Risalei Nur külliyatı tevhid hakikatlerini ayan beyan anlatır
Tevhidden anladığın nedir.Risalei Nur külliyatı tevhid hakikatlerini ayan beyan anlatır
Sikke-i Tasdik-i Gaybi sf: 120'de 'Kemiklerden nasıl yardım istenir' ayan beyan mükemmelce anlatıyor zaten. Benim anlatmama gerek yok. Yok şöyle olmuş, böyle şirk koşmuş demem, anlatmam, gerek yok görüyorsunuz, Mükemmel, anlatmammmm..Risalei Nur külliyatı tevhid hakikatlerini ayan beyan anlatır
Sikke-i Tasdik-i Gaybi sf: 120'de 'Kemiklerden nasıl yardım istenir' ayan beyan mükemmelce anlatıyor zaten. Benim anlatmama gerek yok. Yok şöyle olmuş, böyle şirk koşmuş demem, anlatmam, gerek yok görüyorsunuz, Mükemmel, anlatmammmm..
http://www.risaleinurenstitusu.org/...ret-bir-tefeul-ve-muhim-bir-ihbar-i-gaybi/128
Ben alıntılayım anladığımı, sizin içinde ben sormak istiyorum izin verirseniz?Tevhidden anladığın nedir.
İbnü’l-Kayyim el-Cevziyye’nin ruhların tavsiyesi ile şifa bulanlar sözü ve yukarda açıkladığı şu sözü:
“Bunları anlamaktaki maksadımız, ölülerin ruhlarıyla dirilerin ruhları nasıl birbirleriyle münasebet kurabiliyorlarsa, kişilerin ruhlarının da aynı şekilde birbirleriyle alaka kurabileceklerini anlatmaktır.” Kitâbu’r-Ruh’u sayfa 252
عن بَكر بَن عَبد اَلله رَضى اَلله عَنه قَال: قَال رَسول اَلله صَلى اَلله عَليهَ
وسلم: حياتي خَير لَكم تَحدثون وَيحدث لَكم، فَإذا أَنا مَت كَانت وَفاتي خَيرا لَكم،َ
تعرض عَلى أَعمالكم فَإذا رَأيت خَيرا حَمدت اَلله وَإن رَأيت شَرا اَستغفرت اَللهَ
لكم.
Bekr b. Abdullah radıyallahu anh’dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Benim hayatım, sizin için hayırlıdır (benim sağlığımda birtakım iş-ler) yaparsınız, size (onlarla ilgili hükümler) bildirilir. Ben öldüğümde ise vefatım sizin için hayırlı olur, çünkü amelleriniz bana (kabrimde) arz edilir, hayır görürsem, Allah’a hamd ederim, şerr görürsem Allah’tan sizin için af dilerim. (İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, II, 194; İbn Hacer, el-Metâlibu’l-Âliye, (no: 3853), IV, 22; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, (no: 14250), VIII, 594.)
“Allah’ın (Celle Celâluhû) yeryüzünde hafaza melekleri dışında me-lekler vardır. Bunlar ağaçtan düşen yaprakları yazarlar. Sizden birisi çölde yolunu kaybederse “Ey Allah’ın kulları bana yardım edin!” diye bağırsın. (İbn Hacer, Muhtasaru Zevâidi’l-Bezzâr, (no: 2128), II, 420. Heysemî ricalinin sika olduğunu belirtir. Heysemî, Mecmau’z- Zevaid, X, 132; Sehevî, İbtihac, s. 38.)
Ubade b. es-Sâmit radıyallahu anh’in rivâyetine göre, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem veliler hakkında:
“Yeryüzü onlarla durur, onlar sebebiyle size yağmur yağdırılıyor ve onlar hürmetine yardım olunuyorsunuz,” buyurmuştur. (Alî el-Muttakî, Kenzu-l-Ummal, X11, 190; (h. no: 36613))
Haşa ve kella başkasına dua etmek ne demek?bunları delil gösterip Allah'tan başkasına dua mı ediyorsun?
Haşa ve kella başkasına dua etmek ne demek?
Hazreti Süleyman (aleyhisselâm) yanındaki insan ve cinlerden oluşan topluluğa:
يَا أََيُّهَا اَلْمَلأ أََيُّكُمْ يََأْتِينِي بَِعَرْشِهَا قََبْلَ أََنْ يََأْتُونِي مَُسْلِمِينََ
“Aylarca uzaktaki Belkıs’ın sarayındaki tahtını bana kim getirir?” diye istediğinde,
İfrit (Cin): “Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm.
أَنَا آَتِيكَ بَِهِ قََبْلَ أََنْ تََقُومَ مَِنْ مََقَامِكَ وََإِنِّي عََلَيْهِ لََقَوِيٌّ أََمِينٌ.
İfrit (Cin): “Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm. Ve gerçekten bunu yapmaya hem gücüm hem de güvenim var.” dedi.”
