi
13- Vakıa suresi
14-Temra duası
15-Bağlı çözmek için
16- Hatmi şerif duası
17-Levenzelna
18-Amennerresulu
19-Ahidname
20-Zenbi mağfiret
21-Ayetel kürsi
22- Ramazan duası ve şerhi
23-Hacet duası
24- İsmi azam duası
25-İmamı Azam’ın tesbih duası
26-Bereket ve karınca duası
27-Seyyidûl istiğfar
28–Sıkıntının defi için
29-Tecdidil iman
30-Nikâh nasıl kıyılır
31-Cuma günü kılınacak 16 rekâtlık namaz
32- Yitik (kayıp)için dua
33-35 besmele-i şerif
34-Namaz’dan sonra okunacak dua
35-Göz ağrısı için dua
36-Ezandan sonra okunacak dua
37-Zekarat-ı mevti asan eden için dua
38-Cehennemden halas için dua
39-İftar duası
40-Hz. Davut’un duası
41-Kul hakkı namaza
42-Mührü şerif
43-Veda hutbesi
44-Kenzül Arş
45-Çevirgel duası
46-Sürhubat duası
47-Kudur duası
48-Kadeh duası
49-Bal tefsiri
50-Uğur Abbas
51-Hiybetullah duası
52-Salaten tüncina
53-Salâtı Tefriciye
54-Salât duası
55-Haksız yere hapse girenin duası
56-Cebrail duası
57-K.kerim’de geçen 28 peygamberlerin isimleri
58-Esmaül Hüsna
59-Tembellik ve miskinlik
60-Rızık duası
61-Salâvatı şerife
62-Nafile namazları
63-Kabir ve 52.gece duası
64-Üç aylarda çekilecek tesbihler
65-Regaip namazı
66-Mübarek üç aylar duaları
67-Receb-i şerif duaları
68-Şaban-ı şerif duaları
69-Ramazan-ı şerif duaları
70-Kadir gecesi duası
71-Berat gecesi duası
72-Hastalıklardan kurtaran şifa duası
73-Sabah namazından sonra okunur
74-Yatağa girerken dua
75-Günahlardan temizleyen dua
76-Borçtan kurtaran dua
77-Ruhsal bunalımlar için okunacak dua
78-Gelecek kazayı önleyen dua
79-Rızkı artıran dua
80-Hırka-i şerif duası
81-Allah’a hamd ve şükür
82-Borçlular için dua
83-İhlâs suresinin fazileti
84-Tevbe suresinin 128.ve129.ayeti
85-Yemek duası
86-Sofra duası
87-Göz isabetinden korunacak
88-Nikâh sonu damadın duası
89-Yeni evlenenler için dua
90-Erkek çocuk isteyenin duası
91-Doğum anında dua
92-Peygamberimizi rüyada görmek için dua
93-Genel hacet için dua
94-Zekâ için dua
95-Böbrek rahatsızlığı için
96-Sihir ve gözden korunma
97-Felç için genel dua
98-Tesbih namazı ve kılınışı
99-Muhabbet için
100-Dua-i şahmeran
101-Bağlı kimse için
102-Hakka sığınmak için
103-Kefaret namazı
104-1000 yıllık bedduayı kaldıran dua
105-Secde ayetleri
106-7 ayetler
107-Hafifi enam
108-Evine geç gelen eşler için
109-Bir mülkün satışı için
110-Hz.hızır a.s’ın duası
111-Gideni döndürmek için
112-İstihare için
113-Rüyada istediğini görmek için
114-İstihare namazı ve duası
115-70.000kelime-i tevhid
116-Kelime-i tevhid’in hassası
117-Zilzal suresi ve zelzele
118-İnsan vücudunda bulunan illetler için

119-Namazda okunan kısa sureler



UYDURMA DUA VE SAPIKLARA ÖRNEK

Zayıf Hadismiş sen Karıştırma Al Gitsin
images


Uydurma Dua ve İmalatcısı Cubbeli Bayraklı
Evet bir sapıklığın , bid'atın hurafenin arkasından daha Cübbeli Bayraklı Ahmed çıktı !
SubhanAllah ! İçindeki sapıklığı tek tek saymak inanın günlerimi alır. Yahudlerin bu vahy dinini bozmak için çabalarına gönüllü fedailiğini yapanların bu dine ne büyük zarar verdiğini bir bilselerdi... !
Kurandan üstün görülen, iman edilen bir kitab ve dua ! Dua fakat kendi yazdığını açıkça itiraf etmesine rağmen, Kur'andan ve sünnetten olmadığını, açıkça Muhammed el Bekri'nin duası demelerine rağmen Rabb'in vahyi Kur'an-ı Kerimden üstün tutulup bir kere okunmasının Kur'anı kerimin tamamının 6 kere hatim edilmesine denk sayabilecek, insanı cehennemden kurtarabilecek kadar küfür sözünü kitablarda basabilecek, sonrada kursiden videodan dünyaya yayıp bidate vesile olacak, insanları saptırabilecek kadar sapık itikat sahibi bir insan(lar) nasıl olur görünüz!



Rabb'im bunların şerrinden ummeti Muhammedi kurtarsın.

Allah'tan (c.c.) değil , Veliden Yardım İsterseniz, Daha Çabuk yardım Gelir Diyenlere TOKAT
Tasavvuf ehlinden çoğu defa duymuş, kitablarından okumuşsunuzdur ki; bir sıkıntı anında Allah'dan istemeyin, bir Allah dostunu, tasavvuf şeyhini, veliden isteyip, dua ederseniz, yardım daha çabuk gelir. Sapık sofiye böyle inanır ve sıkıntı anında Allah c.c. yi bırakıp, yaratılmışlardan yardım ister.
Şimdi Kur'an-ı Kerim'den, Yusuf suresinde, Yusuf (a.s.)'ın zindandan çıkmak için Allah (c.c.) den direk istemek yerine, iki arkadaşından kendilerini kralın yanında anmasını istemiş, Bu sebeble Allah c.c., Yusuf (a.s.)'ın zindanını uzatmış, O arkadaşlarına, Kralın yanında Yusuf (a.s.) anmayı geciktirmiştir.

Kalbden Geçeni Bildiğine İnanılan Soytarılara, Hadis ile TOKAT

Şeytanın şerrinden alemlerin Rabb'i olan Allaha sığınırım.



İLGİLİ KONULAR :

CEVŞEN ŞİA BİD’AT’İDİR , UYDURULDUĞU KAT’İDİR


KANDİL GECELERİ BİD’AT’Çİ NİCELERİ

EBCED VE CİFİR, YAHUDİ KABALASININ ŞİRKİDİR

ŞİRK - BİDAT ve HURAFELER

cemm.jpg
 

Ekli dosyalar

  • 1697280867855.png
    1697280867855.png
    237.3 KB · Görüntüleme: 100
  • 1697281846797.png
    1697281846797.png
    493.8 KB · Görüntüleme: 92
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
TASAVVUFÇULARIN BABALARI

======================================================

Somuncu Baba



Hamidettin-i Aksarayi hazretleri Yıldırım Beyazıt zamanında Bursa'da ekmek yapar satardı. Onun ekmeklerini şehir halkı âdeta yağmalarcasına alırlardı. Nasıl bir hamur yoğuruyordu da, bu derece lezzetli ekmek yapıyordu, bu kimsenin malumu değil onun
"Somunlar ... Mümünler ..." diye sokak aralarına, tatlı tatlı dökülen sesini duyunca , bütün Bursalı'lar birbirine girerdi.
Böylece Ulu Camii yapılırken orada çalışan işçilere kendi fırnında yaptığı somunlarını getirir ve dağıtırdı. O küçücük fırınında yapılan somunlar işçilere yeter ve herkes o somunlardan rızıklanırdı. Camide çalışan işçiler yemek saatinin gelmesini ve somuncubabalarının onlara taptaze sıcacık ve leziz somunlarından getirmesini dört gözle bekler, öğle saatini kollardı.
Nihayet Ulu Camii inşaatı bittiğinde; Yıldırım Beyazıt Emir Sultan Hz. lerine ilk hutbeyi okumasını söyler. Emir Sultan Hz. Padişah'a burada Hamidettin-i Aksarayi hazretlerinin ikamet ettiğini ve o varken hutbeyi okumanın kendisine düşmeyeceğini anlatır. Padişah'ta Somuncu baba'nın okumasını kendisinden rica etmesini söyler. Ve nihayet Israrlara dayanamayan Somuncu baba hutbeye çıkar.
Hutbe'de Fatiha süresinin yedi farklı tefsirini yapar. Tefsir bittikten sonra;
"Fatiha süresinin ilk tefsirini bütün cemaat anlar,
ikinci tefsiri cemaatin büyük bir kısmı anlar,
üçüncü tefsiri cemaatin yarısı anlar,
dördüncü tefsirini cemmatin küçük bir kısmı anlar,
beşinci tefsiri cemaatin çok azı anlar,
altıncı tefsiri birkaç kişi anlar,
ve yedinci tefsiri sadece kendisi anlar"
Cemaat Somuncu babalarının ne kadar büyük bir Allah dostu Evliya olduğunu görünce cami çıkışında onun elini öpmek isterler. O mübarek Zat cemaat'in isteğini kıramaz ve Ulu Camiin üç kapısından çıkan cemaat'e elini öptürür. Böylece bütün cemaat Hazret'in elini öpme şerefine nail olur.
Artık dağılmaya başlayan cemaat kendi aralarında konuşurken kendilerinin somuncu babanın elini öptüğünü anlatırken birden farklı kapılardan çıktıkları halde elini öptüklerini anlarlar. Kendilerinin Somuncu babalarının kerametini görünce Somuncu babalarına koşarlar. Oradaki görevi biten Hazret artık gitmiştir. O günden sonra bir daha Bursa yakınlarında görülmez. Hamidettin-i Aksarayi Hazretleri Soluğu Kayseri'de alır.
Sürç-ü lisan ettikse affola.
===================================================================



ZİYARET MEKANLARI



Bazı mekanların ziyaretleri Roma'dan günümüze İstanbul folklorunda önemli bir yer işgal eder. Bu mekanlar adak adamak, dilek tutmak veya bir sıkıntıdan kurtulmak gayesi ile ziyaret edilir. Ziyaret edilen bu mekanlar arasında kutsal kabul edilen bazı kimselere ait mezarlar, sularının şifalı olduğuna inanılan kuyular ile dileklerin kabul olunup olunmayacagının öğrenilebildiği yerler olarak değerlendirilen dilek kuyuları başta gelmektedir.


