RASULULLAH'IN ANNE - BABASI MÜSLÜMAN MIYDI ?
Ehli tasavvuf'un her zamanki gibi kaynaksız delilsiz inançlarından biri de Rasulullahın anne ve babasınını Allah (c.c.) kabirden diriltip çıkartıp Rasulullaha iman ettirdikten sonra tekrar kabire yatıp öldüğü inancıdır. Tabi bunların her zamanki menşei olan Şia'ya göz attığımızda hiç de şaşırmıyoruz. Çünki Şia inancında da Rasulullah (s.a.v)'in amcası Ebu Talib mûmin olarak öldü. Tabi canım hiç İmamın (Ali) gibi birinin babası kafir olur muymuş.
Ehli sünnetin sahih ve mutevatur hadislerini bile ehli beytten gelmedikleri için kabul etmeyenlerin duygusallıklarını ırkçılığa bulaştırmamaları kaçınılmaz olur.
Ebu Talib'in durumuyla ilgili sahih olan ehli sünnetin delilini aktardıktan sonra Rasulullahın anne ve babası hakkındaki delillerimizi sunalım:
Museyyeb b. Hazn (r.anh)'den şöyle rivayet edilmiştir:
«Ebu Talib'de ölüm alametleri belirdiği sırada Rasulullah (s.a.v.) geldi. Amcasının yanında Ebu Cehil İbn-i Hişam ile Abdullah b. Ebi Umeyye'yi buldu.
Rasulullah (s.a.v.) Ebu Talib'e:
«Ey amcam! La ilahe illAllah de, kıyamet gününde kendisiyle sana şehadet ve şefaat edebileceğim bu kelimeyi söyle» buyurdu.
Ebu Cehil ve Abdullah b. Umeyye:
«Ey Eba Talib! Abdulmuttalib'in milletinden yüz mü çevireceksin?» diye bundan menettiler.
Rasulullah (s.a.v.) amcasına Kelime-i Tevhidi arza devam ediyordu. Diğer ikisi de mutemadiyen o sözlerine tekrar ediyorlardı.
Nihayet Ebu Talib bunlara söylediği son söz olarak: «O (yani ben) Abdulmuttalib'in milleti üzeredir» dedi ve La ilahe illAllah demekten çekindi.
Rasulullah (s.a.v.): «İyi bil amcacığım! Yemin ederim ki ben hakkında mağfiret dilemekten nehyolunmadıkça her halde Allah (c.c)'dan senin için af ve mağfiret dilerim» dedi.
Bunun üzerine Allah (c.c):
«Ne nebinin ne de mûminlerin, cehennemlik oldukları belli olduktan sonra yakın akrabaları da olsa şirk koşanlar için mağfiret dilemeleri asla doğru olmaz.» (Tevbe: 113) ayetini indirdi.
(Buhari; Muslim)
Şimdi ehli sünnete göre diğer delillerimizi aktaralım :
Ebû Hurayra’den (r.anh) yapılan bir rivayete göre Rasûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:
“Anneme mağfiret dilemem hususunda Rabbimden izin istedim, izin vermedi. Kabrini ziyaret edeyim diye izin istedim, bana izin verdi”
(Muslim, Cenâiz, 105, 106, 108; Tirmizî, Cenâiz, 60; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 77; Nesâî, Cenâiz, 101; Ahmed b. Hanbel, Musned, II, 441; V, 356.)
Başka bir rivayette de şöyle denilmektedir:
Rasûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) annesinin kabrini ziyaret etti. (Kabrin yanındayken) ağladı. Yanındakileri de ağlattı.
Sonra şöyle buyurdu: “Anneme mağfiret dilemem hususunda Rabb'imden izin istedim, izin vermedi. Kabrini ziyaret edeyim diye izin istedim, bana izin verdi. Kabirleri ziyaret ediniz, çünkü onlar ölümü hatırlatır”
(Ebû Dâvud, Cenâiz 77; İbn Mâce, Cenâiz 49)
Enes’ten nakledilen bir rivayette de şöyle anlatılmaktadır:
Biri: Ya Rasûlullah, babam nerededir? diye sordu.
Rasûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem): “Cehennemdedir” buyurdu.
