RİSALE-İ NUR'LARDA TEZAT VE YANLIŞLIKLAR !
1 _
AYNI SÖZE SAHİH HADİSTİR DEDİĞİNİN İSBATI :
Sözler yayınları 1990 basım , Lemalar , Ondördüncü Lema :
" .....
Bu defaki sualinizde diyorsunuz ki : Hocalar diyorlar . Arz öküz ve balık üstünde duruyor . Halbuki arz , muallakta bir yıldız gibi gezdiğini coğrafya görüyor. Ne öküz var ne de balık ?
Elcevab : İbni Abbas (r.a.) gibi zatlara isnad edilen sahih bir rivayet var ki , Resul-i Ekrem Aleyhissealatu Vesselamdan sormuşlar . Dünya ne üstünde duruyor. Ferman etmiş .
Öküzün ve Balık'ın üzerinde duruyor , ila Ahir..."
İnternetteki yayınlanan kitabdan :
ONDÖRDÜNCÜ LEM'A
"İki Makam"dır.
BİRİNCİ MAKAM: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan sorulmuş ki: "Arz ne üstünde duruyor?" Resul-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm ferman etmiş: عَلَى الثَّوْرِ وَالْحُوتِ Yâni "Öküz ve balık üstünde duruyor." Şu Hadîse dair çok münakaşat vardır. Coğrafyacılar, hâşâ bu Hadîsi inkâr ediyorlar.
İşte bu Hadîsin hakikî mânâsını üç vecihle, bu Risalenin Birinci Makamı öyle bir tarzda beyan ediyor ki; münkirlerin zerre mikdar insafı varsa ve Coğrafyacıların hakka karşı zerre mikdar iz'anları bulunsa, bu Hadîsi, bâhir bir mu'cize-i Ahmediye (A.S.M.) sayacaklardır. Çünki o üç cevap hem hakikî ve kat'î, hem manidardırlar.

Lem'alar - Sayfa 93 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Lem'alar Kitabı, On Dördüncü Lem'a Bölümü, Sayfa 93
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
AYNI SÖZE UYDURMA , İSRAİLİYATTIR DEDİĞİNİN İSBATI
Zehra Yayıncılık , MUHAKEMAT kitabı sayfa 51 -52 ikinci mesele
İkinci Mesele :
Puşide olmasın , Sevr (öküz) ve Hut (balık)'un kıssa-i meşhuresi İslamiyetin dahil ve tufeylisidir. Ravisiyle beraber Müslüman olmuştur. İstersen Mukaddeme-i Salise'ye git göreceksin hangi kapıdan daire-i İslamiyet'e dahil olmuştur. Amma İbn-i Abbas'a olan nisbetin ittisali ise Dördünce Mukaddeme'nin ayinesine bak , o ilhakın sırrını göreceksin .
İnternetteki yayınlanan kitabdan
İkinci Mesele
Pûşide olmasın, Sevr ve Hûtun kısas-ı meşhuresi, İslâmiyetin dahil ve tufeylîsidir. Râvisiyle beraber Müslüman olmuştur. İstersen, Mukaddeme-i Saliseye git, göreceksin, hangi kapıdan daire-i İslâmiyete dahil olmuştur.
Amma, İbn-i Abbas’a olan nispetin ittisali ise: Dördüncü Mukaddemenin aynasına bak; o ilhakın sırrını göreceksin. Bundan sonra mervîdir: "Arz, Sevr ve Hût üzerindedir." Hadis olarak rivayet ediliyor.
Evvelâ: Teslim etmiyoruz ki, hadistir. Zira, İsrailiyatın nişanı vardır.
Saniyen: Hadis olsa da zaaf-ı ittisal için yalnız zannı ifade eden âhâddendir. Akideye dahil olmaz. Zira yakîn şarttır.

