Şanı Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: "Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir" (Maide, 44) "... zalimlerin ta kendileridir" (Maide, 45) "... fasıkların ta kendileridir." (Maide, 47)
Bu ayetler insanların ifrat ve tefrite düştüğü bir konuyu içeriyor. Kimisi herkesi alel ıtlak tekfir etti kimisi herkesi müslüman saydı. Kimisi bu ayetleri bayraklaştırdı kimisi görmezden geldi...
Şanı Yüce Rabbimiz üç kısım insandan bahsediyor: Kafir, Zalim, Fasık...
“Fakihler, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir ayeti hakkında, "Helal saymadıkça kafir sayılmazlar, eğer helal saymıyorlarsa dinden çıkarmayan, küfrün gerisinde bir küfürdür." demişlerdir.”
(Muhammed Kutub, Düzeltilmesi Gereken Kavramlar, s. 76)*
Mevdudi'nin (rh) Görüşü :
"Allah, kendi indirdiğiyle hükmetmeyenlerin 1- Kâfir, 2- Zalim, 3- Fasık olduklarını belirtmektedir. Aynı şekilde, Allah'ın indirdiğini bırakıp, kendisinin veya başkalarının ortaya koyduğuyla hükmeden kişi bu üç suçu da işlemiş olur. Önce, Allah'ın indirdiğini reddetmekle küfr suçu işlemiştir. İkinci olarak, bütünüyle adil olan Allah'ın indirdiğini çiğnemekle zulüm suçunu işlemiştir. Üçüncüsü olarak ise, Allah'ın kulu olduğu halde, üzerine Hakim olanın indirdiğini bırakıp, kendisinin veya bir başkasınınkini benimsemekle fasık olmuştur. Böylece uygulamada Rabbine bağlı ve tâbi olmaktan çıkmış ve otoritesini inkâr etmiş olmaktadır ki, bu da fısktır.
Bu küfür, zulüm ve fısk, İlâhi hükmü çiğnemenin parçalarıdır. Bu yüzden böylesi bir çiğnemenin olduğu yerde bu üç suçtan kaçınmak mümkün değildir. Değişen niteliğine ve reddedişin boyutuna göre suçun cinsidir. Eğer bir kişi İlâhi hükmün yanlış, kendisinin veya başkasının hükmünü doğru kabul ederek, ilahi hükme aykırı hükümde bulunursa, kelimelerin tam anlamıyla bu kişi hem kâfir, hem zalim ve hem de fasıktır. Bununla birlikte, eğer bir kişi İlâhi hükmün doğruluğunu kabul eder ve buna aykırı bir hüküm verirse, böyle biri İslâm toplumunun dışına çıkmış olmazsa da imanını küfr, zulüm ve fıskla karıştırmış olur. Aynı şekilde, eğer bir kişi hayatın her alanında Allah'ın hükmünü reddederse her bakımdan kâfir, zalim ve fasık sayılacaktır. İlâhi hükmü bazı noktalarda kabul eder, bazılarında reddederse, bunu kabul ve reddi oranında iman ve İslâm'ı küfr, zulüm ve fıskla karıştırmış olur." (Tefhimu'l-Kur'an, Maide 47 Dipnotu)
İbn Teymiyye (rh) :
"Necaşi Kral olmasına rağmen, Allah'ın hükmünü hristiyan olan halkına tatbik edememiştir. Ömer bin Abdulaziz Rahimehullah Allah'ın hükümleriyle hükmetmek için yoğun çaba sarfetmiş, fakat büyük zorluklarla karşılaşmış ve bir görüşe göre bu yüzden zehirlenerek öldürülmüştür. Zamanımızda moğolların ele geçirdikleri İslam ülkelerinde görev yapan MÜSLÜMAN HAKİMLER, istemelerine rağmen her zaman ALLAH’IN İNDİRDİKLERİYLE HÜKMEDEMİYORLAR. Onun için bu konuda sorumluluğun ölçüsü güç ve kudretin yetmesidir.'' (Mecmuu'l-Fetava 19/217)
İmam Tavus (rh.a)şöyle demiştir :
"Bu ayeti kerime, zahiri manasıyla ve mutlak ifadesi üzere anlaşılmamalıdır. Kafir, Allah'ın indirdiğini inkar edip ondan başkasıyla hükmeden kimsedir. Allah'ın hükmünü kabul edip bir konu hakkında o hükme muhalif olarak hükmeden kimse ise zalimdir, fasıktır." (Taberi, Maide 44 Tefsiri)
Şehid Dr. Abdullah Azzam’ın (rh) bu konudaki görüşleri:
“1. Ülkede Allah'ın kanunlarının dışında başka kanunlar koyan ve bunların uygulanmasını emreden yönetici kâfirdir. İslâm dininden çıkmıştır.
2. Kanunları maddeleştirenler yani; "birinci madde şudur,ikinci madde şudur" gibi düzenlemelerde bulunanlar... Allah'ın indirdiği kanunlara ters olan bir madde dahi düzenleseler İslâm'dan çıkarlar. Bunlar Mekke'de Lat ve Uzza'nın yanında bulunan kahin ve onların hizmetçileri gibidirler.
