Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Sâdiklarla Beraber Olun" Ayetini Çarpitanlar

KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
SÂDIKLARLA BERABER OLUN" AYETİNİ ÇARPITANLAR

dugum.gif


Hilecilerin, kapkaççıların arasından çarpılmadan, çırpılmadan geçene helal olsun.


Öyle şeytanlar, deccaller ayetleri yem olarak kullanıyor ki vay dinini öğrenmek üzereyken onların eline düşenin haline!

Bugün hangi cemaat, tarikat mensubu olursa olsun kendi şeyhini sâdık diye isimlendirmiş ve insanları ona şu ayetle çağırıyor.

“Ey iman edenler Allah'tan korkun ve sâdıklarla beraber olun.” (Tevbe Suresi 119)

Bu sahtekarların şerrinden emin olalım ve tezgahladıkları hileye düşmeyelim diye bu ayetin tefsirine ihtiyacımızın olduğu gayet açıktır.

Bu ayetin evveline ve ahirine de müracaat edin göreceksiniz ki, birilerinin dizinin dibine oturun, ağlayın sızlayın, hû deyin manasında değildir.

Ayetler Tebuk Seferine katılmayan münafıkları, onlardan tövbe edenleri konu etmekte ve savaşa katılanlar için “sadıklar” sıfatını kullanmaktadır. Yani sadıklar imanına sadakat gösterenler, Allah'a ve peygambere verdikleri ahde sadakat gösterenlerdir. Bunu isbat için başka bir ayete dönelim.

Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. (minel mü’minine ricalen sadekû ma âhedullahe aleyhi) İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.

Ayette geçen sadekû sadâkat gösterenler demektir,
Neye sadakat gösterenler ? Allah'a verdikleri söze.
Ne hususta söz vermişlerdi? Eğer Allah onlara savaşı yazarsa O’nun yolunda şehit oluncaya kadar savaşmaya. Bu ayetin bu şekilde nazil olması, bir olay üzerinedir.

Nice erler vardır ki Allah’a verdikleri sözde durdular ayetinin sebebi nüzulü olayı anlatan kıssa şöyledir. Enes ibn Malik (R) şöyle dedi: ismini almış olduğum amcam (Enes ibn Nadr), Rasulullah (S) ile beraber Bedr'de hazır bulunamamıştı. Bu durum kendisine çok ağır gelmişti de : Ben Rasulullah'ın hazır bulunmuş olduğu ilk şehid olma yerinden uzakda bulundurulmuştum.

Eğer Allah bana bundan sonra Rasulullah'n maiyyetinde bir şehid olma yeri daha gösterirse Allah benim ne yapacağımı muhakkak görecekdir, demişti. Ve (bu kadarcık mubhem ve kısa söylemekle yetinmiş) daha başkasını söylemekden heybet duymuş (korkmustu). Nihayet Uhud gününde Rasulullah ile beraber hazır bulundu. Bir ara Sa'd ibnu Muaz kıbleye yöneldi. Enes ibn Nadr ona hitaben : Ya Eba Amr! nereye? diye sordu da devamla : Vah şu güzelim cennet kokusuna! Onu Uhud'un önünde hissetmekteyim dedi. Miiteakiben müşriklerle kıtal etti, nihayet şehid düştü.

Enes ibn Malik der ki: Enes ibn Nadr'ın cesedinde kılıç darbesi, mızrak dürtmesi ve ok saplanması olmak üzere seksenden fazla yara bulundu. Onun kız kardeşi olan benim halam, er-Rubeyy' bintu'n-Nadr : Ben kardeşimi ancak parmaklarından tanıyabildim demiştir. Ve şu ayet (bu gibiler hakkında) indi : Müslim 148/1903 Buhari (ter.2652)

«Mü'minler içinde Allah'a verdikleri sözde sadakat gösteren nice erler var! işte onlardan kimi adadığını ödedi, kimi de (bunu bekliyor). Onlar hiçbir surette (ahdlerini) değistirmediler» (el-Ahzab : 23).

Tevbe suresi 119. ayetinde de aynı durum söz konusudur ve Allah orada da müminleri Allah'a verdikleri söze sadakate davet etmektedir.

Şimdi görüyoruz ki bu ayet tasavvufçuların yem olarak kullanmalarına –insanların kandırıldığına bakılırsa- müsait olsa da bilenler bu yanlış te’vili yutmaz.

