Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

RABITA BİDATMI, ŞİRK Mİ DELİLLERİ HADİSLERİN TAHRİÇİ 1

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
M Çevrimdışı

mucahid_tr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Tasavvuf ıstılahında ise, müridin, ruhî sahada tefekkür ve muhayyile (hayal) gücünü kullanarak mürşidiyle "Beraber" olmasını ifâde eder. Tasavvufta, ruhî terbiye için bu mana beraberliğine ihtiyaç olduğu söylenmiştir.
İddiâ: “Râbıta ya adettir veya değildir. Değilse, ondan ecir beklemek en azından boşuna olur. İbadet ise, neden Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve ashâbı zamanında yok idi de sonra icad edildi. Öyleyse, dinde olmayan bir ibadeti uydurmak, teşri olmakla küfür, haram bid’at olmaz mı?
Bid’at ne demektir? Hükmü nedir?[1]
Feyyûmi el-Misbah’da şöyle dedi: Allah (Celle Celalühü) mahlûkatı ibdâ’ etmekle ibdâ’ etti, onları modelsiz olarak yarattı demektir. Ebda’tü ve Ebda’tühü onun çıkardım ve ihdâs ettim, demektir. Bu mana’dan olarak muhâlif hale bid’at denilmiştir. Bidat ibtida’dan isimdir. Nasıl ki, rıf’at (yükseklik) irtifa’dan ise, sonra bulunan (bid’atın) dinde noksanlık ve yahut fazlalık olan şeylerde kullanılması galip oldu. Lakin kimi zaman bir kısmı mekruh olmaz ve mübah bid’at olarak isimlendirilir. Feyyümi’nin sözü bitti.
Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz veya ashabının yapmadığını yapmanın hükmü nedir? Terk, yani bir şeyin Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile ashâbı tarafından yapılmamış olması onun haram olduğuna veya câiz olamdığına delilmidir? İddia edildiği gibi, râbıta onlar tarafından yapılmadıysa, ona ne hüküm verilecektir? Terk, yapmama işi demektir. Bu yüzden şu husus, usul-î Fıkh’ın Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) efendimizin fiilleri bahsiyle alakalıdır.
Hâfız Ğumârî şöyle diyor: Yalnız başına terk, kendisiyle beraber, terk edilenin yasaklanan bir şey olduğuna dâir bir nass bulunmadıkça, onun (terk edilen şeyin) haramlığına delâlet etmez. Aksine o işin en fazla, meşru olduğunu gösterir. O terk edilen (yapılmayan) işin mahsurlu oluşu ise tek başına terkten anlaşılmaz.
Selef’in bir şeyi terk etmesi, yani yapmaması da o işin mahzurlu (yasaklanmış) olduğunu göstermez.
İmâm Şâfii şöyle dedi: Şeriat’tan dayanağı olan hiçbir şey, selef onu yapmasa bile bid’at değildir. (Ğumâri’den nakiller bitti.)[2]
Şu hususta mezheplerde değişik görüşler olduğu farz ve isbat edilse bile, böyle bir ictihâdî genişliğe rağmen, kimse Râbıta’ya küfürdür, diyemez.
من سن فى الاسلام سنة حسنة فعمل بها بعده كتب له مثل اجر من عمل بها، ولا ينقص من اجورهم شيئ ومن سن فى الاسلام سنة سيئة فعمل بها بعده كتب عليه مثل وزر من عمل بها ولا ينقص من اوزارهم شيئ
“Kim İslâm’da iyi bir çığır açar da, kendinden sonrakiler onunla amel ederlerse, onunla amel edenlerin sevaplarının aynısı, o çığırı açan kimseye yazılır ve öbürlerinin sevaplarından da hiçbir şey eksiltilmez. Kim de İslâm’da kötü bir çığır açar da kendinden sonrakiler onunla amel ederlerse, onunla amel edenlerin günahlarının aynısı, o kötü çığırı açan kimseye yazılır ve öbürlerinin günahlarından hiçbir şey eksiltilmez.” [3]
Bu, Allah (Celle Celalühü) ve Rasûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) efendimizin emri zıddına olduğu zamandır. Hz.Ömer (Radıyallahu Anh)’ın bu ne güzel bir bid’attir [4] sözü bu türdendir. Bu (terâvîh namazın topluca kılınması) hayırlı fiillerden olunca ve methedilen fiillere dâhil bulununca, onu bid’at diye isimlendirip, methetmiştir. Çünkü Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu bu şekliyle onlara sünnet kılmamıştır. Onu bazı gecelerde kılmış sonrada terk etmiş, ona devam etmemiş, onun için insanları toplamamıştır. Hz. Ebû Bekir (Radıyallahu Anh) zamanında da yoktu. Sadece Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) insanları onun için topladı ve ona teşvik etti. Bu yüzden ona bid’at ismini verdi. Hâlbuki o, gerçekte sünnettir. Çünkü (Aleyhi’ssalatü ve’s-selâm) Efendimiz:
“Sünnetime ve benden sonraki raşid halifelerin sünnetine yapışınız[5] ve benden sonra iki kişiye Ebû Bekir ve Ömer’e uyunuz” buyurdu.[6] Diğer “Her icad edilen bid’attır”, hadisi bu te’vile hamledilir. Sadece şunu murad etmektedir; Şeriatın asıllarına ters düşen, sünnete uymayan şeyler.[7](İbnü’l Esir’in sözleri burada son buldu.)
“İftira atan cennete giremez”
“Sıla-i Rahmi kesen ve ana babaya itaat etmeyen cennete giremez” hadis-i şerifleri de aynı şekilde değerlendirilmelidir.
Ulema, bu hadisleri izah ederken şu açıklamalarda bulunurlar: “Buradaki cennete giremez” ifâdelerinin manaları, “böyle yapan kimse ilk olarak cennete giremez” ya da “bunu helal görerek yapan kimse cennete giremez” şeklinde anlaşılmalıdır.
Her halükarda ulema, bu hadislerin zâhirinden anlaşıldığı şekliyle değil, te’vil ederek anlamışlardır. Bid’atlerin sapkınlık olduğunu ifâde eden hadisi şerif de diğer benzerleri gibi bu şekilde te’vil edilmiştir. Zira hadislerin geneli ve Sahâbeyi kiram’ın tatbikatları, burada bid’atten maksadın, şeriatte asli bir temele istinat etmeyen “bid’ati seyyie” olduğunu açıkça götermektedir.
Bu hadisin böyle anlaşılması gerektiğini Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şu ifâdeleriyle kendisi göstermiştir:
“Kim güzel bir yol ihdas eder ise, bu yolun ve onunla amel eden herkesin sevabı o kimseye de yazılır.”
Nebî (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mübahların tamamını işlememiştir. Hatta kendisi işlediği zaman ümmetine farz olması yahut meşakkatli hale gelmesi korkusuyla bazı mendupları kasten terk etmiştir. O yüzden kim Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bir şeyi yapmadı davasıyla bir şeyin haramlığını iddia ederse, hakkında delil bulunmayan bir şey iddia etti demektir.
Bida’atle murad edilen Şeriatın kendisine delalet edeceği aslı bulunmayan şeyler türünden yapılan icadlardır. Şeriat’tan kendisine delalet edecek bir aslı bulunan şeyler ise, lugat olarak her ne kadar bid’at ise de şeriat’ça bid’at değildir.
Nevevî şöyle demiştir: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in her bir bid’at sapıklıktır sözü sınırlandırılmış bir umûmî hükümdür. Kastedilen bid’atların çoğunluğudur. Lugat âlimleri demişlerdir ki: Bid’at demek geçmiş misali olmadan yapılan her bir iştir. Âlimler bid’atın beş kısım olduğunu söylemiştir: Vacip, mendub, haram, mekruh ve mübah. Vacip olan bid’atlerden birisi kelam âlimlerinin mulhid ve bid’atçılara karşı delilleri dizmeleri ve benzeri şeylerdir. Mendub olan bid’atlerden biri de ilim kitaplarını yazmak, medreseleri, tekkeleri ve başka şeyleri bina etmektir. Mübah olan bid’atlerden biri de değişik yemekler ve benzeri şeylerde genişliktir. Haram ve mekruh olan bid’atler ise açıktır. Bu anlattığım bilinirse hadisin aslında manası genel olan sınırları (başka deliller yüzünden) daraltılan bir hadis olduğu bilir. Gelen buna benzer sair hadislerde böyledir. Ömer (Radıyallahu Anh)’ın ne güzel bid’at sözü de bunu teyid etmektedir.
İmâm Nevevî, Tehzibu’l-Esmâ ve’l-Lügat isimli eserinde şöyle demiştir: Şeriat’ta bid’at, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında bulunmayan bir şeyin sonradan ihdas edilmesi demektir ki, güzel ve çirkin olarak ikiye ayrılmaktadır. Abdülaziz b. Abdisselâm el-Kavâid isimli kitabının sonunda şöyle demiştir: Bid’at, vacip, haram, mendup, mekruh ve mübaha ayrılmaktadır. Bundaki yol şeriatın kaidelerine ahzedilmesidir. Eğer vaciplik kâidesine dâhil oluyorsa, vaciptir. (Abdülaziz b. Abdisselâm’ın sözü bitti.)
İmâm Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şafî’de isnadıyla İmâm Şafî’den şöyle dediğini rivâyet etti. Sonradan icad edilen işler iki kısımdır: Birincisi bir âyete veya bir hadise yahut bir esere yahut da bir icmaâ ters düşmeyen şeylerdir. Bunun hakkında âlimlerden hiç birinin muhâlif görüşü yoktur. Bu kınanmayan, sonradan icat edilen şeydir. Ömer radıyallahu anhu “Terâvîh namazı için bu ne güzel bir bid’attır” derken, “önceden mevcut olmayan, olduğu zamanda kendinde geçmişi inkar bulunmayan bir icat olduğunu kastetmektedir. Bu, Şafî’nin Allah (Celle Celâlühü) ondan razı olsun sözünün sonudur. (Nevevî’’nin sözü bitti.) [8]
İmâm Şafî şöyle demiştir: Şeriattan dayanağı olan her bir şey, selef onu yapmasada bid’at değildir. Zira selefin onunla amel etmeyi terk etmesi bazen o anda kendileri için mevcut olan bir mazeret sebebiyle yahut ondan daha üstün bir şey sebebiyle yahut da onun bilgisi tamamına ulaşmaması sebebiyle olmuş olabilir. (Şafî’nin sözü bitti)
Bu hadis (ve buna benzer hadisler) bid’atın hasene ve seyyie diye ikiye ayrıldığını açıkça ifâde etmektedir. Hasene şahsı bakımından bid’at ise de nev’i/türü bakımından, şer’i bir kâide veya bir âyet yahut hadisin geneli altına girmesi sebebiyle meşrû’dur. İşte bundan dolayı hasene diye isimlendirilmiştir. Ve ecri o çığırı açan üzerinde öldükten sonra devam eder. Seyyie de şeriatın kaidelerine muhâlif olandır. Kınanan sünnet ve sapık olan bid’atta budur.[9](Ğumariden nakiller bitti.)
Mühim bir sual: Râbıta inkârcıları bize sorsalar: Ey Râbıta’yı kabul eden Nakşî Tarikatı mensupları! Yukarıdaki nakillerinizden bid’atın hasene/güzel ve seyyie/kötü diye ikiye ayrıldığı görülmektedir. Hâlbuki Râbıta’yı kabul edip onunla emel eden sizlerin imâmlarınızın en büyüklerinden olan İmâm Rabbânî, bunu kabul etmemektedir: Bid’atin hepsi kötüdür, güzeli olmaz demektedir;[10] buna ne dersiniz?
Cevap: Bid’atin, hasenesi/güzeli olmaz; Hepsi seyyiedir/kötüdür diyenler şer’i ıstılahı kastediyorlar; lügat ma’nasındaki bid’ati kastetmiyorlar. Bid’atin güzeli de vardır diyenler Şer’i ıstılahı kastetmeyip lügat ma’nâsını murad ediyorlar. Yani her iki guruba göre bid’atı hasene Şer’i manada bidd’at değildir. İmâm Rabbânî Şer’i ıstılahı esas alarak şeriat’ı ve Sünnet’in temel esaslarına uyan ama şeklen sonradan ortaya çıkan bir şeye bid’at demez. Diğerleri de şeklen sonra ortaya çıkmasından dolayı lügat manasıyla bid’at, şeriat esasına dayandığından dolayı hasene demişlerdir. Kısacası hilaf/anlaşmazlık lâfzîdir, manevi değildir. Esasta hepsi bir kapıya çıkmaktadır.[11]
Râbıta’ya şer’i ma’nâda bid’at denemez. Çünkü Kur’ân ve Sünnet’e uymayan bir yanı bulunmadığı gibi, onlarla emredilen zikrin vesilesi olmanın yanında, şer’i delillerden bir nicesinin umûmu/geneli kapsamı çerçevesinde düşünülebilecekleri çok açık ve esaslı dayanakları vardır.