Eskiden çok daha fazla önem atfedilen ve herbiri için farklı ziyaret usul ve tören geleneğinin bulunduğu bu yerler, günümüzde de insanların umut içerisinde gittikleri mekanlar olma özelliklerini sürdürmektedir.



EYYUB SULTAN TÜRBESİ



Eyüp Sultan Camii'nin yanındadır. Hz. Muhammed'in ordusunda sancaktar olup, İstanbul'un muhasarası sırasında şehit olan Hz. Eyyub E1-Ensari'nin mezarıdır. Mezar fetihten sonra bulunmuş ve üzerindeki türbe 1459 yılında cami ile birlikte inşa edilmiştir.

Dışı çinilerle süslü türbe özellikle Cuma, kandil ve bayram günleri ziyaretçilerle dolup taşar. İşleri ters gidenler, kısmetini açtırmak isteyen kızlar, yeni evlenenler, sünnet olanlar ve çeşitli dilekleri olanlar türbenin önünde dua eder ve çevresini üç defa dolaşırlar. Türbenin ayak ucunda bulunan suyun kalp hastalığına şifa olduğuna inanılır. Eyüp Sultan'da dilek tutanlar çeşitli adaklar adarlar (yiyecek dagıtmak, kurban kesmek vs.) ve dilekleri gerçekleşenler bu adaklan fakir insanlara dağıtırlar.



SAHABE KABİRLERİ



Peygamber Hz. Muhammed'i görmüş, O'nu dinlemiş Müslümanlar "sahabe" olarak isimlendirilir. Sahabelere, Peygamberi görmüş ve O'nun sesini duymuş olmalarından ötürü Müslümanlarca büyük saygı duyulmaktadır.

İstanbul'da mezarları bulunan sahabeler Bizans döneminde Emevi veya Abbasi ordularıyla birlikte,şehri fethetmek için buraya gelmişlerdir. Daha sonra çeşitli nedenlerle hayatlannı kaybetmişler ve İstanbul'a gömülmüşlerdir.

İstanbul Osmanlı'larca fethedildikten sonra bu sahabelerin mezarları tesbit edilmiş ve üzerlerine türbe ve mescitler inşa ettirilmiştir. Mezarı ilk tesbit edilen sahabe Hz. Eyyub el-Ensari'dir Günümüzde mezarının üstünde bir türbe ve külliye vardır. (Eyüp Sultan Külliyesi).


Bunun dışında İstanbul'da, tesbit edilebilen 28 tane daha sahabe kabri vardır. Bunların 9'u Ayvansaray'da surların dibinde, 4'ü Eyüp semtinde, 3'ü Karaköy Yeraltı Camii'nde, 1'i Karacaahmet Mezarlığı'nda,12'si ise Suriçi bölgesindedir.


Bu kabirler, başta Eyüp Sultan olmak üzere, Müslüman halk tarafından kutsal kabul edilmekte ve sık sık ziyaret edilmektedir.




MERKEZ EFENDİ TÜRBESİ


Bu ziyaretgah Zeytinburnu Mevlanakapı'da, Merkez Efendi Mahallesi'nde yer alır. Burası Halveti Tarikatı Şeyhlerinden Merkez Efendi'nin tekke ve türbesinin bulunduğu yerdir. Tekkenin bahçesinde bulunan niyet kuyusu, yüzyıllar boyunca çok popüler bir ziyaretgah olmuştur. İnanışa göre, bir dileği olanlar bu kuyudan taş alırlar. Daha sonra dilek gerçekleşince alınan taş kuyuya geri bırakılır.

Cumhuriyet'ten sonra bütün diğerleri gibi Merkez Efendi Tekkesi de kapatılmış ve bu inanışın önüne geçebilmek için kuyunun ağzı demir kapakla örtülmüştür. Buna rağmen hala insanlar türbeyi ziyaret etmektedir.

HIRKA-İ ŞERİF


Hz. Muhammed'in kullandığı eşyalar Müslümanlar tarafından kutsal kabul edilmektedir. Bunlardan biri olan peygamberimizin hırkası da, Sultan Abdülmecid tarafından 1851'de yaptırılan, Fatih İlçesinde, camiyle aynı adı taşıyan semtte bulunan Hırka-i Şerif Camii'nde muhafaza edilmektedir.

Bu hırka Ramazan'ın 15-27. günleri arasında ziyarete açılmakta ve cami özellikle bu günlerde ziyaretçi akınına uğramaktadır.


AZİZ MAHMUD HÜDAİ TÜRBESİ


Üsküdar'da Doğancılar semtindedir. Aziz Mahmud Hüdai, Celveti tarikatinin kurucusu ve önemli bir mutasavvıftır. Aziz Mahmud Hüdai'nin "ben öldükten sonra mezarımı ziyaret edenlerin ölümü denizden olmasın ve duaları kabul olsun" şeklinde dua ettiğine dair inanç nedeniyle kendi adını taşıyan külliyesinin içinde yer alan türbesi halkın sıkça ziyaret ettiği bir mekandır.



SÜMBÜL EFENDİ TÜRBESİ


Bu ziyaretgah, Kocamustafapaşa semtinin merkezindeki, Kocamustafapaşa Külliyesi'ne dahil Sümbül Efendi Türbesi'dir. Bu türbe Halveti .Tarikatı'nın Sümbülilik kolunun kurucusu Sümbül Efendi'ye aittir. Bu türbe ve türbenin yanındaki dilek kuyusu İstanbul ziyaret kültüründe önemli bir yer tutar. Bir hastalığı veya dileği olanlar tarafından özellikle her ayın ilk Cuma günü ziyaret edilir.



YAVEDUD SULTAN TÜRBESİ


Ayvansaray'da, Yavedud Caddesi üzerinde bulunmaktadır. Buradaki türbede yatan zat, halk arasında Yavedud Sultan adıyla tanınan Şeyh Abdulvedud Efendi'dir. Bu zatın Buhara veya Şam'dan gelerek İstanbul'un fethine katıldığı ve bu esnada bazı kerametler gösterdiği rivayet edilir. Bu nedenle türbesi öldüğü zamandan günümüze kadar İstanbul'un önemli ziyaret yerlerinden biri olmuştur.




TELLİ BABA TÜRBESİ

Rumelikavağı'nda bulunan Telli Baba Türbesi'nin yapım tarihi ve burda yatan zatın kim olduğu bilinmemektedir. Ancak İstanbul'un en popüler ziyaretgahlarından biridir. Evlenmek isteyen gençler veya aileleri burayı ziyaret edip, gelin teli adarlar. Dilekleri gerçekleşenler düğün öncesi türbeye tekrar gelip adadıkları teli bırakırlar. Bu yüzden türbe gelinlik ve damatlıklarıyla ziyarete gelen genç çiftlerle dolup taşmakta, türbe ise gelin telleri ile süslü ilginç bir görüntü sunmaktadır.


HELVACI BABA


Şehzade Külliyesi'nin avlusunda yer alan boş bir mezardır. Halk arasında Helvacı Baba olarak bilinen ve sıkça ziyaret edilen zatın mezarı, ziyaretleri engelleyebilmek maksadıyla 1960 veya 1961 senesinde gizlice açılmış ve kemikler bilinmeyen bir yere nakledilmiştir. Fakat buna rağmen özellikle Cuma günleri hala yoğun bir ziyaretçi grubu tarafından bu boş mezara gelinmekte, dilek tutulmakta ve bu dilekler kabul olunsun diye fakirlere ve yoldan geçenlere helva dağıtılmaktadır.



YUŞA TEPESİ


Beykoz İlçesi'nde, İstanbul'un en yüksek tepesinde gömülü olan zatın Yuşa Peygamber olduğuna inanılmaktadır. Bu inanışı doğruluyacak hçbir belge olmamakla birlikte, yine de halk arasında buraya büyük bir ilgi vardır.Yuşa Tepesi’ndeki bu türbe her türlü sıkıntı ve dilek için ziyaret edilmekte ve adak adanmaktadır.Daha sonra dilekleri gerçekleşenler adaklarını geciktirmeden yerine getirmektedir.


================================================================

YAŞAR ÇORUHLU : Azerbaycan’ın Mereze Köyü’nde Diri Baba Türbesi
20 Temmuz 1997 yılında incelemelerde bulunduğumuz, Diri Baba Türbesi, gerek planı gerekse içinde yer aldığı mimari gelenek bakımından önemli bir mimari eserdir.
Elimizdeki kitabe metnine göre H. 805 (M. 1402 - 1403 ) yılında ve Şeyh İbrahim Han zamanında inşa edilmiş bu yapının mimarının ismi tam olarak bilinmemektedir. Mimarın adının yer aldığı madalyonlardaki tahribattan dolayı, onun isminin "bin üstad hacı" bölümünü ve dolayısıyla sadece babasının ismini öğrenebiliyoruz.
Türbe binası inşa edildikten sonraki yüzyıllar içerisinde çok tahrip olmuş ve nihayet 1955 yılında bir restorasyon projesi hazırlanarak, onarılmış ve bugünkü şekline kavuşmuştur.
Bir vadiye bakan yamaçta bulunan mimari eser, kesme taşla inşa edilmiş, sade fakat sağlam görünüşte bir yapıdır. Alttaki , dört ana yöne doğru genişletilmiş tonozlu bir esas mekandan oluşan, üst kattâ ise tromplu kubbeli bir salona sahip iki katlı bir yapıdır. Üst katta ayrıca kayanın içine oyulmuş bir oda (mağara) vardır. Buradan bir merdivenle kubbe eteğine ve türbenin sırtını yasladığı kayalıklara ulaşılmaktadır.
Diri Baba Türbesi'nin Asya Türk mimarisindeki en yakın örneği , Türkmenistan'da Rabat-Ferava civarındaki Parav Bibi Türbe-Mescididir.
Bununla birlikte kısmen kaya içine oyulmuş ve kısmen kaya dışına yapılmış mimari eserler, İslamiyetten önceki Türk Budist mimarisi veya Orta Asya Budist mimarisinde bilhassa kayalara oyulmuş mağara tapınakları olarak da karşımıza çıkmaktadır.
================================================================


KUTSAL BABALAR LİSTESİ


Kaymak baba
Telli baba
Helvacı baba
Düzgün baba
Murat baba
İmam Efendi baba
Fatih Ahmet baba
Midilli baba
Garip Baba
Mah Baba
Gözcü Baba
Buhur Baba
Ali Mansur Baba
Seyit Ali Baba
Çoban Baba




=================================================================

MİDİLLİ BABA TÜRBESİ


Gülabibey Camisi’nin güneyinde,Abdülbaki Ertuğrul’un
evinin bahçesinin içerisindedir.Halk tarafından “Midilli
Baba Türbesi”diye anılır. Kim olduğu ve nereden geldiği hususunda hiçbir bilgi yoktur.
Şimdi ancak bir bölüm duvarı ve yarım kubbe tarzında olduğunun zar-zor anlaşılmasına yarayan kubbe parçasından küçük bir taş yığını kalabilmiştir.Eskiden çarşıya bakan bir giriş kapısı varmış,oradan mezarın olduğu alttaki bölüme girilirmiş.Ama şimdi ne kapısı belli,ne de kubbesi belli.Dört tarafı yıkık ve harab haliyle yanından geçenlerin, burada bir türbe olduğunu farkedemeyecekleri kadar kaybolmuş.Üst tarafı yol seviyesinden biraz yukarıda düz bir çimen ve birkaç taştan ibaret bir halde.Yanında kocaman bir ceviz ağacının gölgesinde,türab halinden türbe haline geleceği günü bekler gibi.
==============================================================



İSKENDER BABA TÜRBESİ

İlçe merkezinde Mektepönü Mahallesinde,yolun altında Fikri Erol’un bahçesinin içinde bir türbedir.Türbenin kime ait olduğu ve ne zaman yapıldığı hususunda pek bir bilgi yoktur.Yoldan bakıldığında pek belli olmayan türbe iki bölmeden müteşekkil.Cami yönündeki kapısından zorla içeri girilen bölüm, eskiden küçük mescit gibi kullanılır,Kur’an okunurmuş.Oradan bir girişle geçilen iç odada ise iki adet mezar varmış.
Nüfus Müdürü Fikri Bey,bu mezarların başında şamdan olduğunu söyledi, fakat biz gittiğimizde görememiştik.Zaten birinci odanın kubbesi yol tarafından çökmüş ve içine taş toprak dolmuş durumda.Üst kısmı da kubbeden bir eser kalmamış ve bir yığıntıya dönüşmüş gibi duruyor.
================================================================


GÜL BABA’NIN ÜLKESİ


Macaristan , Yahya Kemal’in “bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik” mısralarının ilham kaynağı... Macaristan. Tuna kıyısında Osmanlı askerlerinin deli deli akan mavi suya “Akma Tuna akma ben bir dertliyim” diye dert döktüğü anıların ülkesi. Macaristan,1526’da Osmanlı’nın hakimiyetine girdi. Bu tarihten itibaren 145 yıl boyunca bölgede kendine özgü bir Balkan-İslam ortamı oluştu ve Macar topraklarının çehresi yeni bir karakter kazandı. Zigetvar’da, Mohaç’ta, Estergon’da atalarımız at bindiler... Şimdi bile Macaristan topraklarında nereye gitseniz ecdat topraktan doğrulup karşınıza çıkacak gibi. Kanuni Sultan Süleyman Macaristan topraklarında, Zigetvar’da şehit düştü. Şimdi onun iç organlarının bulunduğu mezarının olduğu yer Türk-Macar Dostluk Parkı ismiyle ebediyete uzanıyor. Osmanlı’nın Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra eski gücünü kaybetmeye başlamasıyla Macar toprakları da elinden çıktı. Bu tarihten itibaren de bölge halkı savaş ve istilalardan başını kaldıramadı. Bugün ise Macaristan özgürlüğün tadını çıkarıyor. Ve Macaristan, sanatı, mimarisi, tarihi, yeşili ve sevecen halkıyla konuklarını gururla ağırlıyor... Orta Avrupa’nın tarih boyunca iştiyakla sevilmiş, iştahla kuşatılmış şehri Budapeşte’deyiz. Tarihin mühürlediği Budapeşte, ne dünkü güzelliğinden bir şey kaybetmiş, ne de gelecekte kaybedeceğe benziyor. Renk renk köprüler Buda ile Peşte’yi birbirine bağlıyor. Ve bu köprülerin altından bir çok savaşa şahitlik etmiş, her milletten askerleri serinletmiş aynı zamanda mezar olmuş Tuna akıyor. Tuna, bir çok kimsenin zaman zaman hayallerini kağıttan bir kayık gibi sularına bıraktığı nehir. Arif Nihat Asya’nın şiirinde seslendiği Tuna, bugün kirlerinden kurtulmaya çalışıyor. “Orda evlek evlek havuzların var Burda boynu bükük öksüzlerin var Ey Tuna! EyTuna; susuzların var Suyundan içem de kanam! der ağlar Gider Mustafa Paşa’m“Tuna’m”der ağlar” “Gül Baba” Osmanlı’nın 150 yıla yakın hakimiyetinde kalan Budapeşte’de bize Osmanlı’yı hatırlatacak çok az şey buluyoruz. Bunlardan biri de Gül Baba Türbesi... Gül Baba Türbesi, Budapeşte’de Macarların Rozsadomb dedikleri Gül Tepesi’nin Doğu yamacında küçük bir Türk yapısı. 1997 yılında restorasyonu tamamlanan Gül Baba türbesi gülen yüzüyle ziyaretçilere hoş geldin diyor şimdilerde. Gül Baba türbesine adını veren Gül Baba hakkında değişik rivayetler var. O bir savaşçı mı yoksa dostluk ve hoşgörü temsilcisi bir Bektaşi miydi? Yoksa Gül Baba’nın ismi taşıdığı misyonun remziyle mi bütünleşmişti. Bu konularda kesin bir bilgi yok. Ancak şu kesin; Gül baba, Tuna kıyılarındaki türbesiyle ve türbenin bitişiğindeki tekkesiyle, Türk- Macar halklarının birlikte yaşadığı dönemi hatırlatan hoşgörü abidesi adeta. Buranın ruhaniyeti insanı sarıp sarmalıyor. Macaristan’da Gül Baba demek hoşgörü demek, sevgi demek. Onu içinde Ülkenin her yerinde “Gül Baba” isimli lokantalar, iş yerleri bulabilirsiniz. “ Kahraman Düşmandı, Rahat Uyusun” Budapeşte’de Gül Baba türbesinden başka Buda kalesinin kuşatmasında şehit olmuş ecdadımızın bulunduğu bir mezarlık da var. Ama mezarlık olduğunu yanına iyice yaklaşınca anlıyorsunuz. Çevresi düzenlenmemiş ve ilgi görmemiş. Yalnızca şehitlerimizin mezar taşları var. İlgi bekliyor. Buda’daki son Osmanlı valisinin kabri ise daha bakımlı. Buda kalesinin içinde yer alan mezar taşına Macarların yazdığı yazı onun büyüklüğüne büyüklük katıyor. “Kahraman Düşmandı Rahat Uyusun”. İstanbul’dan 1500 kilometre uzakta Macar, Türk ve daha bir çok milleti adilce yöneten Osmanlı’nın son Buda valisi Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa’ nın mezar taşına ayne böyle yazmış Macarlar. Ve Galiçya şehitleri. Budapeşte’de görülmesi gereken yerlerden diğeri. Birinci dünya savaşında Macarlarla birlikte, omuz omuza savaştığımız cepheye gönderdiğimiz Mehmetçikler burada yatıyor. Bir çoğu 17-18 yaşındaki şehitleri ziyaret ederken, bu günlere gelmemiz için herşeylerini verenlere bir kere daha şükran duyuyorsunuz. Macaristan’la ilgili bir kaç satır başı; · Ülkedeki hamamların hemen hemen hepsi Osmanlı yapımı. · 147 yıllık Osmanlı tadrihinde hiç kilise yıkılmamış. · Ancak Osmanlı’dan sonra 80 camiyi yıkmışlır · Macarca’da sakal, fincan, kerem gibi 300’e yakın Türkçe kelime var. · Atilla ismi çok kullanılanlardan. Hunlardan gelen bu ismi cadde adı olarak bile görebilirsiniz. · Bir çok aile “Türk” soyadını kullanıyor. · Ülkede Türkçe öğreten bir dil merkezi., 100 tanede Türkçe öğrenen Macar öğrenci bulunuyor. Ayrıca Türk girişimcilerin açtığı bir de Bugs Bunny adında Türk kreşi var. · Avrupa’nın ilk metrosu Budapeşte’ye yapılmış. · Şehir içinde hiçbir binayı yıkmıyorlar, yalnızca restore ediyorlar. · yapılmış. · Macar-Türk dostluk derneği, Macar-Türk işadamları derneği. Macar-türk öğrenci derneği ülkedeki Türkiye bağlantılı kuruluşlar. · Ülkede 150 bin civarında yabancı yatırımcı bulunuyor. Bunlardan sadece 100 kadarı Türk. · Özelleştirmenin %80’i tamamlanmış. · Macaristan, 2000’de Şengen vizesine geçiyor, 2001’de AB’ye üye oluyor · Enflasyon 6 yıldır %17 civarıda. · Üniversiteler ülkesine Türkiye denklik veriyor.
================================================================

Gül Baba Türbesi ve Heykeli
Türbenin Bulunduğu Yer


Gül Baba’nın Türbesi Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de, Tuna nehrinin sağ tarafında yükselen Rózsadomb (Gültepe) semtinde, tepenin doğuya bakan yamacında bulunur. Peşte’den Buda’ya[1] Tuna üzerindeki Margit Köprüsü'nü geçtikten sonra, köprübaşından batıya doğru yaklaşık 100 m. yürüyerek, anayoldan (Margit körút) ayrılıp sağa doğru Török utca (Türk Sokağı) başlar. Küçük ve kısa sokak ucundan Gül Baba utca'dan (Gül Baba Sokağı) tam türbeye kadar gidilir.

Türbenin Mimari Özellikleri

Gül Baba türbesi 3. Budin beylerbeyi Yahyapaşazâde Mehmed Paşa’nın 1543-1548 tarihleri arasında süren beylerbeyliği döneminde yerli inşaat malzemesinden ve büyük ihtimalle yerli inşaat işçileri tarafından yapılmıştır.[2] Plâni çapı altı m.li[3] sekizgen temel üzerine ayaklığa yerleştirilmiş sekizgen düz gövdesi kesme (blok) kum taşlarındandır. Binanın her yüzeyi kare biçiminde nişlerle düzenlenmiştir. Binanın kubbe altındaki kenarı, kesme kireç taşlarındandır. Kubbe ile pandantifleri tuğladan yapılmıştır. Kubbenin çatısı eskiden kurşunla örtülmüştü. Kapısı segment (yayvan) kemerlidir. Aslında giriş kapısı, üzerinde tek bir “Bursa kemeri” biçiminde oluşturduğu demir parmaklı penceresiydi.
Türbenin iç mekânının tek süslemesi sadece gövde duvarlarının sekiz “kör Bursa kemeri”dir. İç duvarları sıvalanmış; dış yüzeyi sıvalanmamıştır. Yazık ki sonraki tamirler sırasında, eski badanası tamamen bozuldu. Çünkü türbenin iç duvarlarında ziyaretçiler tarafından yazılmış güzel gazeller bulunduğunu yazılı kaynaklar bildirirler. [4] Mekân ortasında tek bir sanduka yerleştirildi. Türbede mihrab nişi yoktur.