Muhakemat - Sayfa 52 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Muhakemat Kitabı, İkinci Mesele Bölümü, Sayfa 52
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
Şimdi bizim cevabımıza gelelim :
Rasulullah şöyle dedi diye başlanılan sözün (hadis) rasulullahın ağzından çıkmış olduğunu kanıtlamak için hadis usulüne göre sened , ravi , vurud gibi siga'sını saymanızla mümkündür. Bu da hadis usulüne vakıf alimlerin onaylaması demektir .
Bu hadisi böyle bir ilme vakıf olan alimlere sorduğumuzda “bu sözün uydurma olduğunu , hiç bir muteber hadis kitabında geçmediğini bildirmişlerdir”.
Daha sonra bu sözü Nurcuların çeşitli fraksiyonlarındaki abilerine sorduğumuzda , otomatik olarak yazdırılan !! kitabda olması hasebiyle kabul ettiler fakat sahih bir kaynak sunamadılar.
Kaynak olarak şu hadis kitablarını (Hâkim, el-Mustedrak: 4:636; el-Munzirî, et-Terğib ve’t-Terhîb: 4:257; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid: 8:131) sunanlar oldular. Fakat bu verilen kaynaklara kendileri bakmadıkları ya da konumuz olan söz olmadığını, araştırımaktan üşenenler için cevab vermiş sayılacaklarını umdular . Çünkü bu kaynaklarda bahsimiz olan dünya öküz ve balık üzerinedir sözü bulunmamaktadır. Aşağıya ekleyeceğim hadis ve yorumlar geçmektedir.
Bunun da mevzu olan sözün senediyle ilgisi yoktur .
Ebu Zer (r.anh)’dan:
“Rasulullah (s.a.v.) bir gün şöyle dedi: “Bu güneş nereye gider bilir misiniz?”
Oradakiler: “ALLAH ve Rasulû bilir” dediler.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Güneş, arşın altındaki yerine gidinceye kadar döner. Oraya varınca secdeye kapanır ve o şekilde kalır. Sonra Ona: Kalk! Çıktığın yere dön, denilir. Çıktığı yere döner ve oradan doğar. Bu durum insanlara farklı gelmeyecek şekilde devam eder. Ve yine arşın altındaki yerine gelir.
Ona : Kalk! Geldiğin yoldan geri dön, denilir. Bunun üzerine o da batış yerinden doğar.” Rasulullah (s.a.v.): “Biliyor musunuz bu ne zaman olur? Bu önceden iman etmemiş yada imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanının bir fayda sağlamayacağı zaman da olur” dedi.”
(Muslim, İmân (2/195-196 Nevevi Şerhi.
Buhari özet olarak, Tefsir (8/541 Fethu’l-Bâri), Tevhid (13/404 Fethu’l-Bâri)
Ayrıca bu söz için sizi TEFSİRDE İSRAİLİYAT isimli kitabın 115-117 arasını okumanızı öneririm :
Doç dr, Abdullah Aydemir , Beyan yayınları
îbnü Abbas'tan mervî konu ile ilgili rivayet:
Bidayette Cenabı Hakkın Argı suyun üzerinde bulunuyordu. ALLAH yarattıklarından hig birini (su)'dan önce yaratmış değildir. Cenabı Hak, diğer varlıkları yaratmayı arzu edince sudan bir duman çıkardı. Duman suyun üzerinde yükseldi; ALLAH bu yükselen varlığa sema (gök) adını verdi. Bundan sonra ALLAH suyu kurutarak onu tek bir yer haline getirdi. Bundan sonra yeri parçalara ayırdı, onu yedi parça yaptı. Bunları pazar ve pazartesi olmak üzere iki gün içinde yarattı.
ALLAH, yeri balık üzerinde yarattı. Bu balık Cenabı Hakkın: "Nûn ile kaleme ve (erbâb-ı kalemin) yazmakta oldukları şeylere andolsunki..."[El-Kalem, 68/1]. âyetinde belirttiği "Nûh" dur. Balık suyun içinde (üzerinde) dir. Su da, düz ve yalçın bir kaya üzerinde yaratılmış*tır. Bu yalçın kaya, bir meleğin sırtmdadır. Melek, kaya üzerindedir. Kaya, rüzgârın üstündedir. Bu kaya, Lokman (a.s.)'ın anlattığı kayadır ki, gökte ve yerde değildir.
(Birbirinin üzerine bindirilerek yekdiğerine irtibatlı bir şekilde yaratılan bu varlıklardan) balık hareket etti ve oynadı. Balığın bu hareketinin tesiriyle yer sallandı. Bunun üzerine Cenabı Hak yerin üzerinde dağları sabit kıldı. Bundan dolayı dağlar yere karşı iftihar etmektedirler..."[36].
Bu uzun rivayeti eserine alan Taberî sened hakkında şüpheli olduğunu, binâenaleyh buna fazla itimad etmediğini söyler. (Yefsîr, I. 156; A- Muhammed Şâkir tahkiki)
îbnu Kesîr habere öz olarak değindikten sonra bunun "isrâîliyyat' tan olduğu ihtimalini tasrîh eder (tefsir, V. 385).
Eserlerine isrâîliyyatı almamak için titizlik gösteren bazı îslâm bilginleri ise bu tür haberlere —(ilgili âyetleri tefsîr ederken)— katiyyen ehemmiyet vermemişlerdir
[En-Nesefî, et-Teysîr, varak 17Ob; Îbnu 'Atiyye, el-Muharrav,varak 49b; Mekkî îbn Hammûg, tefsîr,302a]
Tıbkı Îbnu Kesîr gibi İbnu 'Atıyye de rivayetleri eserine aldıktan sonra; bunların zayıf haberler olduğunu, mevcud senedlerle bunları isbata imkân olmadığını tenbîh eder
[El-Muharrar, IV. varak 49b.]
[36] Yahya İbn Sellâm, tefsir, S3a; Tefsîru Abdirrazzak, Varak 71a; Taberî, I. 194; XXI. 72; Taberî, tarih, I/l. 64, 65, 6&, 67; Tefsîru Mukatil, varak 234b; îbnü 'Atıyye, tefsir, IV. varak 49b; en-Nesefî, et-Teysîr, varak 170b; el-Beğavî, M. Tenzil, II. 12, 134.-35; el-Keşgaf, m. 52, 496; Tâcü'l-Kurra', Kitâbü Lübâbi Tefsîri'l-Kur'ân, varak 222a; el-'Udfuvî, el-lstignâ' fî 'Ulûmi'l-Kur'ân, varak 226a-b (beş numaralı nüsha); tbnü Tayfur es-Secâvendî, 'Aynil'l-me'ânî, varak 174b; el-Mehdevî, et-Tahsîl, varak 144b; Mekkî İbn Hammûş, tefsir, varak 302a; et-Tabressî, IV. IV. 319; et-Tibyan, VHI. 251; Z. Mesîr, VI. 321; el-Kurtubî, XTV. 68; tbnü Kesîr, V. 385; I. 118; ed-Dürru'1-Mensûr, I. 42-43; eş-Şevkânî, tef-sîr, I. 61; izmirli, S.C. Nebeviyye Mukaddemesi, s. 101.
****************************************
2 -

Altıncı çocuk: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm namaz kılarken, hırçın bir çocuk namazını kat edip geçtiğinden, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm :
اللهم اقطع اثره
(Elleahummeakta’eserahu) "ALLAHım, Onun yerden izini kes." demiş. Ondan sonra çocuk daha yürümemiş, öyle kalmış, hırçınlığının cezasını bulmuş.
İnternetteki yayınlanan kitabdan
Altıncı çocuk: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm namaz kılarken, hırçın bir çocuk namazını kat edip geçtiğinden, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm


Mektubat - Sayfa 142 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Mektubat Kitabı, On Dokuzuncu Mektub Bölümü, Sayfa 142
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
Hadisi Ebu Davud rivayet etmiştir . (Ebû Dâvud, Salât, 109 / 705-706).
Bu rivayette, Peygamberin önünden çocuğun eşek üzerindeyken geçtiği belirtilmektedir. Said Nursî bunu zikretmemiştir.
Ebu Davud’un aynı bapta rivayet ettiği bir hadis daha vardır ki, Said Nursî’nin naklettiği hadis bu olsa gerektir.
Rivayet şöyledir:
Yezid b. Nimrân (şöyle) demiştir:
Peygamber (s.a.v.) bir gün Tebük’te bir hurma ağacının yanında konaklamış ve :
"Bu (hurma ağacı), bizim kıble(cihetindeki sutre)mizdir" buyurmuş, sonra da namaza durmuştu.
Ben de çocuk hâlimle koşarak geldim ve Peygamberle hurma ağacının arasından geçtim.
Bunun üzerine Peygamber de: "O, bizim namazımızı kesti, ALLAH da onun izini kessin!" buyurdu.
Ben de bugüne kadar bir daha ayağa kalkamadım.
(Ebû Dâvud, Salât, Bab 109, Hadis no: 705, 706, 707)
Bu metni kitabına alan ebu Davud şöyle not düşmüştür : “Her iki hadiste de meçhul raviler vardır. Birinci hadiste bir meçhul râvi varken, ikincisinde iki ravi meçhuldür. Bu yüzden her iki hadis de zayıftır”.
(Necati Yeniel – Hüseyin Kayapınar, Sünen-i Ebî Dâvud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi, İstanbul 1987)
(hadisin senedindeki meçhul raviler : ”Mevla li Yezid bin Nimran” ve “Said bin Ğazvan”)
ibn Şihab ez-Zuhrî şöyle demiştir: "Namazı hiçbir şey kesmez." (Buhārî, Salât, 105/150)
Said Nursî, bu hadisi Mucizat-ı Ahmediye Risalesi’nde nakletmiş, dolayısıyla olayı Peygamberimizin mucizelerinden biri olarak takdim etmiştir. Oysa, Peygamberin (s.a.v.) mucizeleri böyle zayıf rivayetlerle isbatlanmaktan müstağnidir.
Ayrıca, bu zayıf hadis, bu konudaki sahih rivayetlere de muarızdır:
Ebu Said el-Hudrî’den (r.anh) demiştir ki:
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Namazı hiçbir şey bozamaz. (Bununla beraber, siz yine de) gücünüz yettiğince (önünüzden geçene) engel olmaya çalışınız. Çünkü o, şeytandan başka bir şey değildir."
(Ebû Dâvud, Salât, 114/719)
"Namaz kılan kimsenin önünden geçen hiçbir şey, namazını kesmez."
(Muvatta', Sefer, 11/40.)
*************************************************
3_

