Ridde Olayları ve İslam’ın Alametleri

Voice of Ibn Taymiyyah Çevrimdışı

Voice of Ibn Taymiyyah

Voice of Ibn Taymiyyah
İslam-TR Üyesi
Allah’ın fazlı ve yardımıyla derim ki, ridde ehli olayları sahabenin karşılaştığı en ağır fitnelerden biridir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatından sonra birçok kabile İslam’dan döndü. Kimisi yalancı peygamberlere tabi oldu, kimisi zekâtı inkâr etti, kimisi şeriatın hükümlerini değiştirdi. Bu meselede sahabenin tutumu bize İslam’ın şiarlarının ne olduğunu, bir kimsenin Müslüman kabul edilmesi için hangi alametlere bakıldığını öğretmektedir. Allahu Teâlâ Kur’an’da buyurur: “Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. O ölür veya öldürülürse, siz gerisin geri mi döneceksiniz? Kim geri dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır.” (Âl-i İmrân, 3/144). İşte bu ayet, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatından sonra ortaya çıkacak ridde fitnelerinin haberidir.


Ridde ehli tek tip değildi. Birinci grup Müseylime’nin taraftarları idi. Bunlar kelime-i şehadete “Müseylime Allah’ın Resulüdür” sözünü eklediler. Halbuki Allahu Teâlâ buyurmuştur: “Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.” (Muhammed, 47/19) ve yine buyurmuştur: “Muhammed Allah’ın Resulüdür.” (Fetih, 48/29). Şehadetin hakikati budur. Buna bir isim eklemek, peygamberliği paylaşmak, Allah’ın dinini bozmak ve apaçık küfürdür. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın Resulü olduğuma şehadet ederse, malı ve kanı benden korunmuştur; ancak İslam’ın hakkı müstesna. Hesabı ise Allah’a aittir.” (Buhârî, 25; Müslim, 22). Müseylime’nin şehadeti bu değildir.


İkinci mesele namazdır. Müseylime namazı değiştirdi, secdeyi kaldırdı, vakitleri eksiltti. Halbuki Allahu Teâlâ buyurmuştur: “Şüphesiz namaz, müminler üzerine vakitleri belirlenmiş olarak farz kılınmıştır.” (Nisâ, 4/103). Yine buyurmuştur: “Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin, Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.” (Hac, 22/77). Secdesiz namaz namaz değildir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: “Kişi secde etmeden namaz kılmış olmaz.” (Müslim, 493). Yine buyurdu: “Namazın anahtarı temizlik, haram kılanı tekbir, helal kılanı ise selamdır.” (Ebû Dâvûd, 61; Tirmizî, 3; sahih). Müseylime’nin namazı, Tuleyha’nın namazı İslam’ın namazı olamaz.


İkinci grup Tuleyha b. Esed’in taraftarlarıdır. Onlar da şehadete Tuleyha’yı kattılar, secdeyi kaldırdılar. Halbuki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: “Kul Rabbine en yakın olduğu hâl secdededir.” (Müslim, 482). Secdeyi terk etmek İslam’ın namazını bozmak demektir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim bizim namazımızı kılar, kıblemize yönelir ve kestiğimizi yerse işte o Müslümandır, Allah’ın ve Rasulünün emanı onun üzerindedir.” (Buhârî, 391; Müslim, 22). Demek ki İslam’ın alameti Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in öğrettiği namazdır, başka bir şey değil. Müslümanların namazı dışında bir namaz İslam’ın alameti olamaz.


Üçüncü grup zekâtı reddedenlerdi. Bunlar zekâtı kabul etmediler. Halbuki Allahu Teâlâ buyurur: “Namazı kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle birlikte rükû edin.” (Bakara, 2/43). Yine buyurur: “Onlar ki namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve ahirete kesin olarak inanırlar.” (Lukmân, 31/4). Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: “Ben insanlarla, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şehadet getirinceye, namazı kılıncaya ve zekâtı verinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunu yaptıkları zaman mallarını ve canlarını benden korumuş olurlar. Hesapları ise Allah’a aittir.” (Buhârî, 25; Müslim, 22). İşte Ebu Bekir’in (radiyallahu anh) zekâtı reddedenlerle savaşmasının delili budur.


Ebu Bekir radiyallahu anh, ridde beldelerine gönderdiği mektubunda şöyle dedi: “Müslümanların şiarı ezandır. Eğer ezan okurlarsa onlara dokunmayın. Ezan okumazlarsa onlara baskın yapın. Ezan okurlarsa vacip olanı talep edin. Eğer vermezlerse onlarla savaşın.” (İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 9/447). Böylece sahabenin ölçüsü ezan, namaz ve zekât gibi İslam’ın şiarları oldu.


Sahabe, ifrat ve tefritten uzak durdu. Ne hariciler gibi “her amel terk eden kâfirdir” deyip acele tekfir ettiler, ne de mürciîler gibi “şehadet yeter” deyip amelleri önemsemediler. Onlar Kur’an’ın ve sünnetin öğrettiği gibi, şiarları yerine getirenlere Müslüman muamelesi yaptılar, reddedenleri ise mürted saydılar. Allahu Teâlâ buyurur: “Eğer onlar tevbe eder, namazı kılar ve zekâtı verirlerse din kardeşlerinizdir.” (Tevbe, 9/11). Bu ayet sahabenin ölçüsünü açıklamaktadır.
 
Üst