قَالَ اَلَّذِي عَِنْدَاُ عَِلْمٌ مَِنََ اَلْكِتَابِ أََنَا آَتِيكَ بَِهِ قََبْلَ أََنْ يََرْتَدَّ إَِلَيْكَ طََرْفُكَ.
“Yanında kitabtan büyük bir ilim bulunan kişi, (İbn Abbâs’a göre ise Hazreti Süleyman’ın veziri Asaf b. Berhıya) ise, “Ben onu sana, gözünü kırpmadan önce getiririm.” dedi.
Derken onu yanında durur görünce هَذَا مَِنْ فََضْلِ رََبِّي / Bu Rabb'imin bir lutfudur.” dedi.
Üç aylık mesafede sarayın içindeki tahtın yerini bilip görüp elmas tahta demir gibi katı maddelerden oluşan tahtı, duvarlardan geçirip göz açıp kapayana kadar getirmeye, ancak Allah’ın (Celle Celâluhû) gücü yeter, hiçbir insan bunu yapamaz. İnsandaki bu güç, nasıl bir ilim ve ona Allah tarafından verilen bu ilimle daha neler yapabilir.?
Süleyman aleyhisselam bunu Allah’tan değil, cin ve insanlardan isti-yor. Allah (Celle Celâluhû) buna kızmıyor, bir de Kur’ân’a yazıyor. İbn
Abbâs radıyallahu anh’dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki Allahu Teâlâ nın, hafaza meleklerinin dışında yeryüzünde melekleri vardır ki, ağaç yapraklarından düşenleri yazarlar.
Sizin birinize çöl arazisinde bir aksaklık isabet ederse,
“Ey Allah’ın kulları! (Bana) yardım edin” diye seslensin.” (İbn Hacer, Muhtasaru Zevâidi’l-Bezzâr, (no: 2128), II, 420.)
Utbe b. Gazvân radıyallahu anh’dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
عن عَتبة بَن غَزوان رَضى اَلله عَنه عَن اَلنبى صَلى اَلله عَليه وَسلم قَال:َ
إذا أَضل أَحدكم شَيئا أَو أَراد أَحدكم عَونا وَهو بَارض لَيح بَها أَنيح فَليقل: يَاَ
عباد اَلله أَغيثوني، يَا عَباد اَلله اَغيثونى فَإن لَِل عَبادا لَا نَراهم.
“Sizin biriniz bir şey kaybederse yahut yanında arkadaşı bulunmadığı bir yerde yardım dilerse;
“Ey Allah’ın kulları bana yardım edin! Ey Allah’ın kulları bana im-dat edin!” desin. Çünkü Allah’ın bizim görmediğimiz kulları vardır. (Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, (no: 290), XVII, 117, Mecmau’z-Zevâid, (no: 17103), X, 188.)
İmâm Nevevî şöyle demiştir.
“Benim de aralarında bulunduğum bir cematte hayvan kaçmaya baş-ladı. Yardım isteme lafzını söyledim. Benim bu sözümden sonra hayvanlar, o anda durdu.” (İbn Allan, el-Fütuhâtü’r-Rabbâniyye, s. 150-151.)
İbn Teymiyye’nin talebesi Hafız b. Kesîr’in naklettiğine göre,
Yemâme Savaşı’nda Müslümanların şiârı “Ey Muhammed!” (Yetiş ya Muhammed!) sözleriydi. Hâlid İbnü Velîd de bu sözü söyleyenlerdendi.(el-Bidâye ve’n-Nihâye, VI, 324.)
İbnu’l-Kayyim de er-Rûh isimli kitabında (İbnu’l-Kayyim er-Rûh:237) “Ölülerin bir takım tasarruflarda bulunabileceklerini ve dirilere faydalı olabileceklerini söylemekte-dirler. Hâs ve dar manada Velî olduğuna inanılan bir kimseden, kerâmet beklenilmesi ne Kitâb ne Sünnet ve ne de İcmâ’a ters düşen bir şey değil-dir. Hattâ bu kıyasa bile uyar. Şöyle ki, Allah bu âlemde yaptığı rızık ve benzeri yardımlardan birçoğunu, kulları vâsıtasıyla yapar.
müslümanların o gün parolası ya muhammed di,yazdığın diğer yazıların cevaplarıda forumda var
Halid b. Velid, Museyleme ordusu üzerine saldırdı, çemberi yardı. Museyleme, dağlara doğru gitti. Museyleme'yi gözetlemeye başladı ki, yanma yaklaşsın da onu öldürsün. Sonra geri dönüp iki saf arasında mubareze çağrısında bulunup şöyle dedi:
- Ben Velid'in oğlu Ud'um. Ben, Amir ve Zeyd'in oğluyum. Böyle dedikten sonra müslümanların parolasını söyledi.