3. Millet Meclisi... İçerisinde Allah'ın kanunlarına ters kanunlar çıkaran, Allah'ın helal kıldığını haram sayan, cihadı yasaklayan, mescitlerde ilim halklarını engelleyen, iyiliği emrederek kötülükten nehyeden emri bi'1-ma'ruf ve- nehyi ani'l-münker müessesesini yürürlükten kaldıran, onu yasaklayan, "mirasta kadın ve erkek eşit pay alır" diyen, ikinci evliliği kanun dışı sayan ve Allah'ın indirdiği İslâm şeriatine muhalif tek kanun maddesine muvafakat eden her milletvekili İslâm'dan çıkar, kâfir olur.
(Buraya İbn Teymiyye’nin görüşünü de ekleyelim ki anlamakta güçlük çekenler ANLAYABİLSİN..
“Bir kimse, haram olduğu icma ile sabit olan bir şeyi helal yaparsa veya helal olduğunda icma olan bir şeyi haram yaparsa veya icmayla sabit olan Allah'ın şeriatini değiştirirse bu kişi alimlerin ittifakıyla kafirdir. “ (İbn Teymiyye, Mecmuu'l-Fetava))
4. İslâm ümmeti içerisinden İslâm dışı kanunlara kalbi ile razı olanlar.
Çünkü "bundan sonra hardal tanesi kadar dahi iman yoktur." "Kim onlara karşı eliyle cihad ederse o mü'mindir, kim onlara diliyle cihad ederse o mü'mindir, kim onlara kalbi ile cihad ederse o mü'mindir. Bunun dışındakinde ise hardal tanesi kadar dahi iman yoktur."
5. Hakimler: Parlamenterlerin koydukları kanunları uygulayan hakimler iki kışıma ayrılır;
a. Bu kanunları sevmeyen, bunların kaldırılmasını isteyen hakimler kanaatimce dinden çıkmazlar fakat onlar fasıktırlar. Yaptıkları iş haramdır. Maaşları haramdır.
b. Bu tür kanunları severek tatbik eden hakimler, bunlar İslâm'dan çıkarlar.
6. Avukatlar: Allah'ın nizamı dışındaki beşeri kanunlarla hükmeden mahkemelerin önünde dava açan avukatlara gelince kanaatimce bunların avukatlık yapmaları haram ve aldıkları ücretler de haramdır. Bu hususta şöyle bir olay yaşadım. Ben bir avukat arkadaşla konuşurken bu meseleyi ona açtım ve dedim ki;
-"Niçin avukatlığı bırakmıyorsunuz, bu haramdır." O da dedi ki: - "Vallahi ben kazandığım lokmanın helal olduğuna inanıyorum. Benim kazancım rızkını temin etmek için kazma kürekle çalışan kimsenin rızkı gibidir. Sonra sizler fıkhı bilen insanlarsınız. Ürdün Üniversitesi Şeriat Fakültesinde hocasınız. Ben bu meseleyi size soruyorum. Avukatlık yapmak helal mi yoksa haram mı? Verdiğiniz fetvaya bağlı kalacağım." Bunun üzerine biz yedi veya dokuz kişi toplanıp bu meseleyi tartıştık. Benim dışımdaki bütün arkadaşlar aşağıdaki şu şartların varlığı halinde avukatlığın helal olabileceğini söylediler.
a. Avukat beşeri kanundaki hükmü İslâm'ın hükmüne ters olan herhangi bir meseleyi dava olarak açmamalı. Mesela kanunlardaki zina etmenin hükmü İslâm'dakinden çok farklıdır. Avukat zina ile ilgili bir davayı mahkeme önünde açmamalıdır.
b. Müvekkilinin haksız olduğunu tahmin ettiği hiçbir davayı açmamalıdır.
c. Açtığı davanın seyrinde müvekkilinin haksız olduğu ortaya çıkarsa davadan çekilmelidir.
Evet benim dışımdaki sekiz arkadaş bu görüşe vardılar. Fakat benim kanaatim bu şartlar da olsa avukatın işi haramdır. Allah daha iyi bilir ya İslâmî cezalardan herhangi bir cezanın daha altında bir cezayı öngören bir kanuni madde ile ilgili mesele hakkında avukatın dava açması haramdır. Bundan aldığı mal haramdır. Avukatın yukarıda zikredilen şartlar altında çalışmasına ruhsat veren arkadaşlar kanaatimce benden daha bilgili ve daha fakiridirler. En iyisini Allah bilir.