Adam, arkasını dönüp gidecekken, Rasûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) onu çağırdı ve: “Benim de, senin de baban cehennemdedir” buyurdu.
(Muslim, İman 347; Ebû Dâvûd, Sunne, 17; Ahmed b. Hanbel, Musned, 119, 268.)
Rasulullah (s.a.v.) anne - babasının cahiliye üzere olduklarını ileri sürenlerin delillerden biri de; Ebû Hanife’nin (ö.150/767)
Ebeveyn-i rasûl hakkındaki bazı el-Fıkhu’l-ekber nushalarında yer alan “Rasulullah’ın anne-babası küfür üzere ölmüştür.” ifadesidir. (A.g.e, Cilt IX/1, s. 125-160)
Allah-u Teâla, rasulunu afv dilemesinden men etmesi onların müslüman olmadıklarından dolayıdır.
Eğer bazı kişilerin iddia etiği gibi onlar müslüman olsalardı Allah-u teala rasulunü mağfiret dilemekten men etmezdi.
Şunu unutmamak gerekir ister rasul ister nebi olsun bunlar peygamber oldukları için yakınları da müslümandır diye bir kaide söz konusu değildir:
Tarihe bakıldığı zaman, rasullerinde nebilerinden ana baba oğul akrabaları man etmeyenler mevcuddur:
Örnek vermek gerekirse Nuh (a.s.) çocuğu İbrahim (a.s.) babası v.s. bunlar iman etmemişler ve bunların müslüman olmadıkları ayet ve hadislerle belirtilmiştir.
- Nuh Rabbine dua edip dedi ki: “Ey Rabb'im! Şubhesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâ'din ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin.” (Hud, 45)
- Allah buyurdu: “Ey Nûh! O, senin ailenden değildi. Yaptığı, iyi olmayan bir işti. Hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Cahillerden olmaman hususunda seni uyarırım.” (Hud, 46)
- İbrahim’in babası için mağfiret dilemesi, sadece ona verdiği bir sözden ötürü idi. Fakat onun, bir Allah düşmanı olduğu, kendisine belli olunca ondan uzak durdu. Gerçekten İbrahim, çok duygusal ve yumuşak huylu idi. (Tevbe, 114)
***************************
Peygamber'in Ana - Babası
Soru:Yüce Allah, Peygamber'in ana ve babasını diriltmiş, davetini kabul ederek müslüman olduktan sonra tekrar mı öldürmüştür?
Cevab:
حديث : ذهبت لقبر أمي فسألت الله أن يحييها فأحياها فآمنت بي ، وردها الله تعالى
"Annemin kabrine gittim ve Allah’ın onu diriltmesini istedim. Allah da onu diriltti o da bana iman etti. Allah onu sonra tekrar eski haline çevirdi."Bu rivâyetin sıhhati hakkında muhaddislerin reddiyesi şöyledir:
رواه الخطيب عن عائشة مرفوعاً ، ورواه ابن شاهين عنها
قال ابن ناصر : هو موضوع . وفي إسناده : محمد بن زياد النقاش ، ليس بثقة ، وأحمد بن يحيى الحضرمي ، ومحمد بن يحيى الزهري ، مجهولان
El-Hatib bunu, Aişe’den (r.anha)’dan merfu olarak rivayet etmiştir. İbn Şahin de Aişe’den rivayet etmiştir.قال ابن ناصر : هو موضوع . وفي إسناده : محمد بن زياد النقاش ، ليس بثقة ، وأحمد بن يحيى الحضرمي ، ومحمد بن يحيى الزهري ، مجهولان
İbn Nasr dedi ki: Bu hadis uydurmadır. İsnadında Muhammed İbn Ziyad en-Nakkaş vardır güvenilir değildir. Ahmed İbn Yahya el-Hadrami ve Muhammed İbn Yahya ez-Zuhri mechul kimselerdir.