YAZDIRILDI !
Bu Onuncu Meseleye Bir Hâtime Olarak İki Hâşiye
Birincisi
Bundan on iki sene evvel işittim ki, en dehşetli ve muannid bir zındık, Kur’ân’a karşı sû-i kastını, tercümesiyle yapmaya başlamış. Ve demiş ki: "Kur’ân tercüme edilsin, tâ ne mal olduğu bilinsin." Yani, lüzumsuz tekrarâtı herkes görsün ve tercümesi onun yerinde okunsun diye dehşetli bir plân çevirmiş.
Fakat Risâle-i Nur’un cerh edilmez hüccetleri katî ispat etmiş ki, Kur’ân’ın hakîki tercümesi kàbil değil. Ve lisân-ı nahvî olan lisân-ı Arabî yerinde Kur’ân’ın meziyetlerini ve nüktelerini başka lisân muhâfaza edemez. Ve herbir harfi on adetten bine kadar sevab veren kelimât-ı Kur’âniyenin mu’cizâne ve cemiyetli tâbirlerinin yerinde beşerin âdi ve cüz’î tercümeleri tutamaz, onun yerinde câmilerde okunmaz, diye Risâle-i Nur her tarafta intişârıyla o dehşetli plânı akîm bıraktı.
Fakat, o zındıktan ders alan münâfıklar, yine şeytan hesâbına Kur’ân güneşini üflemekle söndürmeye, ahmak çocuklar gibi, ahmakàne ve dîvânecesine çalışmaları sebebiyle, bana gàyet sıkı ve sıkıcı ve sıkıntılı bir hâlette bu Onuncu Mesele yazdırıldı tahmin ediyorum. Başkalar ile görüşemediğim için hakîkat-i hâli bilmiyorum
Risale-i Nur Külliyatı Sözler 11. Şua sayfa 425
Risale-i Nur Külliyatı » Şualar 11 Şua Onuncu mesele » Sayfa: 227

Şuâlar - Sayfa 227 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, — Onuncu Mesele (Emirdağ Çiçeği) Bölümü, Sayfa 227
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
İşte, ey nefsim gibi bedbahtlık neticesinde bir kısım ömrünü nursuz felsefî ve ecnebî fünununa sarf eden ihtiyar kardeşlerim! Kur’ân’ın lisanındaki mütemadiyen Lâ ilâhe illâ Hû ferman-ı kudsiyesinden ne kadar kuvvetli ve ne kadar hakikatli ve hiçbir cihette sarsılmaz ve zedelenmez ve tagayyür etmez kudsî bir rükn-ü imanîyi anlayınız ki, nasıl bütün mânevî zulümatı dağıtır ve mânevî yaraları tedavi eder!
Bu uzun macerayı, ihtiyarlığımın rica kapıları içinde derci, adeta ihtiyarımla olmadı. İstemiyordum, belki usandıracak diye çekiniyordum. Fakat bana yazdırıldı diyebilirim. Her neyse, sadede dönüyorum.
Risale-i Nur Külliyatı » Lem'alar » Altıncı lema Sayfa: 242

Lem'alar - Sayfa 242 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Lem'alar Kitabı, Yirmi Altıncı Lem'a Bölümü, Sayfa 242
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
O kadar geniş bir sahada, yüzer talebelerde, yüzler risalede, on sekiz sene zarfındaki mektup ve kitaplar dahi hakikat-i imaniyeden ve Kur’âniyeden ve âhiretin tahkikinden ve saadet-i ebediyeye çalışmaktan başka birşey bulmadılar. Plânlarını gizlemek için gayet âdi bahaneleri aramaya başladılar. Fakat hükûmetin bazı erkânını iğfal edip aleyhimize çeviren dehşetli ve gizli bir zındıka komitesi şimdi doğrudan doğruya küfr-ü mutlak hesabına bize hücum etmek ihtimaline karşı, güneş gibi zâhir ve şüphe bırakmaz ve dağ gibi metin, sarsılmaz olan Meyve Risalesi onlara karşı en kuvvetli bir müdafaa olup onları susturacak diye bize yazdırıldı zannediyorum.
Said Nursî
Risale-i Nur Külliyatı » Şualar 13. Şua » Sayfa: 275
Risale-i Nur Külliyatı » Tarihçe-i Hayat » Sayfa: 376

Şuâlar - Sayfa 275 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, On Üçüncü Şuâ Bölümü, Sayfa 275
kulliyat.risaleinurenstitusu.org

Tarihçe-i Hayat - Sayfa 376 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Tarihçe-i Hayat Kitabı, Beşinci Kısım: Denizli Hayatı Bölümü, Sayfa 376
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
Bu Yedinci Şuâ, bir mukaddime ve iki makamdır. Mukaddimesi dört mesele-i mühimmeyi, Birinci Makamı, Ayet-i Kübrâ’nın tefsirinden Arabî kısmını, İkinci Makamı onun bürhanlarını ve tercümesini ve meâlini beyan ederler.
Bu gelen mukaddime lüzumundan fazla izah edilmekle beraber, bir derece uzun olması ihtiyarsız olmuştur. Demek ihtiyaç var ki öyle yazdırıldı. Belki de bir kısım insanlar bu uzunu kısa görürler.
Said Nursî
Risale-i Nur Külliyatı » Şualar 7. Şua » Sayfa: 92

Şuâlar - Sayfa 92 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, Yedinci Şuâ Bölümü, Sayfa 92
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
Hem kâinatı baştan başa aynalar hükmünde tecellîyat-ı esmâya mazhariyetlerini öyle gösteriyor ki, gafletin imkânı olmuyor. Hiçbir şey huzura mâni olmuyor. Ehl-i tarikat ve hakikat gibi huzur-u daimi kazanmak için kâinatı ya nefyetmek veya unutmak daha hatıra getirmemek değil, belki kâinat kadar geniş bir mertebe-i huzuru kazandırdığını ve geniş ve küllî ve daimi kâinat vüs’atinde bir ubudiyet dairesini açtığını gördüm.
Daha var; fakat şimdi bu kadar yazdırıldı.
Risale-i Nur Külliyatı » Kastamonu Lahikası 149. mektup » Sayfa: 180

Kastamonu Lâhikası - Sayfa 180 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Kastamonu Lâhikası Kitabı, Tahlil Bölümü, Sayfa 180
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
Küçük Hüsrev olan Feyzi ve Emin’in suali ve ilhahlarıyla bazı biçarelerin imanlarını şübehattan muhafaza niyetiyle bu meseleye dair yalnız bir, iki, üç satır yazmak niyet edip başlarken, ihtiyarım haricinde olarak uzun yazdırıldı. Hikmetini de anlamadık, belki bir hikmeti var diye öylece bıraktık, kusura bakmayınız.
Risale-i Nur Külliyatı » Kastamonu Lahikası 51 . mektup » Sayfa: 54

