Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Meryem Suresi İniş Sebebi

Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبي الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
19- MERYEM SÛRESİ


Sûre Mekkî'dir ve nuzûl sırası itibariyle Fâtır Sûresinden sonra nazil olmuştur.
Mukâtil de sûrenin Mekkî olduğunu söyledikten sonra istisna olarak "İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Adem'in soyundan, Nûh ile beraber taşıdıklarımızdan ve İbrahim ile İsmail'in neslinden hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendir. Rahmân'ın âyetleri onlara okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı." (âyet: 17) âyet-i kerimesinin Medîne’de ve mu'minlerin Habeşistan'a hicretlerinden sonra nazil olduğunu söylemiştir.[1]

Suyûtî de İtkân'ında Mekke'de nazil olduğunun istisnası olarak yukardaki 17. âyetle birlikte "Sizden oraya gitmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbının yapmayı üzerine aldığı kesin bir hukumdür." (âyet: 71) âyetini zikretmiştir.[2]

Mufessir Hîbetullah ise sûrenin Mekkî oluşundan "Ama onların ardından namazı bırakan, şehvetlerine tabi olan bir nesil geldi. Onlar, bu azgınlıklarının karşılığını göreceklerdir. Ancak tevbe edip iman ederek sâlih amel işleyenler mustesnadır. Onlar hiçbir haksızlığa uğratılmadan cennete girerler." (âyet: 59-60) âyetlerini istisna etmiştir.[3]
Mekke'den Habeşistan'a hicret kıssasında İbn İshak'ın Ummu Seleme'den, Ahmed ibn Hanbel'in de İbn Mes'ûd'dan rivayetlerine göre Ca'fer ibn Ebî Tâlib, bu sûrenin baş kısmını Necâşi'ye okumuştur.[4] Kurtubî'nin zikrettiğine göre bu hadise Kureyş muşriklerinin Bedr bozgunu üzerine bu bozgunun intikamını almak kastıyla yanındaki muslumanları geri istemek üzere Amr ibnu'l-As ve Abdullah ibn Ebî Rabîa'yı Necâşî'ye göndermeleri üzerine vuku bulmuş ve Ca’fer İbn Ebî Tâlib'in, yanında büyük piskopos ve rahiplerin de bulunduğu bir mecliste Necâşî'nin huzurunda sûrenin baş kısımlarını okuması üzerine hem Necâşî'nin, hem de huzurda bulunanların gözlerinden yaşlar geldiği ve Necâşî'nin bu Kureyş elçilerini elleri boş geri çevirdiği anlatılmaktadır.[5] Buna göre sûrenin baş tarafı Mekke-i Mukerreme'de nazil olmuş demektir.[6]

64. Biz ancak Rabbının emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bu ikisinin arasındaki her şey O'nundur. Ve Rabbın unutkan değildir.

1. Buhârî'nin, kendi isnadıyla İbn Abbâs'tan rivayetinde o şöyle anlatıyor: Peygamber (sas), Cibrîl'e: "Bizi, ziyaret etmekte olduğundan daha çok ziyaret etmekten seni alıkoyan nedir?" diye sormuştu. İşte bunun üzerine: "Biz ancak Rabbının emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bu ikisinin arasındaki her şey O'nundur..." âyet-i kerimesi nazil oldu.[7]

İbn Ebî Hâtim'in İkrime'den rivayetle tahric ettiği bir haberde Cibrîl'in, Peygamber'e (sas) 40 gün gelmemesi üzerine Peygamber'in (sas) böyle dediği ayrıntısına yer vermektedir.[8]
2. İbn İshâk, Cibrîl'in, Peygamber'e (sas) sorulanların cevabı olan İsrâ, 17/85 âyeti ile Ashâb-ı Kehf ve Zulkarneyn'in kıssalarını ihtiva eden âyet-i kerimeleri (Kehf Sûresini) getirdiğinde onun: "Ey Cibrîl, bize gelmedin ve biz senin hakkında su-i zanda bulunduk." demesi üzerine Meryem Sûresindeki bu: "Biz ancak Rabbının emri ile ineriz. O'nundur önümüzde, arkamızda ve bu ikisi arasındaki her şey ve Rabbın unutkan (seni unutmuş) değildir." âyet-i kerimesini de okuduğunu kaydeder[9] ki bu haber, bu âyet-i kerimenin de o hadise üzerine inmiş olduğunu ima etmektedir. Vâhidî'nin Esbâbu'n-Nuzûl'ünde İkrime, Dahhâk, Katâde, Mukâtil ve Kelbî kavli olarak nakledilen hadisenin, âyet-i kerimenin nuzûl sebebi olduğu açıkça belirtilmiştir.[10] İbn İshâk'ın yine İbn Abbâs'tan rivayetle verdiği bir haberde Cibrîl'in gelmeme süresi 15 gece olarak verilmiştir.[11]
Daha önce (İsrâ Sûresinin 85. âyetinin nuzûl sebebinde) geçtiği üzere Kureyş muşrikleri içlerinden seçtikleri beş kişiyi "Muhammed'i kitablarında bulup bulmadıkları ve niteliklerini bilip bilmediklerini sormak üzere Medîne-i Munevvere'deki yahudilere göndermişlerdi. Bu beş kişi Medîne-i Munevvere'ye gelip önce hristiyanlara sordular. Onlar da böyle bir peygamber tanımadıklarını söylediler. Yahudiler ise: "Evet, biz kitabımızda onu buluyoruz ve bu zaman da onun gelmesi zamanıdır. Biz, Yemâme'nin Rahmânı'na (Museylemetu'l-Kezzâb'ı kastediyorlar) o gelmesi beklenen peygamberin bilebileceği üç hasleti sorduk, bilemedi. Bu üç şeyi Muhammed'e sorun. Eğer ikisini bilir, birini bilemezse bilin ki o beklenen peygamberdir, ona tabi olun. Ona "Ashab-ı Kehf olan gençleri, Zulkarneyn'i ve rûhu" sorun." dediler. O beş kişi Mekke-i Mukerreme'ye dönüp geldiler ve Peygamber'e (sas) yahudilerden öğrendikleri üç şeyi sordular. Efendimiz (sas), onlara nasıl cevab vereceğini bilemedi, daha sonra cevab vereceğini söyledi ve fakat "İnşaAllah." demedi. Bir rivayete göre 40 gün, başka bir rivayete göre 15 gün vahy gelmedi ve bu durum Peygamber'e (sas) çok zor ve ağır geldi. Muşrikler: "Muhammed'in Rabbı onu terketti." bile dediler. Nihâyet Cibrîl gelince Peygamber (sas): "Ey Cibrîl o kadar geciktin ki senin hakkında su-i zanda bulundum ve aynı zamanda seni özledim." dedi. Cibrîl: "Ben seni senden daha çok özledim. Fakat ben görevli bir memurum, gönderildiğimde inerim, gönderilmediğimde gelemem." dedi ve Allah Tealâ (cc) işte bu: "Biz ancak Rabbının emri ile ineriz." âyet-i kerimesini; "Hiçbir şey hakkında "Ben bunu
herhalde yarın yapıcıyım, deme." (Kehf, 18/23) âyet-i kerimesini ve Duhâ Sûresini indirdi.[12]

3. Mucâhid'den gelen bir rivayette o şöyle anlatıyor: Bir keresinde Cibrîl Peygamber'e (sas) gelmekte gecikmiş ve 12 gece gelmemişti. Muşrikler: "Muhammed'in arkadaşı (veya Rabbı) onu terketti." dediler. Bu sürenin sonunda Cibrîl geldiğinde Peygamber (sas): "Ey Cibrîl, bana gelmekte geciktin ve muşrikler bu yüzden türlü türlü zanlara kapıldılar." dedi de işte bu âyet-i kerime nazil oldu.[13]

4. Mucâhid der ki: (Vahy) meleği Peygamber'e (sas) gelmekte gecikti ve bir süre sonra geldiğinde: "Herhalde geciktim." dedi. Peygamber (sas): "Evet, öyle yaptın." dedi. Melek: "Neden gecikmeyeyim, neden gelmekte ağır davranmayayım ki; misvak kullanmıyorsunuz, tırnaklarınızı kesmiyorsunuz, parmak aralarını (ve boğumlarını) temizlemiyorsunuz." deyip şöyle devam etti: "Bir de biz, ancak Rabbının emri ile ineriz." Mucâhid der ki: Ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuştur.[14]

5. İbn Merdûye'nin Enes'den rivayetle tahricine göre o şöyle anlatıyor: Bir gün Peygamber (sas), Cibrîl'e: "Allah katında en sevimli yeri ve Allah'ın en çok buğz ettiği yeri” sormuştu. Cibrîl: "Bilmiyorum, gidip Rabbıma sorayım." demiş ve gecikmeli olarak geldiğinde Peygamber (sas): "Bana gelmekte geciktin ve ben de bana kızgın olduğunu zannettim." demiş, o da: "Biz ancak Rabbının emri ile ineriz." demiş.[15]
Cibrîl'in gelmediği süre olarak üç gün (Mukâtil'den) ve 25 gün (Sa'lebî'den) rivayetleri de vardır.[16]

Sanki beş ayrı hadise gibi görünen bu olaylar herhalde aynı olayın farklı ayrıntılarla anlatılmasından ibaret olmalıdır. Dolayısıyla rivayetler arasında bir ihtilâf yoktur.[17]

66. İnsan der ki: "Ben, öldüğümde mi diri olarak çıkarılacağım? "

Kelbî der ki: Bu âyet-i kerime, Ubeyy ibn Halefin bir gün eline çürümüş bir kemik alarak bunu ufalayıp: "Muhammed, bizim öldükten ve şu çürümüş kemik gibi olduktan sonra tekrar diriltileceğimizi sanıyor (ya da iddia ediyor)." demesi üzerine nazil olmuştur.[18]
Eline çürümüş bir kemik alarak bunu ufalayıp bu sözü söyleyen ve dolayısıyla bu âyet-i kerimenin nuzûlüne sebeb olan kişi İbn Cureyc'den rivayette el-Asî ibn Vâil; İbn Abbâs'tan gelen bir rivayette el-Velîd ibnu'l-Muğîra, başka bir rivayette de Ebu Cehl olarak verilmektedir.[19]
Ancak hangisi olursa olsun bunlar Peygamber'in (sas) daveti karşısında bazan inkâr, bazan alay, bazan işkence ile karşı duran katı düşmanlarıdır ki rivayetler arasında bir ihtilâf söz konusu edilemez. Ayrıca değişik zamanlarda bunlardan her biri aynı davranışı sergilemiş ve hepsi hakkında bu âyet-i kerime inmiş olmalıdır.[20]

73. Ayetlerimiz kendilerine apaçık okunduğunda kufretmiş olan o adamlar mu'minlere: "Bu iki takım insanın hangisinin makamı daha iyi ve yeri daha güzeldir?" derler.

Bu âyet-i kerime de en-Nadr ibnu'l-Hâris ve kendisi gibi azgın kâfirler olan tâbileri hakkında nazil olmuştur.[21] Rivayete göre saçlarını tararlar, yağlarlar, hoş kokular sürünür, süslü ve pahalı elbiseler giyerler ve fakir muslumanlara "Bu iki takım insanın hangisinin makamı daha iyi ve makamı daha güzeldir?" derlermiş.[22]

77. Ayetlerimizi inkâr ile kâfir olan ve "Bana elbette mal ve evlâd verilecek." diyen adamı gördün mü?

78. O, ğayba mı muttali olmuş, yoksa Rahmân katından bir söz mü almış?

79. Hayır, onun söylediğini yazacağız ve azâbını uzattıkça uzatacağız.

80. Onun söylemekte olduğuna Biz mirasçı olacağız ve o, Bize tek olarak, yalnız başına gelecektir.

Mesrûk'tan rivayette o şöyle diyor: Habbâb'ı şöyle anlatırken işittim: el-Asî ibn Vâil es-Sehmî'ye, ondaki bir alacağımı istemek üzere gitmiştim. "Muhammed'i inkâr edinceye kadar bu alacağını sana vermeyeceğim." dedi. Ben: Sen ölünceye ve tekrar diriltilinceye kadar bu dediğini yapmayacağım; Muhammed'i inkâr etmeyeceğim." dedim. "Yani ben şimdi öleceğim, sonra tekrar diriltileceğim öyle mi?" dedi. ben: "Evet." dedim. "O halde ben diriltildiğim zaman nasıl olsa orada malım ve çocuklarım olacak, bu alacağını o zaman sana veririm." dedi de bunun üzerine "Ayetlerimizi inkâr ile kâfir olan ve "Bana elbette mal ve evlâd verilecek." diyen adamı gördün mü?" âyet-i kerimesi indi.[23]

Yine Habbâb'dan rivayette o şöyle diyor: Ben, Mekke'de demirci idim. el-Asî ibn Vâil es-Sehmî'ye bir kılıç yapmış ve parasını istemeye gitmiştim.
"Muhammed'i inkâr edinceye kadar bunun ücretini sana vermeyeceğim." dedi. Ben: "Allah seni öldürüp sonra da tekrar diriltinceye kadar Muhammed'i inkâr edecek değilim." dedim. "Allah beni öldürdüğü, sonra da dirilttiği zaman nasıl olsa benim mal ve çocuklarım olacak..." dedi de bunun üzerine Allah Tealâ (sas): "Ayetlerimizi inkâr ile kâfir olan ve "Bana elbette mal ve evlâd verilecek." diyen adamı gördün mü? O, ğayba mı muttalî olmuş, yoksa Rahmân katından bir söz mü almış?" âyet-i kerimelerini indirdi.[24]

Buhârî'deki başka iki rivayette Habbâb'ın alacaklı olduğu muşriğin adı el-As ibn Vâil olarak verilmiş ve bu dört âyet-i kerimenin tamamının bu hadise üzerine indiği tasrih edilmiştir.[25]
Hadise Ebu Davud et-Tayâlisî'nin Musned'inde biraz daha geniş olarak anlatılıyor, şöyle ki:
Ebu Davud et-Tayâlisî'nin, Habbâb ibnu'l-Eret'den rivayetinde o şöyle anlatıyor: Cahiliye devrinde demircilik yapardım ve As ibn Vâil'e kılıç yapıp satmıştım da bunlardan dolayı bir miktar dinar alacağım vardı. Gittim, vermesini istedim. "Muhammed'i inkâr etmedikçe bu borcumu sana ödemeyeceğim." dedi. Ben: "Allah seni öldürüp tekrar diriltinceye kadar Muhammed'i inkâr etmeyeceğim." dedim. "Ey Habbâb, senin, dini üzere olduğun Muhammed cennette cennet ehlinin istediği kadar altın, gümüş, elbise, hizmetçiler olduğunu söylemiyor mu?" dedi. Ben "Evet, öyle söylüyor." dedim. "O halde bırak, ben öleyim, sonra diriltileyim. O zaman nasıl olsa sen ve arkadaşın Muhammed Allah katında benden daha tercih edilecek ve daha çok mala sahip olacak değilsiniz. Benim nasıl olsa o zaman çok malım, çocuklarım olacak, o zaman öderim." dedi. Bunun üzerine "Ayetlerimizi inkâr ile kâfir olan ve "Bana elbette mal ve evlâd verilecek." diyen adamı gördün mü?" âyeti nazil oldu.[26]

Yine Habbâb ibnu'l-Eret'ten gelen başka bir rivayette el-As ibn Vâil'in, kendisine olan borcunu ödemeyip böyle söylemesi üzerine Habbâb'ın Peygamber'e (sas) geldiği, durumu ona haber verdiği ve bunun üzerine bu âyet-i kerimenin nazil olduğu belirtilmektedir.[27]

İbn Abbâs'tan gelen bir rivayete göre ise el-As ibn Vâil'den alacaklı olan sadece Habbâb değil, Peygamber'in (sas) ashâbından bazı kimselerdir ve el-As ibn Vâil, alacaklarını istemeye gelen bu mu'minlere: "Siz cennette altın, gümüş, ipek ve her tür meyvenin olacağını söylemiyor musunuz?" diye sormuş, onların: "Evet, elbette var." demeleri üzerine: "O halde âhirette buluşalım (borcumu size orada vereyim); Vallâhi bana mal ve evlâd verilecek, sizin kitabınız gibi bana da kitab verilecek." demiştir.[28]

Hasen'den gelen bir rivayette bu âyeti kerimelerin el-Velîd ibnu'l-Muğîra hakkında nazil olduğu söylenmişse de meşhur olan Habbâb ibnu'l-Eret ve el-As ibn Vâil hakkında nazil olmuş olmasıdır.[29]

96. Hakikat şu ki o iman edip de sâlih ameller işleyenler yok mu, işte Rahmân onlar için gönüllerde bir sevgi yaratacaktır.

Abdurrahman ibn Avf den rivayet edildiğine göre o, Medîne-i Munevve-re'ye hicret ettiğinde Mekke-i Mukerreme'de kalan Şeybe ibn Rabîa, Utbe ibn Rabîa ve Umeyye ibn Halef gibi arkadaşlarını özlemiş ve işte bunun üzerine Allah Tealâ (cc) bu âyet-i kerimeyi indirmiş.[30]

Ca'fer ibn Ebî Tâlib ile birlikte Habeşistan'a hicret eden mu'minler hakkında indiği ve burada onlara Allah Tealâ'nın (cc), Necâşî'nin kalbine onların muhabbetini koyacağını va'd buyurmuş olduğu da söylenmiştir.[31]

el-Berâ'dan rivayette o şöyle anlatır: Allah'ın Rasûlü, Ali'ye: "Ey Allahım, katında benim için bir ahid kıl ve bana karşı mu'minlerin kalblerine bir sevgi yarat." diye dua et buyurdu da bunun üzerine Allah Tealâ (cc) bu âyet-i kerimeyi indirdi.[32]

[1] Alûsî, Rûhu'l-Maânî, XVI,56-57.
[2] Celâleddin Abdurrahman es-Suyûtî, el-İtkân fî Ulûmi'l-Kur'ân, tahkik: Muhammed Ebu'l-Fadl İbrahim, Beydar 1343,1,61.
[3] İbnu'l-Cevzî, Zâdu'l-Mesîr, v,204.
[4] İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni’l-Azîm, v,205.
[5] Kurtubî, el-Câmiul-Ahkâmi'l-Kur'ân, xi,50.
[6] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/592.
[7] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 19/2 Bed'u'l-Halk, 6; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 19/4, hadis no: 3158.Ayrıca bak: Ahmed ibn Hanbel, Musned, 1,231,233, 357.
[8] Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, n,6.
[9] Kurtubî, age. x,226.
[10] Vâhidî, Esbâbu’n-Nuzûl, s. 211.
[11] Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, H,7.
[12] Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb, XXI,238.
[13] Taberî, Câmiu'l-Beyân, XVI,78.
[14] Vâhidî, age. s. 211.
[15] Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 11,6-7.
[16] İbnu'l-Cevzî,, age. v,249.
[17] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/593-594.
[18] Vâhidî, age. s. 212; İbnu'l-Cevzî, age. V,251-252.
[19] Alûsî, Rûhu'l-Maânî, XVI, 116.
[20] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/594.
[21] Alûsî, age. xvi,124.
[22] Alûsî, age. xvi,125.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/595.
[23] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 19/3 Büyü 1, 29; el-İcâra, 15 Muslim, Sifâtu'l-Munâfikîn, 35, 36; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 19/7, hadis no; 3162.
[24] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 19/3.
[25] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 19/5,6.
[26] Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, Minhatu'l-Ma'bûd fî Tertîbi Musnedi't-Tayâlisî Ebî Dâvûd, el-Mektebetu'l-İslâmiyye, (İkinci baskı) Beyrut 1400, 11,21,143; İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, 1,357. Hadise kısa olarak Muslim ve Taberânî'de de Habbâb'dan rivayetle tahric olunmuştur. Bak: Muslim, Sifâtu'l-Munâfikîn, 35-36; Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr, tahkik: Hamdi Abdulmecid es-Selefî, Bağdad 1979, IV,76-77, hadis no: 3650-3654.
[27] İbn Kesîr, age. v,255.
[28] Taberî, age. xvi,91.
[29] İbnu'l-Cevzî, age. v,260; Râzî, age. xxi,249.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/595-596.
[30] Taberî, age. xvi,101.
[31] Alûsî, age. xvi,143.
[32] Kurtubî, age. XI,107; Alûsî, age. XVI,143.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/597.
 
Üst Ana Sayfa Alt