Ümmetin bu gün içinde bulunduğu zillet inancımızı hurafelerle bozanların, cesaretimizi unutturup, üçler, beşler, yediler ve ölülerden yardım bekletenlerin eseridir.

Muhterem kardeşlerim “Sadıklarla beraber olunuz” fasıklarla değil. Yüzyıllardır postuna yapışmış meczupların dininizi oyuncak etmesine müsaade etmeyin. Dininizi onların ağızlarından öğrenmeyin. Hiçbir tarikatçının sohbetine katılmayın. El almayın, tövbe vermeyin. Yakınlarınızı da hiçbir tarikata girmemesi için uyarın.

Tövbenizi Allaha yapın.

Duanızı, sığınmanızı, istimdadınızı Allaha yapın.
Peygamberimiz öyle yapardı, ashabı öyle idi.
Onun öğretmediği yollarda ömrünüzü çarçur etmeyin.
İblis ve âvânesi sizi sırat-ı müstakıymden alıkoymak için onun sağından solundan çağırır durur, onlara iltifat etmeyin.
Tasavvuf mikrobunu kalbinize bulaştırmayın.
Rasulullahın öğrettiği din tasavvuf değil, O'nun ashabı tasavvufçu değildi.

Onların hiçbiri Ene'l Hak demezdi.

Elbiselerini tutup bu elbisenin içinde Allah var demezdi.
Hacca gidene benim etrafımda tavaf et, Allah benim içimde demezdi.

Onlar kendilerinden önce ölmüş hiçbir peygamberi, hiçbir sahabiyi yardıma çağırmaz, ölülerden birşey ummazlardı.
Onların dini İslam'dı. Onlar müslümandı. Tevhidi öğreten peygamberin izinden giden nesiller yetiştirdiler. Ta ki bu tasavvufçular üç asır sonra müslümanların arasında palazlandı. İşte ondan sonra yaşayan müslümanların imtihanı şiddetlendi.
Şimdi siz bir noktadan bakınca en önemlisiniz.

Yani herkes önce ben demeli, önce kendini kurtarmalı. Öyle ya bataklıkta çırpınan adam yanındakine el uzatabilir mi?
Şimdi imtihan salonunda meşgul olan benim ve saat çıt çıt ederken benim ömrümü yiyor.

Ben ise bu salonda cevap vermeden önce okunması gereken kitapların yerine benden önce masalara, sandalyelere karalanmış yazılarla uğraşıyorum, onların peşinden dalıp gidiyorum.

Halbuki imtihan olunacağım kitabı açsam o bile bana diyecek ki:

"Bilmediğin birşeyin ardına düşme, çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi o (ardına düştüğünden) hesaba çekilecektir."

Eklenme Tarihi: 20-03-2005Yazarı: TasavvufaSon
 
L Çevrimdışı

lokman25

Üye
İslam-TR Üyesi
bu çalışmalarınızdan dolayı allah(cc)razı olsun.
ağabeyi tarıkatları bukadar keskın dille süçlamak bir çok insanın imanını kurtarmasına vesile olan samimi tasaffuf ehlıne haksızlık olmazmı?(sahtelerini,uçanları, uçuranları.bundan çıkar sağlıyanları)kast etmiyorum.
ben erzurumun köylerinde kalsaydım sizin bu yazınıza veya tarıkat dışında islamı yaşayabileceğimi nasıl öyrene bilirdim?burda diyanet veya imamlarımızın kusuru yokmu?rabbim sizin gibi kardeşlerimizin sayısını çoğartsın yar ve yardımcınız olsun.selam ve dua ile
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
bu çalışmalarınızdan dolayı allah(cc)razı olsun.
ağabeyi tarıkatları bukadar keskın dille süçlamak bir çok insanın imanını kurtarmasına vesile olan samimi tasaffuf ehlıne haksızlık olmazmı?(sahtelerini,uçanları, uçuranları.bundan çıkar sağlıyanları)kast etmiyorum.
ben erzurumun köylerinde kalsaydım sizin bu yazınıza veya tarıkat dışında islamı yaşayabileceğimi nasıl öyrene bilirdim?burda diyanet veya imamlarımızın kusuru yokmu?rabbim sizin gibi kardeşlerimizin sayısını çoğartsın yar ve yardımcınız olsun.selam ve dua ile

