بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
DÜNYADA SADECE İKİ MİLLET VE İKİ CEPHE VARDIR
Yeryüzünde İslam milleti yani şeriat cephesi, bir de küfür milleti yani küfür cephesi vardır.
Şeriat Cephesi vahye dayanır.
Küfür cephesi ise heva ve hevese dayanır.
Müslüman olan bir insan için şeriat cephesinin dışında başka bir cephede insanca ve müslümanca yaşama hakkı yoktur. Çünkü şeriat cephesinin dışındaki diğer tüm cepheler, küfür cephesidirler.
Küfür cephesi ise; bir reziller, alçaklar ve zillet cephesidir. Çünkü bu cephede yer alanlar, Allah ve Rasulüne başkaldıran asilerdir. Bu dünyada Rasulullah’ın Allah’tan getirip haber verdiği şeriat nizamını reddedenlerden daha büyük alçak ve rezil yoktur. Yeryüzünde en büyük alçaklık, Allah’ın inzal ettiği şeriat nizamını red ve inkar etmektir.
İslam’dan başka hak din, geçerli nizam olmadığından İslam’ın karşısında yer alanların tümü tek millettirler.
İslam; hararet değil harekettir, hayal değil hayattır. Allah (c.c.) değişmez hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Yahudilerle Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır. Allah zalimleri hidayete erdirmez.” (Maide Suresi: 51)
Burada mü'minler Yahudi ve Hıristiyanlara karşı ebedi düşman oldukları konusunda uyarılmışlardır.
Bilindiği gibi, dünyada Hıristiyan cepheyi Şeytan Amerika, Yahudi cepheyi de Şeytan İsrail temsil, etmektedir. Diğer tarafta Kominizmi temsil eden İblis Rusya ve yandaşları vardır. Bazı Bel’amlar yukarıdaki ayeti kerimeye hiyanet ederek İblis Rusya’nın korkusundan şeytan Amerika’yı destekleme ve sevme fetvasını ortaya atmışlardır. Biz burada ulemaya müracaat ederek “Kominizmin korkusundan Kapitalizmin kucağında can verme, Kapitalizmin sömürüsünden Kominizmin çağrılarına uyma ve destekleme” fetvalarının merdudluğunu öğrenelim.
Yukarıdaki ayet-i kerimenin tefsirinde Nesefi (r.a) şöyle diyor:
“Küfrün tek millet olduğuna Kur’an’dan bu ayet delalet etmektedir. Yani küfrün tek millet olduğunun delili bu ayettir.” (Tefsiru’n Nesefi (Nesefi) C: 1, Sh: 286, İST/1 984)
Onlar müslümanlar üzerinde tek eldir. Onları küfür ve delalette dost edinmeyin. MİLLETİ KÜFÜR TEKTİR.
Bir küfrü başka bir küfre tercih etmek de küfürdür. KÜFÜR HER MEKANDA KÜFÜRDÜR. KÜFRÜN İYİSİ VEYA KABUL EDİLECEK BİR YANI VE YÖNÜ YOKTUR.
Şehid Seyyid Kutub (r.a.) şöyle der:
“Kim küfrü imana tercih eden baba ve kardeşlerini severse o müşrik olur.” (Fizilal-il Kur’an (Seyyid Kutub) C: 3, Sh: 1615, Beyrut/1982)
Müşrik olma tehlikesinden kurtulmak için; daima küfrün vahid/tek millet olduğunu bilerek ve inanarak hareket etmeliyiz. Aksi taktirde şirk denizinde yüzeriz.
Allah-u Teala ezeli ve ebedi hayat düsturumuz Kur’an-ı Kerimde şöyle buyuruyor:
“Sen Yahudi ve hristiyanların MİLLETine tabi olmadıkça senden razı olmazlar. De ki, yol Allah’ın yoludur; Hidayettir/İslamdır. Sana gelen ilimden sonra onların heva ve heveslerine tâbi olursan, Allah’ın azabından seni koruyacak hiçbir dost ve yardımcı yoktur.” (Bakara Suresi: 120)
Burada dikkat edilecek başka bir husus; Yahudiler ve Hıristiyanlar anıldığı halde, “MİLLET” kelimesinin tekil olarak anılmasıdır. Yani onlar “tek millet” OLARAK KABUL EDİLMİŞLERDİR.
