Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kur'an nedir? Tarifi nasıldır?

I Çevrimdışı

ihsanmert

Üye
İslam-TR Üyesi
Birinci cüz':
Kur'an nedir? Tarifi nasıldır?
Elcevab:
(Ondokuzuncu Söz'de beyan edildiği ve sair sözlerde isbat edildiği gibi) Kur'an, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi.. ve âyât-i tekviniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedîsi.. ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri... Ve zeminde ve gökte gizli esma-i İlahiyenin manevî hazinelerinin keşşafı.. ve sutur-u hâdisatın altında muzmer hakaikın miftahı.. ve âlem-i şehadette âlem-i gaybın lisanı.. ve şu âlem-i şehadet perdesi arkasında olan âlem-i gayb cihetinden gelen iltifatat-ı ebediye-i Rahmaniye ve hitabat-ı ezeliye-i Sübhaniyenin hazinesi.. ve şu İslâmiyet âlem-i manevîsinin güneşi, temeli, hendesesi.. ve avalim-i uhreviyenin mukaddes haritası... Ve zât ve sıfât ve esma ve şuun-u İlahiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı katı'ı, tercüman-ı satı'ı... Ve şu âlem-i insaniyetin mürebbisi.. ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetin mâ ve ziyası.. ve nev'-i beşerin hikmet-i hakikiyesi.. ve insaniyeti saadete sevkeden hakikî mürşidi ve hâdîsi... ve insana hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hembir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve davet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bütün insanın bütün hacat-ı maneviyesine merci' olacak çok kitabları tazammun eden tek, câmi' bir Kitab-ı Mukaddes'tir. Hem bütün evliya ve sıddıkîn ve urefa ve muhakkikînin muhtelif meşreblerine ve ayrı ayrı mesleklerine, her birindeki meşrebin mezâkına lâyık ve o meşrebi tenvir edecek ve herbir mesleğin mesâkına muvafık ve onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir kütübhane hükmünde bir Kitab-ı Semavî'dir.
İkinci cüz' ve tetimme-i tarif:
Kur'an, arş-ı a'zamdan, ism-i a'zamdan, her ismin mertebe-i a'zamından geldiği için, (Onikinci Söz'de beyan ve isbat edildiği gibi) Kur'an, bütün âlemlerin Rabbi itibariyle Allah'ın kelâmıdır. Hem bütün mevcudatın İlahı ünvanıyla Allah'ın fermanıdır. Hem bütün Semavat ve Arzın Hâlıkı namına bir hitabdır. Hem rububiyet-i mutlaka cihetinde bir mükâlemedir. Hem saltanat-ı âmme-i Sübhaniye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir. Hem rahmet-i vasia-i muhita nokta-i nazarında bir defter-i iltifatat-ı Rahmaniyedir. Hem uluhiyetin azamet-i haşmeti haysiyetiyle, başlarında bazan şifre bulunan bir muhabere mecmuasıdır. Hem ism-i a'zamın muhitinden nüzul ile arş-ı a'zamın bütün muhatına bakan ve teftiş eden hikmetfeşan bir Kitab-ı Mukaddes'tir. Ve şu sırdandır ki, "Kelâmullah" ünvanı kemal-i liyakatla Kur'ana verilmiş ve daima da veriliyor. Kur'andan sonra sair enbiyanın kütüb ve suhufları derecesi gelir. Sair nihayetsiz Kelimat-ı İlahiyenin ise bir kısmı dahi has bir itibarla, cüz'î bir ünvan ile, hususî bir tecelli ile, cüz'î bir isim ile ve has bir rububiyet ile ve mahsus bir saltanat ile ve hususî bir rahmet ile zahir olan ilhamat suretinde bir mükâlemedir. Melek ve beşer ve hayvanatın ilhamları, külliyet ve hususiyet itibariyle çok muhteliftir.
Üçüncü Cüz':
Kur'an, asırları muhtelif bütün enbiyanın kütüblerini ve meşrebleri muhtelif bütün evliyanın risalelerini ve meslekleri muhtelif bütün asfiyanın eserlerini icmalen tazammun eden ve cihat-ı sittesi parlak ve evham u şübehatın zulümatından musaffa ve nokta-i istinadı, bilyakîn vahy-i semavî ve kelâm-ı ezelî.. ve hedefi ve gayesi, bilmüşahede saadet-i ebediye.. içi, bilbedahe hâlis hidayet.. üstü, bizzarure envâr-ı iman.. altı, biilmelyakîn delil ve bürhan.. sağı, bittecrübe teslim-i kalb ve vicdan.. solu, biaynelyakîn teshir-i akıl ve iz'an... Meyvesi, bihakkalyakîn rahmet-i Rahman ve dâr-ı cinan... Makamı ve revacı, bilhads-is sadık makbul-ü melek ve ins ü cânn bir Kitab-ı Semavî'dir.Kur'anın tarifine dair üç cüz'ündeki sıfatların herbiri başka yerlerde kat'î isbat edilmiş veya isbat edilecektir. Davamız mücerred değil, her birisi bürhan-ı kat'î ile müberhendir.
Risale-i Nur Külliyatından
 
Bin Yusuf Çevrimdışı

Bin Yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kuran'ı Kerim'e göre Kuran'ı Kerim

“Yüce Allah tarafından (Hakka, 69/43) vahiy yolu ile (Yunus, 10/12) Arapça olarak (Yusuf, 12/2) peyder pey (Furkân, 25/32) Allah’ın Resulü Hz. Muhammed (a.s.)’a indirilen (Şuara, 26/192-195), Fatiha suresi ile başlayıp Nas suresi ile sona eren mucize bir kelamdır.

Allah sözü olduğunda hiç şüphe yoktur (Bakara, 2/2). Kendisinde hiçbir eğrilik ve tezat mevcut değildir (Kehf, 18/1). Önünden ve arkasından ona bir batıl gelip karışmaz (Fussilet, 41/42). Dosdoğru (Kehf, 18/1), aziz (Fussilet, 41/41), kerim (Vakıa, 56/77), çok hikmetli (Yâsîn, 36/1), çok şerefli (Hâkka, 50/2), mübarek (Sâd, 38/29), apaçık (Yusuf, 12/1) ve Allah’tan gelen hak bir kitaptır.