İman kurtaran tasavvuf mu? Namaz kılıp sakal bırakıp tesbih çekmeye başlayınca fakat itikadi anlamda şirk inancını benimsetince iman nasıl kurtuluyor ?
O kişi tarlada çalışsa, kahvede otursa belki muşrik olmayacaktı ama tasavvuf tarikata bulaşarak şeytan Allah ile aldattı , yaptıklarını süslü gösterdi.
Pirincin içindeki beyaz taşlar , diğer renkli herhangi bir taşlardan en tehlikelisi olanlardır.

İnşeallah itikadi meseleleri biraz araştırıp akledince demek istediğimi daha iyi anlayacaksınızıdr.
Uçanları , Uçuranları fark etmişssiniz, uççmayan uçurmayan , vahdet-i vucut, rabıta, kabirden yardım isteme , keşf, hulul ... vs. kabul etmeyen zaten tasavvuf(cu) olmaz ki?
Bu konuları araştırmak istiyorsanız sitemizde pek çoktur, bulacaksınız inşeallah.
Şimdi size düşen sabırla okumaktır .
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
İŞTE ALLAH'IN BAHSETTİĞİ SADIKLAR


Rabbimiz hayat kitabımızda bizi kendisinden korkmaya ve yine Allaha ve elçisi Hz. Muhammed (s.a.v.)'e iman edip itaat etmeye çağırmış, bu şekilde iman eden sözlerinde duran SADIK muslumanlarla birlikte olmaya , birlikte hareket etmeyi emretmiştir.

“Ey iman edenler Allah'tan korkun ve SADIKlarla beraber olun.” (Tevbe 119)

Müslümanım diyenhlerin SADIKlarla birlikte olması gerektiğini bildiren Rabbimiz , o SADIKların vasfını da yine kendisi bildirmiştir.


Gerçek muminler ancak Allah'a ve Rasulune iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte SADIKLAR ancak onlardır. ( Hucurat 15)


Allahın SADIK sıfatına verdiği özelliklere rağmen bunları Yahudilerin ayetleri elleriyle gizlemesi gibi, tasavvufçuların da Kuran ve tefsirlere (nuzul) rağmen sapkın ve batıni keşiflerle yaptıkları yorumlar ile bahsedilen SADIKların "tasavvufun oturan rabıtacı şeyhlerine yorumlamak" yoldan çıkmışlığın en bariz özelliğidir.
Rabbim hidayet versin