Önderimiz Hz. Muhammed (s.a.v) bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor:
“Müslüman Kafir’e, kafir de müslümana mirasçı olamaz.” (Sünen-i İbn-i Mace)
İbn-i Kesir (r.a.) yukarıdaki ayetin tefsirinde şöyle diyor:
“Ayette Millet kelimesi tekil olarak geçiyor. Çünkü KÜFÜR TEK MİLLETTİR.” (Et-Tefsiru’l Kur’ani’l Azim (İbn-i Kesir) C: 1, Sh: 163, Beyrut/1969)
Ayette Millet kelimesi tekil olarak zikredilmiştir. ŞÜPHESİZ KÜFÜR TEK MİLLETTİR.
İmam-ı Kurtubî (r.a.) de şöyle diyor:
“Ulema Cemaatından Ebu Hanife, Şafii, Davud ve Ahmed b. Hanbel bu ayete yapışarak “KÜFRÜN KÜLLİSİ TEK MİLLETTİR” hükmüne kail oldular.” (El Cami-u Li Ahkami’l Kur’an (İmam-ı Kurtubi) C: 2, Sh: 94, Mısır/kahire/1 967)
İbn-i Kayyim El Cevzi (r.a.) şöyle diyor:
“Küfür tek millettir. Küfrün menbaı tek olup, oda, iblistir.” (Medaricus Salikin Beyna Menazili İyyake Nebudu ve İyyake Nestein (İbn-i Kayyim El Cevzi) C: 1, Sh: 288, Beyrut/Birinci Tab. Darul Kütübül İlmiyye.)
İbn-i Kesir (r.a.) de şöyle diyor:
“Küfrün tek millet olduğu konusunda; Hanefi, Şafii ve Hanbeli’ler birleşmişlerdir.” (Ettefsirul Kuranil Azım (İbn-i Kesir) C. 1. Sh: 163, Beyrut/1969)
Görüldüğü gibi; mezheb imamları küfrün tek millet olduğu konusunda ihtilaf değil, ittifak etmişlerdir.
“KÜFÜR TEK MİLLETTİR” İLKESİ, KUR’AN VE SÜNNETTEN ÇIKARILMIŞ BİR İCMA-İ ÜMMETTİR.
O halde; Ey insan! Batıya gitme batarsın, kuzeye dönme donarsın, Güneye meyillenme çatlarsın, doğuya yönelme patlarsın, hayat nizamı İslam’a gel; güneş gibi doğarsın.
Görüntüsü, rengi ne olursa olsun, ister Sosyalizm, ister Kemalizm, ister Kapitalizm, ister Demokrasi, ister Laiklik, ister Irkçılık, ister başka bir izm olsun fark etmez, ilahi dinin dışındaki bütün izmler tek bir millettir, millet-i küfürdür.
Aslında küfrün belli bir rengi yoktur KÜFÜR HER ÇAĞ VE MEKANDA BUKALEMUNDUR. İster adı kapitalizm olsun, ister Komünizm olsun, ister Kemalizm olsun, ister Sosyalizm olsun, ister Faşizm olsun, ister Demokrasi olsun, ister Laiklik olsun, ister sağcı olsun, ister solcu olsun, ister tağut olsun, ister Bel’am olsun, ister Cibt olsun hiç fark etmez, Rabbani Şeriat’ın dışıdakiler her çağ ve mekanda küfür milletini teşkil ederler.
Şunu unutmayalım ki; her beşeri sistemin savunucusu bir şeytan hükmündedir. Daha doğrusu şeytanın tâ kendisidir.
Yeryüzünde Allah’ın şeriatını bir kenara iterek insanların indi heva ve heveslerinden meydana gelmiş beşerî ideolojilere insanları davet edenler, şeytanlardır. İnsanları kominizme davet eden de şeytandır, Kemalizm’e davet eden de şeytandır, Demokrasiye davet eden de şeytandır, laiklik ve liberalliğe davet eden de şeytandır. Dolayısıyla beşerî sistemlerin savunucu ve sunucuları şeytan olma noktasında birdirler. Tabii ki bu da küfrün tek millet olmasının tabii bir neticesidir.