O gün Müslümanların parolası "Ya Muhammed" idi. (İbn Kesîr, El Bidaye Ve'n-Nihaye)
Görüşlerinizi belirttiğiniz için teşekkür ederim fakat şöyle bir karşılık sunmak istiyorum
Size göre şirk olan bir kelimeyi sahabe parola olarak kullandı yoru-munu siz yapıyorsunuz. Sahabe şirk olan bir kelimeyi parola olarak kullan-maz. Şiar Kelimesi Parola değil, slogandır. Slogan nedir, eğer ansiklopedilere ve lügate bakılırsa buralarda görülecektir ki rivayette geçen şiar kelimesinin bugünkü Türkçe karşılığı parola değil, slogandır. Büyük bir kitlenın toplu halde yüksek sesle söylediği sözdür.
Bunun parola ile ilgisi ne? Parola karşılıklıdır. Biri güneş der, diğeri ay der. İnsanların birbirlerini tanımak için kullanılır. Yetiş ya Halit! Ya Muhammed (Türkçesi, yetiş ya Muhammed) kelimesini nasıl parola olarak değerlendirirsiniz.? Aksine burada anlaşılacak olan Allah nezninde onun şefâatçi kılınması ve Allah’ın yardımını celp talebidir. Subkî’nin de dediği gibi bir tevessül babındandır. “Ya Rabb'i bu sevdiğin kulun hatrına yardım et.” demektir. Yoksa ondan bir şey istemek değil-dir. Ayrıca sahabenin Yemâme’de Allah’tan (yetiş ya Muhammed! şiarı ile) yardım istediğini destekleyen bir delil de Yemâme’de şu âyeti sık sık oku-malarıydı.
وَكَانَ حََق ا عََلَيْنَا نََصْرُ اَلْمُؤْمِنِينََ
“Üzerimize hak oldu ki müminlere yardım ederiz.” Ayrıca, Yemâme Savaşı nda sahabe şöyle diyordu: Her tarafta, “Kurtar bizi ey Halid!” diye imdat sesleri gelmeye başladı. Muhacirlerin ve Ensârın bir cemâati kurtarıldı. Bu da bize yetiş ya Muhammed (sas), derken parola değil, bir sıkıntı neticesinde tevessül yani Allah’tan yardım temenni edilmiş olduğuna işaret ediyor. Resûlullah’ın hatrına Allah’tan yardım veya Resûlullah’ın sahabeye yardım için Allah’a dua emesi neticesinde Allah’ın yardım etmesini umuyor sahabe.
İbnü’l-Kayyim el-Cevziyye’nin ruhların tavsiyesi ile şifa bulanlar sözü ve yukarda açıkladığı şu sözü:
“Bunları anlamaktaki maksadımız, ölülerin ruhlarıyla dirilerin ruhları nasıl birbirleriyle münasebet kurabiliyorlarsa, kişilerin ruhlarının da aynı şekilde birbirleriyle alaka kurabileceklerini anlatmaktır.” Kitâbu’r-Ruh’u sayfa 252
Rasulullah (s.a.v.) diğer insanlardan has olarak kabrinde diridirler ve ummetinin kendilerine getirdiği selamları görevli melak aracılığıyla alıb karşılık verir. Dikkat edesin benden yardım isterlerse ben yardım ederim demiyor, ummetinin haberlerini ve selamını ancak melak aracılığıyla mâlumat sahibi oluyor ve bundan dolayı Allaha hamd ediyor veya ummeti için Allahtan avf diliyor. Bunu ummetin ölülerinden yarım isteyib karşılık görmeye delille ne alakası var? Sapıklığınıza Rasulullahı alet etmeyin, tevbe edin!..عن بَكر بَن عَبد اَلله رَضى اَلله عَنه قَال: قَال رَسول اَلله صَلى اَلله عَليهَ
وسلم: حياتي خَير لَكم تَحدثون وَيحدث لَكم، فَإذا أَنا مَت كَانت وَفاتي خَيرا لَكم،َ
تعرض عَلى أَعمالكم فَإذا رَأيت خَيرا حَمدت اَلله وَإن رَأيت شَرا اَستغفرت اَللهَ
لكم.
Bekr b. Abdullah radıyallahu anh’dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Benim hayatım, sizin için hayırlıdır (benim sağlığımda birtakım iş-ler) yaparsınız, size (onlarla ilgili hükümler) bildirilir. Ben öldüğümde ise vefatım sizin için hayırlı olur, çünkü amelleriniz bana (kabrimde) arz edilir, hayır görürsem, Allah’a hamd ederim, şerr görürsem Allah’tan sizin için af dilerim. (İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, II, 194; İbn Hacer, el-Metâlibu’l-Âliye, (no: 3853), IV, 22; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, (no: 14250), VIII, 594.)
“Allah’ın (Celle Celâluhû) yeryüzünde hafaza melekleri dışında me-lekler vardır. Bunlar ağaçtan düşen yaprakları yazarlar. Sizden birisi çölde yolunu kaybederse “Ey Allah’ın kulları bana yardım edin!” diye bağırsın. (İbn Hacer, Muhtasaru Zevâidi’l-Bezzâr, (no: 2128), II, 420. Heysemî ricalinin sika olduğunu belirtir. Heysemî, Mecmau’z- Zevaid, X, 132; Sehevî, İbtihac, s. 38.)
Ubade b. es-Sâmit radıyallahu anh’in rivâyetine göre, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem veliler hakkında:
“Yeryüzü onlarla durur, onlar sebebiyle size yağmur yağdırılıyor ve onlar hürmetine yardım olunuyorsunuz,” buyurmuştur. (Alî el-Muttakî, Kenzu-l-Ummal, X11, 190; (h. no: 36613))
Allah'dan başkasına dua etmek için bu kadar zorlama teviller yapmana gerek yok
Şiar; alâmet, parola, muharebe zamanlarında birbirini tanıyıp bilmek için askerlerin kendi aralarında tayin ettikleri alâmet ve tâbirdir.
Ashab-ı kiramın birçok muharebelerde şiarları, "emit, emit = Öldür, öldür" kelimesi idi. Düşman kahr ve tenkile muvaffakiyetlerine tefe'ül için bunu şiar ittihaz etmişlerdi. İnsanların gömleğine ve mutlak bedenine temas eden libasına ve at kısmının çuluna da şiar denir. (Ömer Nasûhi Bilmen, Hukuk-i İslâmiyye III, 351)
Peygamber devrinde üniforma yoktu. Muhammed (s.a.v.) harp esnasında kendi askerlerinin silah arkadaşlarını düşmandan ayırması için usta bir metod kullanıyordu. Her cihad için bir "şiar” (ayırıcı kelime, parola) seçiyor, müslümanlar ferden karşılaştıkları zaman yüksek sesle bunu söylüyorlardı. Bu parola kelimeler, üniformaların görülemeyeceği zaman yani geceleyin dahi fevkalâde kullanışlıydı. Bununla beraber Bedir muharebesinde elbiselerde bazı ayırıcı işaretler bahis mevzuudur. (Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi , c II, sf: 241, 242)
Semura b. Cundub (r.anh)'den; demiştir ki:
"Muhacirlerin parolası "Abdullah", Ensâr'ın parolası ise "Abdurrahmân" idi"
(Ebu Davud, Cihad, bab 71, Hadis no: 2595; Beyhâkî, es-sunenu'l-kubrâ, VI, 361)
Sapıklığınıza Rasulullahı alet etmeyin, tevbe edin!..
Evvela koyduğun hadisin sıhhatini ve şerhini öğren. Ayrıca Zayıf ve senedi kopuk rivâyetler akdiede delil olur mu bunu araştır!
Bahsedilen hadisin sıhhati hakkında ihtilaf edilmiştir. Aşağıda da göreceğiniz gibi bir kısım âlimler tecrubeyle sahih kabul ederken, Elbani gibi hadis alimi de "dua ibadetin özüdür, ibadetler de tecrubeyle alınmaz" manasında zayıf kabul etmiştir.
Musa bin İshak (Muncab bin Haris, Hatim bin İsmail, Usame bin Zeyd, Eban bin Salih, Mucahid) senediyle Abdullah İbn Abbas (r.anhuma)’dan Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle dediğini haber vermişlerdir:
حَدَّثنا موسى بن إسحاق، قَال: حَدَّثنا منجاب بن الحارث، قَال: حَدَّثنا حَاتِمُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ عَنْ أُسَامة بْنِ زَيْدٍ، عَن أَبَان بن صالح، عَن مجاهدعن ابْنِ عَبَّاسٍ، رَضِي اللَّهُ عَنْهُمَا، أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيه وَسَلَّم قَالَ
إِنَّ لِلَّهِ مَلائِكَةً فِي الأَرْضِ سِوَى الْحَفَظَةِ يَكْتُبُونَ مَا سَقَطَ مِنْ وَرَقِ الشَّجَرِ فَإِذَا أَصَابَ أَحَدَكُمْ عَرْجَةٌ بِأَرْضٍ فَلاةٍ فَلْيُنَادِ: أَعِينُوا عِبَادَ اللَّهِ.
وَهَذَا الْكَلامُ لا نَعْلَمُهُ يُرْوَى عَن النَّبِيّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيه وَسَلَّم بِهَذَا اللَّفْظِ إلاَّ مِن هَذَا الْوَجْهِ بِهَذَا الإِسْنَادِ.
“Allâh’ın, hafaza melekleri dışında yeryüzünde melekleri vardır. Onlar, düşen ağaç yapraklarını (da) yazarlar. Sizden biriniz ıssız bir yerde / çölde yolunu kaybederse, ‘Ey Allâh’ın kulları, bana yardım edin’ diye nidâ etsin!”