Eserin Tarihi ve Onarımları

Alman Wernher 1551 tarihli Budin'i ve çevresini de değerlendirdiği yazısında ilk defa türbe ile zaviyeyi (tekke) anar, ama Gül Baba’nın şahsiyetinden hiç söz etmez. Bu kaynak Evliya Çelebi’nin “Seyahatnâme” eserinden yüz yıl önce yazılmıştır.
Evliya önce tekkeden söz eder: “Gül Baba Bektaşi Tekkesi, Veli bey hamamının yanında bağ tepesinde bulunan güzel tekkedir” der; sonra türbeden
“Gül Baba kurşunla kapalı bir kubbe altında çiçekler arasında gömüldü. Sandukası yeşil kumaşla örtüldü, şad başında parlayan Bektaşi tacı var. Etrafını çeşitli Arab ayetlerle süslenir. Ben fakirim de şiirlerimi yazdım...”
diye ayrıntılı bilgi verir.
1660 çevresinde Behram Dimişki Bektaşi tekkesinden bahsederken türbeden hiç söz etmez.
Evliya’nın zamanında bir Alman seyyah Ottendorf, Budin'i geçtikten sonra Gül Baba Türbesi'nden yazarken, Gül Baba’nın ismini Almanca'ya “güllerin babası” (Vater der Rosen) olarak çevirmiştir. Budin şehir planında türbenin tasviri de yer almıştır. Türbenin ilk resmi 1600 tarihli bir akvareldir. Budin'in geri almasından sonra daha çok çizilmiş betimlenmesini tanıyoruz. Arasında Fontana tarafından çizilen türbenin sekizgen plâni ile kubbesini de gösteren betimleme en güzelidir.[5]
Türbe, kentin geri alması için Türkler ve Macarlar arasında süren savaşlarda önemli bir zarar görmedi. Geri aldıktan sonra türbenin bulunduğu yeri Gül Tepesi (Rózsadomb) olduğu gibi Cizvitlerin Buda merkezine tahsis edildi ve türbe de Aziz Jozef’e adanmış olarak şapele dönüştürüldü. Cizvit tarikati 1773’te dağıtıldıktan sonra tarikatın tepedeki gayri menkullerine şehir yönetimi el koyup, sonraları satmıştır.
1861’de Buda Şehir Meclisi, János Wagner ismindeki zata Mecset (Mescit) sokağındaki arsaların almasına ancak “Mescite uğrayanlara ve yıllık ibadetlerini kılmak için gelen Türk papazlarına (!) kendi arsasından geçmelerini” sağlaması şartı ile izin verir. Meclisin türbeyi yanlışlıkla mescit saymasıyla birlikte haclar hâlâ devam etmekteydi.[6]
Wagner, daha sonra türbenin arsasını da satın almış. 1885’te inşaat ustası Lajos Grill, Türkiye Başkonsolosluğu'nca türbenin restorasyonu ile görevlendirilmiştir:
“Bu mezar anıtının duvarlarını içerden ve dışardan düzeltirim, yeni merdiven, pencere ve kapı yaparım, eski tahta kiremitlerle kaplı çatı yapısını söker, yerine pala ile kaplı yeni bir çatı hazırlamaktayım, dolayısıyla bu mezar anıtının uzun bir dönem için herhangi bir tamirine ihtiyacı olmıyacaktır.”[7]
Türbenin onarımları 1867 yılında Sultan Abdülaziz’in girişimi ile bitirmiş. 1914’te Macar Diyanet ve Milli Eğitim Bakanlığı Gül Baba Türbesi'nini “tarihi ve kültürel ehemmiyeti gerekçesiyle” yasayla “korunacak tarihi anıt” olarak ilan etti.[8]
Tarihi anıtın 1915 yılki tamiri ile zemin asıl düzeyine indirilmesine bağlı olarak, antropolog Ord. Prof. Lajos Bartucz’un yönetiminde mezar araştırma kazıları yapıldı. Mezarlarda üç kişinin iskelet kalıntıları bulundu. Bunlardan biri Ortaçağ'dan, 16. yüzyıldan çok daha evvel, ama ikisi 16. yüzyıldan kalmaydı. Bunların arasında boyu 164 cm. olan güçlü bir yaşlı erkek iskelet sahibinin tabutu, türbenin ortasında bulunduğu için de tabutun konumu ve buna paralel yerleştirilmiş iskeletin, Gül Baba’nın ebedi uykusuna Mekke’ye dönük olarak bırakıldığını göstermesi sebebiyle de büyük ihtimalle Gül Baba’ya ait olduğunu araştırmacılarca kabul edildi. Başka bir iskeletin sahibi, doğal bir ölümle ölmemiş. Çünkü göğüs ve kaburga kemiği ile kürek kemiğinde keskin bir aletin saplanmasından doğan ağır yaralanma izleri görünmektedir. Büyük bir olasılıkla 16. yüzyıl sonu ölen bir Türk savaşçısının iskeletidir.
Yaklaşan Ramazan Bayramı nedeniyle mezar kalıntıları “yakın ve uzaklardan gelen hacı ve müminlerin türbede ibadetlerini yapabilmeleri için” aynı yıl temmuz ayında törenle tekrar mezara konmuştur. Uzayan tamir işleri bitince, türbe ancak 1918 yılında müminlere ve hacılara açıldı.[9]
1931’de Gül Baba İslam Cemiyeti, bir sene sonra ise Gül Baba Derneği kuruldu. 1934’te Cenevre'de Milletler Cemiyeti'ndeki dünya Müslümanlarının temsilcisi Suriye prensi emir Arslan Habib, Budapeşte'yi ziyaret edince Gül Baba Türbesi'nin çevresinde inşa edilecek bir Orta Avrupa İslam Merkezi oluşturulmasının planı da ortaya atıldı. 2. Dünya Savaşı nedeniyle bu plan gerçekleşemedi. [10]
Wagner köşkü, 2. Dünya Savaşı'nda bombalanmış, şato yerle bir edilmiş, türbe toprak altında kalmıştı. Ama şato, türbenin daha ağır zarara uğramasını engelledi. Asıl durumunun rekonstrüksiyonu 1960’ta başlandı. 1963'te Macar Hükümeti tarafından türbe onarılmış, şatonun yıkıntıları kısmen temizlenmiştir. Bu esnada türbenin kurtarılması için çeşitli mimari ihaleler düzenlenmiş, ancak bir netice alınamamıştır. [11]
1995 yılında Macar mimar Tamás K. Pintér ve ekibi tarafından hazırlanan proje uygun bulunmuş ve 1996'da Macar Tarihi Anıtlar Koruma Mevzuatı'na ve çevrenin mimari-doğal yapısına da uyumlu, aynı zamanda daha mütevazi bir Gül Baba Türbesi'nin restorasyonuna, çevre düzenlenmesine Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı'nın girişimleri ve maddi desteğiyle başlanmış; büyük toprak yığınlarının altında Wagner Şatosu zamanında mahzen olarak kullanılan Bektaşi tekke ve hücreleri ortaya çıkarılmıştır.
1997’de Budapeşte'yi Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel liderliğinde Türk devlet adamları heyeti ziyaret edince, Gül Baba Türbesi'nin açılış töreni düzenlendi. Türkiye Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Daire Başkanı Mehmet Özel, konuşmasında daha önce yapılmış restorasyonlardan ve yeni biten onarım işlerinden söz etti:
“Gültepe temizlenmiş, 200 kamyondan fazla toprak şehrin dışına atılmış ve bugünkü onarım 14 ayda tamamlanmıştır... Türbenin çevresi Osmanlı mimarisine uygun olarak revaklı yol haline getirilmiş, 64 sütunla çevrilmiştir. Sütunlarda Koca Sinan’ın sütun başlıkları kullanılmıştır. Bahçeye bir Osmanlı çeşmesi ile selsebil yapılmıştır. Ortaya çıkmış Bektaşi tekke ve hücreleri onarılarak Türk kahvesi, okuma ve dinlenme salonları, üstü ise seyir tarası haline getirilmiştir. Türkiye’den getirilen 150 gül fidanı sembol olarak bahçeye dikilmiştir. Kullanılan bütün çiniler 16. asır motiflerinden ve Kütahya’da yaptırılmıştır. Döşeme taşları ise Kayseri’den getirilmiştir.”[12]
Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanı İstemihan Talay da açılış törenindeki konuşmasında:
“Balkanlarda birçok Türk eseri yok edilirken, Macaristan’daki eserlerin pek çoğu korunmuştur. Bu yüce anlayış dolayısıyla Macar dostlarımıza Türk ulusunun şükranlarını sunuyorum. Gül Baba Türbesi Avrupa’da Türkiye Cumhuriyeti’nin restore etmesine izin verilmiş ilk Türk mimari eseri olması bakımından da önemlidir...“ [13]
dedi.
Türbenin açılış töreninde Gül Baba’nın başında gülü ve elinde şiir demeti ile yapılan heykelini de açıldı.



Gül Baba'nın Şahsiyeti [14]

 Gül Baba kimdi?
 Bir savaşçı mıydı?
 Dostluk ve hoşgörü dolu bir Bektaşi miydi?
 Nerede yaşamış, nerede ölmüştü?
Bu soruların cevapları değişik tarih kaynaklarında değişik şekillerde yer alıyor.
Gül Baba hakkındaki bilgileri 1663’te Budin’i ziyaret eden Evliya Çelebi'den öğrendik. Gül Baba’yı 15. yüzyıl sonlarıyla 16. yüzyıl başlarında yaşamış bir şair Bektaşi dervişi diye anlatıyor[15] ve Budin Kalesi'ni Kanunî Sultan Süleyman, paşaya verince “Gül Baba, Budin’in bekçisidir. Onun bakınıni muhafaza edin!” diye de buyruk çıkardığını kaydediyor.[16] Mezarının Budin’de bir çiçekli bahçe içinde, kurşun örtülü bir kubbede olduğunu söylüyor. Birkaç kaynak Evliya Çelebi'nin doğum yerinin Merzifon’da olduğunu söylüyor. Kendisi Seyahatnâme'sinde Gül Baba’nın da “Türklerin Türk'ü”nün Ahmed Yesevi sülâlesinden, babası Derviş[17] Mohammed Zilli'nin ise Merzifonlu[18] olduğunu yazdı:
Doğum yeri Sivas eyaletindeki Merzifun. Budin fethedildiği zaman Süleyman han yanındaydı, ve camide ilk namaz kıldığı zaman vasiyetnâmesinden sonra, vefat etti. İkiyüzbin askerlerden oluşan topluluk hemen üzerinde namaz kıldı, tabudunu Süleyman kendisi götürdü. Şímdi parlayan mezarında yatar.”
diye kaydediyor.[19] Sonra:
“Babam bana söylediği rivayetinde, Müslüman ordusu o cuma günü o kadar çok sayılıydı, ki yalnız kaleyi değil, dışarda bir saat mesafeye uzanan dağları ve bağları Gül Baba Tepesi'ne kadar doldurdu. Burada ilk defa Gül Baba vefat etti, ve Süleyman han namaza hazırlanınca, (Gül Baba için) Ebu Suud Efendi namazını kıldıktan sonra Budin toprağı içine gömüldü. Gül Baba Bektasi fakırların birisiydi, Fatih, Beyazit, Selim ve Süleyman hanlar beraber ile bütün savaşta mevcut oldu. Gül Baba Peygamber’in ailesindendi; Allah mezarini takdis etsin!”
diye yazıyor.[20] Bu yazılı kaynaktaki zatın Budin (Buda) şehrinde yaşamış, Kanunî Sultan Süleyman’ın da onu büyük saygı gösterdiği bilinmektedir.
Gül Baba'ya Evliya Çelebi mümkün olamayak bir şekilde çok uzun bir ömür biçmiştir. Çünkü Fatih ilk defa 1444-1446 arasında, babası öldükten sonra da 1451-1481’e kadar hüküm sürdü; ama Gül Baba Budin Kalesi'ni fethedildiği 1541’de öldü.[21]
20. yüzyıla kadar Evliya Çelebi Seyahatnâmesi'nden başka bir kaynak ele geçirmemiş, ama 1935 yılında Türkiye'de Isparta ilinin Uluborlu ilçesinde bağlı İlegüp köyünde bulunan bir tarihî kayıtta asıl adı Cafer olan Gül Baba’nın, Kanunî Sultan Süleyman’ın daveti üzerine Budin seferine katıldığı bildiriliyor.
Alman Theodor Menzel Bektaşi tekkesi şeyhinin işaret olarak tacında gül taşıdığı için kendisine Gül Baba dendiğini yazıyor.[22] Evliya Çelebi de erenin başında Bektaşi dervişlerin parlak tacının bulunduğunu yazmaktaydı. Bu tac ya da arakiye Bektaşi dervişlerinin ve genelde sofilerin en önemli simgelerinden olup, sofi dünya görünüşünün özünü ifade etmektedir: İçi sır, dışı ışık, iğnesi hoca, ipliği talebe, kubbesi Allah, oniki dilimi Oniki İmam, mührü Muhammed-Ali'dir. Tac baştaki alt ve bunun üzerinden üst kısımdan ibarettir. Yarım küre şeklindeki üst kısmın kaç dilimden oluştuğuna bağlı olarak ayrı ayrı anlamlara sahiptir: Bir dilim Allah’ın tek Tanrı olduğunu; yedi dilim göğü; oniki dilim ise Oniki İmamı ya da Kelime-i Tevhid’deki oniki harfi simgelemektedir. Tacdaki gül, yani küre şeklinde kumaş parçası, tek hakikat olan Tanrı'yı sembolize etmekte, fakat aydınlananların mührü olarak da saymaktadır. [23]
Ünlü Macar türkolog Gyula Németh’in, gül sözcüğünün gülmek eyleminin emir şekli olduğunu belirterek Gül Baba lakabını gülmekle açıkladığını biliyoruz.
Gül Baba’nın efsanevî hayatı Danimarkali yazar Andersen tarafından kaleme almıştır. Macar besteci Jenő Huszka, Gül Baba adlı bir operet bestelemiştir.[24]

Gül Baba Heykeli

Heykelin bulunduğu yer Macaristan'da, Törökkopány (Türk Kaplan?) köyündedir. Köyün isminde yer alan Macar “török” sözü, Türkçede Türk demektir. Osmanlıların döneminde Koppány ismin önüne yapıştırıldı. Köy Macaristan’ın Tuna ötesindeki (Dunántúl) bölgesinde Somogy ilinde, Balaton gölünden güneye yaklaşık 30 km.de bulunur. Köyün ismini Evliya Çelebi kalesinden ve kapılarından söylerken Seyahatnâme'sinde de anar.

Köyün bugünkü arsa ve sokak isimlerinin çoğu Türk asıllıdır. Örneğin: Török kút (Türk kuyu) a Csesme dűlő (çeşme arsası) Hodzsa kert (hoca bağçesi), Bég útja (Bey’in yolu), Baba dağ (Baba dağ) vs. Türk kuyu çeşme arsası da köyden 2-3 km. uzakta güzel bir orman içinde bulunur, pınarın arı suyunu blok taşlarıyla karışmış tuğlalardan olusturduğu kemerli niş koruyor. Yakınında ahşap masalar ile banklar yerleştirilmiş, güzel bir piknik yeridir.
12 Ağustos 2001 tarihinde Törökkopány köyünün merkezinde bir alana "Gül Baba Alanı" adı verildi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin armağan ettiği, heykeltıraş Metin Yurdanur’un daha önceki günlerde yerleştirilmiş eseri olan Gül Baba heykelinin açılış töreni yapıldı.
Şimdi Törökkopány köyünde Roma Katolik kilisesi ve yanına yenileştirilmiş güzel bir sebilin tam karşısında, Belediye Binası’nın yakınında, anayolun bir köşebaşında Gül Baba’nın göz kamaştırıcı heykeli yükseliyor. Heykel çiçeklerle çevrilmiştir ve arka planda gül bahçesi vardır.


Özet

Gül Baba beş asırdır düşünceleriyle var olmaya devam etmiştir. Bugünkü dünyada eksikliğini hissettiğimiz sevginin, dostluğun ve “incinsen de incitme” felsefesinin düşünürüdür. Gül Baba Türbesi sadece tarihî değil, aynı zamanda insanlığın kardeşliğini ve barış arzusunu temsil etmektedir. Gül Baba, Ahmed Yesevî, Mevlana, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli çizgisinin Avrupa'daki uzantısıdır. Gül Baba ve temsilcisi olduğu çizgi, “diğerkâmlığın” yüceliğini bizlere öğretmektedir. Diğer bir deyişle, dünyaya bizden farklı olanın “öteki”nin gözüyle bakabilmeyi salık vermektedir. Dünyaya, “öteki”nin, bizden farklı olanın gözüyle bakabilmeyi öğrendiğimiz taktirde, “biz ve onlar” söyleminin ayrımcı duvarlarını yıkabiliriz. Birbirimize saygı göstermeyi ve kalıcı dünya barışını ancak bu zeminde kurabiliriz. Gül Baba işte bu hoşgörü çağrısını seslendiren ululardan biridir.[25]

Gül Baba asırlardır güzelliği, hoşgörüsü ile herkesi kendisine hayran bırakmış, gerek Macar Hıristiyan gerek Türk Müslüman halkı açısından bir efsane ve gönül kahramanı olmuştur.
Zebân-ı bülbül-i bâğ zikr ü senadur
Dil âyîne-i hüsn-i sıdk u saâdur
Beni bî-dil ü bî zebân koyma yâ Rabb

Ki bî dillik ü bî zebanlık belâdur. [26]

==================================================================




TÜRBELER

Yeşil Türbe (Kubbe-İ Hadra)

Dört fil ayağı sütun üzerine bir Selçuklu şaheseridir. Kubbeyi hadranın ve kalkmalı dıştan 16 dilimli bir külahı vardır. Külahla silindir gövdenin birleştiği yerde Ayet-Ül Kürsi yazılıdır. Kubbe muhtelif motifler süsü ve kufi ayetlerle bezenmiştir. Kubbenin altında Mevlâna ve Sultan Veled yatmaktadır. Mezar üzerinde en son Abdülhamit II.'nın hediye ettiği altın sim işli bir puşide örtülüdür. Kubbenin doğusunda Sultan-Ül - Ülema'nın kabri bulunmaktadır. Selçuklu ağaç işlemeciliğinin bir şaheseri olan sandukası yüksekçedir. Arka cephesi görülmediğinden ayakta imiş hissini verir. Bu sanduka Mevlâna için yapılmış, bilahare babasının üzerine kaldırılmıştır.


Sultanlar Türbesi

Alaeddin Camii içinde kuzeyde, klasik Selçuklu türbeleri tipindedir. Gövdesi kesme taşlardan on yüzlü prizma şeklinde yükselmiş, üzeri tuğladan on köşeli bir pramitle örtülmüştür. Türbe, Sultan Kılınçaslan tarafından yaptırılmıştır. Türbede sekiz çinili sanduka vardır. Aşağıda isimleri yazılı Selçuklu Sultanları; Sultan Mesud I, Kılınçaslan II, Rükneddin Süleymen II, Gıyaseddin Keyhüsrev I, Alaeddin Keykubat I, Gıyaseddin Keyhüsrev II, Kılınçaslan IV, Gıyaseddin Keyhüsrev III medfun bulunmaktadır.

Tavus baba Türbesi

Konya'nın tarihi bir mesire yeri olan Meram'dadır. I. Alaeddin Kuykubat Devrinde Konya'da ölmüş olan Şeyh Tavus Mehmet-el Hindi'ye aittir. Taş ve tuğladan yapılmış, tonas kubbeli sade bir eserdir.


Ateş-Baz Veli Türbesi

Eski Meram yolu üzerindedir. Klasik Selçuklu Kümbetleri tipindedir. Türbe 1285 yılında ölen Mevlevi Ateş-Baz Yusuf'a aittir. Kesme taşlardan sekiz köşeli gövde sekizgen pramit tuğla örtülü bir külahla yapıştırılmıştır. Taş söveli kemerli kapısının altında mezar mahsenine inilen bir de kapısı mevcuttur.