Allah-u Teala değişmez hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Onları şeytan kaplamış da Allah’ı hatırlamayı kendilerine unutturmuştur. ONLAR HİZBUŞŞEYTAN’dır. Dikkat edin HİZBUŞŞEYTAN olanlar hüsrana uğrayanlardır.” (Mücadele Suresi: 19)
İslam uleması bu ayet-i celilenin ışığında “Hizib” kavramını izaha kavuşturmuşturlardır. Ancak bazı şabloncular; HİZBUŞŞEYTAN ve alternatifi olan HİZBULLAH’ın yeni ortaya çıkan kavramlar olduklarını iddia ediyorlar. Biz bu iddiayı asırlar önce dünyaya iki hizib halinde mütalaa eden bir Kur’an mektebinin öğreticisi olan Nisaburî (Rh.a.)’ın tesbiti ile tarihin çöp sepetine atalım:
“Halk iki kısımdır. Birincisi HİZBULLAH’dır. Dikkat HİZBULLAH felaha erendir. İkincisi HİZBUŞŞEYTAN’dır. Dikkat edin HİZBUŞŞEYTAN hüsrana uğrayandır.” (Geraibu’l Kur’an ve Reğaibu’l Furkan (Nisaburî/Tefsiri Taberi’nin bihamişinde) C: 1, Sh: 256, Mısır 1323)
Dikkat edilirse Hizbuşşeytan, Hizbullah’ın zıddıdır.
Hizbuşşeytan; Allah-u Teala’ya dost olanların değil, aksine düşman olanların hizbidir. Çünkü hizbuşşeytanı oluşturanlar, Allah ve peygamberine karşı savaşanlardır. Her kim Allah-u Teala’nın inzal ettiği hükümleri reddedip. kendisine karşı savaşırsa o kimse hizbuşşeytandandır. Esasen Allah'ın hükümleri yerine beşeri ideolojileri savunanların hizbuşşeytandan olduklarından şüphe yoktur.
Hizbuşşeytan; İslam nizamını hayat nizamı olarak kabul etmeyen, Allah’ın hakimiyetini hatırlamayan ve Allah’a iman ile birlikte beşerî ve şeytanî rejimleri restore eden, çalıştıran her hizibdir.
Hizbuşşeytan, şirkin necasetini vahyin bereketine tercih eden çirkin fiillerin savunucusu ve sunucusu olan her hizibdir.
Hizbuşşeytan; vahyi hayattan uzaklaştırıp yerine heva ve hevesleri egemen kılmak için heva ve heveslere göre örgütlenmiş tüm parti ve grupların genel ismidir.
Cinsleri, şekilleri ve adları ayrı ayrı olsa da KÜFÜR HEM TEK MİLLET HEMDE TEK HİZİBDİR O DA; HİZBUŞŞEYTAN’DIR.
Şu bir hakikattır ki; kafirlerin sosyal ve siyasal alandaki faaliyetlerinin düzenlenme ve yönlendirilme merkezi hizbuşşeytandır. Çünkü Hizbuşşeytan, küfrün hakimiyeti için sosyal ve siyasal yöndeki örgütlenmenin sağlık ve varlık sermayesidir. Bu nedenle örgütlenmiş küfrî faaliyetlere bekçilik eden her hizib, hizbuşşeytandır.
Şu bir gerçektir ki; Hak da hem tek millet ve hem de tek hizibdir. Allah (c.c.) hayat programımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Kim Allah’ı, peygamberini ve mü'minleri dost edinirse, şüphesiz üstün gelecek olanlar, HİZBULLAH’dır.” (Maide Suresi: 56)
Evet, HAK TEK HİZİBDİR O DA; HİZBULLAH’DIR.
Kafirler de; Amerikasıyla, Rusyasıyla, Almanyasıyla, japonyasıyla, İsrail ve Çiniyle, Kominizmiyle, Kemalizmiyle, Faşizmiyle, Kapitalizmiyle, Sosyalizmiyle, Masonuyla, Farmasonuyla, Dernokratiyla, Laikiyle, Liberalistiyle, sağcı ve solcusuyla tek hizibdirler O da; HİZBUŞŞEYTAN’dır.
Bir insan ya Hizbullah’dandır veya Hizbuşşeytan’dandır. Üçüncü bir hizib yoktur. YA HİZBULLAH VEYA HİZBUŞŞEYTAN.
Kafirler, İslamın karşısında bir bütündürler. Tabii ki, müslümanlar da kafirlerin karşısında bir bütündürler. Kafirler ile Müslümanlar arasındaki haklı ve farklı ayrılık, hem itikadî ve hem de amelîdir. Dolayısıyla Ahkam-ı Rahmana göre yeryüzünde sürekli çarpışma ve çatışma halinde bulunan iki millet vardır. Küfür Milleti, İslam Milleti.