(Bezzâr, Musned, Musned-i İbn Abbâs, Hadis no: 4922; Beyhaki, Şuab’ul İman 1/183 no: 167, 6/128, No: 7697; Taberânî ; Nuraddin el Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, 10/132; İbn Ebi Şeybe, 6/91; Rudani, Cem'u'l-Fevaid, 9406; İbn Allan, Futuhatur Rabbaniye, 5/152; Şevkani, Tuhfetu'z- Zakirin, sf: 202; Sehavi, İbtihac, sf: 38; Mahmud Said Memduh, Rafu'l- Minara, sf: 228; Munâvi, Feyzu'l-Kadir, 1/307; İsmail İbn Mahfuz, Mesaf, sf: 227)
Bezzar, şöyle demektedir: “Biz bu sözlerin Nebi (s.a.v.)’den bu lafızlarla ancak bu isnadla bu vecihten rivayet edildiğini biliyoruz.”
(Bezzar, no: 4922 Thk: Mektebet’ul Ulum ve’l Hikem.
Bezzar’ın ifadesi hadisin tek kanaldan rivayet edilen garib bir hadis olduğuna işaret etmektedir. Hafız İbn Hacer’in bununla alakalı sözleri az ilerde gelecektir. Heysemi ise aynı yerde bu hadisi naklettikten sonra ricalinin sika olduğunu beyan etmiştir. Hafız, et-Takrib’te senedde yer alan Hatim bin İsmail el Medeni hakkında “Saduktur, vehim yapar” ibaresini kullanmıştır. (sf: 998) Musned’ul Bezzar (el-Bahr’uz Zehhar) 10/194)
Heysemi; “Ravileri güvenilirdir.” der ve hadis uleması ittifak ile bunu hasen kabul ederler.
Elbani dahi bu rivayetin hasen olduğunu kabul etmiş, ancak İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan mevkuf olduğunu belirtmiştir.
Beyhaki de el Adab’da, bu hadis hakkında; “İlim ehli indinde kullanılıyor ve tecrübe edilmiştir” der.
Elbani; “ibadetler tecrübelerden alınmaz” diyerek, Nevevi, Taberani, İbni Hacer ve Beyhaki gibi hadis imamlarının sözlerini tenkid eder.
Ancak Allah Azze ve Celle’den istenecek bir şeyi kullardan istemek şirktir. Bu rivayette ise, cahillerin yaptığı istiğaseye delil yoktur. (Muhammed Nasıruddin Elbanî, ed-Daife 656)
Elbâni şöyle demektedir:
Bezzar, İbn Abbâs radıyallahu anhuma’dan :
“Muhakkak ki Allah-u Teâlâ’nın yeryüzünde hafaza melekleri dışında, yere düşen her bir ağaç yaprağını dahi yazan melekleri vardır. Issız bir arazide biriniz bir sıkıntıya düşerse: “Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin!” diye seslensin.”
İbn Allân şerhinde (V, 151) nakledildiği gibi, Hafız İbn Hacer şöyle demiştir:
“Bu hadisin isnadı hasendir, cidden garîbdir. Bezzar bunu:
: عن مجاهد عن ابن عباس رضي الله عنهما أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قالşeklinde rivayet etmiş ve şöyle demiştir:
..... إن لله "
وهذا الكلام لا نعلمه يروى عن النبي صلى الله عليه وسلم بهذا اللفظ إلا من هذا الوجه بهذا الإسناد.“Nebi (s.a.v.)’den, bu metinle rivayetini, ancak bu rivayet yoluyla biliyoruz” diyerek rivayet etmiştir. (Bezzâr, Musned, Musned-i İbn Abbâs, hadis no: 4922)
Bunu Bezzar: “Nebi (s.a.v.)’dan bu metinle rivayetini ancak bu rivayet yoluyla biliyoruz” diyerek rivayet etmiştir. ,
İbn Hacer “Bu hadisin isnadı hasendir.
es-Sehavî de el-İbtihac’da hasen olduğunu söylemiş,
el-Heysemî de şöyle demiştir: “Ravileri güvenilirdir.”
Elbanî; Derim ki:
Bunu Beyhakî, eş-Şuab’da mevkuf olarak (İbn Abbâs’ın mevkuf - sözü olarak) rivayet etmiştir. Eğer sahihse bu hadis, ilk hadiste “Allah’ın kulları” sözüyle kastedilenin melekler olduğunu tayin etmektedir.