images

sadıklarla birlikteyken
 
Z Çevrimdışı

zeynep54

Üye
İslam-TR Üyesi
TASAVVUF NE DEMEK
SUAL: Tasavvuf nedir?
CEVAP:
Tasavvuf, kalbi saf yapmak, kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmak demektir. Tasavvuf hâl işi olduğu için, yaşayan bilir, tarif ile anlaşılmaz.
Tasavvuf ilmi, kalb ile yapılması ve sakınılması gereken şeyleri ve kalbin, ruhun temizlenmesi yollarını öğretir. Buna (Ahlak ilmi) de denir.
Tasavvuf ehli, kendi derecesine göre, tasavvufu tarif etmiştir. Birkaçı şöyle:
Tasavvuf, dinin emirlerine uyup, yasaklarından kaçarak kalbi kötü huylardan temizleyip, iyi huylarla doldurmak demektir.
Tasavvuf, sünnet-i seniyyeye yapışmak ve bid'atlerden kaçmaktır.
Tasavvuf, nefsin iman ve itaat etmesi, bütün ibadetlerin ve bütün hayırlı işlerin hakiki ve kusursuz olmasıdır. Allahü teâlânın lütuf ve ihsanı ile daha yükseklere çıkanlar da olur.
Tasavvuf, fâni olan her şeyden yüz çevirip, baki olana bağlanmaktır.
Tasavvuf, İslam ahlakı ile süslenmektir.
Tasavvuf, ölmeden önce ölmektir.
Tasavvuf, baştan başa edeptir, tamamen edepten ibarettir.
Tasavvuf, kadere rızadır.
Tasavvuf, Hak teâlâya inkıyaddır, kayıtsız şartsız teslimiyettir.
Tasavvuf, emeli bırakıp amele devam etmektir.
Tasavvuf, kalbi kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmaktır.
Tasavvuf, namaz, oruç ve geceleri ibadet etmek demek değildir. Bunları yapmak her insanın kulluk vazifesidir. Tasavvuf, insanları incitmemektir. Bunu yapan, vasıl olmuş, yani maksada kavuşmuştur.
Tasavvuf, insanı, ibadetlerde gereken ihlasa ve insanlara karşı gereken güzel ahlaka kavuşturan yoldur. İnsana bu yolu mürşid-i kâmil öğretir.
Tasavvuf, her sözünde, her işinde, dine yapışmaktır.
Tasavvuf, ızdırap çekmektir. Sükun ve rahatlıkta, tasavvuf olmaz. Yani, aşıkın maşuku aramaya çalışması, maşuktan başkası ile rahat etmemesi gerekir.
Tasavvuf, Resulullahın mübarek kalbinden çıkıp, evliyanın kalblerine gelen bilgilerdir.
Tasavvuf, kendi nefsinin ayıplarını, kusurlarını anlamaktır ve dine uymakta kolaylık ve lezzet hasıl olmaktır ve gizli olan şirkten, küfürden kurtulmaktır.
Tasavvuf, herkese merhametli olmak ve ruhsat olan ameli terk etmektir.
Tasavvuf, Allahü teâlâyı, görür gibi ibadet etmektir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâyı görür gibi ibadet et! Sen Onu görmüyorsan da, O seni görüyor.) [Buhari]
(Bir kimse, iki salih komşusundan nasıl utanıyorsa, gece gündüz, kendisi ile beraber olan iki melekten de öyle utanmalıdır!) [Beyheki]
Allahü teâlânın gördüğüne inanan, Onun beğenmediği bir şeyi yapabilir mi? Yanındaki iki meleğin, günah ve sevapları tespit etmekle görevli olduğunu yakînen bilen kimse, kötü işler yapabilir mi?
Tasavvufun yedi yüzden fazla tarifi yapılmıştır. Hepsinin özü ehemmi, mühimme tercihtir. Yani çok önemli işi, önemli işten önce yapmaktır.