Küfrün tek millet olduğunu tesbit ettikten sonra akla peki müslümanlar kaç millettir? Suali gelmektedir. Müslümanlar; hem tek millet ve hem de tek ümmettirler. Allah (c.c.) hayat rehberimiz Kur’an’da şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz sizin bu ÜMMETİNİZ TEK BİR ÜMMETTİR. Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana ibadet edin.” (Enbiya Suresi: 92)
Evet, KIYAMETE KADAR MÜSLÜMANLAR TEK ÜMMETTİRLER.
İslam, kafirlerin tümünü reddeder. Bazı kafirlerin küfrünü reddedip, bazı kafirlerin de küfrünü kabul etmek, küfürdür. AIlah-u Teala, kendi peygamberine ve peygamberine tabi olanlara kafirlerin küfrünü toptan reddetmeyi emrediyor:
“De ki: Ey kâfirler!
“Ben sizin İbadet ettiklerinize ibadet etmem.
Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmezsiniz.
Ben de sizin ibadet ettiklerinize (asla) ibadet edecek değilim.
Siz de benim ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz.
Sizin dininiz size, benim dinim banadır.” (Kafirun: 1-6)
Görüldüğü gibi kafirler küfürleriyle birlikte toptan reddedilmişlerdir. Bir insan ya hak din olan İslam dinine teslim olup “İslam Milleti”nden olacak, veya küfrî sistem ve rejimlerden birisine tabi olup “Küfür Milleti”nden olacaktır.
İslam Milleti ile Küfür Milleti arasında üçüncü bir milleti aramak, başlı başına bir kafirliktir.
Kavmi kafir olanların kafirlerden olmaları gerekmez. Aksine kavmi kafir olanların kendi kavimlerinden ayrılmaları gerekir. Aksi takdirde kişi kendi din ve imanını kaybeder. Dünyada sadece iki millet’in yani İslam ile Küfür Milleti’nin varolması; kişinin kavmine göre değil, dinine göre safını belirleyip seçmesini zorunlu kılan bir hakikattır.
Şehit Seyyid Kutub (r.a.) şöyle diyor:
“Şurası muhakkak ki, cahiliyet cahiliyettir, İslam İslamdır. Aralarında çok büyük farklar vardır. Gidilecek yol bütünüyle cahiliyetten çıkıp ve yine bütünüyle İslama girmektir. Takib edilecek metod bütün şekilleriyle cahiliyetten sıyrılıp çıkmak ve bütün emirleriyle gelip İslama sığınmaktır.
Yolda atılacak ilk adım dava adamının cahiliyet sisteminden, nizamından ve hareketlerinden tam olarak sıyrılıp ayrılması ve bunun şuuruna ermesidir. Yolun ortasından buluşma imkanı bırakmayacak kadar ayrılmak. Cahiliyet ehlinin ancak tamamen cahiliyetlerinden çıkıp bütünüyle İslama girmeleri halinde yardımlaşabileceklerini kabul ederek bunun dışında bir dayanışma imkanı bırakmayacak kadar ayrılmaktır. Yağma yok. Taviz vermek yok. Yolun ortasında buluşma yok, cahiliyet ne kadar iddia ederse etsin anlaşma yok. Bu şeklin, dava adamının şuurunda kesin olarak yeretmesi konulması gereken ilk temel taştır.
Dava adamı kendisinin ayrı bir yolda öbürlerinin ayrı bir yolda olduğunu kabul etmelidir. Onların kendilerine göre dinleri kendinin de kendine göre dini olduğunu, onların kendilerine göre yolları kendinin de kendine göre yolu olduğunun şuuruna ererek anlamalıdır. Gittikleri yolda birlikte tek bir adım dahi atamayacaklarını kabul etmelidir. Onun vazifesi kendi yolunda yürümektir. Hiç taviz vermeden ve kendi dininden az veya çok fire vermeden. Tam olarak uzaklaşmak, kesin olarak ayrılmak ve açıkça kestirip atmak.” (Fizilal-il Kur’an (Seyyid Kutub) C: 6, Sh: 3992, Beyrut/1982)
Küfür milletinden ayrılmayan ve gönüllü olarak onların içerisinde kalan bir kimse, İslam miletinden değildir. Aksine küfür milletindendir.
“SİZİN DİNİNİZ SİZE, BENİM DİNİM BANADIR” ayet-i celilesinin bize öğrettiği şey şudur:
Dünyada iki din vardır; Hak ve Batıl.
Dünyada iki millet vardır; İslam ve Küfür.