7. Hakkını kurtarmak amacıyla beşeri kanunlarla hükmeden mahkemelere giden halkın durumuna gelince. Örneğin, hırsızın cezası İslâm'da elinin kesilmesidir. Cahiliye kanunlarında ise iki veya altı ay hapis cezasıdır. Görüldüğü gibi bu kanunlar yeni bir din, yeni bir şeriattir... Nitekim yüce Mevla Hz. Yusuf'un zamanındaki Kralın kanunlarına din demiştir: "... Aksi halde Allah dilemedikçe hükümdarın dinine göre (şeriatına göre) Yusuf'un kardeşini alıkoyması mümkün olmazdı." (Yusuf, 76)
Görüldüğü gibi hükümdarın şeriatı, beşeri düzenlerin kanunları bir dindir. Buna rağmen hakkını kurtarmak amacıyla zorda kalarak bu mahkemelere giden halkın günahkar olmadığı kanısındayım. Evlâ olan ise hakları zayi olsa dahi bu mahkemelere başvurmamalarıdır.”
Allah ona rahmet etsin Şehid (inşaAllah) Abdullah Azzam'ın tespitleri ne kadar da doğru! Kimi insanlar bu ayetlerdeki hükümleri kanun koyucular hakkında uygulamaya kalkışıyorlar... Nasıl bir cahillik ve hata içinde oldukları ortadadır. Bu ayet hakimler hakkındadır kanun koyucular hakkında değil... Allah'ın kanunlarına rağmen kanun koymak farklıdır -ki bu kanun koyucunun yaptığı iştir- Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmemek farklıdır.
DÜZENE HER İTAAT EDEN KAFİR OLUR MU ?
İbn Teymiyye, Tevbe Suresi 31. Ayet hakkında şöyle der :
"Hahamlarına ve rahiplerine Allah'ın haram kıldığını helal, helal kıldığını da haram kabul etmek suretiyle itaat ettiklerinden; hahamlarını, din bilginlerini rabler edinen bu kimselere gelince; bunlar iki çeşittir : Birincisi : Onların Allah'ın değiştirdiklerini bilerek bu değiştirmeye rağmen onlara tabi olmaları şeklindedir. Bunun sonucunda da Allah'ın haram kıldığının helal helal kıldığının da haram olduğunu kabul ederek reislerine ittiba etmek suretiyle itikad ederler. Bununla birlikte onlar rasullerin dinine muhalefet ettiklerini de bilirler. İşte bu küfürdür. Allah da, Rasulü de bunu şirk olarak değerlendirmiştir. İsterse onlara namaz kılıp secde etmesinler. Buna göre dine muhalif konularda onun dine muhalif olduğunu bilmekle birlikte başkasına tabi olan ve onun bu dediğine Allah'ın ve Rasulünün dediklerine aykırı olduklarına itikad ederse, o da onlar gibi müşrik olur.
İkincisi ise : Onların helali haram, haramı da helal kabul etmeye dair itikad ve imanları sabit olmakla birlikte, Allah'a masiyet konusunda onlara itaat ederler. Nitekim onların durumları, müslümanın masiyet olarak itikad edip, işlemiş olduğu masiyetlerdeki gibidir. Bu gibi kimselerin hükmü, benzerleri olan günahkar kimselerin hükmüne benzer."
(Mecmuatul Feteva: 7/49(70))
Kadı Ebu Bekr İbnu'l-Arabi şöyle der :
"Mü'min, müşriğe itikadda itaat ettiği takdirde -itaat etmek suretiyle- müşrik olur. Şayet fiilen ona itaat eder, ancak akidesi selim, tevhid ve tasdik üzere kalmakta devam ediyorsa bu kişi asidir. Bunu iyice belleyiniz."
(Kurtubi, el-Cami'li Ahkami'l-Kur'an, c.7 s.77-78)
* "Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir"(l) Bu ayetin mealinden hareket edenler, İlahi hükümleri tatbik etmeyen kişilerin "kafir" olduklarını, dolayısıyla bunların Müslüman sayılmayacağını söylemektedirler. Gariptir ki, bu ayet-i kerime İslam’ın ilk yıllarında da tartışmaya konu teşkil etmiş, Hariciye ve İbadiye gibi sapık mezhepler, günah işleyen Müslümanları küfürle itham etmişlerdir. Hatta Hariciler bu ayete dayanarak "Hakem Hadisesinden" dolayı Hz. Ali'yi tekfir etme cüretini bile göstermişlerdir. Halbuki ümmetin cumhuru, imam ve müçtehidleri, onların bu iddialarını çürütmüş ve bir Müslümanın günah işlemesiyle kafir olmayacağını açıklamışlardır.(2)
Bu ayetin tefsirinde Camiu'l Beyan isimli 30 ciltlik tefsirin müellifi İmam Cerir et-Taberi, ayette geçen "küfr"ün islamdan çıkma manasında değil, Allah'ın nimetini inkar, yani nankörlük manasında" olduğunu ve bid'at ehli olan İbadiye grubunun bu ayeti,yönetimi elinde bulunduranların küfrüne delil gösterdiklerini izah eder ve ibni Abbas'tan (r.a.) şöyle bir rivayette bulunur: "Kasden inkar ederek Allah'ın hükümleriyle hükmetmeyen kimseler kafirlerdir. Kabul ettiği halde onunla hükmetmezse zalim veya fasık olur."