قال ابن حجر في اللسان : أما محمد بن يحيى فليس بمجهول ، بل معروف . وقال في الميزان : في ترجمة أحمد بن يحيى الحضرمي : روى عن حرملة التجيبي ، ولينه ابن يونس وأما النقاش : فقال الذهي : صار شيخ المقرئين في عصره ، على ضعف فيه
İbn Hacer el-Lisan’da dedi ki: Muhammed İbn Yahya mechul değildir aksine o bilinen bir kimsedir. el-Mizan’da Ahmed İbn Yahya el-Hadrami Harmele et-Tuceybi’den rivayet etti. İbn Yunus onun hadiste gevşek olduğunu söylemiştir. en-Nakkaş ise ez-Zehebi’nin söyleyişine göre çağında Kur’an okuyucularının hocasıdır. Ancak onda buna rağmen zayıflık vardır.وقد أطال في اللآلىء الكلام على هذا الحديث . وقال : الصواب الحكم عليه بالضعف لا بالوضع . قال : وقد ألفت في ذلك جزاءاً ( 539 ) انتهى
Es-Suyuti, el-Leali’de bu hadis hakkında uzunca konuşur. Doğrusu bu hadis uydurma değil, zayıftır. Dedi ki: Bunun hakkında bir cûz de yazdım. (İmam eş-Şevkani el-Fevaid el-Mecmua Fi’l-Ehadis el-Mevdua, s.424.425)Hiçbir hadîsçi böyle bir şey söylememiş ve âlimler de bunun uydurma bir yalan olduğunda ittifak etmişlerdir.
Böyle bir rivayet Ebû Bekr el-Hatîb el-Bağdadî'nin "es-Sâbık ve'l-Lâhık" adlı kitabında geçmektedir.
Yine bunu Ebû'l-Kâsım es-Suheylî "Şerhu's-Sîre" de meçhul râvilerin bulunduğu bir senedle zikretmiş ve Ebû Abdillah el-Kurtubî "et-Tezkira" da belirtmiş ise de âlimlerin kaydettikleri gibi, bunun düzmece bir yalan olduğu ittifakla sabittir.
Sahih, Sunen ve Musnedlerden muteber hiçbir hadîs kitabında böyle bir şey yoktur.
Meğazî ve tefsir sahiblerinin kitablarında da, içlerinde sahîh ve zayıf rivayetler bulunmasına rağmen böyle bir şey zikredilmemiştir.
Çünkü her müslüman, bunun yalan olduğunu rahatlıkla anlar.
Böyle bir şey meydana gelseydi nakletmek için insanlar birbiriyle yarışırdı. Zira bu, iki yönden, yâni hem ölülerin diriltilmesi ve hem de ölümden sonra imân etme yönünden fevkalâde bir olaydır. Onun için böyle bir şeyi nakletmek başka şeyleri nakletmekten evlâ olurdu. Güvenilir kimselerden rivayet edilmemesi, bunun yalan olduğunu göstermektedir.
Bunu "es-Sâbık ve'l-Lâhık" kitabında Hatîb el-Bağdadî'nin zikretmekteki amacı, rivayet edilen şeyler ister doğru ister yalan olsun, önce ve sonra gelip bir tek kişiden rivayet eden muhaddisleri göstermektir. İbn Şahin de doğru ve yanlış her şeyi rivayet ediyor.
Es-Suheylî de bunu, içinde meçhul kişilerin bulunduğu bir senedle rivayet etmiştir.
Sonra böyle bir şey Kur'ân, Sunnet ve ummetin de icmâına aykırıdır.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Allah kötülüğü bilmeyerek yapıp da hemen tevbe edenlerin tevbesini kabul etmeyi üzerine almıştır. Allah işte onların tevbesini kabul eder, Allah bilendir, Hakim olandır. Kötülükleri işleyip dururken, ölüm kendisine geldiği zaman 'şimdi tevbe ettim' diyenler ile kâfir olarak ölenlerin tevbesi makbul değildir. İşte onlara elem verici azâb hazırlamışızdır" (4 Nisa 17-18)
Yüce Allah, kâfir olarak ölenlerin tevbesinin söz konusu olmadığını açıklamıştır. Yine:
"Ama şiddetli azabımızı görüp de öyle inanmaları kendilerine fayda verecek değildi. Bu, Allah'ın kulları hakkında, öteden beri yürürlükte olan yasasıdır. İşte inkarcılar o zaman hüsranda kaldılar" (Mûmin 85) buyurarak azabı gördükten sonra inanmalının hiçbir yararı olmadığının ilâhî bir yasa olduğunu belirtmiştir. Böyle olunca ölümden sonra nasıl yarar sağlasın?!