Ağlayan bir kimse görsek, hangi üzücü şeyin bu kimseyi ağlattığını bilemeyiz. Eğer ayağına diken battığı için ağlıyorsa, diken bize batmadığı için, ona verdiği ızdırabı anlayamayız. Bir delinin, ne için güldüğünü bilemeyiz. (Şunun için gülüyorum) dese bile, o hadise deliye tesir ettiği gibi bize tesir etmez. Aşığın hâli bir başkadır. Tasavvuf da böyle bir hâl işi olduğu için biz bilemeyiz.
Tasavvufta makamlar
Tasavvuf erbabından Mevlana Abdurrahman Cami hazretleri buyuruyor ki:
Tasavvufta, makamların sonuna varan mutasavvıflar iki çeşittir:
Birincisi,Peygamber Efendimiz aleyhisselamın izinden giderek, kemale erdikten sonra, insanları irşad için halk derecesine indirilmiş irşad ehli olanlardır.
İkincisi,yükseldikleri derecelerde bırakılıp insanların yetişmesi ile vazifeli olmayanlardır. Bunlara evliya denir.
Tasavvuf yolunda yürüyenler de iki kısımdır:
Birincisi,Allahü teâlâdan başka her şeyi unutup, yalnız Onu ister. [Yunus Emre’nin "Bana seni gerek seni" demesi böyledir.]
İkincisi de Cenneti isteyen taliblerdir.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(Tasavvuf ehlindeki haller ve marifetler, muhabbetin fazla olmasından hasıl oluyor. Allahü teâlânın sevgisi, bu büyükleri o kadar kaplıyor ki, başka şeylerin ismi ve cismi hatırlarına gelmiyor. Başka bir şey görmüyorlar. İster istemez, sevgi sarhoşluğu ile, üzerlerini bu halin kaplaması ile, başka şeyleri yok biliyorlar. Allahü teâlâdan başka bir şey görmüyorlar. [Hallac-ı Mansur’un "Enel-hak" demesi gibi.] Bu hallerin ve marifetlerin ötesinde başka kemaller ve üstünlükler vardır ki, o, kemalatın yanında bu haller ve marifetler, okyanus yanında bir damla gibidir.)
Tasavvuf,Yahudi veya Yunan filozoflarının uydurması değildir. Tasavvuf bilgilerinin hepsi Resulullah efendimizden gelmektedir. Bunların isimleri sonradan konulmuştur. Resulullahın, Peygamber olduğu bildirilmeden önce, kalble zikrettiği muteber eserlerde yazılıdır.
Zikir ve nefs muhasebesi, Resulullah ve Eshab-ı kiram zamanında da vardı. Hicri 2. asır sonlarında, Ehl-i sünnetten, kalblerini gafletten koruyanların ve nefslerini Allah’a itaate kavuşturanların bu hallerine Tasavvuf ve kendilerine Sofi ismi verildi. Kendine ilk defa sofi denilen zat, Ebu Haşim Sofidir.
Tasavvuf,İslam ahlakı ile ahlaklanmak için gereken bilgileri öğreten bir ilimdir. Tıp ilmi, beden sağlığına ait bilgileri öğrettiği gibi, tasavvuf da kalbin, ruhun, kötü huylardan kurtulmasını öğretir, kalb hastalıklarının alametleri olan kötü işlerden uzaklaştırır, Allah rızası için güzel iş ve ibadet yapmayı sağlar. Zaten dinimiz, önce ilim öğrenmeyi, sonra buna uygun iş ve ibadetin Allah rızası için yapılmasını emreder. Kısaca din, ilim, amel ve ihlastan ibarettir.
İmam-ı Malik hazretleri buyurdu ki:
(Fıkhı öğrenmeden tasavvuf ile uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkhı öğrenip tasavvuftan haberi olmayan bid'at ehli, sapık olur. Her ikisini edinen hakikate kavuşur.) [Merec-ül bahreyn]
Kalbin, kötü huylardan temizlenmesi için, Allah için olmayan her şeyin sevgisini kalbden çıkarmak gerekir. Bu yolda ilerlemek Peygamberlerin ahlakındandır.
Kötü sıfatlar,cahillik, öfke, riya, kin, haset, kibir, ucup cimrilik, mal ve makam sevgisi, övülmeyi sevmek, ayıplamaktan korkmak, suizan, övünmek gibi şeylerdir.
Güzel huylar,ilim, tefekkür, rıza, hayâ, tevazu, merhamet, mürüvvet, cömertlik gibi güzel işlerdir.
Kötü sıfatlardan kurtulmak ve güzel huylarla süslenmekle kalb temizlenmiş olur.
Huzura kavuşmak için
Dünya ve ahiret iyiliklerine, rahat ve huzura kavuşmak için birinci olarak doğru bir iman sahibi olmak gerekir. Doğru bir imana kavuşmak için, Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek ve inanmak gerekir.
İkincisi, insanların saadeti için gereken şey, dinin emir ve yasaklarını öğrenmektir. Dinimizde bildirilen helalı, haramı ve diğer hususları öğrenmek ve buna uygun hareket etmektir.
Üçüncüsü,kalbin kötülüklerden temizlenmesi ve nefsin terbiye edilmesidir. Nefs hep kötülük yapmak ister. Onun bu isteklerinden kurtulmak ve Allah sevgisini kalbe yerleştirmek için, tasavvuf âlimlerinin eserlerini okuyup amel etmek gerekir.
Bir kimse doğru imana kavuşur, dinin emirlerini seve seve yerine getirirse enbiyaya, evliyaya ve melaikeye benzer ve onlara yaklaşır. Aynı cinsten olan şeyler, birbirini çektiği gibi onlar tarafından yanlarına çekilir. Çok büyük bir mıknatısın bir iğneyi çekmesi gibi onu yüksekliklere çekip Cennete kavuşmasına sebep olurlar.