Nitekim, hemen bundan sonraki ayetlerde Allah'ın hükmüyle hükmetmeyenlerin zalim ve fasıklar olduğuna dikkat çekilmektedir.Aynı rivayeti İbni Abbas'tan (r.a.) İmam Nesefi de nakletmektedir. İmam Fahrüddin Razi de 32 ciltlik Tefsir-i Kebir isimli eserinde bu ayetin tefsirini yapmakta, Haricilerin bu husustaki görüşlerinin yanlış olduğuna işaret ederek şöyle demektedir: "Bir kimse Allah'ın hükümleriyle hükmetmezse dahi, kalbiyle o hükümlerin doğruluğuna inanırsa kafir olmaz. Zira küfür, hak olan hükümleri kalbiyle inkar ve lisanıyla reddetmektir . Fasık, kalbiyle tasdik ettiği için mü'mindir. İmanla beraber Allah'ın hükümlerinin aksi ile hüküm vermek diğer günahlar kabilindendir. En doğru olan görüş budur." (3)
Kadı Beyzavi ise Allah'ın hükümlerini inkar edip onlara hakaret edenlerin kafir olacaklarım açıklamaktadır. (4) İbni Kesir, bu ayetin Yahudiler hakkında nazil olduğunu ifade ederken,(5) Osmanlı devletinin şeyhül islamlarından olan Ebu's-Suud Efendi, ayette geçen hükmetmemeyi inkar manasında almakta ve "Allah'ın hükümlerini hakir ve basit görerek inkar eden kimse, kim olursa olsun dinden çıkar" demektedir.(6) Diğer çağdaş müfessirler de, ayette geçen "hükmetmeyenler" ifadesinin, "inkar edenler," yani "tasdik etmeyenler" manasına geldiğini söylemektedirler. Konyalı Vehbi Efendi, "Eğer ayetten maksat bu olmasa Kur'an'ın hilafında birşey irtikap edenlerin (işleyenlerin) kafir olmaları lazım gelirdi. Halbuki, hak olduğuna imanla beraber hilafını irtikap küfür değildir ve olamaz" der. "Çünkü, bilumum günahlar Kur'an'ın hilafıdır. Günahtan hali (hiç günahı olmayan) bir fert tasavvur olunamaz. Eğer her günahı irtikap eden kafir olsa, alemde mü'min bulunmamak gerektir."(7) Vehbi Efendi, Ebu's-Suud Efendiye ve Fethul Beyan'a atıfta bulunarak, "Allah'ın inzal ettiği ahkamla [Allah'ın indirdiği hükümlerle] hükmetmemek" hususunda, "istihfaf veya istihlal veya inkar tarıklariyle [bu hükümleri küçük görmek yahut helal saymak veya inkar etmek suretiyle)hilafında hükmün (İlahi hükümlerin aksine hüküm vermenin) küfür olduğunu, ancak bu ahkamın (Allah'ın indirdiği hükümlerin) hak olduğunu tasdik ve ikrarla beraber hilafında hükmün küfür olmadığını belirtir.(8)
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, ayetteki "hükmetmeme"nin, "Onun hakimiyetini tanımamak" durumunda küfre gireceğine işaret eder.(9) Ömer Nasuhi Bilmen de şu izahı getirir: "Bir kimse hükm-ü İlahiyi kalben kabul etmez, onu bile bile lisanen inkar ederse o takdirde kafir olur. Fakat onu kalben tasdik ettiği halde terk eylerse kafir olmaz, günahkar olur." (10) Bilmen, büyük İslam alimi İkrime'den de şu iktibası yapar: "Her kim Allah Teala'nın hükmettiği ile, onu bilerek inkar ettiği halde hükmetmezse kafir olur. Fakat her kim onu ikrar ettiği halde onunla hükmetmezse, o fasıktir, zalimdir, yoksa kafir değildir." (11)
Görüldüğü gibi, bütün müfessirler ayetin tefsirinde görüş birliği içindedir. Hepsi, bir kimse Allah'ın hükümlerini inkar etmediği, onlara hakarette bulunmadığı müddetçe kafir olmayacağı görüşündedir.
O halde, mü'min olarak Ehl-i Sünnet ve Cemaat görüşüne sımsıkı sarılmamız, bid'at ehline iltifat etmememiz gerekir. Büyük imam ve müçtehidlerin tefsir ve izahlarına dikkat edip onlardan istifade etmemiz şarttır. Her hususta olduğu gibi, tekfir meselesinde de bu imamların görüşlerini esas almalıyız. İmam Suyuti'nin "Tekfire yeltenmek, kendini beğenen cahil kişilerin işidir" ikazını da unutmamalıyız.(12)
Kaynaklar
1. Maide Sûresi, 44.
2. et-Tefsirû'l-Kebir
3. et-Tefsirü'l-Kebir, 12:6
4. Tefsir-i Beydavi, 2:295
5. İbni Kesir, 2:61.