Gömeç Hatun Türbesi

Musalla Mezarlığındadır. Selçuklu türbeleri arasında değişik bir karakteri vardır. Bodrum, sivri kemerli beşik tonozlu bir eyvandan müteşekkildir. Büyük bir kısmı kesme taştan, geri kalan kısmı ise tuğladan örülmüştür. Dış görünüşü itibariyle bir kaleyi andırmaktadır. Eyvan kemerlerin içinde mozayiklerle süslenmiştir. Türbenin Anadolu Selçuklu Sultanı Rükneddin Kılıç Aslan'ın karısı IV. Gömeç Hatun'a ait olduğu söylenmektedir.


Kesikbaş Türbesi

Kalenderhane Mahallesindedir. Kime ait olduğu bilinmemektedir. Klasik Selçuklu türbe örneklerine uygun olarak yapılmıştır. Sekizgen bir kaidesi ve gövdesi vardır. Sekizgen bir pramitle örtülmüştür.


Tahir İle Zühre Türbe Ve Mescidi

Beyhekim mahallesindedir. Türbe halk hikayelerine geçmiş Tahir ile Zühre'ye aittir. Tuğla örtülü bir kubbe olarak yapılmıştır. Mescidin doğusunda tuğla moziyiklerle küçük portale oradan çapraz kubbeli bir dehlize oradan da bir kapı ile mescide geçilmektedir. Türbenin alçı relyeflerle süslü bir mihrabı vardır.


Emir Nurettin Türbesi

Sephavan mahallesindedidr. Selçuklu emiri Nurettin'e aittir. Sekiz köşeli bir plan üzerine kesme taşlarla yapılmış ve sekizgen bir külahla üzeri kapatılmıştır.


Taç-Ül Vezir Türbesi

Dede Bahçesi civarındadır. (Kültür Fuarı) Klasik Selçuklu kümbetleri tipinde bir külliyeye dahil olarak yapılmıştır. Bu gün külliyede yalnız türbe kalmıştır. Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat I, Gıyasettin Keyhüsrev II , emirlerden Taç- Ül Vezir Seyit tarafından sekizgen bir gövde üzerine sekizgen bir pramit külahtan tuğla ile yaptırılmıştır. İçerisi sekizgen nişle süslenmiş, yuvarlak bir kubbe ile örtülmüştür.


Ali Gav Zaviyesi Ve Türbesi

Tarla mahallesindedir. XIV. yüzyılda inşa edilmiş, medresede bulunan bir zaviyesidir. XV. yüzyılda yaşamış Hacı Bayram-ı Veli ahvalinden Ali Gav Baba metfundur. Eyvanı ve dört odası vardır.


Burhaneddin Fakih Türbesi

Burhandede mahallesindedir. 1454 yılında bilgin ve mutasavvıf Burhaneddin Fakih Paşa için yaptırılmıştır. Kare bir plana oturan gövde sekiz köşeli ikinci bir gövde ile tamamlanmakta ve örtü pramit bir külahla son bulmaktadır. Türbenin içten tuğla örgülü bir kubbe ile örtülüdür. Basit bir sandukası ve mermer kitabesi mevcuttur.


Diğer Türbelerden bazıları

Gühertaş Türbesi, Karasungur Türbesi, Pir Esat Türbesi, Ulaş Baba Türbesi, Şeyh Osman Rümi Türbesi, Fakih Dede Türbesi, Kalender Baba Türbesi, Siyavus Veli Türbesi, Turgutoğulları Türbesi
==================================================================





koyun.jpg
bumin25_post-9-1088425321.jpg
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
SARHOŞLARIN PİRİ NASIL 'EVLİYA' OLDU?

garip-dede.jpg


"Olur mu öyle şey?" demeyin. Oldu bile. Sarhoşların pirinin mezarı ziyaretgah oldu. Bakın mezarı ziyarete dönüşen sarhoş kim ve mezarı nasıl dönüşüm yaşadı?
'Şeyh uçmaz mürid uçurur' sözüne en iyi belge... En ünlü sarhoşlardan Bekri Mustafa'nın Eminönü'ndeki mezarı türbeye döndü. Kapısına bez bağlayanlar yüz sürenler, adak adayanlar, mezarı kısa sürede efsane haline getirdi.
SARHOŞLARIN Piri olarak adlandırılan Bekri Mustafa'nın Eminönü'ndeki mezarı türbe haline getirildi. Kapısına 'hazreti' bile yazılan mezarın önü, dua edip bez bağlamaya gelenlerle dolup taşıyor. Şeyh Abdürraif Şamadani ile yan yana olan Bekri Mustafa'nın mezarına yüz sürenleri, adak adayanları görmek mümkün. Her gün onlarca kişinin ziyaret ettiği mezar, kısa sürede dilden dile yayılıp efsaneye dönüştü.


MEZARA İÇKİ DÖKÜLÜYOR
Mezara gelen ziyaretçiler arasında kadınların yoğunluğu dikkat çekiyor. Eşleriyle mutsuz olan, çocuklarının üniversiteyi kazanmasını isteyen, iş bulmayı umud eden, ev sahibi olmayı arzulayanlar, soluğu burada alıyor.

Mezar başında dua edenler daha sonra kapıya bağladıkları bezlerle isteklerinin yerine geleceğine inanıyor. Hatta burada diledikleri gerçekleştiğinde Bekri Mustafa'nın mezarında kurban kesenler bile oluyor. Özellikle de eşlerinin içkiyi bırakmasını isteyen kadınlar, mezarı hiç boş bırakmıyor. Ellerindeki içki şişelerini mezara döken kadınlar, eşlerinin alkol sorunundan bu şekilde kurtulacağını düşünüyor.

DİN ADAMLARI UYARIYOR
Bekri Mustafa'nın mezarından medet umanlar, din adamlarının tüm uyarılarına rağmen mezarı ziyaret etmekten vazgeçmiyor.

"Kapısında her hazret yazan kişi evliya değildir" diyen ilahiyatçılar Bekri Mustafa'nın mezarının türbe haline getirilmesini de 'cahillik' olarak yorumluyor.

Bekri Mustafa kimdir?
BEKRİ Mustafa, IV. Murad döneminde yaşamış, devrin en önemli
ayyaşlarından biridir, içki içtiği sırada bizzat IV. Murad tarafından yakalanmış ama tatlı dilliliği ve kurnazlığı sayesinde ceza almaktan kurtulmuştur.
Bazı rivayetlere göre, IV. Murad'ı alkole alıştıran Bekri Mustafa'dır. Osmanlı imparatorluğunda içki yasağına rağmen içki içmeyi sürdüren Mustafa, aslında medrese eğitimi görmüş bir hafızdı. Güzel bir genç kıza aşkından dolayı kendisini içkiye vermiş, ancak kimseye zararı dokunmamıştı.
 
L Çevrimdışı

Luciin

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Öncelikle merhaba. Yazınızı okudum ve çoğu söylediklerinize sonuna kadar katılıyorum.

Ben, yukardaki Arapça duaların bir kısmında (kaynak olarak) bahsi geçen gizliilimler.tr.gg'nin sahibiyim. Nikim, belki kimilerine tanıdık gelebilir. Bir zamanlar www.isamesih.org'ta bu nikle yazmaktaydım ve o zamanlar Hıristiyandım. 2004'ün ortalarında ise İslamiyet'le şereflenip Müslümanlığı seçtim. Buna, bir nevi ava giderken avlanma da diyebilirsiniz; çünkü Müslüman bir arkadaşım vardı; kimi zaman onunla İslamiyet hakkında fln tartışmalara girerdik. Aklımda onun İslamiyet hakkındaki fikirlerini çürütüp kendi dinime çekme kaygısı vardı. Fakat az önce dediğim gibi, ava giderken avlanan ben oldum. (İyiki de avlanmışım...)

Sizin gibi, İslamiyet'i en ince ayrıntısıyla bilmiyorum. (Biliyorum, bu bir bahane değil; ama öyle.) Gizli İlimler'i kurmaktaki tek amacım, kendime bilgi kaynağı oluşturmaktı. Yani özellikle İslami sitelerden aldığım yazıları toplayıp kendi okuyup araştırabileceğim bir arşiv oluşturmaktı. Okültizm ve paranormal olaylara ise çocukluktan gelen bir merakım vardı. Çünkü her ikisi de bir yerde gelip Din'e dayanır ya da çizgileri keşişir. Örneğin sadece İslamiyet'te mucizeler yaşanmaz. Sadece Müslümanların duaları çoğu zaman mucizeli bir şekilde gerçekleşmez. Bu, hala çözemediğim şeyler arasındadır. Ve sanırım bir Budistin, bir Hıristiyan'ın, bir Yahudi'nin yada bir Müslüman'ın kendi dinini/inancını ya da dünya görüşünü "truth" ve "reality" olarak görme nedenidir. Yani semâvî olsun, dünya öğretileri olsun, her inanç, insanların bu kişisel deneyimleriyle yaşanır / sağlamlaşır ve perçinlenir. Bunun en önemli unsuru da Tanrı'yla insan arasındaki olan kişisel bağ'dır. Yani dua...

Dediğim gibi, ben sizler kadar herşeyi en ince detayına kadar bilmiyorum. Hatta Cevşen'in bile batıl inanç ya da hurafe olduğunu burda okudum. Sizin dedikleriniz ne derecede doğru, bunu da bilmiyorum. Ama 1-2 aydır kendi bildiğim, öğrendiğimce, her yazı için "BU MAKALENİN GÜVENİRLİĞİ" diye bir değerlendirme bildirisi de eklemeye başladım. Sitede bu resimleri araştırırken görmüşsünüzdür belki.

Burda, sizin gibi bilgili arkadaşlarıma da görev düşüyor. Yani bu tasniflerde yardımınızı talep ediyorum. Örneğin, şu dua, İslamiyet'le yoktur, İslamiyet'in özüne aykırıdır ya da şu duanın kaynağı zayıftır /kuvvetlidir gibi. Ama sadece bu konuda bir ilmi, bilgisi olan arkadaşların görüş belirtmeleri hususunu da altını çize çize söylüyorum.

Sitenin içeriğine göz atmışsanız, misyonu hakkında az da olsa bir kanaat elde edinmişsininizdir; elimden geldiği, dilim döndüğünce toplumuzda üzücü bir şey olan büyü ve sihir hakkında insanları uyarmak, büyünün ya da cinlerden medet ummanın (Fatiha Suresindeki "Ancak sana ibadet eder ve senden yardım isteriz" ayetine istinaden şirk olduğu, büyünün Kuran'da günah olduğu..) vs mesajlarla gelen ziyaretçileri (dediğim gibi dilim döndüğünce) yönlendirmeye çalışıyorum.

