Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Mevlid Kutlamaları

hitman Çevrimdışı

hitman

Üye
İslam-TR Üyesi
Arapçada "Mimli masdar" adı verilen ve "doğum zamanı, doğum yeri, doğmak" mânâlarında kullanılan "mevlid", halk arasındaki teâmül dikkate alındığı zaman, "Hz. Muhammedin doğum zamanı" mânâsında kullanılmaktadır.

Mevlid Vesîlet’ün Necât olarak ta isimlendirilir ve Kurtuluş vesilesi anlamına gelmektedir.

Mevlid kutlamaları Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ahirete intikalinden yüzlerce yıl sonra yaklaşık hicri 4. yüzyılda ilk olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Mevlid kandili Hz. Peygamberin doğumu münasebetiyle kutlanmaktadır. Mevlid kutlamalarını ilk ihdas eden zâtın Erbil Atabeyi Muzafferuddin Kökbâbi olduğu kabul edilmektedir. Kutlama için toplananlara Mevlid kıssaları okumayı ilk başlatan kişinin ise Mısır Fatımîlerinin olduğu söylenir.

Bu kutlamalarda Resulullah (s.a.v.) için kasideler okunmaktaydı. İşte bunlardan en meşhuru, Mevlid kandillerinde okunan Vesîlet’ün Necât Osmanlı padişahı Sultan birinci Murâd Han’ın vezîrlerinden Ahmed Paşa’nın oğlu, Şeyh Mahmûd Efendinin torunu, Osmanlı dönemi âlimlerinden olan Süleyman Çelebi tarafından yazılmıştır. Vesîlet’ün Necât; münâcaat Allahü teâlâya yalvarma, velâdet Peygamberimizin doğumu, risâlet Peygamberliğin bildirilişi, mîrâc Göklere çıkışı, Cennet'i ve Cehennem'i görmesi, rihlet Peygamberimizin vefâtı ve duâ bölümlerinden ibârettir. Üç yüze yakın beyitten oluşmaktadır.
Vesîlet’ün Necât’dan bazı bölümler:

Mevlid-i şerif Hicri 4. asırdan günümüze kadar çeşitli evrelerden geçerek İslam toplumu içerisine yerleşmiştir. Özellikle Osmanlı (Türk) toplumu içerisinde önemli bir yer edinmiş ve Peygamberimizin doğum günlerinin, kandillerin, Cenaze ve sünnet merasimlerinin en önemli unsuru haline gelmiştir.

Osmanlılar tarafından mevlid, genel görüşe göre ilk defa III. Murat zamanında, 1588'de resmi hale getirildi. Merasimler, belirlenmiş teşrifât kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir, ayrıca, önceleri Ayasofya Camii'nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii'nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı. TDV islam Ansiklopedisi, Mevlid maddesi, c:29

Bu merasimlerde, önce müezzin tarafından Kur'an-ı Kerîm okunur, bunun peşinden de vaazlar verilirdi. Daha sonra mevlidhân kürsüye çıkar ve bir bölüm okuduktan sonra iner hediyesini alır ve ikinci mevlidhan kürsüye çıkarak, okumaya devam eder ve belirlenmiş kaideler çerçevesinde mevlid kutlamaları son bulurdu.

İlk zamanlar, sırf Resulullah (s.a.v.)'in doğduğu zaman ve sadece camilerde okunan mevlid, sonraları para karşılığında hanendeler tarafından rasgele zamanlarda okunur olmuştur. Kandil gecelerinde, ölülerin ardından; kırkıncı, elli ikinci gecelerinde, sene-i devriyelerinde de mevlidler okunmaya başlanmıştır.

Muhteviyatı ilk bakışta Peygambere yazılmış bir şiir olarak masum gözükse de, üzerinde düşünüldüğü zaman içerisinde uydurma hâdiselerinde olduğu tespit edilecek ve Peygamberimize yönelik abartılı övgülerin olduğu görülecektir.

Bir hadiste “Biz Beni Amir heyeti olarak Rasulullah’a gittik ve sen bizim büyüğümüzsün dedik Hz. Peygamber (s.a.v.) “Büyük olan Allah’tır” dedi biz “sen fazilet bakımından bizim en üstünümüzsün, vermek bakımından bizim ileride olanımızsın” dedik peygamber “sakın fazla ileri gidip de şeytanın elçileri olmayınız.” Buyurdu. [1]
Peygamberimiz (s.a.v.)’in sağlığında ve vefatından sonra ne sahabe tarafından, ne tabiin, ne tebe-i tabiin, ne de daha sonraki ehlisünnet âlimleri tarafından, onun doğum günü kutlanmamıştır. Ayrıca Mevlid kasidesi okumak, Kur’an ve sünnette izine bile rastlanmayan bid’atlerden biridir. Mevlid-i Nebevîyi kutlayan bazı insanlar, Rasulullah (s.a.v.)’in ruhaniyetinin onların kutlamalarında hazır bulunduğuna bile inanmaktadırlar.
Yine, bazı insanların ihdas ettikleri şey, İsa aleyhisselamın doğum gününü kutlayan Hıristiyanlara benzemektir.

Her kim Peygamber (s.a.v.)’in doğum gününü bayram edinirse, bilsin ki ümmetin ilklerinden hiçbir kimse bunu yapmamıştır. Bunda hayır olsaydı veya bunu yapmak daha tercih edilen bir görüş olsaydı, onlar Peygamber (s.a.v.)’i bizden daha çok seviyor ve bizden daha çok O’na saygı duyuyorlardı. Çünkü onlar, hayıra bizden daha düşkündüler. Peygamber (s.a.v.)’i sevmek ve O’na saygı göstermek, ancak O’nun yaptığı gibi yapmak, O’na itaat etmek, O’nun emirlerine uymak, gizli ve açık olarak sünnetini yaşatmak, gönderildiği bu dîni yaymaya çalışmak ve bu uğurda kalp ile el ile ve dil ile cihâd etmekle olur. Çünkü bu yol, ilk Müslümanlar olan Muhâcir, Ensâr ve onlara en güzel bir şekilde tâbi olanların yoludur.

Bu hususta ortaya atılan görüşlerden bazılarında da mevlidin bidat olduğu açıkça itiraf ediliyor ancak güzel bir bidat olduğu belirtiliyor. Ancak daha öncede izah edildiği üzere bidatin iyisi ve kötüsü olmaz her sonradan çıkma bidattir. Ne gariptir ki bu mevlid kandili kutlamalarının sonradan çıktığın kabul edilmesine rağmen güzel bir bidat olduğu düşünülerek; ne var bunda Resulullah (s.a.v.)’e olan sevgimizi ortaya koyuyor onu yad ediyoruz denilmektedir. Bu yaptıklarımızı onu sevdiğimiz için yapıyoruz denilmektedir.

Şunu unutmamak gerekir ki; Din adına yapılan her ne olursa olsun, Peygamberimiz yapmadığı halde dine sonradan sokulmuş bir şey ise muhteviyatının iyi olması onu bid’at olmaktan çıkarmaz. Çünkü o zaman her önüne gelen yeni ve güzel bir şey bulduğunu ve bunun da çok faydalı olduğunu iddia eder ve din artık o ilk günkü temiz halinden uzaklaşmış olur.

Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki; “Her kim bizim bu işimizin (yani dinimizin) içine, ondan olmayan bir şeyi sokarsa (o yaptığı iş) merdudtur, başına çalınır.” [2]

İslam âlemi doğum günü hususunda da Yahudi ve Hıristiyanların yolundan gitmektedir.

Hıristiyanlarda Hz. İsa’nın doğum günü dolayısıyla kutlamalar yapmaktadırlar. Her yıl 25 Aralıkta yaptıkları bu kutlamalara Noel kutlamaları denilmektedir. Hıristiyan inancına göre İsa aleyhisselamın dünyaya gelişi çok önemlidir. Noel ayrıca Doğuş Bayramı, Kutsal Doğuş veya Milât Yortusu olarak da bilinmektedir. Hz İsa’nın doğum tarihinin bilinmediği konusunda Batılı kaynaklar bile görüş birliği içindedirler. Hıristiyanlıkla ilgili temel kaynaklarda bile noelin çıkışı itibariyle Hıristiyanlıkla ilgili olmadığı ve Hıristiyanlığa sonradan girdiği konusunda görüş birliği vardır

Ayrıca Hz. İsa’nın doğum günü miladi takvimin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Bu Hıristiyan inancının Müslümanlar tarafından benimsenmesi ve kutlanması ise Müslümanların nasılda yozlaştırıldığını gözler önüne sermektedir. Ülkemizde ve dünyada birçok Müslüman ne acıdır ki, Hıristiyanların kutlamalarına iştirak etmektedirler.

Allah-u Teâlâ Maide surei 51. ayette şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden herkim onları dost edinirse o da onlardandır…”
Rasulullah (s.a.v.) Yahudi ve Hıristiyanlara uymayı yasaklıyor.

Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Herkim bir kavme benzemek isterse, o kimse onlardandır’ buyurdu.” (Ebu Davud: 4031)

Ebu Said el-Hudri’nin bildirdiğine göre, Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizden öncekilerin izlerini kuşkusuz karış karış, arşın arşın takip edeceksiniz. Onlar bir kertenkele deliğine girmiş olsalar, siz arkalarından gideceksiniz.
Dedik ki; Yahudi ve Hıristiyanlar mı? Ya kim olabilir? Dedi (Buharı İ'tisam: 14, Enbiya: 50, Müslim İlim: 6, İbn Mace Fiten: 17)
Bu rivayetlerde de belirtildiği gibi Müslümanlar Yahudi ve Hıristiyanların izlerini adım adım takip eder hale gelmiştir.

Ebu Umeyr b. Enes'ten, o da Ensar'dan olan amcalarından birinin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Rasulullah (s.a.v.), Müslümanları namaza nasıl davet edeceği konusuna çok önem gösterdi. (Ashabıyla istişarede bulundu). Kendisine, Yahudilerin yaptığı gibi boru çalınmasını teklif ettiler. Bu, onun hoşuna gitmedi ve: "O, Yahudilere aittir" buyurdu. Bunun üzerine Hıristiyanlara ait çanı hatırlattılar. "O da Hıristiyanlara aittir" diyerek hoş karşılamadığını belirtti." ( Ebu Davud Salat: 27/498)

Bu rivayetlerden de Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeyi bırakın onlara muhalefet etmek gerektiği anlaşılmaktadır.

Bir başka açıdan bakıldığında da Peygamberimizin doğum günü olarak kutlanan gün, her sene farklı güne denk gelmektedir. Çünkü Hicri Takvim ay yılını, Miladi Takvim güneş yılını esas almaktadır. Bu yüzden ikisi arasında 11 gün fark vardır. Başlangıç tarihleri farklıdır. Hicri Takvimde başlangıç tarihi Hazreti Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicret ettiği tarih olan 622 yılıdır.

Miladi Takvimde ise başlangıç Hz. İsa'nın doğum tarihi olan 0 yılıdır. Takvimler arasındaki bu 11 günlük fark nedeniyle peygamberimizin doğum günü her yıl farklı günlere denk gelmektedir. Yani doğum gününün 14 asır içerisinde kutlandığını varsayacak olursak, peygamberimizin doğumu 365 günün her gününde kutlanmış olmaktadır. Kutlu doğum haftası etkinlikleri de mevlid kutlaması bidatinin son yıllardaki yeni boyutunu teşkil etmektedir.

Maalesef bu bid’at özellikle Türk İslam toplumu içerisine öylesine bulaştı ki, sanki dindenmiş gibi, kandil gecelerine, cenaze, sünnet ve bir takım merasimlere artık tamamen yerleşti. Hattâ Mevlidi okuyan bazı insanlar bu işi gelir kapısı haline getirdi. Son dönemlerde doğum günü kutlamaları, kutlu doğum haftasına ve hatta kutlu doğum ayına kadar ulaştı. Bu bid’atin topluma örf ve adet şeklinde yerleşmesi nedeniyle dinin içerisinden çıkarılması artık oldukça zor bir hale gelmiştir.

Sonuç olarak şu söylenebilir ki: doğum günü kutlaması, mevlid kandili, ve Kutlu doğum haftası etkinliklerinin İslam dini içerisinde bir yeri bulunmamaktadır. Bu gün hiçbir kimse Resulullah’ı ashabından fazla sevemez. Şayet bu yapılanlarda bir hayır olsaydı elbette buna en layık olanlar onlardır. Ama onlar asla Resulullah’ın yapmadığı işlerin peşinden gitmediler. Ashab-ı Kiram Resulullahı görüyor ve onu çok seviyorlardı, dolayısıyla kutlamaya gerek yoktu ama biz onu görmediğimiz için bu etkinlikleri yapıyoruz demek doğru değildir.

İslam’da emre muhatap olma açısından her toplum aynı konumdadır. O zaman öyle idi bu zaman böyle oldu demek doğru değildir. Yani bidat emri sahabe için farklı, sonraki ümmeti için farklı değildir. Peygamberimiz (s.a.v.) bidat çıkarma hususunda bütün ümmetini uyarmaktadır.

Kurtuluş için Müslümanların İslam’a bulaştırılan bu bidatleri terk ederek sahih sünnet yoluna dönmeleri gerekmektedir.



[1] Ebu Davud, Mutarrif
[2] Buhari ve Müslim
 
S Çevrimdışı

seref123

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
kardeşim selemün aleyküm birde ölülere kuran okuma meselesine değinsen çok güzel olacak.....
 
N Çevrimdışı

nezirr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
"İSLAM da tasavvuf yoktur, tasavvuf şirk, küfür ve dalâlettir" gibi
sözler Ehl-i Sünnet ve Cemaat ulemasına ait değil; Vehhabîlere aittir.
Binaenaleyh bu gibi aşırı görüşler biz Sünnî Müslümanları bağlamaz ve
bunlara asla itibar etmeyiz.

Gerçek İslâm tasavvufunun Hind ten, Kadim Yunan dan, şuradan buradan geldiğini iddia edenler de yalan söylüyor.

Tasavvuf İslâm ın ahlâk, zühd, bâtın boyutudur. Gerçek tasavvuf yüzde yüz Kitab a, Sünnete, Şeriata uygundur.

İmamı Gazalî hazretlerinin, el-Munkizu min ed-dalâl kitabında buyurduğu gibi İslâm ı en iyi anlayanlar, en iyi yaşayanlar, en takvalı ve kâmil Müslümanlar sûfîlerdir.

Evliyaurrahman ın çoğu sûfîler içinden çıkmıştır. Gerçek sûfîler her asırda yeryüzünde Allah ın şâhidleri olmuşlardır.



Gerçek
sûfîler Resûl-i Kibriya aleyhissalatü vesselam Efendimizin vekilleri,
varisleri, halifeleri olmuşlar ve onun sünnetini yaşamış ve
yaşatmışlardır.

Gerçek sûfîler kuru lâfla değil, hâl ile İslâm ı tebliğ etmişler ve nice insanın hidâyetine vesile olmuşlardır.

Gerçek sûfîlere bakan onlarda İslâm ı görür.

Gerçek sûfîler insanın en büyük düşmanı olan nefs-i emmâre ile büyük cihad yapmışlardır.

Gerçek sûfîler yalancı, aldatıcı, azdırıcı dünya tuzaklarına düşmemişler ve Müslümanları da bundan korumak için çalışmışlardır.

Gerçek sûfîler emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmışlardır.

Gerçek sûfîler İslâm ın baş emri olan beş vakit namazı dosdoğru kılmışlardır.

Gerçek sûfîler Kur ân ın ve Sünnet in askerleri olmuşlardır.

İhlâs, sıdk, vefa, seha, mürüvvet, fütüvvet gerçek sûfîlerin hasletleridir.


Tasavvuf düşmanları bazı meczubîn in şatahatını ön plana çıkararak
saldırıyor. Şathiyat örnek olmaz. Tasavvuf şathiyat değildir.


Cihan tarihinin gördüğü en büyük ve doğru devlet olan (Kuruluş ve
yükseliş devrini kasd ediyorum) Osmanlı ya bakalım. Sultan Osman Gazi
Han dan, Son Padişah Vahidüddin Han a kadar bütün Selâtin-i Osmaniye
(nevverallahu merakidehum) tasavvuf ve tarikat mensubu idiler, bir veya
birkaç şeyhe intisabları vardı. Tasavvuf ve tarikat olmasaydı Devlet-i Aliyye 600 sene değil, 60 sene pâyidar olamazdı.


Osmanlı sultanları dünya sultanı olarak mâneviyat sultanlarına tâbi
olmuşlardır. Onların büyüklükleri ve sultanlıkları buradadır.

Selâtin-i Osmaniye nin çoğu büyük velidir. Bu velayete tasavvuf ve tarikat sayesinde nâil olmuşlardır.

Osmanlı devleti sadece ordularıyla değil şeyhleri ve dervişleriyle de fütuhat yapmıştır.


Gazi Sultan MehmedHan-ı Sâni efendimiz henüz 21 yaşında iken
İstanbul u, biiznillahi teala, şeyhi ve mürşidi Akşemseddin
hazretlerinin dua ve himmeti ile almıştır.

Asıl bid at,
Vehhabîlerin ve diğer bazı ehl-i bid atin tasavvufu ve tarikati inkar
etmeleri, bid at saymaları, sûfileri müşrik ve kâfir ilan etmeleridir.

Tasavvufu kaldırın, Osmanlı dan ne kalır?

Vehhâbîlik hareketi Osmanlı İslâm devletine ve Hilafet-i İslâmiyeye karşı tuğyan ve isyandır.

Vehhâbîlerin Osmanlılar gibi fütuhatı var mıdır?

Vehhâbîler, baştan beri İngiliz ve düvel-i muazzama-i Salîbiyye tarafından desteklenmiştir ve el an desteklenmektedir.

Bugün ABD ayakta duruyorsa Vehhâbîlerin ABD bankalarında sakladıkları bir trilyon dolarla durmaktadır.


Tarih boyunca Fahr-i Kâinat Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem
efendimize en büyük saygıyı Osmanlı sultanları, Osmanlı devlet ricali,
Osmanlı Müslümanları göstermiştir.


Resûlullah ın kubbesini yıkacağız, nâşını kabrinden alıp başka yere
gömeceğiz, toprağını da düzleyeceğiz diyen Vehhâbîlerde Peygamber-i
zîşan efendimize hürmet var mıdır?

Tarih
boyunca Hulefa-i Râşidin (radiyallahu aleyhim ecmain) devrinden sonra
Tevhid bayrağını en fazla yüceltmiş, en fazla fütuhat ve i lâ-i
kelimetullah yapmış devlet ve topluluk Osmanlı dır.

Osmanlı atalarımız Din-i Mübin-i İslâm, Kur ân, Sünnet ve Şeriat-ı garra-i Ahmediyye yolunda milyonlarca şehid vermiştir.

Bunca
mü mine, şehid, gaziye, fâtihe, din hizmetkârına, ulemaya, meşayihe,
mürşitlere, evliyaullaha; müşrik, kâfir ve sapık diyenler ne kadar
hayâsız ve insafsız kişilerdir.

Onlardan petro-dolarlar alıp mü min, muvahhid, muhlis ecdadını sövenlere yazıklar olsun.

Yâ Rabbi içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helâk etme...
 
J Çevrimdışı

jihat fisabilillah

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
iyi de ilmi tartışmada osmanlının işi ne.islamda öyle bir kriter mi var.ecdad,ata,osmanlı vs vs... her şey çok açık
 
hitman Çevrimdışı

hitman

Üye
İslam-TR Üyesi
ilginç olan yada olmayan şey de şu...

kandil gecesinden bahseden bi yazının altında (yazıyı beğenip beğenmemek ayrı bi konu) osmanlıdan falan bahsedip dedelerini referans göstermiş...konumuzla ne ilgisi var dimi?

islam'da kandil gecesi yoktur diyene karşı memnun değilsen eğer senin de kandil gecesi vardır deyip bi şeyler yazman gerekir. yazılacak bir şey bulabilirsen tabi... konu dışına ne diye çıkıyorsun?
 
S Çevrimdışı

SaidEREKLI

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Hitman kardeş güzel yazmışsın.Yanlız aldığın kaynak yada sen yazmışsan (1) ve (2) no lu hadislerin kaynaklarını belirt ki yazını belge niteliğinde kullana bilelim bekliyorum sağol
 
H Çevrimdışı

Histerya

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Öncelikle HİTMAN adlı kullanıcıya cevap vermek isterdim, Dele-gelmiş, geleneksel halini almış ve bir iddiaya konulmuş, ayni zamanda delegelmişliğiyle ve çokluğuyla sevinen bu tarikat ve tasawuf ehlileri artık soyu epterleşmeye başladı ! Allah'a hamd olsun...Çünkü ne kafirler bunları istemekte nede akli-selim muslumanlar. müslümanın kafiri anlamak tanımak gibi bir sıkıntısı yok!
ama bu gibi aşure! olmuş yapılara karşı durum daha zorlaşıyor.
Ben bu sebepten anladım; ileriye dünük düşmanına karşı bir aktifleşme dürümü yok potansiyel düşük insanları kör-körüne yaşatmaya davet eden ve tamamen tağuti sistem ve devletlere ''ıslah edici kullar'' halini alırmışlardır.
zalime dur diyecek bilgi hazinesi yok. cahilleştirme politikası gibi adeta.
Ne zaman tarikat çıktı taki Osmanlı krallık evet krallık sürdüğü lale devrine girdiği zamanlarda.artık islam onlar için kaçınılmaz bir saltanat olmuştur. dikkat ederseniz her dönem ayni olmamıştır itikatta veya şer'i'at'ta!
Elbetteki bu tarikatlar tasawuf gibi insanları körleştirme oyunu çok cazip geldi.
ama zalime hak ile kur'an ile haykıran devlet başkanına dahi olsa bunu diyenleri idam edecek.
ve aslında bende buna şahitlik ederim ki bahs ettiğiniz tarikat tasawwuf islamda yoktur. bu, Allah'a ve Allah'ın ayetlerine iftiradır. böyle bir yapılaşma yoktur islamda.
Zikir, sohbet, vaaz gibi tesbihatlar zaten bir müslümanın hayatı böyledir ne gerek var. Allah ve resulunun s.a.s bize ön gördüğü yaşam şekli bizat kur'an ve kendi yaşantısında sunmuştur yeni bir din mezhep çıkartmak islamı (cahil'cede olsa) beğenmemektir bilginiz ola...! ve yukardaki HİTMAN kahramanı yazısında görsel efektli, duygu sömürüsü ve bir iddiayı kazanmaktan ileri gitmemiş. Yazısını hadislerle sınırlandırmış bizi bir ayete götürecek söz-yazı bulamadık.
 
S Çevrimdışı

sawel

Üyeliği İptal Edildi
Banned
iyi de ilmi tartışmada osmanlının işi ne.islamda öyle bir kriter mi var.ecdad,ata,osmanlı vs vs... her şey çok açık

kardeşim çok güzel açıklamışsın

herkeslerde bu söylemde ecdad bunu yapmış osmanlı bunu yapmış kardeşim ecdadın hizmetleri olduğu kadarda islam dinene zararlarıda olmuştur örnek versem milliyetçi kardeşler tepki verecek o yüzden örnek vermiyorum ama ecdadımız bunu yapmış demek doğru değil hhiç kimse kuran ve sunnetin önüne geçemez...En basit örnek hulafa-i raşidin radıyallahu anhum cemiya

Asrı saadet döneminde peygamberimizin metodu üzere belirlediği kızlar için bir başlık parası alma durumu söz konusuydu h.z eb bekir r.a halifeliğinde bu meblada bir değişikli yapmadan aynen devam ettirmişti h.z ebu bekir sıddık r.a vefat edince halife ömerul faruk r.a kızların başlık paraları yüksek buldu evlenen erkek sayısı az olduğunu görünce meblayı yarıya çekti sırf genç erkekler evlensin diye bir uygulama başlatmıştı bu hareket üzerine mekke şehrindeki bekar kızlar halife ömerul faruk gelip siz Allah resulunun bizim için taktir ettiği başlık parasını kafanıza göre yarıya indirerek h.z muhammed s.a.v kararına muhallif olup yenilik çıkardınız deyip sıkıntılarını halifeye dile getirmiştir ömerul faruk r.a hemen allaha sığınıp kızlara haklısınız allahdan korkarım h.z muhammed s.a.v belirlediği mebla sabit kalacalk deyip yenilikçi olmamıştır asrı saadet dönemi h.z muhammed s.a.v dönemi gibiydi din indiği haliyle korunmuştu ondan sonra sapmalar başladı malesef :(

selamlarımı talibanı rahman olan allahın lütfuyla

kim kuranı ve sunneti takip ederse kurtuluşa erer
 
s.muhammed Çevrimdışı

s.muhammed

Üye
İslam-TR Üyesi
Konuyu hortlatmaış olacağım ama şu üstteki iftiracıyı Allah'a havale etmek istiyorum.

Resûlullah ın kubbesini yıkacağız, nâşını kabrinden alıp başka yere
gömeceğiz, toprağını da düzleyeceğiz diyen Vehhâbîlerde Peygamber-i
zîşan efendimize hürmet var mıdır?

Bu sözlerin sahibi Allah sana layıkıyla muamele etsin bu sana yeter.

Vehhabi diye yafta durduğun kimselerde peygambere hürmet ve saygı olduğu için o put yığınına çevrilen kabirlerin üstlerindeki putları indirdilerde İslami hale getirdiler.

Ebul Heyyac el-Esedi diyor ki, Ali radiyallahu anh bana dediki, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in beni vazifelendirdiği şeyle seni vazifelendireyim mi?
- Evet dedim.
Dediki, Nerede bir suret görürsen parçala ve nerede yükseltilmiş bir kabir görürsen yerle bir et.
Bunu Muslim Sahihinde, Ahmed Müsnedinde, Ebu Davud ve diğer bir çok sünen sahibi sünenlerinde sıhhatli bir şekilde naklettiler.

Ayrıca Rasulullah aleyhissalatuvesselam, kabirlerin üzerin bina yapılmasını yasak etmiş ve bundan şiddetle sakındırmıştır.

Bu hususta haddi aşan yahudi ve hıristiyanlara lanet okumuştur. Bakınız Buhari, Muslim.

Eee evliya menkibesi okumaktan kuran ve sahih sünnete ittibaya vakit bulamayanlara bu sözler yeni gibi geliyor.

Osmanlı atalarımız Din-i Mübin-i İslâm, Kur ân, Sünnet ve Şeriat-ı garra-i Ahmediyye yolunda milyonlarca şehid vermiştir. Demişsin;

Diyorum ki OSMANLI'NIN ŞAHESERLERİ EMİR SULTANDA, EYYUB SULTANDA HALA AYAKTA. VE HALA İNSANLAR ALLAHI BIRAKIP EMİR SULTANA YALVARIYOR.

DİN DİYE ALLAHIN VE RASULÜNÜN YOLUNU BIRAKIPTA ATA ATA DİYE SÜRÜNENDEN DAHA BEDBAHTI VAR MIDIR?
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt