Demokratik Seçimlere Katılmak Şirktir
Ey Kardeşim! Şimdi ise bir başka önemli meselenin ü-zerinde durmamız gerekiyor. Sen şu ana kadar Allah’ın sana ilk emrinin tüm tağutları reddetmek olduğunu, tağutları red¬detmediğin sürece ne imanının, ne “Ben de Müslümanım” id¬dianın, ne namaz ve oruç gibi diğer ibadetlerinin sana hiçbir fayda sağlamayacağını, tağutların mahkemelerinden kesin¬likle uzak kalman gerektiğini, ihtilaf ve problemlerinde tağutların mahkemesine muhakeme olduğun zaman şeytanla¬rın dostu olarak ebedi cehennemlik olacağını öğrendin.
Şimdi bir başka önemli konu vardır ki, o da demokratik seçimlere katılarak oy kullanman, hakimiyet yetkisini, yö¬netme ve idare etme hakkını, kanun ve yasa çıkarma görevini insanlara vermendir.
Bilindiği üzere yıllardır bu ülke de belirli zaman ara¬lıklarında parlamentoya vekil tayin etmek için seçimler ya¬pılmakta, insanlar hafta sonu bir Pazar günü koşarak sandık başlarına gitmekte ve her hangi bir partiye oy vermekte ya da hiçbir partiye oy vermeden boş oy atmaktadırlar. Belirli bir oy oranına sahip olan partilerin milletvekilleri demokrasinin ibadet yeri olan parlamentoya girerek bir müddet orada çı¬kardıkları kanun ve yasalarla tüm ülkeyi yönetmeye çalış¬maktadırlar. Görevde kaldıkları sürece bir çok kanun ve yasa çıkarmakta, çıkardıkları bu kanun ve yasalarla insanları yö¬netmektedirler.
Ey kardeşim bil ki! İster her hangi bir partiye oy ver¬mek suretiyle olsun, isterse de boş oy kullanmak suretiyle ol¬sun bugün yaşadığımız şu ülkede belirli aralıklarla yapılan demokratik seçimlere katılarak oy kullanmak apaçık bir şe¬kilde Allah’a şirk koşmanın ve müşrikliğin kendisidir. İşte şimdi ben sana bu meseleyi en anlaşılır ve en sade haliyle an-latmaya çalışacağım.
Öncelikle yine burada bir defa daha tağut kavramının anlamını hatırlatmak istiyorum. Konumuz açısından tağut kavramının anlamı; Allah’ın indirdiği hükümleri bırakarak kendi kafalarından kanun ve hüküm çıkaran kişi kurum ve kuruluşlardır. O halde daha işin başında bugün demokrasinin parlamentolarında kanun ve hüküm çıkaran, yasa koyan, hü¬küm vaaz eden bütün parlamenterler birer tağut konumun¬dadırlar. Bu yüzden sana emredilen tağutu inkar etmendir. Yoksa kendin için belirli seçim dönemlerinde yeni yeni tağutlar seçmen, Allahu Tealâ tarafından sana emredilme¬miştir. Sana tağutları reddetmen, inkar etmen ve onları tanı¬maman emredilmiştir. Bu emre rağmen her üç-beş yılda bir kendine yeni tağutlar seçmek üzere demokratik sistemin ön¬gördüğü bir şekilde seçimlere katılman, işte Allah’ı inkar ede¬rek tağutlara iman etmenin en açık göstergesidir.
Diğer taraftan bu seçimlere katılmak hükmetme, yö¬netme ve idare etme yetkisini Allah’tan başkasına yani millet¬vekillerine vermek olduğu için sahibini İslam dininden çıka¬ran bir ameldir.
Bil ki; İslam’da yönetme, idare etme, kanun ve yasa çı¬karma hakkı ancak Allahu Tealâ’ya aittir. Allah’tan başka hiç¬bir kimsenin, insanların yaşamlarına dair kanun ve hüküm çıkarma yetkisi yoktur. İnsanı Allahu Tealâ yaratmıştır ve in¬sanoğlunun uyması gereken kuralları ancak O belirleyecektir.
“Hüküm ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din bu¬dur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (12, Yusuf /40)
“Hüküm ancak Allah’ındır. Ben ona tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnız ona tevekkül etsinler” (12, Yu¬suf/67)
Hüküm ancak Allah’ındır. Allahu Tealâ bizleri yaratmış ve uymamız gereken kuralları resulleri vasıtasıyla bizlere bil¬dirmiştir. Ve son Resul Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) aracılığı ile de uymamız gereken emirlerini, kaçın¬mamız gereken yasaklarını ve bu yasaklara uymayanlara karşı uygulanması gereken cezai müeyyidelerini çok açık bir şe¬kilde bizlere bildirmiştir.
Burada örnek vermek gerekirse Allahu Tealâ bizlere be-lirli vakitlerde yine belirli rekatlerde namaz kılmamızı, Rama-zan ayında oruç tutmamızı ve bunun gibi daha bir çok ameli emretmiştir. Yine Allahu Tealâ içki içmeyi, faizi, zina etmeyi, kumar oynamayı, yetimlerin mallarını haksız bir şe¬kilde ye-meyi bizlere yasaklamıştır. Ve bu yasaklara uymayan kimsele-re de dünya da uygulanmak üzere belirli cezalar tayin etmiş-tir. Hırsızlık yapanın elini kesmek, zina eden kimseye bekar ise yüz değnek vurulması, evli ise recmedilmesi Allahu Tealâ’nın koymuş olduğu bu cezalardan birer örneklerdir.
Bilindiği üzere bugün yaşadığımız bu ülkede insanların seçmiş olduğu vekiller vasıtasıyla Allah’ın emir ve yasakları bütünüyle bir kenara atılmış ve yine Allah’ın suçlular için ön¬gördüğü dünyevî cezalar hiçe sayılmıştır. Bunun en çarpıcı örneğini bizler bugün türban meselesinde görmekteyiz. Zira Allahu Teala kadınlara örtünmelerini emrederken, bugün bu emir görmezden gelinerek yasaklanmıştır. Allahu Tealâ içki içilmesini, kumar oynanmasını, faizle alış verişte bulunmayı haram kılarken bugün bu yasakların hepsi bir kenara itilmiş ve serbest bırakılmıştır. Allahu Tealâ’nın suçlular için öngör¬düğü cezalar hiçe sayılmış, demokrasinin ibadethaneleri olan parlamentoda çıkarılan kanunlarla suçlular için yeni yeni ce¬zalar belirlenmiştir. Allahu Tealâ hırsızın elinin kesilmesini isterken, bugün hırsızlar için belirli sürede hapis cezaları ön¬görülmektedir. Ve bunun gibi sayamayacağımız nice şeyler bu parlamentolarda yapılmaktadır.
Ey Kardeşim! Allah sana ve bizlere rahmet etsin. Bizleri dininden ayırmasın ve kendisine şirk koşmaktan bizleri sa¬kındırsın. İşte tüm bu cinayetler, tüm bu suçlar senin belirli zamanlarda sandık başına giderek oy atman suretiyle idareye sahip olan vekiller eliyle işlenmektedir. Ve sen bu suçları işle¬yeceklerini bildiğin halde onlara oy atmak suretiyle suçla¬rında onlarla ortak olmaktasın.
Yukarıda da söylediğimiz gibi hüküm koyma, kanun çı¬karma, suç ve ceza belirleme yetkisi sadece ama sadece Al¬lah’a ait iken, sen bu yetkiyi Allah’tan alıp insanlara vermek¬tesin. Sandık başına giderek oy kullanmak suretiyle adeta şöyle haykırmaktasın:
“Ey şu partinin adayları! Ben sizi, bizleri yönetmeniz i-çin vekil tayin ediyorum. Sizler ülke yönetiminde söz sahibi olarak kendi çıkardığınız kanun ve yasalarla bizleri en iyi şe¬kilde yönetin. Bizler için uymamız gereken kanunlar çıkarın, yasaklar belirleyin ve sizin belirlediğiniz yasaklara uymayan¬lar içinde cezai müeyyideler tayin ederek onları insanlar üze¬rinde uygulayın.”
İşte ey okuyucu! Senin bu fiilinin Allah’ın kitabında tek bir karşılığı vardır, o da Allah’a ortak koşmaktır ve müşrik¬liktir. Ve böyle bir amelden, böyle bir fiilden tevbe ederek uzak kalmadığın sürece yerin ebedi cehennem olacaktır. Böyle bir sondan Allah’a sığınırız.
Pek yakında yine bir seçim var. Belirli partilere mensup vekiller meydanlara çıkarak sizlere seslenecekler. Diyecekler ki: “Sizler için en iyi yöneticiler bizleriz. Sizin daha rahat, da-ha müreffeh yaşamanız için en uygun kanun ve hükümleri biz çıkartırız. Bizim çıkardığımız kanun ve yasalarla, bizim koy-duğumuz hükümlerle çok daha rahat bir hayat yaşayacak¬sınız. Biz sizin için tüm bu işleri en iyi idare edebilecek kad¬rolara sahibiz.”
Yani aynen kendilerinden önce yaşamış Mısır Firavun’u gibi şöyle seslenecekler:
“Firavun, Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilah tanımıyorum (dedi).” (28, Kasas/38)
“(Firavun) Derhal (adamlarını) topladı ve (onlara) bağırdı: Ben, sizin en yüce Rabb’inizim! dedi.” (79, Naziat/23-24)
Belki, açık açık “bizler en iyi ilahlarız ve rableriz” deme cesaretini gösteremeyecekler. Ancak seçim meydanlarında söylemiş oldukları sözler tam anlamıyla Firavun’un ilahlık ve rablik söylemi ile uyum içindedir.
Ve sen.. Evet sen ey okuyucu kardeşim! Bu söylemlere kulak asarak herhangi bir partiye oy vermek suretiyle, oy ver¬diğin partinin vekillerini kendin için bir ilah ve rab seçme işi-ne girmek mi istiyorsun? Allah’ı bırakarak farklı farklı rabler-den mi razı olacaksın? Hüküm koyma, kanun ve yasa çıkarma yetkisi, sadece ve sadece Allah’a ait iken sen kendin için ka-nun koyacak, hükümler belirleyecek rabler mi tayin edecek-sin?
Peki bu küfrün üstünde başka hangi küfür vardır? Bu şekilde bir muhalefetten sonra Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah’ın kulu ve rasulü olduğuna ne şekilde muhalefet edilebilir?
Ey akıllılar topluluğu! Ey zekiler ve ey basiret sahip¬leri! Sizin gibi insanları nasıl sizler için hükümler koyması, kanunlar çıkarması için sandık başına giderek oy atmak su¬retiyle rabler edinirsiniz?
Sizler nasıl kanlarınız, canlarınız, mallarınız, aileniz hakkında hüküm belirlemeleri, kanun ve yasa çıkarmaları için bu rablerden razı olabilirsiniz. Halbuki bunlar Hakim ve Hamid olan Allah tarafından indirilen kitabı bir kenara ata¬rak sizleri yönetmek istemektedirler. Bu konudaki sözlerimi büyük alim Şehid Seyyid Kutub’un şu tespitleri ile kapatmak istiyorum:
“Dilleri ile Allah’tan başka ilah olmadığını ve Muham¬med’in (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah’ın kulu ve rasulü olduğunu söyleyip bireysel davra¬nışlarda, arınma, evlenme, boşanma ve miras gibi konularda Allah’ın vahyine tabii ol¬dukları için kendilerini müslüman diye isimlendirenler, bu¬nunla beraber bunun dışındaki konularda Al¬lah’ın kitabına göre şekillenmemiş kanun ve nizamlara itaat edenler… Allah kitabında izin vermediği halde Allah’ın kitabına muhalif olan yasalara ve kanunlara itaat edenler… İsteyerek veya istemeye¬rek bu çağdaş putlarının kendilerinden istedikleri görevleri yerine getirme noktasında tüm değerlerini feda eden¬ler…. Bu kutsal değerleri ile çağdaş tağutların istekleri çeliştiği zaman Allah’ın emirlerini kulak arkası yapıp bu çağdaş tağutların emirlerini yerine getirenler… Evet, kendilerini müslüman ve Al¬lah’ın dinine mensup zannedip de tüm bu fiilleri yapanlar, kafa¬larını yastıklarından kaldırıp bir an önce uyanmak ve ne kadar büyük bir şirk bataklığının içinde olduklarını görmek zorundadır¬lar.
Şirk ve müşriklik, rabb’lik noktasında Allah’tan başka bir rabb’in yaratan, rızık veren, öldüren vb. varlığına inan¬makla or¬taya çıkmaz. Allah ile beraber veya Allah’ın dışında başka rabb’lerin hakimiyetine inanmak da şirkin en bariz ör¬neklerin¬dendir.
O halde yeryüzünün doğusunda ve batısında yaşayan tüm insanlar, yaşantılarında yetkiyi kime verdiklerine, kime uydukla¬rına, kime itaat edip, kime boyun eğdiklerine, kimin emrine uyup sözünü dinlediklerine bir baksınlar… Şayet tüm bu konularda sa¬dece Allah’a itaat ediyorlarsa Allah’ın kendi¬sinden razı olduğu dine, İslam’a mensupturlar. Yok şayet bu konularda Allah’tan başkasına tabii oluyorlarsa Allah korusun onlar tabii oldukları ta¬ğutların dinine mensupturlar.“
şimdi alakalı oldu mu?