Allah’ın basairi (gönül gözlerini açan) (Â’raf, 7/203), apaçık nuru (Nisa, 4/174) ve burhanıdır (En’âm, 6/155). Allah’ın emrinden bir ruhtur (Şura, 42/52). Ayetleri insanların muhtaç oldukları şeyleri beyan edicidir (Nur, 24/34, 46). Öğüt alanlar, anlayanlar (En’am 6/98, 126), bilenler (Â’raf, 7/32), düşünenler (Yunus, 10/24) ve aklını kullananlar (Rûm, 30/28) için ayetleri ayrıntılı olarak açıklanmıştır (En’am, 6/55).

İcaz, sağlamlık ve güzellikte birbirine benzeme bakımından ayetlerinin tamamı, muhkem (Hud, 11/1), ayrıntılı (En’am, 6/114) ve müteşabih (izaha muhtaç olan) (Zümer, 39/23), hüküm ifade etme ve uygulama itibariyle bir kısmı muhkem, bir kısmı müteşabihtir (Âl-i İmran, 3/7).

Kuran; insanlar ve cinler bir araya gelseler bir benzerini meydana getiremeyecekleri bir kitaptır (İsra, 17/88). Kendinden önceki kitapları doğrulayıcı ve gözeticidir (Mâide, 5/48). Müjdeleyici ve uyarıcıdır, özellikle zalimleri (Ahkâf, 46/12), inkar edip isyan edenleri, ilahi azap ile uyarır. Muhsinleri (Ahkaf, 46/12), iman edip salih amel işleyenleri cennetle müjdeler (Kehf, 18/1-4).

İnsanlara bir açıklama ve bir duyurudur (Al-i İmran, 3/138). Genelde bütün insanlar (Bakara, 2/185), özelde müminler (Yunus, 10/57), muttakiler (Bakara, 2/2) ve muhsinler için yol göstericidir (Lokman, 31/2-3) Allah’ın, insanlara (Yasin, 36/69) özellikle müminlere (Yûnus, 10/57), Allah’tan korkanlara (Taha, 20/3) ve muttakilere (Âl-i İmran, 3/138) bir öğüttür (Sad, 38/87).”

İnsanlar için gerekli olan her şeyi açıklayıcı: (Nahl, 16/8), tafsil edici (Yusuf, 12/111) ve apaçıktır (mübîn) (Hıcr, 15/1). Hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan, helalı haramdan ayıran furkandır (Bakara, 2/185). İnsanlar için gerekli her türlü misal / örnek anlatılmıştır (İsra, 17/89). Kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır (Yusuf, 12/111). İnsanları hakka, dosdoğru yola götürür (Ahkâf, 46/30).
 
S Çevrimdışı

Sözlerci

Üye
İslam-TR Üyesi
Kuran'ı Kerim'e göre Kuran'ı Kerim

“Yüce Allah tarafından (Hakka, 69/43) vahiy yolu ile (Yunus, 10/12) Arapça olarak (Yusuf, 12/2) peyder pey (Furkân, 25/32) Allah’ın Resulü Hz. Muhammed (a.s.)’a indirilen (Şuara, 26/192-195), Fatiha suresi ile başlayıp Nas suresi ile sona eren mucize bir kelamdır.

Allah sözü olduğunda hiç şüphe yoktur (Bakara, 2/2). Kendisinde hiçbir eğrilik ve tezat mevcut değildir (Kehf, 18/1). Önünden ve arkasından ona bir batıl gelip karışmaz (Fussilet, 41/42). Dosdoğru (Kehf, 18/1), aziz (Fussilet, 41/41), kerim (Vakıa, 56/77), çok hikmetli (Yâsîn, 36/1), çok şerefli (Hâkka, 50/2), mübarek (Sâd, 38/29), apaçık (Yusuf, 12/1) ve Allah’tan gelen hak bir kitaptır.

Allah’ın basairi (gönül gözlerini açan) (Â’raf, 7/203), apaçık nuru (Nisa, 4/174) ve burhanıdır (En’âm, 6/155). Allah’ın emrinden bir ruhtur (Şura, 42/52). Ayetleri insanların muhtaç oldukları şeyleri beyan edicidir (Nur, 24/34, 46). Öğüt alanlar, anlayanlar (En’am 6/98, 126), bilenler (Â’raf, 7/32), düşünenler (Yunus, 10/24) ve aklını kullananlar (Rûm, 30/28) için ayetleri ayrıntılı olarak açıklanmıştır (En’am, 6/55).

İcaz, sağlamlık ve güzellikte birbirine benzeme bakımından ayetlerinin tamamı, muhkem (Hud, 11/1), ayrıntılı (En’am, 6/114) ve müteşabih (izaha muhtaç olan) (Zümer, 39/23), hüküm ifade etme ve uygulama itibariyle bir kısmı muhkem, bir kısmı müteşabihtir (Âl-i İmran, 3/7).

Kuran; insanlar ve cinler bir araya gelseler bir benzerini meydana getiremeyecekleri bir kitaptır (İsra, 17/88). Kendinden önceki kitapları doğrulayıcı ve gözeticidir (Mâide, 5/48). Müjdeleyici ve uyarıcıdır, özellikle zalimleri (Ahkâf, 46/12), inkar edip isyan edenleri, ilahi azap ile uyarır. Muhsinleri (Ahkaf, 46/12), iman edip salih amel işleyenleri cennetle müjdeler (Kehf, 18/1-4).

İnsanlara bir açıklama ve bir duyurudur (Al-i İmran, 3/138). Genelde bütün insanlar (Bakara, 2/185), özelde müminler (Yunus, 10/57), muttakiler (Bakara, 2/2) ve muhsinler için yol göstericidir (Lokman, 31/2-3) Allah’ın, insanlara (Yasin, 36/69) özellikle müminlere (Yûnus, 10/57), Allah’tan korkanlara (Taha, 20/3) ve muttakilere (Âl-i İmran, 3/138) bir öğüttür (Sad, 38/87).”

İnsanlar için gerekli olan her şeyi açıklayıcı: (Nahl, 16/8), tafsil edici (Yusuf, 12/111) ve apaçıktır (mübîn) (Hıcr, 15/1). Hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan, helalı haramdan ayıran furkandır (Bakara, 2/185). İnsanlar için gerekli her türlü misal / örnek anlatılmıştır (İsra, 17/89). Kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır (Yusuf, 12/111). İnsanları hakka, dosdoğru yola götürür (Ahkâf, 46/30).