Râbıta’nın Şer’î Delilleri
Kimi iyi maksatlı âlim ve fâzıl kardeşlerimiz de Râbıta’ya Kur’ândan ve sünnet’den delil aramanın boşuna olduğu meâlinde sözler sarf ederken, ibaresi veya mantûku ile râbıta’ya delalet eden delilleri kastediyorlarsa davaları belki kabul görebilir. Hiç kimse mantûkuyla ibaresiyle olan bir delili bulunduğunu iddia etmemiştir. Yok, eğer, işâreti, delaleti veya iktizası veya kıyas yolu ile vasıtalı olarak Râbıtayı gösteren âyetler ve hadislerin bulunmadığını söylüyorlarsa, bu iddiâ katiyen batıldır. Nitekim esâsen açık olan bu batıl oluş getireceğimiz deliller ile daha da açıklık kazanacaktır. Geride geçen Usûl-i Fıkıh kâidesinin delilleri olan deliller de umûmât olarak Râbıta’nın meşruluğunun delilleridir. Nitekim müçtehitlerimizin, birçok fıkhi meseleye dâir getirdikleri sem’i delillerin ekserisi umûmât olmaları haysiyetiyledir.

Râbıta’nın Kur’ân’dan Delilleri
Şurada inşâellah, Râbıtayı da içine alacak geniş mânalı iki âyet getireceğiz.
Birinci Âyet: “Ona (yaklaşmaya ve varmaya) vesile arayınız.(Maide: 35)
Âyette hâslık veya tahsis, yani belli bir tahdid sınırlandırma yok. O halde aranılabilecek vesileler, hükümleri Farz, [12] Vacip, Sünnet, Müstehap, Mendup ve Mübah olan vesileler olabilir. Öte yanda Mekruh ve Haram [13] vesileler dahi varsa da, Kitab, Sünnet, İcmâ veya Kıyasla sâbit olan mekruh ve haram vesileler (vâsıtalar) ile Allah’a yaklaşılamaz.
Kitab, Sünnet, İcmâ ve Kıyasla sâbit olan farz, vacip, sünnet, müstehab, mendub ve bir kısım mübah vesileler aranması bu âyet içine girer. Hakkında lehte ve aleyhte delil bulunmayan mubahlarda, ameller sadece niyetlerledir ve kişi için niyet ettiği vardır hadisi gereğince, kimi zaman mendub veya müstehab olurlar.
Yani farz, vacip, sünnet, müstehab ve mendub vesileler yanında, mubah vesileleri niyetlerimiz ile Allah’a yaklaşmaya sebep yapabiliriz. Bunların sınır ve sayısı olmaz. Yerine göre yalnız yaşamak… Şartlarına uyan uzlet… şer’î ölçüler içersinde kırlarda gezinmek… Kuvvetten düşmeyecek derecede az yemek… Mübah nimetlerden şükretmek için yemek, hesabından kurtulmak için mubah nimetlerden uzaklaşmak… Riyasız ve kibirsiz olarak nuranilik kazanmak ve hikmet elde etmek için mubah sözleri sarf etmemek vb…
Hâsılı ibadetlerinize vasıtalı vasıtasız yardımı olacak her mübah araç, bu haysiyetlerle meşru vesilelerdendir. Dolayısıyla bunun neresi Râbıta delili? diyenler bunu biraz düşünmeleri gerek.
İkinci Âyet: “Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse, onlar Allah’ın nimetlendirdiği nebiler, sıddıklar, şehitler ve sâlihlerle beraberdirler. Onlarda arkadaşlıkları (kendileriyle arkadaş olamak) ne güzel kişilerdir.(Nisâ: 69)
Taberânî (ö.360/971) zararsız bir isnatla, Hz. Âişe(r.anha)’dan rivâyet etti. Ashab’tan bir adam Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e geldi ve “Ya Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şüphesiz ki sen bana, elbette canımdan da daha sevgilisin; şüphe yok ki sen bana elbette çocuklarımdan daha sevgilisin; ve şüphe yok ki ben, elbette evde oluyor ve seni hatırlıyorum da sabredemiyorum; ta ki geliyorum da sana bakıyorum. Ölümümü ve ölümünü hatırladığımda anladım ki sen cennete girdiğinde nebilerle beraber (yüksek mertebelere) yükseltileceksin ve ben de cennete girdiğimde seni göremeyeceğimden korktum.” Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir cevap vermedi. Nihâyet Cibril (Aleyhi’s-selâm) ona bu âyeti indirdi.[14]
Bir kâideyi hatırlayalım:
Bir âyetin sebeb-i nüzulunun hâss olması lafzının ma’nasının umumi oluşuna mani olmadığı ehl-i hakk olan ehl-i sünnetin Kur’ânı Kerîm’i anlamadaki temel kaidelerindendir. Evet iniş sebebi, mukteza-i hâlin bilinmesinde çok mühim olduğundan, âyetin anlaşılmasında büyük bir yardımcı olur. Ancak âyetin manası her zaman onunla sınırlı değildir.
Buna göre âyet, Allah (Celle Celalühü)’e ve Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e itaat edenlerin (âhirette nebilerle beraber olacağını haber verdiği gibi, dünyada da beraber olacağına, olması icap ettiğini dahi haber vermiş veya talep etmiş olabilir. İtaat ölçüsünde onlarla beraber olacaklarını haber veriyor, bir nisbette beraber olmalarını istiyor olabilir. Hâsılı; ihbârî olan bu cümle ile, inşâî manada ifâde edilmiş de olabilir. Yani onlarla beraber olsunların en güçlü anlatış biçimlerinden biriyle.