Manen yükselmek dünya ve ahiret saadetine kavuşmak bir uçağın uçmasına benzetilirse, iman ile ibadet, bunun gövdesi ve motorları gibidir. Tasavvuf yolunda ilerlemek de, bunun enerji maddesi, yani benzinidir. Tasavvufun iki gayesi vardır: Birincisi, imanın yerleşmesi ve şüphe getiren tesirlerle sarsılmaması içindir. Akıl ile, delil ve ispat ile kuvvetlendirilen iman böyle sağlam olmaz. Allahü teâlâ buyurdu ki:
(Kalblere imanın yerleşmesi ancak ve yalnız zikir ile olur.) [Rad 28]
Zikir, her işte, her harekette Allahü teâlâyı hatırlamak, Onun rızasına uygun iş yapmak demektir.
İkinci gayesi, ibadetlerde kolaylık, lezzet hasıl olması için, nefsten doğan sıkıntıların giderilmesidir. İbadetleri kolaylıkla, seve seve yapmak ve günah olan işlerden de nefret edip uzaklaşmak, ancak tasavvuf ilmini öğrenip, bu yolda ilerlemek ile mümkündür.
Evliyalığa kavuşturan yol tasavvuftur
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(İslam dininin bir sureti, bir de hakikati, özü vardır. Sureti, önce iman etmek, sonra, Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına uymaktır. İslam dininin suretine kavuşanların nefsi emmareleri inkârda ve isyan etmektedir. Bunların imanı, imanın suretidir. Kıldıkları namaz, namazın suretidir. Oruç ve başka ibadetleri de böyledir. Çünkü, nefs-i emmare, insan varlığının temelidir. Herkes (Ben) deyince, nefsini göstermektedir. İşte, bunların nefsleri iman etmemiş, inanmamıştır. Böyle kimselerin imanları ve ibadetleri hakiki, doğru olabilir mi? Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu için, yalnız surete kavuşmayı kabul buyurmuştur. Bunları, razı olduğu Cennetine sokacağını müjdelemiştir. Yalnız kalbin inanmasını kabul buyurması, nefsin inanmasını da şart koşmaması, Onun büyük ihsanıdır.
Evet, Cennet nimetlerinin de, hem suretleri, hem hakikatleri vardır. İslam dininin suretine kavuşanlar, Cennetin suretinden pay alacaklardır. Dünyada, İslam dininin hakikatine kavuşanlar, Cennetin hakikatine kavuşacaklardır. Surete kavuşmuş olanlarla hakikate kavuşmuş olanlar, Cennetin aynı bir meyvesini yiyecek. Fakat, herbiri başka tat alacaktır. Resulullah efendimizin mübarek zevceleri Cennette, Resulullahın yanında olacak, fakat duydukları lezzet başka olacaktır. Eğer, başka olmasaydı, bu mübarek zevcelerin, bütün insanlardan [peygamberlerden] daha üstün olmaları lazım gelirdi. Her üstün olan kimsenin zevcesinin de, bunun gibi üstün olması gerekirdi. Çünkü zevceler, Cennette zevclerinin yanında olacaktır. İslam dininin suretine kavuşanlar, buna uydukları zaman, ahirette kurtulabileceklerdir. Buna uyanlar, umumi evliyalığa, yani Allahü teâlânın rızasına, sevgisine ermiş demektir. Bununla şereflenen, tasavvuf yoluna girebilecek, (Vilayet-i hassa) denilen özel evliyalığa kavuşabilecek kimse demektir. Bunlar, nefs-i emmarelerini itminana ulaştırabilirler. Şunu iyi bilmelidir ki, bu vilayette, yani İslam dininin hakikatinde ilerleyebilmek için, İslam dininin suretini elden bırakmamak lazımdır.
Tasavvuf yolunda ilerlemek, Allahü teâlânın ismini çok zikretmekle olur. Bu zikir de, İslam dininin emrettiği bir ibadettir. Zikretmek, âyet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde övülmüş ve emredilmiştir. Tasavvuf yolunda ilerleyebilmek için, İslam dininin yasakladığı şeylerden sakınmak şarttır. Farzları yapmak, insanı bu yolda ilerletir. Tasavvuf yolunu bilen ve yolculara önderlik edebilen bir Rehber [Mürşid] aramak da, İslam dininin emrettiği bir şeydir. Maide suresinin 35. âyetinde, (Ona kavuşmak için vesile arayınız) buyuruldu. (Vesile, insan-ı kâmil demektir). Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için, İslam dininin sureti de, hakikati de lazımdır. Çünkü, evliyalık üstünlüklerinin hepsi, İslam dininin suretine uymakla ele geçer. Peygamberlik üstünlükleri de, İslam dininin hakikatinin meyveleridir.
Her üstünlükte Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına uymak lazımdır.
Evliyalığa kavuşturan yol tasavvuftur. Tasavvuf yolunda ilerleyebilmek için, Allah’tan başka her şeyin sevgisini kalbden çıkarmak lazımdır. Allahü teâlânın ihsanı ile, kalb hiçbir şeyi görmez olursa, (Fena) denilen şey hasıl olur. (Seyr-i ilallah) tamam olur. Bundan sonra, (Seyr-i fillah) denilen yolculuk başlar. Böylece, (Beka) denilen şey hasıl olur ki, aranılan da budur. İslam dininin hakikati buradadır. Buna kavuşan zata (Veli) denir ki, Allahü teâlânın razı olduğu, sevdiği kimse demektir. Burada (Nefs-i emmare) mutmainne olur. Nefs, küfürden kurtulup, Allahü teâlânın kaza ve kaderinden razı olur. Allahü teâlâ da, ondan razı olur. Kendini anlar. Büyüklük, kendini beğenmek hastalığından kurtulur.)
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Tasavvuf ; Herşeyi Allah bilmektir...Kısacası herşeye tapmaktır...Bu Dindarlıksa bende Tasavvufa gireyim Fenafillah olayım...:)):)
 