Evet, siz ayetlerin çok kısa mealini vermişsiniz konuyu açan kardeş ise ayetlerin daha geniş ve daha teferruatlı mealini Risale-i Nurdan aktarmış..yani aslında her ikisi de Kuran-ı Kerim'e göre Kur'anın tarifi..fark icmal ve tafsilde..
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
Birinci cüz':
Kur'an nedir? Tarifi nasıldır?
Elcevab:
(Ondokuzuncu Söz'de beyan edildiği ve sair sözlerde isbat edildiği gibi) Kur'an, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi.. ve âyât-i tekviniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedîsi.. ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri... Ve zeminde ve gökte gizli esma-i İlahiyenin manevî hazinelerinin keşşafı.. ve sutur-u hâdisatın altında muzmer hakaikın miftahı.. ve âlem-i şehadette âlem-i gaybın lisanı.. ve şu âlem-i şehadet perdesi arkasında olan âlem-i gayb cihetinden gelen iltifatat-ı ebediye-i Rahmaniye ve hitabat-ı ezeliye-i Sübhaniyenin hazinesi.. ve şu İslâmiyet âlem-i manevîsinin güneşi, temeli, hendesesi.. ve avalim-i uhreviyenin mukaddes haritası... Ve zât ve sıfât ve esma ve şuun-u İlahiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı katı'ı, tercüman-ı satı'ı... Ve şu âlem-i insaniyetin mürebbisi.. ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetin mâ ve ziyası.. ve nev'-i beşerin hikmet-i hakikiyesi.. ve insaniyeti saadete sevkeden hakikî mürşidi ve hâdîsi... ve insana hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hembir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve davet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bütün insanın bütün hacat-ı maneviyesine merci' olacak çok kitabları tazammun eden tek, câmi' bir Kitab-ı Mukaddes'tir. Hem bütün evliya ve sıddıkîn ve urefa ve muhakkikînin muhtelif meşreblerine ve ayrı ayrı mesleklerine, her birindeki meşrebin mezâkına lâyık ve o meşrebi tenvir edecek ve herbir mesleğin mesâkına muvafık ve onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir kütübhane hükmünde bir Kitab-ı Semavî'dir.
İkinci cüz' ve tetimme-i tarif:
Kur'an, arş-ı a'zamdan, ism-i a'zamdan, her ismin mertebe-i a'zamından geldiği için, (Onikinci Söz'de beyan ve isbat edildiği gibi) Kur'an, bütün âlemlerin Rabbi itibariyle Allah'ın kelâmıdır. Hem bütün mevcudatın İlahı ünvanıyla Allah'ın fermanıdır. Hem bütün Semavat ve Arzın Hâlıkı namına bir hitabdır. Hem rububiyet-i mutlaka cihetinde bir mükâlemedir. Hem saltanat-ı âmme-i Sübhaniye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir. Hem rahmet-i vasia-i muhita nokta-i nazarında bir defter-i iltifatat-ı Rahmaniyedir. Hem uluhiyetin azamet-i haşmeti haysiyetiyle, başlarında bazan şifre bulunan bir muhabere mecmuasıdır. Hem ism-i a'zamın muhitinden nüzul ile arş-ı a'zamın bütün muhatına bakan ve teftiş eden hikmetfeşan bir Kitab-ı Mukaddes'tir. Ve şu sırdandır ki, "Kelâmullah" ünvanı kemal-i liyakatla Kur'ana verilmiş ve daima da veriliyor. Kur'andan sonra sair enbiyanın kütüb ve suhufları derecesi gelir. Sair nihayetsiz Kelimat-ı İlahiyenin ise bir kısmı dahi has bir itibarla, cüz'î bir ünvan ile, hususî bir tecelli ile, cüz'î bir isim ile ve has bir rububiyet ile ve mahsus bir saltanat ile ve hususî bir rahmet ile zahir olan ilhamat suretinde bir mükâlemedir. Melek ve beşer ve hayvanatın ilhamları, külliyet ve hususiyet itibariyle çok muhteliftir.
Üçüncü Cüz':
Kur'an, asırları muhtelif bütün enbiyanın kütüblerini ve meşrebleri muhtelif bütün evliyanın risalelerini ve meslekleri muhtelif bütün asfiyanın eserlerini icmalen tazammun eden ve cihat-ı sittesi parlak ve evham u şübehatın zulümatından musaffa ve nokta-i istinadı, bilyakîn vahy-i semavî ve kelâm-ı ezelî.. ve hedefi ve gayesi, bilmüşahede saadet-i ebediye.. içi, bilbedahe hâlis hidayet.. üstü, bizzarure envâr-ı iman.. altı, biilmelyakîn delil ve bürhan.. sağı, bittecrübe teslim-i kalb ve vicdan.. solu, biaynelyakîn teshir-i akıl ve iz'an... Meyvesi, bihakkalyakîn rahmet-i Rahman ve dâr-ı cinan... Makamı ve revacı, bilhads-is sadık makbul-ü melek ve ins ü cânn bir Kitab-ı Semavî'dir.Kur'anın tarifine dair üç cüz'ündeki sıfatların herbiri başka yerlerde kat'î isbat edilmiş veya isbat edilecektir. Davamız mücerred değil, her birisi bürhan-ı kat'î ile müberhendir.
Risale-i Nur Külliyatından


Bu risaleyi nur neden şifreli,okuyasım varsa da,okumak istemiyorum.Kur'an nedir diye başlık açılmış lakin Konuyu anlamak için birinin şerh etmesi gerek.

Birde neden Risaleyi nur okuyorsunuz ? Dinde huccet olabilecek bir şahısta değil ? benim anladığım edebiyat,felsefe,hikaye vss...tarzında bir anlatım yapan ve her konu da şerh gerektirecek bir açıklama yapma babında bir içerik. Ay gibi parlak ve açık olan bir mesele neden bu kadar sündürülür anlamış değilim ?


 
S Çevrimdışı

Sözlerci

Üye
İslam-TR Üyesi
Bu risaleyi nur neden şifreli,okuyasım varsa da,okumak istemiyorum.Kur'an nedir diye başlık açılmış lakin Konuyu anlamak için birinin şerh etmesi gerek.