Renkleri, dilleri, kavimleri, ırkları, mesken ve mekanları değişik değişik de olsa Allah-u Teala’ya ve onun gönderdiği şeriat nizamına iman edenler İslam milletini, Allah-u Teala’yı ve onun gönderdiği şeriat nizamını inkar edenlerde küfür milletini oluştururlar. Dolayısıyla diyoruz ki; dünyada binlerce kavim olabilir. Ama binlerce millet olamaz. Millet sadece iki tanedir. İslam Milleti, Küfür Milleti...
İslam dinine karşı savaşmada ve İslam’ın hayata hakimiyetini engellemede kafirler bir bütündürler. Kafirleri İslam’ın karşısında bütünleştiren küfre dayanan itikadi kardeşlikleridir. Çünkü kafirler küfürde kardeştirler.
Kafirler arasında kalbi ve fiili bir bağlılık vardır. Allah-u Teala şöyle buyuruyor:
“Bilgisizler derler ki: “Allah, bize senin hak peygamber olduğunu söylese veya bir delil getirse ya.” Onlar kendilerinden öncekilerin söyledikleri şeyin aynısını söylediler. (Küfür ve İnadda) KALBLERİ BİRBİRİNE BENZEDİ. Biz gerçekleri bilmek isteyenlere ayetlerimizi açıkça beyan ettik.” (Bakara Suresi: 118)
Dikkat edilirse önceki kafirlerle, sonraki kafirlerin tekrarladıkları küfür mesajı aynıdır. Çünkü kafirler küfrün mensublarıdır. Müslümanlar ile kafirler arasındaki ayrılık, din ayrılığıdır. Kafirlerin kendi aralarındaki din ayrılığı, müslümanlarla olan din ayrılıkları gibi değildir. Kafirlerin muhtelif olan dinleri batıl olma noktasında birdirler. Dolayısıyla kişi küfrün hangi çeşidi içerisinde olursa olsun, batıl dinlerden/ideolojilerden hangisine inanıyor olursa olsun, diğer kafirlerle batılda kardeştir.
İslam’a göre kafirler hem itikadî ve hem de amelî yönde birbirlerini destekleyen kardeşlerdir. Allah’ın ayetlerini red ve inkar etmede bütün kafirler birleşirler. Allah-u Teala değişmez hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz ki onlar, ayetlerimizi inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlerdir. İşte Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerinedir.” (Bakara Suresi: 161)
Evet, insanların Allah’a ve Allah’ın hükümlerine karşı isyan etmeleri, küfrün varlık ve sağlık sermayesidir. Dolayısıyla kafirler; Allah’a ve Allah’ın hükümlerine karşı gelme küfründe lanete uğramış kardeşlerdir.
Kafirlerin tağut yolunda savaşmaları, küfürdeki kardeşliklerinin en bariz alametidir. Allah-u Teala ezelî ve ebedî hayat programımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“İman edenler (İslami hayat sistemi edinenler) Allah yolunda savaşırlar, küfredenler (beşeri ideolojileri hayat sistemi edinenler) de tağut yolunda savaşırlar; öyleyse Evliyauşşeytan/şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli düzeni pek zayıftır.” (Nisa Suresi: 76)
Bu ayet-i kerimenin ışığında günümüz insanlarının durumlarını incelediğimizde şu hakikata şahid oluruz:
İslam dininin “devlete” hükmetmesine karşı çıkarak devlet otoritesinin İslam’a hizmet etmesine müsaade etmeyen laik solcular ile laik sağcılar hayvanlaşmada eş, küfür de ise kardeştirler.
Kafirlerin heva heveslerinden kaynaklanan dinleri sayısızdır. Ancak hepsi de batıl olma noktasında birdir. Bu nedenle hayat sahnesinde mücadele meydanında kafirler hakkın karşısında birleşirler. Çünkü hepsinin de güvenip dayandıkları kendileri gibi olanlar insanlardır. Yani kafirlerin dayanakları ölmeye ve yok olmaya mahkumdurlar. Bu münasebetle kafirlerin küfürdeki kardeşliklerini müşterek itikad ve amellerinde görmek her an mümkündür. Şunu unutmayalım ki günümüz İslam coğrafyasını istilâ etmiş bulunan sağcı ve solcu kafirlerin müşterek putları, demokrasidir. Laiklik ise; demokrasi putu üzerinde ortaklık kurmuş olan sağcı ve solcuların müşterek sesidir.