Kastamonu Lâhikası - Sayfa 54 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Kastamonu Lâhikası Kitabı, Birden İhtar Edilen Bir Mesele Bölümü, Sayfa 54
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
Yirmi Altıncı Lem'a - s.713
İşte, ey nefsim gibi bedbahtlık neticesinde bir kısım ömrünü nursuz felsefî ve ecnebî fünununa sarf eden ihtiyar kardeşlerim! Kur'ân'ın lisanındaki mütemadiyen Lâ ilâhe illâ Hû ferman-ı kudsiyesinden ne kadar kuvvetli ve ne kadar hakikatli ve hiçbir cihette sarsılmaz ve zedelenmez ve tagayyür etmez kudsî bir rükn-ü imanîyi anlayınız ki, nasıl bütün mânevî zulümatı dağıtır ve mânevî yaraları tedavi eder!
Bu uzun macerayı, ihtiyarlığımın rica kapıları içinde derci, adeta ihtiyarımla olmadı. İstemiyordum, belki usandıracak diye çekiniyordum. Fakat bana yazdırıldı diyebilirim. Her neyse, sadede dönüyorum
ŞUALAR
Yedinci Şua
Beşincisi: Ben Ramazan'ın feyziyle bu risalenin nurlarına mazhar olmaklığımla beraber, birkaç cihette halim perişan ve birkaç hastalıkla vücudum sarsıldığı bir zamanda acele yazılıp, birinci müsveddeyle iktifa edildi. Hem yazdığım vakit, irade ve ihtiyarımla olmadığını hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeyi muvafık görmediğim için bir parça fehmi işkâl edecek bir vaziyet aldı. Hem Arabî fıkralar içine çok girdi. Hattâ Birinci Makam baştan başa Arabî olduğundan içinden çıkarıldı, müstakil yazıldı.
Medar-ı kusur ve işkâl olan bu beş sebeple beraber, bu risalenin öyle bir ehemmiyeti var ki, İmam-ı Ali (r.a.) kerâmât-ı gaybiyesinde bu risaleye, "Âyet-i Kübrâ" ve "Asâ-yı Mûsâ" namlarını vermiş Risale-i Nur'un risaleleri içinde buna hususî bakıp, nazar-ı dikkati celbetmiş.
HAŞİYE El-Âyetü'l-Kübrâ'nın bir hakikî tefsiri olan bu Âyetü'l-Kübrâ Risalesi, Hazret-i İmam'ın (r.a.) tâbirince, "Asâ-yı Mûsâ" nâmında Yedinci Şuâ kitabıdır.
Bu Yedinci Şuâ, bir mukaddime ve iki makamdır. Mukaddimesi dört mesele-i mühimmeyi, Birinci Makamı, Âyet-i Kübrâ'nın tefsirinden Arabî kısmını, İkinci Makamı onun burhanlarını ve tercümesini ve meâlini beyan ederler.
Bu gelen mukaddime lüzumundan fazla izah edilmekle beraber, bir derece uzun olması ihtiyarsız olmuştur. Demek ihtiyaç var ki öyle yazdırıldı. Belki de bir kısım insanlar bu uzunu kısa görürler
Sirâcü'n-Nûr - s.2301
Üçüncü sehiv: Yanlış mânâ vermekle raporda: "Said bazen kerametler yazar. 'Yazmak istemezdim; bana yazdırıldı.' Hem bazen: 'Bu cevap mânevi cânibden geldi. Ve hakikat âleminden bildirildi.' Hem bazen: 'Kudsi bir müjde veriyor.' 'Her yüz senede bir müceddid gelir.' fikriyle kendisinin zamanın müceddidi olduğu fikrini uyandırıyor" demişler.
Elcevap: Hâşâ bin defa hâşâ. Benim haddim değil ki, o kerametleri benliğime mal edeyim. Belki benim pek çok kusurlarımla beraber Risale-i Nur ile iman hizmetinde çalışmamıza bir ikram-ı İlâhi ve o hizmetin makbuliyetine dair bereketten gelen bir emareyi göstermek ve "Ne ile yaşıyor, nasıl geçiniyor?" diyenlere karşı da, bereket-i İlâhiye, bu hizmetimizi dünya maişetine âlet etmeye mecbur etmiyor demektir.
Hem bu yazdığımız hakikatlar benim fikrim, malım değil; belki herkesin kalbinin bir köşesinde bulunan bir lümme-i şeytanî ve vesveseci bulunduğu gibi, bir lümme-i ilham ve melekî bulunduğuna ehl-i hakikat ve diyaneti hükümlerine binâen, benim kalbimde dahi herkes gibi, bazen ihtiyarım haricinde ve fikrimin fevkinde hatırıma bir hakikat hutur eder. Yani, Kur'ân'dan mânevi bir cânibde bir nev'i ilham hükmünde, bir güzel nükte ifham edilir demektir.
Ve hiç hatırıma gelmiyor ki, Yeni Said zamanında ve nefsin şerrinden ve benliğinden çok korkan ve belasını çeken şahsıma böyle bir mevki verdiğimi veya vermek istediğimi tahattur etmiyorum. Belki, Risale-i Nurda ispat edilmiş ki: Bu zaman cemaat zamanıdır. Şahs-ı mânevi hükmeder. Eski zamanda dalâlet bir şahıstan geldiği cihetle, karşısına bir dâhi-i hidayet çıkardı. Şimdi ise cemaat şeklinde bir şahs-ı manevi olmasından, onu karşısında ancak bir şahs-ı mânevi mukabele edebilir.
Yalnız eskidenberi ehl-i hakikat mabeyninde câri ve üstadına karşı fart-ı muhabbetten gelen fevkalhad hüsn-ü zanları ta'dil etmek ve nimet-i İlâhiyeye karşı küfran ve inkâr etmemek niyetiyle, "müceddidlik" vazifesi olabilir. Fakat benim değil, Risale-i Nurundur. Belki, bu zamana bakan Kur'ân'ın bir cilve-i hakikatıdır. Risale-i Nur onu temsil eder. Ben neci oluyorum ki, kendime dâvâ edeyim.
Bu İslam dışı inanca ait söze diyeceğimiz Rabbimizin şu ayetidir :
“Vay o kimselere ki, kendi elleriyle kitab yazarlar, sonra "bu Allah katındandır" derler. Hedefleri, onun karşılığında bir şeyler almaktır. Vay o ellerinin yazdığından dolayı onlara! Vay o kazandıklarından dolayı onlara!.” (Bakara 79).
************************************
4_
NEFSİNDEN YAZDIĞI KİTABA, ALLAH'IN KİTABININ SIFATLARINI VERMESİ !
SÖZLER yayınevi ,Sualar risalesi ,11. şua sayfa 231 1999 baskı yılı

Şuâlar - Sayfa 244 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, — On Birinci Mesele Bölümü, Sayfa 244
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
244. sayfası
Sâniyen:

Bu iki kudsî cümleler, kuvvetli münasebet-i mâneviye ile beraber makam-ı cifrî ve ebcedî hesabıyla, birincisi Risalet-ün Nur'un ismine, ikincisi onun tahakkukuna ve tekemmülüne ve parlak fütuhatına mânen ve cifren tam tamına tetâbukları bir emaredir ki; Risalet-ün Nur bu asırda, bu tarihte bir "urvet-ül vüska"dır. Yâni çok muhkem, kopmaz bir zincir ve bir "hablullah"tır. Ona elini atan, yapışan necat bulur diye mânâ-yı remziyle haber verir.
Sâlisen:

cümlesi hem mânâ, hem cifr ile Risalet-ün Nur'a bir remzi var. Şöyle ki:..
(Bu makamda perde indi. Yazmaya izin verilmedi. Başka zamana te'hir edildi.)
(Haşiye): Bu nüktenin bâki kısmı şimdilik yazdırılmadığının sebebi, bir derece dünyaya, siyâsete temasıdır. Biz de bakmaktan memnuuz.
Evet

Said Nursî
Urvet-ul vuska" ve "hablullah" Kur’an’a ait özelliklerdir.
Bakara 256
Dinde zorlama yoktur; artık hak ile bâtıl iyice ayrılmıştır. Tagutu inkar edip ALLAH'a inanan kimse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır. ALLAH işitendir, bilendir.
Âl-i İmran 103
Toptan ALLAH'ın ipine sarılın, ayrılmayın. ALLAH'ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalblerinizin arasını uzlaştırdı da onun nîmeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı. ALLAH, doğru yola erişesiniz diye size böylece ayetlerini açıklar.
Bu devirde; “Urvet-ül vüska”, yani çok sağlam, kopmaz bir zincir ve bir “hablullah” yani ALLAH’ın ipi olan kitap Kuran mıdır yoksa Risale-i Nur mudur?
Risaledir diyorsanız Yukarıdaki ayetlerin hükmü kaldırıldı da bizim mi haberimiz olmadı?
Hayır Kuranı kerimdir diyorsanız , 11. Şuada Onbirinci Meselenin haşiyesinin bir lahikasıdır, diye geçen Risalelere atfedilen bu sıfatlar insanları bu kitablara mahkum edebilmek için söylenmiş söz müdür ?
Yine görüldüğü gibi , bu asırda diyerek Kuranın sıfatlarını kendi kitabına vermiş, İslama göre haram olan cifir ve ebced hesabıyla iştigal ederek yazılara ve ayetlete rakamlar vererek sayı bulmakta , bu iş zaman zaman gaybtan haber vermeye kadar gitmektedir . (Mehdi'nin 1400'lü yıllarda geleceğini bildirmesi gibi)
Yine klasik yazdırılma mevzuu burada da kendini ortaya çıkartmış , ve bir anda ALLAH tarafından yazdırılma isine son verildiği için stop etmek zorunda kalmış.

Şuâlar - Sayfa 245 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, — On Birinci Mesele Bölümü, Sayfa 245
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
********************************************
5_

ALLAH'IN YARATTIGI ZELZELE GIBI OLAYLAR ILE RISALE-I NUR ALAKALIDIR DIYOR.
Yani, "Uzun zaman hilâfet-i Abbâsiye devam edecek, sonra o saltanat Deccal eline geçecek" diye, beş yüz seneden sonra İslâm içine bir deccal gelecek, o hilâfeti bozacak gibi ki, eşhâs-ı âhir zamandan çok rivayetler haber verdikleri halde, mezhebi ayrı veya fikri müfrit bir kısım ehl-i içtihad kabul etmemişler, "mevzu" veya "zayıftır" demişler. Her ne ise, şimdi bu uzun kıssayı kısa kesmeme sebep, Risale-i Nur ile alâkadar ve Nurlara hücumun aynı zamanında zeminin hiddetini gösteren dört büyük zelzelenin tevafuku gibi bu cevabı yazdığım aynı saatte, burada iki şiddetli zelzele vuku buldu. Şöyle ki:
Akşamda elime verilen ehl-i vukufun raporundaki ameliyat-ı cerrahiyenin yaralarından elîm bir tesir ve temassızlıktan hazîn bir zahmetle kendim perişan kalemimle yazmaktan teellüm hissederken, iki zelzelenin tevafukudur. Evet, sekiz ay tecrit ve sıkıntılar içinde en ziyade güvendiğim ve raporlarıyla imdadıma yetişmelerini beklediğim Diyanet Riyaseti dairesinden gelen raporu akşamdan aldım. Bu sabah bildim ki, pek ehemmiyetsiz şeylerle imdadıma değil, belki iddiacıya yardım ederek, "Geçen dört zelzeleler Nurun kerametlerindendir, Said demiş" dediklerini gördüm. Cetvelde yazdığım gibi, "Nurlar, sadaka-i makbule misilli, belâların def’ine bir vesiledir. Ne vakit Nurlara hücum edilse, musibetler fırsat bulup gelirler ve bazan da zemin hiddet eder" diye yazmaya niyet ederken, burada iki şiddetli zelzele (HAŞİYE) beni o bahsi yazmaktan vazgeçirdi. Onu bırakıp üçüncü noktaya geçiyorum.
HAŞİYE
Bu iki zelzele 18.9.1948 tarihine müsadif, Cuma günü kuşluk vakti olmuştur.
Afyon hapsinde Risale-i Nur talebeleri namına Halil, Mustafa, Mehmet Feyzi, Hüsrev
Sözler yayınevi , Şua’ lar , Ondördüncü şua sayfa 351-352:

Şuâlar - Sayfa 348 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, Eddâi Bölümü, Sayfa 348
kulliyat.risaleinurenstitusu.org

Şuâlar - Sayfa 349 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, Eddâi Bölümü, Sayfa 349
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
******************************************
6_

Onsekizinci Lem'a
Mahremdir, herkese gösterilmez
Otuz Birinci Mektubun On Sekizinci Lem'ası
Risale-i Nur şakirtlerine işaret eden Hazret-i Ali'nin (r.a.) bir keramet-i gaybiyesidir.
Cay-ı dikkat: Şu acip lem'anın ehemmiyeti üç noktadan geliyor.
Birincisi ve en mühimi: Gizli kalmış gaybî mühim bir mucize-i Ahmediyeyi (a.s.m.) beyan eder ki, cevamiu'l-kelim nev'inden iki cümleden ibaret bir hadis-i şerifi iki sayfa kadar hakaik-i tarihiyeyi ve iki devlet-i azime-i İslâmiyenin hatimelerini ifade ediyor.
İkincisi: Keramet-i evliya hak olduğuna kat'i bir burhan gösteren Hazret-i Ali'nin (r.a.), latin harfinin kabulünü tam tarihiyle ve tarz-ı tatbikini iki kelimeyle göstermesidir.
Üçüncüsü: Risale-i Nur şakirtlerine ve naşirlerine karşı Hazret-i Ali'nin (r.a.) irşadkârane ve teveccühkârane bakması ve işaret etmesidir. (...)
Hazret-i Cebrail'in, Âlâ Nebiyyina (a.s.m.) huzur-u Nebevide getirip Hz. Ali'ye Sekine namıyla bir sayfada yazılı İsm-i Âzam, Hz. Ali'nin (r.a.) kucağına düşmüş. Hz. Ali diyor: "Ben Cebrail'in şahsını yalnız alâimü's-sema suretinde gördüm. Sesini işittim, sayfayı aldım, bu isimleri içinde buldum" diyerek bu İsm-i Âzamdan bahs ile bazı hadisatı zikirden sonra tahdis-i nimet suretinde diyor ki:
"Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum-u esrar-ı mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş, kim ne isterse sorsun, sözümüze şüphe edenler zelil olur."
( Sikke-i Tasdik-i Gaybi, On Sekizinci Lem'a, Kaynaklı-İndeksli Risale-i Nur Külliyatı, Bediuzzaman Said Nursi, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1995, c. 2 s. 2078-2079)
Reddiye:
Cebrail aleyhisselam Ali (radıyAllahu anh)’a bir kitab getirdiyse, onun da peygamber olması gerekir. Eğer o kitapta dünyanın başlangıcından kıyamete kadar var olacak ilimler ve önemli sırlar çok açık ve net bir şekilde bildirilmişse Ali (radıyAllahu anh)’ın Peygamberimizden üstün olması gerekir. Çünkü Peygamberimize böyle bir bilgi bildirilmemiştir. Tamamen asılsız olan böyle bir iftiraya inanan, Muhammed sallALLAHu aleyhi ve sellemin son peygamber olduğunu, Kur’an’ın da son kitab olduğunu kabul etmemiş olur. Burada böyle bir iftiraya yer verilmesinin sebebi, son paragrafta belirtildiği gibi Risale-i Nur şakirtlerini kutsallaştırma arzusudur.
Ahmed b. Hanbel , Ali (radıyAllahu anh)'tan şunu rivayet etmiştir:
Beni Rasulullah sallALLAHü aleyhi ve sellem çağırdı ve buyurdu ki,
" Sende İsâ'ya benzer bir yön vardır. Yahudiler onu öylesine horlamışlardır ki, anasına iftira bile etmişlerdir. Hırıstiyanlar da öylesine sevmişlerdir ki, onu kendisine layık olmayan bir yere indirmişlerdir."
Ali şöyle devam etti:
Dikkat edin, iki grup, benim hakkımda kendilerini gerçekten mahvedeceklerdir. Birisi sevenlerdir ki, beni bende olmayan şeylerle öveceklerdir. Diğeri de horlayanlardır ki, bana olan kinleri onları bana iftiraya zorlayacaktır. Bakın, ben peygamber değilim. Bana vahiy gelmez. Ama ben gücümün yettiği kadar ALLAH'ın kitabına ve Rasulullahın sünnetine uygun iş yaparım. Size ALLAH'a boyun eğmeyi emrettiğim sürece hoşunuza gitse de gitmese de bana boyun eğemek görevinizdir.
(Ahmed b. Hanbel, Musned, I/160)
*****************************************************
7_
SAİD NURSİ KENDİNİ KURANIN İÇİNE SOKUYOR !!!!
Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sayfa 72
Elhasıl: Bu âyet, müteaddit ve çok tabakalarından, bir işârî tabakadan hem Risaletü’n-Nur’a, hem müellifine (KENDİNE), hem bu on dördüncü asrın iptidasına, hem iptidasındaki Risaletü’n-Nur’un mebde’ine remzen, belki işareten, belki delâleten bakar.


âyetinin kuvvetli işaretini hem teyid, hem letafetlendiren üç münasebet birden Ramazan’da kalbime geldi. Kat’î bir kanaat verdi ki,


Mevtin muammasını ve tılsımını Risale-i Nur ile o açmış, o dehşetli yüzün altında ehl-i imana çok ünsiyetli, sürurlu, nurlu bir hakikat keşfedip ispat etmiş. Ve mevt-âlûd hayat-ı fâniyede boğulan ehl-i ilhada karşı, bâkiyâne, hayat-âlûd, muvakkat bir mevt-i zâhirî ile galibâne mukabele eder.
Sikke-i Tasdîk-i Gaybî - Sayfa 72 - Risale-i Nur Külliyatı

Sikke-i Tasdîk-i Gaybî - Sayfa 72 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Sikke-i Tasdîk-i Gaybî Kitabı, — Beşinci Âyet Bölümü, Sayfa 72
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
****************************************************
8_

Kendi Yazdığı Kitablara Gaybtan Şehid Ali (r.anh)'ın isim verdiğini iddia ediyor.!!
Bu risalenin öyle bir ehemmiyeti var ki; İmam-ı Ali (R.A.) gaipten gösterdiği kerametlerle bu risaleye, “Âyet-i Kübra” ve “Asâ-yı Musa” adlarını vermiştir
”
[Şuâlar, Yedinci Şuâ, c. I, s. 895 ]
Yedinci Şua (Şualar, Sayfa 91- 92)
(Ayetü’l-Kübrâ)
Mühim Bir İhtar ve Bir İfade-i Meram
Bu ehemmiyetli risalenin, herkes her bir meselesini anlamaz. Fakat hissesiz de kalmaz. Büyük bir bahçeye giren bir kimsenin, o bahçenin bütün meyvelerine elleri yetişmez. Fakat, eline girdiği miktar yeter. O bahçe yalnız onun için değil; belki, elleri uzun olanların hisseleri de var.
Bu risalenin fehmini işkâl eden beş sebep var:
* Birincisi: Ben kendi müşahedatımı kendi fehmime göre ve kendim için yazdım. Sair kitaplar gibi başkalarının fehmine ve telâkkisine göre yazmadım.
* İkincisi: İsm-i âzam cilvesiyle tevhid-i hakiki âzamî bir surette yazıldığından, meseleleri hem gayet geniş, hem gayet derin ve bazen çok uzun olduğundan, herkes birden ihata edemez.
* Üçüncüsü: her bir mesele büyük ve uzun bir hakikat olması sebebiyle, hakikati parçalamamak için bazen bir sayfa veya bir yaprak, bir tek cümle olur. bir tek delil hükmünde çok mukaddemat bulunur.
* Dördüncüsü: Ekser meselelerinin her birisinin pek çok delilleri ve hüccetleri bulunduğundan, bazen on, bazen yirmi delili bir tek bürhan yapmak cihetiyle mesele uzunlaşır; kısa fehimler kavramaz.
Beşincisi: Ben Ramazan’ın feyziyle bu risalenin nurlarına mazhar olmaklığımla beraber, birkaç cihette halim perişan ve birkaç hastalıkla vücudum sarsıldığı bir zamanda acele yazılıp, birinci müsveddeyle iktifa edildi. Hem yazdığım vakit, irade ve ihtiyarımla olmadığını hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeyi muvafık görmediğim için bir parça fehmi işkâl edecek bir vaziyet aldı. Hem Arabî fıkralar içine çok girdi. Hattâ Birinci Makam baştan başa Arabî olduğundan içinden çıkarıldı, müstakil yazıldı.
Medar-ı kusur ve işkâl olan bu beş sebeple beraber, bu risalenin öyle bir ehemmiyeti var ki, İmam-ı Ali (r.a.) kerâmât-ı gaybiyesinde bu risaleye, "Ayet-i Kübrâ" ve "Asâ-yı Mûsâ" namlarını vermişRisale-i Nur’un risaleleri içinde buna hususî bakıp, nazar-ı dikkati celbetmiş.
HAŞİYE El-Ayetü’l-Kübrâ’nın bir hakikî tefsiri olan bu Ayetü’l-Kübrâ Risalesi, Hazret-i İmam’ın (r.a.) tâbirince, "Asâ-yı Mûsâ" nâmında Yedinci Şuâ kitabıdır.
Bu Yedinci Şuâ, bir mukaddime ve iki makamdır. Mukaddimesi dört mesele-i mühimmeyi, Birinci Makamı, Ayet-i Kübrâ’nın tefsirinden Arabî kısmını, İkinci Makamı onun bürhanlarını ve tercümesini ve meâlini beyan ederler.
Bu gelen mukaddime lüzumundan fazla izah edilmekle beraber, bir derece uzun olması ihtiyarsız olmuştur. Demek ihtiyaç var ki öyle yazdırıldı. Belki de bir kısım insanlar bu uzunu kısa görürler.
Said Nursî
HAŞİYE
Evet, İmam-ı Ali’nin (r.a.) Ayetü’l-Kübrâ hakkında verdiği haberi, tam tamına Denizli hâdisesi tasdik etti. Çünkü, bu risalenin gizli tab’ı, hapsimize bir vesile oldu. Ve onun kudsî ve çok kuvvetli hakikatının galebesi, beraat ve necatımıza ehemmiyetli bir sebep oldu. Ve İmam-ı Ali (r.a.) keramet-i gaybiyesini gözlere gösterdi ve hakkımızdaki