Örn. "Aşk ve Büyü, Yan Yana Gelmez", ""Gök Kapıları Neden Yüzüme Kapalı?" Mı Diyorsun?!", "Namaz Nasıl Kılınır / Namazın Kılınışı I"

Hıristiyanlık ve İslamiyet gibi konularda (eski bir Hıristiyan olarak ve bir Hıristiyan'ın İslamiyeti neden kabul etmediğini en yakından bilen birisi olarak) Hıristiyanlığın İslamiyet'e getirdiği eleştiriler ve bu eleştirilere kendi cevaplarımı yazıyorum.

Örn. İslamiyet’e Yöneltilen “Uzak Tanrı” Eleştirisi Üzerine

Ve biraz da insanların toplumumuzda hoca, cinci, cindar, medyum, kahin, astrolog vs isimler taşıyan insanlara gidip paralarını bu insanlara kaptırması yerine bu sitede tüm bilgiler zaten var, onlara gitmenize gerek yok demek ve insanların cehaletlerini sömüren bu gibi mesleklerin ortadan kalkması. Tabii, bu bilgiler, İslamiyetle örtüşmüyorsa, bu konuda ziyaretçiyi uyarmak. Sitedeki sol tarafta bulunan yıldızname menüsünün hemen altında görmüşsünüzdür belki;

"Önemli Not: Yıldızname yorumları, sadece eskiden beri var olan Anadolu'daki halk inanışlarını dile getirir ve bir gerçeklik belirtmez. Bu tür yorumların İslamiyet'le bir alakası yoktur. Bu paylaşımlar, sadece ziyaretçileri bilgilendirmek amacıyla verilmiştir. Yani, eskiden insanlar bu tür şeylere inanırlarmış, Anadolu kültürünün bir parçasıymış vs."

Yani siteye serptiğim çakıltaşları diyorum buna. Ama sadece asıl olan "mücevher"'le insanların tanışmasını sağlamak. Yani bir arama motorunda örneğin "yıldızname" yazarak gelen bir kişinin diğer içerikleri de tesadüfen de olsa okuması, ama o yazının ya da bilgilerin de batıl ya da hurafe olduğunu bilmesi, öğrenmesi. Elbetteki hatalarım olacak; çünkü koca sitede sadece ben varım, sadece ben yazıyorum; öyle 5-10 kişilik bir yazar kadrosu yok.

Eğer çoğunluk diyorsaki bu düşüncen, gittiğin bu yol yanlıştır, bunlarla uğraşman, beslediğin niyetler gereksizdir; o zaman ben de burdan söylüyorum; "Siteyi kapatacağım." Bu, burda benim verdiğim bir söz ve yerine getirmek zorunda olduğum sorumluluğumdur. Yok değilse, bilgisi / ilmi olan arkadaşlarımızın da beni yazdığım yazılarda yanlış'ım varsa söylemeleri, bahsettiğim makale güvenliği tasnifinde bilgilerini paylaşmaları bu arkadaşların sorumluluğudur. Sürçü lisâne tmişsek affola...

Luciin.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Merhaba Luciin arkadaşım ;
samimi olduğuna inandığım açıklamalarından ötürü teşekkür ediyorum.
Gerçektende dediklerinde samimi davranır ve sözlerinin arkasında durursan mutlaka İslama Hizmet etmiş olacaksındır .

Ben bu başlık altındaki açıklamalarım için kullandığım bazı uydurma duaların ve kitapların resimlerini çoğunu senin olduğunu söylediğin gizliilimler.gg siteden aldım buraya örnek olarak kullandım. Gerçektende bu konuda pek çok dualar ve açıklamalar içeren bir siteydi.
Bu siteni de sadece buraya yazımı yazarken resim ararken gördüm ve daha sonra da pek girme gereği görmedim. Çünkü içerisinde İslama göre çok sakıncalı bilgiler vardı. Bunların bir kısmı küfür , şirk , uydurma hurafe bidat vs idi. Tabi bu hatırladığıma göre. Şu an saat geç olduğu için detaya girmiyorum.
Müsait zamanda net olarak bildiğim sakıncalı eserlerini sana buradan veya senin sitende yazacağım.
Benim sana işaret ettiğim veya sakıncalı gördüğüm eserlerin, delillerini gösteremediklerini sitenden kaldırman gerekmektedir. Çünkü sakıncalı - yasak eserleri hak zannederek amel edenlerin veballerine girmiş oluyorsun.
Eğer bu denetlemeyi herhangibir aksilik sebebiyle yapamayacaksan siteni yayından kaldırman hayırlı olandır. Doğruların yanında yanlışların olması hataları örteceğini sanmayasın.
Aslında yapman gereken siteyi daha kurarken bu işin yapılması idi. Araştırılarak sahih hadis kitaplarında olan dua ve zikirler veya ehli sünnet akaidine uygun olup olmadığı kontrol edilmesiydi.
Tabi ki senin de yeni İslama girmenden dolayı hata yapman beklenebilir.
Böyle hassas bir meseleyi, iyi niyetle de olsa geçmeden önce , İslam akaidini ve tevhidi kavramaya yönelsen daha sağlıklı olurdu.
Size tavsiyem tevhid ve şirk meselelerini , tevessül ve aracılık meselelerini , ehli sünnet itikadını delilleriyle kavramanızdır. Bizim yazılarımızdanda faydalanabilirsiniz , başka sitelerden de faydalanabilirsiniz. Ama önemli olan sahih bilgiler ve delilleri olup olmadığına dikkat ediniz.
Şimdilik yazıma burada son veriyorum . İnşeallah en kısa zamanda (müsait) sitenizdeki sakıncalı eserlere değineceğim.
İlk iş olarak bu başlık altında verdiğim sakıncalı eserleri sahih delillerini araştırınız. (Bulamayacaksınızdır fakat ben yine de araştırarark bu sonuca ulaşmanızı tavsiye ediyorum) Bulursanız ben delillerimi gözden geçireceğim . Bulamazsanız , bu İslam dışı fakat cahil halk tarafından sevimli gelen hurafeleri sitenizden kaldırınız.
Sitedeki yanlışları kaldırmak için ölçü çoğunluğun görüşü değil Allahın , islamın görüşüdür !
Tekrar görüşmek umuduyla iyi geceler.
 
L Çevrimdışı

Luciin

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Yanıtınız için teşekkür ederim. Şu an bedava-sitem hostlarında sorun olduğu için hiçbir tr.gg adlı sitesi açılmıyor. Zaten yakında kendi domainimi alacağım. Bahsettiğiniz materyalleri Google'nin önizleme seçeneğinden daha yeni domaine geçmeden bana bildirirseniz ilgili yazıları daha siteye eklemeden elimize edebilirim.Yani benim için bu en kolayı olur.

http://www.google.com.tr/search?hl=tr&as_qdr=all&q=site:gizliilimler.tr.gg&btnG=Ara&meta=

Bu konuda yardımlarınız için şimdiden teşekkür ederim.
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Değerli Müslüman kardeşim ; Allah-Subhanehu ve Teala - Size Rahmet etsin ve Sizi Cennetine Koysun...

Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü
( Furkan verir ) ayırdedecek bir anlayış verir, suç*larınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir (Enfal Süresi 29.Ayet)

Onların (Kurbanların) ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvânız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele! (22/37)

Ey iman edenler! Allah'a itaat eder ve günahlardan sakınırsanız, sizin için bir hidâyet ve kalpleriniz*de bir nur yaratır. O nur sayesinde hakkı bâtıldan ayırırsınız. Nitekim bir âyet-i kerimede Sizin için, aydınlığında yürüye*ceğiniz (1) bir nur yaratır, buyurulmaktadır.

-Bu âyet, takvanın kalbi aydın*lattığına ve gönülleri açtığına ve ilim ve marifeti artırdığına delildir. Geçmiş günahlarınızı siler, onları bağışlar ve sizi on*lardan sorumlu tutmaz. Allah'ın lütfü bol, bağışı büyüktür.(2)

Dinot :

(1)Hadid sûresi, 57/28
(2)Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 2/415.

Yazılarınız çoktan beridir takip ediyorum sitenizde bir çok sefer girdim ve baktım tabii Önce tuhaf geldi daha sonra fark ettim ''Kuantum Fesefe'' si üzerine baktığım bir yazınız vardı,Onunla ilgili Mekaleyi okudum..

islam-tr.org Sitemizde ''AKİDE'' ve ''TEVHİD AKİDESİ'' ile ilgili konularda Size yardımcı olabilirim,bu konuda Sitenizde fazla bir Bilgi bulamadım ,bu yüzden ''TEVHİD İNANCI'' ile ilgili Size yardımcı olabileceğimiz Düşünüyorum...

Allah-ın -Selamı HİDAYETE tabi olanlara Olsun.

 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ŞERİAT - TARİKAT - HAKİKAT


TASAVVUF HAKKINDA (Cumhuru Ulemanın)
Tasavvuf Ehli Hakkında ki Görüşleri


ALİMLERİN SÖZLERİ


İmam Şafii şöyle diyor:

“Hiçbir akıllı kimse yoktur ki sabahleyin tasavvufa girsin de, ikindi namazının vakti girdiğinde aklını yitirmiş olmasın.”

YAHYA B.MUAZ ŞÖYLE DEDİ:

''İnsanların üç sınıf kimseden kaçının; gafil Alimler, yağcı fakirler,cahil sofiler .''

Yahya b. yahya şöyle derdi::

"Hariciler bana sofilerden daha sevimlidir"


Abdumelik b. ziyad anlatıyor:

"İmam Malik ile birlikte oturuyorduk ona memleketimizin iki sofisinin durumunu anlattım ana dedimki:

" Sofi denilen bu kimseler en güzel yemeni elbiseleri giyiyorlar ve şöeyle yapıyorlar "

İmam Malik: "Vay be! Onlar müslüman mıdırlar? dedi ve öyle güldüki, etrafındakiler şöyle dediler ;

" Biz onun böyle güldügünü hiç görmemiştik."

Yunus b. Abdullah anlatıyor. Şafii şöyle derdi:

"Eğer bir adam günün ilk saatlerinde tasavvufa girerse öğlen olmadan ahmaklaşır."

İmam Şafii şöyle der:

"Sofilerle kırk gün beraber olan kimsenin aklı bir daha ebedi olarak ona geri dönmez."

ALLAHU EKBER ALAHU EKBER

Ve yine şöyle der: "Yanına geldiklerinde abid görünen
Yanlız kaldıklarında aç kurtlara dönenleri birakın."