Bazıları, şunu iddia edebilir:
“Kafirler kendi aralarında da kavga ve kargaşa içerisindedirler. Nasıl oluyor da bunlar küfürde kardeş oluyorlar?” Evvela şunu bilmekte fayda vardır:
Kafirlerin kendi aralarındaki kavga ve kargaşalar, heva ve heveslere itaat etme konusundaki kardeşliklerine engel teşkil etmez. Bakınız bu konuda Allah-u Teala şöyle buyuruyor:
“(Habibim) Sen, kendilerine kitab indirilmiş olanlara, bütün delilleri göstersen yine de senin kıblene yönelmezler. Sen de onların kıblesine yönelmezsin. Onların bir kısmı da diğer bir kısmının kıblesine yönelmezler. Sana gelen ilimden sonra onların hevalarına uyarsan, şüphesiz zalimlerden olursun.” (Bakara Suresi: 145)
Dikkat edilirse birbirlerinin kıblelerine uymayan kafirlerin ortak birleşme noktaları, heva ve heveslerine ibadet etmeleri, başkalarını da kendi heva ve heveslerine kul ve köle olmaya mecbur ve mahkum etmeye kalkışmalarıdır. Sonuç olarak kafirler Ehsen-i Takvim mertebesinden Esfel-i Safilin mertebesine inip hayvanlaşmada eş, küfür de ise kardeştirler. Müslümanlar ise Ehsen-i Takvim mertebesinde kalmayı muhafaza ederek insanlıkta eş, imanda ise kardeştirler.
İslam Milleti; Allah-u Teala’ya karşı ilahlık iddiasında bulunan ferdlerin, beynel-akvam/kavimler arası kurum ve kuruluşların, kurultayların, meclis ve parlamentoların Allah'ın kanunlarına mukabil ve onun yerine geçmek üzere uydurdukları anayasa metinlerine toptan LA/hayır diyen ve sadece Allah’a ve O’nun gönderdiği hayat nizamı şeriata iman edenlerin oluşturdukları bir millettir. İslam milletini oluşturanlar, muhtelif kavim ve ırklara mensub olan kimselerdir.
Küfür Milleti; İslam’ın dışındaki sistem ve rejimlere iman edenlerin oluşturdukları bir millettir. Küfür milletinde her türlü ırk ve kavme mensup olan insanlar vardır. Küfür Milletini sadece Ruslar, Amerikalılar, İngilizler, Almanlar, Ermeniler oluşturmaz. Aksine küfür milletini oluşturanlar, yukarıda sayılanlarla birlikte Kürdler, Türkler, Araplar, Farslar, Çerkezler, vesair ırk ve kavimlere mensup olanlardır. Yani Allah-u Teala’yı ve O’nun indirdiği şeriat nizamını kabul etmeyenler kayıtsız şartsız küfür milletindendirler. Bunların, Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Fars vesair kavimlere mensub olmaları durumu değiştirmez. İslam Milleti, Küfür Milleti ayrımı, İslamın ortaya koyduğu bir esasıdır.
Bütün bu gerçeklere rağmen günümüz İslam coğrafyasında ortaya çıkmış İşlami grupların bir çoğu dış siyaset konusunda “Küfür Tek Millettir” düsturuna riayet etmemektedir. “Küfür Tek Millettir” düsturuna riayetsizliğin bir neticesi olarak kafirlerle sözde müslümanlar arasında itikadî ve amelî ittifaklar gerçekleşmektedir. Tabii ki, bu da, dini mübini İslam’a karşı cinayettir.
Şurası bir hakikattır ki; gerek İslam insanın şer’i kimlik ve kişiliğine kavuşmasında, gerek İslam cemaatinin oluşmasında ve gerekse İslam devletinin kendisi dışındaki devletlerle ilişki ve münasebetler kurma konusunda değişmez ve değiştirilmez iki esası vardır. Birincisi “İSLAM TEK MİLLETTİR” esasıdır. İkincisi ise, “KÜFÜR TEK MİLLETTİR” esasıdır. Hayatlarında bu iki esası ihmal ve ihlal edenler, daire-i İslam’da sabit kalamazlar. Allah-u Teala değişmez hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Siz kendinizi kurtamaya bakın, siz hidayet üzere olursanız sapıtanların sapıklığı size zarar vermez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O yaptıklarınızı haber verecektir.” (Maide Suresi: 105)
“Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten geri kalmazlar. Size sıkıntı verecek şeyleri isteyip dururlar. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerden) belli olmuştur. İçlerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür Eğer düşünüp anlıyorsanız herhalde ayetlerimizi size açıklamış oluyoruz.” (Ali İmran Suresi: 118)
Müslümanlar nerede olurlarsa olsunlar, İslam Milleti ile Küfür Milleti arasındaki sınırı muhafaza ve müdafaa etmekle mükelleftirler. İslam Milleti ile Küfür Milleti arasındaki sınırın muhafaza ve müdafaası; küfür cephesi karşısında şeriat cephesinin oluşturulması, safların ayrılması, kafirlerle her türlü velayet ve vekalet ilişkisinin kesilmesiyle mümkündür. Esasen bu, küfrü tek millet kabul etmenin tabii bir neticesidir. Ehl-i küfür ile itikadî ve amelî ittifakların içerisine girmek ise, doğrudan doğruya küfre hizmet etmektir.