Şuâlar - Sayfa 91 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, Yedinci Şuâ Bölümü, Sayfa 91
kulliyat.risaleinurenstitusu.org

Şuâlar - Sayfa 92 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, Yedinci Şuâ Bölümü, Sayfa 92
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
******************************************************************
9_

Şehid Ali (r.anh)'ın, Said Nursiye Gaybdan haber aktarırken kendi kitaplarını aracı kılarak Allah'tan yardım dilemesi !!
[ Şuâlar, On Beşinci Şuâ, c. I, s. 1116 ]
Onbeşinci Şua (Şualar, Sayfa 517- 518)
İmam-ı Ali (R.A.), Nurun eczalarından haber verdiği sırada,

Evet Ayetü1-Kübra Şuaı otuz üç icma-ı azimi ve külli hüccetleri mevcudatın heyet-i mecmuasında gösterip, her bir hüccet-i külliyede hadsiz bürhanlara işaret ederek, başta semavat yıldızlar kelimeleriyle, arz hayvanat ve nebatat kelamları ve cümleleriyle, git gide ta kâinat mecmuası, müştemilat ve mevcudat ve hudus ve imkan ve tegayyür hakikatlerinin kelimeleriyle Vacibü’l Vücudun mevcudiyetini ve vahdaniyetini güneş zuhurunda ve gündüz katiyetinde ispat ediyor. Sarsılmaz bir iman isteyen ve dinsiz anarşistliğe karşı kırılmaz bir kılınç arayanlar, Ayetü’l Kübraya müracaat etsinler.

Şuâlar - Sayfa 517 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, Eddâi Bölümü, Sayfa 517
kulliyat.risaleinurenstitusu.org

Şuâlar - Sayfa 518 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, Eddâi Bölümü, Sayfa 518
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
****************************************************
10_

"Dostum Hafız Ali Benim yerime öldü" - "Rabıta ile Selam Yollarım" inancı

Aziz, sıddîk kardeşlerim,
Ben merhum Hâfız Ali’yi unutamıyorum. Onun acısı beni çok sarsıyor. Eski zamanlarda bazen böyle fedakâr zâtlar, kendi dostu yerine ölüyorlardı. Zannederim, o merhum benim yerimde gitti. Onun fevkalâde hizmetini eğer sizler gibi o sistemde zatlar yapmasaydı Kur’ân’a, İslâmiyete büyük bir zâyiat olurdu. Ben, onun vârisleri olan sizleri tahattur ettikçe, o acı gidiyor, bir inşirah geliyor. Medar-ı hayrettir ki, ben şimdi onun mânevî, belki maddî hayatıyla âlem-i berzaha gitmesi cihetiyle, o âleme gitmek için bende bir iştiyak zuhur etti ve ruhuma başka bir perde açıldı. Nasıl ki buradan Isparta’daki kardeşlerimize selâm gönderip muarefe, muhabere ile sohbet ediyoruz. Aynen öyle de, Hâfız Ali’nin tavattun ettiği âlem-i berzah, nazarımda Isparta, Kastamonu gibi olmuş. Hattâ bu gece, mesmuatıma göre, buradan birisi oraya gönderilmiş. On defadan ziyade teessüf ettim. "Niçin Hâfız Ali’ye onunla selâm göndermedim?" Sonra ihtar edildi ki, selâm göndermek için vasıtalara ihtiyaç yok; kuvvetli rabıtası telefon gibidir. Hem o gelir, alır. O büyük şehid Denizli’yi bana sevdiriyor; daha buradan gitmek istemiyorum. O ve Mehmed Zühtü ve Hâfız Mehmed, hayatlarında gördükleri vazife-i imaniye ve nuriyeye devam ediyorlar. Onlar pek yakından temâşâ ediyorlar, belki de yardım ediyorlar. Evliya-yı azîmenin dairesinde kıymetli hizmet noktasında mevki almalarından, ben de o ikisinin Hâfız Mehmed’le beraber isimlerini silsilemde aktabların isimleri yanında yâd edip hediyelerimi bağışlıyorum.
Şualar, Sayfa 291 - 292

Şuâlar - Sayfa 291 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, On Üçüncü Şuâ Bölümü, Sayfa 291
kulliyat.risaleinurenstitusu.org

Şuâlar - Sayfa 292 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, On Üçüncü Şuâ Bölümü, Sayfa 292
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
Reddiye :
Eceli gelmemiş olan bir kimse, başka birisi için eceli gelmeden ölmez, öldürülemez! Tabi bu ehli sünnet akidesidir...
Her ummetin bir eceli vardır. O ecel geldiğinde, ne bir ân erteleyebilirler, ne de öne alabilirler. (Âraf 34; Yunus 49)
Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hesaba çekseydi, yeryüzünde kımıldayan tek canlı bırakmazdı. Fakat Allah onları, belli bir vakte kadar erteler. Müddetleri (ecelleri) geldiği zaman, onu ne bir saat erteleyebilirler, ne de öne alabilirler. (Nahl 61)
Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez ve onu geciktiremez. (Hicr 5; Mûminun 43)
Ki hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenmez. (Necm 38; İsra 15; En'am 164)
****************************************************
11-

"Ümmetimin alimleri İsrail oğullarının peygamberleri gibidir." Uydurma sözüne Hadis demesi.
Elcevap: Bu sualde üç cihet ve üç suâl var.
Birinci cihet: Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm, gerçi Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma yetişmiyor. Fakat onun âli, enbiyadırlar. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın âli, evliyadırlar. Evliya ise, enbiyaya yetişemezler. âl hakkında olan bu duanın parlak bir sûrette kabul olduğuna delil şudur ki:
Üç yüz elli milyon içinde, âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdan yalnız iki zâtın, yani Hasan (r.a.) ve Hüseyin’in (r.a.) neslinden gelen evliya ekser-i mutlak hakikat mesleklerinin ve tarikatlarının pîrleri ve mürşidleri onlar olmaları

Şualar, Sayfa 89

Şuâlar - Sayfa 89 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, Altıncı Şuâ Bölümü, Sayfa 89
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
Mektubunuz Büyük Ali’nin mektubu gibi acip bir hakikati ifade eder. O hakikat, Risale-i Nur hakkında haktır. Fakat benim haddim değil ki, o hududa gireyim.
Evet,
Şimdi ise aynı vazifeye, fakat müşkilatlı ve dehşetli şerait içinde, bir şahs-ı manevi hükmünde bulunan Risaletü’n-Nur’u ve sırr-ı tesanüdle bir ferd-i ferid manasında olan şakirtlerini bu cemaat zamanında o mühim vazifeye koşturmuş. Bu sırra binaen, benim gibi bir neferin ağırlaşmış müşiriyet makamında ancak bir dümdarlık vazifesi var.
Kastamonu Lahikası, Sayfa 9

