Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ruh Çağrılması Hakkında

DAVA Çevrimdışı

DAVA

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Ruh Çağrılması Hakkında

Bizim şehrimizde bu günlerde bir takım insanlar gayptan haber almak, doktorların tedavisini yapamadıkları hastalıkların tedavisini yapmak ve insanların karşılaşıp da bir türlü çözemedik-leri problemlerin çözmek amacıyla ruh çağırma işleriyle meşgul olmaktalar. Zamanlarını bu tür uğraşlarla geçirmekteler. Hatta bir çok öğrenciler ve aynı zamanda öğretmenler dahi ruh çağırma seanslarına katılmaktalar.
Bu tür bidatleri halkımızın arasında revaçta tutan, çağdaş ve maharetli basımmızdır. Bu basın, bir yardımcı ve bir sihirbaz, sayesinde çekirdekten kubbe, pireden deve yapabilme gücüne sahiptir. Halkın kafasını kalbini ve zihnini meşgul eden boş saçma şeylerle uğraşırlarken halkı da saçma sapan şeylere sürüklüyorlar. Gerçek su ki; insanlar dine yöneliyorlar ve duydukları, gördükleri, okudukları bu meseleler hakkında alimlerden açıklayıcı bilgiler istiyorlar.
Bazan sepetleri bazan kalemleri oynatan, kağıtlar üzerinde bozan isabetli ve bazan da yalan yanlış bir şeyler çizen bu gizli güç nedir? Bunlar, ölülerin ruhları mı yoksa herhangi bir ifritin ruhu mu ya da bir sihirbaz işi mi? Ölmüş olan insanların ruhlarını tekrardan berzah aleminden çağırmak mümkün olabilir mi?
Onlara gayptan haber sormak doğru mudur? Ya da onların gayptan verdiği haberleri bizlerin doğrulaması caiz midir? Gaybı bilmesi mümkün müdür?
Bizlerin, hastalıklar hakkında ruhlara baş vurmamız veya tedavisini bilmediğimiz, hastalıkları onlardan öğrenmemizin herhangi bir sakıncası var mıdır? Şer'i delillerin ışığı altında kesin ve aydınlatıcı bilgiler vermenizi temenni ediyorum. 214


Cevap

Hiç şüphesiz insanlar bu mesele karşısında hayretler içerisindeler. Ruh çağrılması ve meydana gelen bir takım insan üstü olaylarla alakalı olarak farklı haberler ve yorumlar duymak-taiar. Onlar şaşkınlık verici bu meseleden dini, sahih, açık ve aynı zamanda hakkı yerli yerinde anlatabilen gerçek görüşler ışığında çıkmak istiyorlar.
Gerçekten şunu söylemek zorundayız; ruh çağırma seanslarında bir çoklarının da, kağıt üzerindeki kalemleri harekete geçerek bazen doğru bazen yanlış şeyler yazdıklarını gözleriyle gördüklerini söylemeleri doğrudur. Bu meseleyi inkar edip kabul etmemek, onu gözleriyle gören insanların nazarında problemlerden kaçmak demektir.
Biz, müslüman olarak evrende gözle görünmeyen ve duygularımızla hissedilemeyen bir takım gizli güçlerin varlığına inanıyoruz. Bunlardan bir kaçını şöyle sıralayabiliriz: 215