6. Tefsir-i Ebu's-Suûd, 3:42.
7. Hülasatü'l-Beyan,3:1231.
8. A g. e.
9. Hak Dini Kur'an Dili, 3:1690.
10. Kur'an-ı Kerimin Türkçe MeaH Alisi ve Tefsiri, 2:772.
11. A. g. e.
12. İ'cazü'l-Kur'an, 3:5/7
Bu ayetler insanların ifrat ve tefrite düştüğü bir konuyu içeriyor. Kimisi herkesi alel ıtlak tekfir etti kimisi herkesi müslüman saydı. Kimisi bu ayetleri bayraklaştırdı kimisi görmezden geldi...
Şanı Yüce Rabbimiz üç kısım insandan bahsediyor: Kafir, Zalim, Fasık...
“Fakihler, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir ayeti hakkında, "Helal saymadıkça kafir sayılmazlar, eğer helal saymıyorlarsa dinden çıkarmayan, küfrün gerisinde bir küfürdür." demişlerdir.”
(Muhammed Kutub, Düzeltilmesi Gereken Kavramlar, s. 76)*
Mevdudi'nin (rh) Görüşü :
"Allah, kendi indirdiğiyle hükmetmeyenlerin 1- Kâfir, 2- Zalim, 3- Fasık olduklarını belirtmektedir. Aynı şekilde, Allah'ın indirdiğini bırakıp, kendisinin veya başkalarının ortaya koyduğuyla hükmeden kişi bu üç suçu da işlemiş olur. Önce, Allah'ın indirdiğini reddetmekle küfr suçu işlemiştir. İkinci olarak, bütünüyle adil olan Allah'ın indirdiğini çiğnemekle zulüm suçunu işlemiştir. Üçüncüsü olarak ise, Allah'ın kulu olduğu halde, üzerine Hakim olanın indirdiğini bırakıp, kendisinin veya bir başkasınınkini benimsemekle fasık olmuştur. Böylece uygulamada Rabbine bağlı ve tâbi olmaktan çıkmış ve otoritesini inkâr etmiş olmaktadır ki, bu da fısktır.
Bu küfür, zulüm ve fısk, İlâhi hükmü çiğnemenin parçalarıdır. Bu yüzden böylesi bir çiğnemenin olduğu yerde bu üç suçtan kaçınmak mümkün değildir. Değişen niteliğine ve reddedişin boyutuna göre suçun cinsidir. Eğer bir kişi İlâhi hükmün yanlış, kendisinin veya başkasının hükmünü doğru kabul ederek, ilahi hükme aykırı hükümde bulunursa, kelimelerin tam anlamıyla bu kişi hem kâfir, hem zalim ve hem de fasıktır. Bununla birlikte, eğer bir kişi İlâhi hükmün doğruluğunu kabul eder ve buna aykırı bir hüküm verirse, böyle biri İslâm toplumunun dışına çıkmış olmazsa da imanını küfr, zulüm ve fıskla karıştırmış olur. Aynı şekilde, eğer bir kişi hayatın her alanında Allah'ın hükmünü reddederse her bakımdan kâfir, zalim ve fasık sayılacaktır. İlâhi hükmü bazı noktalarda kabul eder, bazılarında reddederse, bunu kabul ve reddi oranında iman ve İslâm'ı küfr, zulüm ve fıskla karıştırmış olur." (Tefhimu'l-Kur'an, Maide 47 Dipnotu)
İbn Teymiyye (rh) :
"Necaşi Kral olmasına rağmen, Allah'ın hükmünü hristiyan olan halkına tatbik edememiştir. Ömer bin Abdulaziz Rahimehullah Allah'ın hükümleriyle hükmetmek için yoğun çaba sarfetmiş, fakat büyük zorluklarla karşılaşmış ve bir görüşe göre bu yüzden zehirlenerek öldürülmüştür. Zamanımızda moğolların ele geçirdikleri İslam ülkelerinde görev yapan MÜSLÜMAN HAKİMLER, istemelerine rağmen her zaman ALLAH’IN İNDİRDİKLERİYLE HÜKMEDEMİYORLAR. Onun için bu konuda sorumluluğun ölçüsü güç ve kudretin yetmesidir.'' (Mecmuu'l-Fetava 19/217)
İmam Tavus (rh.a)şöyle demiştir :
"Bu ayeti kerime, zahiri manasıyla ve mutlak ifadesi üzere anlaşılmamalıdır. Kafir, Allah'ın indirdiğini inkar edip ondan başkasıyla hükmeden kimsedir. Allah'ın hükmünü kabul edip bir konu hakkında o hükme muhalif olarak hükmeden kimse ise zalimdir, fasıktır." (Taberi, Maide 44 Tefsiri)
Şehid Dr. Abdullah Azzam’ın (rh) bu konudaki görüşleri:
“1. Ülkede Allah'ın kanunlarının dışında başka kanunlar koyan ve bunların uygulanmasını emreden yönetici kâfirdir. İslâm dininden çıkmıştır.
2. Kanunları maddeleştirenler yani; "birinci madde şudur,ikinci madde şudur" gibi düzenlemelerde bulunanlar... Allah'ın indirdiği kanunlara ters olan bir madde dahi düzenleseler İslâm'dan çıkarlar. Bunlar Mekke'de Lat ve Uzza'nın yanında bulunan kahin ve onların hizmetçileri gibidirler.