Kastamonu Lâhikası - Sayfa 9 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Kastamonu Lâhikası Kitabı, Bölümü, Sayfa 9
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
(Şuâlar, 80, Altıncı Şua/İkinci Suâl/Birinci Cihet; 486, Onbeşinci Şua/Elhüccetü’z-Zehra/Üçüncü Medrese-i Yûsufiye’nin Tek Bir Dersinin Üçüncü Kısmı/Dokuzuncusu; Kastamonu Lâhikası, 9, Yirmiyedinci Mektubdan/ Azîz, Sıddık Kardeşlerim ve Hizmet-i Kur'aniyede Kuvvetli, Dirayetli Arkadaşlarım; Barla Lâhikası, 385, Yirmiyedinci Mektubdan/Risale-i Nur’un ehemmiyetli bir şâkirdi olan Yusuf’un bir fıkrasıdır.)
Reddiye :
علماء أمتي آأنبياء بني إسرائيل
"Ümmetimin alimleri İsrail oğullarının peygamberleri gibidir." (Keşfu’l-Hafâ: 2:64)
Bu hadisin (sözün) aslı yoktur. Zaten kaynak olarak verilen Keşfu'l Hafa kitabı, Hadis zannedilen uydurma-söz hadislerin tanıtılması için kaleme alınmış bir eser olduğu malumumuzdur.
Günümüzde dahil tasavvuf ehlince oldukça meşhur olan ve önderlerince kullanılan bu uydurma sözün, muridlerini kontrol altına alabilmek ve etrafındaki yığınların uyanıp ayılmamaları için gündemde tuttukları aşikardır.
Akıl melekesini çok çok az sayıda da olsa kullanabilen yeni ağa düşen kişiler, Kur'an ve Sünnet kaynağına itibar edince bu uydurmaların ankebut ağı olduğunu anlayıp uzaklaşmaktadırlar.
Yazdırılan(!) Kitab sahibi de bu söz ve benzerlerini , o karanlık devirlerde ilim ve alime ulaşmanın sıkıntılı olduğu dönemde kullanarak oldukça rant elde etmiştir. Bugün ilim ve alimlerin isbatına rağmen hala körü körüne taasub, şirk çeşitlerinden sevgide şirke düşmeyi hemen aklımaza getirmektedir.
Alimlerin bu hadisin aslının olmadığına dair ittifakları vardır.
Hadis zannedilen bu söz için Demirî ve Askalânî; "Aslı yoktur", dediler. Zerkeşî de böyle demiş, Suyutî ise sukut etmiştir. (Aliyyu’l-Karî, Esrâru’l-Merfû‘a,247; Şevkânî, Fevâidu’l-Mecmû‘a, 286)
Dalâlette olan Kadiyâniyye taifesi peygamberliğin hâlâ devam ettiğine delil olarak bu hadisi getirirler. Sahih olsaydı bile onların aleyhine delil oturdu. Biraz düşünen bunu anlar.
---------------

Şuâlar - Sayfa 517 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, Eddâi Bölümü, Sayfa 517
kulliyat.risaleinurenstitusu.org

Şuâlar - Sayfa 518 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, Eddâi Bölümü, Sayfa 518
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
****************************************************
12_

CELCELÜTİYE DUASINI ALİ (r.anh)'ın , SAİD NURSİ'YE VERMİŞTİR ! :
Risalelerinin hemen her paragrafında batınî manalar yüklenilmiş ütopik çıkartımlara rastlanılır. Aslının vahiy olduğunu söylediği meçhul kitabın, vahiy nazil olduğu vakit, Rasullulah (s.a.v.) tarafından Ali (r.anh)'a yazdırıldığını söylüyor.
Bununla da yetinmeyen Said Nursi, kullanmış olduğu "Bediuz zaman" lakabının da vahiy ile nazil olan "Celcelûtiye"nin Süryanice karşılığı olmasından ötürü iradesinin dışında kendisine verildiğini şu ifadeler ile söyler;
SEKİZİNCİ ŞUA
YEDİNCİ REMİZ
Hem Otuzuncu Lem'a namında ve altı nükte olan risale-i esmâya bakarak


Hem madem Celcelutiyye'nin aslı vahiydir ve esrarlıdır ve gelecek zamana bakıyor ve gaybî umûr-u istikbaliyeden haber veriyor.
Ve madem Kur'ân itibarıyla bu asır dehşetlidir ve Kur'ân hesabıyla Risale-i Nur bu karanlık asırda ehemmiyetli bir hadisedir.
Ve madem sarahat derecesinde çok karine ve emarelerle Risale-i Nur Celcelutiyye'nin içine girmiş, en mühim yerinde yerleşmiş.
Şualar, Sayfa 642 -643

Şuâlar - Sayfa 642 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, Eddâi Bölümü, Sayfa 642
kulliyat.risaleinurenstitusu.org

Şuâlar - Sayfa 643 - Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Kitabı, Eddâi Bölümü, Sayfa 643
kulliyat.risaleinurenstitusu.org
Bitmez....
Mükemmel bir çalışma inşeAllah. Türkiye'de Tabular yıkılıyor.
Said Nursi Gerçeği
FULL - TEK BÖLÜM HALİNDE
FULL HD - 3 CD TEK BÖLÜM HALİNDE
İNDİR : https://ia801605.us.archive.org/0/items/saidnursigercegi_HD/saidnursigercegi_HD.mp4
****
1. VCD
İNDİR
https://archive.org/download/saidnursi_belgesel/said.nursi.gercegi.1.avi
https://ia600500.us.archive.org/29/items/saidnursi_belgesel/said.nursi.gercegi.1.mp4
İZLE
2. VCD
İNDİR
https://ia802704.us.archive.org/26/items/saidnursi2_belgesel/said.nursi.gercegi.2.avi
https://ia902704.us.archive.org/26/items/saidnursi2_belgesel/said.nursi.gercegi.2.mp4
İZLE
3. VCD
İNDİR
https://ia600700.us.archive.org/10/items/saidnursi3_belgesel/said.nursi.gercegi.3.avi
https://ia700700.us.archive.org/10/items/saidnursi3_belgesel/said.nursi.gercegi.3.mp4
İZLE
Bir İnsana BediuzZaman Demek
Said Nursi Gerçeği
FULL - TEK BÖLÜM HALİNDE
FULL HD - 3 CD TEK BÖLÜM HALİNDE
İNDİR : https://ia801605.us.archive.org/0/items/saidnursigercegi_HD/saidnursigercegi_HD.mp4
****
1. VCD
İNDİR
https://archive.org/download/saidnursi_belgesel/said.nursi.gercegi.1.avi
https://ia600500.us.archive.org/29/items/saidnursi_belgesel/said.nursi.gercegi.1.mp4
İZLE
2. VCD
İNDİR
https://ia802704.us.archive.org/26/items/saidnursi2_belgesel/said.nursi.gercegi.2.avi
https://ia902704.us.archive.org/26/items/saidnursi2_belgesel/said.nursi.gercegi.2.mp4
İZLE
3. VCD
İNDİR
https://ia600700.us.archive.org/10/items/saidnursi3_belgesel/said.nursi.gercegi.3.avi
https://ia700700.us.archive.org/10/items/saidnursi3_belgesel/said.nursi.gercegi.3.mp4
İZLE
Bir İnsana BediuzZaman Demek