Asım şöyle derdi:

"Bizler hala sofileri ahmak olarak biliriz .Ama onlar konuşmaktan hep gizlenirler."

1.Sofilerin Duygusal İnsan ve İçli İnsanlardan olduğunu çok iyi biliyorum ancak bu İnsanlar ''Ehl'i Beyt'' den olan insaların yanlış yapmayacağına inanıyorlar,oysa ''Sapık ŞİA'' nın inancı budur...

2.Sofi olan İnsanlar Kendilerini hiç geliştirmiyor ve ''TEVHİD AKİDESİ'' ile ilgili üzerlerine Farz'ı AYN olan bu İlime ihtiyaç duymuyorlar..

3.Sofiler kendi inandıkları ve duyduklarını ''DİN'' olarak alıyorlar ve Hiç araştırma gereği duymuyorlar..

4.Sofiler gerçekten ''İSLAM'IN TEVHİD İNANCINI'' anladıklarında ''Allah yolunda Ölmek ve Öldürülmek'' onlar için hiç bir sorun Teşkil etmez.

5.Sofiler bir çok ''PARTİ VE DERNEK - VAKIF'' gibi yerlerin hazır Kitleleridir bütünü bu ''Tarikatlara OLTALARINI'' atarlar hata bazılar ''OLTA'' atmadan ''SERPME '' ile hepsini yakalar ve Kullanır..

6.Sofiler İtikad İmamı olarak inandıkları İmamlarının dahi Kitaplarını okumazlar..




ALLAH BU ''SAF'' Sofi Taifesine Hidayet versin bir an Önce İslam'ı NASS ları ve DELİL leri ile Öğrenmelerini Onlara Nasihat ederim..

Allahumme Amin..
 
H Çevrimdışı

hanife_musluman

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
güzel ve faydali nasihetlerdi..Allah razı olsun
bu sözler hariç

İmam Şafii şöyle der:

"Sofilerle kırk gün beraber olan kimsenin aklı bir daha ebedi olarak ona geri dönmez."

Allah iman nasip ederse akılda başa gelir. tasavvuftan hakiki islama dönüş yapanları gördüm..
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
güzel ve faydali nasihetlerdi..Allah razı olsun
bu sözler hariç

İmam Şafii şöyle der:

"Sofilerle kırk gün beraber olan kimsenin aklı bir daha ebedi olarak ona geri dönmez."

Allah iman nasip ederse akılda başa gelir. tasavvuftan hakiki islama dönüş yapanları gördüm..

Tasavuftan Hakiki İslam'a dönüş yapanları Bizde gördük ancak Birde Seni görseydik Allah'ın izni ile çok sevinecektik,ama Sen sürekli Bize Dava nı kanıtlamak istiyorsun...

Biz Uydurma Hadisleri biliyorsun ki asla kabul etmeyen ve anında ''RED'' eden bir taifeyiz ,Cumhuru Ulema dediğimiz Alimlerin İttifak senedlerinde ittifak ettikleri hadisler ile Amel ederiz...Bunu biliyorsun ve bu Hadisler Ku'ana kesinlik ters düşmeyen hadislerdir...

Ama ( AKIL DİNİNE MENSUP ) olanlar ( GAYBA ) iman edenler gibimidir ?
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
1-Türkiye C.Devletinin en UYSAL KOYUNLARI -TARİKATÇILAR-

2-Tağutların en Sevdikleri ve Besledikleri Köle -Tasavvuf ehli-Sapıklar

3-Gönüllü Köleler yine Onlar

4-Körü körüne Bağlanan ve İmanları ŞEYHLERİNİN Babadan Oğula Mirasıdır..

5-Bütün İDOLOJİLERE karşı son derece Saygılı Kafirlere en Hoşgörülü DİN TASAVVUF-

6-DOĞRU BİR YOLUN SAPIK KOLU TARİKATLAR

7-HİÇ BİR TARİKATIN TEVHİD AKİDESİ İLE ALAKASI YOKTUR

8-TAĞUTLARIN İŞBİRLİKÇİSİ ŞEYHLERİ İLE TARİKATLAR TAM BİR KÖLE YETİŞTİRME OKULU

9-GÖZLERİ KÖR EDİLEN ZAVALLI KALABALIKLAR
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Cep telefonları çeksin diye tavuk kestiler

tavukkes-telefon.jpg


Kars'ın Selim ilçesine bağlı Kaynarlı köyünde Bayramı namazını kılan köy sakinleri namazdan sonra mezarlığa akın ettiler.

Daha sonra köylüler cep telefonları çeksin diye yanlarında Tepe mevkiine götürdükleri tavuğu kurban keserek dualar ettiler. Kars'ın Selim ilçesine bağlı Kaynarlı köyünde köy sakinleri, cep telefonları çekmediği için Ramazan Bayramında sabah namazını kıldıktan sonra aile mezarlıklarına akın ettiler, mezarlıktan dönen köylüler ellerine aldıkları Cep Telefonlarını ve ''Baz istasyonu istiyoruz, 3 Ge Dünya da, Cep Telefonu Çekmez Kaynarlı da'' yazılı pankartlarla köyün en yüksek yeri olan Tepe Mevkiine doğru yürüdüler. Çıktıkları tepede ellerinde ki cep telefonlarını yere bırakarak yanlarında götürdükleri tavuğu cep telefonların önünde kurban kestiler. Tavuk kurban kesen köylüler, dualar edip yakarmaya başladılar. Köylüler tavuğu kurban keserek dualar edip GSM şirketlerini protesto etti.
İlçe merkezine 60 kilometre uzaklıkta bulunan ve etrafı yüksek dağlarla çevrili olan 150 haneli, 800 nüfuslu Kaynarlı köyünde cep telefonları çekmiyor. Köylüler, cep telefonlarıyla görüşme yapabilmek için yüksek dağlara ve tepelere çıkmak zorunda kalıyor. Köy' e baz istasyonu kurulmasını isteyen köylüler, köyün en yüksek tepesine çıkarak yaptıkları kurbanlı ve dualı eylemle GMS şirketlerini protesto etti. Cep telefonlarının çekmesi için dua ettiklerini söyleyen köy Muhtarı İlhan Keskin, "Bu Bayramda yaptığımız ilk iş yürüyüş yapmak istedik bu cep telefonlarımızın çekmediğinden dolayı köylü gerçekten çok sıkıntı çekiyor ve köyümüze öğretmenler bu cep telefonumuzun çekmediği yüzünden gelmiyor, gerçekten öğle yağmurlu soğuk havalarda bile cep telefonu çeksin diye dağlara tırmanıyoruz yetkililerin bu köyümüzü görmesi lazım 150 hanelik bir köy yaklaşık bin nüfusa sahip bir köy eğer çevre köyleri de dahil edersek nerden bakarsan 2 bin, 3 bin nüfus var, yani yetkililer buraya bir baz istasyonu kurarsalar köylülerde sevinirler.

tavukkes-telefon2.jpg


Köylülerin bu sıkıntısını gidermelerini isteyen muhtar Keskin, biz şuan 2009 yılındayız her yerde bu 3Ge' ler çekerken bizler halen normal cep telefonlarla konuşamıyoruz. bizlerin bu sesimizi duyarlarsa ne mutlu bizlere, bugün Ramazan Bayramı sabah bayram namazından çıktığımız ilk dua bu baz istasyonlarının her hangi birisi bizim köye kurulması içindi ve inşallah sesimizi duyurmuşuzdur. Burada dualar yapıp bir tane tavuk kurban kestik cep telefonlarımızı yere yeşilliklerin üzerine bıraktık komşular da yürüyüşe katıldılar sağ olsun. Dedi. Köylerinde baz istasyonun olmasını isteyen Celil Keskin' biz bayram namazından çıktık yürüyüş yaptık bu cep telefonlarımızın çekmesi için bizlerde faydalanmak istiyoruz bu cep telefonundan on yıldan beridir cep telefon çıkmış biz daha hele cep telefon kullanmıyoruz şu ana kadar köyde cep telefonu ile konuşmamışız bizim gurbetçimiz var askerimiz var öyle insanlarımız var ki evlerinde bile telefonları yoktur burada cep telefonu çekmediği için mahrum kalıyoruz, bunun için bizlerde diyoruz ki bizlere de bir baz istasyonu kurulsun bizlerde diyoruz ki cep telefonumuz çeksin bura da çekmiyor dağlara gidiyoruz dağlarda konuşuyoruz. Dedi. Bu arada telefonlarımız çekmediği için GMS şirketlerini protesto eden köylüler ilginç görüntülerini de beraberinde getirdiler. Şimdiye kadar birçok dilekçe verdik, ama yetkililerden bir cevap alamadık daha. Haberleşmemiz için bizim burada da bir baz istasyonu kurulmasını istiyoruz. 2000'li yıllarda yaşıyoruz. Dünya çağ atladı her yerde 3 Ge var ama halen burada normal telefonlar çekmiyorlar, diyen köylüler Artık yetkililerden bir cevap alamayınca Allah'a başvurduk. Allah'tan yardım istedik. İnşallah bundan sonra olur" diye konuştular.
 
G Çevrimdışı

gulyuzlu69

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
masallah bütün velileri deli yaptiniz .şahı nakşibendler seyyid abdülkadiriler hepsi deli pes kardesim pes .
 
hitman Çevrimdışı

hitman

Üye
İslam-TR Üyesi
masallah bütün velileri deli yaptiniz .şahı nakşibendler seyyid abdülkadiriler hepsi deli pes kardesim pes .

vallahi ne bahauddin nakşibend denen adamı ne de şeyhimiz Abdulkadir Geylani'yi (rah.) tanıdığını sanmıyorum.

kulaktan dolma bilginizle muhalefet ediyorsunuz.:kafaçakma

KALABALIKLAR DİNİNİN SEVAP KAYNAKLARINA bir güzel reddiye verilmiş işte neyini beğenmiyorsun...
 
B Çevrimdışı

berae24

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Allah razı olsun kardeşim... walla hi bu sapıkların sapıklıklarını okuya okuya kafam çatlayacak yaw insan bu kadar mı salak olur....
 
C Çevrimdışı

ceyhaz

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
ne kadar çok uydurma dua var
ve çaresizlikten insanlar sarılıyor
ilk kez bu sitede bu konuda uyarı olduğunu gördüm ve hemen üye oldum
bu konuyu belirtenlerden Allah razı olsun
 
H Çevrimdışı

hadimülislam

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
sofiler hakkında cumhur ulema adına birşeyler yazmışsınız ancak bu yazdıklarınızın delillerini kaynaklarını yazmayı unuttunuz herhalde
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt