Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Mezhebsizlik Savunucusu Kur'ancı(!)lara Kur'an'dan Cevaplar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
S Çevrimdışı

Salim Suheyb

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ümmetimin ihtilafı rahmettir


Subhanallah bu hadis ne büyük rahmettir. bazı konularda mehayyer bırakılmak ne büyük kolaylıktır anlayabilene.
 
S Çevrimdışı

Salim Suheyb

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi

bende bu hadisi veya sözü ilk defa duyduğum için subhanallah dedim

lakin bu hadisin vaya sözün islama aykırı bir yanı yoktur eğer hadis değilse kim söylemişse güzel söylemiş.

İctihad edip isabet eden iki ecir, hata eden bir ecir alır


bu söyleneneni bu hadis mukabilinde değerlendirmek gerekir.
 
Ş Çevrimdışı

Şeker Kız

Üye
İslam-TR Üyesi
-Hariciyye,Eş'ariyye,Maturidiyye mutezile vs.vs.sayı mühim değil.mühim olan bunların görüşlerinin Kur'ana uygun olup olmadığıdır.

bence en doğrusu,hepsini bir kenara bırakıp Kur'aniyye olmaktır.

selamlar,sevgiler.
 
S Çevrimdışı

Salim Suheyb

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
-Hariciyye,Eş'ariyye,Maturidiyye mutezile vs.vs.sayı mühim değil.mühim olan bunların görüşlerinin Kur'ana uygun olup olmadığıdır.

bence en doğrusu,hepsini bir kenara bırakıp Kur'aniyye olmaktır.

selamlar,sevgiler.


siz, bence diyerek kendinizi bir yere koymayın.

çünkü siz o değilsiniz.



ayrıyetten takip ettiğiniz kitaplardan birinin sahibi olan i.agah çubukçu denen zatın askeri öğrencilere, “Sizin yaptığınız vatan hizmeti kutsaldır, namaz kılmanıza, oruç tutmanıza gerek yok” diye fetva verecek kadar islamdan bi haberdir.
 
M Çevrimdışı

mhmt51

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Ben hanefi mezhebine tabiyim. Ebu Hanife'nin görüşleri bana çok uygun, kendisi kadar fıkıh bilgim olmadığı içinde görüşlerine başvuruyorum yazılı kaynaklardan. Ama sonuçta o da bir insan, yanılabilir. Peki bir şeye verdiği hüküm doğru değilse ne olacak?

Peygamberimiz ümmetim 73 fırkaya ayrılacak, aralarından bir fıkra doğru yolda olacak buyurmuş doğru rivayet edilmişse. Peki biz yanlış fırkaysak?

Sunnilik, 4 kola ayrılıyor. Her mezhebin kurucusu ileri derecede fıkıha sahipken, bilgiye sahipken ayrılığa düşmüşler. Peki biz az bilgimizle nasıl en doğruyu bulacağız?
 
Ş Çevrimdışı

Şeker Kız

Üye
İslam-TR Üyesi
siz, bence diyerek kendinizi bir yere koymayın.

çünkü siz o değilsiniz.



ayrıyetten takip ettiğiniz kitaplardan birinin sahibi olan i.agah çubukçu denen zatın askeri öğrencilere, “Sizin yaptığınız vatan hizmeti kutsaldır, namaz kılmanıza, oruç tutmanıza gerek yok” diye fetva verecek kadar islamdan bi haberdir.

takip ettiğim okuyup araştırdığım bir çok alim ve ilahiyatçı var , Kuranın dediği gibi ; biz sözün en güzeline uyarız...

Not:: Kitabını okumam onun görüşlerini tasdik ettiğim manasına gelmez.....

 
Ş Çevrimdışı

Şeker Kız

Üye
İslam-TR Üyesi
yaw bayan hadis inkarcisi ilk yazisinda caktim davayi :) en son kendisi zaten dedi diyecegini :D


:) ))))))) Mezhep Kurucusu" dediğimiz / bildiğimiz Kişiler de Bu günkü ilahiyatçılar gibi; gündemde olan yada önlerine getirilen bir sorunun yorumunu yapmışlardır. İsabet Vardır / Yoktur. Ve o Yorum, bu gün hala, Geçerlidir / Geçersizdir. Konunun gerçek boyutu bundan ibarettir.
 
M Çevrimdışı

mhmt51

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
:) ))))))) Mezhep Kurucusu" dediğimiz / bildiğimiz Kişiler de Bu günkü ilahiyatçılar gibi; gündemde olan yada önlerine getirilen bir sorunun yorumunu yapmışlardır. İsabet Vardır / Yoktur. Ve o Yorum, bu gün hala, Geçerlidir / Geçersizdir. Konunun gerçek boyutu bundan ibarettir.

Bu gün ki ilahiyatçılar derken? Misalen Ebu Hanife. İmam-ı Azam yani. Hz. Ali ile görüşmüş, Enes Bin Malik gibi bir sahabeyi dinlemiş, Hammad gibi bir hocadan ders almış bir fıkıhçı ile, günümüzdekileri bir mi tutuyorsun? Tabiki Maliki Ya Da Şafi gibi mezhep hocaları da günümüzdekilerle kıyaslanamayacak kadar bilgi sahibidir.

Ha ama tekrar altını çiziyorum, her dedikleri kesin doğrudur her hükümleri doğrudur da diyemiyorum. Sonuçta Son peygamber, ALLAH'ın izni ile son hatasız hüküm veren Hz. Peygamberimizdi. Sonrasından gelenler ise, ancak peygamberimizden öğrendikleri kadarı ile ilim etmişlerdir. Hata payları vardır.
 
L Çevrimdışı

lieute

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Prof. Dr. Hasan ONAT ın konu hakkındaki bir yazısı

Müslümanlar, 14 asrı aşan tarihlerinde ilk defa, küresel boyut taşıyan bir mezhep çatışması riski ile karşı karşıyadırlar. İslam dünyasında özellikle son iki asırdır yaşananlar, Müslümanları ciddi bir kimlik krizinin içine itmiştir. Bu kriz, etnik ve dinsel aidiyetler üzerinden çatışmaya dönüşmektedir. Arap dünyasında yaşananların temelinde kimlik arayışının yattığını söylemek pek yanlış olmasa gerektir. Son iki asra damgasını vuran sömürge ortamı, İslam’ın bir tür kurtuluş ideolojisine indirgenmesine ve dinin anlam ve özgürlük üzerinden değil, siyasi egemenlik üzerinden okunmasına yol açmıştır. Müslümanların önemli bir kısmı, her şeyin siyasi egemenlik olduğunu, din ve siyasetin birbirinden ayrılmayacağını düşünmektedirler. Siyaset doğası gereği ayrıştırır. Din dili, siyasetin ayrıştırıcı dili ile bütünleşince, Müslümanlar İslam ortak paydasından iyice uzaklaşmaya başlamışlardır. Böylece özünde birleştirici olan din, ayrıştırmaya ve ayrılıkçı duruşlara meşruiyet kazandırır hale gelmiştir. Bu süreçte, belki de Müslümanların tarihinde ilk defa, yaşanan olumsuzluklar Şiilik, ya da Sünnilik üzerinden okunmaya ve akan kan, Sünnilik ya da Şiilik adına kutsanmaya, meşrulaştırılmaya başlanmıştır. İşin en kötü yanı, sorunun en temelde özgürlük sorunu olduğu, cehaletin ve hamakatin özeleştiriyi engellediği: çözümün öncelikle din konusunda özgürce düşünebilecek kadar doğru bilgi ve birey bilincinde yattığı maalesef pek görülmek istenmemektedir. Müslamanların İslam’a bakışları, büyük ölçüde görme özürlülerin fil tanımına benzemektedir. Mezhep, cemaat, tarikat vb. dini oluşumlar dinin yerine ikame edilmektedir.

İslam dünyasının içine sürüklendiği mezhep çatışmasını doğru anlayabilmek ve sağlıklı çözüm önerileri üretebilmek için, stratejik açıdan önemli gördüğümüz bazı hususları şöyle sıralamak mümkündür:

  1. Mezhepler, adı ne olursa olsun, din anlayışındaki farklılaşmaların kurumsallaşması sonucu ortaya çıkan beşeri oluşumlardır. Hz. Muhammed’in sağlığında ne mezhep, ne cemaat, ne de tarikat vardır. Bu tür beşeri oluşumlar hiç bir şekilde dinle özdeşleştirilemez. Kısaca mezhep beşeridir, din ise İlahidir.
  2. Din bütünleştirirken, mezhepler ayrıştırır. Aynı dine mensup insanlar, mezhep söz konusu olduğunda, dinin kuşatıcılığını mezhebe transfer ederek, dine mensubiyeti mezhep üzerinden okumaya ve değerlendirmeye başlarlar.
  3. Mezheplerin teşekkül sürecinde ve varlıklarını idame ettirmesinde siyasi egemenlik meselesi birinci derecede belirleyici olmuştur. Egemen güçler, etkinliklerini sürdürebilmek için yapıp ettiklerini meşrulaştırmak isterler. Bu süreçte dinin meşrulaştırıcı boyutu, mezhepler üzerinden daha etkin kullanılabilir. Aynı şekilde, egemen olmak için fırsat kollayan muhalif güçler de, seslerini duyurabilmek, otoriteyi yıpratabilmek ve iktidara giden yolu açabilmek için mezheplerin desteğini yanlarından bulmak isterler. Dinin vermek istemediği destek, mezhepler üzerinden daha kolay elde edilebilir. Bireysel çıkar çatışmalarında meşruiyetle ilgili sağduyuya aykırı duruşlar, herhangi bir mezheple ilgili düşünce kalıpları içinde kolayca görünmez hale getirilebilir.
  4. Mezhep, cemaat ve tarikat yapılanması, İslam’ın geçit vermediği bazı bireysel ve
toplumsal taleplerin, geleneğin içine yerleşerek bir tür sahte de olsa meşruiyet kazanmasına imkan sağlayabilir. Mesela, İslam, amaç ne kadar yüksek olursa olsun, haram yollarla o amaca ulaşılmasına izin vermez.

Mezheplerin stratejik boyutu, beşeri oluşumdan başka bir şey değilken, her mezhebin sadece kendisini “fırkayı Naciye” olarak görmesinden, mezheplerin kendi görüşlerini bilerek ya da bilmeyerek dinle özdeşleştirmesinden ve mezhep farklılıkları yüzünden insanların birbirlerini öldürmekten çekinmemesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, insanlar dini mezhepler üzerinden öğrendikleri için, mezheplerin beşeri oluşumlar olduğu pek fark edilmemektedir. Mezhepler ve diğer dini oluşumlar, ayrılıkçı duruşların meşrulaştırılmasını kolaylaştırmaktadır. Mezhep çatışmaları, Müslümanların İslam ortak paydasını görmelerini engellemektedir.

Müslümanların ondört asrı aşan tarihlerinde yüzlerce mezhep çatışması yaşanmıştır. Bu çatışmalar, sadece Şiilerle Sünniler arasında değil, Hanefilerle Şafiiler arasında da geçmiştir. Ancak, bu tür olumsuzluklar, hep mahalli kalmış; yaşanan acılar seçilmiş travmaya dönüşerek Müslümanların geleceğini karartmamıştır. Bugün İslam dünyası, domino tesiri ile kolayca yayılabilecek bir mezhep çatışması riski ile karşı karşıyadır. Suriye’de, Irak’ta, Bahreyn’de, Pakistan’da, Hindistan’da ve Afganistan’da mezhep çatışması fiilen devam etmektedir. Yüzlerce insan, sırf farklı mezheplerden oldukları için, hunharca öldürülmektedir. Bir grup adına, bir şekilde kan aktığı zaman, gerçekten de artık araya kan davası girmiş demektir. Akan kan, hasımlar arasındaki duvarı iyice kalınlaştırır; kin ve öfkeyi besler. Daha ileri bir aşamada, acıların seçilmiş travmaya dönüşmesine sebep olur.

İslam dünyasında, mezhep çatışmasının önüne geçebilmek için, mezhep farklılıklarından dolayı hiç kimsenin tekfir edilemeyeceğinin, adı ne olursa olsun hiçbir bir mezhebin İslam’la özdeşleştirilemeyeceğinin; imanın ve sorumluluğun bireysel olduğunun ve cennete veya cehenneme toplu resevasyon yapılamayacağının bilinmesi ve İslam ortak paydası bilincinin geliştirilmesi gerekmektedir. Bir kimsenin Müslüman olması için Kur’an’da belirtilen temel iman esaslarına (Tevhid, Ahiret, Nübüvvet) inanması yeterlidir. “Ben Müslümanım” diyen bir kimseye, hiç kimsenin “sen ne biçim Müslümansın?” diye soru sorma hakkı yoktur. İslam, hiçbir kimsenin, hiçbir mezhebin, cemaatin ya da tarikatın tekelinde değildir. Ayrıca, Cenab-ı Hakk’ın lutfettiği yaratıcı yetileri etkin kullanarak anlam ve değer üretemeyenlerin, İslam’ın hayatı ve barışı esas alan, adaleti kurucu ilke kabul eden bir din olduğunu kavramalarının çok zor olacağının, bu tip kimselerin ezilmişliğin de etkisiyle hem kendilerini, hem de diğer insanları bir “nesne” gibi göreceklerinin unutulmaması lazımdır. Evrensel Yaratma sürecine “salih amel”le katılamayanlar, ancak yakar, yıkar ve öldürürler.
 
Addas Çevrimdışı

Addas

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Prof. Dr. Hasan ONAT ın konu hakkındaki bir yazısı

Müslümanlar, 14 asrı aşan tarihlerinde ilk defa, küresel boyut taşıyan bir mezhep çatışması riski ile karşı karşıyadırlar. İslam dünyasında özellikle son iki asırdır yaşananlar, Müslümanları ciddi bir kimlik krizinin içine itmiştir. Bu kriz, etnik ve dinsel aidiyetler üzerinden çatışmaya dönüşmektedir. Arap dünyasında yaşananların temelinde kimlik arayışının yattığını söylemek pek yanlış olmasa gerektir. Son iki asra damgasını vuran sömürge ortamı, İslam’ın bir tür kurtuluş ideolojisine indirgenmesine ve dinin anlam ve özgürlük üzerinden değil, siyasi egemenlik üzerinden okunmasına yol açmıştır. Müslümanların önemli bir kısmı, her şeyin siyasi egemenlik olduğunu, din ve siyasetin birbirinden ayrılmayacağını düşünmektedirler. Siyaset doğası gereği ayrıştırır. Din dili, siyasetin ayrıştırıcı dili ile bütünleşince, Müslümanlar İslam ortak paydasından iyice uzaklaşmaya başlamışlardır. Böylece özünde birleştirici olan din, ayrıştırmaya ve ayrılıkçı duruşlara meşruiyet kazandırır hale gelmiştir. Bu süreçte, belki de Müslümanların tarihinde ilk defa, yaşanan olumsuzluklar Şiilik, ya da Sünnilik üzerinden okunmaya ve akan kan, Sünnilik ya da Şiilik adına kutsanmaya, meşrulaştırılmaya başlanmıştır. İşin en kötü yanı, sorunun en temelde özgürlük sorunu olduğu, cehaletin ve hamakatin özeleştiriyi engellediği: çözümün öncelikle din konusunda özgürce düşünebilecek kadar doğru bilgi ve birey bilincinde yattığı maalesef pek görülmek istenmemektedir. Müslamanların İslam’a bakışları, büyük ölçüde görme özürlülerin fil tanımına benzemektedir. Mezhep, cemaat, tarikat vb. dini oluşumlar dinin yerine ikame edilmektedir.

İslam dünyasının içine sürüklendiği mezhep çatışmasını doğru anlayabilmek ve sağlıklı çözüm önerileri üretebilmek için, stratejik açıdan önemli gördüğümüz bazı hususları şöyle sıralamak mümkündür:

  1. Mezhepler, adı ne olursa olsun, din anlayışındaki farklılaşmaların kurumsallaşması sonucu ortaya çıkan beşeri oluşumlardır. Hz. Muhammed’in sağlığında ne mezhep, ne cemaat, ne de tarikat vardır. Bu tür beşeri oluşumlar hiç bir şekilde dinle özdeşleştirilemez. Kısaca mezhep beşeridir, din ise İlahidir.
  2. Din bütünleştirirken, mezhepler ayrıştırır. Aynı dine mensup insanlar, mezhep söz konusu olduğunda, dinin kuşatıcılığını mezhebe transfer ederek, dine mensubiyeti mezhep üzerinden okumaya ve değerlendirmeye başlarlar.
  3. Mezheplerin teşekkül sürecinde ve varlıklarını idame ettirmesinde siyasi egemenlik meselesi birinci derecede belirleyici olmuştur. Egemen güçler, etkinliklerini sürdürebilmek için yapıp ettiklerini meşrulaştırmak isterler. Bu süreçte dinin meşrulaştırıcı boyutu, mezhepler üzerinden daha etkin kullanılabilir. Aynı şekilde, egemen olmak için fırsat kollayan muhalif güçler de, seslerini duyurabilmek, otoriteyi yıpratabilmek ve iktidara giden yolu açabilmek için mezheplerin desteğini yanlarından bulmak isterler. Dinin vermek istemediği destek, mezhepler üzerinden daha kolay elde edilebilir. Bireysel çıkar çatışmalarında meşruiyetle ilgili sağduyuya aykırı duruşlar, herhangi bir mezheple ilgili düşünce kalıpları içinde kolayca görünmez hale getirilebilir.
  4. Mezhep, cemaat ve tarikat yapılanması, İslam’ın geçit vermediği bazı bireysel ve
toplumsal taleplerin, geleneğin içine yerleşerek bir tür sahte de olsa meşruiyet kazanmasına imkan sağlayabilir. Mesela, İslam, amaç ne kadar yüksek olursa olsun, haram yollarla o amaca ulaşılmasına izin vermez.

Mezheplerin stratejik boyutu, beşeri oluşumdan başka bir şey değilken, her mezhebin sadece kendisini “fırkayı Naciye” olarak görmesinden, mezheplerin kendi görüşlerini bilerek ya da bilmeyerek dinle özdeşleştirmesinden ve mezhep farklılıkları yüzünden insanların birbirlerini öldürmekten çekinmemesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, insanlar dini mezhepler üzerinden öğrendikleri için, mezheplerin beşeri oluşumlar olduğu pek fark edilmemektedir. Mezhepler ve diğer dini oluşumlar, ayrılıkçı duruşların meşrulaştırılmasını kolaylaştırmaktadır. Mezhep çatışmaları, Müslümanların İslam ortak paydasını görmelerini engellemektedir.

Müslümanların ondört asrı aşan tarihlerinde yüzlerce mezhep çatışması yaşanmıştır. Bu çatışmalar, sadece Şiilerle Sünniler arasında değil, Hanefilerle Şafiiler arasında da geçmiştir. Ancak, bu tür olumsuzluklar, hep mahalli kalmış; yaşanan acılar seçilmiş travmaya dönüşerek Müslümanların geleceğini karartmamıştır. Bugün İslam dünyası, domino tesiri ile kolayca yayılabilecek bir mezhep çatışması riski ile karşı karşıyadır. Suriye’de, Irak’ta, Bahreyn’de, Pakistan’da, Hindistan’da ve Afganistan’da mezhep çatışması fiilen devam etmektedir. Yüzlerce insan, sırf farklı mezheplerden oldukları için, hunharca öldürülmektedir. Bir grup adına, bir şekilde kan aktığı zaman, gerçekten de artık araya kan davası girmiş demektir. Akan kan, hasımlar arasındaki duvarı iyice kalınlaştırır; kin ve öfkeyi besler. Daha ileri bir aşamada, acıların seçilmiş travmaya dönüşmesine sebep olur.

İslam dünyasında, mezhep çatışmasının önüne geçebilmek için, mezhep farklılıklarından dolayı hiç kimsenin tekfir edilemeyeceğinin, adı ne olursa olsun hiçbir bir mezhebin İslam’la özdeşleştirilemeyeceğinin; imanın ve sorumluluğun bireysel olduğunun ve cennete veya cehenneme toplu resevasyon yapılamayacağının bilinmesi ve İslam ortak paydası bilincinin geliştirilmesi gerekmektedir. Bir kimsenin Müslüman olması için Kur’an’da belirtilen temel iman esaslarına (Tevhid, Ahiret, Nübüvvet) inanması yeterlidir. “Ben Müslümanım” diyen bir kimseye, hiç kimsenin “sen ne biçim Müslümansın?” diye soru sorma hakkı yoktur. İslam, hiçbir kimsenin, hiçbir mezhebin, cemaatin ya da tarikatın tekelinde değildir. Ayrıca, Cenab-ı Hakk’ın lutfettiği yaratıcı yetileri etkin kullanarak anlam ve değer üretemeyenlerin, İslam’ın hayatı ve barışı esas alan, adaleti kurucu ilke kabul eden bir din olduğunu kavramalarının çok zor olacağının, bu tip kimselerin ezilmişliğin de etkisiyle hem kendilerini, hem de diğer insanları bir “nesne” gibi göreceklerinin unutulmaması lazımdır. Evrensel Yaratma sürecine “salih amel”le katılamayanlar, ancak yakar, yıkar ve öldürürler.
Şiiliği hala mezhep sayan insanların varlığı beni hayrete düşürmekte. Ve birde bunları ehli sünnetin mezhepleri ile bir tutuyor.
 
E Çevrimdışı

Ebu SILA

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
mezheb ve bir mezhebe uymak bazı sebeblerden dolayı gereklidir . Avam halkın karşısına çıkan bir meselededelile ulaşması ve ulaşsada anlayıp onunla amel etmesi zordur. Bir müftü ve alimin fetvasına muhtaçtır. Burada asıl mesele fetva makamının iyi niyetle ve ilmi bir araştırma yaptıktan sonra o konuda fetva vermesidir.Tabiki bu fetvayı A mezhebine göre verebilir ama Kuran ve sahih sünnete uyduğu sürece . Körü körüne taklit ederek yanlış fetva vermek veren için büyük bir vebaldir.Buna örnek bir sahabinin,bir sefer esnasında cünüp olup ve başı yaralı olduğu halde gusul almasının vacibdir diye fetva verilerek ölümüne sebeb olan kişiyi zikredebiliriz. (yanlış hatırımda kalmadıysa bu hadis Ebu Davud un sünenindedir)BENCE MEZHEB GEREKLİDİR. ANCAK TAASSUB VE TAKLİTTEN UZAK OLURSA .
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
bende bu hadisi veya sözü ilk defa duyduğum için subhanallah dedim

lakin bu hadisin vaya sözün islama aykırı bir yanı yoktur eğer hadis değilse kim söylemişse güzel söylemiş.

Sen öyle dersen ben de derim ki, sözü tersten okurum, ihtilaf rahmetse, ittifak zulumdür. :))


not: Örnek alinin babasi mehmettir. Tersten oku, mehmetin oglu alidir.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
:) ))))))) Mezhep Kurucusu" dediğimiz / bildiğimiz Kişiler de Bu günkü ilahiyatçılar gibi; gündemde olan yada önlerine getirilen bir sorunun yorumunu yapmışlardır. İsabet Vardır / Yoktur. Ve o Yorum, bu gün hala, Geçerlidir / Geçersizdir. Konunun gerçek boyutu bundan ibarettir.

kusura bakmayin, ancak bir aptal böyle bir yaklasimda bulunur. Bugünkü ilahiyatcilar dinin neresini biliyor. Adamin biri cikiyor tavukdan da kurban olur diyor, digeri cikiyor hayizli kadinlar oruc tutabilir diyor, ötekisi diyor ki Allah herseyi bilmez.

Sen de cikmis diyorsunki bu ilahiyatcilarin mezhep kurucularindan farki yok. Halt etmissin diyorum :)
 
S Çevrimdışı

Salim Suheyb

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Sen öyle dersen ben de derim ki, sözü tersten okurum, ihtilaf rahmetse, ittifak zulumdür. :))


not: Örnek alinin babasi mehmettir. Tersten oku, mehmetin oglu alidir.







İmam Nevevî, İbn Hazm gibi zahirîlerin “Eğer ihtilâf rahmet olsaydı, ittifak azap olurdu.” şeklindeki düşüncelerini şu ifadelerle reddetmiştir:

“Bir şeyin rahmet olması, zıddının azap olmasını gerektirmez. Bu görüş sahipleri ya gerçekten cahildir ya da işin doğrusunu görmezlikten gelerek cahil numarasını yapmaktadır.” Çünkü, eğer böyle bir iddia doğru olsaydı, “Rahmetinden ötürü Allah, geceyi ve gündüzü yarattı ki geceleyin dinlenesiniz, (gündüzün) O'nun fazlu kereminden (rızkınızı) arayasınız ve şükredesiniz.”(Kasas, 28/73) ayetinde yer aldığı gibi “geceye rahmet” denmesi, gündüzün azap olmasını gerektirmiş olacaktı." (bk. Müslim, Vasiyet, 21, 22; Aclunî, a.g.e).



ben söylemiyorum imam söylüyor.
 
ط Çevrimdışı

طالب القرآن

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Çünkü, eğer böyle bir iddia doğru olsaydı, “Rahmetinden ötürü Allah, geceyi ve gündüzü yarattı ki geceleyin dinlenesiniz, (gündüzün) O'nun fazlu kereminden (rızkınızı) arayasınız ve şükredesiniz.”(Kasas, 28/73) ayetinde yer aldığı gibi “geceye rahmet” denmesi, gündüzün azap olmasını gerektirmiş olacaktı."

Bu ayet anlatılmak istenene örnek olamaz. Çünkü:

Ayette ALLAH ikisini ayırmamış ki; "geceyi ve gündüzü" diye belirtmiş. Dolayısıyla gece ve gündüz rahmet konusunda bütün olarak değerlendirilmelidir.

Ayete bütün olarak bakınca ise, ayetin tersi şöyle olur: 'gecenin ve gündüzün yaratılmamış olması azaptır.' Ki bu da doğrudur; yani azaptır.
 
S Çevrimdışı

Salim Suheyb

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bu ayet anlatılmak istenene örnek olamaz. Çünkü:

Ayette ALLAH ikisini ayırmamış ki; "geceyi ve gündüzü" diye belirtmiş. Dolayısıyla gece ve gündüz rahmet konusunda bütün olarak değerlendirilmelidir.

Ayete bütün olarak bakınca ise, ayetin tersi şöyle olur: 'gecenin ve gündüzün yaratılmamış olması azaptır.' Ki bu da doğrudur; yani azaptır.

Bunu bana degil imam neveviye soyle tabi o seviyedeyseniz.

Alimmisiniz
 
ط Çevrimdışı

طالب القرآن

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Alim değilim. Doğru gördüğüm şeyi söylemeye hakkım yok mu bu durumda?

Hem alimler bile hata yapmıyor mu? Bende de hata varsa söylersiniz, olur biter.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Ana Sayfa Alt