Nureddin Hoca'yı takip eden birisi olarak bazı yanlış bilgileri düzeltmem gerekiyor.
1- Hoca, müziğe asla cevaz vermiyor. En son ders halkalarından biri olan Ankara-Hacı Bayram Sohbetlerinden birinde, müzik hakkında şöyle dedi:
''evet ben de kabul ediyorum, müzik ruhun gıdasıdır. şeytanın avucuna aldığı ruha gıdadır müzik.'' Birçok ortamda da buna benzer ifadeler dile getirdi. Direk olarak haram dedi mi bilmiyorum, hatırlamıyorum, fakat helal dediğine dair herhangi bir söz duymadım Hoca'dan.
2. olarak kendisi tasavvuf erbabının arasında yetişmiş birisidir. Emin Saraç Hocaefendi, hocasıdır. Ebul Hasen en-Nedvi (rahimehullah) dan bir icazeti vardı diye hatırlıyorum. Osman Nuri Topbaş Hocaefendi ile sanırım ara ara görüşüyor, Altınoluk dergisinde yazıyor.
2 senedir takip ediyorum Hocaefendi'yi, tasavvuf konusunda herhangi bir kestirip atmasına da şahit olmadım, tasavvufa olmazsa olmaz dediğine de. Fakat birçok kez özellikle de ''işi vaktinden çok olanlar'' ders silsilesinde tasavuffun Muhyiddn Arabi kolunu yerden yere vurduğuna şahit oldum. Kendisi hocası Ebu hasen En Nedvi gibi düşünmeye çalışıyor. Bir elinde İmam Rabbani, diğerinde İbni Teymiyye.
Rüyaları, keşifleri, gaybdan haber getiren şeyh kılıklıları dikkate almıyor.
3. olarak o toplantıdaki atatürk resmini eleştirmiş bir kardeşimiz. Sanırım bu kardeşimiz İslam Devleti, Şeriat, Tevhid gibi ağır konuların mahallerindeki haftalık sohbetler neticesinde hayatın bir parçası olacağını sanıyor. Sahi bu kadar basit mi? Şeytan binlerce yıldır planladığı bu küfür sistemini bu kadar kolay yem eder mi? Yâni öyle bir yazmışsın ki atatürk resmi diye, sanki kalbi atatürk aşkıyla yanıp tutuşuyor sanıcaz. Eğer Türkiye diye bir ülkede yaşıyorsak evvela yaşadığımız yeri ve zamanı bilelim kardeşler. Bu ülke atatürk diye birisinin sistemi üzerine kurulmuştur. her yerde onun fotoğrafları ve heykelleri vardır. dokunulmazdır. okullar, iş yerleri, devlet daireleri, insanların kalpleri onunla doludur. nasıl daha millete namaz kıldırmayı bile başaramamışken, meclisi basıp şeriat geldi len dağılın burdan diyemiyorsak, ümmetçe Rabbimizin bizden beklediği seviyeye gelemediğimiz sürece o atatürk resimleri orada kalacaktır. Biz ya devletten, siyasetten el etek çekip, haftalık mahallede düzenlenen tevhid-şirk sohbetlerine devam edicez, ya da kalplerimiz volkan gibi kaynıyor olsa da bu işin içine girip, sorunun köklerine inmeye çalışıcaz. Asıl zor olan da budur. Yoksa bu davanın edebiyatı çok kolaydır, inanın. (bu illa memur olmak, parti üyesi olmak anlamına gelmiyor, dışarıdan biri olarak da müdehale edebiliriz, ki nureddin hocanın bir süredir yapmaya çalışıtğı budur.)
bilemiyorum anlatabildim mi derdi mi, fakat bu jilet dilli kardeşlerimizin, itidal ve ümmet diye bir dertleri olmadığı sürece onlar İslam'ı ve müslümanlığı, başlarında tevhid risaleleleri okuyan abilerinden ve aynı sohbetlere katılan birkaç gençten ibaret sanacaklar. Haftalık sohbetleri cihad, fitnenin merkezinde ateşten gömlek giymeye çalışanları da tavizkar ve belam olarak değerlendirecekler.