Buna ister diri, ister ölü olsunlar, “gayb erenleri” denilen veliler, sâlihler gibi insanlardan veya cinlerden olan Müslümanları katmak câiz değildir. Zira onlarla istigase (onlardan manevi yardım istemek) ve onlardan yardım taleb etmek açık bir şirktir. Çünkü onlar duayı işitmezler, işitseler de buna cevab vermeye ve istekleri yerine getirmeye güç yetiremezler. Bu husus birçok ayetlerde alaka belirtilmiştir. Bu ayetlerden birisi de Allah Azze ve Celle’nin şu buyruğudur:
“O'ndan başka yalvardıklarınız, bir çekirdek lifine bile sahib değildirler. Eğer onlara dua ederseniz, duanızı işitmezler; işitseler bile, size cevab veremezler. Kıyamet günü sizin ortak koşmanızı inkâr ederler. Her şeyden haberdar olan Allah gibi hiç kimse sana haber veremez.” (Fatır 13 - 14)
Hafız İbn Hacer’in hasen dediği, İbn Abbâs radıyallahu anhuma hadisini İmam Ahmed kuvvetli görmüş, bununla amel etmiştir. İmam Ahmed’in oğlu Abdullah, el-Mesail’de (217) şöyle demiştir: “Babamın şöyle dediğini işittim:
‘İki defa binekli, üç defa da yaya olmak üzere veya iki defa yaya, üç defa binekli olarak beş defa hac yaptım. Yaya olarak yaptığım haclardan birinde yolu kaybettim. Ey Allah’ın kulları! Bana yolu gösterin! demeye başladım. Ben böyle demeye devam ederken yolu buluverdim.’ Veya babam buna yakın bir şey söyledi.”
(Beyhaki, Eş-Şuab, II, 455; İbn Asâkir, III, 72/1 Abdullah b. Ahmed yoluyla, sahih bir isnad ile rivayet etmişlerdir.)
Daha önce geçenleri yazdıktan sonra, Bezzar’ın Zevaid’inde (sf: 303) geçen isnadında rivayetin merfu‘ olduğunu (İbn Abbâs’ın bunu Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’a dayandırdığını) gördüm.
Lakin bana göre, hadis muhalefet sebebiyle illetlidir. Bunun mevkuf olması (İbn Abbas’ın sözü olması) ağır basmaktadır. Bu rivayet, kesinlikle hükmen merfu‘ kabul edilecek hadislerden değildir. Zira İbn Abbas’ın bunu Ehli Kitap’tan olup, sonra Müslüman olmuş kimselerden alması da ihtimal dâhilindedir. Allah en iyi bilendir. (Muhammed Nasıruddin Elbanî, Silsiletu’l-ehâdîsi’d- Daîfe ve’l-mevdû'a ve eseruhe’s-seyyi'u fi’l-umme, 656)
****
Tüm bu izahatlardan sonra bende derim ki ;
Zayıf veya ihtilaflı hadisleri kendisine payanda edinerek Allah'tan başkasına dua ederek "büyüklerini kutsamaya"(!) delil almaya çalışanların flamabaşı sofiyye ehlidir. Melekler işin bahanesidir. Aksi taktirde ben onlara böyle ihtilaflı olan hadislere boğulmaktan kurtarır, dubduru berrak olan kitabullah'tan delil göstereyim.
Rabbimiz (c.c.) kitabında:
“O insanın önünde ve ardında devamlı sûretle nöbetleşerek görevlendirilen melekler vardır. Bunlar, Allah’ın emrinden ötürü, onu koruyub kollarlar.”(Rad, 11)
İlgili Konular:
Birinizin Hayvanı Kaybolduğunda "Ey Allahın Kulları Tutun! Diye Seslensin" Rivayeti sahih mi?
https://www.islam-tr.org/konu/birin...tutun-diye-seslensin-rivayeti-sahih-mi.22503/
Yaratılmışlardan İstenebilecek Şeyler Nelerdir?
https://www.islam-tr.org/konu/yaratilmislardan-istenebilecek-seyler-nelerdir.35448/
Rivayet sahihtir cevamiul kelim isimli programdan bakabilirsinizEn Sevdiğinin Adını Zikredince Ayağındaki Uyuşukluk İyileşmesi Rivayeti Sahih midir?
https://www.islam-tr.org/konu/en-se...sukluk-iyilesmesi-rivayeti-sahih-midir.43913/
Ölüden yarım isteme akidesine sahib olan sapıktır. Dalâlette olana da Hakkı araştırmayı gitmesi tavsiye edilmesinden doğalı yoktur.Öncelikle sizin gibi bir ilim talebesine "git araştır, sapık" tarzı sözleri hiç yakıştıramadım
Enes İbn-i Mâlik (Radiyallahu anhu)’dan rivayetle Rasûl-u Ekram (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:
لَنْ تَخْلَوُا الْاَرْضُ مِنْ اَرْبَعِينَ رَجُلًا مِثْلَ خِلِيلِ الرَّحْمٰنِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَبِهِمْ يَسْقُونُ وَبِهِمْ يَنْصُرُونَ مَا مَاتَ مِنْهُمْ اَحَدًا اِلَّا اُبَدِّلُ اللّٰهُ مَكَانَهُ اٰخَرَ .“Ummetimden kırk kişiden yeryüzü boş kalmaz. Bunlar İbrahim Halilu'r rahman gibidirler. Onlarla yağmur yağar, onlarla zaferler olur. Harbler kazanılır, onlardan birisi ölse Allah'u Teâlâ başkasını yerine getirir ve kıyamete kadar böyle devam eder.”