1) Ölülerin Ruhları

Bizim inancımıza göre, insanların ruhları onların ölümlerinden sonra da canlı kalırlar. Cesedin bozulmasıyla bozulmazlar. Amellerine göre ya nimet içindedirler ya da azap çekiyorlardır. Kur'an'ın şehitler hakkındaki ifadeleri aynen şöyledir.
"Allah yolunda öldürülenleri öîü saymayın, bilakisRabbleri katında diridirler. Allah'ın bol nimetinden onlara verdiği şeylere sevinç içinde rızıklanırlar." 216
Bu anlatılanlar onların ruhlarına nisbetle doğrudur. Ama cesetlerine gelince, cesetler çürüyüp gider.
Müslim'in Enes'ten rivayet ettiğine göre; Peygamber (s.a.v) ölünün, gömüldükten sonra dönüp gidenlerin ayak seslerini duyduklarını haber vermiştir.
Peygamber (s.a.v) ümmetine, kabirlerden geçerken kabir ehline şöyle selam vermelerini söylemiştir:
"Ey mü'min kavimlerin yurdu Allah'ın selamı üzerinize olsun. Siz, gelip geçtiniz. Biz de sizin peşinizden geleceğiz." (Müslim,
Hz. Aişe'den rivayet etmiştir.)
Bu şekilde bir hitap ancak, işiten ve anlayabilenlere yapılır. Böyle olmasaydı Hz. Peygamberin seslenmesinin bir anlamı da olmazdı. İbn-i Kayyım 'Ruh' adlı kitabında, selefin bu konuda ittifak ettiklerini ve onlardan gelen tevatür derecesindeki bir çok rivayete göre; "ölüler, kendilerini ziyarete gelenleri bilirler, onları tanırlar ve hatta buna sevinirler" dediklerini, belirtmiştir.
Bu, ruhun başlı başına bir varlık olduğu görüşüne göre böyledir. Ehl-i sünnet usulünün gereği de budur. Kur'an, sünnet, sahabe sözleri, akıl ve fıtrata uyumlu deliller de bunun böyle olduğunu ortaya koymuştur. İbn-i Kayyım -Allah ona rahmet etsin- bu konuda yüzden fazla delil getirmiş. Allah Teala ruha; Rabbine dönmesini, cennete girmesini ve insanlar arasına karışmasını söylemişti. Ruhun göğe doğru çıktığına, gökten yere indiğine, gök kapılarının kendisine açıldığına, secdede bulunup konuştuğuna dair bir çok sarih naslar vardır. 217

2 ) Melekler

Onlar duygularla hissedilemeyen nurdan yaratılmış varlıklardır. Değişik vazifeleri vardır. Mesela, insanları korumak, onların yaptıkları amelleri yazmak ve canlarını almak gibi.
"Üzerinde gözetici olmayan kimse yoktur." 218
"Ardında ve önünde insan oğlunu takip edenler vardır. Aliah'ın emriyle onu gözetirler." 219
"Oysa yaptıklarınızı bilen değerli yazıcılar sizi gözetmektedirler." 220
"Ey Muhammedi De ki; Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz." 221
"Melekler onların canını temizlenmiş olarak alırken..." 222
"...onlara melekler ölümleri anında; Korkmayıniz, üzülmeyiniz, size söz verilen cennete sevinin. " 223
Melekler, Allah'a itaat için yaratılmışlardır ve fıtratlarında Allah'a itaat etmek vardır. Onları, Allah'ı zikirden alıkoyup şehvete düşürecek fıtri bir özellikleri yoktur.
"Gece gündüz, bıkmadan teşbih ederler." 224
"Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, kendilerine buyrulanlan yerine getiren pek haşin meleklerdir." 225