Birde neden Risaleyi nur okuyorsunuz ? Dinde huccet olabilecek bir şahısta değil ? benim anladığım edebiyat,felsefe,hikaye vss...tarzında bir anlatım yapan ve her konu da şerh gerektirecek bir açıklama yapma babında bir içerik. Ay gibi parlak ve açık olan bir mesele neden bu kadar sündürülür anlamış değilim ?



Kardeşim,

Evvela, Risale-i Nur şifreli değil..Kur'an esaslarını en anlaşılır, en tahkıki ders veren, izah ve ispst eden bir Kur'an tefsiridir...herkes derecesine göre istifade eder ve ediyor..cümleleri siz de dikkatle okusanız derecenize göre istifade edebilirsiniz..Risale-i Nur, "Kur'ana göre Kur'an tarifi" yapan kardeşimizin verdiği ayet meallerini en dinsize bile ispat eden bir eserdir..Mesela "Kur'anın niçin taklid edilmez" olduğunu izah ve ispat ediyor.

Saniyen, Risale-i Nur iman esaslarını ve Kur'an hakikatlerini tahkıki bir tarzda ders verdiği için Risale-i Nurdan istifade etmeye çalışıyoruz ve herkese ekmek ve ilaç gibi tavsiye ediyoruz..Risale-i Nur, bir hikaye, edebiyat vs. kitabı değil, doğrudan doğruya Kur'anın esasatını ders veren bir tefsirdir..

Salisen, zaten Risale-i Nur ay gibi parlak ve açık meseleleri ders veriyor, izah ve ispat ediyor..Kur'anın her biri hakikatler hazinesi hükmündeki ayetlerinin bazı cevherlerini gösteriyor. eğer Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur isimli eserinde bize doğrudan Kur'anı değil de kendi felsefesini ders verseydi biz zaten o eserin yüzüne bile bakmazdık.

Elhasıl, Kur'an hakikatlerini bu asırda en kolay, en tahkıki ve en mükemmel bir tarzda ders veren ve izah ve ispat eden Risale-i Nur olduğu için ve bizim hem aklımızı, hem kalbimizi, hem ruhumuzu tam tatmin edip doyurduğu için Risale-i Nuru okuyup, muhtaç olanlara ekmek ilaç gibi yetiştirmeye çalışıyoruz. ( elhamdülillahi haza min fadli rabbi)
 
Son düzenleme:
S Çevrimdışı

Sözlerci

Üye
İslam-TR Üyesi
Niçin Risale-i Nur okuyorsunuz? diye sualinizin bir yönüne cevap olması için şu gelen kısmı okumanızı rica ederim:

Bu asırda din ve İslâmiyet düşmanları, evvelâ imanın esaslarını zayıflatmak ve yıkmak plânını, programlarının birinci maddesine koymuşlardır. Hususan bu yirmibeş sene içinde (1925-1950), tarihte görülmemiş bir halde münafıkane ve çeşit çeşit maskeler altında imanın erkânına yapılan sû'-i kasdlar pek dehşetli olmuştur, çok yıkıcı şekiller tatbik edilmiştir.
Halbuki imanın rükünlerinden birisinde hasıl olacak bir şübhe veya inkâr, dinin teferruatında yapılan lâkaydlıktan pek çok defa daha felâketli ve zararlıdır. Bunun içindir ki; şimdi en mühim iş, taklidî imanı tahkikî imana çevirerek imanı kuvvetlendirmektir, imanı takviye etmektir, imanı kurtarmaktır. Herşeyden ziyade imanın esasatıyla meşgul olmak kat'î bir zaruret ve mübrem bir ihtiyaç, hattâ mecburiyet haline gelmiştir. Bu, Türkiye'de böyle olduğu gibi; umum İslâm dünyasında da böyledir.
Evet, temelleri yıpratılmış bir binanın odalarını tamir ve tezyine çalışmak, o binanın yıkılmaması için ne derece bir faide temin edebilir? Köklerinin çürütülmesine çabalanan bir ağacın kurumaması için, dal ve yapraklarını ilâçlayarak tedbir almaya çalışmak, o ağacın hayatına bir faide verebilir mi?..
İnsan, saray gibi bir binadır; temelleri, erkân-ı imaniyedir. İnsan, bir şeceredir; kökü esasat-ı imaniyedir. İmanın rükünlerinden en mühimmi, İman-ı Billah'tır; Allah'a imandır. Sonra Nübüvvet ve Haşir'dir. Bunun için, bir insanın en başta elde etmeye çalıştığı ilim; iman ilmidir. İlimlerin esası, ilimlerin şahı ve padişahı; iman ilmidir.
İman, yalnız icmalî bir tasdikten ibaret değildir. İmanın çok mertebeleri vardır. Taklidî bir iman, hususan bu zamandaki dalalet, sapkınlık fırtınaları karşısında çabuk söner. Tahkikî iman ise sarsılmaz, sönmez bir kuvvettir. Tahkikî imanı elde eden bir kimsenin, iman ve İslâmiyeti dehşetli dinsizlik kasırgalarına da maruz kalsa, o kasırgalar bu iman kuvveti karşısında tesirsiz kalmaya mahkûmdur. Tahkikî imanı kazanan bir kimseyi, en dinsiz feylesoflar dahi, bir vesvese veya şübheye düşürtemez.
İşte bu hakikatlara binaen, biz de tahkikî imanı ders vererek, imanı kuvvetlendirip insanı ebedî saadet ve selâmete götürecek Kur'an ve iman hakikatlarını câmi' bir eseri, sebat ve devam ve dikkatle okumayı kat'iyyetle lâzım ve elzem gördük. Aksi takdirde, bu zamanda dünyevî ve uhrevî dehşetli musibetler içine düşmek, şübhe götürmez bir hakikat halindedir. Bunun için yegâne kurtuluş çaremiz, Kur'an-ı Hakîm'in imanî âyetlerini ve bu asra bakan âyet-i kerimelerini tefsir eden yüksek bir Kur'an tefsirine sarılmaktır.
Sözler - 749
 
Son düzenleme:
S Çevrimdışı

Sözlerci

Üye
İslam-TR Üyesi
Sorunuza cevap olması yönünden şurayı da okuyunuz:

Diyorlar: "Said, yanında başka kitabları bulundurmuyor. Demek onları beğenmiyor. Ve İmam-ı Gazalî'yi de (R.A.) tam beğenmiyor ki, eserlerini yanına getirmiyor." İşte bu acib manasız sözlerle bir bulantı veriyorlar. Bu nevi hileleri yapan, perde altında ehl-i zındıkadır; fakat, safdil hocaları ve bazı sofuları vasıta yapıyorlar.
Buna karşı deriz ki:
"Hâşâ, yüz defa hâşâ!.. Risale-i Nur ve şakirdleri, Hüccetü'l-İslâm İmam-ı Gazalî ve beni Hazret-i Ali ile bağlayan yegâne üstadımı beğenmemek değil, belki bütün kuvvetleriyle onların takib ettiği mesleği ehl-i dalaletin hücumundan kurtarmak ve muhafaza etmektir.
Fakat onların zamanında bu dehşetli zındıka hücumu, erkân-ı imaniyeyi sarsmıyordu. O muhakkik ve allâme ve müçtehid zâtların asırlarına göre münazara-i ilmiyede ve diniyede istimal ettikleri silâhlar hem geç elde edilir, hem bu zaman düşmanlarına birden galebe edemediğinden; Risale-i Nur, Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan'dan hem çabuk, hem keskin, hem tam düşmanların başını dağıtacak silâhları bulduğu için, o mübarek ve kudsî zâtların tezgâhlarına müracaat etmiyor. Çünki umum onların merci'leri ve menba'ları ve üstadları olan Kur'an, Risale-i Nur'a tam mükemmel bir üstad olmuştur. Ve hem vakit dar, hem bizler az olduğumuz için vakit bulamıyoruz ki, o nuranî eserlerden de istifade etsek.
Hem Risale-i Nur şakirdlerinin yüz mislinden ziyade zâtlar, o kitablarla meşguldürler ve o vazifeyi yapıyorlar. Biz de, o vazifeyi onlara bırakmışız. Yoksa hâşâ ve kellâ! O kudsî üstadlarımızın mübarek eserlerini ruh u canımız kadar severiz. Fakat herbirimizin birer kafası, birer eli, birer dili var; karşımızda da binler mütecaviz var. Vaktimiz dar. En son silâh, mitralyoz gibi Risale-i Nur bürhanlarını gördüğümüzden, mecburiyetle ona sarılıp iktifa ediyoruz.
Kastamonu - 182
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
Sorunuza cevap olması yönünden şurayı da okuyunuz:

Diyorlar: "Said, yanında başka kitabları bulundurmuyor. Demek onları beğenmiyor. Ve İmam-ı Gazalî'yi de (R.A.) tam beğenmiyor ki, eserlerini yanına getirmiyor." İşte bu acib manasız sözlerle bir bulantı veriyorlar. Bu nevi hileleri yapan, perde altında ehl-i zındıkadır; fakat, safdil hocaları ve bazı sofuları vasıta yapıyorlar.
Buna karşı deriz ki:
"Hâşâ, yüz defa hâşâ!.. Risale-i Nur ve şakirdleri, Hüccetü'l-İslâm İmam-ı Gazalî ve beni Hazret-i Ali ile bağlayan yegâne üstadımı beğenmemek değil, belki bütün kuvvetleriyle onların takib ettiği mesleği ehl-i dalaletin hücumundan kurtarmak ve muhafaza etmektir.
Fakat onların zamanında bu dehşetli zındıka hücumu, erkân-ı imaniyeyi sarsmıyordu. O muhakkik ve allâme ve müçtehid zâtların asırlarına göre münazara-i ilmiyede ve diniyede istimal ettikleri silâhlar hem geç elde edilir, hem bu zaman düşmanlarına birden galebe edemediğinden; Risale-i Nur, Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan'dan hem çabuk, hem keskin, hem tam düşmanların başını dağıtacak silâhları bulduğu için, o mübarek ve kudsî zâtların tezgâhlarına müracaat etmiyor. Çünki umum onların merci'leri ve menba'ları ve üstadları olan Kur'an, Risale-i Nur'a tam mükemmel bir üstad olmuştur. Ve hem vakit dar, hem bizler az olduğumuz için vakit bulamıyoruz ki, o nuranî eserlerden de istifade etsek.
Hem Risale-i Nur şakirdlerinin yüz mislinden ziyade zâtlar, o kitablarla meşguldürler ve o vazifeyi yapıyorlar. Biz de, o vazifeyi onlara bırakmışız. Yoksa hâşâ ve kellâ! O kudsî üstadlarımızın mübarek eserlerini ruh u canımız kadar severiz. Fakat herbirimizin birer kafası, birer eli, birer dili var; karşımızda da binler mütecaviz var. Vaktimiz dar. En son silâh, mitralyoz gibi Risale-i Nur bürhanlarını gördüğümüzden, mecburiyetle ona sarılıp iktifa ediyoruz.
Kastamonu - 182

Diğer tefsir kitaplarıyla hiç kıyas ettiniz mi ?
Mesela bir ayeti kerim örnek verecek olursak sizin tefsir de nasıl şerh edilmiş yazabilir misin ? Maide 44 ayeti
 
S Çevrimdışı

Sözlerci

Üye
İslam-TR Üyesi
Öncelikle, Risale-i Nur baştan sona şeriatı ve şeriatın faziletini ve şeriat hükümlerinin hikmetini ve medeniyet hükümlerinin şeriat hükümleri karşısında acizliğini ve iflasını ders veriyor..Bediüzzamanın hayatının en büyük davası şeriatın kendisidir..

Saniyen, Bediüzzaman bu ayet ile ilgili şöyle bir tefsir yapıyor:

Maatteessüf sû'-i tesadüf ile hükûmete itiraz edenlerden ehl-i ifrat ve ehl-i tefrite rast geldim. Ehl-i ifratın bir kısmı, Arab'dan sonra İslâmiyetin kıvamı olan Etrak'i tadlil ediyorlardı. Hattâ bir kısmı o derece tecavüz etti ki, ehl-i kanunu tekfir ederdi. Otuz sene evvel olan kanun-u esasîyi ve hürriyetin ilânını tekfire delil gösterirdi,
وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا اَنْزَلَ اللّٰهُ
ilâ âhir hüccet ederdi. Bîçare bilmezdi ki: مَنْ لَمْ يَحْكُمْ bimana مَنْ لَمْ يُصَدِّقْ dır.
Münazarat - 82
 
Son düzenleme:
S Çevrimdışı

Sözlerci

Üye
İslam-TR Üyesi
# İşte bu hakikata binaendir ki; Ayasofya'yı puthane ve Meşihat'ı kızların lisesi yapan bir kumandanın keyfî kanun namındaki emirlerine fikren ve ilmen tarafdar değiliz ve şahsımız itibariyle amel etmiyoruz.
Şualar - 394

#....bu defa adliyece benden sordular ki: Kürd Âtıf, rejim aleyhinde çalışıyor. Demek onun muarızları, rejime dayandılar. Ben de dedim: Rejimi reddetmek ne vazifemizdir, ne de kuvvetimiz var ve ne de düşünüyoruz ve ne de Risale-i Nur izin veriyor. Fakat biz kabul etmiyoruz, amel etmiyoruz, istemiyoruz. Red başka, kabul etmemek başkadır, amel etmemek daha başkadır. Hazret-i Ömer'in (R.A.) taht-ı hükmünde, kanun-u adalet-i şer'iyesini reddetmeyen ve ilişmeyen Yahudilere, Nasara'ya ilişmiyordular. Demek kabul etmemek, tasdik etmemek, idarece bir suç teşkil etmiyor ki; o çeşit muhalifler ve münkirler, en kuvvetli padişahların idaresi ve siyaseti altında bulunmuşlar. İşte bu nokta-i nazardan, Risale-i Nur'un şakirdlerinden en müdhiş bir muhalif ve rejim müessisini tel'in de etse, bilfiil idareye ilişmese, onun mefkûresine kanunen ilişilmez. Hürriyet-i vicdan ve hürriyet-i fikir, onları tebrie eder.}
Kastamonu - 265

# Ve sizi iğfal eden ve adliyeyi şaşırtan ve hükûmeti bizimle, vatana ve millete zararlı bir surette meşgul eyleyen muarızlarımız olan zındıklar ve münafıklar, istibdad-ı mutlaka "cumhuriyet" namı vermekle, irtidad-ı mutlakı rejim altına almakla sefahet-i mutlaka "medeniyet" ismini vermekle, cebr-i keyfî-i küfrîye "kanun" ismini takmakla hem sizi iğfal, hem hükûmeti işgal, hem bizi perişan ederek, hâkimiyet-i İslâmiyeye ve millete ve vatana ecnebi hesabına darbeler vuruyorlar.
Şualar - 287
 
Son düzenleme:
S Çevrimdışı

Sözlerci

Üye
İslam-TR Üyesi
ŞERİAT-I GARRA, kelâm-ı ezelîden geldiğinden ebede gidecektir. Nefs-i emmarenin istibdad-ı rezilesinden selâmetimiz, İslâmiyete istinad iledir. O hablülmetine temessük iledir. Ve haklı hürriyetten hakkıyla istifade etmek, imandan istimdad iledir. Zira Sâni'-i Âlem'e hakkıyla abd ve hizmetkâr olanın, halka ubudiyete tenezzül etmemesi gerektir. Herkes kendi âleminde bir kumandan olduğundan, âlem-i asgarında cihad-ı ekber ile mükelleftir. Ve ahlâk-ı Ahmediye ile tahalluk ve Sünnet-i Nebeviyeyi ihya ile muvazzaftır.
Ey evliya-i umûr! Tevfik isterseniz, kavanin-i âdetullah'a tevfik-i hareket ediniz. Yoksa tevfiksizlik ile cevab-ı red alacaksınız. Zira maruf umum enbiyanın memalik-i İslâmiye ve Osmaniyeden zuhuru, kader-i İlahînin bir işaret ve remzidir ki, bu memleket insanlarının makine-i tekemmülâtının buharı diyanettir. Ve bu Asya ve Afrika tarlasının ve Rumeli bostanının çiçekleri, ziya-yı İslâmiyetle neşv ü nema bulacaktır. Dünya için din feda olunmaz. Gebermiş istibdadı muhafaza için, vaktiyle mesail-i şeriat rüşvet verilirdi. Dinin mes'eleleri terk ve feda edilmesinden, zarardan başka ne faydası görüldü? Milletin kalb hastalığı za'f-ı diyanettir. Bunu takviye ile sıhhat bulabilir. Bizim cemaatımızın meşrebi: Muhabbete muhabbet ve husumete husumettir. Yani beyne'l-İslâm muhabbete imdad ve husumet askerini bozmaktır. Mesleğimiz ise, ahlâk-ı Ahmediye ile tahalluk ve Sünnet-i Peygamberîyi ihya etmektir. Ve rehberimiz Şeriat-ı Garra ve kılıncımız da berahin-i kàtıa ve maksadımız i'lâ-i Kelimetullahtır.
Tarihçe-i Hayat - 58
................

Mahkeme reisi Hurşid Paşa sorar:
-Sen de şeriat istemişsin?
Bedîüzzaman cevab verir:
-Şeriatın bir hakikatına, bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilalcilerin isteyişi gibi değil!
Tarihçe-i Hayat - 60
.......

Onüç asır evvel şeriat-ı garra teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa'ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinayettir. Ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir.
Tarihçe-i Hayat - 59
 
Son düzenleme:
S Çevrimdışı

Sözlerci

Üye
İslam-TR Üyesi
Din-i İsevî'de yalnız esasat-ı diniye Hazret-i İsa Aleyhisselâm'dan alındı. Hayat-ı içtimaiyeye ve füruat-ı şer'iyeye dair ekser ahkâmlar, Havariyyun ve sair rüesa-yı ruhaniye tarafından teşkil edildi. Kısm-ı a'zamı, kütüb-ü sâbıka-i mukaddeseden alındı. Hazret-i İsa Aleyhisselâm, dünyaca hâkim ve sultan olmadığından ve kavanin-i umumiye-i içtimaiyeye merci' olmadığından; esasat-ı diniyesi, hariçten bir libas giydirilmiş gibi, şeriat-ı Hristiyaniye namına örfî kanunlar, medenî düsturlar alınmış, başka bir suret verilmiş. Bu suret tebdil edilse, o libas değiştirilse, yine Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın esas dini bâki kalabilir. Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ı inkâr ve tekzib çıkmaz. Halbuki din ve şeriat-ı İslâmiyenin sahibi olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm iki cihanın sultanı, şark ve garb ve Endülüs ve Hind, birer taht-ı saltanatı olduğundan; Din-i İslâm'ın esasatını bizzât kendisi gösterdiği gibi, o dinin teferruatını ve sair ahkâmını, hattâ en cüz'î âdâbını dahi bizzât o getiriyor, o haber veriyor, o emir veriyor. Demek füruat-ı İslâmiye, değişmeye kabil bir libas hükmünde değil ki; onlar tebdil edilse, esas-ı din bâki kalabilsin. Belki esas-ı dine bir ceseddir, lâekal bir cilddir. Onunla imtizaç ve iltiham etmiş; kabil-i tefrik değildir. Onları tebdil etmek, doğrudan doğruya sahib-i şeriatı inkâr ve tekzib etmek çıkar.
Mektubat - 435
 
S Çevrimdışı

Sözlerci

Üye
İslam-TR Üyesi
Muhterem kardeşim, Risale-i Nur kulliyatında toplam kaç ayet işlenmiştir?

Kardeşim,
Biliyorsunuz ki Kur'anın en önemli ve en büyük mu'cizelik cihetinden biri onun îcazıdır..Yani, az sözle çok manaları anlatmasıdır, ders vermesidir...Hatta ehl-i tahkik Kur'an Fatiha'da ve Fatiha Besmelede ders verildiğine hükmetmişler..Kur'an ayetlerinin her biri birer hakikatler hazinesidir..Bu sebeple önemli olan Kur'an ayetlerinin sayısının toplamı değil, Risale-i Nurda verilen Kur'an dersleri, Kur'an hakikatleri, Kur'an nükteleridir..Evet, Risale-i Nurda lafzen geçen ayet sayısı 620 civarındadır fakat lafzını zikretmeden ders verilen ayet mealleri ile Risale-i Nur Kur'anın tam ve hakikatli bir tefsiri olur...Mesela, Yirmiikinci Söz, Otuzüçüncü Söz, Yedinci Şua, Yirminci Mektub, İkinci Şua gibi Risaleler Kur'anda tekrar tekrar sarih ve işari olarak ders verilen binlerce tevhid ayetinin tefsiridir..Onuncu Söz, Yirmidokuzuncu Söz gibi Risaleler Kur'anın haşir ve ahiret hakkındaki ayetlerinin tefsiridir..Ondokuzuncu Söz, Ondokuzuncu Mektub gibi Risaleler Kur'anın nübüvveti ders veren ayetlerinin tefsiridir..Bunun gibi Risale-i Nurun her bir risalesi Kur'an ayetlerindeki manaları ihtiyaca göre lüzumu derecesinde ders veriyor, tefsir ediyor...Zaten yine biliyorsunuz ki Kur'an ayetlerini Fatiha'dan Nas'a kadar kelime kelime ders veren tefsirler de Kur'an ayetlerinin bütün manalarını ve bütün nüktelerini ders veremezler..Her biri Kur'an ayetlerindeki hazineleri ihtiyaca göre ders verir..İşte Risale-i Nur da bu tefsirlerden biridir..Fakat zamanın ihtiyacına göre yeni izah tarzıyla telif edilmiştir..

Elhasıl, Risale-i Nur Kur'an hakikatlerini lüzumu derecesinde ders vermiştir..Risale-i Nurda lüzumu derecesinde ders verilmeyen bir Kur'an hakikatı yoktur.
 
Son düzenleme:
طالب بن عايد Çevrimdışı

طالب بن عايد

انا لله وانا اليه راجعون
Süper Moderatör
Risale-i Nurda lafzen geçen ayet sayısı 620 civarındadır
Sorumun cevabı burasıdır kardeşim, diğer kısımlar sonra konuşulur.

Kur'an tefsiri demek için Kur'an'ın tamamı işlenmelidir.

Anladık ki; Rnk Kur'an tefsiri değildir! Öncelikle doğru olmayan sözünüzden tevbe etmenizi tavsiye ederim. Tefsir diyecekseniz, filanca ayetlerin veya surenin tefsiri diyebilirsiniz belki..

Şimdi ikinci soru; 18. Lemalarda Ali'ye (r.a) verildiği iddia edilen vahye inanıyor musun? Kendi kısa cevabını ver, Rnk değil.
 
S Çevrimdışı

Sözlerci

Üye
İslam-TR Üyesi
Şimdi ikinci soru; 18. Lemalarda Ali'ye (r.a) verildiği iddia edilen vahye inanıyor musun? Kendi kısa cevabını ver, Rnk değil.

Kardeşim, dikkat edersen hiç kimse Risale-i Nurun binlerce sayfasında ders verilen Tevhid, haşir, ahiret, nübüvvet ve diğer imani meseleleri tenkid edip bir kusur bulamıyor..Mahrem olan ve zaten herkese gösterilmeyen ve herkese lüzumu bulunmayan bir meseleye sathi bir tarzda makam ve maksat bilinmeden kulaktan dolma bilgilerle itiraz ediliyor..Bu da Risale-i Nurun hakkaniyetinin bir delilidir..her ne ise..

Şayet itiraz "sayfanın kucağına düşme" keyfiyeti ise, İmamı Gazali bu hususu veciz bir şekilde açıklamıştır: "Onlar vahiyle Peygamber'e (a.s.m.) nâzil olduğu vakit, İmam-ı Ali'ye (r.a.) emretti; "Yaz." O da yazdı, sonra nazmetti."

Netice olarak; Hz. Ali'nin (r.a.) Sekine mâhiyetinde İsm-i Azam duasını nazmetme keyfiyetine mazhar olmasının Ehl-i Sünnet perspektifinde bir sakıncası yoktur. Bu Hz. Ali'ye inen bir vahiy değildir, Efendimiz (asm)'e inen İsmi Azam duasının, Hz. Ali'ye bildirilmesidir.
 
Pangea Çevrimdışı

Pangea

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Yazmayayım yazmayayım diyorum da şuan kendimi tutamıyorum.