Bunu açıklayan âyetler çoktur.
Sahîh-i Muslim'de rivayet edildiğine göre:
"Bir adam Rasûlullah'a: Babam nerededir? dedi.
Rasûlullah: "Ateştedir", buyurdu.
Adam dönüp giderken: İkimizin de babası ateştedir, diye ekledi"
(Muslim, İmân, 347; Ebû Dâvud, Sur net, 17)
Yine Sahîh-i Muslim'de Rasûlullah'ın şöyle buyurduğu kaydedilmektedir:
"Annemin kabrini ziyaret etmek için Rabb'imden izin istedim. Bana izin verdi. Bağışlanmasını dilemek için izin istedim. İzin vermedi. Kabirleri ziyaret ediniz, âhireti hatırlatır"
(Muslim, Cenâlz, 105, 106, 108; Ebû Dâvud, Cenâiz, 77; Edeb, 128; Nesâî, Cenâiz, 101; İbn Mâce, Cenâiz, 48, İbn Hanbel, 2/441, 5/356.)
"Musned" de ve başka kitablarda rivayet edilen hadîsde Rasûlullah:
"İkimizin de annesi ateştedir" buyurmuştur.
(Hadîs kaynaklarda tesbit edilememiştir.)
Bunun Mekke'nin fethedildiği yıl söylenmiş olduğu, oysa diriltmenin daha sonra, Veda Haccı'nda meydana geldiği, dolayısıyla da zikredenlerin bunun için zikretmiş oldukları, "et-Tezkire" sahibinin de bu nedenle mazur olduğu söylenecek olursa, bu durumun birçok yönden bâtıl olduğunu açıklayabiliriz.
1 - Olmuş ve olacaklara dâir haberlerde nesh olmaz.
Ebû Leheb hakkında, "Alevli ateşe yaşlanacaktır" (111 Leheb 3) ve Velîd İbn Mugîre hakkında:
"Onu sarp bir yokuşa sardıracağım" (74 Muddessir 17) buyurulması gibi.
"İkimizin de babası ateştedir",
"İkimizin de annesi ateştedir" haberlerinde de durum aynıdır.
Bunlar, büyük günah işlemiş olanların girdikten sonra çıkacakları bir ateşten haber vermek değildir. Çünkü böyle olsaydı onların bağışlanmasını dilemek câiz olurdu. Allah katında imânları mevcud olsaydı, yâni Allah'a inanmış olsalardı. Allah, peygamberi istiğfardan alıkoymazdı.
Şubhe yok ki ameller ölüm anındaki duruma göredir. Mûmin olarak ölenleri Allah bağışlar ve onlar için istiğfar etmek yasak değildir.
Suheylî'nin, Aişe'den (r.anha) rivayet ettiği hadise gelince, bunda, Rasûlullah (s.a.v.)'ın anne ve babasını diriltmesini Rabb'inden dilediği, Rabbinin onları dirilttiği, onların da ona iman ettikleri anlatılmaktaysa da bu gerçekten munker olan bir hadistir. Böyle bir şeyin vukuu, her ne kadar Allah'ın kudreti açısından mümkünse de, buna ters düşen sahih hadisler vardır. Doğruyu en iyi bilen, yüce Allah'tır.
(İbn Kesîr, El Bidaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 2/437-440)
"Annemin kabrine gittim ve Allah’ın onu diriltmesini istedim Allah da onu diriltti o da bana iman etti. Allah onu sonra tekrar –eski haline- çevirdi."
El-Hatib bunu Aişe’den (r.anha) merfu olarak rivayet etmiştir. İbn Şahin de, Aişe’den rivayet etmiştir. İbn Nasır dedi ki: Bu hadis uydurmadır. İsnadında Muhammed ibn Ziyad en-Nakkaş vardır, güvenilir değildir. Ahmed İbn Yahya el-Hadrami ve Muhammed İbn Yahya e-Zuhri meçhul kimselerdir.