3) Cinler

Onlar da başka bir ruhani varlıklardır. Aynı zamanda insanlar gibi Allah'ın emrine muhatap kılınmışlardır. Cinlerin varlığı nedeniyle Allah Teala Kur'an'da iki fırkaya hitap eder.
"Ey İnsanlar ve Cinler! Üzerinize dumansız alev ve ateşsiz bir duman gönderilir de kurtulamazsınız." 226
Kur'an'da bir sure tamamen cinlerden bahseder. Bu surede cinlerin kendilerinden, insanlarla olan ilişkilerinden ve müslüman olanlarıyla fasık olanlarından bahsedilir.
"İçimizde kendini Allah'a vermiş olanlar da, yazık edenler de vardır. Kendini AIlah\a veren kimseler, işte onlar doğru yolu arayanlar, ona layık olanlardır." 227
Cinlerden kafir olanlar, bizzatihi şeytanlardır. Onlar, İblis'in zürriyetinden ve ordusuna mensupturlar. Allah Teala onlar hakkında şunları söylemektedir;
"O ve yandaşları sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler." 228
Tüm bu açıklamalardan sonra, kağıt üzerinde kalem oynatıp yerli yersiz bir şeyler karalayan ruhlar, yukarıda açıkladığımız üç grubun hangisine girer acaba?
'Onlar daha dün beraber birlikte bulunduğumuz ölülerin ruhlarıdır.' diyemeyiz. Çünkü bu tür davetlere gelen ruhlar, kendilerini ilgilendirmeyen konulara karışmakta, bilmedikleri konularda görüşler belirtmekte, bazan yalan söylerken Allah'ın bilgisi dahilinde bulunan gayba dair bilgiler vermekteler. Oysa biz, ölü ruhlarının boş işlerle uğraşabileceklerini pek sanmıyoruz. Çünkü onlar, ya kabirlerinde azap çekiyorlar ya da cennet bahçelerinin birinde rızıklanıyorlar. Ne gariptir ki, bir kafir veya facirin ruhundan azap çektiğine dair herhangi birşey duymamı sızdır. Oysa Allah Teala onların ölümden hemen sonra azaba duçar kalacaklarını bildiriyor.
"...bu zalimleri can çekişirlerken melekler ellerini uzatmış; Canlarınızı verin, bugün Allah'a karşı haksız söylediklerinizden, O'nun ayetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız, derken bir görsen" 229
"Melekler inkar edenlerin, yüzlerine ve sırtlarına vurarak; "yakıcı azabı tadın, bu, kendi ellerinizle yaptı ğınızın karşılığıdır" 230
"onlar, sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün; Firavun'nun adamlarını azabın en ağırına sokun, denir." 231
"Kişinin canı boğaza dayanınca ve siz o zaman, bakıp kalırken, biz o kişiye sizden daha yakınızdır. Ama görmezsiniz. Siz dirilip yaptıklarınıza karşılık görmeyecekseniz ve eğer bu sözünüzde samimi iseniz, o çıkmak üzere olan canı geri çevirsenize! Eğer ölen o kişi, gözdelerden ise, rahatlık, hoşluk ve nimet cenneti onundur. Eğer defteri sağdan verilenlerden ise, ey sağcılardan olan kişi, sana selam olsun! Eğer, sapık yalancılardan ise, ona kaynar sudan konukluk sunulur. Cehenneme sokulur. Doğrusu kesin gerçek budur." 232
İşte ölümün ardından ruhların konumu. Kur'an'ın açıklamasına göre; sapık ve yalancı ruhlar, cehennemin kaynar sularından içecekler ve onun azabına duçar kalacaklardır.
Şimdi kafir ve mülhit olan bir ruh, kabirde kendisine hazırlanan şartlardan kurtularak kendisinden cevaplar isteyen kişilerin sorularına cevap vermek için herhangi bir yere gidebilir mi?
Buhari ve Müslim'de geçen bir hadise göre Allah Resulü (s.a.v) Bedir'de öldürülen müşriklerin bir kuyuya atılmalarını emreder. Sonra kuyunun başına gelip adlarıyla onlara şöyle seslenir; "Ey Falan oğlu falanca! Ey filan oğlu filanca! Rabbinizin va-dettiğini hak olarak buldunuz mu? Ben Rabbimin bana vadet-tiklerini hak olarak buldum. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle der; Ey Allah'ın Resulü! leş haline gelmiş bu topluma mı hitap ediyorsun? Allah Resulü (s.a.v) de şöyle cevap verir; Beni hak ile gönderene yemin olsun ki, siz benim onlara söylediklerimi daha iyi duyacak değilsiniz. Onlar sadece cevap veremiyorlar."
Kuyuya atılan cesetlerin ruhları, insanoğlu içerisinde en ileri duyarlılığa sahip oldukları halde bir peygambere cevap veremiyorlar da nasıl olur diğer sıradan insanlara cevap verirler? Bir kısım kimseler, ruh çağırmanın caiz olduğuna dair şu ayetleri getirirler.
"Eğer Kur'an ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı..." 233