Kuran tüm insanlığa Rabbinden bir mesajdır. İnsanlığın bu mesajı anlaması ve uyması kendi ahireti için elzemdir. Bu uğurda Kuran yüzlerce dile çevrilmiştir. mealler. Hatta yüz yıl önceki İngilizce Kuran meali ile günümüzdekinin bile muhteviyatı değiştirmiştir çünkü dil sadeleşir. Metinlerin hitap ettiği kitle artık 7/24 medresede yaşayıp tüm boş vaktini ilim tahsis etmeye ayıran kişiler değil. Sosyal medya aracılığıyla z kuşağının konsantrasyon süresi zaten bir Japon balığının konsantrasyon süresine indirgenmiştir. Siz bu yazılanları risaleleri anlıyorsanız (!) kendi cemaatiniz için bir iyilik yapın ve şu metnin dilini sadeleştirin.

Geçenlerde bir intihar mevzu olmuştu, demiyorum ki siz suçlusunuz, cemaati, ailesi suçlu. Tabiki kimse suçlu değil. Ama Eğer dini yaymak öğretmek istiyorum davasındaysanız o zaman bu metinler sadeleşecek! Bu kadar basit. İnsanların anlamadığı bir metinle aydınlanabileceği fikrine nasıl kapılırsınız?

Önemli olan Kuranı anlamak değil zaten, anladığını uygulayabilmek! Zor olan kısım anlamak değil uygulamaktır. Çünkü zaten Kuran Allah tarafından kolaylaştırılmıştır! Sizde insanlar uygulama safhasına geçemiyor çünkü anlama safhası ömür boyu sürüyor! Bir de derecelerden bahsetmişsin masonluk mu bu, da dereceleri olsun!!

Siz “anlama” işini kolaylaştırması gereken bir tefsir kullanıyorsunuz ama tefsiri anlamak için bir tercümana ihtiyaç duyuyorsanız bu metni sürdürmenin anlamı nedir? Yoksa siz risalei nurun dili böyle derindir, böyle kalmalıdır, muhafaza edilmelidir mi diyorsunuz? Neden? Neden başka bir metnin (Kuran’ın) anlaşılması için yazılmış bir metni anlaşılabilir hale getirmekten sakınıyorsunuz? Yoksa bu Metin sizin gözünüzde kutsal mı? Bir dokunulmazlığı mı var? Eğer islamı yaymak öğretmek hedefindeyseniz anlarsınız. Ama eğer risalei nuru yaymak ve öğretmek hedefindeyseniz asla anlaşamayız.
 
Son düzenleme:
S Çevrimdışı

Sözlerci

Üye
İslam-TR Üyesi
Siz “anlama” işini kolaylaştırması gereken bir tefsir kullanıyorsunuz ama tefsiri anlamak için bir tercümana ihtiyaç duyuyorsanız bu metni sürdürmenin anlamı nedir?

Kardeşim, Kur'an hakikatlerini ve iman esaslarını Risale-i Nurdan daha kolay, daha anlaşılır, daha tahkiki bir tarzda ders veren, iman hakikatleri ile ilgili sorulara daha kolay ve anlaşılır bir tarzda cevap veren bir tefsir yok..Herkes derecesine göre istifade ediyor..biz bu konuda taassub sahibi değiliz..mesela, haşir ve ahireti Onuncu Sözden daha basit, daha anlaşılır ve daha tahkıki bir tarzda ders veren bir eser varsa getirin söz veriyorum onu da okurum.
 
Son düzenleme:
Pangea Çevrimdışı

Pangea

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeşim, Kur'an hakikatlerini ve iman esaslarını Risale-i Nurdan daha kolay, daha anlaşılır, daha tahkiki bir tarzda ders veren, iman hakikatleri ile ilgili sorulara daha kolay ve anlaşılır bir tarzda cevap veren bir tefsir yok..Herkes derecesine göre istifade ediyor..biz bu konuda taassub sahibi değiliz..mesela, haşir ve ahireti Onuncu Sözden daha basit, daha anlaşılır ve daha tahkıki bir tarzda ders veren bir eser varsa getir söz veriyorum onu da okurum.
Haşrolunmayı ve ahireti anlamak için Metin’e gerek mi var? Öleceğiz ve nasıl ki kışın ölü görünen bir ağaç ilkbaharda Allah’ın lütfuyla diriliyorsa öyle dirileceğiz. Allah zaten anlamamız için örneklendirmiş Kuranda. Daha ne? Bazen Elmalı hamdinin mealini bile bilmediğim kelimeler olduğu için es geçiyorum. Siz nasıl gençlere bu metni dayatırsınız? Sanki dini anlamanın tek yolu buymuş gibi neden diretiyorsunuz? Alıntıladıklarınızdan tek cümle okuyamıyorum elhamdulillah. Ama illa bunu anlamaya çalışmalıyım diye bir düşünce tek saniye geçmiyor aklımdan çünkü dinimi biliyorum in şa Allah. Bakın, bu iş şimdiye kadar yürümüş olabilir. İnsanlar anlamıyorum ama bir hikmeti vardır diyerek dine tutunduğunu zannederek bu risalelere tutunmuş olabilir. Ki biliyoruz realitede durum nedir -dolapların üst raflarında hiç indirilmemek üzere terk edilmiştir halkta bu metinler. AMA bu böyle devam etmez. Ne insanların vakti var artık böyle ağdalı bir dili anlamaya ne de kabiliyeti. Kullan at toplumu olmuşuz, kullanıp atıyoruz. Korkarım ki insanlar risalei nuru atarken sadece onu değil bir zamanlar anlatılması için yazılan Kuranı da atacak. O yüzden derece merece kandırmayalım birbirimizi, derdimiz dini yaymak olsun anlamak ve anlatmak olsun. Zorlaştırmak değil. Zira bu islamın ana arterine karşıdır. Din en anlaşılabilir en kolay biçimiyle aktarılmalıdır ki alim olmayan halk da anlasın. Yoksa sizinki sadece alimlerin anladığı Latince inciller ve islamın kaldırdığı ruhbanlık sınıfına dönüşür. Sadece belirli bir kesim anlar ve halk onların anlatmasına muhtaç kalır. Böyle bir şey yok islamda.
 
Üst Ana Sayfa Alt