Yeryüzünde iki cephe vardır.
Şeriat Cephesi, Küfür Cephesi.
Şeriat Cephesi vahye dayanır.
Küfür cephesi ise heva ve hevese dayanır.
Şeriat Cephesi: Allah-u Teala’nın hakimiyet gücüne hizmet eden, bir cephedir.
Allah-u Teala’nın arzında Allah'ın nizamını öğrenen, uygulayan, yaşayan, tebliğ ve tebyin eden, muhafaza ve müdafaa eden “Şeriat Cephesi”ni oluşturmak, Rabbani bir ödevdir.
Şeriat Cephesi’ni oluşturmayı bizzat Rabbimiz bizden istiyor:
“(Emirleri ve yasaklarını uygulaman için) seni emr ile (hayat konusunda) bir ŞERİAT’ın üzerinde görevli kıldık. Artık o (şeriat’ın kanunları)na tabi ol. Bilmezlerin heva (ve heveslerine) sakın uyma!...” (Casiye Suresi: 18)
Dikkat edilirse bizler heva ve heves cephesi olan küfür cephesini reddedip hakikat cephesi olan şeriat cephesine tabi olmakla mükellefiz. Müslüman olduğunu iddia eden bir kişi, şeriat cephesinden başka bir cephede bulunmaya ve görünmeye muhayyer değildir.
Müslüman olan bir insan için şeriat cephesinin dışında başka bir cephede insanca ve müslümanca yaşama hakkı yoktur. Çünkü şeriat cephesinin dışındaki diğer tüm cepheler, küfür cephesidirler.
Küfür cephesi ise; bir reziller ve alçaklar cephesidir. Çünkü bu cephede yer alanlar, Allah ve Rasulüne başkaldıran asilerdir. Bu dünyada Rasulullah’ın Allah’tan getirip haber verdiği şeriat nizamını reddedenlerden daha büyük alçak ve rezil yoktur. Yeryüzünde en büyük alçaklık, Allah’ın inzal ettiği şeriat nizamını red ve inkar etmektir. Allah-u Teala ezeli ve ebedi hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Allah’a ve Peygamberine karşı gelenler, işte onlar en alçak kimselerle beraberdirler. Allah “and olsun ki, ben ve peygamberim üstün geleceğiz.” diye yazmıştır. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür.” (Mücadele suresi: 20-21)
Evet, küfür cephesi; bir zillet cephesidir. Günümüz İslam coğrafyasında şeriat cephesinin karşısına dikilen laiklik cephesi, bir küfür cephesidir. Şunu unutmayalım ki laiklik, şeytanın kafirliğiyle yaşıt olan batıl bir şeriattır.
İnsanlık tarihi laiklik cephesi/küfür cephesi ile şeriat cephesinin çarpışması ve çatışması üzerine bina olunmuştur. Günümüzde görülmeye başlanmış bulunan “Müslüman-Laik Çatışması”, “Şeriat-Laiklik Çarpışması, şeytanın Adem (a.s)’a secde etmekten kaçınıp istikbara sarılmasıyla başlamıştır.
Bir insanın hem müslüman hem de laik olması mümkün değildir. Bakınız şeytan Allah’a inanıyordu fakat kendisiyle ilgili Allah'ın kanunlarını kabul etmiyor, bizzat kendi hayatı için kendisi kanun koyuyordu. Şeytanın iddia ve mesajı şu idi:
“Ya Rabbi sen beni ateşten, Ademi de topraktan yarattın. Benim kanunuma göre ateşten yaratılan bir kimse, topraktan yaratılan bir kimseye secde etmez.” Bu munasebetle “Yeryüzünde ilk laik kimdir?” sualine verilecek en doğru ve en makbul cevap “Şeytandır”. Ve yine yeryüzünde kendi yaratılışını, kanını, ırkını üstün tutmak suretiyle de ilk ırkçı, ilk faşist ilk milliyetçi ve ilk kanun/yasa, ihdas edicisi şeytandır.