İbn Hacer el-Lisan’da dedi ki: Muhammed ibn Yahya mechul değildir. Aksine o bilinen bir kimsedir.
el-Mizan’da Ahmed İbn Yahya el-Hadrami Harmele et-Tuceybi’den rivayet etti. İbn Yunus onun hadiste gevşek olduğunu söylemiştir.
en-Nakkaş ise ez-Zehebi’nin söyleyişine göre çağında Kur’an okuyucularının hocasıdır. Ancak onda buna rağmen zayıflık vardır. en-Nakkaş yalancıdır, hadis uydurur. Hakeza Muhammed ibn Yahya ez-Zuhri yalancıdır. (Lisanu’l-Mizan: c. 5, Sayfa: 420 (1380)
2 - Rasûlullah, Mekke'nin fethedildiği yılda annesinin kabrini ziyaret etmiştir. Çünkü kabir yol üzerindeki Hacun mevkiindeydi.
Babasını ise orada değil, Şam'da gömülü olduğu için ziyaret edememiştir. Onun için nasıl "diriltilmiştir" denebilir.
3 - Yarar sağlayan bir imânları olsaydı, amcaları Hamza ve Abbâs'tan daha çok meşhur olmaya lâyık olurlardı. Bu ise, câhillerin Râfızîler ve başkalarından Ebû Tâlib'in mü'min olduğunu söylediği ve "es-Sira" daki "ölürken sessizce söyledi" mânâsını içeren zayıf bir hadîsle ihticac ettikleri şeyden çok daha uzak bir şeydir.
Abbâs (r.anh), Ebû Tâlib'in imân ettiğini söyleseydi; "Dalâletteki amcan sana yarar sağlıyordu, ona bir yararın oldu mu?" demezdi.
Rasûlullah bu soruya karşılık şöyle buyurmuştur:
"Hakkında şefaatim kabul edildi de ince bir ateş tabakası içinde oldu. Ayağında ateşten iki ayakkabı var, onlar yüzünden beyni kaynıyor. Ben olmasaydım, ateşin en alt tabakasında olurdu"
(Buhârî, Rikâk, 51; Muslim, İmân, 362-364; Tirmizî, Cehennem, 12; Dârimî, Rikâk, 121; Ahmed İbn Hanbel, 1/295, 2/432, 439, 3/13, 4/274)
Böyle bir şey bâtıldır ve hem sahih, hem zayıf bütün hadîslere de aykırıdır. Öleceği zaman söylediği son şey, Abdulmuttalib'in dini üzerine olduğudur. Abbâs (r.anhuma)'da onun ölümünde hazır bulunmamıştır.
Peygamber (a.s.), Ebû Tâlib ile anne ve babasını, meselâ Hamza, Abbâs, Ali, Fâtıma, Hasan ve Huseyin gibi mûminler zümresinden saydıkları arasında zikretmemesi, bunun apaçık bir yalan olduğunu göstermektedir Böyle bir şey sahih olsaydı, Ebû Tâlib, Hamza ve Abbâs'tan meşhur olmağa daha lâyık olurdu.
4 - Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"İbrahim ve beraberinde olanlarda sizler için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: Biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik. Bizimle sizin aranızda, bir olan Allah’a iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve kin başlamıştır." Yalnız, İbrahim'in "And olsun ki senin için mağfiret dileyeceğim, fakat sana Allah'tan gelecek herhangi bir şeyi savmaya gücüm yetmez" sözü bu örneğin dışındadır" (Mumtehine 4)
Yine:
"İbrahim'in babası için mağfiret dilemesi, sadece ona verdiği bir sözden ötürü idi. Allah'ın düşmanı olduğunu anlayınca ondan uzaklaştı..." (Tevbe 114) buyurmaktadır.
Allahu Teâlâ, İbrahim (a.s.) ve onunla beraber bulunan mûminlerin örnek alınmasını emretmiştir, ancak İbrâhim'in babası için mağfiret dilemesini istisna etmiştir.
Allah'ın düşmanı olduğunu anlayınca ondan uzaklaştığını bildirmiştir. Allahu âlem.
(Şeyhul İslam İbn Teymiyye; mecmu'ul feteva 4. Cilt
PEYGAMBERLERLE İLGİLİ BAZI MES'ELELER)
Osmanlı ulemasından İbrahim el-Halebi, peygamberin anne babasının cehennemde olduğu görüşünü savunmaktadır.