laylay Çevrimdışı

laylay

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Tasavvuf ; Herşeyi Allah bilmektir...Kısacası herşeye tapmaktır...Bu Dindarlıksa bende Tasavvufa gireyim Fenafillah olayım...:)):)

Bunun dereceleri yokmuydu..direk atlama tahtası mı koydular günümüzde ...hemen girene fenafillah seviyesinden yer ayrılır diye bir reklam falan mı yapıyorlar :)
 
toprak56 Çevrimdışı

toprak56

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
“Ey iman edenler Allah'tan korkun ve sâdıklarla beraber olun.” (Tevbe Suresi 119)
Meal okuyan birisi okuduğu ayeti kerimeyi kafasına göre tevil etme durumuyla karşı karşıya kalabiliyor. Zaten problem burda değil mi? Ayetin nuzul sebebine baktığımız zaman gerçekler gün ışığına çıkmış oluyor. Ayetler Tebuk Seferine katılmayan münafıkları, onlardan tövbe edenleri konu etmekte ve savaşa katılanlar için “sadıklar” sıfatını kullanmaktadır. Yani sadıklar imanına sadakat gösterenler, Allah'a ve peygambere verdikleri ahde sadakat gösterenlerdir.
KavlulFasl kardeşimiz çok güzel bir şekilde izah etmiş ( tabiki Quran ve Sünnet çizgisinde ).
Aslında bu tasavvuf ehlini seven ve kollayan kardeşlerimiz biraz tefsir ve buna bağlı olarak siyer okurlarsa, şeyhlerinin aslında onları nasıl kullandıklarını ve bir ömür boyu bir hiç için koşuştuklarını fark edecekler. Her zaman söylüyorum. " Biz Müslümanların Kitap okuma kültürü maalesef yok, Hazır bilgi Hazır Yemek istiyoruz."
Bu kardeşlerimize ALLAH'tan ( C.C. ) Hidayet Diliyoruz.

 
hitman Çevrimdışı

hitman

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Biz Müslümanların Kitap okuma kültürü maalesef yok, Hazır bilgi Hazır Yemek istiyoruz.

Allah razı olsun. bütün mesele budur.

çok okuyan insan sapıtmaz mı? elbet sapıtma ihtimali vardır, fakat okuyan hele de mukayeseli giden kimse Allah'ın izniyle çokça basiret kazanır. yanılma ihtimali düşer an olur batılı kokusundan sezer.
 
K Çevrimdışı

Kuşçu

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
bu konuyu araştırdım sonu hep aynı kişilere dayanıyor abdulaziz bayındır denilen yaratığa dayanıyor.buna inananlar önce bu adama baksınlar bunun gibi insanları doğru yoldan alıkoyan kişilere baksınlar bunlar islamı kendi hayatlarında ne kadar yaşıyor ne kadar tatbik ediyorlar.

Elahmdullilah ki bizim önderimiz Abdulaziz Bayındır veya bir başkası değildir. Bizim önderimiz Muhammed Mustafa S.A.S'dir. Biz onun yaşadığı gibi yaşıyor onun emrettiklerini gücümüz yettiğince yapmaya çalışıyor ve onun nehyettiklerinden de uzak duruyoruz ve uyarıyoruz. Tasavvufa yaklaşmayın çünkü o peygamberin hayatında (sünnetinde) yoktur ve bid'attir.