Râbıtanın Hadislerden Delilleri:
Burada konuyla ilgili değişik mertebelerde alakalı hadisleri getireceğiz. Bunlar umumlarıyla râbıtayı da içine almaktadır.
من سن سنة حسنة كان له اجرها واجر من عمل بها الى يوم القيامة
“Kim İslâm’da güzel bir sünnet yaparsa/bir yol açarsa, onun için o yolun ecri ve kendinden sonra onunla amel edecek olanların ecri vardır.” [15]
Güzel bir sünnet icad etmek, yani güzel bir yol veya çığır açmak elbette mübahlar çerçevesinde düşünülebilir. Yoksa Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Ashabının yolu zaten açılmıştı. O yolu yeniden açmak düşünülemez. Haram veya mekruh sahada da zaten güzel bir yol açılamaz. O halde bu ancak mübahlar ve ruhsatlar sahasında olabilir.
Râbıtanın hiçbir delili olmasa bile, onu inkâr edenler ve şirk görenler, yasaklığına dair geçerli ve yeterli bir delil bulup getirmedikçe, tecrübelerle birçok hayırlara vasıta ve sebep olduğundan onun şu hadisin umumunun delaletiyle güzel bir amel olduğunu kabul etmeleri gerek tabiî ki sünneti inkar etmiyorlarsa. Hâsılı, şu hadis, açılan güzel yeni bir çığırın sevap getiren bir amel, yani ibadet olduğunu açık bir biçimde göstermektedir.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:
Allah (Celle Celalühü) Kitab’ında neyi helal yaptıysa, o helaldir. Neyi haram yaptıysa o haramdır. Ne hakkında da sustu ise, o affedilmiş bir şeydir (mübahtır). O halde Allah (Celle Celalühü)’den âfiyetini kabul ediniz. Zira Allah (Celle Celalühü) hiçbir şeyi unutmaz. Sonra Rabbin unutan değildir (unutmaz) (Meryem, 64) âyetini okudu.[16]
عن عمر بن الخطاب رضى الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "انما الاعمال بالنيات وانما لكل امرئ ما نوى"
Ömer İbn Hattab (Radiyallahu Anh)’dan rivâyete göre, Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Ameller(in kabulü ve sevabı) ancak niyetlere göredir ve herkes için ancak niyet ettiği vardır.” [17]
İmâm Birgivi, Tarikat-ı Muhammediyye’sinde ve Hamevi, Eşbah Şerhi’nde, şöyle diyorlar: Mübahlarla taatler için kuvvetlenmek yahut onlara ulaşılmak kastedilirse ibadet olurlar. Yemek, uyumak, mal kazanmak ve (helal yollardan) cima etmek/cinsi ilişkide bulunmak gibi.[18]
عن عبد الله بن مسعود رضى الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "ما رأى المسلمون حسنا فهو عند الله حسن، وما رآه المسلمون سيئا فهو عند الله سيئ.
Abdullah İbn Mes’ud (Radiyallahu Anh)’dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte, Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Müslümanların güzel gördükleri, Allah katında da güzeldir. Müslümanların kötü gördüğü, Allah indinde de kötüdür.” buyurmuştur.[19]
Bu hadis-i şeriflerin açık beyanıyla, bu ümmetin âlimlerinin ve velilerinin güzel gördükleri şeyler Allah indinde de makbuldür. Sahâbe-i Kiram’dan bu güne kadar gelen Allah dostlarının kabul etmiş olduğu râbıtayı inkar etmek, icmâ’a karşı gelmektir.
Mühim Bir Tenbih: Hakkında aleyhte delil bulunmayan mübah bir işi, Müslümanlar güzel gördükleri için bu Allah katında da güzeldir. En kamil, en nezih, en mütteki, en zâhid, en âbid ve en zâkir görse, mü’minler topluluğu, bir şeyi güzel görse, güzel bulsa? Şu hadis ve onun vadisindeki delillere istinaden fıkıhta Örf temeline dayanan nice hükümler vardır. Râbıtanın hiçbir delili olmasa bu hadis dahi yeterde artar bile.
Ameller (yapılan işler) dinimize göre ya iyi, ya kötü, yahut da mübahtır. Buna göre; İyi amelleri, iyi niyetler geçerli, sevap getiren, iyilikte dâim veya daha iyi, kötü niyetler ise ya az sevaplı, ya sevapsız, ya geçersiz yahut kötü, niyetsizlik, bizâtihi ameli geçersiz yapar. Namaz, oruç ve benzerleri gibi. Amelin şartı olan ameli, yani amelin amelini, sevapsız yapar. Abdest ve gusül gibi.
Kötü işleri, kötü niyetler ya kötülükte daim yahut daha kötü yapar. Kötü işleri, iyi niyet hiçbir zaman iyi yapmaz. Hatta bazen daha da kötü yapar. Meselâ sevap olsun diye günah işlemek gibi. Haramı ibadet maksadı ile yapmak küfürdür. İyi niyet, kötü işleri bazen de daha az kötü yapabilir. Domuz olduğunu zannederek adam öldürmenin günahı yoksa da diyet kul hakkı olduğu için vardır. Kötü işleri niyetsizlik bazen olduğu halde kötü bırakır, bazen de daha hafif kötü yapar.
Ne iyi, ne kötü, yani, mübah olan bir ameli, fiilen başka kötülüklere sebep olmamak şartıyla, iyi bir niyet, iyi ve sevap getiren, yapar. Mübah ama güzel ve kıymetli bir elbiseyi, üzerinde Allah’ın nimetinin eseri gözükmesi maksadıyla giymek, hesabından kurtulmak yahut bulunmayanları kıskandırmamak maksadıyla giymemek gibi. Kötü bir niyet de, kötü ve günah getiren bir amel yapar. Aynı elbiseyi, hava atmak ve böbürlenmek için giymek yahut zâhidlik ve âbidlik taslamak için giymemek gibi.
Gerçi i’tiraf etmeliyiz ki, mübahların kötü niyetlerle kötü olmaları ne kadar mümkün ve kolaysa, iyi niyetlerle iyi olmaları, o ölçüde zor, hatta bazen daha da zordur. Zira fiilen başka kötülüklere alet olmayacakları kolay tespit edilemeyeceğinden, iyi niyet silahını mübahlarda kullanmak çoğu zaman kâr getirmediği gibi, bazen yan zararlarda getirebilir. Bu silah ancak ilim sahiplerince kullanılabilir.
Şüphesiz ki, Allah (Celle Celalühü) günah kıldıklarının işlenmesini nasıl sevmez, çirkin bulursa, (iyi ve Salih maksadlarla işlenecek olan ve bazen azimetlere vardıracak olan) ruhsatlarında işlenmesini sever.
Bu ruhsatlar, naslarla bildirilmiş olabileceği gibi, nasların lehte ve aleyhte bir şey söylememesiyle de sabit olabilir. Hele, ibadetlere basamak ve merdiven yapıldıkları takdirde, ruhsatların mendup olacağını bilenler bilir. Mübahların iyi niyet ve maksatlarla ibadet haline geleceğini biraz önce âlimlerden öğrenmiştik. Ruhsatlar ise mübahlıktan aşağı düşmez öyleyse vesveseleri defedecek ve Allah (Celle Celalühü)’ün zikrine sebep olacak olan Râbıta da ruhsat bile olsa, Allah (Celle Celalühü)’ün dolayısıyla sevdiği bir mendup iş olmaktan aşağı değildir. El verir ki şu ruhsatlar netice bakımından Allah (Celle Celalühü)’ü unutturacak cinsten olmasın.
Râbıta mübahtır. Lakin vesvese ve gafletin giderilmesinde oluşturduğu tecrübe ile sâbittir. O niyetle bu mübah işi işliyor ve maksadımıza ulaşabiliyorsak, bu iş sevap olur. Bir çıkar da, putlara ibadet etmek, onları Allah (Celle Celalühü)’ye yaklaşmaya vesile etmektir. Bir kimseye yapılan Râbıta da Allah (Celle Celalühü)’e yaklaşmaya bir vesiledir. Öyleyse Râbıta da Râbıta yapılana bir ibadettir, gibi bir kıyas veya benzetme yaparsa… Bu, ikisi de yuvarlak teker gibidir, diye açlar tarafından ekmeği, tezeğe benzetmekten de öte bir şey olur.
Münâvî (ö.1032/1623) ise bu hadisin şerhinde Hâkim Tirmizî’den şu nakli yapar:
“Kendilerine bakıldığında sana Allah’ı hatırlatan kimseler öyle kimselerdirki onların üzerinde Allah tarafından verilmiş zâhirî bir görüntü vardır. Allah’ın nuru, kibriya ve heybeti, vakar unsü onları kaplamıştır. Bu durumda onlara bakan kimse Allah (Celle Celalühü)’ı hatırlar Çünkü, Onun melekût aleminin eser ve nurları vardır. Bunlar velilerin sıfatıdır. Kalp bu şeylerin madeni ve yerleştiği yerdir. Yüz, kalpte olanı (bir şekilde) çekip dışa yansıtır.
Kalpte Allah (Celle Celalühü)’ın marifet nuru ve İlahi emirlere itaat ziyâsı hakim olunca bu nur yüze etki eder, dışa yansır ve sen böyle bir yüze bakınca sana hayır ve takvayı hatırlatır. Bu da sende iyi hal ve ilme meyli artırır. Bunlar ise sıdk ve hakka sevk eder. Böylece sende istikamet oluşur. Kamil insanın yüzünde parlayan Allah’ın (Celle Celalühü) celal ve cemalinin azametini hatırlatır. Böyle bir nuru görmek insanı nakıs (ve rezil) işlerden alıkoyar.[20]
Nitekim Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) efendimiz buyurdular:
Allah’ın kullarının en hayırlıları o kimselerdir ki, görüldüklerinde Allah (Celle Celalühü) zikredilir.[21]
Size en hayırlılarınızı haber vereyim mi? Hayırlılarınız o kimselerdir ki, görüldüklerinde Allah (Celle Celalühü) zikredilir.[22]
Sizin en hayırlınız, görülmesi Allah (Celle Celalühü) zikrettiren (hatırlatan akla getiren) kimsedir.[23]
Velilerim o kimselerdir ki, görüldüklerinde Allah (Celle Celalühü) zikredilir.[24]
Enes (Radiyallahu Anh)’tan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte, Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)şöyle buyurmaktadır:
عن انس رضى الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "افضلكم الذين اذا رؤوا ذكر الله تعالى لرؤيتهم"
“En faziletli kimseleriniz o kimselerdir ki, onların görülmelerinden dolayı Allah (Celle Celalühü) hatırlanır.” [25]
Şu son dört hadisin isnadlarında zayıflık bulunsa bile toplamları itibariyle en azından Hasen li Gayrihi olurlar. Kaldı ki; aynı manadaki ilk iki hadis zaten hasen idiler. Dolayısıyla bir müşkil kalmamış oluyor.
Şurası akıllı ve insaflı herkesçe bilinebilecek bir şeydir ki, bir veliyi kafa gözüyle görmek, kişiye Allah’ı hatırlatıyorsa, gönül gözüyle yani hayali olarak görmesi de Allah (Celle Celalühü) zikrettirir. Hatta kafa gözüyle görememesini bununla telafi eder. Öyleyse şu yedi hadis, Râbıtanın zikre sebep ve vasıta olmasıyla, dolayısıyla bir zikir olduğunu göstermektedir.
Ali’ye (keremellahu vechehü ve radıyallahu anhu’ya) bakmak ibadettir.[26]
Bu hadis, sahih, hatta bazı âlimlerin mütevâtir tariflerine uyan mütevâtir bir hadistir. Hâkim bu hadisi İmran b. Husayn’den rivâyet ettikten sonra, bu Buhârî ve Müslim şartlarına göre isnâdı sahih bir hadistir. Abdullah İbn-i Mesud’an rivâyet edilen şahidleri de sahihtirler demiştir.
Hâkim’in sözünü ettiği şâhid iki tarikle yaptığı şu rivâyettir: Abdullah İbn Mes’ud (Radiyallahu Anh)’tan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
عن عبد الله بن مسعود رضى الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: النظر الى وجه على عبادة.
“Ali’nin yüzüne bakmak ibadettir.” [27]
Zehebî’nin hiçbir sebep göstermeden “şu rivâyet uydurmadır; şahidi ise sahihtir”,[28] demesi bir hatadır. Kabul edilebilir ilmi bir delil göstermeliydi.
Hâfız Muhaddis Ahmed el-Ğumari bu rivâyet münasebetiyle kısaca şöyle diyor: Bu İmran hadisi’nin bir başka tarifi vardır; Birinci Tarik: Ebû Müslim el-Keşşi (kecci)nin isnadı… İkinci Tarik: İbnü’l-Âbar, şu rivâyeti Mu’cemu Ashabi’s-Sarfi’de el-Keşşî yoluyla bu şekilde isnad etti. Üçüncü Tarik: Taberânî de el-Keşşi’den bunu rivâyet etmiştir. Onun rivâyetinde şu ifâdeler de vardır. “İmran İbn-i Husayn’i Ali’ye keskin bakışlarla bakarken gördüm. Ona bu hususta söz söylenince şöyle dedi: Ben Rasûlullah’ı şöyle derken işittim: Ali’ye bakmak ibadettir.
Bu, hasen bir rivâyettir. Zehebî el-Mizan’da, İmran İbn-i Halid’i zikretti ve şöyle dedi: Atalarında “Ali’ye bakmak ibadettir” hadisini rivâyet etti. Bu haberi O’ndan Yakup el-Fesevi rivâyet etti. Bu, benim tenkidime göre batıldır. Hâfız Alâî, Zehebî’nin şu değerlendirmesini tenkit ederek bu hadisin batıl olduğuna hükmetmek hak olmaktan çok uzaktır. Fakat Hatib’in de dediği gibi hadis “ğarib”dir. (Alâî’nin sözü bitti.)
Bir hadis hem garîp hem sahih olabilir. Nitekim sahih hadislerin çoğu ğariptir. Bununla beraber şu hadisin ğarip oluşu da kabul edilecek bir şey değildir. Ğarip oluşundan isnadının ğaripliğini kasdetmiyorlar, manasının ğaripliğini kastediyorlar. Çünkü Ali’ye bakmanın ibadet olmasını anlamadılar. Manasını kafalarında canlandıramadılar. Bu ma’nadan uzak olduklarında onu ğarip buldular. “İmran hakkında Zehebî’nin cerh zikretmemesi yanında, O, bu hadisi rivâyet etmekte, O’na mütâbaat edilmiş başkası tarafından uyulmuştur.
O halde İmran hadisinin her iki tariki de ayrı ayrı olarak sahihtir. Ya bir arada olarak düşünülürlerse ne olur?
Muhaddislerin İmâm Hâfız Ebu’l Ferec İbnü’l-Cevzî, de Telbisü İblis isimli eserinde kendi isnadıyla Abdullah İbn-i Abbas (r.anhüma’dan) şöyle dediğini rivâyet etti: Ehli Sünnet’ten Sünnet’e çağıran ve bid’atten kaçındırmakta olan bir adama bakmak ibadettir.[29]
عن ابى هريرة رضى الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: خمس من العبادة قلة الطعام والقعود فى المساجد والنظر الى الكعبة والنظر فى المصحف من غير ان يقرأه والنظر فى وجه العالم.
Ebû Hureyre (Radiyallahu Anh)’tan rivâyet göre, Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)şöyle buyurmuştur:
“Beş şey ibadettendir; az yemek, camilerde oturmak, Kâbe’ye bakmak, okumadan da olsa mushafa bakmak, âlimin yüzüne bakmak.” [30]
والنظر فى واجه العالم“Ve’n-nazaru fî vechi’l-âlimi/ âlimin yüzüne nazar etmek” ifâdesine dikkatle bir bakalım. Dilde نظرdüşünerek, tefekkür ederek (ibretle) bakmak ma’nasına gelir.[31]
Kafasının gözüyle bakmak fırsatını kaçıran, kalbinin gözüyle de baksa fena mı olur?
Mühim bir süal: Burada, şeyhin ruhaniyeti nereden ve nasıl geliyor da mürid onu karşısına alıyor? Bu şekilde bir soru sorulacak olursa…
Deriz ki; Hadiste şöyle buyurulmuştur:
عن عائشة رضى الله عنها قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "الارواح جود مجندة فما تعارف منها ائتلف وما تناكر منها اختلف.
Âişe(Radiyallahu Anhâ) validemizden rivâyete göre: Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ruhlar toplu ordulardır. Onlardan (ezelde, Allah yolunda) birbiriyle tanışanlar i’tilâf eder (anlaşır, Allah uğrunda), tanışmayanlar ise ihtilaf eder (dünyada zıtlaşırlar.)” buyurdu. [32]
عن عبد الله بن عمرو بن العاص رضى الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "ان ارواح المؤمنين لتلتقيان على مسيرة يوم وليلة ومارأى واحد منهما صاحبه.
Abdullah İbn Amr İbn Âs (Radiyallahu Anh)’tan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Resûl-ü Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak ki mü’minlerin ruhları, daha sahip(ler)i (birbiri)ni görmeden, bir gün ve gecelik yol mesafesinde karşılaşırlar.” [33]
Abdullah İbn Abbas, Kur’ân’ın (Yusuf aleyhi’s-selâm) şâyet Rabbinin bürhanını görmeseydi [34] âyetin tefsirinde şöyle dedi: Yakup Aleyhisselâm O’na bir şekle büründü ve göğsüne vurdu da, şehvet parmak uçlarından çıktı.[35]
Yakup (Aleyhi’s-selâm)’ın Yusuf (Aleyhi’s-selâm)’a çok uzaklardan bir şekle bürünmesi ve görünmesi rivâyeti, Hâkim, Zehebî, Suyûtî ve diğer büyük hadis hâfızlarınca sahih bulunmuştur. Bizim için bu yeterlidir.
عن عمابرة خزيمة بن ثابت عن ابيه رضى الله عنه انه رأى فى المنام كأنه سجد على جبين رسول الله صلى الله عليه وسلم وذكر ذلك لرسول الله صلى الله عليه وسلم فقال: ان رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: الروح يلقى الروح، فاقنع رسول الله صلى الله عليه وسلم رأسه ثم امره فسجد من خلفه على جبين رسول الله صلى الله عليه وسلم.
Imare İbn Huzeyme İbn Sabit (Radiyallahu Anh)şöyle anlatıyor: Babam Huzeyme bir kere rüyasında sanki Resûlüllah’ın(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) alnı üzerine secde ettiğini görmüş, bunu Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e anlatmıştı. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ruh ruha kavuşur.” buyurmak sûretiyle mübarek başını eğerek ona rüyada gördüğü gibi yapmasını emretti. Babam da arka tarafından Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in alnı üzerine secde yaptı.[36]
Rü’ya gördüğümüzde rü’yadayken görüştüğümüz kişinin çoğunlukla bundan haberi olmaz. Şüphesiz ruhlarımız buluşup görüştü ama başka şey veya şeylerle meşgul olduğu belki ruhunun bir aksi yani yansımasından ibadet olan rûhaniyet ile görüştüğünden haberi yoktur. Böylece her yönüyle sizin ruhunuz onun ruhu ile görüşmüşler ama onun ruhunun yansıması olan rûhaniyetiyle. zira bir kişiyi bir anda bir çok kişi rü’yada görebilir, hatta aynı anda bir çok kişi kendisini rü’yada görmeyen bir başka kişiyi görmüş olabilir. Bunlar ruhların buluşmasıdır. Ancak ya vâsıtasız, yahut ruhaniyet vâsıtasıyla. Bu, nasıl ki rüyada böyle ise, uyanıkken de böyledir. Birisine telefon açtığınızda, onun size, şu anda seni düşünüyordum yahut şu anda sana telefon etmek üzere ahizeye elimi uzatıyordum dediği olmuştur. Sizi bilmem ama bu benim başıma çok geldi. Bunlar sıradan insanlar için olabilecek şeyler. Velilerin ki bazen kerâmet icabı, harikulâde biçimde olabilir.

