Allah'tan başkası adına yemin etmek haramdır ancak küfür değildir.
Zül Huveysıra'nın ise kafir olduğuna işaret etmiş, ancak onu öldürmekten imtina etmiştir. Merk dinden çıkmaktır.
-
İbn Übeyy'i misal verirsek, Maide suresindeki tevelliyi yasaklayan ayet geldiğinde tereddüdünün ardında yine boyun eğmiştir.
***
Soruyu çok geniş tutmuşsunuz. Kafir ve müşriklerin isimleriyle anılcakları ve mürtetlerin öldürüleceği şüphe götürmez ve nebi devrinde tatbik görmüştür. Tartışmaya müsait tek mevzu münafık ve zındığın tekfiri (tesbiti) ve infazıdır. Onun dışında Kur'anı ve Sahabeyi mesnet almayı reddederek herhangi bir hükme varılmaz.
Kardeşlerin söylediklerine şunları eklemek istiyorum:
Resulullah'ın bizim için bağlayıcı olan yönleri sadece sözleri değildir ki. İlla şu munafıktır demesi gerekmiyor. Münafıkların namazını kıldırmaması ile ilgili ayet indiğinde Abdullah ibn'i Ubeyy'in namazını kıldırmaması ve kardeşlerin verdiği örnekler Rasulullah'ın sessiz kalarak ve fiilleri ile tekfir ettiği durumlara örnektir.
Şu hadiste hakeza sözlü olarak tekfir örnektir:
Eğer kavmin küfür dönemine yakın bulunmamış olsaydı Kâbe’yi yıktırıp İbrâhim’in temelleri üzerine yeniden inşa ederdim” (bir başka rivayette: “dışarıda bırakılan kısmını içeri aldırırdım”) (Buhârî, “Ḥac”, 42; Nesâî, “Ḥac”, 125)
Bir başka örnek:
Resullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'de zorluklar içerisinde yaşadığı,Ebu lehebin kendisini himayesine aldığı dönemde Ebu Cehil bundan rahatsız olmuş ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin babasının cehennemde olduğunu söylemiştir.
Ebu lehep buna inanamamış Rasullah'a gidip kendi babasının nerede olduğunu sormuştur. Rasulullah da "o da babaları ile (veya babası) ile beraberdir" demiştir.
Ebu lehep de bu söz ile kendi ceddinin cennete olduğu ve dolayısıyla kendi babasının da cennette olduğu çıkarımında bulunmuştur.
Ebu leheb dönünce Ebu Cehil kendisinde bir değişim olmadığını görmüş ve kendisine Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin ne cevap verdiğini sormuştur. Verilen cevabı aktarınca: "git sor onun babaları ( Ebu lehebin babasının) nerededir?" demiştir.
Ebu lehep dönünce Rasulullah sallallahu ve sellem kendisine "o da babalarıyla beraber cehennemdedir" demiştir.
bunun üzerine Ebu lehep himayesini Rasulullah'tan kaldırmıştır.
Tekfir İslam'da vardır bir kısmı da dinin aslındandır. Örneğin İmam nevevi el mekasid'da belli başlı bazı imanî başlıkları saydıktan sonra:
كل ما علم من الدين بالضرورة فلايمان بهواجب،والجاحد له كافر
"Dinden zaruri olarak bilinen şeylere iman etmek vaciptir. Kim bunlarla çekişmeye düşerse o kâfirdir/ kâfir olur." diyor.
Bu kimselerin küfrü yahudi ve hristiyanların küfrü gibidir.
Aynı şekilde Ebu hatim er razi ( isim biraz farklı olabilir) Kur'an'ın mahluk olması meselesinde "kim ne kastedildiğini bilerek Kur'an mahluktur derse o kafir olur . Ona kâfir demeyen de kâfir olur." diyor.
Kur'an'daki tekfir ile ilgili ayetler, bu fiilleri işleyen kişiler üzerinde isimlendirme yapmamıştır diyebilirsiniz.
Rasulullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem bunun dışında fiilleri,görüp de sessiz kaldıkları ve yapılmasını söyleyip de kendisinin yapmadığı ( el mekasıd, imam Nevevi, -Muharrem ayının tâsua orucunu son duruma göstermiş-) durumlar da bağlayıcıdır. Bunlar farz- vacip, sünnet, haram, mekruh, mübah olabilir.
Hareket ettiğiniz metod peygamberin kendi başına dinmiş gibi algılanmasına neden oluyor. Halbuki Kur'an, Resul ve sahabe birbirinden ayrılamaz 3 temel kaynağımızdır. Bidat fırkaları da İslam'ın kaynak olan asıllarını birbirinden ayırarak,nassların bir kısmını alıp bir kısmını bırakarak doğmuştur. Metodunuz usule aykırı. Çünkü İslam'ın en temellerinde Kur'an, sünnet ve sahabenin birbirinden ayrılmaması vardır.
Resulullah'ın bazen bazı şeyleri direkt söylememesi davetine problem çıkarabileceği veya daha başka mefedetler nedeniyledir.
Bir de şu nasihati bulunmak istiyorum:
Kalemlerin çoğalması( yani kitapların, yazıların) ve gençlere din sorulması kıyamet alâmetlerindendir. Bu konuda kitap yazma meselesini tekrar düşünmenizi tavsiye ederim. Başka bir hadiste Kur'an hakkında bilgisizce konuşulduğunda isabet edilse de hata edildiği bildirilmektedir.
Kuran'da bazı günahların sıralamaları üzerine İbn kayyım Allah hakkında bilgisizce konuşmanın şirkten daha büyük olduğu çıkarımını bildirmiştir.
Ayrıca bu mesele ümmetin uzun süre ihtilaf ettiği, koca koca âlimerin bazı meselelerinde içinden çıkamadığı bir mesele. Çok büyük bir işe adım atmaya niyet etmişsiniz. Bu kitap basılıp okunursa olur da hata ederseniz gerçekten ben "hadislerden hüküm çıkaracak kadar bilgim vardı" diye hesap verebilecek misiniz?
Ayrıca hüküm çıkaracak kadar bilginiz varsa bizim gibi "avamdan" olan insanlara neden soru sorma ihtiyacı duydunuz?