Yoksa mahşer gününde size uyarıcı gelmedi mi diye sorduklarında siz de şaşırıp kalmayasınız.
 
K Çevrimdışı

Kuşçu

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Hadi hadi bırak bu sözleri. Sizin liderleriniz ibn teymiyye, seyyid kutub, abdullah azzam, usame bin ladin ve tabiki eymen zevahiri. Muhammed Mustafayı a.s. lider edinseydiniz bunu elbette anlardık.

Peki, varsayalım ki ben gerçekten de peygamberin anlattığı gibi dini yaşamııyorum. Senin deyiminle Muhammed Mustafa A.S'i anlasam dini nasıl yaşarım sence?

Din denince senin aklına ne geliyor?
 
K Çevrimdışı

Kuşçu

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Okçu gelmediği kesin.

Evet sıkıysa din anlayışını söyle!

Çünkü bizim din anlayışımız kur'an'ın sağlam kulpuna sımsıkı sarılmaktır. Siz ise bazı ayetleri kabul edersiniz ve işinize gelmeyeni red edersiniz.

Evet bekliyorum. Bana dinini anlat. Eğer senin anlattığın din doğru ise ben senin dinine geleceğim. Ama yok eğer benim anlattığım din doğruysa sen benim dinime gel.
 
K Çevrimdışı

Kuşçu

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Okçu hayrola beni karşı safta mı görüyorsun. Sana cihad emri gelmedi mi? Geldide sen neyapıyorsun kaba et mi büyütüyorsun?

Mü'minlerden özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir değildir. Allah malları ve canları ile cihad
edenleri derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah her ikisine de cenneti vaad etmiştir, ama malları ve canları ile cihad edenleri oturanlara
karşı büyük bir mükafatla üstün tutmuştur.(Cihad edenlere) kendi katından dereceler, bağışlama ve rahmet sunmuştur. Hiç kuşkusuz Allah bağışlayıcıdır,
merhametlidir. (NİSA SURESİ 95-96.AYET.)

Benim özrüm var. Ve elhamdullillah ki bu, Allah'ın anne karnındayken yazdığı rızık değil, aile durumum değil.

Eğer ben güç yetirseydim zaten oturup burada sana cevap yazmakla uğraşmazdım.
 
A Çevrimdışı

Almunadil

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Mü'minlerden özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir değildir. Allah malları ve canları ile cihad
edenleri derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah her ikisine de cenneti vaad etmiştir, ama malları ve canları ile cihad edenleri oturanlara
karşı büyük bir mükafatla üstün tutmuştur.(Cihad edenlere) kendi katından dereceler, bağışlama ve rahmet sunmuştur. Hiç kuşkusuz Allah bağışlayıcıdır,
merhametlidir. (NİSA SURESİ 95-96.AYET.)

Benim özrüm var. Ve elhamdullillah ki bu, Allah'ın anne karnındayken yazdığı rızık değil, aile durumum değil.

Eğer ben güç yetirseydim zaten oturup burada sana cevap yazmakla uğraşmazdım.

Sen kör müsün, topal mısın yada hasta mısın. Şimdi körlük ve hastalığı eledik, çünkü hasta veya kör olsaydın yazamazdın foruma. Sen topal mısın?

NOT: Fetih suresi 17 ayetinde cihaddan geri kalınabilecek meşru özürler belirtilmekte. KAFANA göre bir özür uyduramazsın!
 
K Çevrimdışı

Kuşçu

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Sen kör müsün, topal mısın yada hasta mısın. Şimdi körlük ve hastalığı eledik, çünkü hasta veya kör olsaydın yazamazdın foruma. Sen topal mısın?

Neden benim durumumu inceden inceye sorguluyorsun? Benim sana birşey ıspatlamaya ihtiyacım yok. O Allah bana vekildir. Ve ne olduğumu benden iyi bilendir.

Benim dini sorgula, eğer yanlış bildiğim bir şey varsa düzeltelim inşallah. Yok eğer öyle değilse dalga geçip durma.
 
Üst Ana Sayfa Alt