Doğrusu yukardaki ayette, ölülerin Kur'anla konuş malarının mümkün olmayacağına dair açık bir delil vardır. Bu ayetin nüzul sebebi; Mekke müşrikleri, Kur'an ile dağların Mekke'den uzaklaştırılmasını ve etraflarının genişletilmesini istemişlerdi. Bu sayede genişleyen yerlerde bahçeler kurabileceklerdi. Genişletilecek alanlarda da Kur'an'ın yardımı sayesinde, yerden pınarlar, nehirler çıkartılmasını istiyorlardı. Kur'an'ı ölülerine okuyarak onlarla konuşmak ve ölülerden Peygamber (s.a.v)'in doğruluğu hakkında bilgi almak istiyorlardı. Allah Teala şu ayetleri indirdi. "Eğer Kur'an ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı
Bilindiği gibi, ayetin başında gelen 'Lev' takısı kendisinden sonra gelen cevabıyla birlikte imkansızlık belirtir.
Çağrılan ve geldikleri söylenen gizli güçler ölüler olmadığına göre melekler olmadığına da inancımız vardır. Daha önce de belirttiğimiz bu gizli güçler yalan söyleyebiliyorlar, birbirinden çelişik haberler verebildikleri gibi gayba dair nakillerde de bulunuyorlar. Onların aynı zamanda insan isimlerine benzer isimler kullandıkları iddia ediliyor. Melekler ise böyle şeyler yapmazlar. Onlar Allaha devamlı ibadette bulunan değerli varlıklardır.
"Allahtan önce söz söylemezler; ancak O'nun emri üzerine iş işlerler." 234
Artık geriye cinlerle şeytanlar kaldı. İslam inancı böyle bir yapıya münasiptir. Cinier ve şeytanlar gerçekten vardırlar. Varlıkları da sabittir. Her insanın beraberinde bir meleği bulunduğu gibi bir de şeytanı vardır. Bir hadiste şöyle geçmektedir. "Şeytanı olmayan hiç kimse yoktur." (Müslim)
Kur'an'ı Kerim ise şöyle buyurur..
"Yanındaki şeytan; Rabbimiz! Ben onu azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklıktaydı, der." 235
Bu konuyla alakalı, bizim düşüncelerimizi doğrular mahiyette, güzel bir gelişmede "ruh pramitleri cemiyeti" sekreteri Prof. Hasan Abdulvahhab beyin istifası ile ortaya çıkmıştır. Kendisi ruhlarla yaptığı çalışmalarını bırakıp tövbe ettiğini belirtiyor. 23 Ramzan 1379 senesinde '"El-Cumhuriyye" gazetesinde yayınladığı sütunlarda şunları söylüyordu. "Ramazan ayında Allah Teaia üzerime çekilmiş olan sapıklık perdesini kaldırdı. Sonunda kesin olarak şunu anladım; Gerçekte insanlar, ruh çağırma seanslarında çağırdıkları ruhların kendi akraba ve yakın dostları olduklarını iddia ediyorlarsa da aslında onlar cinlerden ve şeytanlardan başka varlıklar değildirler. İnsanların kafalarını karıştırıyorlar. Şu anda ben hayatımın bu iğrenç dönemine veda ediyorum. Müslümanlığımı tekrardan tazeleyip imana yeniden dönüş yapıyorum. Gazetede beraber çalıştığımız arkadaşlara da 'Allaha ısmarladık' diyorum. Bu arkadaşlara karşı gönlümde daima merhamet, dostluk ve acemi hislerimi taşıyacağım. Onların basiretlerini nurl andırma sı, bozuk inançların sürüklediği bataklıklardan kurtarması için Allah Teala'ya bütün gücümle yalvarmaktayım."
Sonra ruh niçin çağrılır? Çağırmaktaki amaç nedir? Onlardan gaybi bir takım şeyler sorarak gayptan bilgiler almak mı amaçlanıyor?
Cinlerin, meleklerin ve diğer varlıkların mutlak gayptan haber verebileceklerini iddia edenlere aşağıdaki ayetlere bakıvermele-rini tavsiye ederiz.
"Sonunda yere yıkılınca anlaşıldı ki, cinler gaybi bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı." 236
"Yeryüzünde olanlara kötülük mü murat edildi yahut Rabbleri bir iyilik mi dilemiştir, doğrusu biz bilemeyiz." 237
"De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybi bilmez." 238
"Gaybın anahtarı O'nun katındadir, onları ancak O bilir." 239
Allah Teala Peygamberinin dilinden ise şunları söylüyor.
"Eğer ben gaybı bilseydim, daha çok iyilik yapardım ve bana kötülük de gelmezdi..." 240
Ruh çağırma islamm kendisine karşı harp ilan ettiği kehanet kabilinden bir şey midir? Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyuruyor. "Bir müneccime veya kahine gelip de ona soru soran ve sonra da onun söylediklerini tastik eden kişi Muhammed (s.a.v)'e inen şeyi inkar etmiştir." (Ahmet ve Hakim)
"Kahinlik yapan ya da kahine gidip ona baş vuran kişi bizden değildir." (Tçberani, Bezzar)
Günümüzde yaşayan bu tür safsatalar, eski kahinliklerin biçim değiştirmiş yeni görüntüsünden başka bir şey değildir.
Şeytan ve cinlerin vermiş oldukları haberler de gayp haberleri değildir. Sadece, bazıların bilip de bazıların bilmedikleri nisbi verilerden ibarettir. Bu tür haberleri insanlarla beraber bulunan cinler ve insler de bilir. Onların verdikleri haberlerin, büyük bir kısmı yalan olup çok azı doğrudur. Alışkanlığın getirmiş olduğu bir gerçek olsa gerek, insan oğlu söylenen doksan dokuz yalanı unutur, bir doğruyu hep hatırda tutar. Belki de bu doğru tesadüfi.
Ruhun çağrılmasından kasıt denildiği gibi psikolojik bir tedavi midir acaba?
Bu soruyu Ruh cemiyetinin eski sekreteri olan Abdulvehhab'a soruyoruz.
Profesör bize şu cevapları veriyor.
Ruh pramitleri cemiyetinin zaman zaman yayınladıkları psikolojik tedavi saçmalığına gelecek olursak, onlar kuru bir vehimden öteye gitmez. Ben yaklaşık ömrümün yarısını bunlarla geçirdim. Bu güne kadar benimle birlikte gelen ve hiç bir zamanda ayrılmayan hastalığa o günlerde daha fazla mübtelaydım. Ruh Cemiyeti'nin kurucusu ve Psikoloji Bürosu'nun sahibi olarak, ilk önce kendimi tedavi etmem gerekirdi. Üzülerek belirteyim ki; kendim için hiç bir şey yapamadım." İslam Peygamberi tıbbi korunma ve tedavi için sebeplere bel bağlamıştır. Buhari'de geçen bir hadiste Allah Resulü şöyle buyuruyor. "Şifa ancak üç şeyde vardır; bal içmekte, hacamatçının bıçak vurmasında ve ateşle dağlamakta." Allah Resulü hastalığın şifasını o devrin insanlarının bildikleri alışılmış bir takım kalıplar içerisine hasretmiştir. O da hacamat yaptırırdı. Hacamat yapmaları için başkalarına da emrederdi. Hatta bazı sahabeler hastalandıklarında onlara doktor göndermişdir. İnsanların içinde herhangi bir gizli sır var olduğu zannıyla boyunlarına astıkları muska ve boncuklara savaş açmıştı.
Allah Resulü bu konuda şunları söylüyor. "Muska asan kişinin muradmı Allah tamamlamasın. Kim, nazar boncuğu takarsa, Allah onu sağlam bırakmasın." (Ahmet, Hakim, Taberani, Ukbe bin Amur'dan)
"Kim ki boynuna muska asarsa Allah'a şirk koşmuş demektir." (Ahmet, Hakim)
Peki bu ruh çağırma olgusunun arkasında yatan sır nedir? Bu zamanda insanların bu tür şeylerle vakitlerini geçirmeleri, kafalarını meşgul etmeleri, inançlarını sarsmaları, kendilerini ciddi işlerden engellemelerinden başka birşey değil. Oysa çevremizdeki hayat, boş ve basit değil. Bir takım araştırmacılar, ruh çağırma olgusunun arkasında Siyonizm parmağının olduğunu ve onların bu sayede, dünyada planladıkları amaçlara ve hedeflere ulaşma isteklerinin yattığım söylemişlerdir.
Belki Batı, aşın maddeciliği hafifletmek aynı zamanda kendilerini eğlendirmek amacıyla bu tür şeylerle uğraşabilir. Çünkü onlar boğazlarına kadar maddenin pis bataklığına saplanmışlar. Atomu parçaladıktan ve uzaya kadar çıktıktan sonra boş oyunlarla kendisini avunduran batıyı kınayanlayız.
Yalnız kaçırdığımız imkanları yakalamak kervana ulaşmak hatta geçmek için tırnaklarımızla kayaları kazmaya çalışan bizlere gelince, nasıl olurda bu tür safsata ve boş uğraşlarla kendimizi meşgul edebiliriz? Oysa bizim dinimizin kendine özgü bir ru-haniyeti, inancımızın bir felsefesi ve bir imanı verimliliğimiz var ki, bu da zevklerimizi gidermeye, vicdanı ve fıtri duygularımızı tatmin etmeye, basiretimizi nurlandırmaya, yaratılışın, hayatın ve insanın hakikatini açıklamaya yeterlidir.
Bu şer olgunun yararlı bir tek yönü olabilir o da; hislerin algılayamadıklarını inkar eden, maddenin gerisinde yatan gerçekleri kabul etmeyen, mikroskobun görüş sahası ve labaratuann bilgi sahasında bulunmayanları reddeden, ruha, cine ve meleklere hiç bir itikatları olmayan dinsiz maddeperestlerin çenelerini kapa-masıdır. Acaba onlar maddi ölçülerle bahsedilen gizli güçleri bizlere açıklayabilirler mi? Hayır. Onlar bu durumla karşı karşıya kaldıklarında ya susarak ya büyüklenerek ya da inkar ederek kaçamak yollar aramaya başlarlar. Mü'minlere gelince onlar, alemde görünen, görünmeyen, gizli açık ne varsa Kur'an'm kendilerine haber verdiği hiç bir şeye kalp gözlerini kapamazlar.
"Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki, Kur'an şerefli bir elçinin getirdiği sözdür." 241