3. Millet Meclisi... İçerisinde Allah'ın kanunlarına ters kanunlar çıkaran, Allah'ın helal kıldığını haram sayan, cihadı yasaklayan, mescitlerde ilim halklarını engelleyen, iyiliği emrederek kötülükten nehyeden emri bi'1-ma'ruf ve- nehyi ani'l-münker müessesesini yürürlükten kaldıran, onu yasaklayan, "mirasta kadın ve erkek eşit pay alır" diyen, ikinci evliliği kanun dışı sayan ve Allah'ın indirdiği İslâm şeriatine muhalif tek kanun maddesine muvafakat eden her milletvekili İslâm'dan çıkar, kâfir olur.
(Buraya İbn Teymiyye’nin görüşünü de ekleyelim ki anlamakta güçlük çekenler ANLAYABİLSİN..
“Bir kimse, haram olduğu icma ile sabit olan bir şeyi helal yaparsa veya helal olduğunda icma olan bir şeyi haram yaparsa veya icmayla sabit olan Allah'ın şeriatini değiştirirse bu kişi alimlerin ittifakıyla kafirdir. “ (İbn Teymiyye, Mecmuu'l-Fetava))
4. İslâm ümmeti içerisinden İslâm dışı kanunlara kalbi ile razı olanlar.
Çünkü "bundan sonra hardal tanesi kadar dahi iman yoktur." "Kim onlara karşı eliyle cihad ederse o mü'mindir, kim onlara diliyle cihad ederse o mü'mindir, kim onlara kalbi ile cihad ederse o mü'mindir. Bunun dışındakinde ise hardal tanesi kadar dahi iman yoktur."
5. Hakimler: Parlamenterlerin koydukları kanunları uygulayan hakimler iki kışıma ayrılır;
a. Bu kanunları sevmeyen, bunların kaldırılmasını isteyen hakimler kanaatimce dinden çıkmazlar fakat onlar fasıktırlar. Yaptıkları iş haramdır. Maaşları haramdır.
b. Bu tür kanunları severek tatbik eden hakimler, bunlar İslâm'dan çıkarlar.
6. Avukatlar: Allah'ın nizamı dışındaki beşeri kanunlarla hükmeden mahkemelerin önünde dava açan avukatlara gelince kanaatimce bunların avukatlık yapmaları haram ve aldıkları ücretler de haramdır. Bu hususta şöyle bir olay yaşadım. Ben bir avukat arkadaşla konuşurken bu meseleyi ona açtım ve dedim ki;
-"Niçin avukatlığı bırakmıyorsunuz, bu haramdır." O da dedi ki: - "Vallahi ben kazandığım lokmanın helal olduğuna inanıyorum. Benim kazancım rızkını temin etmek için kazma kürekle çalışan kimsenin rızkı gibidir. Sonra sizler fıkhı bilen insanlarsınız. Ürdün Üniversitesi Şeriat Fakültesinde hocasınız. Ben bu meseleyi size soruyorum. Avukatlık yapmak helal mi yoksa haram mı? Verdiğiniz fetvaya bağlı kalacağım." Bunun üzerine biz yedi veya dokuz kişi toplanıp bu meseleyi tartıştık. Benim dışımdaki bütün arkadaşlar aşağıdaki şu şartların varlığı halinde avukatlığın helal olabileceğini söylediler.
a. Avukat beşeri kanundaki hükmü İslâm'ın hükmüne ters olan herhangi bir meseleyi dava olarak açmamalı. Mesela kanunlardaki zina etmenin hükmü İslâm'dakinden çok farklıdır. Avukat zina ile ilgili bir davayı mahkeme önünde açmamalıdır.
b. Müvekkilinin haksız olduğunu tahmin ettiği hiçbir davayı açmamalıdır.
c. Açtığı davanın seyrinde müvekkilinin haksız olduğu ortaya çıkarsa davadan çekilmelidir.
Evet benim dışımdaki sekiz arkadaş bu görüşe vardılar. Fakat benim kanaatim bu şartlar da olsa avukatın işi haramdır. Allah daha iyi bilir ya İslâmî cezalardan herhangi bir cezanın daha altında bir cezayı öngören bir kanuni madde ile ilgili mesele hakkında avukatın dava açması haramdır. Bundan aldığı mal haramdır. Avukatın yukarıda zikredilen şartlar altında çalışmasına ruhsat veren arkadaşlar kanaatimce benden daha bilgili ve daha fakiridirler. En iyisini Allah bilir.
7. Hakkını kurtarmak amacıyla beşeri kanunlarla hükmeden mahkemelere giden halkın durumuna gelince. Örneğin, hırsızın cezası İslâm'da elinin kesilmesidir. Cahiliye kanunlarında ise iki veya altı ay hapis cezasıdır. Görüldüğü gibi bu kanunlar yeni bir din, yeni bir şeriattir... Nitekim yüce Mevla Hz. Yusuf'un zamanındaki Kralın kanunlarına din demiştir: "... Aksi halde Allah dilemedikçe hükümdarın dinine göre (şeriatına göre) Yusuf'un kardeşini alıkoyması mümkün olmazdı." (Yusuf, 76)
Görüldüğü gibi hükümdarın şeriatı, beşeri düzenlerin kanunları bir dindir. Buna rağmen hakkını kurtarmak amacıyla zorda kalarak bu mahkemelere giden halkın günahkar olmadığı kanısındayım. Evlâ olan ise hakları zayi olsa dahi bu mahkemelere başvurmamalarıdır.”
Allah ona rahmet etsin Şehid (inşaAllah) Abdullah Azzam'ın tespitleri ne kadar da doğru! Kimi insanlar bu ayetlerdeki hükümleri kanun koyucular hakkında uygulamaya kalkışıyorlar... Nasıl bir cahillik ve hata içinde oldukları ortadadır. Bu ayet hakimler hakkındadır kanun koyucular hakkında değil... Allah'ın kanunlarına rağmen kanun koymak farklıdır -ki bu kanun koyucunun yaptığı iştir- Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmemek farklıdır.
DÜZENE HER İTAAT EDEN KAFİR OLUR MU ?
İbn Teymiyye, Tevbe Suresi 31. Ayet hakkında şöyle der :
"Hahamlarına ve rahiplerine Allah'ın haram kıldığını helal, helal kıldığını da haram kabul etmek suretiyle itaat ettiklerinden; hahamlarını, din bilginlerini rabler edinen bu kimselere gelince; bunlar iki çeşittir : Birincisi : Onların Allah'ın değiştirdiklerini bilerek bu değiştirmeye rağmen onlara tabi olmaları şeklindedir. Bunun sonucunda da Allah'ın haram kıldığının helal helal kıldığının da haram olduğunu kabul ederek reislerine ittiba etmek suretiyle itikad ederler. Bununla birlikte onlar rasullerin dinine muhalefet ettiklerini de bilirler. İşte bu küfürdür. Allah da, Rasulü de bunu şirk olarak değerlendirmiştir. İsterse onlara namaz kılıp secde etmesinler. Buna göre dine muhalif konularda onun dine muhalif olduğunu bilmekle birlikte başkasına tabi olan ve onun bu dediğine Allah'ın ve Rasulünün dediklerine aykırı olduklarına itikad ederse, o da onlar gibi müşrik olur.
İkincisi ise : Onların helali haram, haramı da helal kabul etmeye dair itikad ve imanları sabit olmakla birlikte, Allah'a masiyet konusunda onlara itaat ederler. Nitekim onların durumları, müslümanın masiyet olarak itikad edip, işlemiş olduğu masiyetlerdeki gibidir. Bu gibi kimselerin hükmü, benzerleri olan günahkar kimselerin hükmüne benzer."
(Mecmuatul Feteva: 7/49(70))
Kadı Ebu Bekr İbnu'l-Arabi şöyle der :
"Mü'min, müşriğe itikadda itaat ettiği takdirde -itaat etmek suretiyle- müşrik olur. Şayet fiilen ona itaat eder, ancak akidesi selim, tevhid ve tasdik üzere kalmakta devam ediyorsa bu kişi asidir. Bunu iyice belleyiniz."
(Kurtubi, el-Cami'li Ahkami'l-Kur'an, c.7 s.77-78)
* "Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir"(l) Bu ayetin mealinden hareket edenler, İlahi hükümleri tatbik etmeyen kişilerin "kafir" olduklarını, dolayısıyla bunların Müslüman sayılmayacağını söylemektedirler. Gariptir ki, bu ayet-i kerime İslam’ın ilk yıllarında da tartışmaya konu teşkil etmiş, Hariciye ve İbadiye gibi sapık mezhepler, günah işleyen Müslümanları küfürle itham etmişlerdir. Hatta Hariciler bu ayete dayanarak "Hakem Hadisesinden" dolayı Hz. Ali'yi tekfir etme cüretini bile göstermişlerdir. Halbuki ümmetin cumhuru, imam ve müçtehidleri, onların bu iddialarını çürütmüş ve bir Müslümanın günah işlemesiyle kafir olmayacağını açıklamışlardır.(2)
Bu ayetin tefsirinde Camiu'l Beyan isimli 30 ciltlik tefsirin müellifi İmam Cerir et-Taberi, ayette geçen "küfr"ün islamdan çıkma manasında değil, Allah'ın nimetini inkar, yani nankörlük manasında" olduğunu ve bid'at ehli olan İbadiye grubunun bu ayeti,yönetimi elinde bulunduranların küfrüne delil gösterdiklerini izah eder ve ibni Abbas'tan (r.a.) şöyle bir rivayette bulunur: "Kasden inkar ederek Allah'ın hükümleriyle hükmetmeyen kimseler kafirlerdir. Kabul ettiği halde onunla hükmetmezse zalim veya fasık olur."
Nitekim, hemen bundan sonraki ayetlerde Allah'ın hükmüyle hükmetmeyenlerin zalim ve fasıklar olduğuna dikkat çekilmektedir.Aynı rivayeti İbni Abbas'tan (r.a.) İmam Nesefi de nakletmektedir. İmam Fahrüddin Razi de 32 ciltlik Tefsir-i Kebir isimli eserinde bu ayetin tefsirini yapmakta, Haricilerin bu husustaki görüşlerinin yanlış olduğuna işaret ederek şöyle demektedir: "Bir kimse Allah'ın hükümleriyle hükmetmezse dahi, kalbiyle o hükümlerin doğruluğuna inanırsa kafir olmaz. Zira küfür, hak olan hükümleri kalbiyle inkar ve lisanıyla reddetmektir . Fasık, kalbiyle tasdik ettiği için mü'mindir. İmanla beraber Allah'ın hükümlerinin aksi ile hüküm vermek diğer günahlar kabilindendir. En doğru olan görüş budur." (3)
Kadı Beyzavi ise Allah'ın hükümlerini inkar edip onlara hakaret edenlerin kafir olacaklarım açıklamaktadır. (4) İbni Kesir, bu ayetin Yahudiler hakkında nazil olduğunu ifade ederken,(5) Osmanlı devletinin şeyhül islamlarından olan Ebu's-Suud Efendi, ayette geçen hükmetmemeyi inkar manasında almakta ve "Allah'ın hükümlerini hakir ve basit görerek inkar eden kimse, kim olursa olsun dinden çıkar" demektedir.(6) Diğer çağdaş müfessirler de, ayette geçen "hükmetmeyenler" ifadesinin, "inkar edenler," yani "tasdik etmeyenler" manasına geldiğini söylemektedirler. Konyalı Vehbi Efendi, "Eğer ayetten maksat bu olmasa Kur'an'ın hilafında birşey irtikap edenlerin (işleyenlerin) kafir olmaları lazım gelirdi. Halbuki, hak olduğuna imanla beraber hilafını irtikap küfür değildir ve olamaz" der. "Çünkü, bilumum günahlar Kur'an'ın hilafıdır. Günahtan hali (hiç günahı olmayan) bir fert tasavvur olunamaz. Eğer her günahı irtikap eden kafir olsa, alemde mü'min bulunmamak gerektir."(7) Vehbi Efendi, Ebu's-Suud Efendiye ve Fethul Beyan'a atıfta bulunarak, "Allah'ın inzal ettiği ahkamla [Allah'ın indirdiği hükümlerle] hükmetmemek" hususunda, "istihfaf veya istihlal veya inkar tarıklariyle [bu hükümleri küçük görmek yahut helal saymak veya inkar etmek suretiyle)hilafında hükmün (İlahi hükümlerin aksine hüküm vermenin) küfür olduğunu, ancak bu ahkamın (Allah'ın indirdiği hükümlerin) hak olduğunu tasdik ve ikrarla beraber hilafında hükmün küfür olmadığını belirtir.(8)
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, ayetteki "hükmetmeme"nin, "Onun hakimiyetini tanımamak" durumunda küfre gireceğine işaret eder.(9) Ömer Nasuhi Bilmen de şu izahı getirir: "Bir kimse hükm-ü İlahiyi kalben kabul etmez, onu bile bile lisanen inkar ederse o takdirde kafir olur. Fakat onu kalben tasdik ettiği halde terk eylerse kafir olmaz, günahkar olur." (10) Bilmen, büyük İslam alimi İkrime'den de şu iktibası yapar: "Her kim Allah Teala'nın hükmettiği ile, onu bilerek inkar ettiği halde hükmetmezse kafir olur. Fakat her kim onu ikrar ettiği halde onunla hükmetmezse, o fasıktir, zalimdir, yoksa kafir değildir." (11)
Görüldüğü gibi, bütün müfessirler ayetin tefsirinde görüş birliği içindedir. Hepsi, bir kimse Allah'ın hükümlerini inkar etmediği, onlara hakarette bulunmadığı müddetçe kafir olmayacağı görüşündedir.
O halde, mü'min olarak Ehl-i Sünnet ve Cemaat görüşüne sımsıkı sarılmamız, bid'at ehline iltifat etmememiz gerekir. Büyük imam ve müçtehidlerin tefsir ve izahlarına dikkat edip onlardan istifade etmemiz şarttır. Her hususta olduğu gibi, tekfir meselesinde de bu imamların görüşlerini esas almalıyız. İmam Suyuti'nin "Tekfire yeltenmek, kendini beğenen cahil kişilerin işidir" ikazını da unutmamalıyız.(12)
Kaynaklar
1. Maide Sûresi, 44.
2. et-Tefsirû'l-Kebir
3. et-Tefsirü'l-Kebir, 12:6
4. Tefsir-i Beydavi, 2:295
5. İbni Kesir, 2:61.
6. Tefsir-i Ebu's-Suûd, 3:42.
7. Hülasatü'l-Beyan,3:1231.
8. A g. e.
9. Hak Dini Kur'an Dili, 3:1690.
10. Kur'an-ı Kerimin Türkçe MeaH Alisi ve Tefsiri, 2:772.
11. A. g. e.
12. İ'cazü'l-Kur'an, 3:5/7