Dikkat edilirse laik insanların hayatlarında bir sürü ilah, müslüman insanın hayatında ise tek bir ilah vardır. Dolayısıyla diyoruz ki; Şeriat cephesinde toplananlar, sadece ve sadece Allah-u Tealaya ibadet ederler. Küfür cephesi böyle değildir. Küfür cephesi dediğimiz laik cephe; çok ilahlı bir cephedir. Laiklik cephesinde yer alanlar, Allah’dan başka bir sürü sahte ilaha iman edip ibadet ederler.
Hiç kuşkusuz Laiklik/Küfür cephesi, sahte ilahlığı güçlendirme ve kuvvetlendirme cephesidir. Şer’i şerife ters kanunları icad etme yetkisini kendisinde bulan herkes sahte bir ilahtır. Dolayısıyla Şer’i şerif ile çelişen ve çatışan sistemleri kuvvetlendirmek amacıyla oluşturulan tüm cepheler, küfür cepheleridir.
Küfür/Laiklik cephesi, hak ve hukuk noktasında bir ölüm ve zulüm cephesidir. Şeriat cephesi ise, hak ve hukuk cephesidir. Çünkü şeriat cephesine mensub olanlar, hakkın ve hukukun savunucularıdır. Günümüz İslam coğrafyasında “Müslümanlar ile Laikler arasında uzlaşma sağlanmalıdır” teklifini ileri sürenler, hakkı batıla, batılı da hakka karıştıran mel'unlardır. Şunu unutmayalım ki; heva ve heveslerini ilah edinen ve meydanlarda “Kahrolsun Şeriat!...” diye bağıranlar, küfür cephesinin tabii üyeleridir. Yani Ebu Leheb ve Ebu Cehil’lerin yoldaşlarıdır.
Şu bir hakikattır ki, küfür/laiklik cephesinde yer alanların isimleri, meşrebleri, alametleri ayrı ayrı olabilir. Şeriat nazarında küfür; millet-i vahide/tek millet sayıldığı için küfür alametleri arasında fark yoktur. Çünkü şeriat/İslam birdir, küfür ise sayısızdır. Bu münasebetle alemdeki insanları Şeriat Cephesi ile Küfür Cephesi şeklinde taksim edip mütalaa etmek; hem imanî bir zaruret ve hem de hayati bir ihtiyaçtır.
Bir kimse ben müslümanım diyor, öte yandan İslami ahkâmı beğenmiyor ve reddediyor?.. Bu durum nasıl olur. Bir adam bir anda hem mü'min, hem kafir olamaz. Ya mü'mindir, ya da kafir... İslam dininin ahkamını ortadan kaldıran, kabul etmeyen kimse ben müslümanım demiş bulunsa, böyle dediği halde kafir ahkamını rızası ile kabul etse münafık olur ve küfür içinde kalır, dinsiz imansız bir tip olarak ortaya çıkar. Bir insanın bir anda hem laiklik/küfür cephesine ve hem de şeriat cephesine mensup olması asla ve kat’a mümkün değildir.
Sonuç olarak diyoruz ki; bir insan ya şeriat cephesindendir veya küfür/laiklik cephesindendir. Bir insanın hem şeriat cephesine ve hem de küfür cephesine mensub olması mümkün değildir. Çünkü bir anda bir insan, hem hukukun savunucusu ve hem de terörizmin sunucusu olamaz. İnsanoğlu için yeryüzünde iki tercih hakkı vardır. Ya Şeriat cephesi, ya küfür cephesi. ŞERİAT CEPHESİ İLE KÜFÜR/LAİKLİK CEPHESİ ARASINDA BİTARAF KALAN, BERTARAF OLUR.
Mümin için din İslam’dır, nizam İslam’dır, yol İslam’dır, millet İslam’dır.
İslam’ın dışındaki din küfür, nizam küfür, yol küfür, millet küfür.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Mahvolan apaçık bir delilden ötürü mahvolsun,
yaşayan da apaçık bir delilden ötürü yaşasın.” (Enfal: 42)