(طس عن انس)
(İmam Taberani, Mu’cemu’l-Evsat, Hadis No: 4251; Mevahibi ledunniyye, Cild 1, Sf: 776-778)
Bu rivayet Musned'de Ali (r.anh)'den nakledilmektedir. Ancak munkatı'dır, sabit değildir."
(Bu rivayet İbn Teymiyye'nin bahsettiği gibi munkatıdır. Çünkü Şurayh, Ali'ye yetişmemiştir.
Şâkir, Ahmed Muhammed, Musned, 11/171,896 numaralı dipnot.
Ayrıca Ahmed b. Hanbel bu rivayeti nakletmesine rağmen kendisi de şöyle demektedir:
"Eğer hadisçiler ebdal değilse, o zaman kimdir onlar?" el-Hatib, Şeref, s. 50, rakam: 101; es-Sehâvî, Mekâsid, 8; el-Heytemî, el-Fetâva'l-Hadîsiyye, s. 324.
es-Suyûtî ise rivayeti hasen kabul ederken (Leâli, 11/332)
İbn Arrâk ta senedi sağlamdır der. (Tenzihu'ş-Şeria, lf/307).
el-Elbânî ise senedindeki iki illetten dolayı hadisin munker olduğunu söyler ve bu iki alimin tesbitinin yerinde olmadığını isbat eder. Peşinden de konuyla ilgili olarak, zayıftır dediği iki rivayet daha nakleder. Daile, 11/339-41)
İbn Teymiyye böyle dedikten sonra rivayeti metin yönüyle tahlile tabi tutar ve kabul etmemesini şuna bağlar:
"Malum olduğu üzere Ali ve onunla beraber bulunan sahabiler, hem Muâviye'den hem de onunla beraber Şam'da bulunanlardan faziletlidir. Aynca insanların en faziletlileri, Ali'nin askerleri tarafında değil de Muâviye'nin askerleri tarafında bulunmaz." (İbn Teymiyye, Mecmuu Fetâvâ, Xl/167)
Görüldüğü gibi İbn Teymiyye meseleye aklî olarakta yaklaşmakta, 'ebdaller Şam'da olacaklarına neden Ali'nin yanında değiller' sorusunu sormaktadır. İbn Teymiyye başka bir yerde de bu tür hadisleri toptan bir değerlendirmeye tabi tutar ve yalan olduklarını belirtir:
"İçinde ebdâl, ektâb, eğvâs, velilerin sayısı ve benzeri hususlar geçen rivayetler hadis alimlerince malum olduğu üzere, yalandırlar." (İbn Teymiyye, Minhacu's-Sunne, IV/115)
İbn Teymiyye gibi İbnu'l-Kayyım da genellemeye giderek "ebdâl, ektâb, eğvâs, nukebâ, nucebâ, evtâd hadislerinin hepsinin Rasûlullah adına uydurulmuş batıl rivayetler olduğunu belirtir. Bir tek İbn Teymiyye'nin zikrettiği rivayetin doğruluğa yakın olduğunu ancak onun da munkatı olduğunu belirtir. (İbnu'l-Kayyım, Menâr, s. 136, rakam: 307- 308)
İbnu's-Salâh da evtâd, nucebâ, nukebâ hakkında ehli tarikin beyanlarının olduğunu, bu hususta sabit olan bir hadis bulunmadığını, ebdal hakkındaki en sağlam rivayetin ise Ali (r.anh)'nin kendisindenden nakledilen Şam'da ebdâlin bulunacağına dair rivayet olduğunu söyler.
(Abdullah b. Sah'ân naklediyor: Sıffîn günü biri ayağa kalkıb "Allahım! Şam'lılara lânet et deyince; Ali radıyallahu anh, O'na şöyle dedi: "Geniş bir topluluk olan Şam'lılara böyle sövme. Çünkü Şam'lıların içinde ebdal var, Şam'lıların içinde ebdal var, Şam'lıların içinde ebdal var." Abdurrazzâk, XI/249, rakam: 20455)
(İbnu's-Salâh, Fetâvâ, s. 53, rakam: 34; Mevdudi, Meseleler ve Çözümleri, V/244-6)
Bu tür hadisleri reddeden âlimler yanında ilgili rivayetlerin çokluğu sebebiyle bunlara mevzu denemeyeceğini, içlerinde sahihler bulunduğunu söyleyen İbn Hâcer (852/1448) yanında, konuyla ilgili hadislerin zayıf olduğunu söyleyen es-Sehâvî (es-Sehâvî, Mekâsid, sf: 8-11, rakam: 8. Muhammed Nâsirıddîn el-Eibânî ise tedkîk ettiği bu hadislerden bir kısmına mevzu, bir kısmına da son derece zayıftır, der. Daife, III/666-670) , rivayetlerin birbirini desteklediğini belirten el-Aclûnî ilgili rivayetleri genel hatlarıyla kabul etmektedirler.
(el-Aclûnî, Keşful-Hafâ, I/25-8, rakam: 35. Benzer yaklaşımlar için es-Suyûtî, el-Hâvi li'l-Fetâvâ, H/455-72; el-Câmiu's-Sağir, 1/470-1, rakam: 3032-7; Leâti, H/332; İbn Arrâk, Tenzthu'ş-Şeria, il/307; el-Kettânî, Nazm'l-Munâsir, sf: 231-2, rakam: 279)
Ölüden yarım isteme akidesine sahib olan sapıktır. Dalâlette olana da Hakkı araştırmayı gitmesi tavsiye edilmesinden doğalı yoktur.
***
Ayağı uyuşan kişinin sevdiğini anması ne tevessül ne de istiğasedir.
Sevdiği kişiyi anınca, kalbin daha hızlı çarparak kan dolaşımının hızlanması neticesinde uyuşukluğun geçmesi şeklinde bilimsel olarak da açıklanabilecek bu tecrûbî uygulama, cahiliye Arablarında, bilinen ve sıkça uygulanan bir yöntemdir.
“Derler ki insanın ayağı uyuşunca en sevdiği insanı anarsa uyuşukluğu gider.”(Kalakşendi, Subhu’l-A’şa, 1/463)
Abdurrahmân ibni Sa‛d (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatıyor:
“Bir kere Abdullah ibni Ömer (Radıyallâhu Anhumâ)nın ayağı uyuştu, o zaman bir adam ona: ‘En sevdiğin insanı an’ dedi.
O da: ‘Muhammed!’ deyince bağlardan kurtulmuş gibi rahatladı.”
(Buhârî, el-Edebu’l-mufred, Bab, 457, no: 964)
Evvela bu rivayet Buhari'nin Edeb'ul Mufredinde geçtiği gibi Rasulullah (s.a.v.)'den gelen bir hadiste değildir. Sahabe sözüdür. ve metinde "Ya Muhammed" değil, "Muhammed" dediği sabittir.
Yine Muhammed dediği zaman, "Ey Muhammed, ayağımı iyileştir", ya da "Ey Allahım, Muhammedin yüzü suyu hürmetine ayağımdaki uyuşukluğu gider" diye dua mı ettiğini sanıyorlar ki, kendi şirk dualarına delil getirmeye çalışmakta hak kazansınlar!
Elbani'nin tesbit ettiği Edebu'l-Mufred'deki zayıfların listesi ile ilgili bilgiyi verdiğimde bu hadisin de zayıfların arasında olduğunu görebilesiniz.
Eseri “Ebu İshak Amr. b. Abdillah es-Sebii rivayet etmektedir. Kadrinin büyüklüğüyle beraber, tedlis ve ihtilat ile bahsedilenlerden biridir. Burada da ‘işittim’ dememiştir. Dolayısıyla sigası, inkıta/kopukluk ifade etmektedir.”(Kevseri, -Ahmed Ğumari’den naklen-, Beyan-ı Telbisi’l-Mufteri, 340)
Şube, ondan, ihtilatından önce rivayet edenler arasında sayılsa bile, eseri bazen Heysem b. Haneş’ten,(İbnu’s-Sunni, Amelu’l-Yevmi ve’l-Leyle, no: 170) bazen Ebu Şube (veya Ebu Said)’den, bazen de Abdurrahman (Ali Hoşafçı’nın dediği gibi Abdullah değil) b. Sad’dan rivayet etmesi, bu eserin karıştırıp ızdıraba düştüğü rivayetlerden biri olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Ayrıca eserin aktarıldığı Edebu’l-Mufred’in bazı nushalarında “Ya Muhammed” değil, nida edatı olmaksızın “Muhammed” şeklinde geçmektedir. (Muhammed b. Fuad Abdulbaki tahkiki, 250 no: 964)
Her halûkarda eserin sahih olduğu takdirde dahi ifade edeceği yegane anlamı, ayağı uyuşan kimsenin, en sevdiği kişiyi hatırlayıp onu anmasıdır. Ondan sıkıntısının giderilmesini istemek veya sıkıntısının giderilmesini onu vesile ederek istemek değil!
Ölüden yarım isteme akidesine sahib olan sapıktır. Dalâlette olana da Hakkı araştırmayı gitmesi tavsiye edilmesinden doğalı yoktur.