[1] Râbıta bölümünün bir kısmı Hüseyin Avni Hoca Efendinin Guraba dergisinin 4-5. sayısındaki yazılarından alıntı yapılmıştır.

[2] Hüsnü’t-Tefehhüm ve’d-Derk li mes’eleti’t-Terk, s. 25, hulâsa.

[3] Müslim, İlm 15 “Zekat” 69, Tayâlisî, el-Müsned, s. 92 h. No: 670, Humeydî, el-Müsned, c. II, s. 353 h. No: 805, Ahmed b. Hanbel, c. 4 s. 360-361

[4] (Buhârî, Terâvîh namazı(2010)

[5] (önceki Hadisin kendisi (Ebû Dâvûd ve Tirmizi hadisi)

[6] (Ahmet İbn-i Hanbel (5/382) Tirmizi, Menakıp(3662,3805) İbn Mâce (97)

[7] (En-Nihaye fi Ğaribi’l –Hadis:(1/106, 1/107)

[8] İmam Nevevî, Tehzîbu’l-Esmâ ve’l-Luğât, 3/22-23.

[9] Ğumari’nin ismi geçen risalesinden hulasa

[10] İmâm Rabbânî, Mektûbât:1/159-160, 186.Mektup

[11] Bu bid’at hususunda Allame Leknevi’nin, İkâmetü’l-Hucceh isimli kıymetli bir risalesi vardır.

[12] İman farzları birincisidir.

[13] Küfür ile şirk de harama dahil olup haramların başındadırlar.

[14] (Taberânî, İbn-i Merdûye Ebû Nuaym, Hilye, Zıya el-Makdisi Âişe (r.anha)dan ed-Dürrü’l-Mensûr:2/588

[15] Beyhakî, Enes’ten Azizi bu rivâyetin isnâdı hasendir, dedi: 3/360 (Ebû Dâvûd et-Tayâlisî (670), Ahmed bin Hanbel (4/357-358-359), İbn Ebi Şeybe (3/109-110), Müslim, Zekat (1/1017), Tirmizî, 2675, Tahavî, Müşkil (243), İbnü Hıbbân (3308). Müslimin şartına göre sahih ve bir çokları Şuayb el-Arnavut el-İhsan tahkiki (8/101-102)

[16] (Bezzâr ve Hâkim Ebu’d-Derda’dan merfu olarak. Hâkim’in isnadı sahihtir. Bezzar da isnadı sahihtir dediler. Benzerlerini, Ebû Dâvûd (3800) Tirmizî (1726) İbn Mâce (3367) Taberânî (es-Sağır:1111 el-Kebir:6124,6159, Darekutni (4/298), Beyhakî 10:12 ve diğerleri merfu ve mevkûf bir çok yolla rivâyet etmişlerdir.) Geniş bilgi ve tahliller için İbn-i Recep el-Hanbelî’nin Câmiu’l-Ulum ve’l-Hikem’ine bakılabilir. 2/150-173, Müessesetü’r-Risâle, 1412

[17] Buhârî, Bedü’l-Vahy: 1, No: 1, 1/3, Müslim, İmare: 45, No: 1907, 3/1515

[18] Nablusi, El-Hadika: 2/366-385, Seyyid Ahmet El-Hamevi Ğemzu Uyuni’l-Besâir Şerhu Kitabi’l-Eşbahve’n-Nezâir:1/78

[19] Hâkim, el-Müstedrek, no: 4465, 3/83, Ebû Dâvûd et-Tayâlesî, sh: 33, Ahmed İbn Hanbel, Müsned, No: 3600, 2/16

[20] Munâvî, Fevzü’l-Kadîr. 111 467-468

[21] Ahmed b. Hanbel, Müsned (H:17921) Abdurrahman b. Ğanem (r.anh)’dan Hadisin isnadı, Heysemî (6/93) ve Münzirî’ye 3/499 göre hasendir. Müsnedi Ahmed dip notu: 14/31, (Dârul-Hadis Kahire)

[22] Ahmed İbn-i Hanbel, İbn Mâce (H:4119, Dârul-Marife), Esma Binti Yezid (r.anha’dan) Müsned Darul-Hadis Kahire) H:27471, İsnadı Hasendir. Müsned-i Ahmed, 18/598.

[23] (Hâkim-i Tirmizi, İbnAmr (r.anhüma’dan), Kenzül- Ummal:1/419, H:1787

[24] (Hâkim-i Tirmizi, İbn Abbas (r.anh’den), Aynı yer H:1783

[25] (Hâkim-i Tirmizi, Enes (r.anh’den) Aynı yer H:1784

[26] Hâkim , el- Müstedrek, sahihtir: 3/141

[27] Hâkim, el-Müstedrek, No: 4683, 82, 81, 3/153. Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, No: 207, 18/109.

[28] Şu halde Zehebî “Ali’ye bakmak ibadettir” rivâyetinin uydurma olduğunu iddia ettiyse de, Şahidi olan “Ali’nin yüzüne bakmak ibadettir” rivâyetinin sahih olduğunu itiraf ediyor.

[29] İbnü’l Cevzî, Telbisü İblis:16

[30] Deylemi, Müsned-i Firdevs, 2/190, no: 2969. Suyûtî, el-Fethu’l-Kebîr, no: 6097, 1/566. Ebû Hureyre (r.anh’den), zayıf bir senetle, bu hadisin senedi zayıf ise de, önceki sahih rivâyetleri takviye için getirilmiştir. Dolayısıyla şu zayıflığın, zayıflı hiçbir şekilde delil kabul etmeyenlere göre de burada zararı olmaz. Zira mücerred takviye içindir.

[31] Nazar, bir nesneye bakıp düşünmektir.

[32] Buhârî, Enbiya: 3, no: 3158, 3/1213. Müslim, Birr: 49, no: 2638, 4/2031.

[33] Ahmed İbn Hanbel, Müsned, no: 7068, Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no: 263, sh: 89.

[34] Yusuf Suresi: 24

[35] Hâkim, el-Müstedrek. Hâkim, “Bu rivâyet, Buhârî ve Müslim şartlarına göre sahihtir” dedi. Zehebî de Müstedrek telhisinde Hâkim’i tasdik etti.

[36] İbn Ebî Şeybe, Musannef, İman: 18, 7/243. Ahmed İbn Hanbel, Müsned, no: 21923, 21937, 21943, 21944, 8/201. Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Tabir: 5, no: 7631, 4/384. KAYNAK SELEFİLER VE TASAVVUFÇULARIN GÖRÜŞLERİ
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Rabıta bidat ötesi ŞİRK'TİR

FECR-İ SADIK DOĞDU , MASKE GÖRÜLDÜ : RABITA'NIN İÇ YÜZÜ


ust.gif


İŞTE RABITA

https://www.islam-tr.org/tevhid/11948-fecr-i-sadik-dogdu-maske-goruldu-rabitanin-ic-yuzu-kitap.html



Rabıta şirkini savunan tasavvufçuların yazıları ve DEŞİFRESİ !
https://www.islam-tr.org/tevhid/119...-maske-goruldu-rabitanin-ic-yuzu-kitap-2.html
 
N Çevrimdışı

nureddin_79

Üye
İslam-TR Üyesi
Râbıta’nın Kur’ân’dan Delilleri
Şurada inşâellah, Râbıtayı da içine alacak geniş mâ*nalı iki âyet getireceğiz.
Birinci Âyet: “Ona (yaklaşmaya ve varmaya) ve*sile arayınız.(Maide: 35)
Âyette hâslık veya tahsis, yani belli bir tahdid sınırlan*dırma yok. O halde aranılabilecek vesileler, hü*küm*leri Farz, [12] Vacip, Sünnet, Müstehap, Mendup ve Mübah olan vesileler olabilir. Öte yanda Mekruh ve Ha*ram [13] vesileler dahi varsa da, Kitab, Sünnet, İcmâ veya.....



AYETLERİ ÇARPITMA:: ''Ey müminler, Allah'tan korkunuz, sizi ona yakınlaştırabilecek her yolu arayınız, onun yolunda cihad ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.'' MAİDE 35
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
TASAVVUF HAKKINDA (Cumhuru Ulemanın)
Tasavvuf Ehli Hakkında ki Görüşleri


ALİMLERİN SÖZLERİ


İmam Şafii şöyle diyor:

“Hiçbir akıllı kimse yoktur ki sabahleyin tasavvufa girsin de, ikindi namazının vakti girdiğinde aklını yitirmiş olmasın.”

YAHYA B.MUAZ ŞÖYLE DEDİ:

''İnsanların üç sınıf kimseden kaçının; gafil Alimler, yağcı fakirler,cahil sofiler .''

Yahya b. yahya şöyle derdi::

"Hariciler bana sofilerden daha sevimlidir"


Abdumelik b. ziyad anlatıyor:

"İmam Malik ile birlikte oturuyorduk ona memleketimizin iki sofisinin durumunu anlattım ana dedimki:

" Sofi denilen bu kimseler en güzel yemeni elbiseleri giyiyorlar ve şöeyle yapıyorlar "

İmam Malik: "Vay be! Onlar müslüman mıdırlar? dedi ve öyle güldüki, etrafındakiler şöyle dediler ;

" Biz onun böyle güldügünü hiç görmemiştik."

Yunus b. Abdullah anlatıyor. Şafii şöyle derdi:

"Eğer bir adam günün ilk saatlerinde tasavvufa girerse öğlen olmadan ahmaklaşır."

İmam Şafii şöyle der:

"Sofilerle kırk gün beraber olan kimsenin aklı bir daha ebedi olarak ona geri dönmez."

ALLAHU EKBER ALAHU EKBER

Ve yine şöyle der: "Yanına geldiklerinde abid görünen
Yanlız kaldıklarında aç kurtlara dönenleri birakın."

Asım şöyle derdi:

"Bizler hala sofileri ahmak olarak biliriz .Ama onlar konuşmaktan hep gizlenirler."

1.Sofilerin Duygusal İnsan ve İçli İnsanlardan olduğunu çok iyi biliyorum ancak bu İnsanlar ''Ehl'i Beyt'' den olan insaların yanlış yapmayacağına inanıyorlar,oysa ''Sapık ŞİA'' nın inancı budur...

2.Sofi olan İnsanlar Kendilerini hiç geliştirmiyor ve ''TEVHİD AKİDESİ'' ile ilgili üzerlerine Farz'ı AYN olan bu İlime ihtiyaç duymuyorlar..

3.Sofiler kendi inandıkları ve duyduklarını ''DİN'' olarak alıyorlar ve Hiç araştırma gereği duymuyorlar..

4.Sofiler gerçekten ''İSLAM'IN TEVHİD İNANCINI'' anladıklarında ''Allah yolunda Ölmek ve Öldürülmek'' onlar için hiç bir sorun Teşkil etmez.

5.Sofiler bir çok ''PARTİ VE DERNEK - VAKIF'' gibi yerlerin hazır Kitleleridir bütünü bu ''Tarikatlara OLTALARINI'' atarlar hata bazılar ''OLTA'' atmadan ''SERPME '' ile hepsini yakalar ve Kullanır..

6.Sofiler İtikad İmamı olarak inandıkları İmamlarının dahi Kitaplarını okumazlar..



ALLAH BU ''SAF'' Sofi Taifesine Hidayet versin bir an Önce İslam'ı NASS ları ve DELİL leri ile Öğrenmelerini Onlara Nasihat ederim..

Allahumme Amin..
 
M Çevrimdışı

mucahid_tr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
esselamu aleykum ben buraya ilmi yazılar yazıyorum delilleri kaynağı ile veriyorum ibn teymiyye

ilgili verdiğim kaynaklara ya bakmıyormusunuz bunlar ibn teymiyyenin sözleri ön yargılı kırıcı ve ilmi munazardan uzak çokça yorum ve hakeret ediyosunuz bir arkadaşım 1995 çeçenistanda vidino yakınlarında dargoda şamil basayev ile birlikteydi hattabın kanpı dere yatağındaydı oraya gelen vahhabi ve selefiler bu hakaret metodunu ordada sergilediler ordaki büyüklere babalara dedelere hocalara şirk işliyosunuz müşrik le itham ettiler yapıcı hoşgörülü olmadılar sonuç 1996 çeçenler zafer kazandı sonra selefiler eline güç geçirince daha sert davrandılar ve rusların istediği oldu mucahidler vahhabi damgasını vurdular tarikatlıyı rus vurdu dediki vahhabiler vurdu sonra vahhabilerden vurdular tarikatlı vurdu dediler bir vahhabi komutanda emre itaatsislik komisyonu dinlemeden dağıstana girince savasın baslamasına sebeb oldu şimdi iç savaş var dunyadan cecenlere giden yardımlar kesildi diyeceksinizki ne alakası var şimdi bu sözlerin kardeşlerim bir birimize karşı birz yapıcı olalım ibni teymiyye bir insan küfür sözü söylese elindede zayıfta olsa bir nasa dayanarak bu sözü söyledim diyosa o kişi tekfir edilmez siz tekfir ediyosunuz malisef bazı müslümanlar bir birlerinin sözlerini anlamak yerine ilimle onu çürütmek yerine hakaret yolunu seciylar ben size tevessülü ibn teymiiyenin kabul ettiğine dair delil sundum abdul vahhabın hanği şekilde olursa zat ile tevessülü kabul ettiğine dair delil sundum ebul ferec ibnul cevzinin ve şevkaninin tevessülü kabul ettiğine delil sundum kaynakları ile mesheb imamların delili sundum ölünün işittiğine dair ibn teymiyye ibn kayımın ölü işitir sözlerinin kaynağını mesheb imamların hadisleri sundum ölüye kuran okumak ile sahebe ve mesheb imamlarının görüşlerini hadislerin tahriçini soyledim siz bunlara karşı ilmi kaynaklı cevap vermeyip yoruma acık alimlerin sozu diye yamış olduğunuz cevaplarında kaynağı yok hangi cildtde hangi sayfa belli deyil birde ilmi delilden bahsediyorsunuz ve yormdan kırıcı ifdelerden baska bir sey delil olarak getirmiyosunuz elbette elinde delili olmadan hadis ayet delil getirmeyip insan bu delillerden yoksun delilsiz yaptığı şirk bidat vs bunlar hoş karşılanmaz mucadele edilir sizin şirk olarak gördüğünüz şirkle itham ettiğiniz bir taraf diyorki ben bunu yaparken sizin alimlerinizden mesheb alimlerinde sahabeden rasulullhtan ayetten delilim var diyo bunları kabul edersiniz veya etmessiniz ama munazarda ilmi delilillerle birbirimizi çürutmeye çalışalım eğer karşı tarafın delilleri güçlüyse teslim olalım veya saygı gösterelim eğer sizi kıracak bir söz söyledimse özür dilerim kardeşlerim hepimiz bir birimize muhtacız oyuna gelmeyelim birlik yolu orta yol için uğraşalım saygılarla
 
T Çevrimdışı

tevhidakidesi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun. Bakın arkadaşlar sadece rabıta değil tasavvufun her tarafı şirktir. Hele o uçurdukları evliya, şeyh, hoca efendi, gavs ve kutup gibi isimler taktıkları adamların kitaplarını okuyun nedenli kafir olduklarına kendiniz şahit olun.... Aşağıdaki linki tıklayın ve okuyun evliya mı sapık kafirler mi kendiniz karar verin...

https://www.islam-tr.org/tevhid/119...kendi-eserlerinden-kufur-akideleri-kitap.html
 
M Çevrimdışı

mucahid_tr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Esselamu Aleykum Tevhidakidesi kardeş yine aynı şey ezber taklit hakaret azıcıkta ilmi konuş ben sana bir insanı düşünmek hatırlamak Hz Aliye bakmak ibadet olduğuna dair hadis ve onun tahriçini rapıyom rabıta hakkında kuran hadisten fıkıhtan alimlerin sözlerinden delil getiriyom sende düşünmeyin hatırlamanın bakmayı yasaklayan delilerimi çürüten bir tek ayet veya uydurmada olsa bir hadis söyle okuduğun hiç bir kitapta yok varsa söyle ama sen yine hakaret yine yorum cevap veremiyinece site yönetisine söyle kesin şunun sesini de İBN TEYMİYYENİN RABITA HAKKINDA Kİ GÜZEL SÖZLERİ
“Sen bir şahsı Allah için seversen, doğrudan Allah’ı sevmiş olursun. Sen o şahsı ne zaman kalbinde tasavvur etsen, Cenab-ı Hakkın sevgilisi olan birisini tasavvur etmiş olursun ve böylece onu sevmiş olursun. Böylece senin Allah için ve Allah’a olan mahabbetin daha fazla artmış olur. Nitekim sen ne zaman Peygamber’i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ondan önceki Peygamberleri ve onların izinden gidenleri hatırlayıp, onları kalbinde veya kafanda tasavvur etsen senin bu durumun kalbini onlara her türlü nimetleri veren Allahı sevmeye çeker götürür. Sen bu insanları Allah için seversen, Allah’ın sevgilisi olan zatda seni Allah sevgisine çeker götürür.”[1]
Burada, görüldüğü gibi İbn Teymiyye’nin sözleri Râbıta’nın tarifiyle örtüşmektedir.
عن الحسن بن على رضى الله عنهما سئلت خالى هند بن ابى هالة وكان وصافا عن حلية رسول الله صلى الله عليه وسلم وانا اشتهى ان يصف لى منها شيئا اتعلق به.
Hz. Hasan (Radıyallahu Anh)ın Rasülüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) i çok iyi tarif eden dayısı (Rasülüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ’in Hz. Hatice (r.anha)’dan üvey oğlu olan) Hint İbn Ebî Hâle’ye:
“Bana Rasülüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in vasıflarını anlat ki; onu hayalimde canlandırayım”[2] diyerek, efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şemailini ve özelliklerini öğrenmek istemesi konumuz açısından oldukça önemlidir. Buradaki maksat onu hayalinde canlandırmasından başka bir şey değildir.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu: Sizin hayırlılarınız görülmesi size Allah (Celle Celalühü)’ı hatırlatan, konuşması ilminize bereket katan ve ameli ahirete rağbetinizi artıran kimselerdir.[3]
عن ابن مسعود رضى الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "ان من الناس مفاتيح لذكر الله اذا رؤوا ذكر الله"
İbn Mes’ud (Radiyallah Anh)’tan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:
“İnsanlardan, Allah’ın zikri için anahtar olanlar vardır ki, onlar görüldüğünde Allah İBN TEYMİYYE BAKIN NE DİYO
İbn Teymiyye Sekr yani manevi sarhoşluk hakkında bazı büyüklerin bu halde iken söyledikleri şeriat dışı sözlerinden bahsediyor günah olmadığını söylüyor. Diyor ki 'bu kişiler hakkında şöyle hükmedilir kişinin aklı haram olmayan bir şeyden gitti ise o zaman ondan sudur eden yasak sözlerden ve fillerden sorumluluk yoktur. [1]c.10 /340 Mecmuu,l Fetava

[1] Mecmûu'l- Fetâvâ, İbn Teymiyye, c.10 / 340




[1] Mecmûu’l Fetâvâ, c.10 s.608, birinci baskı, 1381.

[2] İbnu’l-Esir, Üsdü’l-Gâbe No: 5404, 4/619, Tirmizî, eş-Şemâilü’l-Muhammediyye, 1/26, Beyhakî Delâilü’n-Nübüvve, 1/285

[3] Ebû Yala Müsned IV 326 h.No.2437


 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Mucahid tr önce Rabıta hakkında hemfikir olalım.


İslam , kimsenin düşünmesini engellemez , hele ki ustasını , hocasını , mürşidini , annesini , babasını , evladını , işini , ayeti hadisi Müslüman kardeşini vs düşünmek tefekkür etmek güzel olandır. İnsan kendi iradesi ve irade dışında düşünebilmektedir. Hatta istemi dışında tuvalette bile düşünse bunda vebal yoktur . Bunu zaten daha önceki ifadelerimizde de bildirmiştik . Tekrar sunalım:
“Hz Ebubekr radıyAllahu anh kaza-i hacet (tuvalet) için Efendimiz sallAllahu aleyhi ve sellemden hali bir yer bulamadığından, bu durumu Efendimiz’e şikayet etti. Efendimiz de ona ruhsat verdi” yani Hz. Ebubekir tuvalette, ihtiyacını karşılarken bile Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellemi hayal ediyordu.
Tabi bu durum ne derece delilleri olur ayrı bir konu çünkü çok sevdiği kişinin hayali insanın gözünün önünden gitmez. Şair, sevgilisi için “Gündüz hayalimde, gece düşümde” diyor. Bu gayet normaldir. Hz. Ebubekir, hz Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellemi çok sevdiği için tuvalette bile aklından çıkaramadığını ifade etmektedir. Tarif edilen rabıtayla bunun bir ilgisi yoktur .Sebebi ise Rabıta sırasında şeyhin ruhaniyetinin müridin yanına geldiğini iddia etmektedirler. Şeyhin ruhaniyeti müridin yanına nereden geliyor ki mürit ondan yardım istesin?
Hz. Ebubekir (r.a.) efendimiz , tuvalette iken bile Hz. Muhammed (s.a.v) efendimizi ister istemez aklına hayaline geldiğini , bunda da bir sorumluluk olup olmadığını sorduğunda Rasulullah (s.a.v) efendimiz bunun fıtri bir şey olduğunu , önüne geçilemeyeceğini , bir vebali olmadığını bildirmiştir.
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus ise Rasulullah (s.a.v) ben de senin tuvalette beni hayal ettiğini , düşündüğünü biliyorum , sana yardım ediyorum , nerede ne yaptığından haberdarım dememiştir !
Kişinin annesini , babasını, evladını , öğrencisini ,şeyhini , işini vs düşünmesi hatırlamaktır . Rabıta değil. Çünkü rabıta da karşılıklı düşünme ve haberdar olma yardımlaşma ve ne yaptığından haberdar olmak anlatılmaktadır !
İşte bu tür hatalı anlayışlarda şeyhinin kendini her halde iken gördüğünü sanan müridler tuvalet ve banyoya bile günlerce girememektedirler . Allah c.c. akıl fikir ve sahih bir itikat versin.


Hz. Ebubekir (r.a.) tuvalette iken peygambere gelerek tuvalette bile iradem dışında aklıma geliyorsun dediğinde devamında da senin kalbindeki feyizden nasipleniyorum demiş midir? Ya da her hangi bir sahabe rasulullahın ilim meclisleri dışında rasulullahın diğer sahabelerini araya koyarak yada direktmen Rasulullahı düşünerek feyizlenmiş , yaptığı işe de rabıta yaptım demiş midir ? Tabiinden böyle bir şey yapan olmuş mudur? Mezheb ve akaid imamlarımızdan bu şekilde feyizlenmek rabıtadır diyen bir sözcük görülmüş müdür?
İşin asıl feryadı figan kopan yeri ise bu düşünme (rabıta) esnasında düşünülenin düşünenden haberdar olması ve düşünenin nerede , ne zaman , nasıl ve ne istediğinden haberdar olduğunu ve yardım ettiği inancıdır ?
işte Allah c.c. esma ul husna'sındaki el-Gayb sıfatını mahlukata vermek budur !
Eğer şeyhime rabıta yaparken (yani düşünürken )

benim kendisini düşündüğümden haberdar değil , ne zaman ve nerede olduğumdan habersizdir , böyle düşünürken de (Rabıta yaparak) benim sıkıntılarımı giderebilir , bana yardım ediyor , çünkü o Allah dostudur vc gibi inanışlar içinde değilseniz sözümüz yoktur. İstediğiniz kadar düşünüp tefekkür ediniz şeyhinizi. Ama bu inançta iseniz bizler bu itikattan beriyiz !

1212780263mevlana202.gif
 
N Çevrimdışı

nureddin_79

Üye
İslam-TR Üyesi
İlk önce başlık bile yanlış ''Rabıta bidatmı'' diye soru yanlış sorulmuş, ''Rabıta şirkmi'' diye sorsaydın isabet ederdin - iki sorunun cevabıda zaten evet olurdu...
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Tarikatçı veya Tasavvuf Dinine Mensup bir Şahsın ''AKL-İ MÜKELLEFİYETLİĞİ'' Hususu tartışılmalıyken ,bu gün hala bu Sapık İnancı bize kendi ''TE'VİL ve TAHRİF'' yolu ile getirenler hangi Akılla yapıyor bunu düşünmeliyiz...

Biz Tarikatçıları TEKFİR etmeyeceğiz artık Nedeni şu; ''AKL-BALİĞ'' olamamış ve ''AKL-İ MÜKELLİFEYET'' leri yoktur...Nedeni bu kadar açık...

Şahitlikleri dahi kabul edilmiyordu Tasavvufcuların İslam Yürürlükteyken ayrıca ''ÖZÜRLÜ'' oldukları için Maaşa bağlananlar dahi vardı ,çünkü Dağın Başına çekilip saçma sapan ÜTOPYO lar üreten insanlardı bunlar...

Şimdiki Tanıları ise ; ''ŞİZOFREN'' olmaları nedeni ise ''DELİL'' getirdiğimiz hiç bir Konuda ''DELİL'' lerimizi çürütemiyorlar...

Linki ve Başlığı okumuyor ve bizim Forumda Onlara Sunduğumuz ''DELİLLERİ'' de hiç okumamışlar, ancak kendi ''DELİL'' lerini Dayatmacı bir şekilde dayatıyorlar Bizlere...

TASAVVUFCULARI TEKFİR ETMEYECEĞİM ÇÜNKÜ ONLARIN ''AKL-İ MÜKELLEFİYET'' LERİ OLDUĞUNA İNANMUYORUM...

BİR TASAVVUFCUYA ''DELİL'' GETİRMEK GİBİ BİR SIKINTIMIZDA YOK ,YOLUMUZ BU BİZİM AYRINTILARI İLE ''İMAN'' EDENLERİ YOLUDUR BU YOL,KÖR TAKLİTÇİLİĞE KESİNLİKLE MAHAL YOKTUR...
 
M Çevrimdışı

mucahid_tr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
selamun aleykum ibn teymiyye ve abdulhak kardeş hakeretten uzak il
mi ve seviyeli yazınızdan dolayı içtenlikle teşekkür ederim ibn teymiyye kardeşin yazısındada bildirdiği ilmi yazılarda olması gereken kurallara aynen katılıyorum genel olarak doğru ama uygulamada öyle olmuyo bazen mesala dedinizki şeyhulislam sözlerinin önüsonunu dikkate alınmasa ciddilikten uzak olur demiştiniz Zehebî, “Dâvûd terk edilen biridir” dediği yerde, başka şeyler de demişse de Elbânî, iddiasını zayıflatacağını düşünmüş olmalı ki Zehebî’nin sözünün başındaki kısmını yazmayıp sonundaki Dâvûd terk edilen biridir sözünü yazmıştır. Zehebî’nin şu sözünün başından yazmamıştır.
Zehebî şöyle diyordu: Bu (rivâyet) Banyasi’nin Cüz’ünde âlî (râvîleri daha az ve en az diğerinin râvîleri kadar değerli veya onlardan daha kıymetli bir isnadla mevcuddur. Benzeri bir rivâyet, İbn Abbas’dan sahih olarak gelmiştir. Dâvûd ise metrüktür (kendisinden rivâyet terk edilen birisidir).[1] Elbânî’nin bunu söylememesine ne demeli.
Elbânî, Zübeyr b. Bekkar ile Belazüri’nin senedlerindeki farklılığı, yerini göstermeden, , Fethu’l Bari’den alıp hemen “çelişki” yani “ızdırab”ı gördü ve keşfediverdi ama İbn Hacer’in “Zeyd’in iki şeyhi olabilir” dediğini söylemedi!. Elbani bu sözü tevessül adlı eserin Hz Abbas ın yağmur duası hadisin tahriçinde var. Başka bir yerde Elbânî’nin “Lisân-ül Mizân” eserindeki inteha/bitti “ben derim ki” sözünün öncesinin, Zehebî’ye sonrasınında İbn Hacer’e aid olduğunu bilmiyorsa, kötü, biliyorsa daha kötü. Üstelik Zehebî’nin bilmemesi İbn Hacer’in de zayıf ihtimali ne zamandan beri kesin ilim oldu? Nasıl oldu da, bilmeme ve ihtimal, İbn Hibban’a göre, hakkında açıklamalı cerh olmayan râvîlerde asıl olan güvenilirliktir temel esasından ağır geldi. Bu sözüde yine tevessül adlı eserin Hz Adem hadisin tahriçinde geçiyor bu ve benzeri bilerek veya bilmeden olabiliyor her iki tarafdada bende yanlış yapabilirim onun için ibn teymiyyenin (bu kişi hakkında) sözünün başı ve sonrasını yorum yapmadan yazarsanız memnun olurum uyanık ken ve manevi şerhoşluk yokken kim olursa olsun iter bir hoca isterse Allah dostu şeriata aykırı her söz ve hareket caiz deyildir ona tabi olunmaz benim amacım tevessül konusunda hadislerin tahriçlerinden sonra alimlerin kabulu mesheb imamların görüşlerini gördükten sonra orta yapıcı bir görüşün birlik adına olabileceği fikrini anlatmak istedim o delilleri kısa anlatim
Talebesi İbn Kesîr (ö.774/1372):
“İbn Teymiyye’nin devlet ve ulemânın huzurunda tevessülün haram olduğu görüşünden kendi isteğiyle vazgeçip, mübah olduğunu kabul ettiğini, fakat istigâse’nin haram olduğu görüşü üzere devam ettiği sözünü bizlere” nakletmiştir.[2]
İbn Teymiyye (ö.728/1328)’yi görüşlerinin kaynağı olarak kabul edenler, İbn Teymiyye’nin bu sözü korkusundan dolayı söylemiş olabilir derlerse; biz de deriz ki: Siz insanların sözlerinin zâhirine göre hüküm vermiyor muydunuz? Ayrıca İbn Teymiyye korksaydı istiğase’nin haram olduğunu söylemez ve görüşünde ısrar etmezdi.
Vahhâbîlere, vahhâbî denilmesi görüşlerinin kaynaklarından biri olan Muhammed bin Abdulvahhâb (ö.1201/1787) olmasından ötürüdür.
Muhammed bin Abdulvahhâb’ın tevessüle dair görüşleri:
Muhammed bin Abdulvahhâb’a, bazı âlimlerin yağmur duâsı hakkında açıklama yaparken “Salih kullarla tevessül etmekte bir sakınca yoktur” sözlerinden ne kastettiklerini, “bir mahlûktan yardım (istiğase) dilenemez” hükmüne rağmen, nasıl olup da İmâm Ahmed’in:
“Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile tevessül etmekte bir beis yoktur” diyebildiğini sorarlar. O, cevabında şu açıklamayı yapar:
“Aradaki fark açıktır. Bazılarını Salih kullarla tevessüle izin vermeleri, bazılarının sadece Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile tevessüle izin vermeleri, âlimlerin çoğunluğunun da tevessülü yasaklayıp kerih görmüş olmaları, fıkha taalluk ettiği için mevzumuzun dışında bir konudur. Her ne kadar bize göre doğru olan cumhurun bunu mekruh görmesi olsa da, içtihadî meselelerden birisinin muteber olmadığını ileri sürmek muteber değildir. Bu yüzden tevessül edenleri de reddedemeyiz. Bizim inkâr ettiğimiz şey, bir mahlûka hem de Allah’a edildiğinden daha fazla duâ ediliyor olması, şeyh Abdulkadîr ya da bir başkasının kabrine yönelip sıkıntıların giderilmesi ve isteklerinin verilmesi için saygı ile ondan istekte bulunulmasıdır. Burada nerededir sırf Allah’a duâ etmek? Nerededir Allah’la beraber hiç kimseye duâ etmemek? Ama birisi çıkar duâ ederken “Allah’ım! Ben senden Peygamberlerin ya da Salih kullarının vesilesi ile şunu şunu istiyorum” diye duâ etse, sadece Allah’a duâ ettikten sonra, herhangi bir kabrin yanında duâ ediyor olsa bile, bu bizim reddettiğimiz bir şey değildir.[3] diyor.
Muhammed bin Abdulvahhâb’ın bu sözleri, tevessülün ona göre de câiz olduğunu göstermektedir. Ona göre tevessül, cumhur ulemânın mekruh gördüğü bir şeydir. Ama mekruh, haram bile değildir. Nerede kaldı ki bazılarının dediği gibi bid’at ya da şirk olsun.
Tevessülü kabul etmeyenlerin itibar ettikleri büyük âlimlerden Ebû’l Ferec İbnu’l Cevzî’nin (ö.597/1200) soyu Ebû Bekir Sıddık’a dayanır. İbn Cevzî ismiyle meşhur olmuştur. (İbn Cevzî, İbn Teymiyye ve talebesi İbn Kayyim el Cevziyye’den bir asır önce

Ebu’l Ferec İbnu’l Cevzî’nin Tevessülü Kabulü
Ebu’l Ferec İbnu’l Cevzî: Nefsimi terbiye edemedim bazı salih kişilerin kabrine gidip onları aracı yapıp düzelmem için duâ ettim. [4]
İbn Teymiyye, İzzuddîn b. Abdusselâm’ın (ö.660/1262) sadece Peygamber ile tevessülü kabul ettiğini söylüyor. [5]
Şevkânî: (ö.1250/1834) Allah (Celle Celalühü)ü Tealaya fazilet ve ilim sahibi zatlarla tevessül etmek, hakikatte onların salih amelleri, faziletleri ve meziyetleriyle tevessül etmek demektir. Zira fâzıl zat ancak yaptığı amellerle faziletli olur.[6]
Ebû Hanîfe (ö.150/767):
Tevessülü kabul etmeyenler Ebû Hanîfe’nin tevessülü kabul etmediğini söylüyorlar. Doğru olan ise El Feteva’yı Hindiye c:5, s: 318 Ebû Hanîfe “Hakkı için” yapılan duâyı kerih görür. Doğrudur. Ebû Hanîfe bu sözünü kişinin yaptığı iyi bir işten dolayı Allah (celle celâluhu) o kişiye sevap vermeye mecburdur, düşüncesinde olan Mutezile’nin önünü kesmek için sedd-i zerîa kabilinden söylemiştir.
Ama “hürmetine veya hatırına” şeklindeki tevessülü inkar ettiğine dair, mezhebinden hiçbir kimse İmâm Azam’dan böyle bir haber nakletmemiştir. Hanefî âlimlerinden ve muhaddislerinden İmam Aliyyü’l Kârî, bu mekruhluğun hakk sözüne vaciplik (mecbûriyet) mânâsı yüklendiği takdirde olacağını, zira vaciplik veya mecburiyet mânâsında kimsenin, Allah (celle celâluhu) üzerinde hakkı olmadığını, ancak hürmek ve tazîm mânâsında kullanıldığı zaman bunun tevessül babından olacağını, Allah’ın (c.c.) “O’na varmaya vesile arayın” buyurduğunu ve bunu el-Hısnu’l-Hasîn’de de yazdığına göre duânın âdaplarından kabul edildiğini ve bu hususta yukarıdaki hadisin geldiğini söylüyor. [7]
Yine Hanefî âlimlerinden İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr’ında bunu ondan kabullenerek naklediyor. [8]
Bunlardan da önce, “Falancanın hakkı için” ifâdesinin hürmetine demek olduğunu, vâciplik demek olmadığını ve bunun hadislerle sâbit olduğunu, bu ifâdeyi câiz görmeyenlerin vâcibliğe mecbûriyet mânâsı yüklediğini, ama burada mânânın bu olmadığını daha önceleri İmâm Sübkî de söylemiştir. [9]


Ebû Yûsuf (ö.183/798):
“Falan kişinin enbiyânın veya Kâbe’nin hakkı için” denilerek yapılan duâyı Ebû Yûsuf câiz görmüştür.[10]
Âlûsî: (ö.1270/1853) Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zatı ve makamı ile tevessülü kabul ediyor. Diğer insanlarla olanı kabul etmiyor.[11]
1 HADİS
Mâlik ed-Dâr anlatıyor: “Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) devrinde halk şiddetli bir kıtlığa maruz kalmıştı. Derken bir adam Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kabrine gelerek:
-Ya Rasulallah! Ümmetin için yağmur yağmasını iste. Zira onlar helak oldular! dedi. Bunun üzerine rüyasında adama şöyle denildi:
Ömer’e git, ona selâm götür, halkın suya kavuşacağını haber ver ve ona şunu söyle: “Senin vazifen, iyi muamelede bulunmak, dengeli ve güzel hareket etmektir”. Adam derhal giderek durumu Ömer’e bildirdi.
Hadise zayıf diyenlerin görüşü:
Elbânî, hem metin hem de isnad bakımından rivâyetin sahih olmadığını söylemektedir. Bu hususta onun ileri sürdüğü üç gerekçeyi burada nakletmek ve sonunda bir değerlendirme yapmak uygun olacaktır:
a) Râvî Mâlik ed-Dâr’ın zabt ve adaleti maruf değildir; o meçhul bir râvîdir. Nitekim İbn Ebî Hâtim[12], senedde adı geçen Ebû Salih’in dışında, ondan rivâyette bulunan bir râvî zikretmemiştir. Bu da onun meçhul olduğunu göstermektedir. Ayrıca hadis ilminde otorite olan İbn Ebî Hatim’in, onun hakkında bir tevsik ifâdesi nakletmemesi de bunu desteklemektedir. O halde râvî Mâlik ed-Dâr meçhul kalmaktadır. Hafız İbn Hacer’in, “Ebû Salih es-Semman’ın Mâlik ed-Dâr’dan sahih bir isnad ile…” tarzındaki ifâdesi, bizim tesbitimizleçelişmez. Hadise sahih diyenlerin görüşü:
Elbânî’nin en önemli gerekçesinin, Mâlik ed-Dâr’ın meçhul bir râvî olduğu görülmektedir. Ancak biz, Elbânî’nin iddia ettiği gibi Mâlik ed-Dâr’ın zabt ve adaleti maruf olmayan (meçhul) bir şahıs değil, aksine onun maruf bir râvî olduğunu tesbit etmiş durumdayız.
İbn Sa’d, onu şöyle tanıtmaktadır: “Mâlik ed-Dâr, Ömer b. el-Hattab’ın azatlısıdır. Hımyer kabilesinden ve Cüblanlıdır. Ebû Bekir ve Ömer’den hadis rivâyet etmiştir. Kendisinden de Ebû Salih es-Semman rivâyette bulunmuştur. O maruf idi”.[13] İmâm Buhârî, Tarihi Kebir’inde onu zikrettiği halde aleyhine bir şey dememiştir.
İbn Hibban (ö.354/965) onu es-Sikat’ında zikretmekte ve hakkında menfi bir söz söylememektedir.
İbn Hacer ise bunlara ilaveten şu bilgileri vermektedir: “Mâlik ed-Dâr diye bilinen zat, Mâlik b. Iyad’dır ve (asr-ı saadet’e) yetişmiştir. Muaz ve Ebû Ubeyde’den rivâyetleri vardır. Kendisinden iki oğlu; Avn ve Abdullah rivâyette bulunmuştur. Buhârî, Târîh’inde[14] Ebû Salih Zekvan tarikiyle Mâlik ed-Dâr’dan Hz. Ömer (Radıyallahu Anh)’ın kıtlık senesindeki sözünü (muhtasar olarak) rivâyet etmiştir. Aynı rivâyeti tafsilatlı olarak İbn Ebî Hayseme de tahric etmiştir… İbn Sa’d onu Medineli tabiilerin ilk tabakası içinde zikretmiştir. Hz. Ömer(Radıyallahu Anh) ve Hz. Osman (Radıyallahu Anh) onu mali işlerde görevlendirmiş ve bu yüzden de ona Mâlik ed-Dâr adı verilmiştir. Ali İbnu’l-Medini’den rivâyet edildiğine göre o, Hz. Ömer’in haznedarı idi”.[15]
Ebû Ya’la el-Halili el-Kazvînî de, Mâlik ed-Dâr’ın sika oluşunda ittifak edilen kadim bir tabii olduğunu ve tabiinin ondan övgüyle bahsettiklerini ifâde etmektedir.
Hatırlanacağı üzere Elbânî, bahse konu olan rivâyet hakkında ibn Hacer’in “Ebû Salih es-Semman’ın Mâlik ed-Dâr’dan sahih bir isnad ile…” diyerek kullandığı ifâdeden onun, râvî Mâlik ed-Dâr’ın meçhul olduğuna işâret ettiği şeklinde yorumlamıştı. Halbuki İbn Hacer’in Mâlik ed-Dâr’ı tanıtıcı mahiyette verdiği bilgiler, böyle bir yoruma mahal bırakmayacak kadar açıktır. Şüphesiz İbn Hacer’in söz konusu açıklaması, Elbânî’nin yaptığı yorumu anlamsız kılmaktadır.
Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) gibi, rivâyet konusunda tesebbüt ve ihtiyat sahibi bir zatın, resmi veya özel mali işlerde onu istihdam etmesi, râvî Mâlik ed-Dâr’ın zabt ve adaletinin bir göstergesi sayılmalıdır. Bu tesbit bizi Elbânî’nin, Mâlik ed-Dâr hakkında İbn Hacer’in verdiği biyografik bilgiyi görmediği veya görmezlikten geldiği kanaatine götürmektedir. Bu detaylı bilgiden sonra, Elbânî’nin Mâlik ed-Dâr hakkında Münzirî (ö.656/1258) ile Heysemî’den (ö.807/1404) naklettiği, “onu tanımıyorum” sözünün artık bir kıymetifâdeetmediğianlaşılmaktadır. Gayem hadislerin tahriçlerini ve alimlerin görüşlerini anlatarak orta yapıcı bir fikrin oluşmasın sağlamaktı fakat site yönetiisi abdulhak kardeş hadis ve alimlerin görüşlerin aktardığım yazılarıma siteyı çöplüğe çevirdin diyerek sansür getirim bu alimlerin görüşleri olan yazımı bazılarını sildi ne niyetle sildiğini rabbim biliyo ayrıca ibn teymiyye kardeşte şöyle demişti sözlerinizi (yani benim yukarıda ki hadis ve alimlerin görüşlerini) milyonlar kabul etsede ilim ehli kabul etmez demişti yukarıda ki alimlerin sözlerinin kaynağını veriyom imamlarımızın sözlerini direkt delil almıyoruz dediniz fakat görüşlerinizin kaynakları olan o alimlerin birçok yerde fikirlerini savunuyorsunuz malik ed dar hadisi yukarıda yazılı olan daha genişi sitde actığım konuda var silinmese sahih olduğu görünüyor açık bir şekikde onu delil alacakmısınız acaba bu sitedeki ilme talip olan kardeşlerimize yayın evlerinizdeki kitablarda yukarıdaki alim lerin ve bu hadisin tahriçi gösterilmiyo ama ben burada yazıncada siliniyo
İbn teymiyye kardeş dedinizki tevessülü inkar edici deyiliz Salih selefin uygulamasına bakarız demiştiniz yukardaki hadise göre yapılanı Hz Ömer itibar etmiş uygulamaya geçmiş o zaman sizde kabul etmelisiniz sizin görüşünüze göre Birde şöyle demiştiniz islamda herhangi bir şeyin delilini bulamadığınız zaman bu demek deyildirki onu hemen işleye bilirsiniz dediniz bizim elimizde insanı düşünmek yanında hissetmek ondan manevi faydanalacağına ( rabıta) dair hadis veya işaret yoluyla da olsa naslar var ama sizin elinizde bunları yasaklayan uydurma hadis dahi yok tamamen yorum delil yokken nasıl oluyo bu benim maksadım siz ne kadar dini doğru ve guzel yaşamak istiyosanız karşı tarafta yaptıklarını kafadan veya köru körune bir insanı taklıt etmiyo yaptıklarını bir nasa dayandırıyor bunları anlatmak istedim tabi istemeden kırıcı olduysam özür dilerim size ve sitedek kardeşlere saygılaımı sunarım

[1] Müstedrek:3/334, yani aynı yer.

[2] el-Bidâye ve’n-Nihaye c: 14/47, Daru’l-kütübi’l-ilmiyye. Beyrut/1987

[3] Muhammed bin Abdulvahhab tüm eserleri 3.kısım, s:68 Muhammed bin Suud İslâm fakültesinde Muhammed bin Abdulvahhab haftasında neşrolunmuştur.

[4] “Saydul-Hatır müminlere öğüt, Ebul Ferec El-Cevzî (İbn Cevzî), Tevhid yayınları, s.99-100, Baskı, 1998.

[5] İbn Teymiyye Külliyatı, c.1 s.179, Tevhid Yayınları ,1998.

[6] Şevkanî, ed-Dürru’n-Nedide, s. 5-6, Ducvi Makâlât fit-Tevessül Kitabu Buğye

[7] Aliyyü’l-Kârî, Fethu Bâbi’l-İnâye, 3/30.

[8] İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 5/540.

[9] İmâm Sübkî, Şifâu’s-Sikâm, 138.

[10] Reşid Rıza Tefsirul-Menai XI 372-373

[11] Âlûsi Ruhul-Meani VI-128

[12] İbn Ebi Hatim, Cerh, VII, 213

[13] İbn Sa’d, Tabakat, V, 12

[14] Bkz. Buhârî, et-Tarihu’l-kebir, VII, 304-305

[15] İbn Hacer, İsabe, Iıı, 484
 
A Çevrimdışı

arafat

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
selamlar sevgili mücahid tr kardeşim,

demişsin ki;

Râbıta’nın Kur’ân’dan Delilleri
Şurada inşâellah, Râbıtayı da içine alacak geniş mânalı iki âyet getireceğiz.
Birinci Âyet: “Ona (yaklaşmaya ve varmaya) vesile arayınız.(Maide: 35)
burada geçen ayeti siz delil verirken abdulhak kardeşimizde şirktir demiştir,şimdi vesile denince alimlerimizi hayal etmek mi oluyor,bu yanlış mı?peki neden şirk oluyor..
yoksa bu ayette geçen vesile mucahid kardeşin kast ettiği gibi mi?aslında vesile denince ben hayra iyiliğe güzelliğe barışa imana vesile olmayı anlıyorum.
 
M Çevrimdışı

mucahid_tr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
selamun aleykum arafat kardeş ve abdulhak rabıta ilgili yani bir insanı düşünmek hatırlamak ile yanında hissetmek ile ilgili delileri yazdık ama zayıf ama sahih ... bir mürşidi düşünüp onun alnından bir feyz nışık nur vs aktığını bir müslümanın düşünmesini yasaklayan hayır düşünemessiniz böyle birşey gerceleşmez diye ayet hadis uydurmada olsa bir hadis varmı yok yok yok tamamen yorum olan delillerinizden kalkarak insanı delilsiz şirkle itham ediliyo zannediyom yanılıyorsam arkadaş lar net somut yoruma açık olmıyan bir delil sunsun lar deli olmıyan niye delil arayalım derlerse bende aynını söylerim şimdi balan dıra balladıra şirk demenize semep olan delilleri anlatın ben yaşadım siz şeytandandır derseniz bende nerden bildin kerametmi derim niye rahmani olamaz delilin varmı olmıcağına ben durmadan tıpbı okumuş realist olaya bakan dokyara durmim cinler var diyim cin tedavisi var diyim kabul etmez çunkü bilmiyo sizde yaşamadığınız için sizin kabul etmemeniz normal ne diyim siz şimdi deminki soruma cevap verin cin den doktordan baslıyayıp konuyu saptırmayın delili varsa söyleyin her kes görsün tekrar diyom yoruma açık olmasın açık olursa bizimde yoruma açık delillerimizi kabul edin ozaman sagılar
 
N Çevrimdışı

nureddin_79

Üye
İslam-TR Üyesi
bir mürşidi düşünüp onun alnından bir feyz nışık nur vs aktığını bir müslümanın düşünmesini ¨...

Peki sen şeyhinin küçük bir heykelini yapıp salonuna koysan ve ondan bir feyz nışık nur vs aktığına inansan, bunu yapsan buna ne denir ?? Tarikatlarda Şeyhbabaların fotoraflarını dağıtıyorlar ve ''bununla rabıta yap'' deniliyor. Ha aklında canlandır, ha fotoraftan ha putnan, hepsi şirktir. Sen heykel putunu kabul etmiyorsun, fakat beyninde bir put canlandırıyorsun...
 
M Çevrimdışı

mucahid_tr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
sorum acık ve net bir insanın anlından kendi alnına bir ışık ,nur. vs geldiğini düşünmeyi sizin elinizde böyle bir hareketi yasaklayan olmaz böyle şey yapan şirk işler allaha o kişiyi ortak koşmuş olur diyen bir ayet veya hadis veya uydurmada olsa bir hadis sahebe sözü varmı yorum yapmadan yoruma acık konuyla uzaktan bile ilğisi olmıyan bir şey deyil net bir deliliniz varmı yok yok yok varsa hemen söyle bilmiyosan niye bilmediğin şeyde taklit yapıp yapana neye dayanarak kafir diyon net cevap verin lütfen putu almış karşısına deyip saptırmayın sorum acık saygılarla
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
RABITA ŞİRKİ



[flash]http://content.longtailvideo.com/files/player.swf?file=http://youtubedenindir.com/tube.php?vid=SfVHiDbziU8&type=video&image=http://i2.ytimg.com/vi/SfVHiDbziU8/hqdefault.jpg&logo=https://www.islam-tr.org/images/statusicon/forum_old.gif&flash width=500, height=350[/flash]
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
ARACILIK



[flash]http://content.longtailvideo.com/files/player.swf?file=http://youtubedenindir.com/tube.php?vid=fVQ_Wz8LS8k&type=video&image=http://i2.ytimg.com/vi/fVQ_Wz8LS8k/hqdefault.jpg&logo=https://www.islam-tr.org/images/statusicon/forum_old.gif&flash width=500, height=350[/flash]
 
A Çevrimdışı

arafat

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
selamlar mucahid,

kardeşim bir insanın alnından nur geldiğini tahayyül etsem benim kazancım olur mu?o onunla Rabbi arasındaki bir durum diyelim,bana faydası olacak mı?
 
kskaya Çevrimdışı

kskaya

Üye
İslam-TR Üyesi
sorum acık ve net bir insanın anlından kendi alnına bir ışık ,nur. vs geldiğini düşünmeyi sizin elinizde böyle bir hareketi yasaklayan olmaz böyle şey yapan şirk işler allaha o kişiyi ortak koşmuş olur diyen bir ayet veya hadis veya uydurmada olsa bir hadis sahebe sözü varmı yorum yapmadan yoruma acık konuyla uzaktan bile ilğisi olmıyan bir şey deyil net bir deliliniz varmı yok yok yok varsa hemen söyle bilmiyosan niye bilmediğin şeyde taklit yapıp yapana neye dayanarak kafir diyon net cevap verin lütfen putu almış karşısına deyip saptırmayın sorum acık saygılarla


ya mucahit bu rabıtayı niye yapıyon din icinmi iman icnmi niye yapıyorsun yok diyorsan din icin değil o zaman ne diye melayani boş işlerle uğraşıyorsun be boş adam rabbi düşün ümmetin bu günki halini düşün ne yapabilirim diye kafa yor ...bu kadar saman gibi yaşama
yok din icin diyorsan ya gözünü ac varmı varmı dinde böyle birşey bidat nedir bilmiyormusun
noluyo nuru gördünmü boş adam saf tehvide inancında varmı boş işlerle uğraşma yaptıysa peygamber sahabe niye bunu bütün müslümanlar nafile sünnet diye uyğulamıyorda sadece böyle bidat tayfası uyguluyo
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Ana Sayfa Alt