Kaynak:

214 Prof. Dr. Yusuf El-Kardavî, Çağdaş Meselelere Fetvalar, Tahir Yayıncılık: 1/222-223.
215 Prof. Dr. Yusuf El-Kardavî, Çağdaş Meselelere Fetvalar, Tahir Yayıncılık: 1/223.
216 Ali İmran,î69
217 Prof. Dr. Yusuf El-Kardavî, Çağdaş Meselelere Fetvalar, Tahir Yayıncılık: 1/223-224.
218 Tarık, 4
219 Rad,ll
220 İnfitar,10-ll
221 Secde, 11
222 Nafıl, 32
223 Fussilet, 30-31
224 Enbiya, 20
225 Tahrim, 6
Prof. Dr. Yusuf El-Kardavî, Çağdaş Meselelere Fetvalar, Tahir Yayıncılık: 1/224-226.
226 Rahman, 35
227 Cin, 14
228 A'raf, 27
229 En'am,93
230 Enfal, 50
231 Mü'mİn 46
232 Vakıa, 83-95
233 Rad,31
234 Enbiya, 27
235 Kaf, 27
236 Scbe, 14
237 Cin, 10
238 Neml, 65
239 Enam, 59
240 Araf 188
241 Hakka, 38,39,40
Prof. Dr. Yusuf El-Kardavî, Çağdaş Meselelere Fetvalar, Tahir Yayıncılık: 1/226-234.
 
Üst Ana Sayfa Alt